HadısŞerifKülliyatı 153-01

153- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 153

153- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 153

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi rabbi-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn’’

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Sevgili ve muhterem izleyenler,

 

Sayd’ın, av avlamanın cezâsı konusunda dersimiz devam ediyor.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; “Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn), sırtlan öldüren için bir koç, geyik öldüren için bir keçi, tavşan öldüren için bir cebiş (küçük keçi), Arap tavşanı (denilen bir nevi tarla faresi) için bir kuzuya hükmetti”. Bunu da Muvattâ haber vermektedir.

 

Âyet-i kerime de Cenab-ı Hak buyuruyor; “Ey îmân edenler! Siz hacc veya umre için ihrâmlı bulunurken av öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse, üzerine öldürdüğü o hayvanın benzeri bir cezâ vardır ki Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, buna içinizden adâlet sahibi iki adam hüküm ve takdir edecektir”. Yani öldürülen avın kıymetini takdir edecekler o avın değeri ne ise o cezâ ödenecektir ihrâmlılar içindir bu cezâ.

 

Evet, sevgili dostlarımız İbn-i Sirîn (Rahimehullah) anlatıyor; Bir adam Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine gelerek: “Ben ve arkadaşım ihrâmlı olduğumuz hâlde Akabe’deki bir tepeye doğru atlarımızla yarış yaptık ve bu esnada bir ceylan öldürdük. Bu fiilimize hükmünüz nedir?” diye sordu. Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) yanında bulunan birine:

 

-“Gel berâber hükmedelim” dedi.

 

İbn-i Sirîn der ki: “İkisi birlikte bir keçiye hükmettiler. Bunun üzerine adam döndü ve yanındakilere: “Ömer’e bakın, mü’minlerin emiri ama bir ceylan hakkında hüküm veremiyor, yardımcı olarak bir adam çağırıyor! dedi.

 

(Bu sözü işiten Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh)) adamı çağırtıp: “Sen, Mâide Sûresi’ni okudun mu?” diye sordu.

 

-“Adam: “Hayır!” deyince:

 

Pekiyi, (hüküm vermede yardımını istediğim) bu adamı tanıyor musun?” dedi. Adam, bu soruya da:

 

“Hayır!” deyince: Hz. Ömer:

 

-“Eğer Mâide Sûresi’ni okuduğunu söyleseydin dayakla canını yakacaktım” dedi ve ilâve etti: “Cenab-ı Hak Kitâb-ı Mübîn’inde, şanlı Kur’an’da: “Ey îmân edenler… İçinizden adâlet sahibi iki adam hüküm (ve takdir) edecektir…” buyurdu Cenab-ı Hak (Mâide Sûresi 95’de).

Evet, bu âyet-i kerimeden bu mânâyı anlıyoruz. Ve şu da Abdurrahman İbn-i Avf ’tır –(yani yanına çağırdığı kişi)- de bir zât-ı muhteremdir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn).

 

Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) sonra adama şu nasihati söyledi;

 

Dakika 5:03

 

‘’İnsan da on huy vardır dokuzu iyi birisi kötüdür, o tek kötü öbürlerini de bozar. Dil sürçmelerinden sakının, rastgele konuşmayın” buyurdu.

 

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri buyuruyor: demiştir ki, “Kim haccın nüsükünden farzları dışında bir şeyi unutur veya terk ederse bir kan (yani dem) akıtsın”. Bunu da Muvattâ haber veriyor.

Nüsük: nesikenin cemidir menâsikte de mensekin cemidir. Bunlar aslında kesmek mânâsına gelen nesekeden gelir. Ayrıca nüsk ve nüsük, Yüce Allah’a yaklaştıran her şey tâat, ibâdet mânâlarına da gelir.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!

 

Farz, vacip, müstehap fark etmez hepsine menâsik veya nüsük denir. Şu hâlde Hanefîlere göre dem gerektiren amelleri zikredebiliriz. Mîkâtı ihrâmsız geçmek, geri döner ihrâm giyerse cezâ düşer.

Say’ın tamamını veya çoğunu terk etmek,

Müzdelife’de vakfesini özürsüz terk etmek,

Şeytan taşlamanın tamamını terk etmek,

Âfâkîlerin vedâ tavafının tamamını veya çoğunu terk etmek,

Ziyaret veya umre tavafının son üç şavtını veya sadece birini terk etmek,

Ziyaret veya umre tavafını abdestsiz veya vedâ veya kûdüm tavaflarını cünüp hâlde yapmak. Burayı tekrar ediyorum, ziyaret veya umre tavafını abdestsiz yapmak,

vedâ veya kûdüm tavaflarını cünüp hâlde yapmak.

Arefe günü Arafat bölgesinden güneş batmadan önce ayrılmak.

