19- Ders 19 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren

In this video

FIKH-I EKBER DERS 19

 

(Euzübillahi mimmesteazebihi Muhammed Mustafa Sallahu Aleyhivessellem ve İsa ve Musa ve İbrahimüllezi veffa veminşerrima hâlâka ve zerea veberea vemin şerri ma yübtega ve min şerri iblise ve cünüdühü ve min şerri yübtega)

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

قُلْ فَلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿١٤٩﴾

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Fıkh-ı Ekber’in keşif notlarından vermeye devam ediyoruz. Kul eğer hayır yapmak isterse Allah Teâlâ onun için hayır yapma gücünü yaratır. Kötülük yapmak isterse Allah-u Teâlâ ona verdiği gücü, kudreti o kul kötülükte kullanır. Kulda kötülük işini yapma kudretini yaratır. Hayır yapmak üzere kula verdiği gücü Cenab-ı Allah kötülük yapacağı zaman elinden almaz. Yani insanlara güç vermiş iyilik yapsınlar diye. O birisi iyilikte kullanıyor ama öbürü kötülükte kullanıyor o gücünü. Evet efendiler, hayır yapmak üzere kula verdiği gücü Cenab-ı Allah kötülük yapacağı zaman elinden almaz. Bu güç kendinden ayrılmaz bir güçtür. Cenab-ı Hak insanlara bu gücü vermiş iyilik yapsınlar, imtihanı kazansınlar, benim lütfuma, keremime, fazlıma mazhar olsunlar diye. Ama kişi o gücü kötüye kullanıyor. Kötüye kullandığı için de işte o kötülük kazanırken onun için de kazandığı yaratılıyor ona. Bu tür insanlar gerçekleri inkâr tariki ile dinliyorlar. “Allah’ın insanlar üzerinde yoluna gücü yetenler için Beytullah’ı ziyaret etme hakkı vardır”.

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Bakın burada da bir güçten bahsediliyor. Ebû Hanîfe (rahmetüllahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) yani diyor “Güç ile kul iyilik de kötülük de yapabilir”. Aslında güç, kuvvet hepsi akıl irade, özgürlük, iyilik yapsınlar imtihanı kazansınlar diye verilmiş idi. Ama kul bunu kötüye kullanıyor. İmtihan âlemi olduğu için herkesin kazancı yaratılıyor, karşılığı veriliyor. Kafir, mükellef bulunduğu imana gücü yettiği halde iman etmiyor, küfrü seçiyor. Efendim fakat kendi ihtiyari ile bu kudretini imana sarf etmeyip küfre sarf ederek ne yapmıştır? Zayi etmiştir. Bakın küfür sahibi yani inkârcı kişi, kafir olan kişi mükellef bulunduğu imana gücü yettiği halde ne yaptı? Kendi ihtiyari ile bu kudretini imana sarf etmeyip küfre sarf ederek imanını zayi ederek küfrü kazanmıştır ve kendisi küfrü kazanmış ve kendini küfrün adamın haline getirmiştir.

Dakika 5:10

İman edeceği yerde inkâr etmiştir. Beşerin gücü dâhilinde bulunmayan işler vardır ki hiçbir gücün yetmediği bir iş İslâm’da kimseye teklif edilmemiştir.

Kıymetli efendiler, şimdi İmam-ı Âzam’ın dünyaya ışık tuttuğu ilmi ışıklarından imanla ilgili, iman ilminin ışıklarından biri de peygamberler masumdur. Bütün peygamberler küçük ve büyük günah işlemekten, küfürden ve çirkin işlerden korunmuşlardır. Peygamberlerin peygamber olması için sıddık, emanet, fetanet, tebliğ, sekuret gibi sıfatları vardır. Bunlardan biri de “isme” sıfatıdır. Yani peygamberler masumdur. Küfürden ve çirkin işlerden, günah işlemekten peygamberler korunmuşlardır. Hatta büyük ve küçük günah dahi işlemezler peygamberler. Hz. Âdem için şimdi cennetteki o yasaklanmış ağaçtan yediği zaman o zamn peygamber değildi Âdem Aleyhisselam. Hz. Âdem için peygamber değildi. Efendim Peygamberlerin evveli Hz. Âdem, Ahiri Hz. Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.). Şimdi Hz. Âdem peygamberdir. Fakat cennetten çıkıp dünyaya gönderildikten sonra peygamberliği açıklanmıştır. “Hz. Âdem peygamber değildir” denemez, “Peygamber değildir” enirse o da küfürdür. 124.000 veya 224.000 efendim gibi sayılarla peygamberleri sınırlamamak gerekir. Çünkü peygamberlerin sayılarını da Cenab-ı Hak bilir. Biz ne kadar Allah’ın peygamberi varsa bütün peygamberlerin tamamını kabul eder, tasdik ederiz. Şimdi peygamberler adam öldürmek gibi ve diğer günahlar gibi bir şeyler yapmazlar. Yine İbn-i Abbas bu adama şöyle cevap vermiş: “Yedi yüze, yediden daha yakındır.” “Büyük günahlar kaçtır?” diye sorulmuş, “Yedi midir?” Yani yedi derler bazıları da. Bunlar temel teşkil edenlerdir. Fakat İbn-i Abbas “Yedi yüze, yediden daha yakındır.” diye cevap vermiş. İbni Şirin de “Allah Teâlâ’nın yasakladığı işler büyük günahtır” demiştir. Cenab-ı Hak bakın Nisa Suresinin 37. ayet-i kerimesinde ne buyuruyor:

Dakika 10:00

 

إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا

“Yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız kötülüklerinizi örteriz”. İmam-ı Hasan ile Said bin Cübeyr, Dahhak ve diğerleri şöyle diyorlar: “Kur’an-ı Kerim’de korkutma ve tehdit zikrine yakın olarak gelen işleri yapmak büyük günahtır”. En doğru görüş de budur, demişlerdir. “Kur’an-ı Kerim’de korkutma ve tehdit zikrine yakın olarak gelen işleri yapmak büyük günahtır”. En doğru görüş de budur, demişlerdir.

Bir kere de olsa farz ve vacipleri terk etmek büyük bir günah olduğu gibi haram olan bir işi yapmak da en büyük günahlardandır. Hiçbir farz terk edilemez. Hangi farzı terk ediyorsan en büyük günahı işliyorsun. Hangi haramı işliyorsan eğer en büyük günahı işlemiş oluyorsun. Allah’ın emirlerini yapmayan en büyük günahları işliyor. Haramlara girip de haram işleyenler ise en büyük günahları işlemektedirler. Bir kere de olsa farz ve vacipleri terk etmek büyük bir günah olduğu gibi haram olan bir işi yapmak da büyük bir günahtır. Tembellik sebebiyle bir kere de olsa sünneti terk etmek ise küçük günahtır. Bak o da günahtır. Farzı terk edersen en büyük günahı işliyorsun, haram yersen en büyük günahı işliyorsun, sünneti de terk edersen bir günah işliyorsun. Sünnet derecesinde bir günah işliyorsun. Bakın mekruh olan işleri yapmak, sünneti terk etmekte ısrar etmek ve mekruh olan bir işte ısrar etmekte de yine büyük günahtır. Çünkü mekruhlar birike birike büyüyor. Büyüyünce de büyük günaha ulaşıyor. Büyük günahlar ise zaten büyük haramlara ulaşmaktadır. Ders 13:05 28.3 Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde şöyle bir hadis-i şerif vardır. “Yüz yirmi dört bin” peygamberler hakkında. “Üç yüz on üçü ise resuldür diye bir haber vardır.Üç yüz on üçü ise resuldür diye. Bunların ilki Âdem Aleyhisselam, sonuncusu Muhammed Aleyhisselam (sallallahü teala aleyhi ve sellem) Efendimizdir .  (Nisa Suresi 164. ayet).

وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا

“Onlardan bir kısmını size hikâye ettik”. Yüce Allah peygamberlerin bir kısmını bildirdi. “Bir kısmını da zikretmedik” yani size bildirmedik, diyor. (Korrektur Saffat Suresinin 78) Nisa Suresinin 164’nci ayeti.???? İşte bu ayet-i kerime Saffat Suresinin 78. ayet-i kerimesidir ki ……İşte Cenab-ı Hak bu ayet-i kerimede bir kıssaları anlatılan peygamberler var. Anlatılmayan nice peygamberlerin olduğunda anlaşılmaktadır.

اَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

“Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler”. (Bakara Suresi 286. ayet). Kim?  Bütün peygamberler. Hepsi mümindir, Müslümandır.

Dakika 15:05

Bazı peygamberler kusur işlemiştir ama bunlar büyük ve küçük günah niteliğinde değil “zelle” yani görülmeyecek, fark edilmeyecek kadar küçük zellelerdir. Peygamberlerden bir kısmının bazı kusur ve hataları olmuştur. Âdem Aleyhisselamın cennetteki ağaçtan yemesi gibi.

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ

“Bu ağaca yaklaşmayın.” (Bakara Suresi 35. ayet) buyurmuştu Cenab-ı Hak. Muayyen bir ağacın kastedildiğini, bu ağacın cinsiyetinin kastedilmediğini zannederek ağacın kendinden değil de cinsinden yemiştir. Bakın buraya da dikkat. Muayyen bir ağacın kastedildiğini, bu ağacın cinsiyetinin kastedilmediğini zannederek. Bak burada da bir kasıt yok, bir zan ve unutma veya aldanma var. Ağacın kendinden değil de cinsinden yemiştir. İşte burada yine peygamberin kasten, Âdem Aleyhisselamın kasten o ağaçtan yemediğini fakat orada onu unutup muayyen bir ağacın kastedildiğini, o ağacın cinsiyetinin kastedilmesini zannederek ağacın kendinden değil de cinsinden yemiştir. Burada bakın bir zan var. Olayı unutuyor veya kesin o haram olduğu için yemiyor. “Nefsin kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki eğer siz günah işlemeseydiniz Allah Teâlâ günah işleyen bir kavim yaratırdı. Dolayısıyla bu kavim günah işlerler, Allah’tan günahların örtülmesini isterler (yani tövbe istiğfar ederler), Allah da onların günahlarını örterdi”. Kıymetliler, bunu da doğru anlamak gerekmektedir. İnsanoğlu beşerdir. Aczi, cehli, gafleti olan insanların mutlaka günahları olur. Bunu bu manada anlamak gerekmektedir. Bir de Cenab-ı Hak iman edip tövbe istiğfar eden günahkârları affedeceğini söylüyor. İman amel-i salihle tövbe istiğfara devam etmelidir. Sofilerden ve kelamcılardan bazıları buna muhalefet etmişlerdir. Bu hadis-i şerifi Müslim-i Şerif rivayet etmiştir: “Muhakkak benim kalbimi dünyaya ait bazı istekler kaplar ve ben günde yüz kere Allah Teâlâ’ya karşı istiğfar ederim”. Bu hadis-i şerifi de Müslim-i Şerif rivayet etmişlerdir. Yine efendiler Fahrettin er-Râzî şöyle diyor: “Bil ki “ğayn” kalbi kaplar ve bir kısmını perdeler. Bu ince bulut gibidir”. Şimdi şöyle bir düşünmek lazım. Ümmetinde meydana gelecek ihtilafları musibet ve günahları bildirdiği için Hz. Peygamber bunu hatırladığı zaman kalbinde bir perde ve ıstırap hisseder dolayısıyla ümmeti için istiğfar ederdi.

Dakika 20:00

Hz. Peygamber bir halden daha üstün bir hale intikal ederdi. Sürekli Hz. Muhammed yükseliş halindeydi. Onun istiğfarı bunun içindi. Yani bu halin en yüce bir hal olduğuna inandığı için istiğfar ederdi. Bu mana Cenab-ı Hakkın:

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى

“Muhakkak ahiret hayatı senin için dünya hayatından ziyade hayırlıdır” (Duha Suresi 4. ayet). Üçüncüsü, “ğayn” Allah’a muhabbet yolunda manevi bir sarhoşluk halinden ibarettir. Yani Allah sevgisiyle bunlar Hak sarhoşlarıdır. Bunlar sevgi şarabını içmişler. Yüce Allah’ı bunlar çok özledikleri için vecd ile bunlar sarhoş olmuşlardır. Halkın daha iyi anlaması için bunlar Hak aşıkları yani ehl-i muhabbet. Allah-u Teâlâ’yı seven Allah’ın sevdiği kulları ki bunların alametleri şeriat-ı Muhammediyeye sıkıca bağlıdırlar. Dinin, İslâm’ın hiçbir emrine muhalefet etmezler. “Benim Allah’a yakın öyle bir saatim vardır ki mukarreb meleklerden herhangi birinin benimle beraber olmaya gücü yetmez”. İşte bu da……Böyle bir hadis-i şerif rivayet olunmuştur. Şimdi bu makamlara “Cem-ül cem” makamı denmektedir. Efendim tasavvuf ehli bunları dile getirirler. “İlim, iman ve amelin süsü ve ihsanıdır”. “İlim, iman ve amelin süsü ve ihsanıdır.” İhsan, her ne kadar görmezsen de Allah-u Teâlâ’yı görür gibi ona ibadet etmendir. Çünkü Allah seni daima görüyor. Var olmadan önce yokluk halinde de biliyordu seni. Yarattıktan sonra varlık halinde seni görüyor. Her şeyi görüyor, biliyor. Daimî görüyor, daimî biliyor. Hatrına Allah’tan başkası gelmemelidir. Kalbini Allah’a öyle bağla ki kalbindeki hatıran tamamen Allah-u Teâlâ’ya bağlansın. Hz. Peygamberin kalbine Allah’tan başka bir düşünce geldikçe bu düşünceden dolayı Allah’a karşı istiğfar ederdi. Nitekim bu manaya hocalar hocası kabul edilen Eb’ul-Hasan el-Bekrî Arif îbn-il-Fânz da işaret etmişlerdir. Zahir ehlinin tevilidir. Bunlardan biri de. Kalp düşüncelerden, dünyaya ait isteklerden, şehvet düşüncelerinden, çeşitli meyil ve arzulardan boş değildir. Onun için daima Yüce Allah’a istiğfar halinde olunmalıdır. Hz. Peygamberin istiğfarı, ibadetlerin sonunu düşünmekten yahut taattaki noksanlıklardan yahut nimetler karşısında şükürden aciz olmaktan dolayı idi.

