21- Tefsir Ders 21 hayat veren nurun keşif notları

21- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 21

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Bakara Sûresi 50’nci Âyet-i Kerime’den 103’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿٥٠﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Sizin için denizi yarıp sizi kurtardık da Firavun’un adamlarını suda boğduk sizde bakıp duruyordunuz.’’ İsrâil’e Yüce Allah’ın yaptığı iyiliklerden biriside budur. İsrâil’in yaptığına bakın Allah’ın onlara yaptığı iyiliğe bakın.

وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٥١﴾

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُمِ مِّن بَعْدِ ذَلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٢﴾   

Hani bir zamanlar, ‘’Mûsâ’ya 40 gecelik vaat verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o hâlinizle zâlimler idiniz. Sonra yine de sizi affettik artık şükretmeniz gerekiyordu.’’ Kısa bir zamanda bakın köklerinde öküze tapan Mısırlıların etkisi altında kalmışlar, bunlarda Firavunun zulmünden kurtulur kurtulmaz Mûsâ gibi, Hârun gibi (AS.) Peygamberler varken buzağıya tapmaya başlamışlar.

وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿٥٣﴾

Ve hani bir zamanlar Mûsâ’ya kitâbı ve Furkan’ı verdik gerekirdi ki doğru yolda gidesiniz.

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ ﴿٥٤﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Mûsâ kalbine dedi ki; Ey kavmim! Cidden siz o buzağı put edinmekle kendi kendinize zulüm ettiniz. Bârî gelin Rabbinize tövbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlâ’nız katında sizin için hayırlıdır, böylece tövbenizi kabûl buyurdu. Gerçekten de o التَّوَّابُ الرَّحِيمُ ‘dir.’’

Kıymetli efendiler!

İşte birileri buzağıya tapıyor, öküz alıyor tapmaya buzağı arıyor birileri başka put arıyor, birileri başkasını arıyor. Allah’a kulluk etmeyenin her birisi bir puta tapıyor. Yazık oluyor herkes Allah’ı kulları Allah’a kulluk yapmak zorundayız. Allah ne emrediyorsa onu yapacağız. Bârî yaratırken ayıpsız ve noksansız yaratan demektir. Hâlik’tan daha ezeldir ve bunda ilk yaratılışı hatırlatma vardır.

استعيذ بالله

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿٥٥﴾

ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٦﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe senin sözünle aslâ inanmayacağız demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve sizde baka kalmıştınız. Sonra şükür edersiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik’’. Kul isyâna devam ediyor, Allah affetmeye devam ediyor.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٥٧﴾

Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve size ihsân ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Bize zulüm etmediler fakat kendi nefislerine zulüm ediyorlardı.

وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَداً وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّداً وَقُولُواْ حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٨﴾

فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزاً مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ ﴿٥٩﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Şu şehre girin de dilediğiniz şekilde bol, bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve (Hıtta) deyin ki hatâlarınızı mağfiret ediverelim. İyilik yapanlara nimetlerimizi daha da artıracağız dedik. Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler. Onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular bizde kötülük yaptıkları için o zâlimleri murdar bir azâb indirdik.’’

 

Dakika 6:46

Kıymetli dostlarımız!

Allah’u’ Teâlâ pek çoğunu affeder ama netîcede de herkese haddini bildirir.

وَإِذِ اسْتَسْقَى مُوسَى لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ كُلُواْ وَاشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٦٠﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Mûsâ kavmi için su istemişti bizde âsânla taşa vur demiştik bunun üzerine o taştan 12 pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi.’’ Allah’ın rızkından yiyin de içinde bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesâda vermeyin dedi Cenab-ı Hak.

وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نَّصْبِرَ عَلَىَ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُواْ مِصْراً فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَآؤُوْاْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ ﴿٦١﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Ey Mûsâ biz tek çeşit yemeğe katlanamayacağız. Yeter artık bizim için Rabbine duâ et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın dediniz. O da size o üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihâyet Allah’tan bir gazâba uğradılar. Evet, öyle oldu çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve boş yere Peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle oldu çünkü isyâna dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.’’

