HadısŞerifKülliyatı 236-01

236 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 236

236- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 236

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

 

Sevgili izleyenlerimiz;

 

Dersimiz dünyânın zemmi ile ilgili devâm ediyor.

 

İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah’ın (A.S.V) yanına girmiştir. Onu bir hasır üzerinde uyumuş buldum diyor. Hasır vücudunun açık olan yan taraflarında izler bırakmıştı. Ey Allah’ın Rasûlü! Dedim. Sana bir yaygı te’min etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa.

 

Ben kim dünyâ kim? Dünyâ ile benim misâlim bir ağacın altında gölgelenip sonra terk edip giden yolcunun misâli gibidir. Bunu Tirmizî haber veriyor Tirmizî hadisin sahîh olduğunu söyledi. Ey dünyâya sarılanlar! Sevgili Peygamberimizin bu hâline dikkat edin. Bunu ben kendi nefsime söylerken beraber dinleyelim diyorum.

 

Sehl İbn-i Sâ’d (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Eğer dünyâ Allah nazarında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.” Bu da Tirmizî, İbn-i Mâce’nin haberidir. Allah’ın zerre miktar değer vermediği belirtilen dünyâ kâfirlerin dünyâsıdır, Müslüman’ın dünyâsı kıymetlidir. Çünkü kâfirin dünyâsı îmânsız yaşar, îmânsız ölür. Öbür âlem ebedî cehennemdir. Ey Müslüman! Sen dünyâyı Allah yolunda kullandığın zaman dünyânda güzel öbür âleminde güzeldir.

 

Katâde İbn-i Numân (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki Yüce Allah (C.C) bir kulunu sevdi mi onu dünyâdan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi, buda Tirmizî’nin haberidir.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Ali İbn-i Ebî Tâlib (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) buyuruyorlar ki dünyâ arkasını dönmüş gidiyor, âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine hâs evlâtları var. Sizler âhiretin evlâtları olun sakın dünyânın evlâtları olmayın. Zîrâ bugün amel var, hesap yok yarın ise hesap var amel yok. Evet, bunu Rezîn tahriç etmiş, Buhârî kaydetmiştir. Sizin için en ziyâde korktuğum şey hevâya uymanız ve Tûl-i Emel’e düşmenizdir.

 

Dakika 5:44

 

Evet, Peygamber Efendimizden bu haber gelmiştir. Hevâya uymak Hakk’ın yolunu keser Tûl-i Emel ise âhireti unutturur. Haberiniz olsun dünyâ arkasını dönerek gidiyor. Hadis-i şerifin merfû olan veçhin de bâzı farklılıklar yer alır. Meselâ hevâya uymak kalplerinizi Hak’tan çevirir, Tûl-i Emel de himmetlerinizi dünyâya çevirir. Dört şey şekâvet yâni hüsrân alâmetidir. Gözün kuruması, günâhlarına ağlamamak, kalbin katılaşması Tûl-i Emel yâni dünyâda hiç ölmeyecekmiş gibi planlar yapmak, dünyâya karşı hırs bağlamak.

 

Abdullah İbn-i Âmir Rasûlullah’dan (A.S.V) nakleder; Bu ümmetin başlangıcındaki salâh dünyâdan kaçınmak ve yakînden ileri gelmiştir. Sonuncularına helâki de cimrilik ve emelden ileri gelecektir. Kalpteki rikâk ve saflık ölümü, kabri, sevâbı, ikâbı, kıyâmetin korkunç hâllerini hatırlamakla hâsıl olur. ‘’Üzerlerinden uzun zaman geçti, kalpleri katılaştı.’’ Hadîd Sûresi’nin 16’ncı âyet-i kerimesinde böyle buyuruyor. İnsan yaşlandıkça iki duygu genç kalır, dünyâ sevgisi ve Tûl-i Emel.

 

İbn-i Hacer der ki; “Emelde latîf bir sır var, zîrâ emel olmazsa kimse yaşamaktan zevk almaz. Dünyevî işlerden hiçbirine başlamaktan nefsi hoşlanmaz.” Öyleyse bu meselede ondan vazgeçilemez, kötü olan Tûl-i Emel’e kendimizi bırakıvermek, âhiret hazırlığını terk etmektir. Şu hâlde bu dereceye düşmeyen kimseden Tûl-i Emeli, izâlesi istenmemelidir.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Hepsi güzelce durumu izâhâ çalışıyorlar, hadis-i şerifleri de yorumlarını nazarı dikkate alırsak şöyle bir sonuca varabiliriz. İnsanda mutlak bırakılmış fıtrî ve vazgeçilmez duygulardan biri de dünyâ sevgisidir. Buna Tûl-i Emel’de denilebilir aslında bu gerekli bir duygudur insan kendini bunun galebesine bırakıverirse âhireti unutmaya, terk etmeye getiren aşırılıklara düşer dünyevî arzuların peşine düşer, suistimâllere, haramlara sevk eder. Her devirde görülen aşırı kazanç çılgınlıkları, bundan hâsıl olan bin bir çeşit hileler, skandallar, sahtekârlıklar, ölmeler, öldürmeler İslam’ın sınırlamaya çalıştığı bu Tûl-i Emel zaafının eseridir. İslam bu meselede denge istiyor.