Dakika 25:05

Râbiyat’ül- Adeviyye’nin şu sözü de bu kabildendir: “Bizim istiğfarımız çok istiğfarlara muhtaçtır” demiştir. İşte kıymetliler demek ki doğru, gerçek istiğfar etmek, burada gerçek istiğfara işaret edilmiştir. Kadı Ebû Zeyd, Usûl-i Fıkıh adlı kitabında vacib, müstahab, mubah ve zelle bunlar Hz. Peygamberden bilerek vaki olur. Uyuyan ve yanılan kişilerde olduğu gibi kendi iradesi dışında vuku bulan işlere itibar yoktur.

فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى

“Âdem, Rabbine isyan ederek şaşırdı”. Efendim bu da Taha Suresi 121 ayet-i kerimesi. Efendiler, Âdem Aleyhisselamın bu zellesi peygamberliğinden önce idi. Daha önce de hatırlattığımız gibi. Peygamberlikten sonra böyle bir şey duyulmadı, görülmedi.

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى

“Sonra Rabbi onu seçip tövbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi”. Bu da yine Taha Suresi 122 ayet-i kerimesidir. Haşviyye efendim taifesi “Kasten de olsa günah işleyebilirler.” demişlerdir ki peygamberler hiçbir zaman günah işlemediler. Bu taife ehl-i sünnetin dışındadır. Haşviyye de. “Peygamberlerin kasten küçük günah işlemeleri cumhura göre caizdir” demişlerdir. Küçük günah kı bu zelle yani küçüğün küçüğü olarak zellelerden bahsedilmektir. Cübbâî ve ona uyanlara göre ise caiz değildir. Peygamberlerin yanılarak küçük günah işlemeleri ise ittifakla caizdir. Yine küçük. Bunlar zelle. İmâm-ı Âzam’ın ortaya koyduğu görüşü bakın diğer görüşlerle izahını yapmaktayız ki burada makbul olan görüş İmâm-ı Âzam’ın peygamberler hakkındaki ortaya koyduğu görüştür ve sahih delillere dayalıdır. Vahiy gelmeden önce ise peygamberlerden büyük günahın çıkmasının mümkün olmadığına delil yoktur. Mûtezile buna muhaliftir. Şia taifesi ise küçük ve büyük günahların gerek peygamberlikten önce gerek peygamberlikten sonra onlardan çıkmasını caiz görmemişlerdir. Ehl-i sünnetin cumhuruna göre ihtiyar ve tercih edilen görüş, peygamberlerin sadece büyük günahlardan korunmuş oldukları efendim ve zelle gibi küçük günahların, görünmeyecek şekildeki günahların olabileceği yöndeki görüştür. Ancak yanılma ve unutma yolu ile böyle bir hatanın sudur edebileceğini de söylemişlerdir ki buna zelle denilir.

Dakika 30:00

Yani büyük, küçük günah işlemez peygamberler. Zelle olabilir ki bu da artık elde tutulur, gözle görülür olmayan, görülmeyecek kadar küçük günahlara denmektedir. İsmet, Allah Teâlâ tarafından peygamberlere bir lütuftur. Yani peygamberler koruma altındadırlar, günah işleyemez.

Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vessellem) Allah’ın kesinkes en büyük peygamberi ve elçisidir, nebisidir, kuludur, seçtiğidir, mustafasıdır. Hz. Muhammed, mustafadır yani seçilmiştir. Bu da Hz. Muhammed’i iyi tanıması gerekir mümin olan, kadın-erkek herkesin. Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vessellem) Allah-u Teâlâ’nın elçisi yani resulü olup getirdiği şeriat kendinden önceki dinleri neshetmiştir. Yani önceki şeriatların hükmünü Muhammed-i şeriat ortadan kaldırmıştır. Onları neshetmiştir. Muhammed-i şeriat nasihtir, önceki şeriatlar mensuhtur. Yani onların hükmü ortadan kaldırılmıştır. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) bir hadis-i şeriflerinde: “La tudruni kema etratil nasara İsa.-Hristiyanların İsa Aleyhisselamı methettiği gibi beni methetmeyin. Allah’ın kulu ve elçisi, deyin”. Hz. Muhammed, Allah’ın en büyük kulu, en büyük peygamberidir. İşte bu hadis-i şerifi de Buhar-i Şerif Ahmet bin Hanbel gibi kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Bütün âlimlerimizin hepsini Allah çok mu çok rahmet eylesin, mağfiret eylesin, merhamet eylesin. Onların ravzası nur üstüne nur olsun. Yine bakın ne buyuruyor Hac Suresinin 52. ayet-i kerimesinde:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

“Biz senden evvel hiçbir resul ve hiçbir nebi göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmış olmasın”. İşte şeytanlardan da peygamberler korunmaktadırlar, korunmuşlardır ki şeriatlarının içine başka şey karışmasın diye. “Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ (sallallahu aleyhi vessellem) sizden hiçbir erkeğin babası olmamıştır lakin Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusu olmuştur”.  (Ahzab Suresi 40. ayet).

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Rabbimiz böyle buyurdu. İsrâ gecesinde Allah Teâlâ ona şöyle buyurdu: “Ben seni yaratılış bakımından nebilerin ilki, gönderiliş bakımından ise sonuncusu kıldım”. Dikkat edin, peygamberlerin ilk yaratılanı Hz. Muhammed, en son gönderileni de Hz. Muhammed’dir. Bu manadaki hadisi Bezhar da Ebû Hüreyre’den rivayet etmiştir. Er-Râzi bu konuda şöyle diyor:

Dakika 35:00

“Gerçek şu ki Hz. Muhammed (sallallahu Teâlâ aleyhi vessellem) peygamberliğinden önce hiçbir peygamberin şeriatı üzerinde değildi. Hanefi âlimlerinden araştırıcı olanların yanında tercih edilen görüş de budur. Çünkü Hz. Peygamber hiçbir nebinin asla ümmeti değildi. Yani Hz. Muhammed hiçbir peygamberin ümmeti değildir. Çünkü cihanşümul peygamber, en büyük peygamber Hz. Muhammed’dir. Ancak o risaletinden önce de nebilik makamında idi. Çünkü peygamberlerin ilk yaratılanı Hz. Muhammed’dir. En son peygamber gönderileni de odur. İbrahim Aleyhisselam ve diğer peygamberlerin şeriatından doğru keşifler ve gizli vahiyle bu nübüvvet makamında kendisine görünen en doğru bir yolda amel ederdi. “Âdem su ile çamur arasında iken” Âdem Aleyhisselam, dikkat edin. “ben peygamber idim.” Diyor. Kim? Hz. Muhammed. Daha Âdem yaratılmadan önce ben peygamber idim, diyor. Çünkü ilk yaratılan Hz. Muhammed’dir, Muhammed-i nurdur ve kalem, levh-i mahfuz, akıl işte Hz. Muhammed’in nurundan yaratılmış, Hz. Muhammed istiva’, seçilmiş, mustafa kılınmıştır. Bakın, burayı unutmayın. “Âdem su ile çamur arasında iken ben peygamber idim” diyor. Hadis-i şerif, bu gölge âlemi yaratılmadan evvel ruhlar âleminde nebilik vasfıyla vasıflanmış bulunduğuna delalet eder. Hz. Muhammed ruhlar âleminde nebi, peygamber idi. Daha diğer peygamberler yaratılmadan önce. Onun için Hz. Peygambere mahsus bir vasıftır bu sıfat. Hz. Muhammed’e mahsustur. Çünkü diğer peygamberlere verilmeyen nice vasıflar, dereceler Hz. Muhammed’e verilmiştir.