Belirli zaman ve mekânda yapılması gereken haccın kurallarını zamanında ve mekânında yapmamak,

Ziyaret tavafını bayram günlerinden sonra yapmak,

Tıraşı bayram günlerinden sonra olmak veya harem bölgesinin dışında olmak gibi sıra ile yapılması gereken kurallara tertibe uymamak.

İşte bu saydıklarımız Hanefîlere göre dem gerektiren (yani kurban gerektiren) amelleri zikretmişlerdir Hanefiler. Evet, sevgili dostlarımız bunlar Fıkıh Bölümünde zâten Amel’de Fıkh-ı Ekber’de hepsi anlatıldı burada da hadis-i şerifler külliyâtından keşif notları vermeye devam ediyoruz.

 

Hacc-ı ifrâd konusunda da bakın Hz. Âişe’den (Radıyallâhu Anh) rivâyete göre Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) haccı ifrat yapmıştır. Müslim bunu Muvattâ, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî haber veriyor.

Hacc-ı ifrâd, umresiz olarak yapılan hacca denir. İleride de anlaşılacağı gibi bunlar insanların anladığı kadarıyla verdiği haberlerdir. Rasûlullah’ın Hacc-ı Kıran yaptığı husûsunda on altı Sahâbe rivâyette bulunmuş, Hacc-ı Kıran’ın cevâzı hususunda Rasûlullah’dan gelen fiili ve kavlî rivâyetler tevâtür derecesine ulaşmıştır.

 

Dakika 10:17

 

İşte görüyorsunuz herkesin kanâati ayrı ayrı rivâyetler var ama sonucu fâkihler bak böyle incelemişler sonuca bağlamışlar. Peygamberimiz Hacc-ı Kıran yaptığı husûsunda on altı Sahâbe rivâyette bulunmuş, Hacc-ı Kıran’ın cevâzı husûsunda Rasûlullah’dan gelen fiili ve kavli rivâyetler tevâtür derecesine ulaşmıştır buyruluyor görüyorsunuz.

 

Hz. Câbir ve Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh) şöyle demişlerdir; “Biz Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ile birlikte hac için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek (Mekke’ye) geldik” diye rivâyet ediyorlar. Bunu da Müslim bildirmektedir.

Telbiye çekmede esas olan cehren ve yüksek sesle olmasıdır. Telbiye Mescid-i Haram, Mina ve Arafat’ta ve hattâ mescit olmayan yerlerde hep yüksek sesle getirilir. İşte telbiye de faziletli olan böyledir.

 

Şimdi Hacc-ı Kıran’a geldik efendiler, kıran lügat olarak karene kökünden gelir. İki şeyi bağlamak, birleştirmek demektir. Istılahta hacc ve umreyi birleştirmek. İmâm-ı Âzâma göre en efdâl hacc Hacc-ı Kıran’dır. Kim ne derse desin biraz önceki haberi unutmayın. Peygamberimizin Hacc-ı Kıran yaptığına dâir gelen haber tevâtür derecesine ulaşacak derecede güçlüdür. İmâm-ı Âzâm da bakın en efdâl hac, Hacc-ı Kıran’dır demiştir.

 

Birileri tartışıyorlar. Niye? Hadis-i şeriflerin tamamını inceledikten sonra kanâate varan haberlerin derecesine bakmak gerekiyor. İşte bunları incelemeden bir hadise baktığınız zaman öbür hadis-i şeriflerden haberin olmazsa işte o zaman ortaya tenâkuz çıkmaktadır.

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm), hacc ve umre her ikisi için de ihrâma girip telbiye çekerken işittim.” işte haberin biri bu.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Bekir İbn-i Abdillah el-Müzenî demiştir ki: Ben bunu Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anh) Hazretlerine söyledim bana Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), sadece hac için telbiye getirdi diye cevap verdi. Sonra tekrar Enes (Radıyallâhu Anh) Hazretleri ile karşılaştım ve İbn-i Ömer’in sözünü kendisine aktardım bana kızarak;

 

“Galiba bizi çocuk yerine koyuyorsunuz. Ben Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) umre ve hacc için lebbeyk derken işittim” dedi.

İşte Sahâbîler herkes duyduğunu, bildiğini işittiğini söylüyorlar. Bunun birine takılıp kalıp öbürlerini incelemezsen sonucu elde edemezsin. Fâkihler çok iyi incelemişler muhaddisler hadis-i şeriflerin senetlerini, tapularını ortaya koymuşlar fâkihlerde hükümleri ortaya koymuşlardır.

