HadısŞerifKülliyatı 123-01

123- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 123

123- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 123

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”

 

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok sevgili ve muhterem izleyenler,

 

Rüya tâbirleri ile ilgili dersimiz devam ediyor. Rüya ve onun âdâbı da buna dâhildir. Buhârî Şerif’in rivâyetinde Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle buyurur; “Beni rüyada gören gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytân-i lâin benim sûretime giremez”. Bunu Buhârî, Müslim, Muvattâ rivâyet etmişlerdir.

 

Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn): “Rüyada beni gören, hakkı gerçeği görmüştür” diye rivâyetine rastlıyoruz böyle buyurmuştur. Bu da yine Buhârî ‘den gelen bir başka hadis-i şeriftir.

 

İbnu Sîrîn’in şu kaydı da yer almaktadır. Buna göre Rasûlullah’ı bilinen evsâfı çerçevesinde görürse bu hak rüyadır.

 

Evet, sevgili dostlarımız Nevevî ’de bakın ne diyor; Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) gören kişi mâlum evsâfı üzere de görse mâlum evsafının aksine de görse gerçekten Rasûlullah’ı görmüştür. Ulemâ çoğunlukla şu görüşü benimsemişlerdir. Bu hadis-i şerifte maksat şudur: Hangi hâl üzere olursa olsun Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) rüyada görülmesi bâtıl olamaz, bu rüya edğas değildir, esas itibâriyle haktır. Görülen sûret şeytandan değil (Yüce Hak)’tandır. Ulemânın kanaati budur. Hadis-i Şerif’ten anladıkları mânâ budur.

 

Evet, sevgili dostlarımız. Ebû Rezîn el-Ukeylî Lakîd İbn-i Amr İbn-i Sabire (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor. “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Mü’minin rüyası nübüvvetin kırk cüzünden bir cüzdür. Bu rüya anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağında takılı vaziyette durur. Anlatılacak olursa hemen düşer”. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd rivâyet etmişlerdir. Kuşun ayağında takılı olması bir teşbihtir. Rüya anlatılınca hükmü sahibinin üstüne hemen düşer. Ebû Dâvûd’un bir başka rivâyeti de şöyledir. Rüya tâbir edilmedikçe bir kuşun ayağı üstündedir tâbir edilince hemen düşer. Öyle ise rüyanı akıllı ve dostun olan kimseye anlat. Burada akılda yetmez ilim sahibi olması gerekir. Rüyayı “Lebib” ve “Habib” olana yani akıllı, âlim dostuna anlat.

 

Dakika 5:30

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Mü’minin rüyası nübüvvetin 46 cüzünden bir cüzdür”. Bunu da yine Buhârî, Muvattâ haber vermektedir.

 

Tirmizî’de Ebû Saîd’den şu rivâyet kaydedilmiştir; “En sadık rüya seher vakitlerinde görülen rüyadır”. Bunu da Tirmizî haber veriyor.

 

“Seher vakti meleklerin inme zamanıdır”. Bunu da Tîbî merhum haber veriyor.

 

Hazreti Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle buyurmuştur: “Benden sonra Peygamberlikten sadece mübeşşirât, müjdeciler kalacaktır” buyurmuştur.

 

Evet, sevgililer yanındakiler sordular: “Mübeşşirât da nedir?” Sâlih rüyadır diye cevap verdi.

 

Muvattâ’nın rivâyetinde de şöyledir;

 

“Sâlih rüyayı Sâlih kişi görür veya ona gösterilir”. Bunu da Buhârî, Muvattâ, Ebû Dâvûd haber vermişlerdir. “Bana has olan nübüvvetten sonra mübeşşirât kalacaktır. Diğer nübüvvet hassaları benimle berâber ortadan kalkacak” demiş olmalıdır Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm).

Evet, sevgili dostlarımız! “Risâlet ve Peygamberlik artık kesildi. Benden sonra ne nebi ne de peygamber vardır”. Yani artık nebi, rasûl gelmeyecektir. Son Peygamber Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) ancak mübeşşirât devam edecek. Dediler ki: “Mübeşşirât nedir? “Müslümanların rüyası Peygamberliğin cüzlerinden bir cüzdür” buyurdular.

 

İbn-i Tîn der ki hadisin mânâsı şudur; Vahiy benim ölümüm ile kesilecektir. Kendisiyle istikbalde olacak şeyleri öğrenebileceğiniz tek kaynak kalıyor o da rüyadır. Ancak bu söze ilhâm hatırlatarak karşı çıkılmıştır. Zîrâ ilhâm da istikbali öğrenme kaynaklarından biridir. Kur’an-ı Kerim’e, sahîh sünnete, İslam’ın aslî kaynaklarına ters düşen rüyalar bir defa rüya sayılmazlar. Rüya Kur’an’a ters olmayacak. Sahîh sünnete de ters olmayacak. İcmaya, kıyasa da ters olmayacak. Ancak rüyalarda insanlar ne yapılır? Kur’an-ı Kerim’e, İslami ilimlere ya teşvik edilir uyarılır veya müjdeler verilir. İşte İslamiyet’i yaşarsan şu faziletlere ulaşırsın gibi müjdeler vardır veya uyarılar vardır. Her ikisinden de dersini alabilmen için ilmi olan insanlara bunu ancak rüyanı anlatabilirsin.