Hz. Peygamber büyük-küçük hiçbir günah işlememiştir. Kim? Hz. Muhammed. Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ (sallallahu aleyhi ve sellem) putlara hiç mi hiç tapmamış, göz açıp kapayacak kadar zaman bile Allah Teâlâ’ya asla eş koşmamıştır. Küçük veya büyük hiçbir günah işlememiştir. Hz. Muhammed hakkında da özel olarak İmam-ı Âzam bunu İslâm’ın amentüsüne koymuş, bunlar Kur’an-ı Kerim’in tamamı keşfedildikten sonra, sünnetin tamamı, icma, kıyas yani İslâm’ın asli, feri delilleri tamamen gözden geçirdikten bakın İmam-ı Âzam, Fıkh-ı Ekber’ine bunu da koymuştur ki İslâm’ın amentüsünde Hz. Muhammed’i iyi tanımak esastır. İman esaslarındandır.

عَفَا اللّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ

“Allah seni affetti, onlara niçin izin verdin?” (Tövbe Suresi 43. ayet)

مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِي الأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللّهُ يُرِيدُ الآخِرَةَ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

“Hiçbir peygamber için yeryüzünde ağır basmadıkça esirleri bulunmak (efendim bunlardan fidye almak) vuku bulmamıştır”. (Enfal Suresi 67. ayet).

Dakika 40:00

Ayetleri nail bulundukları en yüksek makama nisbetle evlayı terk etmek manasına hamledilmiştir. Bazı anlar olur ki makbul olan, daha makbul olanın önüne geçebilir. Ama makbul olan. Efdal olan daha efdalin önünde bulunabilir. İşte Hz. Muhammed’in bazen böyle bir durumu vuku bulmuşsa bunların günahlarla alakası yoktur.

Yine Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu teala aleyhi ve sellem) insanların, peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi Ebû Bekir Es Siddîk (radiyallahu anh), sonra Ömer bin Hattab, sonra Osman bin Affan, sonra Ali bin Ebû Tâlib’tir (radiyallahu anh). Eşref-i mahlûkatta bütün peygamberlerin derece itibari ile en üstünü Hz. Muhammed olduğu gibi peygamberlerden sonra da en faziletli şahsiyetler Ebû Bekir Siddîk, Ömer, Osman, Ali (radiyallahu anh) hazratıdır. Bunlar da insanlık âleminin en faziletlisidirler. Peygamberlerden sonra en başı bunlar çekerler. Bu da ehl-i sünnetin bu konudaki inancı ve görüşü budur. Şerh’ul-Makâsid’da büyük âlimlerin şu görüşe sahip bulundukları zikredilmektedir: Peygamberlerden dördü yaşayanlar zümresindendir. Bunlar da Hızır, İlyas yeryüzünde. İsa ile İdris (aleyhimüsselam) da gökyüzünde yaşamaktadırlar. Bakın, Şerh’ul-Makâsid’da büyük âlimlerin böyle bir görüşü bulunmaktadır. Böyle bir görüşün olduğu zikredilmektedir. Peygamberlerin dördü yaşayanlar zümresindendir, diyor. Bunlar Hızır, İlyas yeryüzünde; İsa ile İdris (aleyhimüsselam) gökyüzünde yaşamaktadırlar. İdris Aleyhisselam dördüncü kat gökte, İsa üç veya ikinci kat gökte diye rivayetler vardır. Hz. Ebû Bekir’in cahiliyet devrindeki ismi Abd’ül-Kâbe idi. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine “Abdullah” adını vermiştir. Ders 11.4  43:44 evet kıymetliler, Hz. Ebû Bekir’in babasının ismi Ebû Kuhâfe Osman bin Âmir bin Kâ’b bin Sa’d bin Teym bin Mürre bin Kâ’b bin Lüey bin Gâlib bin Fehr el-Kureşi es-Sıddîk et-Teymi’dir. Sıddık adını çok doğru olması, Hakkı kuvvetle kabul etmesi, inancının ve tasdikinin kuvvetli olması dolayısıyla almıştır. Gelmiş ve gelecek evliyaların en üstünüdür. Dikkat et. Gelmiş ve gelecek velilerin, evliyaların en üstünüdür. Ebû Bekir’in velilerin en üstünü olduğu hususunda icma vâki olmuştur. Yani ümmetin bütün âlimleri burada ittifak etmiştir, burada icma vardır, diyor. Rafizilerin buna muhalefetlerine itibar yoktur. Buraya Rafiziler ne yapmışlar? Muhalefet etmişlerdir.

Dakika 45:00

Fakat Rafızilerin karşısında icma, ümmet var. Rafizlerin bu iddialarına hiçbir geçerli bir defa dini delilleri yoktur. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onu kendi yerine namaz kıldırmak için öne geçirmiştir.

