HadısŞerifKülliyatı 173-01

173 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 173

173- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 173

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”

 

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min ğazabih ve elîmi igâbih ve şerri ibâdih ve min şerri hemezâtiş şeyâtın ve eûzu bike rabbi en-yahdurûn’’

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Bu seferki dersimizde hadis-i şerifler külliyâtından değişik konularla ilgilidir.

 

Hz. Ali ve İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) demişlerdir ki: “İhsarlıya âyet-i kerimede”… Kolayınıza gelen kurbanı…” ifadesiyle emredilmiş bulunan kurbandan maksat bir koyundur” demişlerdir. Bu haber Muvattâ’nın haberidir. Âyet-i kerimede Bakara Sûresi’nin 196’ncı âyet-i kerimesidir.

 

İbnu Ömer (Radıyallâhu Anh) Hazretleri’nden rivâyet edilmiştir ki: (İhsarlıya kolayına gelen bir hedy terettüp eder) bu âyet-i kerimeden sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir; Bundan maksat ya bir deve veya bir sığır veya yedi koyundur. Bir koyun kesmem, bana oruç tutmamdan veya bir deveye ortak olmamdan daha hoş gelir”.

Bu da yine Muvattâ’nın haberidir. İşte Sahâbî, bildiklerini duyurmaya çalışıyorlar. Değişik konular büyük bir zenginliktir. İhsarlı şâyet bir sığır veya deva keserse bu daha iyidir. Bunu yapmak müstehaptır ama bir davar da kesebilir.

 

Sadaka İbnu Yesâr el-Mekkî anlatıyor; „Saçları örtülü Yemenli bir kimse İbnu Ömer (Radıyallâhu Anh) Hazretlerine gelip: „Ey Ebû Abdirrahman, ben müstakil bir umre yapmak üzere geldim“ dedi. Abdullah İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn):
„Ben seninle olsaydım da bana sormuş bulunsaydın, sana hacc-ı kıran yapmanı emrederdim“ dedi. Adam:
„Bu zaten öyleydi (ancak kaçırdım)“ dedi. İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn):
„Başındaki saçlardan su uçuşanları al (kes) ve kurban kes!“ dedi.
(Orada bulunan) Iraklı bir kadın söze karıştı:
„Kurbanı da neymiş ey Ebû Abdirrahman?“
„Kurbanıdır!“ Kadın tekrar sordu.
„Kurbanı nedir?“ İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) şu cevabı verdi:
„Sadece bir koyun bulabilsem, onu kurban etmem bana oruç tutmadan daha hoş gelir.“

Yani hacdaki yapılacak işlerden biri de oruç olduğu için kurban yerine on günde oruç tutulmaktadır, onu hatırlatmaktadır İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri.

 

Dakika 5:00

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Mekke’ye giriş hakkında ve bununla ilgili diğer konular hakkında da yine İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor;

„Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Mekke’ye Kedâ’dan Batha’nın yanındaki yukarı yoldan girdi ve aşağı yoldan da çıktı. Bunu da Buhârî, Müslim ve diğerleri haber veriyor.

Seniyye: dağ yolu geçit mânâsına gelmektedir. Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) Mekke’den çıkışı çıkışta takip ettiği aşağı yola gelince bu bazı rivâyetlerde ‘’esseniyyetüs süfla’’ diye geçerken bazılarında ‘’küdâ’’ diye geçer, burası ‘’Kuaykıyan dağı’’ tarafında ‘’Şib’üşşamiyyi’ne’’ yakın ‘’Şebîke’’ kapısı yanındadır.

 

Evet, sevgili dostlarımız, İbnu Ömer’den (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) gelen haber de anlatıldığına göre: „O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuva Nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke’nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke’ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah ’ın kapısının yanında ıhtırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Haram’a girer, Haceru’1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt’i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rekât namaz kılar, Safa ile Merve arasında da tavafta yani(sa’y) da bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe’deki Batha’da devesini ıhtırırdı. Orada Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) da devesini ıhtırırdı“ Buhârî, Müslim ve diğerlerinden gelen haber. İbnu Ömer Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) sünnetine kılı kılına riâyet ettiği ve hiçbir şahsî katkı ve değiştirmede bulunmadığı için muhaddisler onun tarzını Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) tarzı olarak değerlendirirler. Mekke’ye girerken yıkanma meselesi, bütün ulemaca müstehap addedilmiştir. Bir kısım âlimler abdestte kifâyet eder demişlerdir.

