Tefsir 328-01

328- Tefsir Ders 328 hayat veren nurun keşif notları

328- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 328

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn‘’

“Allahümme lekel hamdü küllüh velekel mülkü küllüh ve-biyedikel hayru küllüh ve ileykel yürdeu emru küllüh alâ niyetihiî ve Sırruh feehlen en tuhvete inneke alâ külli şeyin kadir’’

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidina Muhammedin ve alâ âlî muhammed bi-adedi ilmih’’

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Yüce Rabbimizin, yüce Kitâbı’nın, yüce âyetlerinin, yüce mânâlarını özünün özünü verdikten sonra sizlere keşif notlarıyla hayat veren nurun dersleri devam ediyor. Nurun kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir Kur’an-ı Kerim ise Allah’a aittir, Kelâmullahtır, Allah’u Teâlâ’nın ilimize aittir. Onun için hayat bulmak, ölümsüz mutluluğu yakalamak için Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurunun derslerini iyi anlamalı, iyi kavramalı yediden yetmişe mezara kadar bunu iyi anlamalıdır. Yüce Rabbimizin bu âyet-i kerimeler de cihâddan bahsediyoruz özellikle İslam’da cihâd en yüksek zirvedir. Her Müslüman kadın, erkek, mücâhid ve mücâhidedir ve böyle olmak zorundadır herkes çünkü cihâdın gecesi gündüzü yoktur. Önce nefisleri terbiye eden geçirmek nefsin Allah’a itaatini sağlamak nefsi îmânın, Kur’an’ın, Allah’ın, Peygamberin emri vermek. Bunu sağladıktan sonra da artık mârifete, feyiz nurlarına mazhâr olmaktır. Burayı kazanmadan başka cihâdlar da kimse zafer kazanamaz cihâd-ı ekber öncelikle nefsi Allah’ın emrine, îmânın Kur’an’ın emrine vermek kalpte ve ruhta îmân devletini kurmaktır. Ondan sonra da îmânların bir araya gelmesiyle ruhun birliği oluşuyor dünyaya barış getiriliyor. Onun için sevgili Peygamberimiz Mekke devrinde Mekke-i Mükerrem’e devrinde 13 yıl Mekke’de, 2 yıl da Medine’de irşâd ile ruhu millînin oluşmasıyla ve tebliğ dönemini özellikle orada görüyoruz ki, bu irşâd tebliğ dönemidir. Ondan sonra bakın bir İslam devleti kuruluyor kurum ve kurallarıyla kânûnlar uygulanıyor, hükümler geliyor hükümler uygulanıyor. Demek oluyor ki, Müslümanlar enfüsî âlemde ve âfâkî âlemde kesin kez mücâhid olmak zorunda ve İslam dini tamamen barış adâlet olduğu için bunu yeryüzüne yerleştirmek zorundadır. Ve bu ebedî saadetin, bütün mahlûkatın başta insanoğlunun tüm insanların kârinedir.