Kıymetli dostlarımız, o çağın işte İsrâil öyleyken u çağdaki Allah yolundaki insanları darağaçlarında da idâm edenlerde bu çağın en zâlim şeddeli zâlimleridirler.

Dakika 10:00

Cenab-ı Hak burada İsrâil’i örnek veriyor İsrâil’in yaptığını, yapan herkes İsrâil’dir. Zâlimin yaptığını yapan herkes zâlimdir. Kâfirin yaptığını yapan kâfirin inkârına saplanan herkes kâfirdir. Mü’minin taşıdığı îmânı taşıyan, inandığı ilkelere inanan herkes Mü’mindir.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢﴾

Şüphe yok ki îmân edenler Yahûdîler, Hristiyanlar ve Sâbiîler bunlardan herkim Allah’a ve âhiret gününe îmân eder, Sâlih Amel işlerse Allah katında bunların ecirleri vardır. Bunlara bir korku yoktur onlar mahzûnda olacak değillerdir. Hristiyan’ından da, Yahûdî’sinden de, Sâbiî’sinden de, başkalarından da gerçek îmân isteniyor ve Amel-i Sâlih isteniyor. Gerçek İslam îmânın ortaya koyduğu (آمَنْتُ) ‘dür.

Kıymetli dostlarım!

Rabbimizin yüce âyetlerinin yüce keşifleriyle devam ediyoruz.

 

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿٦٣﴾

ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَلَوْلاَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٦٤﴾

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ ﴿٦٥﴾

فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٦٦﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Sizden mîsâk almıştık Tur’u üstünüze kaldırıp demiştik ki size verdiğimiz Kitâba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gâfil olmayın gerek ki korunursunuz. Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz çevirdiniz. Eğer üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı herhâlde zarara uğrayanlardan olursunuz. İçinizden Sebt günü yâni cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara sefîl maymunlar olun dedik. Bu ibret dolu cezâyı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da nasîhat bir öğüt yaptık.’’ Cenab-ı Hak cihâna ders veriyor öğüt alanlar için.

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ ﴿٦٧﴾

قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ فَارِضٌ وَلاَ بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُواْ مَا تُؤْمَرونَ ﴿٦٨﴾

قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاء فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ ﴿٦٩﴾

قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ البَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّآ إِن شَاء اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ ﴿٧٠﴾

قَالَ  إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ ذَلُولٌ تُثِيرُ الأَرْضَ وَلاَ تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لاَّ شِيَةَ فِيهَا قَالُواْ الآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفْعَلُونَ ﴿٧١﴾

Hani bir zamanlar, ‘’Mûsâ kavmine demişti ki Allah size bir bakara boğazlamanızı emrediyor.

Onlarda ayol sen bizimle eğleniyor alay mı ediyorsun? Dediler.

Mûsâ da böyle câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım dedi.

Onlar bizim için Rabbine duâ et her ne ise onu bize açıklasın dediler.

Mûsâ Rabbim buyuruyor ki o ne farımış nede bakîr ikisi arası dinç bir bakaradır yâni sığır dişi bir sığırdır. Haydi, emir olunduğunuz işi yapınız.

Onlar bizim için Rabbine duâ et her ne ise onu bize açıklasın dediler.

Mûsâ, Rabbim buyuruyor ki o bakanlara sürur veren sapsarı bir bakaradır dedi.

Onlar bizim için Rabbine duâ et o nedir bize iyice açıklasın çünkü o bize biraz karışık geldi. Onunla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz dediler.

Mûsâ Rabbim buyuruyor ki; o ne çifte koşulup tarla süren nede ekin sulayan nede salma gezen ve hiç alacası olmayan bir bakaradır.

