HadısŞerifKülliyatı 102-01

102- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 102

102- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 102

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*

وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*

‘’ Rabbi Eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’ 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

      Sevgili ve muhterem efendiler, 

 

Dersimiz yine Esbâb-ı Nüzûl ve Kamer Sûresi ile başlamaktadır. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor Kureyş müşrikleri Hz. Peygamber (A.S.V) ile kader mevzuun da tartışmak için geldiler. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nazil oldu; Yüce Allah buyuruyor; “O gün onlar yüzleri üstünde sürüklenirler, onlara tadın cehennemin dokunuşunu o cehennemin azâbını denilir. Şüphesiz ki biz her şeyi bir takdir ile yarattık” (إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ) buyurdu Cenab-ı Hak. Evet, sevgili dostlarımız! İşte her şey bir takdir iledir, yaratılış böyle bunu da Kamer Sûresinin 48 ve 49’uncu âyet-i kerimelerinde ki bu âyetler bize bunları anlatmaktadır, Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce gibi muhaddislerimiz de bize bunu haber vermektedir. Yani her şey ezelde Allah tarafından takdir edilmiştir ve Cenab-ı Hak her şeyi ilmiyle ezelden beri bilmekte her şeyi ilmiyle de kuşatılmıştır. Evet, sevgili dostlarımız, şimdi de Rahmân Sûresine gelmiş bulunmaktayız. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bir gün ashâbının huzuruna çıktı ve Rahmân Sûresini baştan sonuna kadar okudu, hepsi de sükût ettiler. Bunun üzerine: “Ben bu süreyi cinlere de okudum, onlar sizden daha güzel karşılık verdiler”. Şöyle ki: “Cenab-ı Hakk’ın Rabbinizin hangi nimetini tekzip edersiniz?” Kavli şeriflerini her okuyuşumda söyle diyorlardı; Ey Rabbimiz! Biz nimetlerinden hiçbir şeyi tekzip edemeyiz, bütün hamdü senalar, yüce övgüler hep sanadır. İşte görüyorsunuz kıymetli efendiler, bunu da Tirmizî haber vermektedir. Cenab-ı Hakk’ın sayısız nimetleri vardır, nâmütenâhi uçsuz bucaksız, hiç bir tanesini insanoğlunun tekzip etme yalanlama şansı yoktur. Ancak alnını secdelere kapayıp ebediyyû’l-ebed minnettar olduğunu Cenab-ı Hakk’a ne yapacak? İfade edecektir, hem de alnı secde de gönlü îmân dolu aczini itiraf ederek.

 

Dakika 5:08

 

Çünkü bütün varlığınla sen Allah’a aitsin, Allah yarattı seni yaşatıyor, nimetleriyle seni donatmış, kürreyi arzı ayağına sermiş, gök kubbeyi senin üzerine tavan yapmış, bütün gökler ve yerler içindekiler ve öbür âlem de ne varsa hepsi bunlar insan içindir. Cennet insan için cehennem de insan içindir. Ey insanoğlu! Kazancına bak neyi kazanıyorsun! Nasıl amel işlersen amelinin karşılığı sana geri dönecektir. Cennet ameli işle yanlış ekersen yanlış biçersin, doğru ekersen doğru biçersin. Ey İnsanoğlu! ‘Îmân ve Amel-i Sâlih ’ten, gerçek Müslümanlıktan sakın ayrılma oradan tâviz verme bizden duyurması! 

 

Evet, sevgili dostlarımız! 

Görüyorsunuz ki cinler de bu süreyi dinleyince bak ne dediler; “Biz nimetlerinden hiçbir şeyi tekzip edemeyiz, bütün hamdler sanadır” dediler, (Fe lekel Hamd) dediler. Ey Müslüman, ey insanoğlu aklını başına al! 