 

Dakika 10:37

 

Âhireti unutturmayacak, ibâdetten alıkoymayacak, harama yer vermeyecek ölçüde dünyâlık talebini evet tecvîz ediyor. Güçlü Müslüman’ın zayıf Müslüman’a nazaran Yüce Allah’a daha sevgili olduğunu söyleyen, veren elin alan elden üstün olduğunu beyân eden Yüce İslam’ın dünyâyı tamamen terk et demeyeceği açıktır. Evet, sevgili dostlarımız işte dünyâ senin ekin tarlan gibidir, nasıl kullandığına, nasıl ektiğine, ne biçtiğine bakılır. Sevâp eken sevâp biçer, günâh ekende günâh biçer. Dünyânı Allah’ın emrine göre, şerîatın kurallarına göre kullan dünyâ sana hizmet eder. Dünyâ peşinden gelir istesen de istemesen de dünyâ peşinden gelir amma sen dünyâya sarılır, şerîatın kurallarını bırakırsan dünyâ önünde kaçar sen koşarsın. Bunun misâllerini sen de biliyorsun. Aklını başına al!

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Yeryüzündeki bâzı yerlerin zemmi konusunda da bakın haberlere bir bakalım. İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor Rasûlullah (A.S.V) Hıcr’a uğradığı zaman nefislerine zulmedenlerin meskenlerine girerken onların mârûz kaldığı musîbetin size de gelmesi korkusuyla ağlayarak girin dedi. Sonra başını ‘’Rıdası’’ ile örtüp yeryüzünü hızlandırdı, yâni yürüyüşünü hızlandırdı ve vâdîyi geçinceye kadar bu hâl üzere devâm etti. Buhârî, Müslim’in haberi bu da. Hıcr Semud kavminin yurdudur, Şam’la Medine arasına düşer.

 

Rasûlullah (A.S.V) dedi ki; “Bu gazaba uğrayanların yanına girmeyin, ancak ağlayarak girerseniz o başka. Eğer ağlamazsınız yanlarına girmeyin de onlara gelen belâ size de gelmesin.” İşte uyarıyor ümmetini onların yaptığı suçları işlerseniz size de o belâlar gelir. Mü’min âkıbetinin böyle olmayacağından emin olmamalı, rehâvete düşmemeli, ibâdetler, tövbe ve istiğfârdan gâfil olmamalıdır.

 

Evet, sevgili dostlarımız Rasûlullah (A.S.V)  Tebûk Gazvesi sırasında Hıcr’a indiği zaman kuyularından su içmemeyi onlardan su almamayı emretti. Ashâb (R.A) biz onlardan su aldık ve hamur yaptık dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (A.S.V) o hamuru atmayı ve suları dökmeyi emretti. Bâzı rivâyetlerde hamurun develere yem yapılmasını emrettiği belirtilir.

 

Dakika 15:06

 

Bir başka rivâyete göre Hz. Sâlih’in (AS.) devesinin su içtiği kuyudan su almalarını emretmiştir, bir diğer rivâyette Tebûk Seferi sırasında bir vâdîye gelince Hz. Peygamberin (A.S.V) şu anda sizler melûn la’nete uğramış bir vâdîdesiniz. Öyleyse hızlanın buradan çabuk çıkın, kim buranın suyu ile hamur yaptı tencere kaynattı ise ters çevirsin yâni döksün buyurdular. Semud kavminin kuyularından su almak mekrûhtur kezâ küfrü sebebiyle Allah’ın azâbı ile helâk olmuş emsâl yerlerin kuyu ve pınarlarından su almakta mekrûhtur. Suyu Sâlihlerin kuyusundan almalıdır. Bu kerâhetin tenzîhi bir kerâhet mi, tahrîmi bir kerâhet mi olduğu, tahrîmi olduğu takdirde bu su ile temizlik sahîh mi değil mi ihtilâf edilmiştir. Azâba uğrayanlar hakkında tefekkür ve murâkabe teşvik edilmekte oralarda ikâmet etmek yasaklanmaktadır.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Batan kavimlerin durumunu hatırlatıyor. La’netli yerlerden hızlı geçmelidir, insanlara men edilen bir yiyecek hayvanlara verilebilir. Buhârî ve Müslim de yine İbn-i Ömer anlatıyor; Halk Rasûlullah (A.S.V) ile birlikte Hıcr’a Semud kavminin yurduna inince kuyularından su aldılar ve onunla amurları develere yem yapmalarını emretti, ayrıca Hz. Sâlih’in devesinin su içtiği kuyudan su almalarını emretti. Buhârî, Müslim’in haberi.