 

Dakika 15:02

 

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) hacc-ı ifrâda niyet etmiş, haccı öyle başlatmış ancak sonradan umreyi de ilâve ederek kıran yapmıştır. Görüyorsunuz haberler burada birleşti. Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) hayatında yaptığı yegâne hacc, Hacc-ı Kıran’dır. İşte sonuç, inceleme sonucu buraya ulaşılmıştır.

 

Ömer İbnü’l Hattâb (Radıyallâhu Anh) Hazretlerine gittim. Ben hacc ve umre her ikisi içinde ihrâmımı devam ettirerek hikâyemi anlattım. Hz. Ömer bana: “Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) sünnetine irşâd edilmişsin” dedi. Bunu da Ebû Dâvûd, Nesâi, İbn-i Mâce haber veriyor.

“Hz. Ali umre ve hac için lebbeyk diyerek öfkelenmiş olarak çıktı” bunu da Muvattâ      haber veriyor.

 

Evet, sevgili dostlarımız Hz. Câbir (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor;

 

“Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) hac ve umreyi birleştirip, her ikisi için de tek bir tavaf yaptı”. Bunu da Tirmizî, Nesâi, İbn-i Mâce haber veriyor. Evzâî, Sevrî, Şâbî, İbrâhim, Nehâi, Ebû Hanîfe ve ashâbı bu hadis-i şerif ile amel etmezler. Bunlara göre umre için ayrı, hacc için ayrı tavaf ve say gerekmektedir. Yani karn iki tavaf ve iki say yapmalıdır. Bu hususta hüccetleri Hz. Ali’den gelen bir rivâyettir. Bu rivâyette Hz. Ali’nin hac ve umreyi birleştirerek hac yaptığı, bunlar için iki tavafta ve iki say’ de bulunduğu sonra da Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) bu şekilde hacceder gördüm dediği belirtilir. İşte haberlerin tümünü incelemeden şu şöyledir, demeyin inceleyin. Fâkihlerimiz, müçtehitlerimiz bunları güzel incelediler.

 

Nâfi Hazretleri anlatıyor; Haccâc-ı Zâlim Abdullah İbn-i Zübeyir (Radıyallâhu Anh) Hazretleri ile savaşmak üzere Mekke’ye indiği zaman, Abdullah İbn-i Abdillah ile Sâlim İbn-i Abdillah geldiler ve Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anh) Hazretleri ile konuştular. Kendisine: “Bu yıl haccı terk etmen sana bir zarar vermez. Zîrâ biz halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız” dediler. Abdullah onlara:

 

“Benimle Beytullah arasına girilecek engel çıkarılırsa, bende Kureyş’in Hz. Peygamber ile Beytullah arasına girdiği zaman Rasûlullah’ın davrandığı şekilde davranırım. Şahit olun şuan da umreye niyet ettim!” dedi ve derhâl kalkıp Zülhuleyfe’ye gitti. Umreye niyet ederek ihrâm giydi. Telbiye getirdi, sonra şunu söyledi; ‘’Yolumu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah ’la aramda engel olurlarsa Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) yaptığı gibi yaparım.” Ve şu âyet-i kerimeyi okudu tilâvet etti; “Rasûlullah ’ta sizler için güzel örnek vardır’’. (Ahzâb Sûresi âyet 21). Sonra yoluna devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi.

 

Dakika 20:02

 

Orada: “Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mâni olurlarsa haccıma da mâni olmuşlar demektir. Sizleri şahit kılıyorum, umre ile birlikte hacca da niyet ettim” dedi. Yoluna devam etti. Kadid’e geldiği zaman bir kurbanlık aldı sonra (Mekke’ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavaf yaptı”.

 

Bir rivâyette şöyle denmiştir: “Her ikisi içinde ihrâma girdi ve böylece Mekke’ye geldi. Beytullah’ı tavaf etti, Safâ ve Merve arasında say etti, buna bir ilave de bulunmadı. Ne kurban kesti, ne de tıraş oldu, ne taksir de bulundu, ne de ihrâmla haram ettiği şeylerden birini nefsine helâl kıldı. Kurban gününe kadar bu hâl üzere devam etti. O gün kurban kesti, tıraş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanâatinde idi. Sonunda: “Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) böyle yapmıştı” dedi. Buhârî, Müslim, Muvattâ, Nesâî veriyor bu haberi de.

Burada da İbn-i Ömer’in hacc-ı kıran yaptığını görüyoruz sevgili dostlarımız.

 

Hacc-ı temettü ve haccın iptali gibi konulara değinerek dersimiz devam ediyor.

 

Abdullah İbn-i Şakîk anlatıyor; Hz. Osman (Radıyallâhu Anh) hac sırasında temettü de bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali de bunu emrediyordu. Hz. Osman, Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine bir kelâm söyledi; Ey Ali (Radıyallâhu Anh): “Sen de biliyorsun ki biz, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ile birlikte haccederken temettü haccı yaptık” dedi. Hz. Osman’da: “Evet, ama biz korkuyorduk” dedi. Bunu da Müslim, Nesâî haber veriyor.