Dakika 5:00

Bunun için zaten Cenab-ı Hak İslam ile tecellî etmiştir İslam ebedî ve ezelî saadetin, kurtuluşun bizzat kendisidir. Ölümsüz hayata insanları mutlu hayata hazırlar. İslam’sızlık, îmânsızlık, kitapsızlık ise kişiyi en kötü hayata hazırlar bunun tersidir İslam’sızlık İslam’ın tersidir. Bu âlemler Allah’ındır Celle Celâlühü Allah böyle diyor O’nun dediği ikinci ilâh yok ki ben şu alternatifle bunun karşısına çıkıyorum deme şansı kimsede yoktur hiç kimsede. Allah birdir, mutlak muktedir hükümdar da sadece Allah’u Teâlâ’dır. Bu göklere, yerlere Allah diyor ben hükmedeceğim, Firavunlar da diyor ki, ben hükmedeceğim. Allah’ı tanımadın, Allah’ın hükümlerini tanımadan ben hükmedeceğim diyor Firavunlar. Firavunlar ne yapıyor? İnsanlara zulüm ediyor. Îmânı, İslam’ı, sosyal adâleti, sulhu, barışı istemiyor. Ya? Onlar kan üzerinden kâr sağlamaya, kâtillik üzerinden bunlar saltanat sürmeye gayret ediyor çağın zâlimleri. Onun için buna dur diyecek ilâhî adâlet, hukûk ve hukûkun üstünlüğünün Yüce Allah ortaya koymuştur. Bu bütün insanlığın kurtuluşu, barışı ve kardeşliği içindir. Onun için cihâdı doğru anlamak lâzım cihâdın kapsamı çok geniştir her hayırlı çalışmanın adı cihâddır. Kıtal ve savaştan daha kapsamlıdır cihâdın anlamı. Bunun için cihâdı hiç mi hiç kabul etmeyenler terör estirenler İslam terörü kökünden yok etmeye gelmiş, barışı sağlamaya gelmiştir. İslam’da ki cihâd işte budur terörü yok etmek içindir zulmü, küfrü, nifâkı, zorbaları ve dayatmacıları ortadan kaldırıp gerçek asîl özgürlüğü ve hürriyeti ortaya koymaya gelmiştir. Hürriyetin kefili sadece Allah’u Teâlâ’dır. Çünkü hayatı O yarattığı özgür olarak yarattı hürriyetin kefili de O’dur. Münâfıklar konusunda da Cenab-ı Hak bu âyetlerde bilhassa bu Tevbe Sûresi’nin de münâfıklara öyle bir tırpan attı ki Cenab-ı Hak onların ruh hallerini öyle okudu, öyle açıkladı ki, onların bütün çirkin yüzlerini kendi yüzlerine vurdu. Münâfıklar gizli kâfirlerdir. Delil ortaya koymak ve belge açıklamakla münâfıkla cihâd edilir münâfığın karşısında deliller ortaya konur ve belgeler açıklanır münâfıklarla cihâd edilir. Çünkü münâfık dışından Müslüman görünür ama gizli bir kâfirdir bu İslam âleminin başının belâsıdır iç hastalığıdır. İşte içteki bozguncular, fitne fesatçılar, gizli darbeciler, işte bu çağın gizli illegal örgütleri, terörün kaynağı bu gizli münâfıklardan kaynaklanır. Çünkü münâfıklar gizli kâfirlerdir Müslüman görünürler bunlarla savaşın nasıl yapılacağının Yüce Allah güzelce öğretiyor diyor delil ortaya koyacaksın çünkü Müslümanım diyorlar.