 

İbn-i Mes’ûd Hazretleri Vâkıa Sûresi ile ilgili bakın şöyle anlatıyor (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn); Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurdu; Kim her gece Vâkıa Sûresi’ni okursa ona fakirlik gelmez. (Müsebbihatta Sebbehâ veya Yüsebbihû) ile başlayan sûreler de bir âyet vardır, sevapça 1000 âyete bedeldir. Rezîn’in ilavesidir bu da. Evet, sevgili dostlarımız, Vâkıa Sûresi zenginlik sûresidir, onu okuyan onu okuyun ve evlatlarınıza da öğretin, Vâkıa Sûresi’ni kadınlarınıza öğretin. Çünkü o zenginlik sûresidir Hz. Âişe kadınlara şöyle demiştir (Radıyallahu Anha ve Erdahünne Ecmaîn); Sizden kimse Vâkıa Sûresini okumaktan aciz olmasın, Câbir İbn-i Semüre diyor ki Rasûlullah (A.S.V) sabah namazın da Vâkıa ve ona benzeyen sûrelerden birini okurdu. Evet, sevgili dostlarımız, bu da Câbir İbn-i Semure’den geliyor bu haber de. 

 

Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) sağcılar ve kaderi yükletilmiş döşeklerdedirler. Vâkıa Sûresi’nin 34’üncü âyet-i kerimesinin meâlindeki bu âyet hakkında Rasûlullah’ın (A.S.V) şunu söylediğini nakleder; “Bunların yüksekliği semâ ile arz arasındaki mesafe kadardır, ikisi arasındaki uzaklık ise 500 yıllık yürüme mesafesidir”. Bunu da Tirmizî haber vermektedir. Döşekler basamaklardır. Evet, kıymetliler! Ehli ilimden bir kısmı bu hadisi tefsir sadedinde şöyle demişlerdir;

 

Dakika 10:09

 

Döşekler basamaklardır, basamaklar arasındaki mesafe ise yer ile semâ arasındaki mesafe kadardır, bazı Şârihler şu mânâya ulaşmışlardır; yüksek döşeklerin döşendiği basamaklardan bir tanesinin yüksekliği yerle semâ arasındaki mesafe kadardır. İşte görüyorsunuz bu derecelerin haddini hesabını gerçek mâhiyetini işte Cenab-ı Hak kendisi biliyor ve müjde olarak da haber veriyor. Yüce Rab Rahmân ve Rahim, Kerim, Vahhâb vermeyi çok seviyor. Gel iyi Müslüman ol kardeşim! İslam’ın dışında her şey bâtıldır bunu bilesin, ikinci din yoktur bu dünya da. Öbürlerini tamamı ya uydurmadır, ya bozulmadır, bozuntudur, tahrife uğramıştır. İşte Cenab-ı Hak peygamberlerle yenileye, yenileye İslam dinini de tâ Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler İslam’ın peygamberidirler. Bu son Peygamber bütün âlemlerin rahmet Peygamberi bütün çağların ve milletlerin Peygamberi Hz. Muhammed’dir, din İslam’dır, Kitâbı Kur’an-ı Kerim’dir. Bunun dışında din arayanlardan kabul edilmeyecektir. Aklını başına al! Bakın: “Cennette 100 basamak vardır” bunu da Türbüştî haber veriyor ki: “Cennet-i Âlâ da 100 basamak vardır, her iki basamak arasın da semâ ile arz arasındaki uzaklık kadar mesafe vardır”. Dikkat et, her basamak arasın da! Bunlar kime hazırlandı işte mü’min ve gerçek Müslümana. Kazanılan hayra sevaba göre, sonsuzca farklı derecelerde olacağını ifade eder. Cehennemin de kâfir ve fâsığın, küfür ve fıskta ki derecelerine göre sonsuzca farklı derekeleri mertebeleri vardır. O da aşağıya doğru derekedir cehennem de derekeleri. 