 

Nâfi anlatıyor; “İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Muhassab’da öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılar bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn), Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) böyle yaptığını söylerdi”.

Yine bunu da Buhârî, Müslim ve diğerleri haber veriyor.

 

Müslim’in bir rivâyetinde: “İbnü Ömer (Radıyallâhu Anh) tahsîb’i (Muhassab’da konaklamayı) sünnet bilirdi” diyor, bu da Müslim’in haberi.

 

Evet, kıymetli ve sevgili dostlarımız, Muhassab, burası Mina ile Mekke arasında Mina’ya daha yakın bir yer adıdır düzlüktür. Çakılla kaplı olduğu için bu ismi aldığı söylenmiştir. Çünkü hasep küçük taş, çakıl manasına gelir.

 

Dakika 10:28

 

Tahsîb: orada konaklamak demektir. Sünnet olarak benimsenmesi için fiilin Rasûlullah’dan (Aleyhissalâtu Vesselâm) sudûru kifâyet eder. Ulemâ büyük çoğunluğu ile tahsîbin yani hac dönüşü muhassab veya ebtah denen vâdide bir müddet konaklayıp dinlenmenin müstehap olduğuna hükmetmişlerdir.

 

Nafî anlatıyor; “İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn), Mekke’ye girmek için guslederdi”.

Bir rivâyette: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Mekke’ye girmek için gusül etti” denmiştir. Bu da Tirmizî ’den gelen bir haber.

 

İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn): “Mina gecelerinde, hiçbir hacı, Mina Akabesinin gerisinde geceyi geçirmemelidir” derdi. Bu da Muvattâ’nın haberidir.

Bayram günlerinde Mina’da kalmak ve geceyi orada geçirmek, İbnu Ömer’e göre vaciptir. Hattâ Şâfiî Ahmed İbnu Hanbel ve İmâm-ı Mâlik’in mezheplerinden vaciptir. Sadece Ebû Hanîfe mezhebinde sünnettir. Öyleyse bu vacibin tam yerine gelmesi Mina hududu dâhilinde geceyi geçirmeye bağlıdır. Akabe denen yer Mina’dan sayılmaz. “Mekke ile Medine arasında hudut noktasıdır. Bu sebeple hiçbir geceyi bu hududun dışında geçirmemelidir”.

Muvattâ’dan kaydedeceğimiz müteakip rivâyette: “Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin husûsî adamlar göndererek, hudut dışına kimsenin çıkmamasını sağladığını göreceğiz. Diğer üç mezhebe göre bu yasağa uymayana dem gerekir. (Yani kurban) gerekir.

 

Bir diğer rivâyet şöyledir; Hz. Ömer (Radıyallahu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn), (Eyyâm-ı Mina’da husûsî adamlar) göndererek, halkın akabenin gerisine (Mina cihetine) girmelerini sağlardı”. Bu da Muvattâ’nın haberi.

 

İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Hz. Abbâs (Radıyallâhu Anh) Kâbe ile ilgili sikâye vazifesi, ( „sulama, su içirme“ demek olup, bilhassa „Kabe’yi ziyârete gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılama görevi“ için kullanılan bir tâbirdir) kendi sorumluluğunda olduğu için, Eyyâm-ı Mina’yı Mekke’de geçirmek için izin istedi. Rasûlullah da (Aleyhissalâtu Vesselâm) ona izin verdi.” Bu da Buhârî, Müslim’in ve Ebû Dâvûd ‘un haberidir.

Sikâye, Abbâs’ın bu hizmette devam etmesine izin vermiştir. Hacılara zemzem suyu dağıtmak diye açıklanır. Bu vazife Abdülmenaf ’tan oğlu Haşim’e ondan da Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) dedesi Abdülmuttalib’e geçmiş, Abdülmuttalib’ten oğlu Abbâs’a intikâl etmiştir. Bu hizmet asırlarca Abbâs ahfadın da devam etmiştir. Mina gecelerinde orayı terk etmek Hanefîlere göre de mekruhtur.

Orada gecelememek diğer mezheplerde dem gerektirir (yani kurban) gerektirir. Hanefîlerde fidye dahi gerekmez demişlerdir.

 

Dakika 15:23

 

Alâ İbnü’l Hadramî (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Muhâcir olanlar, haccın kurallarını tamamladıktan sonra Mekke’de üç gün kalırlar”. Bunu Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî haber vermektedir. Ebû Dâvûd ’da haber vermiştir.