Dakika 10:10

O zaman İslam’da terörün olmadığını cihâdın olduğunu cihâdın ise tam bir adâlet, tam bir barış hareketi olduğunu, faydalı celp ve zararı def etmeye yönelik olduğunu ve dünyaya barışın, adâletin, hukûkun üstünlüğünün sağlanması için bir faydalı hareket olduğunu İslam dini kendi kaynaklarından açıkça belirtir. Bunun için de münâfıklara karşı İslam’ın aslî kaynaklarından deliller ortaya koymak ve belge açıklamakla münâfıklarla cihâd edilir. Cihâdın yolları nelerdir? Cihâdın birinci yolundaki en güzel malzemesi ilim, irfândır, ilimdir. Bir defa cihâd öncelikle ilimle, dil ile hak ve adâletle yapılırken artık ilimden, kitaptan, îmândan, haktan, adâletten, hukûktan ve hukûkun üstünlüğünden anlamayan zihniyete karşı da İslam gerekirse kılıç kullanmayı yani savaşı emretmiştir. Çünkü meydanı zâlime bırakamaz, vatanını milletini tehlikeye atmaz. Yayın basın yoluyla da cihâd yapılır çünkü ilmin vasıtaları iletişim ilim hangi yoldan insanlara ulaştırılıyorsa basın yayın, medya pek çok yollarla ceht yani gayret göstermekle, çalışıp çabalamakla cihâd olur. Savaş sadece bunlardan bir tanesidir cihâdın pek çok yolları yön ve yöntemleri vardır. Ama savaş sadece bunlardan bir tanesidir o da gerektiği zaman barış için sırf ilâhî adâletin tecellîsi için yapılır. Asmak, kesmek, yıkmak yok etmek kan akıtmak için değil zorbaların elinden hak hukûk tanımayan ilim irfân tanımayanların elinden meydanı almak ve adâleti tesis etmek içindir. Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselâtu Vesselâm Efendimiz Tebük Seferinde 2 ay kalmış. Bu esnada bu 2 ay zarfında âyetler iniyordu Peygamberimize yine. Sefere katılmayan münâfıkların ruh hâllerini Yüce Allah okuyordu bu âyetlerde. Cihâda münâfık katılmaz ama terör işlerine girer ama cihâda katılmaz hele Peygamberin ordusuna dahi bakın münâfıklar katılmadılar. Bunların hakkında âyetler iniyordu ve münâfıkların ruh hâllerini Cenab-ı Hak okuyor bildiriyordu. Ordu içindeki münâfıklar da bunu işitiyor duyuyorlardı bunlardan bir tanesi Cülas Bin Süveyd isminde bir münâfık. Bir kısmı orduya katılmış, bir kısmı katılmamış katılanların da amaçları başka. Bu münâfıklardan Cülas Bin Süveyd şöyle diyor îmânsızlar hep böyle konuşurlar. Eğer Muhammed’in Aleyhisselâtu Vesselâm’ın dedikleri doğruysa biz eşleklerden de kötüyüz demiş. Çünkü âyetler geldi münâfıkların bir defa iç dünyaları ortaya çıkarıldı maskeler düştü.

Dakika 15:12

Bakın Muhammed’in diyor dedikleri doğru ise biz eşeklerden de kötüyüz diyor. Bu Cülas Bin Süveyd isimli münâfık diyor bunu yanlarında da bir mü’min kişi var Âmir Bin Kays el-Ensârî de bunu duyuyor. O zaman diyor ki o Âmir Bin Kays (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) evet diyor o münâfıklara. Vallâhi Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm elbette doğrudur, kesin doğrudur Muhammed’den şüphe eden zındık ve kâfir ve münâfıktır sende gerçekten eşekten betersin dedi münâfığa. Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’a bu durum intikâl etti. Peygamberimiz münâfık Cülas’ı çağırdı bu münâfıkların âdetidir hep yalan söylerler yalan yere yemin ederler. Münâfıklığın bâriz alametlerinden biri yalan söylemektir yalan yere yemin etmektir. Bu münâfık Cülas söylemedim diye yemin etti. Âmir de Allah’ım dedi beni yalancı konumuna düşürdü bu münâfıklar. Allah’a yalvarıyor bakın mü’min kişi o
Âmir zât-ı muhterem. Allah’ım diyor Rasûlüne âyetleri indir beni yalancı durumuna düşürdü bu münâfıklar diye Allah’a yalvardı ve bu âyet nâzil oldu. Dikkat edin! Cülas da o münâfık Cülas da tövbekâr oldu ve tövbe etti. Bazı tövbe edip îmâna gelen münâfıklar bulunmaktadır ama münâfığın Müslüman olması da zordur ancak Allah’ın hidâyeti ile mümkündür. Bu haberin kaynağından Suyûtî bulunmaktadır, Ed-Dürrü’l Mensûr da kayıtlıdır bu haber. Tebük ’ten Medine’ye, Medine i Münevvere dönüşte Peygamberimiz o 2 aylık Tebük Seferinden sonra Medine’ye dönerken tam dönüşte 15 kişi münâfıklardan15 kişi, 15 terörist bunlar. Geceleyin karanlıkta bir yamacın kıvrıldığı bir tepe de, Efendimize geceleyin ansızın 15 terörist gece ansızın vurup Peygamberimizi uçuruma itmeye karar vermişler. Ammar Bin Yâsir bineğin yularından çekiyordu Huzeyfe Bin Yemân da arkadan sürüyordu. Huzeyfe ayak seslerini duydu, silah şakırtısını da duydu. Baktı ki yüzleri örtülü bir grup cânîler geliyor üzerlerine doğru geliyorlardı. Huzeyfe yüksek bir sesle