Peygamberin sağlığında imam olan ve Peygamberimizin teklifiyle imamlık yapan Ebû Bekir’dir. Ebû Bekir başkalarını geçirmek istediği zaman Peygamberimiz “Asla! Ne Allah ne peygamber ne de ümmet razı olmaz.” demiştir. Yani Ebû Bekir’in Hz. Muhammed’in sağlığında imam olması ve ondan sonra halife olması bunlar rastgele olan şeyler değil. Bunlar yerli yerince olan şeylerdir. Onun için ashabın birini alıp birini atmaya sakın kimse kalkmasın. Ashâb-ı güzinin tamamı gökyüzünde parlayan yıldızlar gibidir. Bunlardan dört tanesi hülefa-i râşidindir. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali; en büyük parlayanların başında bu dördü gelmektedir. Ondan sonra bunların içinde bulunduğu aşere-i mübeşşere gelmektedir. Ve daha niceleri vardır. Onun için ashâb-ı güzine dil uzatılmaz. Onların arasındaki ihtilaflar Allah’a bırakılır ve Resulüne bırakılır. Çünkü ashabı kimse yargılayamaz. Ashâb-ı güzin hakkında kimse kötü düşünmesin, kötü söz söylemesin. Yezid melunluk yaptı diye ashabı kötüleyemezsin. Günah işleyenindir. Yezid’in amelini kim işliyorsa o Yezid’dir. Yezid ne yapıyordu? Yezid namaz kılmıyordu, Yezid şarap içiyordu, Yezid tanbur çalıyordu, Yezid zina ediyorsa, Yezid ehl-i beyte düşman ise bunları kim yapıyorsa o Yezid’dir. Yezid’in amelini işleyip de Yezid gibi davranıp da Yezid’e lanet okumanın da bir anlamı yoktur. Adam Yezid’in yaptıklarını yapıyor, ondan sonra Yezid’e lanet okuyor. Tamam, Yezid’in yaptığını yapma Hz. Ali’nin yaptıklarını yap. O zaman Müslümansın. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin rakı, şarap içti mi? Namazı bıraktı mı ömründe bir kere? Kendini aldatma. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Kur’an-ı Kerim’in tümünü iyi bilen, iyi Müslüman bunlar. Gerçek kahraman. Muhammed’in yolunda olan, ashabın yolunda olan, ehl-i beytin yolunda olan, Kur’an’ı, sünneti, icmayı bunları iyi bilen. Müctehid âlimlerle, icmâ-i ümmetle hareket edeceksin. Kur’an’dan bir kelimeye bile doğru dürüst bilmiyorsun ondan sonra ashâb-ı güzine dil uzatıyorsun, Ebû Bekir’e dil uzatıyorsun, Ömer’e, Osman’a dil uzatıyorsun, Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e dil uzatanlar. O diller çürür. Haddini bil. “Radıyallâhu anhü ve erdaim ecmaîn”. Allah, ashabın tümünden razı olsun. Sürekli bunu oku. “Radiallahu anhüm ve erdahüm ecmain, radiallahuanhüme ve erdhüne ecmain”. Bunu okumaya devam et. Ashabın erkeğine de kadına da bu duaları okumaya devam et. Aralarında ihtilafları, ictihadî durumları Allah’a bırak. Senin haddine düşmemiş onları yargılamak.

Dakika 50:00

Onun için Kerbela’yı iyi anla. Kerbela olayı Kur’an’ın Hakkı müdafadır. Zalimlere karşı koymanın adıdır. Ve haramlara helâl demenin adı değildir. Yezid’in yaptıklarını yaparak ondan sonrada “Ben Kerbela’yı kutluyorum” demek de yanlıştır. Yezid’in yaptıklarından vazgeç, Kur’an-ı Kerim’i doğru anla. Bugün hem Kerbela’yı kutluyor hem Kur’an’ı inkâr ediyor. Bunun Kerbela’yla, Hz. Hasan’la, Hz. Hüseyin’le ne alakası var? Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dünyanın en büyük kahramanları, en büyük değerli Müslümanları ve ehl-i beyt bunlar. Allah’ın, peygamberin yolundaki şahsiyetler. Efendiler, onların bağlandığı yüce değerler İslâm’ın kendisidir. Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetleri, sahih sünnetin tamamı. Onların bağlandığı yüce değerlere bağlan. Yanlışı taklit etme. Peygamberin, ehl-i beytin, ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolunda icma-i ümmetle beraber hareket etmeye bak, yanılma. Yanıltmasınlar seni, aldatmasınlar. Ensarın hepsi Hz. Ebû Bekir’e biat etmişlerdir. Sâ’d bin Ubade biat etmemiş sadece. Dikkat edin. Bugün, Buhârî ve Müslimde şu haber vardır: Hz. Peygamber hasta olunca: “Ebû Bekir’i ve kardeşini bana çağır ki Ebû Bekir için bir yazı yazdıracağım”. Peygamberimiz diyor. “Ebû Bekir ve oğlunu çağır” diyor. Yine Peygamberimizin hanımı, İslâm âleminin annesine diyor. “Zira ben bir kişinin (hilafeti temenni ederek) ben Ebû Bekir’den daha riyakatlıyım, demesinden korkuyorum”. Kim diyor bunları? Hz. Muhammed söylüyor (aleyhissalatu vesselam). “Allah da Müslümanlar da Ebû Bekir’den başkasını kabul etmez”.  Bunu rivayet eden Sahih-i Müslim ve Buhar-i Şerif’tir ve bu hadis sahihtir. Dikkat et. Buraya dikkat et. “Ebû Bekir’den daha riyakatlıyım” diyen çıkar diyor Peygamberimiz. “Böyle demesinden korkuyorum. Allah da Müslümanlar da Ebû Bekir’den başkasını kabul etmez”. Bu hadis-i şerifi, Sahih-i Müslim’i aç bak. Buhar-i Şerif’i aç bak. Hadisleri inkâr ederek, Kur’an’ı inkâr ederek de Müslümanlık olmaz. Adam Ebû Bekir’e hakaret ediyor. Ondan sonra da zannediyor ki “Ben Hz. Ali’nin yolundayım”. Ebû Bekir’le Hz. Ali bunlar iman kardeşleri. Bunları arasında kin yok, düşmanlık yok. Ve Hz. Ali, Hz. Ömer’in hilafet zamanında da baş hâkimdi. Bunların arasını düşman gösterip de Müslümanları bölüp parçalamaktan kimin kârı var? Düşman böyle istiyor, sen düşmanın emrinde hareket ediyorsun. Düşman ağzına tükürmüş, o sakızı çiğniyorsun. Ne Ali’ye toz kondurur bu Müslüman millet ne Veli’ye ne Hasan ne Hüseyin’e ne Ebû Bekir’e ne Ömer’e ne Osman’a. Bunlara toz kondurmaz. Ashab-ı güzinin tamamına. Yezid melundur, melundur. Yezid zalimdir, zalimdir. Yezid haindir, haindir.