Onlarda işte tam şimdi her şeyi ortaya koydun dediler nihâyet onu bulup boğazladılar, az kaldı yapmayacaklardı.

Cenab-ı Hak kullarını sürekli imtihâna tâbî tutar, zorladıkça Allah’ın emirlerine zorlandıkça yapmak istemedikçe işler zorlaşır.

وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ ﴿٧٢﴾

فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَلِكَ يُحْيِي اللّهُ الْمَوْتَى وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٧٣﴾

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٧٤﴾

 

Hani bir zamanlar, ‘’Siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız. Hâlbuki Allah saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktır. İşte bundan dolayı o bakaranın bir parçası ile o ölüye vurun dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir. Belki aklınızı başınıza toplarsınız. Sonra bunun arkasından yine kalpleriniz katılaştı. Şimdi de taş gibi yağda da taştan beter hâle geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor. Yine öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor ve sizin neler yaptığınızdan Allah gâfil değildir.’’

Bu sığır kurbanını kestiler kurbanın parçasını o öldürdüklerinin cesedine dokundurunca ölü canlandı ve kâtili haber verdi. Çünkü Allah’ın her şeyde bir hikmeti vardır. Burada da bu kurbanla onların cinâyetini açığa çıkarttı hem de onlara kurbanı kestirdi, hem de çok pahâlıya mal oldu. Derisi dolusu altınla satın aldıkları rivâyet olunmaktadır.

أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥﴾

وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلاَ بَعْضُهُمْ إِلَىَ بَعْضٍ قَالُواْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَآجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿٧٦﴾

أَوَلاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٧﴾

وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلاَّ أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَظُنُّونَ ﴿٧٨﴾

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ ﴿٧٩﴾

وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّاماً مَّعْدُودَةً قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللّهُ عَهْدَهُ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٨٠﴾

بَلَى مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٨١﴾

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٨٢﴾

Dakika 20:40

Şimdi bunların hemen size îmân edivereceklerini ümit mi ediyorsunuz? Hâlbuki bunlardan bir grup vardı ki Allah’ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı hâlde bile, bile onu tahrîf ederlerdi. İşte Tevrât’ın başına bunları getirdiler. İsrâil’inde başına gelmedik kalmadı. Allah’ın kitâbını bozarsanız işte sizin de başınıza gelmedik kalmaz.

Üstelik îmân edenlere rastladıklarında inandık derler. Birbirleriyle baş başa kaldıkları zaman Rabbinizin huzurunda aleyhinize delîl olarak kullansınlar diye mi tutup Allah’ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz hiç aklınız yok mu be derlerdi. Peki, bilmezler mi ki neyi sır olarak saklar beni açıkça söylerlerse Allah hepsini bilir. Allah’tan bir şey saklanamaz ki. Bunların aklı olsa zâten böyle yapmazlar. Îmânsızda gerçek akıl olmaz.

Bunların bire ümmî okuma yazması olmayan kısmı vardır ki bunlar kitâbı, kitâbeti bilmezler. Ancak bir takım kuruntu yığını boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar. Artık o kimselerin vay hâline ki kendi elleriyle kitap yazarlarda sonra biraz para almak için bu Allah katındandır derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay kazandıkları vebâl yüzünden onlara birde derdiler ki bize sayılı birkaç günden başka aslâ ateş azâbı dokunmaz. Deki; siz Allah’tan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? Evet, kim bir günah işlemişte kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış ise işte böyleleri ateş ehlidirler ve orada süresiz kalıcılıdırlar. Îmân edip Sâlih Ameller işleyenler ise işte öyleleri de cennet ehlidirler ve orada süresiz kalıcıdırlar.

Kıymetli dostlarım!

