HadısŞerifKülliyatı 142-01

142- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 142

142- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 142

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

 

‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve nefsih’’

‘’Bismillahillezi la yedurru mâismûhü şeyün filardı velâ fissemâ vehüvessemiûl âlim’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Dersimiz ganimetler ve fey hakkında devam ediyor. Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notları veriyoruz, hadis-i şerif numaramız şu anda 1114’üncü hadis-i şerife gelmiş bulunmaktayız.

 

Ebû’l Cüveyriye el-Cermî (Rahimehullah) anlatıyor; Rum diyarında içinde dînâr bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada Emir, Hz. Muâviye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) idi. Başımızda da komutan olarak Hz Rasûlullah’ın (A.S.V) Ashâbından Ma’n İbn-i Yezîd (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) adında Benî Süleym ’den biri vardı. Küpü ona getirdim, o altınları Müslümanlara taksim etti, bana da öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi, sonra da Rasûlullah (A.S.V) nefl, armağan ancak humustan sonra olur dediğini işitmemiş olsaydım sana daha fazla verirdim dedi. Sonra bana kendi hissesinden bağışta bulundu. Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir. Evet, sevgili dostlarımız, askerde güzel, komutan da güzel.

 

Sâ’d İbn-i Ebî Vakkas Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) ben yanında otururken bir grup insana ihsânda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben falanca ile aranızda ne var, ona niye vermedin. Allah’a kasem olsun ben onu mü’min onu mü’min görüyorum dedim. Rasûlullah (A.S.V) Müslüman görüyorum de diye buyurdu. Sâ’d dayanamayıp bu kanaatini üç kere söyledi. Rasûlullah’ta (A.S.V) her seferinde aynı şekilde karşılık da bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: “Ben nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzüstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsânda bulunurum. İhsânda bulunmam sevgime ölçü değildir” buyurdu Peygamberimiz. Bunu da Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî rivâyet etmektedir. İşte îmânı güçlü, samîmî Müslümanların durumuyla İslam’a ısındırmak için, şirkten, küfürden, nifâktan kurtarmak için Peygamberimiz Müellefe-i Kulûb’a görüyorsunuz biraz fazla mal verdi, bunları İslam’a kazandırdı biiznillah. Neticede onlar da İslam’a hizmette bulundular.

 

Cuayl’e vermedin dendi de, Rasûlullah (A.S.V) şu cevabı verdi;

 

Dakika 5:05

 

Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, Cuayl yeryüzü dolusu Uyeyne ve El-Akra gibilerden daha hayırlıdır. Ancak ben, Müslüman olmaları için bu ikisinin kalbini kazanmaya çalıştım buyurdular. İşte görüyorsunuz insanlar samîmî, gerçek Müslümanları ikrâmda maddî ikrâmda sonraya bırakıyor ki diğer îmânını İslâm’ını güçlendirmek için veya şirkten, küfürden kurtarmak için birilerini İslam’a çekmeye çalışıyor. “Ben nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken yüzüstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsânda bulunuyorum” buyurdu Peygamberimiz. Görüyorsunuz, bir insanı küfürden, kâfirlikten, şirkten, müşriklikten, nifâktan, münâfıklıktan kurtarmak, insanları ateşten kurtarmaktır. Ateşe düşecek insanı geri çekmektir. İşte cehennemde Ebedî kalacak olanlar îmânsız ölenlerdir.

 

