HadısŞerifKülliyatı 146-01

146- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 146

146- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 146

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

 

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler, dersimiz hadis-i şerifler külliyâtından şehitler hakkındadır.

 

Yüce Allah yolunda hayatını feda eden kimseye şehit denir. Bakara Sûresi’nin 154’üncü âyet-i kerimesinde olduğu gibi. Rasûlullah (A.S.V) da cennette sadece şehitlerin tekrar yeryüzüne geri dönüp bir kere daha şehit olmayı temenni edeceklerini söyler. Kendisi de tekrar, tekrar yeryüzüne gelip şehit olmayı temenni eder. Fâkihler şehidi üç kısma ayırmışlardır; hem dünya hem de âhiret itibarı ile şehit olanlar, sadece dünya ahkâmı itibariyle şehit olanlar, sadece âhiret ahkâmı itibâriyle şehit olanlar gibi kısımlara ayrılmışlardır. Evet, sevgili dostlarımız, birinci grup şehit mükellef ve tâhir olduğu kendisine vâki bir tecavüzle haksız olarak zulmen öldürülen ve bundan dolayı vârislerine bir mal verilmesi lâzım gelmeyen herhangi bir Müslümandır. Gayrimüslimlerle veya yol kesicilerle harp neticesinde öldürülen ve ölüm sırasında cünüp olmayan akil baliğ bir Müslüman böyle bir şehittir. Harp sahasında gözünden kan gelmiş olmak gibi üzerine üzerinde öldürülme alâmeti olduğu hâlde ölü bulunan bir Müslüman askeri de böyle bir şehittir. Kezâ malını ırzını nefsini sâir Müslümanları veya Müslümanların himâyesindeki gayrimüslimleri yani zimmileri müdafaa ederken yaralayıcı bir aletle haksız yere derhâl öldürülmüş bulunan mükellef tahir bir Müslüman da böyle bir şehittir demişlerdir. Bu kısım şehitler şehâdetin zâhirî ve bâtınî şartlarına haiz hakîkî şehittirler. Bunlardan her birine şehîd-i hükmü denir. İmâm-ı Âzâm’a göre bunlar yıkanılmaksızın sadece namazları kılınarak defnedilirler, elbiseleri de çıkarılmaz ve kefenlenmezler. Üzerindeki silahları kefen için gerekli miktardan ziyâde olan kaput, palto gibi fazla elbiseleri alınır, eksikse bir şeyler ilâvesiyle tamamlanır. Diğer 3 imama göre böyle bir şehide namazda kılınmaz. Kalbinde nifâk bulunduğu hâlde zâhiren Müslüman görünüp cephede Müslümanların safında savaşırken düşman tarafından öldürülen herhangi bir şahıs dünya ahkâmı itibâriyle hükmen şehit addedilir. Birinci de olduğu üzere kendisine aynı şehit muamelesi yapılır ancak âhiret ahkâmıyla şehit sayılmaz.

 

Dakika 5:07

 

Bu da münâfığın durumudur. Üçüncü gruba şehîd-i kâmilde aranan dünyevî şartlardan bazıları eksik olup vefatı âhiret ahkâmı itibâriyle şehâdet sayılan herhangi bir Müslümandır. Mesela hatâ yoluyla öldürülüp vârislerine diyet ödenen Müslüman âhiret itibâriyle şehit sayılsa da dünya ahkâmı ile şehit sayılmaz, binâenaleyh yıkanır kefenlenir ve namazı kılınır. Kezâ meşrû şekilde savaşırken aldığı yaranın tesiriyle hemen ölmeyip ilaç aldıktan yiyip içip konuştuktan veya üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra ölen kimse de bu gruba girer. Kezâ suda boğulan ateşte yanan bina altında kalan veba tâun ishâl sıtma zatülcenp hastalıklarından biriyle veya akrep sokması ile nifas hâlinde veya gurbet ilinde veya ilim yolunda veya cuma gecesinde vefat eden bir Müslüman şehittir. Kezâ sevabını Allah’tan bekleyen bir müezzinin, doğru muameleli bir Müslüman tacirin, ailesinin nafakasını meşrû yoldan kazanma neticesinde ölen herhangi bir Müslümanın vefatı da hep bu gruba girer. Bütün bunlara âhiret ahkâmı itibâriyle şehit denir. Bunlar diyanetleri tam idiyseler âhiret itibâriyle hakîkî şehit olurlar. Ancak kendilerine dünya ahkâmı itibâriyle şehit muamelesi yapılmaz, diğer Müslümanlara yapılan mutat muamele yapılır. Şu hâlde bu bahis şehitler hakkında fukahâyı özetle kaydettiğimiz bu hükümleri vermeye sevk eden rivâyetlerden bazılarını tespit etmektedir. Fâkihlerimiz bu kanaate nereden varmışlardır? Rivâyetleri inceleyerek varmışlardır. Evet, bütün âyet-i kerimeleri sahîh hadis-i şerifler incelendikten sonra bu kanaate varır fâkihlerimiz.