Dakika 55:05

Onun yaptığını yapma. Tekrar ediyorum Yezid namaz kılmazdı, Yezid zina ederdi, Yezid tambur çalıyordu, Yezid rakı, şarap içiyordu, Yezid ehl-i beyte kastediyordu kendi tahtı, mevki, makamını. Çünkü hükümet elindeydi. Hilafet makamını elini geçirmişti Emevi saltanatı yoluyla. Kendi saltanatını muhafaza etmek için ne yaptı? Ehl-i beyte bu hainliği yaptı, bu zalimliği yaptı. Yezid’e kimse rahmet okumaz, hiçbir Müslüman. Hiçbir Müslüman’a da senin Yezid deme hakkın yok. Sen Müslümanlara Yezid dediğin an sen Yahudi İbni Sebe’nin yolundasın. Buna da unutma. Yezid’in günahları Yezid’e ait. Yezid’i hiçbir Müslüman sevmez. Hasan, Hüseyin’i, ehl-i beyti (rahmetüllahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) her Müslüman canından fazla sever. Var mı bir diyeceğin? Bu yanılgıdan vazgeç. Ne yapmış düşman? Emevilik, Alevilik işini daha sonra Sünnilik Aleviliğe çevirmiş. Bunu düşman yapmış. Sünninin Emevilikle ne alakası var? Emevilik davasını, Alevilik. Bunu düşman çıkarıyor. Alevi ve Emevi olayını. Ondan sonra Müslümanları bölmek için bakın Alevilik, Sünnilik konusunda Emeviliğin yerine Sünniliği koyuyor. Sünni kelimesinin anlamını biliyor musun sen? Sünnî, Hz. Muhammed’in yolunda, ashabın, Kur’an’ın ve sünnetin yolundaki Müslümanlara denilir. Sünnet, Allah’ın kanunlarıdır. Hz. Muhammed’in kavli, fiili, takriri sünnetleridir. Onun için sünnetin özelde, genelde, kendi içinde birçok anlamlara geldiğini unutma. Hz. Ali, Kur’an ve sünnet yolundadır. Hz. Ali sünnette bağlıdır, Peygambere. Hz. Ali Sünni’dir. Hz. Hasan Sünni’dir, Hz. Hüseyin Sünni’dir. Hz. Ali’yi sevmekle Alevi olunuyorsa her Müslüman da Alevidir. Her Müslüman Ali’yi (radiyallahu anh) sever. Hasan’ı, Hüseyin’i sever, ehl-i beyti sever. Ey, Müslümanım diyen adamlar! Kendi evinizi yakmayınız, kendi ordunuza top atmayınız, kendi ordunuza bombardıman yapmayınız. Müslümanların arasını açmak isteyen düşmandır. Bu oyunlara gelmeyiniz. Hakta, hakikatte birleşiniz. Hakkın kaynağı belli. İmam’ı Âzam’ı niçin zindana attılar, öldürdüler? Ehl-i beytin tarafını tuttuğu için. Abbasi halifelerinden Cafer el Mansur İmâm-ı Âzam’ı zindanda öldürmesinin, zehirlemesinin sebebi ne? İmâm-ı Âzam ehl-i beyt tarafını, Hz. Ali’nin tarafını tuttuğu için. İmâm-ı Âzam’a da bugün dil uzatan serseriler var. İmâm-ı Âzam ehl-i beyt, İslâm yolunda, Kur’an yolunda canını vermiş. Allah’ın yolunda. Adam İmâm-ı Âzam düşmanlığı yapıyor. İmâm-ı Âzam’la Cafer-i Sadık’la, Muhammed Bakır’la, ehl-i beytin imamlarıyla arasında bir problem yok. Bu problem cahillerin, zındıkların arasında. Müslümanları bölmeyin, parçalamayın. Alevilik, Sünnilik diye bir olay yok dünyada.

Dakika 1:00:00

Emevilik ve Alevilik davası vardı o gün. Emeviler belli, iktidarların ellerinde çıkarmamak için siyası iktidar ellerindeydi. Aleviliği de bugün ne yapıyorlardı?  Aleviliğin içerisinde İslami hareket, Hz. Ali’nin tarafını tutanlar olduğu gibi düşmanın kışkırttığı, düşmanın iki tarafta da kullandığı kişiler vardı. İslâm dini ne Emeviliktir ne Aleviliktir. Hz. Hasan da Ali de ehl-i beyte Kuran’a, sünnete, Muhammed’e, İslâm’a bağlıdırlar. İslâm kimsenin tekelinde değil. İslâm, Allah-u Teâlâ’nın ortaya koyduğu kanun, nizamdır. Allah’ın kurduğu kurumdur, onun nizamıdır. İlahi kanunlardan meydana gelir. Hz. Ali de bunu güzel biliyor, oraya bağlanmış. Onun halifesi ve yeryüzünün en büyük kahramanlarından biridir. Onun için ne Ali’ye ne Hasan’a, Hüseyin’e, ehl-i beyte hiçbir Müslüman toz kondurmaz, sahabeye de kondurmaz. Sahabenin hiçbirine. Günah işleyenindir. Günahı kim işlediyse Kur’an’la ispat et. Yargılama, hâkimlik gücün varsa. Adam Besmelenin anlamını bilmiyor, ahkâm kesiyor. Böyle bir şansı sana, yetkiyi kim verdi?

Evet kıymetliler, Hz. Ebû Bekir’den sonra Hz. Ömerin fazileti de inkâr edilemez. Hz. Ebû Bekir’den sonra insanları en üstünü Ömer bin Hattab’tır. Onun da künyesi şöyledir: Ömer bin Hattab bin Nüfeyl bin Abd’il-Uzza bin Rebâh bin Abdillâh bin Kard bin Dırah bin Adîy bin Kâ’b-el-Kureşî el-Adevî. Hz. Ömer’in meşhur olan künyesi Faruk’tur. Yani hak ile batılı birbirinden ayırmak hususunda mübalağa edici demektir. Bakın, Peygamberimizden sahih haberde şöyle deniliyor. Peygamberimiz “İnnel hakka yecri ala lisani Ömer. -Şüphesiz, hak Ömer’in lisanı üzerinde gelir”. Dikkat et buraya. Bakın bu hadis-i şerif Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inden, İbni Mâce bakın bunları rivayet etmişlerdir. “Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddiada bulunanlara bakmaz mısın? O azgın şeytana karşı muhakeme olmak istiyorlar”. İşte kıymetliler, Hz. Ömer de Allah’ın dini İslâm’a sıkıca sarılmış ve ikinci halifedir ve adaletiyle dünyada dillere destandır. Sen bu güneşi balçıkla nasıl sıvayacaksın? Nasıl örteceksin? On senelik takriben hilafeti zamanında dünyanın süper devletlerine boyun eğdirmiştir. Yıldırım hızıyla İslam yayılmış, adalet tecelli etmiş. Sen Ömer düşmanlığıyla nereye gideceksin? Yahudi İbn-i Sebe’nin ağzına tükürdüğü bir sakız var. Mikroplu, tefrika, bölücü. Müslümanları parçalamak için o sakızı çiğniyorsun. Ağzından at onu. Sana yakışmıyor. Âdem Aleyhisselamdan beri kıyamete kadar hiçbir peygamberin iki kızını alan hiç kimseye nasip olmamış

Dakika 1:05:05

Hz. Osman da peygamberimizin iki kızıyla evlenmiş. Hz. Osman da Hz. Ömer’den sonra Hz. Ali de en değerli şahsiyetlerdir. Hz. Ali, kerremallahu veche murtazadır. Peygamberimizin amcasının oğludur, damadıdır. Dünyanın en büyük kahramanlarındandır. Hz. Ali Peygamberimizin (aleyhissalatu vesselam) kızı Fatima tü Zehra’nın efendisidir, kocasıdır. Hz. Ali yüksek derecede ilim sahibi idi. Hz. Ali çok büyük ilim sahibidir. Peygamberimiz “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır” diye de rivayetler vardır. “Ene Medînetü’l-ilmi ve aliyyun bâbuhâ”. “Bakın bu da Feyzü’l-Kadir’de, Taberânî’de rivayet edilmiştir. “’Efzakum aliyün- Sizin en iyi hüküm vereniniz Ali’dir”. Hz. Ömer’in hilafeti zamanında baş hâkim idi Hz. Ali. Ebû Bekir’le, Ömer’le, Osman’la Ali’nin bir düşmanlığı yok ki. Bunların arasını düşman göstermek peki hangi Müslümana ne kazandırır dünyada, ukbada? Müslümanları bölmenin, parçalamanın en büyük cinayet olduğunu bilmiyor musun? Peygamberin “Gökyüzündeki parlayan yıldızlar gibidir benim ashabım”. Peygamber böyle diyor, sen ashaba dil uzatıyorsun. Yahudi’nin yaptığını, Siyonizmin yaptığını, dünyanın en büyük katil ve vahşilerinin yaptığını yapıyorsun. Hem de tutuyorsun ondan sonra “Ben Müslümanım, şuyum, buyum” diyorsun. Ashaba dil uzatamazsın. O dillerin kurtlanır, çürür.