Râfi İbn-i Hadîc (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor, Rasûlullah (A.S.V) Huneyn günü Ebû Süfyân İbn-i Harp, Saffân İbnü Ümeyye, Uyeyne İbnü Hısn, Akra İbn-i Habis ve Alkame İbnü Ulase’den her birine yüzer deve verdi. Abbâs İbn-i Mirdâs’a ise daha az verdi. Bunun üzerine aynı zamanda şair olan Abbâs İbn-i Mirdâs şu mânâda bir şiir düzdü; Benimle atım Ubeyd’in payını Uyeyne ile Akra arasında mı taksim ediyorsun? Ne Bedir, ne de Hâbis cemiyette Mirdâs ’tan üstün değillerdir, ben de onların hiçbirinden aşağı değilim. Ancak bugün sen kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez. Râfi der ki; Bunun üzerine Rasûlullah onun payını da 100 deveye yükseltti. Bunu da Müslim-i Şerif haber veriyor. Onu da o durumdan kurtarmak için yaptı.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Rasûlullah (A.S.V) Ensâr’ı toplayarak kendilerine verilmeyiş sebebini izâh eder ve neticede hepsini ağlatan şu hitabede bulunarak gönüllerini tekrar kazanır. Ey Ensâr topluluğu! Kulağıma gelen sözünüz nedir? Bana gücenmiş olmalısınız! Ben size geldiğimde hepiniz dalâlette idiniz. Geçirdiğim din ile getirdiğim Yüce İslam dini ile Allah sizlere hidâyet vermedi mi? Fukara kimseler idiniz, Allah zenginlik vermedi? Birbirinize düşman idiniz, Allah kalplerinizi birleştirmedi mi? Ey Ensâr topluluğu! Bir yudumluk dünya malı için mi bana gücendiniz? Ben onunla İslam’a gelenler için bir kavmin kalbini kazanmayı tercih ettim. Sizin İslam’ınıza emânet etmiştim. Ey Ensâr topluluğu! İnsanlar buradan deve ve davarlarla dönerken sizler Allah ve Rasûlü ile evlerinize dönmekten râzı değil misiniz? Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun hicret olmasaydı Ensâr’dan bir kimse olurdum. Şâyet insanlar bir vâdîye, Ensâr başka biri vadiye gidecek olsa ben Ensâr’ın vâdîsine giderdim. Ey Rabbim! Ensâr’a, Ensâr’ın oğullarına, Ensâr’ın oğullarının oğullarına mağfiret eyle.

 

Dakika 10:50

 

Evet, kıymetliler! İnsanoğlu Allah’ın bildiğini, Peygamberin bildiğini bilemez. Bilemediğine teslim ol da itiraz etme, Peygambere gücenilmez. Gerçek âlimlere de gücenmeyin onların bildiğini de bilemezsiniz.

 

Ebû Katâde (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor. Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurdular: “Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu ispatlarsa maktulün selebi kendisinin olur.” Bunu Buhârî, Müslim, Muvattâ, Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir. Daha önceki derslerimizde de geçtiğimiz gibi maktulün selebi, maktulün yani düşmanın üzerinde bulunan neyi varsa onlardır. Selebin humusa tâbî tutulması gerektiğini söyleyenler hadislerden getirdikleri bazı örneklerden başka bilin ki; “Ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ın, Peygamberin ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır.” Meâlindeki âyet-i kerimenin Enfâl Sûresi’nin 41’inci umumi olan ifadesine dayanmaktadır.

 

Seleme İbnü’l Ekvâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip Ashâbının yanında bir müddet oturup konuştu, sonra sıvışıp gitti. Rasûlullah (A.S.V), o bir câsustur arayıp bulun ve öldürün diye emretti. Ben erken bulup onun hakkından geldim. Rasûlullah (A.S.V) selebini bana bağışladı. Bunu da Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve İbn-i Mâce haber vermektedir. İmâm-ı Âzâm ve Ahmed İbn-i Hanbel iddiası kabul edilmez. Müslümanların fey’i sayılır derler. Nesâi’nin rivâyetinde öldürülmüş, öldürülüş sebebi belirtilir. Adam Müslümanların gizli tarafını, Avret-ül Müslimin öğrendi ve arkadaşlarına bir an önce haber vermek için hemen oradan ayrılmaya gayret etti. Öldürülmesinde Müslümanların menfaati vardı. Evet, bu konularda iyiden iyiye incelenmiştir İslam âlimleri tarafından. Avf İbn-i Mâlik ve Hâlid İbn-i Mâlik (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) şunu söylemişlerdir; Rasûlullah (A.S.V) selebin kâtile ait olduğuna hükmetti. Selebi ganimet malına katarak beşli taksime humusa tâbî kılmadı diyor. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor.