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) “Biz ceylan gözlüleri defterleri sağından verilenler için yeniden yaratmışızdır, onları bâkire eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır”. Bu da (Vâkıa Sûresi âyet-i kerime 35-38) bu meâlde ki bu âyet-i kerime hakkında şu açıklamayı yaptı; âyet-i kerime de bir mevzu bahis olan: “Yeniden diriltenler arasında dünya da iken ihtiyarlayıp gözlerinin feri kaçıp, çapaklanmış pek yaşlı kadınlar da var”. Çünkü cennete giren zaten gençleşecektir bir daha da ebedî yaşlanmayacaktır, ihtiyarlamayacak genç kalacak cennete giren herkes. Abdullah İbn-i Ebû Bekir İbn-i Amir İbn-i Hazm (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri, Hz. Rasûlullah’ın (A.S.V) Amir İbn-i Hazm (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine yazdığı mektupta: “Kur’an-ı Kerim’e sadece temiz olanlar dokunsun”.

 

Dakika 15:26

 

Emri de vardı diyor, bu da Muvattâ’nın haberidir. “Ona tam bir sûrette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez”  Vâkıa Sûresinin 79’uncu âyet-i kerimesi. İşte görüyorsunuz Kur’an-ı Kerime temiz olanlar abdestli olanlar eline alabilirler. 

 

Selmân-ı Farisî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Enes İbn-i Mâlik gibi bir kısmı sahâbeden gelen rivâyetler bu âyetle mü’minlerin Kur’an-ı Kerime abdestsiz olarak dokunamayacağını ifade ederler. Nitekim Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri Müslüman oluşu ile ilgili rivâyette bunu te’yin eder. Orada Hz. Ömer kız kardeşine: “Şu okumakta olduğunuz yazıyı bana verin” dediği zaman kız kardeşi: “Sen kirlisin” bakın daha Hz. Ömer o zaman Müslüman olmadı. Hem de Peygamber öldürmeye giden bir adam, kız kardeşinin Müslüman olduğunu anlayıp eve girince, kız kardeşinin evine bak ne dedi, “Şu okumakta olduğunuz yazıyı bana verin” dediği zaman, kız kardeşi: Ömer’e ne dedi; “sen kirlisin ona sadece temizler dokunur kalk yıkan” der.  O da kalkar yıkanır ve sonra da Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini alır, kezâ işte bu rivâyette Hz. Peygamberin (A.S.V) yazdığı mektupta bile Kur’an-ı Kerim’e temiz olmayanların dokunamayacağını tâlim buyurmaktadır. Saîd İbn-i Ömer, Hasan Basrî, Nehaî gibi seleften pek çoğu hep buna kâni olmuşlardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi âyet-i kerimede ki nefyi Levhi Mahfuzda ki Kur’an’a hamleden bazı kimseler olmuş ise de evlâ görüş Müslümanlara hamledilir ve kitaplarını temiz hâlde olmadan ellerine alamazlar. Dört mezhebin dördününde biz Kur’an-ı Kerim’den sahîh sünnetten aldıkları hüküm budur, Kur’an-ı Kerim’i abdestsiz el sürülemez. Hangi mânâyı verirseniz verin yanılırsınız, Kuran-ı Kerim’in anlamı açıktır                                (لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ) buyurmuştur. İnsanlar, Kur’an-ı Kerim’e mahlûk diyenler sapmışlar sapıtırlar, aldanmayın! Kur’an-ı Kerime abdestsiz el sürmek isteyenler tembel, gâfil, câhil ve sapıklardır aldanmayın! İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (ASV) zamanın da halk yağmura kavuştu.

 

Dakika 20:04

 