Bu yasak hükmü Mekke’ye hacc için gelen herkese ait bir yasak değildir. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) zamanında Medine’ye hicret etmiş olan Muhâcirlere aittir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Bunların zaten sizlere biz hadisi şerifteki yerlerini bildirirken daha önce de hatırlattığımız gibi bunların hükmü fıkıh kitaplarında ‘’Amel’de Fıkh-ı Ekber’’ de bunlar anlatıldı. İşte fıkıh ilminin dayandığı yerinde Kur’an-ı Kerim ve sahîh hadis-i şerifler olduğu için sizlere ayrıca Hadis-i Şerif Külliyâtından da haber veriyoruz. Fıkıh ilmini fâkihler Kur’an-ı Kerim’e göre yani sahîh sünnete göre, icmâ ve kıyasa göre yaparlar. Onlar nassın olduğu yerde kıyas etmezler.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anh) Hazretleri’nden anlatıldığına göre, kendisine: “Kişi Beytullah’ı görünce ellerini kaldırır mı?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir;

“Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ile haccettik. O zaman biz bunu yapardık”. Bunu da Tirmizî haber vermektedir.

Elin kaldırılmasını teyit eden rivâyet ilk görmeye, reddeden rivâyette her görmeye hamledilmiştir. Yani birinci görüşte elleri kaldırarak dua etmek müstehaptır. Bilâhare de her görmede el kaldırıp dua etmek gerekmez.

Hattâbî de şunu söylemiştir; Bu mesele de ulemâ ihtilâf etmiştir. Süfyân-i Sevrî, İbnü’l Mübârek, Ahmed İbnu Hanbel, İshâk İbnü Râhi’ye gibi bazıları Beytullah’ı görünce ellerini kaldırıp dua etmişlerdir. Bunlar Câbir hadisinin senette yer alan meçhul Râvî sebebiyle, zayıf addederler. Bunlara göre bu bapta gelen İbnu Abbâs hadisi muteberdir.

Yedi yerde el kaldırıp dua edilir. Namaza başlarken, Beytullah ’la karşılaşınca, Safâ ve Merve’de, Arafat ve Müzdelife vakfelerinde, orta ve küçük şeytan taşlanırken. Kezâ İbnu Ömer’den de Beytullah’ı görünce ellerini kaldırıp dua ettiği rivâyet edilmiştir. Kezâ İbnu Abbâs’tan (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) aynı davranış rivâyet edilmiştir. İbnü’l İmâm senetli olarak Saîd İbnü Müseyyeb ’in şu sözünü kaydetmiştir;

 

Dakika 20:00

 

“Ben Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden bir söz işitmiştim, insanlar arasında benden başka bunu işiten kimse kalmadı. Ben Beytullah’ı görünce, onun şu duayı yaptığını işitmiştim: “Ey Rabbim sen selâmsın, selâmet sendendir. Bizi selâmet üzere yaşat”. (Allahümme entesselâmü ve minkesselâm fehayyînâ bisselâm )

 

İmâm-ı Şâfiî Hazretleri, Hz. Peygamber’den (Aleyhissalâtu Vesselâm) Kâbe’yi görünce ellerini kaldırarak şu duayı okuduğunu da kaydetmiştir;

 

‘’Ey Rabbim şu mübârek Beytin şeref, hürmet, azâmet, rahmet, yücelik ve güzelliğini artır. Ey Rabbim ona hacc, umre gibi ibadetler yaparak, kurbanlar sunarak, ona tâzim ve hürmet edenlerin şeref, itibar ve makamlarını yücelt. İyiliklerini artır. Ey Rabbim, sen selâmsın, selâmet sendendir, Rabbimiz bizi selâmet üzere yaşat, bizi selâmet yurdu olan cennetine koy. Ey Celâl ve ikrâm sahibi Rabbim, sen her şeyden yüce ve her varlıktan üstünsün’’.

İşte bu dua da yapılmıştır, rivâyet edilmiştir. Bu da Şâfiî’nin rivâyeti olarak yapılmıştır.

 

Sevgili dostlarımız, işte görüyorsunuz ki Peygamber Efendimizin sözleri, işleri, takrirleri milim milim incelenmiş ve kayda alınmıştır. Senet ve tapulara bağlanmıştır. Onun için Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’e, sahîh sünnete, icmâya kıyasa dikkat etsinler, asli delillerle hareket etsinler. Bu delillere dayanmayan bidat’lardan uzak kalsınlar. Bizden duyurması.

 

Dakika 23:17

 

(Visited 49 times, 1 visits today)