Kendi kitâbına ihânet eden milletler netîcede uydurma kitap yazdılar. Bunlar Allah’ın kitâbı diye de Allah’a iftirâ ettiler. İşte Yahûdîlik bu hâle geldi, Hristiyanlık bu hâle geldi. Kur’an-ı Kerim son kitap olduğu için ona da dünyâ 14 asırdır hücumlar yapıldı. Fakat Kur’an-ı Kerim en büyük mûcize olduğu için son kitap kıyâmete kadar bir harfi bile bozulmayacaktır, bozamadılar, bozamayacaklardır. Mislini meydana getiremediler getiremeyeceklerdir. Bu kesin Allah’ın vaadidir (C.C).

 

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ ﴿٨٣﴾

 

Hani bir vakitler İsrâil oğullarından şöylece mîsâk almıştık. Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, ana babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çâresizlere de iyilik yapacaksınız. İnsanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekâtı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere sözünüzden döndünüz hâlâ daha dönüyorsunuz. İşte sözünden dönenlerin vay hâline.

Dakika 25:40

  وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لاَ تَسْفِكُونَ دِمَاءكُمْ وَلاَ تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ ﴿٨٤﴾

ثُمَّ أَنتُمْ هَؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٨٥﴾

                        

Yine bir zamanlar, ‘’mîsâkınızı almıştık birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyârınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz buna ikrârda verdiniz ve ikrârınıza da şâhitte oldunuz. Sonra sizler öyle kimselersiniz ki kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyârlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhinde kötülük ve düşmânlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz. Şâyet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Hâlbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitâbın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanlar netîce olarak dünyâ hayatında perîşânlıktan başka ne kazanırlar. Kıyâmet gününde de en şiddetli azâba uğratılırlar Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.

Cenab-ı Hak bütün insanlığa kendi kitâbıyla hayat veren hakîkati açıklıyor. Kur’an rûhlara hayat verir. Rûhları kalpleri düzeltir. Gerçek rûhsal tedâvî yapar.

 

أُولَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآَخِرَةِ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٨٦﴾

 

Bunlar âhireti dünyâ hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azâb hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez. Dünyâyı âhirete tamamen harcayacaksın dünyâ fânî. Çok çalış dünyâda ama yatırımını âhirete yap. Bunu yapmayanlar perişan oldular.

 

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ ﴿٨٧﴾

 

Celâlim hakkı için Mûsâ’ya o kitâbı verdik. Arkasından bir takım Peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu Îsâ’ya apaçık mûcizeler verdik onu Rûhu’l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her Peygambere kafa mı tutacaksınız? Tipinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek bir kısmını da öldürecek misiniz? Nitekim öyle yaptılar. Allah’ta belâlarını verdi, vererek geldi, vererek gidecek dahası da var. Birde sonuç var ki sonuç îmânsız ölenler için cehennem var. Cennet varken cehenneme giren dünyâyı İlâhlaştıran natüristler, animistler, putperestler, ehli dünyâ, Allah’ın rahmetini yok sayanlar Kur’an-ı Kur’an’daki Yüce Allah’ın kânûnlarını yok sayanlar, Hz. Muhammed’in cihân Peygamberliğini âlemlere rahmet olarak gönderilen bütün insanlığın ve cinlerin evrensel Peygamberi inkâr edenler bunların vay hâline.

Dakika 31:03

وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّه بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلاً مَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨﴾

وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ ﴿٨٩﴾

بِئْسَمَا اشْتَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُواْ بِمَا أنَزَلَ اللّهُ بَغْياً أَن يُنَزِّلُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ فَبَآؤُواْ بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٩٠﴾

 

Bizim kalplerimiz kılıflıdır dediler. Kur’an’a karşı, Tevrât’a karşı, İncîl’e karşı kulak tıkayanların hepsi her çağda aynıdır. Bizim kalplerimiz kılıflıdır dediler. Bilakis Allah onları kâfirlikleri yüzünden lânetledi. Bundan dolayı çok az îmâna gelirler.