Bunun üzerine Rasûlullah (A.S.V) insanlar bugün iki grup halin de sabaha erdiler. Dikkat et! Bir grubu kâfir olarak sabahladılar, bir grubu da mü’mindir dedi. Ve şöyle açıkladı; Bazıları: “Bu yağmur Allah’ın bir rahmetidir derken”, diğer bazısı “falan, falan yıldızın uğuru doğru çıktı” dedi. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu; Hayır, hakîkatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir. İşte yıldızların düştüğü yerlere ant ediyorum ki hakîkaten bu eğer bilirseniz büyük bir yemindir, muhakkak o elbette çok şerefli bir Kur’an’ı Kerim’dir ki, siyânet edilmiş bir Kitap’ta yazılıdır, korunmuş bir Kitap’ta, koruma altın da! Ona tam bir sûrette temizlenmiş olanlar dokunabilirler ve temiz olanlardan başkası el süremez. O âlemlerin Rabbinden indirilmiştir o Kur’an-ı Kerim. Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz? Görüyorsunuz Kur’an’ı Kerim’e abdestsiz el sürenler Kur’an-ı Kerim’e hürmet etmeyi bilmeyenler veya hürmet etmeyenler veya değerini bilmeyenler. Rızkınıza şükür edeceğinize siz behemehâl tekzibe mi kalkışırsınız? İşte en büyük nimet îmân, İslam nimetidir, Kur’an nimetidir. Aklını başına al! Lütfu İlâhîdir. Onun için dinin, İslam’ın, îmânın, Kur’an’ın değerini bilmeyen insanlar değersizdir. Kendilerin de değeri yok, değerlerini kaybetmişler. 

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

 Yağmuru yıldızın te’sirinden bilmeyi küfür olarak tasvip buyurmuştur Peygamberimiz. Şu veya bu nedenle hangi nedenle olursa olsun Yüce Allah’ın sebepleri de yaratan olmasını unutma! Hangi sebeple yağarsa yağsın, yağmur da Allah’ın takdiri emriyle sebepleri de yine yaratmasıyladır, sebebe bakıp da müsebbibi görmemek körlüktür. Âlimler şöyle demekte müttefiktirler; “Eğer bir kimse yağmurun yağmasın da tıpkı bazı câhiliye devri insanlarının inandığı gibi yıldızı fâil müdebbir ve münşî icâd ve var edici, bilir hakîkî te’sirin yıldızdan olduğuna itikâd ederse bunun küfre düşmüş olacağı kesin ve muhakkaktır”. Hadis-i şerifin zâhirî de bunu ifade etmekte olduğunu görmekteyiz. 

 

Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rızkınıza şükür edeceğinize siz behemehâl tekzibe mi kalkışırsınız? Yani şükrü edeceğiniz yere yalanlamaya mı kalkışırsınız? Diyen Vâkıa Sûresi’nin 82. âyet-i kerimesinin meâlindeki âyet ve bu âyetle ilgili olarak Hz. Peygamber’in (A.S.V) şöyle dediğini rivâyet etmiştir. Siz Cenab-ı Hakk’ın size verdiği şükür makamın da falanca falanca yıldızın batışı veya falanca falanca yıldızın doğuşu sayesinde yağmura kavuştuk diyorsunuz. O yıldızı yaratan Allah değil mi? Yerleri gökleri kuran, bu düzeni kuran, düzeni işleten Cenab-ı Hak değil mi? Sen falana, falana isnâd ediyorsun. Bu âlemin tek hükümdarı, muktedir hükümdarı, bütün âlemlerin Allah’tan başkası değil ki. Aklını başına al! Evet, Hz. Ali’den gelen bu rivâyeti de Tirmizî haber vermektedir. 

 

Evet, sevgili dostlarımız, işte görüyorsunuz ki dersimiz Hadîd Sûresine gelmiş bulunmaktadır. 

 

İbn-i Mes’ûd Hazretleri anlatıyor; Müslüman olmamızla Cenab-ı Hakk’ın bizi îmân edenlerin gönüllerinin Allah’ı zikretmek üzere yumuşaması ve ondan gelen hakîkate bağlanması zamanı daha gelmedi. Onlar daha evvel kendilerine kitap verilmiş de verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalpleri kararmış katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar, onlardan birçoğu fâsıklar idi. Bu da Hadîd Sûresinin 16’ncı âyet-i kerime ki, meâlinde âyetle azarlanması arasında 4 yıllık zaman mevcuttur işte görüyorsunuz.

 

Dakika 27:38

 

(Visited 48 times, 1 visits today)