 

Dakika 15:02

 

Abdullah İbn-i Ebi Evfâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin anlattığına göre kendisine: “Rasûlullah (A.S.V) zamanında gıda maddelerini humus taksimine tâbî tutar mıydınız?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi; Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik. Kişi gelir, ihtiyacı kadar alır sonra giderdi diye cevap verdi.  Ebû Dâvûd bunu da haber veriyor.

 

Hz. Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor.

 

Amr İbn-i Abese (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) kıble istikâmetinde sütre olarak 1 ganimet devesi bulunduğu hâlde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca hayvanın yan kısmında bir tutam yün aldı, elinde tutup göstererek ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helâl değildir. Humusta size iâde edilecek, sizin maslahatlarınız da harcanacaktır buyurdu. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor. “Ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri yani humusu Allah’ın, Peygamberin ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır.” Enfâl Sûresi’nde Cenab-ı Hak böyle buyurdu. Rasûlullah’ın (A.S.V) burada belirtilen hissesi humusul humustur. Yani beşte birinin beşte biridir.

 

Evet, sevgili efendiler!

 

Cübeyr İbn-i Mut’im (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. Humustan Benî Hâşim ve Benî Muttalibe ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbn-i Affân ile Rasûlullah’a (A.S.V) gittik. Ben, ey Allah’ın Rasûlü dedim! Kardeşlerimiz olan Benî Muttalibe verdin, bize hiçbir şey vermedin. Hâlbuki bizim de onların da size yakınlığı birdir dedim. Rasûlullah (A.S.V); “Benî Muttalip ile Benî Hâşim tek bir şeydir dediler” buyurdular.

 

Cübeyr der ki: Rasûlullah (A.S.V) ne Benî Abdüşemş ile ne de Beni Nevfel’e Benî Hâşim ve Benî Muttalib’e verdiği hâlde humustan pay ayırmadı. Hazreti Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri de humusu aynen Rasûlullah (S.A.V)  gibi taksim etti. Ancak o Rasûlullah’ın (A.S.V) yakınlarına Rasûlullah’ın (A.S.V) onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) onlara humustan verdi, sonra da Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) verdi. Bunu da Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî haber vermektedir.

 

Sevgili dostlarımız, Rasûlullah (A.S.V) bu suale, Benî Muttalip ile Benî Hâşim tek şeydir derken ellerinin parmaklarını kenetleyerek şöyle diyerek göstermiştir. İbn-i İshâk’ın mezkûr rivâyetinde cevap biraz daha açık ve müdellel olarak verilmiştir. Biz Benî Hâşim ile Benî Muttalip câhiliyede de, İslam’da da hiç ayrılmadık. Biz ve onlar aynı şeyiz ve parmaklarını kenetlendi ve böyle gösterdi.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Benî Muttalip ve Benî Hâşim’e mensup olanların kâfiri de, Müslüman’ı da Hz Peygamber’in (A.S.V) yanında yer alarak İslam’ın çetin devresi olan Mekke döneminde sonuna kadar Peygamberimizi himâye ettiler. Müslüman olanlar Allah ve Rasûlünün emri gereği, kâfir olanları da aşiret ve akrabalık gayretiyle bunu yaparken Nevfel bin Abdişems oğulları Hz. Peygamber’in (A.S.V) karşısında olan diğer Kureyş Kabilesinin yanında yer aldılar, Peygambere düşman oldular tâ ki Müslüman oluncaya kadar. İbn-i Hacer bu hadis Rasûlullah’ın (A.S.V) kavmine mensup diğerleri arasında sadece mezkûr ailelere vermesinin onların Nusretleri yani Mekke devresindeki yardımları ve İslam için mârûz kaldıkları sıkıntılar sebebiyle olduğu hususunda zâhir ve açıktır demiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Ebû Hanîfe iki sınıftan fakir olanlara husûsiyet tanımıştır. İmâm-ı Âzâm’ın görüşü. Hz. Peygamber (A.S.V) biz ne câhiliye de ne de İslam’da birbirimizden ayrılmamışızdır buyurmuşlardır. İşte yakınlığın îmânda ve İslam’da olduğunu görmek lâzımdır.

 

Dakika 22:10

 

 

(Visited 40 times, 1 visits today)