24- Ders 24 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren

FIKH-I EKBER DERS 24

(Elhamdülillahi rabbil alemin Allahümme lekel hamdü küllüh ve lekel mülkü küllüh ve bi yedikel hayru küllüh alâniyetihû ve sirruh ve ehlen inneke ala külli şey’in kadir ve ehlen enneke entallahu la ilahe illa ent. Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli muhammed bi adedi ilmih sübhânallahil azîm bi adedi halkıh ve mil’el mizân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-arş)

Çok kıymetli ve muhterem efendiler, Fıkh-ı Ekber’in keşif notlarıyla derslerimiz devam ediyor. Enbiya Suresi 89. ayet-i kerimede:

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ

“Nihayet Yecüc ve Mecüc seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları ve hak olan vaat yaklaştığı zaman işte o vakit inkârcı olanların gözleri hemen dikilecek”. Yine Enam Suresi 158-159. ayet-i kerimesinde:

هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ

“Rabbinin mucizelerinden (kıyamet alametlerinden biri) geldiği zaman evvelce iman etmemiş yahut imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye o gün iman etmek hiçbir fayda vermez”. Yani güneş batıdan doğduğu zaman kafirlere iman fayda vermeyecektir. Tövbe etmemiş bulunan günahkârların tövbeleri de kabul olmayacaktır. İsa Aleyhisselam hakkında Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

“İsa’nın inişi kıyamet alametlerindendir”.  Kıymetliler, bu da Zuhruf Suresinin 61. ayet-i kerimesidir. Şimdi yine:

وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ

“Yahudiler ve Hristiyanlardan hiç kimse yoktur ki ölümünden evvel İsa’ya iman etmiş olmasın”. Kıyamet kopacağı zaman Hz. İsa Aleyhisselam yeryüzüne inecek ve böylece bütün milletler gerçekten İslâm milleti olarak tek bir millet haline gelecektir. Şimdi kıymetliler, şeriat artık Muhammed-i şeriattır. İsa Aleyhisselam geldiği zaman yeryüzünde İslâm’ın şeriatını, Muhammed-i şeriatı uygulayacaktır. İsa Aleyhisselam başka bir emirle, başka bir kitapla, başka bir şeriatla gelmeyecek; Hz. Muhammed’e ümmet olarak gelecektir.

Dakika 5:00

Muhammed-i şeriatı uygulayacaktır yeryüzünde. Ve artık bütün milletler gerçekten İslâm milleti olarak tek bir millet haline gelecektir. Zaten Allah bir, din-i İslâm da bir. Dünyada bölünme, parçalanma insanların kendisinden, sapıklığından kaynaklanmaktadır. İsa Aleyhisselam gelmeden önce Mehdi, Mekke ve Medine haremlerinde ortaya çıkacak, sonra Kudüs’e gelecek, ondan sonra Deccal gelip onunla beraber bulunacak. İsa Aleyhisselam da Dımeşk’de (yani Şam) doğu minaresinden inerek Deccal’i öldürmeye gelecek ve Deccal’i orada bir darbeyle öldürecek. İsa Aleyhisselam yeryüzüne inince tuz suda eridiği gibi Deccal de eriyip gidecek. Bundan sonra İsa Aleyhisselam, Mehdi (radiyallahu anh) ile buluşacak. Bu arada namaz kılınacak. Mehdi namazı kıldırması için İsa Aleyhisselamı işaret edecek. Fakat İsa Aleyhisselam “Bu namaz senin için kılınıyor” diyerek mazeret belirtecek ve “Sen bu namazı kıldırmaya benden daha layıksın” diyecek. İsa Aleyhisselamın, Hz. Peygamberin şeriatına uyduğu ortaya çıkması için Mehdi’ye uyacak. Böylece beraber namaz kılacaklardır. Nitekim Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu manaya şu şekilde işaret buyurmuşlardır. “Eğer İsa Aleyhisselam hayatta olsa, onun için bana uymaktan başkası caiz değildir”. Şimdi kıymetliler, İsa değil sadece dünyaya bütün peygamberler gelse Hz. Muhammed’e, onun şeriatına tabi olacaklardır. Sadece İsa Aleyhisselam değil, dünyaya bütün peygamberler gelse Hz. Muhammed’e tabi olacaklardır, onun şeriatına tabi olacaklardır. Sadece İsa Aleyhisselam değil, bütün peygamberler dünyaya gelmiş olsa Muhammed’in ümmetidirler, ona uyarlar. Başka şeriat getirme şansları yoktur. Artık peygamberlik kapısı Hz. Muhammed’le mühürlenmiştir. Yine şöyle baktığımız zaman “Hem Allah, vaktiyle peygamberlerden şöyle bir söz almıştı. Celâlim hakkı için size kitap ve hikmet verdim. Sonra size beraberinizde getirdiğinizi tasdik eden bir peygamber geldiğinde mutlaka ona iman edeceksiniz ve herhalde ona yardımda bulunacaksınız. Bunu ikrar ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimi üzerinize alıp kabullendiniz mi?” buyurdu.  Âli Îmran Suresi 81. ayet-i kerimede:

وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّيْنَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءكُمْ رَسُولٌ

İşte, bu ayet-i kerimede bütün peygamberlerden Yüce Allah söz aldı. Muhammed’in peygamberliğini hepsi tasdik ettiler, ona yardım etmek için de Allah’a söz verdiler. İşte “Ağır ahdimi” diyor bakın “üzerinize alıp kabullendiniz mi” buyurdu ve onlar da “Evet” dediler.

Dakika 10:00

Tayalasî’nin Müsned’inde rivayet ettiğine göre İsa Aleyhisselam yeryüzünde kırk sene kalacak, sonra ölecek. Müslümanlar cenaze namazını kılıp onu gömecekler. Başka ravilerin rivayet ettiklerine göre İsa Aleyhisselam, Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir’in kabirleri arasında defnedilecek. Bir rivayete göre ise Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer arasında gömülecektir. Peygamberlerin kanatları arasına giren Hz. Ebû Bekir’le Hz. Ömer’e ne mutlu. Bir rivayete göre ise İsa Aleyhisselam yeryüzünde yedi sene kalacaktır. Bunlar değişik rivayetler. En doğrusunun bu olduğu da söylenmektedir. İki rivayetteki kırktan maksat, göğe çıkmadan evvel ve sonraki kalışıdır. Zira İsa Aleyhisselam otuz üç yaşındayken göğe kaldırılmıştır. Yedi seneyi buna eklersek kırk yaşında eder. Şerh’ul-Akâid’de şöyle deniliyor: “En doğrusu, İsa Aleyhisselam insanlara namaz kıldıracak, onlara imamlık yapacak ve Mehdi de ona uyacaktır. Çünkü İsa Aleyhisselam peygamberdir. Dolayısıyla onun imamlığı daha evladır” diye de bir haber vardır. Şer’hul-Akâid’in söylediği bizim dediğimize aykırı değildir. Sonra Yecüc ve Mecüc çıkacak ve İsa Aleyhisselamın duası bereketiyle Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (celle celaluhu) onların hepsini (yani Yecüc ve Mecücü) yok edecektir. Sonra müminler ölecekler ve güneş batıdan doğacaktır. Daha sonra Kur’an-ı Kerim göğe kaldırılacaktır. Nitekim İbn-i Mâce Huzeyfe’den şu hadisi rivayet etmiştir (radiyallahu anhüm ve erdaim ecmaîn ve rahmetüllahi aleyh ecmaîn): “Elbise eskiyip yok olduğu gibi İslâmiyet de bir gün gönüllerden sıyrılıp çıkacak, yok olacak. Öyle ki namaz, oruç, kurban, sadaka diye bir şey tanınmayacak. Allah’ın kitabı bir gecede yürütülecek ve yeryüzünde ondan hiçbir iz kalmayacak”. İşte bunu da İbn-i Mâce rivayet etmiştir. Yine imam bahsinde Beyhakî, İbn Mesud’tan şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: “Yeryüzünden kaldırılmadan evvel şanlı olan Kur’an-ı Kerim’i olan Kur’an-ı Kerim’i okuyun. Zira Kur’an-ı Kerim yeryüzünden kalkmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Ashab-ı güzin (radiyallahu anh) sordular: Bu Mushaflar kaldırılacak. Fakat kalplerde mahfuz olan Kur’an-ı Kerim nasıl olacak? Buna karşılık Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: Gece yatacaklar. Sabah kalkınca Kur’an-ı Kerim kalplerinde silinecek ve fakat “Biz bir şey biliyorduk” deyip şiire dalacaklar”.