‘’İleyküm, İleyküm yâ ağdâ Allâhi ileyküm, ileyküm yâ ağdâ Allâhi’’

Kendinize gelin ey Allah’ın düşmanları! Kendinize gelin ey Allah’ın düşmanları! Diye onlara bağırdı yüksek sesle bağırdı onlar da korkup kaçtılar. Çünkü Hazreti Muhammed’in mûcizelerinden biri düşmanı ondan korkar de titrerdi. Yine bu âyetlerde bakın bu ibretli münâfıkların ruh hâlleri anlatırken bir de malına güvenip de malı kalbine putlaşan zengin olunca durumu değiştiren münâfıklaşan insan tiplerine de işaret edilmekte. Bu âyetlerden şunu da anlıyoruz ki, Sa’lebe Bin Hatip diye bir adam, fakir bir adam, Efendimize iki de bir geliyor diyor ki bu adam; Ya Rasûlallah! Bana dua et de Allah bana mal versin diyor ikide bir geliyor böyle.

Dakika 20:52

Efendimiz de: Ya Sa’lebe! Hakkını edâ ettiğin az mal güç yetiremeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır demişti ona.

Bakın, yine Efendimize o Sa’lebe diyor ki, hem de yemin ederek diyor; Kesinlikle her hak sahibine hakkını veririm diyor. Yani zekâtımı veririm, hayrımı işlerim yeter ki benim zengin oluyum malım olsun diyor. Defalarca geldi yemin ederek söz verdi. Efendimizde ona dua etti. Bu adam, davar sahibi oluyor, davarları üredikçe ürüyor Medine-i Münevver ’enin ovaları dar geliyor bunun mallarına artık daha geniş vâdilere doğru gidiyor. Uçsuz, bucaksız gibi mallar ortaya çıktı adam zenginleşti Peygamberimizin duasından sonra. Sa’lebe cemaate gelmez oldu, cumaya da gelmez oldu, namazları terk etmeye başladı, cemaati terk etmeye başladı, cumayı da terk etmeye başladı.

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm bir gün sordu; Dedi, Salebe ’den ne haber? Dedi ve peşinden şöyle dedi; ‘’Ya veyha Sa’lebe, ya veyha Sa’lebe’’ eyvah, eyvah dedi Peygamberimiz yazıklar oldu Sa’lebe ’ye, yazıklar oldu Sa’lebe ‘ye. İşte servet budur insanları helâk eden servetler vardır, cehenneme götüren servetler vardır. Kişinin kalbine girer put olur ondan sonra artık ne Allah dinler ne Peygamber malına tapar farkında olmaz, münâfıklaşır farkında olmaz. İşte nitekim bu anlamını verdiğiniz âyetler nâzil oldu. Suyûtî bu haberinde kaynağında Suyûtî, Âlûsî, Ruhu’l Meâni gibi kaynaklarda bu haberi bulmaktayız. Bu Sa’lebe ‘ye zekât için 2 tahsildar gönderiyor Peygamberimiz bakın şimdi zekât için adam aşırı zengin oldu. Sa’lebe ‘ye 2 tahsildar gelince Sa’lebe ne diyor bakın; “Bu cizye de neyin nesi oluyor” diyor ve hele siz gidin ben bir düşüneyim diyor. Vermek istemiyor memurlar bir şey almadan alamadan ve ona da bir şey demeden gerisin geri dönüp Peygamberimize daha gelmeden Peygamberimize Sa’lebenin durumu bildiriyor Cenab-ı Hak tarafından. Efendimiz daha memurlar yanına gelip bir şey söylemeden yani ‘’ Ya veyha Sa’lebe, ya veyha Sa’lebe’’ dedi Eyvah yazıklar oldu Salebe’ye dedi. Sonra aradan zaman geçmiş Sa’lebe zekâtı alıp geliyor. Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm Allah diyor Celle Celâlühü benim senin zekâtını kabul etme dedi Allah’u Teâlâ beni men eyledi. Ey Sa’lebe! Senin zekâtını Allah kabul etmiyor dedi ve zekâtını kabul etmedi. Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’dan sonra da Ebû Bekir de kabul etmedi onun zekâtını Ömer de kabul etmedi Osman zamanında da yani bu hilâfetler zamanında kabul edilmedi. Osman zamanında da kendisi yok olup gitti bu adam. Ve âyet 77 Tevbe Sûresinin âyet 77’ye baktığımız zaman mal sebebiyle münâfıklaşan, kâfirleşen insanlara rastlanıyor.