Yahûdî’den Müslüman olan azdır. Çünkü bunların bu şekilde İslam’a bakışları taban tabana yanlış ve zıttır. Mûsâ’nın ve Tevrât’ın yolunda değillerdir. Olsalardı derhâl Müslüman olacaklardı. Müslüman olan Yahûdî âlimleri vardır. Abdullah Bin Selâm bunlardandır değerli bir âlimdir. Seve, seve Müslüman olmuş Tevrât’ta Hz. Muhammedi açıkça görmüştür.

Yanlarındakileri tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları hâlde o tanıdıkları kendilerine gelince bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah’ın lâneti kâfirleredir. Bunlar Muhammed’i bekliyorlardı Tevrât’ta okuyup görüyorlardı. Muhammed (A.S.V) gelip Kur’an inince de inkâr ettiler. Allah da bur da lânetini onların tepesine indirdi. İşte bundan dolayı Allah’ın lâneti kâfirleredir buyurdu bu âyeti kerimede.

‘’Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıklarını şey ki Allah’ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazâp üstüne gazâba uğradılar. Can yakıcı azâb asıl kâfirler içindir.’’

Yahûdî’den inkârcı sınıfların tamamı Allah’ın gazâbına uğramıştır. Hristiyan da delâlete uğramıştır bir türlü onlarda İncîl’de ki okudukları Hz. Muhammed’le ilgili âyetleri onları da ortadan kaldırdılar. Îsâ (AS.) Hz. Muhammedi müjdelemeye gelmişti görevinin aslî görevinin biri buydu onu da inkâr ettiler. İnkâr ettiler ama kendilerine yazık ettiler, İnsanlığı da yazık ettiler.

Dakika 35:02

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ بِمَا أَنزَلَ اللّهُ قَالُواْ نُؤْمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرونَ بِمَا وَرَاءهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَهُمْ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنبِيَاء اللّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٩١﴾

وَلَقَدْ جَاءكُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٩٢﴾

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ ﴿٩٣﴾

 

‘’Onlara Allah ne indirdiyse ona îmân edin denildiği zaman onlar biz kendimize indirilene îmân ederiz dediler ve ondan başkasını inkâr ederler.’’

Hâlbuki Tevrât’ı gönderen, İncîl’i gönderen, Kur’an’ı gönderen Allah’u Teâlâ’dır. Bunun için bunlar Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e inanmadılar. Tevrât’a da inandıklarını zannettiler. Tevrât’a inansalardı, Mûsâ’ya inansalardı çünkü Tevrât’ın âyetlerinde Muhammed’e îmânı Mûsâ’nın haberinde Muhammed’e îmân emrediliyordu.

‘’ Oysa yanlarındaki Tevrât’ı tasdîk eden gerçek vahiy odur.’’’

Tevrât’ı, İncîl’i, Zebur’u bütün Suhuflar’ı geçmiş İlâhî kitapları bünyesinde tutan Kur’an-ı Kerim’dir. Onları tasdik eden Müslümanın Amentüsü de böyledir.

Onlara deki; peki madem gerçek mü’min sizsiniz de ne diye daha önce Allah’ın Peygamberlerini öldürüyordunuz? Bunlar Peygamber kâtilleridirler. Tabii ki inanmış zümreler hariç. Celâlim hakkı için Mûsâ size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz, bir zamanlar size verdiğimiz kitâba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin diye Tur-i Sina’yı, Tur dağını tepenize kaldırıp mîsâkınızı aldık, duyduk, dinledik, ihsân ettik dediler. Kâfirlikleri yüzünden o danayı, buzağıyı yüreklerinde besleyip büyüttüler yâni put sevgisi yüreklerine yerleşti, yerleşti de yerleşti, derinleşti. Deki; eğer siz mü’min kimselerseniz bu îmânını size ne çirkin şeyler emrediyor. Puta inananın îmânı işte öyle olur. Bu sadece onlarda değil Allah’tan başka kişi kimin emrindeyse onun putudur. Allah’ı tanımıyorsa bu bir putperestliktir. Birinin emrinde yaşıyor bilerek veya bilmeyerek. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de aslî örnekleri ve ibret sahnelerini gösteriyor bütün cihâna.