’’Ders 14:33 05.07

Bunu da Beyhâkî rivayet etmiştir. Kıymetli efendiler, Kurtubî demiştir ki; bu durum ancak İsa Aleyhisselamın ölümünden ve Habeşlilerin Kâbe’yi yıkmalarından sonra vuku bulacaktır. Yine kıyametin kopması sebeplerinden biri de Kâbe-i Şerif de Habeşlilerinden tarafından yıkılacağı haberidir. Yukarıdaki metinde geçen İmâm-ı Âzam inançla ilgili sözünü halis ve has hidayet isteği ile bitirdi. İmâm-ı Âzam (rahmetüllahi aleyhi) hayattayken Fıkh-ı Ekber’i, ölü zamanında da el-Vassıyye adlı kitaplarını yazmıştır. Bu vasiyetleri tabii bütün onun eserleri talebeleri tarafından tedvin edilmiştir.

Din usul-i ilmi iki kısımdır. Bir kısmını bilmemek imana zarar verir. Allah Teâlâ’nın (celle celaluhu) selbi ve subuti sıfatlarını bilmek, risalet ve nübüvveti bilmek, ahirete ait bazı işleri bilmek gibi. Bunları mutlaka bilmesi gerekiyor. Yine El-Makasıd sahibi kelam ilmini şöyle tarif etmiştir: “Dini inançları kesin delillerinden öğrenmek ve bilmektir.” demiştir. Bir daha söylüyorum ki unutmayın. “Dini inançları kesin delillerinden öğrenmek ve bilmektir”. İşte kelam nedir, akaid nedir, denilirse, vicdani fıkıh işte bu şekil tarif edilmiştir. “Şu peygamberlerden bazısını bazısı üzerine taftil kıldık”. “Muhakkak biz, bazı peygamberleri bazısı üzerine üstün kıldık”. “Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’din”. “ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın”. Bakara Suresi ayet 253 ve İsra Suresi 55. ayet-i kerimelerden.

Peygamberlerin peygamber olma bakımından hepsi peygamberdir fakat dereceleri farklıdır. En büyük peygamber Hz. Muhammed’dir. Ondan sonra İbrahim Aleyhisselam, Musa Aleyhisselam, İsa Aleyhisselam, Nuh Aleyhisselam gibi sıralamalar yapılmıştır. Bu üstün kılma şu dünyaya ait malın çokluğuyla değil gizli ilim denilen ledünni bilginin çokluğu sebebiyledir yahut da geniş hüküm tariki iledir. En üstün Allah’ın sevgili kulu Hz. Muhammed Mustafa’dır (aleyhissalatu vesselam). İbn Abbas (radiyallahu anh) şöyle buyurdular: “Allah Teâlâ (celle celaluhu) Hz. Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) gök ehli ve bütün peygamberler üzerine üstün kılmıştır”. Yani bütün meleklerden de bütün peygamberlerden de Hz. Muhamed daha üstün kılınmıştır. İbn Abbas (radiyallahu anh) haberi. Tirmîzî ile Müslim’in Enes’ten (radiyallahu anh) rivayet ettikleri hadis-i şerifte ise şöyle buyuruyor: “Enes yu velede Âdem yevme’l-kıyâmeti velâ fahra-Kıyamet gününde ben Âdem’in çocuklarının büyüğüyüm. Öğünmek yoktur”. Yani bunu hakikat olduğu için söylüyorum, öğünmek için söylemiyorum, demiştir. Bunu da Sahih-i Müslim ve Tirmîzî rivayet etmişlerdir. Yine kıymetli muhaddislerimizden efendim rivayetler vardır. Bakın ne diyor Peygamberimiz:

Dakika 20:05

Peygamberimiz buyuruyor ki “İki elimde Livâul-Hamd sancağı bulunacaktır. Öğünmek yoktur”. Âdem’den başka bütün peygamberler benim sancağım altında bulunacaklardır. Yer yarılınca ilk çıkacak olan benim, öğünmek yoktur. İlk şefaat yetkisi verilen ve ilk şefaat eden ben olacağım, iftihar etmek yoktur”. Bunları öğünmek için söylemiyorum, buyurmuş Sevgili Peygamberimiz. Bu hadis-i şerifi İmam Ahmed, Tirmîzî, İbn-i Mâce gibi kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Yine Tirmîzî’nin Ebû Hureyre’den rivayetinde şöyle buyrulmuştur: “Yer yarılınca ilk olarak çıkacak olan benim” diyor Peygamberimiz Hz. Muhammed. Yani yerden, yerden ilk çıkacak olan benim, diyor. “Bana cennet elbiselerinden bir ipek elbise giydirilecektir. Sonra arşın sağ tarafından kalkacağım. O günde bu makamda benden başka yaratıklardan hiçbir kimse bulunmayacaktır” buyurmuştur. Kıymetli efendiler, bu yüksek mevki ve dereceler Hz. Muhammed’den başka kimseye nasip olmamıştır. Efendim, Peygamber hakkında noksanlığa sebep olacak tarzda ve bir hasımlık şeklinde üstün kılmadır. Şimdi bazıları delillere dayanmadan rastgele konuşanlar vardır. Burada Hz. Muhammed’in üstünlüğü bütün delillerle apaçık, güneşten daha parlak ortadadır. Biri Allah’a son derece yaklaştırılma makamı, diğeri son derece terbiye edilme makamı. Bunlara da dikkat et. Şimdi binden fazla açık, kesin ve sağlam delillerle ispat edilmiş olan Allah’ın yarattıklarına karşı yüceliğini ispata, delil yerinde, şöyle bir düşün. Şimdi gerçek delillerin yerinde, yanında gerçek olmayan deliller delil sayılmaz.

Miraç ve Allah’ın mekân isnadı. Hâşa! Allah zamandan, mekândan münezzehtir. O zamanları o yaratmış, mekânları o yaratmış. Zamanlar, mekânlar, âlemler Allah’a muhtaç. Allah kimseye muhtaç değil ki. Şüphe yok ki İsra makamı Musa Aleyhisselamın mikatından daha üstündür. Yani miraç Hz. Muhammed’den başkasına nasip olmamış. Nerede kaldı ki Yunus bin Mettâ’nın makamından üstün olmasın. Şimdi bazıları da bakın peygamberlerden Yunus Aleyhisselamı daha üstün tutmaya kalkanlara karşı bakın bu cevap verilmektedir. Musa’nın mikatından da miraç daha üstündür, diyor. Miraç sadece Hz. Muhammed’e nasip olmuştur. Kıymetli efendiler,

“Nerede bulunursanız Allah sizinle beraberdir”.  Bu ayet-i kerime Hadid Suresi 4. ayet-i kerimede. Yine şöyle buyrulur:

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

“Biz kula şah damarından daha yakınız”. Kaf Suresi 16. ayet-i kerimesinde.

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ

“Allah, kullarının üstünde galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir”.

Dakika 25:10

Şanı yüce olmak, demektir. Yüce Allah’ın şanı ezeli, ebedi yücedir. Allah Teâlâ’ya cihet ispat eden Hanbelilerle Müccessimeden bir taife bu görüşte değildir. Allah Teâlâ onların isnat ettiklerinden uzaktır. Kıymetliler, Şâri’h ne tuhaftır ki Allah Teâlâ’nın yüceliğini ispat etmekte:

“Şüphesiz bu Kur’an-ı Kerim’i, Emin ruh Cebrail, korkutuculardan olasın diye senin kalbine indirdi”. Şimdi Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’in kalbine indirmiştir. Zira nüzul ve tenzil kelimeleri alâ harf-ı cerriyle mütaaddi olurlar. (Tefsir 38 Minute 23). Ebû Muti’ Ebû Hanîfe’ye: “Allah’ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum” diyen kişiden sormuş: Ebû Hanîfe de bunu öyle diyen kafir olmuştur. Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor. “Er-rahmanu ale’l-arşi istivâ- Allah-u Teâlâ arşı istiva etmiştir”. “Allah’ın arşı ise yedi kat göğün üstündedir” buyurdu. İmâm-ı Âzam’ın şu sözünü kayıt ediyor yine İmam Abdüsselam: “Kim Allah’ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum, derse kâfir olur”. Çünkü onun şanı eşsiz, yücedir. Allah’ı yaratıklara benzeten kişidir. Allah’ın benzeri yoktur. “Allah’ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah’ı yaratıklara benzeten kişidir”. “Çünkü bu söz Allah’ın bir mekânı olduğunu düşüncesini aklına getirir”. Allah zamandan, mekândan münezzehtir. (Arşı Tefsir 292 Ders von hoca nachren) Efendiler, Ebû Muti biliyorsunuz hadis ricalindendir. Ebû Hanîfe, müteşabih sıfatlara inanır ve tavilinden sakınırdı.  Yani müteşabih ayetler, müteşabih sıfatlar bunlar keyfiyetsiz olan sıfatlar olduğu için bunların manasını Allah-u Teâlâ’ya havale eder. Zaten büyükler büyük düşünürler, küçük iş yapmazlar. Daha büyük davranırlar. Bunun için kıymetliler, Allah-u Teâlâ var iken arş yoktu. Arş-ı âlâya da Allah’ın ihtiyacı yoktur. Çünkü arşı da kürsiyi de bütün yerleri, gökleri, tüm âlemleri o sonradan yaratmıştır. Bunlar olmadan Allah vardı. Allah zamandan mekândan münezzehtir. Bişr el-Merîsi’nin secdede: “A’la (yukarıda) ve esfel (en aşağı) olan Allah’ı tesbih ederim.” söylemesi ise zındıklıktır, küfürdür. Allah’ın isimlerin hakkında ilhaddır. Çünkü gökyüzü, duanın kıblesidir. Ders 11.07 29:21