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bana Ey Enes! Dedi. İnsanlar yurtlar ediniyor bu yurtlardan biri Basra ve Musayra diye tesmih edilmektedir. Eğer sen oraya uğrar veyâ ona girersen oranın çorak, tuzlu arâzîsinden gemilerin yanaştığı limândan, çarşısından, umerânın kapılarından sakınasın. Sana oranın güneşe açık yerlerini, dağları tavsiye ederim. Zîrâ orada hasf yere batma, kazf zelzele olacak. Bir kavim de normal şekilde akşama erdiği hâlde sabaha maymun ve hınzırlar olarak çıkacak. Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir. Hz. Peygamber (A.S.V) Hz. Enes’i Basra’da karşılaşabileceği menfî durumlara karşı uyarmaktadır. Çorak arâzî ekin bitirmeyen yer, çarşı orada usule gelen gaflet lüzumsuz lakırdılar, hileler, fâsid akitler vesâire sebebiyle ümera kapısı zulmün çokça işlendiği yer. Güneşe açık yerler Tahâvî, bunların dağlar olduğu dolayısıyla dağlara gidip inzivâya çekilmesini emrettiği belirtilmiştir. Hasf yere batıp toprağın derinliklerinde kaybolmak, Basra’da böyle bir vakânın olacağı haber verilmiş olmaktadır. Kazf iki mânâsı var. Soğuk şiddetli bir rüzgâr ölüyü arzın gömüldükten sonra dışarı atması…

 

Dakika 20:05

 

Akşama sâlih olarak ulaşıp, sabaha maymun ve hınzırlar olarak çıkmaktan murad Mesîh’tir. Bâzı âlimler bu teşbihle Basra’da Kaderiye mezhebinin çıkacağını haber verildiğini söylemişlerdir. Zîrâ bu ümmete hasf ve Mesih hâdiseleri kaderi inkâr edenlere gelecek diye bilinmektedir. İmâm-ı Mâlik’e ulaştığına göre Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Irak’a çıkmak istemişti. Kâbü’l Ahbâr kendisine dedi ki; Ey Mü’minlerin Emiri! Çıkma zîrâ sihrin veyâ şerrin onda dokuzu oradadır, cinlerin fâsıkları da oradadır, devâsız hastalık da oradadır. Mâlik derki; bununla dini helâki kasteder. Muvattâ’nın haberidir. Bunu senetsiz olarak rivâyet edildiği söylenmiştir.

 

Zürkânî sihrin ondan dokuzunun Irak’a nispet edilmesini Babil şehrinin Irak’ta olması ile izâh eder. Kur’an-ı Kerim’de insanlara sihir öğreten Hârut ve Mârut adında ki iki meleğin Babil’e indiği haber verilmiştir. Bakara Sûresi’nin 102’nci âyeti kerimesinde anlatıldığı gibi. Devâsız hastalık tabîplerin tanımadığı, tedâvîsinden âciz kaldıkları hastalık demektir. Zürkânî bu bilgileri Kâbü’l Ahbâr’ın eski kitaplardan nakletmiş olabileceğini söyler. Çünkü Kâb Yahûdîlikten ihtidâ etmiş bir Yahûdî âlimi idi, eski kitapları çok iyi biliyordu ve zaman, zaman o kitaplardan rivâyetlerde bulunuyordu.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler;

 

İnşâ’Allah’u Teâlâ dersimiz diğer konularla devâm edecektir. Cenab-ı Hak dünyânın ve içindekilerin şerrinden bizleri ve Ümmet-i Muhammedi korusun. Mezarın kabir azâbından ve Deccâlin fitnesinden, öbür âlemdeki ne kadar tehlikeler varsa hepsinden bizleri ve Ümmet-i Muhammedi korusun.

 

Dakika 23:26

 

(Visited 9 times, 1 visits today)