Dakika 26:25

Bazı fakirlik bazılarını saptırır bazı zenginleri de zenginlik azdırır. Bu azgınlığın içine nifâk girdi mi zaman münâfıklık kalp münâfıklığa dönüyor. Bakın ne diyor; “Kalbi münâfıklığa çevrilmiş ki tâ kıyâmete kadar.” Sa’lebenin kalbi münâfıklığa çevrilmiş. Ne sebebiyle? İşte o malına tevekkül etti, Allah’ın emrini kabul etmedi. Allah’ın emri şüpheyi de kabul etmez şüphe ettin mi Allah’ın emrinden orada îmânı olmaz şüphenin olduğu yerde münâfıklık vardır ve küfür vardır, îmân yoktur. Îmân şüpheyi kabul etmez îmân kesin tasdikten geçer ikrâr ile kendini ispat eder. Kalp şüphe etmeden kesin kez tasdik eder yüce değerleri,  Yüce’nin yüceliğini ve yüce emirlerini tasdik eder, dili ikrâr eder ve inandığını da yaşamaya başlar. İşte bu hem îmân, hem İslam’dır. Tatavvu konusuna gelince tatavvu nâfile yani farzlardan sonra farz ve vacipten sonra fazladan bir ibadet olanlara tatavvu denir. Onun için Müslüman farzları, vacipleri, sünnetleri yerine getirmeli müstehaba ulaşmalıdır. İşte orada müstehaba ulaşınca takvâ tamamlanır ve dini de tamamlanır. Zühtü tamamlayınca mârifet kapıları açılmaya başlanır. Şeriatını, takvâsını, züht-ü takvâsını şeriatın tümünü tamamlamadan kişiye mârifet kapıları açılmaz. Tabii ki istisnâlar Allah’ın Vehbî yoldan vereceği lütfundan verecekleri verdikleri onlar kâideyi bozmaz. Esas burada kural Allah’ın kuluna teklif ettikleridir ki bu şeriatın tümüdür. Abdurrahman Bin Avf Hazretleri bakın bu zekâttan farz olanlardan başka 40 okka altın getirmiş bir gün Allah yolunda harcanmak üzere Peygamberimize getiriyor. 1 okka 40 dirhem para ve 40 okka getiriyor. 1 okka da 40 dirhem para olduğuna göre 1 rivâyette de 4000 dirhem getirmiş.