 

Önce umre yapıldıktan sonra ihrâmdan çıkıp ihrâm yasaklarından istifâde ettikten sonra hacc için yeniden ihrâma girmek sûretiyle yapılan hacc çeşidine hacc-ı temettü denmektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Osman’ın ve Hz. Ömer’in nehiyleri tenzihidir, Hz. Muâviye’nin nehyi ise tahrîmidir. Tenzihi yasaklama tavsiye mânâsını taşır, kesin bir emir mânâsına gelmez dediler.

 

İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Veda haccında umre ile hacca kadar temettü de bulundu ve kurban kesti. Kurbanını Zülhuleyfe ’den itibaren berâberinde götürdü, menâsikin icrâsına (umre için) niyetli olarak başlayıp umre telbiyesi getirdi. Sonra hac için telbiye getirdi, berâberindeki ashâbı da umre ile hacca kadar temettü de (istifâde) bulundu istifâde de. Hac kâfilesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı olmayanlar da. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) (Mekke’ye) geldiği zaman topluma, cemâatine hitaben: “Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya kadar ihrâmdan çıkmasın. Kimin kurbanı yoksa ‘’tavaf ve say’ını’’ yapsın, saçını kısaltarak ihrâmdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrâma girip kurbanını kessin, kim kurban bulamazsa hac sırasında üç gün, evine dönünce de yedi gün olmak üzere (on gün) oruç tutsun” buyurdular.

Bunu da Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî haber veriyor.

 

Dakika 25:39

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

‘’Haccı da umreyi de Allah için tam yapın’’. Hadis-i şerifte Peygamberimiz buyuruyor, âyeti açıklamak üzere: “Fakat herhangi bir sebeple bunlardan alıkonursanız o hâlde kolayınıza gelen kurbanı gönderin”. “Bununla berâber kurban yerine Mina’ya varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur yahut başından bir eziyeti bulunursa ona oruçtan ya sadakadan yahut da kurbandan biriyle fidye vacip olur. Emniyette olduğunuz vakit ise kim hacca kadar umre ile faydalanmak, sevaba girmek isterse kolayına gelen bir kurban kesmek vacip olur. Fakat onu bulamazsa hacc günlerinde ihrâmlı olarak üç döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere oruç tutmak vacip olur ki bunlar tam (on gün) eder. Bu ailesi, ikametgâhı Mescid-i Haram’da bulunmayanlara aittir yani Âfâkilere”. ‘’Yüce Allah’tan korkun ve bilin ki yüce Allah cezâsı cidden çetin olandır’’. Bakara Sûresi’nin 196’ncı âyet-i kerimesinden de bunları anlamaktayız.

Temettü lügat olarak istifâde etmek faydalanmak demektir.

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) umreyi hacla birleştirerek haccı kıran yaptı. Böylece umre sevabından da (istifâde) temettüde bulundu. Kâdî Îyaz’a göre önce haccı ifrata niyet etmiş sonrada umre için ihrâma girmiş ve neticede haccı kıran yapmıştır. Kâdî Îyaz diyor bunu da. Umûmiyetle benimsenen haccı kıran yapmış olmasıdır Peygamber Efendimizin haccı.

 

Nevevî şöyle der; Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) hacc-ı kıran’dan başka şekilde haccetmiş olması mümkün değildir. İhrâm da kaldığı husûsunda ulemâ ihtilâf etmez, ittifâk hâlindedir, nitekim hacc-ı kıran’ın hükmü de budur. İmâm-ı Âzâma göre bu kurban iki ayrı ibâdeti hacc ve umreyi tamamlamış olduğu için Cenab-ı Hakk’a bir şükran olarak îfa edilir. Öyleyse bu bir şükür kurbanıdır dem-i şükran yani sahibi etinden yiyebilir daha önce de belirtildiği üzere İmâm-ı Âzâma göre haccın efdâli hacc-ı kıran’dır. Hem umre hem de hac îfa edilmiş olmaktadır. Kurban bulunmadığı takdirde tutulacak orucun üçü zilhiccenin yedi, sekiz ve dokuzuncu günlerinde tutulacaktır. Bu orucu tutanlar memleketlerine döndükleri zaman 7 gün daha tutarak orucu 10’a tamamlarlar.

Evet, sevgili dostlarımız, işte gerçekler bir, bir ortaya dökülmektedir. İnşâ’Allah derslerimiz hacc-ı temettü ile bundan sonraki dersimiz de devam edecektir.

 

Dakika 30:13

 

(Visited 31 times, 1 visits today)