 

Dakika 10:06

 

Evet, tâbir edilmiş bazı rüyalar vardır sevgili dostlarımız. Bunlara bakalım;

 

Semure İbnu Cündeb (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) sık sık sizden bir rüya gören yok mu?” diye sorardı. Görenler de, ona Yüce Allah’ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu. “Sizden bir rüya gören yok mu?

 

Kendisine: “-Bizden kimse bir şey görmedi!” dediler. Evet, sevgili dostlarımız, bunun üzerine:

 

“Ama ben rüya gördüm” dedi ve anlattı: “Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü!” dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu hâlde başucunda duruyordu. Bazen bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu, iyileştikten sonra tekrar kayayı kafasına vuruyor, indiriyor önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu.” Beni getirenlere:

 

“-Subhânallah!” nedir bu” dedim.

 

Dinlemeyip –Yürü! Yürü!” dediler. Yürüdük sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bununda yanında elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar yırtıyor soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip aynı şekilde diğer yüzünü, derisini de ensesine kadar soruyordu. Bu da, düz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu.

 

Ben burada da: “Subhânallah, nedir?” bu dedim. Cevap vermeyip: -Yürü! Yürü!” dediler,

 

Berâberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik, içinden bir takım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler vardı. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları alev yakıyordu, yalayıp atıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp: -Bunlar kimdir?” diye sordum. Bana cevap vermeyip: -Yürü! Yürü!” dediler. Berâberce yürüdük, kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında birçok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor, bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp, adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp: -Bu ne nedir?” diye sordum.

 

Cevap vermeyip yine: “Yürü! Yürü!” dediler. Berâberce yürüdük, çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik.

 

Dakika 15:03

 

Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında donuyordu. Ben yine: – “Bu nedir?” diye sordum. Cevap vermeyip: – “Yürü! Yürü!” dediler.

Berâberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semâya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine: – “Bunlar kimdir?” dedim. Cevap vermeyip: – “Yürü! Yürü !” dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan daha büyük, ne de daha güzel bir ağaç hiç görmedim. Arkadaşlarım: – “Ağaca cık!” dediler. Berâberce çıkmaya başladık. Altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik. Kapıyı calip açmalarını istedik. Açtılar ve berâberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışçı bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara: – “Gidin su nehre banın! Nehrin içine girin!” dediler.
Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki safi suttu, bembeyaz. . . Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki tarafları da en güzel sekli almıştı. Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar: – Bu gördüğün, Adn cennetidir. Su da metin makamındır. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi.
– “Beni gezdirin, içine bir gireyim!” dedim.
– Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin, dediler. Ben: – “Geceden beri acayip şeyler gördüm, neydi bunlar?” diye sordum.
– Sana anlatacağız, dediler ve anlattılar: – Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur’an’ı atıp reddeden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan saran kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına tas atılan adam faiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin, ateşin bekçisidir yani zebânî. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (Aleyhissalâtu Vesselâm) idi. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere (buluğa ermeden) ölen çocuklardır. “
Cemaatten biri hemen atılarak: „- Ey Allah’ın Rasûlü! Müşrik çocukları da mı`?“ diye sordu.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselam): “ Evet, dedi, müşrik çocukları da.“ ve anlatmaya devam etti:
“ Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Yüce Allah (Celle Celâlüh) onları affetmiştir.“ Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî rivâyet etmişlerdir bu haberi de.

Dakika 20:25

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Abdürrezzâk’ın Musannef de kaydettiği haber de: “Rüyanı kadına anlatma. Güneş doğuncaya kadar da kimseye söyleme” diye haber vardır. Tabirin müstehab vakti sabah namazı vaktinde tabir etmek en hayırlı vakitlerdendir. Hz. Peygamberin anlattığı rüyanın mâhiyeti ortada açıkça beyân edilmiştir.

 

Cennetle cehennem münâkaşa ettiler. Cehennem: “Bana kibirliler, zâlimler gelecektir” dedi. Cennette: “Bana da insanların sadece zayıfları, sakatları ve aldatılan gafilleri gelecektir, acaba sebebi nedir?” dedi. Yüce Allah Cennet-i Âlâya: “Sen benim rahmetimsin kullarımdan dilediğine seninle rahmet ederim. Cehenneme de sen benim azâbımsın kullarımdan dilediğime de seninle azâb eylerim” dedi. Sonra her ikisine birden şu hitapta bulundu; “Sabırsızlanmayın, her ikinizi de dolduracak kullarım var. Ancak cehennem, dolmak, tatmin olmak bilmeyip -“Daha var mı? Daha var mı?” demeye devam edecek. Bunun üzerine Cenab-ı Hak cehennemin üzerine ayağını koyup bastıracak. Cehennem mâruz kaldığı sıkletten inleyerek: -Yeter! Yeter!” diyecek. Cehennem böylece dolar ve içindekiler tıka-basa karışırlar. Böyle yapmış olmakla aziz ve celil olan Allah hiçbir kuluna zulmetmez. Cennette boş kalmaz. Yüce Allah onun içinde münasip kullar yaratmıştır.