 

قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الآَخِرَةُ عِندَ اللّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٩٤﴾

وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمينَ ﴿٩٥﴾

وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

 

Deki; Allah yanında âhiret yurdu cennet başkalarının değil de yalnızca sizin ise eğer iddiânız da sâdık iseniz, doğru iseniz haydi hemen ölümü temennî ediniz, ölmeyi cana millet biliniz. Fakat elleriyle işledikleri yüzünden ölümü hiçbir zaman temennî edemeyecekler. Allah o zâlimleri bilir. Elbette onları insanları hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak hattâ müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri 100 sene ömür sürmeyi arzular. İşte Peygamber kâtili Yahûdîler böyledir, beni İsrâil’in Siyon cinsi böyledir. Oysa uzun yaşamak kendisini azâbtan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah onların neler yaptığını görüp duruyor.

Kıymetli dostlarım!

İşte Kur’an-ı Kerim bütün rûhları okuyor, gerçekleri ortaya koyuyor ve gerçeği ortaya koyan hayat veren düstûrunu da açıklıyor.

 

Dakika 41:02

 

قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللّهِ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٩٧﴾

مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ ﴿٩٨﴾

Söyle ve deki her kim Cebrâil’e düşmân ise Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle o indirdi. İşte kıymetliler, buraya da dikkat edilirse Hz. Muhammedin kalbine Kur’an-ı Kerim’i Cebrâil (AS.) indirdiğini Yüce Allah bu âyette açıklıyor. Kur’an-ı Kerim’in yeri önce Muhammed’in kalbi sonra da bütün îmânlı kalpler Kur’an’ın yeridir. Kur’an-ı Kerim kalplere inmiştir. Onun için kalplerde, hâfızalarda bütün dünyâ Müslümanlarının bağrında şu anda saklanarak korunarak geliyor. Bu saflarda kütüphâneler de ayrı korunuyor. Allah’u Teâlâ’nın tamamen koruması altındadır. Îmânlı kalplerinde hâfızalarında koruması altında devam edip kıyâmete kadar gidecektir. Onun için Cenab-ı Hak Hz. Muhammedin kalbine Kur’an-ı Kerim’in Cebrâil (AS.) ile indirildiğini burada açıkça beyân ediyor. Daha önceki vahiyleri onaylayan mü’minlere hidâyet ve müjde kaynağı olan Kur’an’ı dediği Cenab-ı Hak. Burada dikkat et! Geçmişin şâhididir Kur’an-ı Kerim onları geçmişteki İlâhî olanları onaylar. Mü’minlere hidâyet ve müjde kaynağıdır, hayat kaynağıdır, işte Kur’an-ı Kerim budur, Ebedî hayata hazırlar seni.

Her kim Allah’a, Allah’ın meleklerine, Peygamberlerine Cebrâil ile Mikail’e düşmân olursa iyi bilsin ki Allah da o kâfirlerin düşmanıdır. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim’i getirdi diye Kur’an-ı Kerim’i Cebrâil (AS.)’a düşmandır Yahûdî’nin Siyon ve sapık cinsi.

 

وَلَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلاَّ الْفَاسِقُونَ ﴿٩٩﴾

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿١٠٠﴾

وَلَمَّا جَاءهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ كِتَابَ اللّهِ وَرَاء ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿١٠١﴾

وَاتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿١٠٢﴾

وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُواْ واتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ اللَّه خَيْرٌ لَّوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿١٠٣﴾