Rahmetin inme yeri olmasına binaendir. Duada yüzümüzü göğe doğru yöneltmek gerekecekti. Şimdi Yüce Allah, biz Yüce Allah’ın şanının yüce olduğuna bütün varlığımızla inanırız ve Allah’a yöneliriz. Şimdi göklere yönelmekten maksat da gökler değildir, Allah’ın yüceliğidir. “Kulum benden sana sorduğu zaman ben ona yakınım. Dua ettiği zaman dua edenin duasını kabul ederim”. “Ne tarafa yönelirseniz Allah’ın yüzü o taraftadır”. İşte bunlar bu keyfiyetsiz sıfatlardır. Nasıl ve niceliğini Allah’ın kendisi bilir. O yüce bir varlık. Âlimler, dua halinde elini göğe doğru kaldırmanın halis bir kulluk olduğunu kabul etmişlerdir. Yine Kâbe bedenlerin kıblesi olduğu gibi dua anında arş-ı âlâ da kalplerin kıblesi olmuştur. Yöneliş ancak kalpten göklerin yaratıcısına karşı olur. Duada ellerin göğe doğru kaldırılmasının sebebi gökler rızk deposu olduğu içindir. Nitekim Allah-u Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: “Sizin rızkınız göklerdedir”. (Zariyat Suresi 51/22).

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Yöneliş maddeye değildir, göklere de değil, Allah’adır. Bu da Allah’ın şanının yüceliğidir ve o eşsiz, yücedir. Nasıl ve niceliğini de kendi en iyi bilendir.

Peygamberimizden sonra en üstün peygamber İbrahim Aleyhisselamdır. Kıymetliler, o da Hz. Muhammed’in dedesidir. (32:09-32:16 Arapçası) Bakın, bu haberde “Şüphesiz İbrahim Aleyhisselam halilullahtır. Ben ise habibullahım.” buyurdu. İşte bir haberde de Peygamberimizden bu rivayet vardır. Hicri asır başlarında Ca’d bin Dirhem olmuştur ki bu sebeple Irak ve Şark Emiri Hâlid bin Abdülah el-Kuserî Ca’d’ı Vasıt’da boğazlamıştır. Şimdi “Allah Teâlâ İbrahim’i halil edinmediğine inandığı için şüphesiz ben Ca’d bin Dirhem’i boğazlıyorum.” dedikten sonra hutbeden inip Ca’d’ın kafasını kesip efendim idam ettiler. Böyle bir haber bulunmaktadır. Halid bin Abdillah’ın bu hareketi zamanındaki ilim adamlarının fetvasıyla olmuş olduğu söylenmektedir.

İbrahim Aleyhisselamdan sonra peygamberlerin en faziletlisi Nuh Aleyhisselam, sonra Musa Aleyhisselam, sonra da İsa Aleyhisselamdır. Şimdiye kadar zikredilen Hz. Muhammed (aleyhissalatu vesselam) Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Nuh Aleyhisselam diğer bütün peygamberlerden üstündürler. Bu sayılan beş peygamber peygamberlerin en faziletlisi olup ulül-azim peygamberleri diye anılmışlardır. “Dini elbirlik tatbik edip ayrılığa düşmeyesiniz diye Allah (celle celaluhu), Nuh Aleyhisselama tavsiye ettiğini ve sana vahiy ettiğimizi bir de İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya tavsiye ettiğimizi size şeriat yaptı” buyuruyor. Bu da Şura Suresinin 13. ayet-i kerimesidir.

شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ

İbrahim’den sonra en üstünü Nuh Aleyhisselam, ondan sonra Musa Aleyhisselam, daha sonra İsa Aleyhisselamdır.

Dakika 35:05

Yani sıralamada değişik görüşler vardır. Yine Celâleddin es-Suyûti, bu üç peygamberden hangisinin üstün olduğunun hususunda bir rivayet bilmiyorum, demiştir. Celâleddin el Suyûti çok kıymetli bir İslâm âlimidir (rahmetüllahi aleyh ve aleyhim ecmaîn). “Biz bütün peygamberlerden, senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa ve İsa’dan söz aldık. Onlardan sağlam bir söz aldık”. (Ahzab Suresi 7. ayet).

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا

Dört peygamber varlık âlemine geliş sırasına göre zikredilmiştir. Bizim peygamberimiz ise önce zikredilmiştir. Bakın, en son peygamber, ilk defa yaratılan bütün âlemler onun nurundan, cevherinden yaratılmış bir peygamber ki Hz. Muhammed, Allah’ın en büyük peygamberi, en büyük kuludur. Çünkü âlem-i şuhudda onun derecesi hepsinden üstündür. Yani Hz. Muhammed’in derecesi âlem-i şuhudda hepsinden öncedir. Sonra Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün insanlığa, bütün çağlara, bütün milletlere peygamber gönderilmiştir. Öbür peygamberler şehirlere, devletlere, köylere gönderilmişlerdir, kasabalara. Ve bir zaman dilimi için gönderilmişler. Hz. Muhammed ise bütün çağlara, bütün milletlere, ta kıyamete kadar ebedi, son peygamber Hz. Muhammed’dir (aleyhissalatu vesselam). “Bütün âlemlere bir korkutucu olsun diye kuluna Kur’an-ı Kerim’i indiren Allah’ın şanı ne kadar yücedir, eşsiz yücedir”. (Furkan Suresi 1. ayet).

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا

İşte bu ayet-i kerime ve emsal ayetler bütün âlemlere, göklere, meleklere Hz. Muhammed peygamber gönderilmiştir. Hatta göklere de bütün meleklere de. “İçlerinden kim, ben ondan başka bir ilahım, derse biz onu cehennemle cezalandırırız”. Müslim-i Şerif’te rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: (38:20- 38:24 Arapçası) “Ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim”. Bakın yine Enbiya Suresi 107. ayet-i kerimede:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

“Biz seni yalnız âlemlere rahmet olarak gönderdik.” buyuruyor Cenab-ı Hak. “Allah-u Teâlâ bol bir su akıtmıştır ve hayat kazanırlar. Hayatlarını kaybedenler vardır, hayat kazananlar vardır. Her iki fırka için rahmetti. Ancak tembeller bu nimeti kendileri için sıkıntı ve zorluk kabul ederek bundan mahrum olmuşlardır, faydalanmamışlardır”. Kıymetli efendiler, Zemahşerî’nin bir misal vererek söylediği şu sözdür. Allah-u Teâlâ bol bir su akıtmıştır hem de âlemlere rahmet. Bir kısım insanlar bu rahmetten efendim her türlü faydalanmayı bilmişler ve hayat kazanmışlardır. Bir kısım insan da bu rahmetten faydalanmayı terk ederek hayatlarını kaybetmişlerdir.

Dakika 40:10

İşte burada da bütün alemlere de Hz. Muhammed bir rahmet peygamberidir. Yine sevgili Peygamberimizden Şeyh-ül Akaid’de şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Âdem evladının en büyüğüyüm fakat övünmek yoktur. Bunları gerçek olduğu için söylüyorum” buyurmuştur. Çünkü peygamberler her doğruyu konuşurlar. Allah Teâlâ doğruyu konuşmaktan çekinmez. Peygamberi de doğruları konuşur. Yeryüzünün en doğru, sadık kişileri sıddık sıfatıyla vasıflanmış peygamberlerdir. Bunların da seyyid-i imamı Hz. Muhammed’dir. Şimdi Sevgili Peygamberimizden şanlı rivayetler bulunmuştur. Yine Âli Îmran Suresi 110. ayet-i kerimesinde:

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

buyurdu Yüce Rabbimiz. “İnsanlar için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.”. Muhammed ümmeti de her ümmetin en hayırlısıdır. Yalnız özelliğine bakın, marufu emredersiniz, münkerden nefyedersiniz, diyor. Muhammed ümmeti bunu yapmaya devam ederek geldi, devam ederek gitmelidir ve gitmektedir. Görevini yapanlar. Resullerin en üstününe inanmamız sebebiyle ümmetlerin en hayırlısı olduk biz. En büyük peygamberin ümmetiyiz de ondan. Görevimizi iyi yapalım, kıymetimizi bilelim. Nazari kuvvet bakımından esas kemâlatın başı Yüce Allah-u Teâlâ’yı tanımak ve bilmektir. Allah (celle celaluhu) Hazretleri. Nazari kuvvet bakımından esas kemâlatın başı Yüce Allah’ı celle celaluhu tanımak ve bilmektir. Ameli kuvvette kemâl Allahü Teâlâ’ya itaattir. Allah’ı bilen, Allah’a itaat eden işte olgunluğun doruğuna çıkacaklar bunlardır, çıkanlar bunlardır. Şeriatların izi silinmiş, zülüm eserleri ortaya çıkmış. Zulmün alametleri bakın insanlığı kaplamış idi. Küfür yeryüzünün her tarafını kaplamış, batıl etrafını doldurmuştu. Araplar putları ilah edinmiş, kızlarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Efendim hatta bunu bir kanun haline getirmişlerdi. En büyük katillik kanun haline getirilmiş. O zaman yeryüzünde fesada çalışmak devam eden bir adet, kan akıtmak yaygın bir tabiat, kaba kuvvetle yağma etmek geçerli bir ticaret idi. İranlılar ateşe tapıyor, analarıyla zina ediyorlardı. Rumlar diğer beldeleri tahrip etmeye devam ediyor. Onlar da İncil’in ve İsa’nın yolundan, Tevrat’ın, Musa’nın yolundan sapmışlar. Onlar da öbürlerinden farklı değillerdi. Dünya perişan bir haldeyken işte şöyle bir bakın dünyanın haline. Rumlar diğer beldeleri tahrip etmeye devam ediyorlar idi. Zafer kazandıkları ülkelerdeki vatandaşlara zulmediyorlardı.

Dakika 45:05

İnsanların ırzını çiğniyorlardı. Dinleri putlara tapmaktı. Yani Rumların da Bizans’ın da durumu buydu. Dünyada bunlar vardı. Süper iki devlet. Adetleri insanlara zulmetmekti. Hint halkının çoğunluğu putlara tapmaktan ve kendilerini ateşle yakmaktan başka bir şey bilmiyorlardı. Yani Hint ve Çin taraflarında böyleydi. Yahudiler dinlerinin esaslarını tahrif etmek, Allah’ı yaratıklara benzetmek ve Mesih’i (İsa’yı) yalanlamakla meşguldüler. İsa’yı çarmıha germek istemişler ve onu inkâr etmişler, İsa’ya veled-i zina çocuğu demişler, Meryem zina yoluyla İsa’yı kazandı demişler. Efendim, hulul ve teslis inancı ile meşgul idiler. Hristiyanlar da Yahudiler de İsa’nın, Musa’nın; Tevrat’ın, İncil’in yolundan sapmışlardır. Açık mucizeler ve işaretlerle ve parlak bir milletle takviye edilmiş sadık peygamber böyle bir dünyaya bakın sadık bir peygamber Hz. Muhammed (aleyhissalatu vesselam) sağlam bir din ile ve doğru bir yol ile açıkça, aklın gereği olan sağlam, halis tevhid inancına ve halis ibadetlere, adaletli efendim üstün siyasetlere, zalim vergileri ve bozuk adetleri kaldırmaya çağırıcı olarak gönderilince bu fahiş cehaletler ve batıl sapıklıklar yok olup tevhid inancına bağlı olan millet bayrağı ortaya çıkmış. İşte bu gerçekleri inkâr edenler ortadan kaldırılmış, akıllar yaratıkların yaratıcısını bilmek hususunda aydınlanmış, halk dünya sevgisinden Mevlâ sevgisini dönmüş. Peygamberliğin manası ilmi ve ameli kuvvet cihetinden noksanlıkları tamamlamak olunca işte Musa, İsa ve diğer peygamberlerdekinden daha mükemmel, daha meşhur, daha çok ve daha şümullü dünyaya bir Muhammed-i şeriat, Yüce İslâm doğmuştur. Ve bütün cihanı, tüm milletleri şümulüyle kucaklamıştır. Musa Aleyhisselamın daveti yalnız İsrailoğullarına hasredilmiştir. Musa, İsrail Peygamberidir, İsrail’e gönderilmiştir. İsa da böyledir. Hz. Muhammed cihan peygamberidir. Bütün çağların, bütün milletlerin peygamberleridir. Bize göre onlar, denize göre bir damla gibidir. Musalar, İsalar, Muhammed denizinde birer damla gibidirler. Çünkü bütün milletlerin içerisinde İsrail’in durumu nedir? Tüm dünya nüfusunda bir damla misalidir. O zaman İsrail bugünkünden de azınlıktaydı. İsa Aleyhisselama ancak az bir cemaat iman etmişti. Sadece İsa’nın da on iki havarisi vardı. Durum böyle olunca bildik ki Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin en büyüğü, en üstünü, velilerin dayanağıdır. Bütün evliyaların da önderidir. Bütün peygamberlerin de seyyid-i imamıdır. Sultanu’l-enbiya, resul-i kibriya, habib-i hüda, asfiyâ, el-Asfiya, el-etkıyâ, efdalü’t tâhâyâ Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün cihana peygamber olarak bütün milletlere ve çağlara gönderilmiştir ve son peygamberdir.