 

Evet, sevgili dostlarımız müteşâbih rivâyetler ve âyetler çoktur. “Ölümün kıyâmet günü bir koç sûretinde getirilerek mahşer meydanında kesilmesi gibi, burada gözüyle gördüklerini kalbi inkâr etmedi”. Bu da Necm Sûresi’nin 11’inci âyet-i kerimesinde buyurarak bakın böylece Aynel yakîn ve hattâ Hakka’l yakîn derecesine çıkan îmânı nebevî, “Peygamber ve mü’minler Rabbinden kendisine indirilene, inzâl edilene inandı”. Bakara Sûresi’nin 285’inci âyet-i kerimesi bu da. Evet dikkat edilince bakın Fethu’l Bârî ’den iktisâden bazılarını kaydediyoruz. Bakın bu konuda başka rivâyetlerde vardır.

 

Taberânî’nin rivâyetinde: “Bu gece ben bir rüya gördüm. Bu hak bir rüyadır, bunu iyi belleyin” buyurmuştur.

 

Yine bir rivâyette: “Bana gelen iki melek gördüm, Cibrîl ve Mikâil olduğu belirtilmiştir. Aşağısı geniş yukarısı dar altında da ateş yanmakta idi”. Adn cennet ile ilgili safhada şu ziyade vardır; Arkadaşlarım beni bir eve götürdüler, öylesi güzel bir ev görmemiştim. İçinde yaşlı, genç, erkek ve kadınlar vardı. Sonra beni oradan çıkarıp bundan daha güzel bir eve götürdüler.

 

Dakika 25:27

 

Evet, sevgili dostlarımız, Kur’an’ı terk edenler ile ilgili olarak şu ziyâde vardır.

 

Yüce Allah kendisine Kur’an’ı öğretmiştir de o gece okumayıp uyumuş, gündüz de onunla amel etmemiştir. Ebû Ümâme ’nin rivâyetinde şu farklılık vardır; Sonra berâberce gittik, manzaraca en korkunç, kokuca en keri tıpkı helâ gibi kokan bir kısım kadın ve erkeklerle karşılaştım. “Bunlar kim?” dedim. Bunlar: “Zinâ eden zâni ve zâniyelerdir” dedi. Sonra tekrar yürüdük bir kısım ölülere rastladık. Çok fazla şişmişti ve çok berbat şekilde koku yayıyorlardı. “Bunlar kim?” dedim. Bunlar dedi: “Kâfirlerin ölüleridir”. Sonra yine yürüdük Ağaçların gölgesinde uyuyan kimselere rastladık. “Bunlar kim?” dedim. Bunlar dedi: Müslümanların ölüleridir. Sonra yine yürüdük, yüzce en güzel, kokuca en tatlı insanlarla karşılaştık. “Bunlar kim?” dedim. Bunlar dedi: Sıddıklar ve Sâlihlerdir.

Evet, sevgili dostlarımız bazı hükümler ile ilgili İsrâ, Mî’rac hadisesi bazen uyanık bazen de uykuda olmak üzere birçok kereler vukua gelmiştir. Bakın ulemânın ortaya koyduğu durum budur. Birçok hükümler çıkarmıştır ulemâ. Bunlardan birkaçı mî’rac, bazen uyanık bazen de uykuda olmak üzere birçok kereler vukua gelmiştir. Âsilerden bir kısmı berzahta, kabir hayatında azâb çekmektedirler. İlmi önce mücmel olarak verip sonra tefsir etmek evlâdır. Farz namazlarda uyumaya ve ezberledikten sonra Kur’an’ı terk etmeye karşı tahsil sakındırma vardır. Zinâ, ribâ, yalan gibi belli başlı günahlara karşı tahsil ve uyarı vardır. Şehitlerin fazileti, cennette en yüce makamı tuttukları belirtilmiştir. Hz. İbrâhim’in makâmı şehitlerinkinden de yüksektedir. Günah ve sevaplar eşit olanları Allah affedecektir. Ya Rab bizi de bu affedilenler arasına kat diye dua ediniz.

 

Evet, sormak, anlatmak, tâbir ettirmek gibi davranışlar ile rüya meselesine ihtimam göstermek gerekir. Rüyanın sabah namazından sonra tabir edilmesi eftaldir. Farzdan sonra namaza bağlı nâfile yoksa selâm verince imamın cemaate dönmesi müstehaptır. Hitap, vaaz, ifta gibi maksatlar hâsıl olunca kıbleye dönmeyi terk edip cemaate yönelmek mekruh değildir ama kıbleye sırtını dönme. Yani başlarını ver, ya sağını ya solunu ver, sırtını dönme kıbleye, kıbleye sırtını dönme, yan tarafına dön. Bunu da biz hatırlatmış olalım. Rüya ile ilgili derslerimiz devam edecektir bir sonraki derslerimizde de inşa’Allah.

 

Dakika 30:12

 

(Visited 57 times, 1 visits today)