Dakika 45:25

Şânı vakti için sana çok açık âyetler, parlak mûcizeler indirdik. Öyle ki îmân sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr etmez. İşte Hz. Muhammed’e Cenab-ı Hak burada ne diyor? Şânına yemin ederek diyor ki; sana parlak mûcizeler indirdik diyor. Kur’an-ı Kerim en büyük mûcizedir. Niçin mûcizeler verilmiştir? Hz. Muhammed’in tüm hayatı mûcizedir. Bu Fâsıklar hem bunları tanımayacaklar, hem de ne zaman ahit üzerine anlaşma yapsalar her defâsında mutlaka içlerinden bir grup çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hattâ az bir gürûh değil onların çoğu ahit tanımaz îmânsızlardır. Üstelik Allah tarafından onlara yanlarında ki kitâbı tasdik edici bir Peygamber gelince yâni Hz. Muhammed gelince daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı Allah’ın kitâbını sırtlarından geriye attılar. Sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi yaptılar. Tuttular da Süleymân mülküne dâir şeytânların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Hâlbuki Süleymân inkâr edip kâfir olmadı. Lâkin o şeytanlar kâfirlik ettiler. İnsanlara sihir öğretiyorlar ve Babil de Hârut ve Mârut’a bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Hâlbuki o ikisi biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik. Sakın sihir yapıp da kâfir olmayın demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karıyla kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdir. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı, yemin olsun ki onu her kim satın alırsa yâni sihir yapar yaptırırsa onun âhirette bir nasîbi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Akdiyle bilselerdi uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şey idi. Şâyet onlar îmân edipte korunmuş olsalardı elbette Allah tarafından verilecek mükâfat çok hayırlı olacaktı bunu bilselerdi.

Kıymetli dostlarım!

Cenab-ı Hak nur saçan hayat veren hakîkati yüce âyetleri açıklamaya devam ediyoruz. Bizde aczimizle sizlere duyurmaya devam ediyoruz. Şimdi şanlı Kur’an’ın bu âyetleri üzerinde bâzı keşif notları vermeye çalışalım sizlere. Biliyorsunuz ki kim Allah yolunda sabır ederse ona Velîler, Evliyâlar arkadaş olur, aksi takdirde insanoğlu perişan olur. Îmânsız ölmek, îmânsız yaşamak perîşânlıktır. Îmânsız kişiye dünyânın psikologlarını getirseniz, dünyânın doktorlarını getirseniz onun kalbinde küfür terör ettirdiği müddetçe onun kalbi, rûhu terör yatağıdır, îmânsızlık en kötüdür. Ne psikologlar, ne sosyologlar, ne doktorlar, ne başkası fayda vermez. Çünkü kalbin itminânı sağlam dürüst bir îmânla mutlu olur, mutmain olur.

Dakika 50:14

Dünyâ kelimesi (Edna) en yakın, pek alçak, en aşağı hayat tarzı, rûhları kararmış bezirgânların yaşama tarzı. Âhireti bir adam inkâr ediyor da dünyâyı tercih etmişse işte bu dünyâ en yakın olan âlemdir. Pek alçak, en aşağı hayat tarzı da dünyâdadır. Îmânla, haysiyet ve şerefiyle yaşadığı zaman o zaman bu yükselir. Rûhları kararmış bezirgânların yaşama tarzı sadece dünyâ değil bütün yüce değerleri inkâr edenlerin alçak yaşantılarıdır. Bunların rûhları kararmış bezirgânlardır, bunların yaşama tarzı da alçakçadır. Kim ki yüce değerleri kabûl etmeyen, insan haklarını kabûl etmeyen, kendinden başkasına hak tanımayan, emeklediği zaman kendi emeğini gören, sermâye deyince sadece kendi sermâyesini gören ve inanç deyince kendi putlarından başkasını görmeyen bu zihniyetin yaşantısı alçakçadır. Yüksek yaşantı, erdemli yaşantı, ebedî yükselen rûhlar ve yaşantı tarzı Kur’an-ı Kerim’in hayat veren yaşantı tarzıdır. Gerçek yaşam tarzı işte Allah’ın Kur’an-ı Kerim ile ortaya koyduğu yaşam tarzıdır. Bu ulvî mi ulvî, yüce mi yüce sürekli terakkî edip yükselten hâlden hâle, makamdan makama yükselten yaşam tarzı Kur’an’ın, Muhammed’in, İslam’ın ortaya koyduğu hayat veren hayat tarzıdır yâni yaşam tarzıdır.