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (ASV) sordular, içinizden kime şehit derseniz? Ey Allah’ın Rasûl! Dediler, Allah yolunda öldürülen şehittir. Öyleyse dedi Rasûlullah (A.S.V) ümmetimin şehitleri azdır dedi. Peki dediler daha kimler şehittir? Ey Allah’ın Rasûlü… Dikkat edin buraya! Allah yolunda öldürülen şehittir, karnı sebebiyle ölen şehittir, boğularak ölen şehittir. Bunu da Müslim, Muvattâ, Tirmizî haber vermektedir. Allah yolunda ölen, tâundan ölen, karnı sebebiyle yani ishâl, zatülcenp hamilelik nifas vesâire iç hastalıklarından ölenler, boğularak ölenler. Böylece Rasûlullah (A.S.V) İslam’ın şehâdet anlayışını Allah yolunda öldürülmenin dışına çıkarmış olmaktadır.

 

Dakika 10:01

 

Evet, kıymetliler!

 

İmâm-ı Mâlik Hazretleri ve Tirmizî’nin kaydettikleri bir rivâyette Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurmaktadır; Şu 5 kişi şehittir deyip önceki hadiste geçenleri saydıktan sonra: “Yıkıntı altında kalan da şehittir” diye ilâve buyurdular.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden gelen bir rivâyette: “Karnında çocuğu olduğu hâlde ölen kadın da şehittir” buyrulmuştur.

 

Abdullah İbn-i Amr İbnü’l Âs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) tarafından rivâyet edilen bir diğer sahîh hadis-i şerifte:     “Malını müdafaa ederken öldürülen şehittir” buyrulmuştur. Bunu da Muvattâ, Tirmizî haber vermektedir. Şu beş kişi şehittir; Tâundan ölen, karın hastalığından ölen, boğularak ölen, yıkıntı altında ölen, Allah yolunda şehit olan.

 

Ümmül Haram (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: Deniz tutması sebebiyle gemide kusan kimseye şehit sevabı verilir, boğularak ölene de iki şehit sevabı vardır. Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir. Uykusundan gülerek uyanan Rasûlullah (A.S.V) rüyasında Müslümanların gemilere binip deniz seferlerine deniz savaşlarına çıkacaklarını gördüğünü anlatır. Ümmül Haram; Ya Rasûlallah (A.S.V)! Allah’a dua edin beni de onlar arasında kılsın der. Fahri Âlem Efendimiz Hz. Muhammed (A.S.V), sen onlardansın diye tebşir buyururlar yani müjdeler. Ümmül Haram işte görüyorsunuz ki bu duayı Nebevî bereketiyle Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında ve Hz. Osman’ın zamanında Hz. Muâviye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin komutasında tertiplenen Kıbrıs seferine zevcesi Ubâde ile birlikte katılır. Denize aşıp adaya çıkarlar, orada bindiği katır yere atarak ölümüne sebep olur, Hicret’in 27’nci yılında bugün kabri şerifleri hâlen Kıbrıs’ta ziyaretgâhtır, Hala Sultan diye meşhurdur.

Saîd İbn-i Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. Rasûlullah’ı (A.S.V) dinledim şöyle buyurdular; “Kim malını müdafaa sırasında öldürülürse şehittir, kim kanını müdafaa sırasında öldürürse şehittir, kim dinini müdafaa sırasında öldürülürse şehittir, kim ailesini müdafaa sırasında öldürülürse bu da şehittir” buyurdular. Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâi, İbn-i Mâce bunu da haber vermektedir. Nisâ Sûresi’nin 93, Mâide 32’de de bunlara işaret edildiği gibi. Ebû Hûreyre (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) Hazretleri rivâyeti bu mevzuda daha sarihtir. Bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bir yabancı gelip malımı gasp en almak isterse ne yapmamı uygun bulursunuz?” Diye sormuştu.

 

Dakika 15:10

 

Malından ona verme cevabını aldı.

Adam tekrar, ya beni öldürmeye kalkarsa ne yapayım? Diye sordu.

Sen de onu öldürmeye çalış dedi.

Adam, ya beni öldürürse? Deyince, sen şehit olursun buyurdu.

Adam, ya ben onu öldürürsem? Deyince, de o cehenneme gider cevabını verdi.