Dakika 50:20

Artık onun şeriatının, Kur’an-ı Kerim’in bozulma şansı yoktur ta kıyamete kadar. Sonra demiştir ki bir peygamber bütün velilerden daha üstündür. Bütün velilerden, dikkat et. Birçok kavimler veli, peygamberden üstündür, demişler ve çok yanılmışlar. Dedikleri için sapmışlardır. Çünkü veli, peygamberden üstün olmaz. Peygamber şeriatla Allah gönderir onu, kitapla, şeriatla. Evliyalar o peygamberin izinde giderler. Bütün evliyaların hepsini toplarsanız bir peygamberden üstün olamazlar. Hepsi. Hepsinin derecesini toplasanız. Onlar bu düşüncelerini Hz. Musa’nın Hızır Aleyhisselamdan ilim öğrenmesine dayandırıyorlar. Burada da yanılmışlardır. Hızır Aleyhisselam, Musa’nın bildiği şeriat ilmini bilmiyordu. Musa da ledün ilmini Hızır’dan gördü. Burada bir defa ölçü, üstünlük ölçüsü peygamberliktedir. Sonra Hızır Aleyhisselamın peygamber olup olmadığı da ihtilaflıdır. Bir veli olan Hızır’ın Musa Aleyhisselamdan daha üstün olduğuna hükmetmişlerdir. Bunda da yanılmışlardır. Musa Aleyhisselam büyük bir peygamberdir. Ne kadar evliyalar olursa olsun peygamberlerin derecesi daha üstündür. Hızır, bir peygamberdir. Bakın. Bazılarının inandığı şekilde eğer peygamber değilse yukarıda bahsedilen öğrenme durumu Musa Aleyhisselam hakkında bir imtihandır. Bir velinin bir peygambere iman etmesi sebebiyle veli olması sonra da bu peygamberin o veliden daha aşağı mertebede bulunması mümkün değildir. Onun için kıymetliler Haktan sapan, gerçeğe uymayan görüşler var. Bunlara “evliyacılar” denir. Peygamberleri yok sayan, evliyayı daha da gözünde peygamberden daha ileri tutan hatta daha başka ifrat ve tefritlere giden. Hatta evliyaların böyle bir görüşü yoktur. Evliyaları bu şekilde sonradan sapan, evliyaların yolunda sapanların görüşüdür bu da. Çünkü gerçek evliyalarımızın hiçbirisi “Ben peygamberim” veyahut “Peygamberden ben üstünüm” deme şansları olmamış katiyen böyle bir şey yapmamışlardır. Bütün velilere Allah bol bol rahmet eylesin. Kaddesallahü esrarehüm. Tüm peygamberlere selam olsun. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’e salât-ü selam olsun. Yüce Rabbimize uçsuz, bucaksız namütenahi hamd-ü senalar olsun. Elhamdülillah bi-adedi hayri.

Dakika 54:34

 

(Visited 246 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}