(البيّنة) beyyine ne demektir? Açık delîl, belge demektir. Kur’an-ı Kerim açık bir delîldir, kesin delîldir ve bütün hakîkatlerin delîldir. İşte hayat veren kaynak kendisidir. Îsâ (AS.) demek ne demektir? Îsâ Peygamberin ismi beyazlık, aklık demektir. Süryânice (işu, yesu) Hristiyanlarca böyle kabûl edilmektedir. (işu, yesu) gibi Frenkler ise (Jesu) diye kullanırlar. Cezvit İsevi, Cizvit, Katolik cemiyeti ve bunların tarîkatı. Meryem kelimesinin anlamı da – Meryem Annemizin ismidir, hizmetkâr demektir. Türkler buna Meryem dudu derler. Hizmetkâr anlamındaki Meryem annemiz Siyon Yahûdîlerinin dediği gibi değil nâmûslu bir kadındır ve onun için kendini Allah’u Teâlâ’ya ibâdete adamış ve Allah’ın hizmetinde bulunmuştur. Kulluk hizmetkârıdır, elinden gelen kulluk hizmetkârını yapmış, Yahûdîler ona iftirâ atmışlardır. Siyon Yahûdîleri. Meryem’e sen Îsâ’yı zinâ yolundan kazandın demişlerdir.

 

Kıymetli dostlarım!

 

Her doğru Kur’an-ı Kerim’dedir. Gerçek Îsâ Kur’an da, gerçek Mûsâ Kur’an da, gerçek Meryem Kur’an-ı Kerim’dedir. Onun için bütün yanlışları düzeltecek doğrular hakîkatte Kur’an-ı Kerim’dedir.

Dakika 55:08

Mûsâ onların dediği gibi Tevrât’ı bozanların Mûsâ’sı değil bizim Mûsâ’mızdır. Tevrât da bizimdir. Îsâ haçına tapılan Îsâ onların gerçek Peygamber Meryem oğlu Îsâ bizim Îsâ’mızdır. İncîl’de bizimdir. Bunlar hep Kur’an-ı Kerim’in içerisinde Kur’an’ın himâyesindedirler. Hükmü ortadan kaldırılanlar ortadan kaldırılmış, kaldırılmayanlar Kur’an’da devam ettirilmiştir. Kur’an’ın nesh etmediği hükümler bizimde hükümlerimiz, Kur’an-ı Kerim’in tasdik edip onay verdiği, Hz. Muhammed’in onay verdiği geçmiş şerîatlar da bizimde şerîatımızdır. Yeter ki Kur’an-ı Kerim tasdik etsin Hz. Muhammed onay versin bu nedenle gerçekleri Kur’an-ı Kerim açıklamaya devam ediyor.

Erkeğe de (zir) denir Meryem dudu dedikleri gibi erkeğe de (zir) derler. Hristiyanlık, İseviyet, Musevilikten ayrı dindir. Buraya dikkat olunması lâzım Hristiyanlık, İseviyet, Musevilikten ayrı dindir. Tevrât’ın bâzı hükümlerini nesh etmiştir. Yâni Îsâ (AS.) İslam’ı Mûsâ’nın şerîatının nesh edilecek kısmını nesh etmiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammedin getirdiği Vahyi İlâhî yâni Kur’an-ı Kerim ve Muhammed’in ve Kur’an’ın ortaya koyduğu şerîatta geçmişleri nesh etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hak sürekli yenilemiştir, yenileyen Allah’u Teâlâ’dır. Rûh nedir? Canlıda ki hayat, kuvvet, hareket, idrâk…

Dakika 57:45

(Visited 125 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}