 

Ahmed İbn-i Hanbelî’n bir rivâyetinde benzer bir suale Rasûlullah (A.S.V) Allah’ın adını ver diye tavsiye eder, söz anlamazlarsa deyince, tekrar Allah’ın adını ver der. Yine laf anlamazlarsa deyince, o zaman mukatele et, savaş, öldürülürsen cennettesin, öldürürsen ateştedir cevabını verdi. Meşrû müdafaa sırasında öldürene kısas diyet gibi herhangi bir cezânın gerekmeyeceği muhtelif rivâyetlerle gelmiştir. Cumhur-u Ulemâ hadis-i şerif mutlak geldiği için müdafaası yapılacak malın azlığına çokluğuna bakılmaz diye hükmeder. İbnü’l Mübârek iki dirhemlik mal için bile yapılacak müdafaa meşhurdur demiştir. Yeter ki haksız olarak alınmış olsun bazıları az bile olsa malın müdafaa edilmesini vacip görürken, Mâlikîlerden bazıları az bir şey için câiz değildir demişlerdir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şâfiî Hazretleri’nden yapılan rivâyete göre kim malı veya nefsi veya harimi sebebiyle saldırıya uğrarsa onun mukatele hakkı vardır, öldürdüğü takdirde bedel, diyet, kefâret vesâire herhangi bir cezâ gerekmez. İki istisnâ vardır, burada, şunu da belirtelim ki âlimler Rasûlullah’tan (A.S.V) gelen birçok rivâyete dayanarak bu mesele de sultanı istisnâ ederler. Yani zulüm sultandan geldiği takdirde ona sabredilmesi isyân edilmemesi hususunda Rasûlullah’ın (A.S.V) çok sayıda tavsiyelerini nazari dikkate alan âlimler Sultan’a karşı gelmeye fetva vermezler. İbnü’l Münzir bu hususta icmâ’dan bile bahseder. Fitne zamanında müdafaayı nefsi terk etmek evlâdır, yani dâhili kargaşa çıktığı zaman Rasûlullah (A.S.V) ısrarla fitneye bulaşmamayı imkân nispetinde ondan kaçmayı tavsiye eder.

 

“Andolsun ki beni öldürmek için elini bana uzatırsan ben seni öldürmek için elimi sana uzatıcı değilim.” Mâide Sûresi’nin 28 ve 29’uncu âyet-i kerimelerinde bu âyetin mûcibi ile amel eden Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri fitnelere mukabele etmemiş, öldürülmeyi tercih etmiştir. Bu âyet Hâbil ile Kâbil arasındaki geçen hadise ile ilgilidir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Ebû Sellâm Sahâbe ‘den birinden rivâyet etmektedir. Cüheyne’den bir mahalle üzerine baskın yaptık, Müslümanlardan biri teke tek vuruşmak üzere onlardan bir adam talep etti.

 

Dakika 20:02

 

Bir cengâver gelince hemen kılıcı ile saldırıya geçti, ancak hatâ yaptı ve kılıcı kendisine isâbet etti, Rasûlullah (A.S.V); Ey Müslümanlar! Kardeşinize yardım edin diye bağırdı. Halk onu ona doğru koştu ama ölmüştü, Hz. Peygamber (A.S.V) onu elbisesi ve kanı ile birlikte sardı, üzerine namaz kıldı ve defnetti. Ey Allah’ın Rasûlü! Bu şehit midir? Diye sordular. Evet, o şehittir ve ben ona bu hususta şahidim cevabını verdi. Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir. Burada hâlis bir niyetle savaşan bir kişinin o andaki hatası onun şehit olmasına engel olmaz.

 

İrbâz İbnu’s Sâriye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: Şehitlerle yataklarında ölenler, taundan ölenler hakkında Cenab-ı Hakk’a birbirlerini şikâyet ederler. Şehitler; onlar bizim kardeşlerimizdir, onlar da bizim gibi öldürüldüler derler, yataklarında ölenlerde onlar bizim kardeşlerimizdir bizim gibi öldüler derler. Rabbimiz onlara şöyle buyurur; yaralarına bakın öldürülenlerin yaralarına benziyorlarsa onlardandırlar ve onlarla beraber olurlar, bakılır ve onlardaki yaranın öbürlerinde ki gibi olduğu görülür. Bu da Nesâi haber vermektedir.

 

İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Babam Ömer İbnü’l Hattâb şehit olduğu hâlde yıkandı, kefenlendi üzerine namaz kılındı, bu da Muvattâ’nın haberidir.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler, işte görüyorsunuz Yüce İslam insanlara çeşitli rütbeler, mertebeler, yüksek dereceler, büyük faziletler kazandırmaktadır, bunlardan biride şehitliktir. Ey Müslümanlar! Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler, Sâlihler! En önde gelenler işte protokol böyle devam ediyor. İnşâ’Allah’u Teâlâ bundan sonraki dersimiz de “Cidal ve Mira” ile ilgili olacaktır.

 

Dakika 23:36

 

(Visited 64 times, 1 visits today)