Evet kıymetliler, gece ve gündüz onun halka imamlık yapmaya nasbetmesidir. Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir’i imamlığa nasbetmiştir. Hastalandığı zaman gece-gündüz. “Dini işlerimiz için seçtiği kişiyi dünya işlerimiz için nasbetmeye hiç razı olmaz mıyız?” Peygamberimizin dünyadan Hakka yürümesiyle ne dedi ashab-ı güzin, ensar ve muhacirin? “Peygamberimiz” dediler. “Ebû Bekir’i imamlığa tayin etti din işlerinde. Niye onu halife seçmeyelim ki?” dediler, ittifakla seçtiler. İçinden bir kişinin biat etmemesi bir şey ifade etmez ki. Hz. Ali biat etmedi mi? Etti. Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in üstünlüğü hakkında ehl-i sünnet âlimleri arasında ittifak edilmiştir. Bu tertip Hz. Osman ile Hz. Ali arasında da aynendir. Rafizilerle Mûtezile’nin çoğunluğu Hz. Ali’yi, Rafizilerle Mûtezile’nin çoğunluğu Hz. Ali’yi efendim Hz. Ebû Bekir üzerine üstün tutmaktadırlar. Bakın, Mûtezile ehl-i sünnetin dışındadır. Rafiziler de öyledir, ehl-i sünnetin dışındadırlar. Bunlar Hz. Ali’yi Ebû Bekir’den üstün tutma gayreti içindedirler. Ehl-i sünnet ve’l-cemaate yani icmaya muhalefet etmektedirler. Ehl-i sünnet Ebû Bekir, Ömer, Osman’ı seviyor. Hz. Ali’yi de canı gibi seviyor, canından fazla seviyor.

Dakika 1:10:15

Dikkat et. Bu, dini delillere dayanarak bir sıralama. Bu, İslâm’ın anlayışı, âlimlerin anlayışı, icmâ-i ümmetin. Yoksa Hz. Ali’yi sevmeyen kimse olmaz. Her Müslüman sever. İnsanlara imamlık yapmasını Ebû Bekir’e Peygamberimiz emretmiştir. İmamlığa layık olan daha üstündür. Bunlar İslami, ilmi delillerdir. Ebû Bekir’in yani birinci halife olması bunlar tesadüf diye bir şey değil ki. Peygamberimizin işaretiyle. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in damadı, amcasının oğlu. Onu da direkt hilafete işaret ederdi. Bak etmemiş, Ebû Bekir’i işaret etmiş. Ama hiç yine ashab-ı ensar ve muhacirin ittifakla Ebû Bekir’i seçmiş. Şimdi ensar efendim muhacirin yani bunlar hepsi mi yanıldılar? Hâşâ, süme hâşâ! Peygamber mi yanıldı? Rafiziler yanılmadı da Mûtezile yanılmadı da yani ashap yanıldı, Peygamber yanıldı, bütün icmâ-i ümmet, Müslüman müctehidler yanıldı öyle mi? Mantıken düşün, bu olacak şey değil. Ehl-i sünnet ve’l-cemaate muhalefet etme. İslâm kardeşliğinin birlik ve beraberliğini bozma. Hz. Ali’yi sevmeyen kimse yok, herkes seviyor. Sevme desen de seviyor. Hz. Ali senin değil ki. Senin Ali’yle ne alakan var? Hasan, Hüseyin de senin değil. Müslümanlar canından çok sever, Müslümanlar. Adam kendi tekeline almaya çalışıyor. Sen kimsin; Hz. Hasan, Hüseyin kim? Onlar değerli şahsiyetler. O, Hasan, Hüseyinler (radiyallahu anhüm ve erdahim ecmaina). Ağzından haramlar dökülüyor Ali’den bahsediyorsun ve başkasından bahsediyorsun. Bir defa şirkten temizlen, küfürden, haramdan, günahlardan temizlen. Kur’an-ı Kerim’in nuruna, İslâm aydınlığına gel. O zaman temiz ağzınla okumaya başla. Kalbinde kalb-i selim ile tevhid imanı bulunsun. Efendiler işte İslami, ilmi delillere bakmalıyız hep beraber. İlimle hareket etmeliyiz. Bugün, canını Hz. Ali’nin, ehl-i beytin yoluna canını veren Hz. İmâm-ı Âzam’ın Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarını veriyoruz. Ders 1:13:34 11.04 Dikkat edin. İlmi delillere dayanarak bakın Fıkh-ı Ekber’ini yazmış.

Dört halife gerçek halifedir. İmâm-ı Âzam, Fıkh-ı Ekber’ine bunu da almış. Geçmişte olduğu gibi bu dört halife Hak üzerinde bakidirler. Hak ile beraber daimdirler. Onların hepsini severiz. İşte İmâm-ı Âzam böyle diyor. İşte Mervân suç işledi, Yezid suç işledi diye Hz. Osman’a dil uzatabilir misin? Yapamazsın. Bu sapıklıktan vazgeç. Dört halife hak halifedir, gerçek halifedir. Şimdi burada Ravizîlere reddiye vardır. Hâricîlere de reddiye vardır. Hz. Ali ve ona uyanların efendim kâfir olduklarına hükmediyorlar. Kim? Hâricîler. Hâricîler Hz. Ali’nin kılıcını Nehrevan’da yediler. Hz. Ali’ye dil uzatan sadece Haricîlerdir ve onlar da Allah’ın kılıcını, yediler, darbeyi yediler.

Dakika 1:15:00

Bugünkü çağın da Haricîleri var tek tük. Onlar kim? İşte Müslümanları hep arkadan vuranlar onlardır. Düşmanla iş birliği yapanlar onlardır. Arap çöllerinde hilafet ordularına karşı emperyalistlere yardım edenler, işte yakın çağın Haricîleri de onlardı. Hz. Ali’ye dil uzatan hainler de Haricîlerdir. Hz. Ali onları Nehrevan’da kılıçtan geçirdi. Çünkü Haricîler Hz. Ali’ye “Kafir “dediler. Hz. Ali yolundakilere de “Kafir” dediler. İmâm-ı Âzam’ı öldürmek için de başına kılıçla geldiler. Nitekim Allah’ın kılıcını onlar yediler. Ey, bu çağın Haricîleri! Dikkat edin. Yanlış yoldan ehl-i sünnete dönün. Yanlışı bırakın, Hakka gelin. Cenab-ı Hak, Tövbe Suresinin 100. ayetinde bakın nasıl övüyor ashabı, muhacirleri, ensarı. Allah’ın övdüğü kullara bakın birileri dil uzatıyor. Şu ayete bak. Tevbe Süresi 100. ayeti. Diğer ayetlere de bak. Cenab-ı Hak ne diyor:

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

“Muhacir ve ensardan İslâm’a ilk girerek öne geçen Müslümanlar; bir de güzel amellerde bulunmak suretiyle onların izinde yürüyenler; Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır”. İşte bu bir yettir. Ey Müslümanlar! Allah, ashâb-ı güzînden, muhacirden ve ensardan “Ben razıyım” diyor Allah Teâlâ. Allah’ın razı olduğuna sen dil uzatacaksın, öyle mi? Çarpılırsın, darbeyi yersin. Haricînin başına gelen senin de başına gelir. Hz. Aliye dil uzattı Haricîler de ne oldu? Allah’ın belasına çarpıldılar. “Eğer siz peygambere yardım etmezsiniz Allah ona vaktiyle yardım ettiği gibi yine yardım eder. Hani Mekke müşrikleri onu Mekke’den çıkardığı zaman ikinin ikincisi (Hz. Ebû Bekir) ile beraber mağarada idiler”. Bak, Ebû Bekir, Hz. Muhammed’in bir de hicret, mağara arkadaşı. Ömründe bir kere muhalefet etmemiş, bir kere karşı gelmemiş. Bütün varlığı ile tasdik etmiş. Maddi, manevi kuvvetiyle Hz. Muhammed’in yanında bulunmuş. Nasıl olur da sen böyle zat-ı muhteremlere, Hz. Ali gibi şanlı şerefli bir kişiyle Ebû Bekir’i düşman gibi göstermeye, bu yalanları, iftiraları uydurmaya ne hakkın var? “O vakit Hz. Peygamber arkadaşına şöyle diyordu” Yani Ebû Bekir’e Peygamberimiz şöyle diyordu. Düşman kapıyı kuşatmış. “Üzülme, çünkü Allah’ın yardımı bizimle beraberdir”.

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

diyordu Sevgili Peygamberimiz. Bu da Tövbe Suresinin 40. ayetidir. Kıymetli dostlarım, Kur’an-ı Kerim ile konuş, Kur’an’la konuş, sünnetle konuş; düşmanın ağzıyla konuşma. Düşmanın sakızını çiğneme. İlimle, ilmi belgelerle konuş Müslümansan. Uydurma haberleri, kaynağına inemediğin, elemeyi geçiremediğin, belgelerin elinde olmadan, ilmi belgelerin elinde olmadan din adına konuşamazsın. Müfessirler, bu ayetteki “Peygamberin arkadaşı” ifadesinden Hz. Ebû Bekir’in kastedildiğinde ittifak halindedirler. Bak bütün müfessirler bu ayetteki kişinin Hz. Muhammed’in arkadaşının Hz. Ebû Bekir olduğunda ittifak var.

Dakika 1:20:00

Bak bugün Cenab-ı Hak bu ayetle hem Ebû Bekir’i hem de peygamberimizi bakın zikrediyor. Sen hem şimdi Allah’a karşı koyacaksın hem Peygambere, Ebû Bekir’e dil uzatacaksın. Olur mu öyle şey? Biz Hz. Ali’ye toz kondurmayız ama Ebû Bekir’e de toz kondurmayız. Bunu da bil. Kıymetliler, ehl-i sünnetin bütün Müslümanlarını, ehl-i sünnet âlimlerini, ilmi delillerle ortaya konmuş müçtehitlerimizin ortaya koyduğu bir defa belgelere bakalım, amentüyü doğru okuyalım. Doğru da iman edelim. Doğru iman etmeden, doğru iman olmaz. Doğru, hak, bilgi, ilim olmadan da gerçek iman olmaz. Doğru ilmi ele geçir.

Bütün sahabeleri hayırla anacaksınız. Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sahabelerini yalnız hayır ile anarız. İmâm-ı Âzam böyle diyor. Evet şöyle bir bak. “Hayrulkurûnî karnî”. Peygamberimiz diyor ki: “En hayırlı nesil benim asrımın neslidir” diyor. Şimdi Buhar-i Şerif’e git bak. Buhar-i Şerif’te bu rivayet edilmiş. “İzzazükre ashabi feemsikü.- Ashabımdan bahsedildiği zaman dilinizi tutun”. Ashabı arasında ihtilaf olmuş ictihadi, ilmi. Falan haklı, falan haksız diye senin hâkimlik yapmaya bir hakkın, salayetin yok. “Dilini tut” diyor. Kim? Peygamberimiz. Sen onların seviyesinde ilmi bir yetkin, ehliyetin var mı? Yine Peygamberimiz ashaplar hakkında ne diyor bak: “Ashabi kenni cüni bi eyihim iktedeytim ihdedeytüm.-Benim ashabım, yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz”. İşte kıymetli efendiler, Sevgili Peygamberimizden bu haber de rivayet edilmiştir. Peygamberimizin ashaplarına dil uzatılamaz. İmam Şafiî Hazretleri şöyle diyor: “Bizim ellerimizi Cenab-ı Hak temizlemiştir, dolayısıyla dillerimizi onunla bulaştırmamalıyız” demiştir. Sahabe devrinde akan o ihtilafların durumunu sordular da böyle dedi. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe de şöyle buyururlar: “Hz. Ali olmasaydı Haricîlerin hayat hikâyelerini bilemezdik” demiş. Ashap hakkında hiçbir söz konuşmayanlardan biri de İmâm-ı Âzam’dır. Ashaba dil uzattırmamış, dil uzatmamıştır. Sadece ayetlere, hadislere, ilmi delillere göre İmâm-ı Âzam, dünyanın en büyük alame-i cihanlarından biridir ve Hz. Ali’nin soyuna sıkıca da bağlıdır. Hz. Ali’ye. İmâm-ı Âzam’ın babası Hz. Ali’ye hizmet etmiş, onun duasını almıştır. Biz imamlarımızın bir kısmını alırken öbürünü atamayız. Bütün İslâm âlimlerin hepsi kıymetli. Ama İmâm-ı Âzam bak eserler vermiş. Dünya Müslümanlarının üçte ikisi 14 asırdan beri Hanefi ekolundan mezun olarak gelmişler. İslâm’ı iyi okuyarak gelmişler ve dört mezhep ve ona yakın olan diğer müctehidlerimiz İslâm’a hizmet ederek gelmişler İslami ekolde iyi okumuşlar. Sen de oku. İlmi konuş, ilmi delillerle konuş. Ayetsiz, hadissiz, kıyassız, elde belge olmadan din adına konuşmak bu nedir? Dine en büyük kötülüğü yapıyorsun haberin yok. Din, babanın oyuncağı değil. Kur’an-ı Kerimi doğru bileceksin a’ dan z’ye kadar. Sünneti bileceksin, delilleri bileceksin, kaynakları bileceksin; ilmi hareket edeceksin. Rastgele olmuyor bu iş. Yüce Allah, İslâm âleminin, bütün Müslümanların kalplerini birleştirsin. “Müminler kardeştir” diyor Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de. Gerçek kardeş olmayı Allah nasib-i müyesser eylesin.

Dakika 1:26:20

 

(Visited 518 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: jwplayer_select","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/templates\/single-videoplaylist.php","line":150},"error":1}