Dakika 30:00

8000 dirhemim vardı diyor 4000 dirhemimi Rabbime yani Allah’ı rızâsı için hayrıma ayırdım ya Rasûlallah diyor. 4000 dirhemi de evdekilere bıraktım demiş. Dikkat edin! Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm Hazreti Muhammed Mustafa da şöyle dua etmiş. Kime? Abdurrahman Bin Avf Hazretlerine (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn). Bu duayı sizde okuyun birbirinize Müslümanlar bu duayı yapsınlar Peygamberimizin duasıdır bu. ‘’Bârekâllahu leke fimâ ağtayte ve fimâ emsekte’’ diyor Peygamberimiz. Allah verdiğini de, evde bıraktığını da mübârek kılsın diyor Peygamberimiz. Yani bereketlendirsin diyor ve bu dua bulunuyor. Öyle bir servete sahip oldu ki bu zât-ı muhterem Abdurrahman Bin Avf Hazretleri pek çok servete sahip oldu. Allah yolunda ne kadar harcarsanız o kadar uçsuz, bucaksız zengin olursunuz hem de Allah’ın lütfundan gelir, kereminden gelir. Kahrından gelmez, kahretmek için gelmez nice mallar vardır seni kahretmeye gelir. Nice zenginlik vardır kişiyi kahretmeye gelir istidraçtır. Ama Allah’ın lütfundan gelen zenginlik ise Allah yolundan gelir Allah yoluna harcanır ki, tükenmez ebedî sermayedir. Çünkü her şeyimiz Allah’a aittir sen Allah yoluna harcadıkça Allah sana daha fazlasını veriyor. Öyle bir pek çok servete sahip oldu. 4 hanımı vardı Abdurrahman Bin Avf Hazretlerinin servetinin bakın sekizde biri vefatında taksim ediliyor dördüncü hanımı Nadir isminde (Radıyallahu Anha ve Anhünne ve Erdahüm Ecmaîn) bakın o dördüncü hanımı 80000 dirheme sulh oldu diyor. Dikkat edin! Bu dördüncü hanımına 8 de 1 düşüyor ve 80000 dirhem düşüyor. Şimdi servetin mirasçılar arasında ki paylaştırılan servete bakarsanız yani bugün burada hesabını bile yapamayacak kadar büyük servet var ortada. Çünkü 4 hanımın 4’üne düşen bir defa 4 kere 80000’i hesap et bir de çocuklarına verilen diğer mirasçılara verilenlere bak bu 8 de 1’i sadece. Bu dört kere 80000 sekizde biri bunun kalan kısmına da şöyle bir bak 8 de 7’sine bakarsan artık ne kadar büyük uçsuz hesapsız bir ortaya hesabı zor bir servet çıkıyor. Ne kadar Allah zengin kılıyor. Yine Ashâptan Avsın Bin Adî de yüz vesak hurma getirmiş Ukayr de gece bahçe sulamış iki “sa” kazanmış bir “sa” hurma getirmiş. Dikkat edin! Ashâbın cömertlik Allah yolunda mal cihâdı, can cihâdı artık yüreklerine yerleşmiş. İç dünyaları hep bunların cömert hayırsever Allah yolunda harcamaktan zevk duyuyorlar. Başı Ebû Bekir çekiyor (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Şimdi iki “sa” kazanan bile bakın yarısını getiriyor ve münâfıklar ne diyorlar bakın bu hayır sevenler için münâfıklar her zaman hayrını önünde engeldirler. Bunlara gösteriş için getiriyorlar. “Bir “sa” hurmaya Allah ve Rasûlü muhtaç mı?” diyorlardı. Hâlbuki Allah hiçbir şeye muhtaç değil, Rasûlü de değil. Amaç ne? Amaç, zenginden alıp fakire, yoksula vermek, sosyal adâleti, ilâhî adâleti sağlamak.

Dakika 35:50

Münâfık inanmıyor Allah’a sevaba ve dinin yüce değerlerine inanmadığı için münâfık bunlara ne diyor bu hayırseverlere: “Gösteriş için getiriyorlar, bir “sa” hurmaya Allah Ve Resulü muhtaç mı?” diyorlar. Bu münâfık aklı işte o zaman bu âyetler yine nâzil oldu. Münâfığın içindeki paçavra kalbini suratına Cenab-ı Hak bastırıyor ve âyet 79 ve âyet 80 münâfıkların bu sözleri üzerine âyetler nâzil oluyor. Yüce Kur’an, yüce İslam dünyadaki bütün milletlerin ruh hâlini okur. Biraz konuş, yolculuk yap, alışveriş yap, komşuluk yap adamın ruh hâlini anlarsın ama Kur’an-ı Kerim’i o keşif nurlarını biliyorsan anlarsın. Yoksa kâşifliğin yoksa nereden keşfedeceksin? İslam tamamen tam bir kendisi nurdur ve kâşiftir. Ruhları sana keşfeder önüne koyar. Gerçek bilim, sosyoloji, psikoloji denilen bunların dünya da gerçek olanı hak ve tamamen mukaddes olanı İslam’dadır. Dünyada eğer hayırlı ilimler varsa onları Kur’an’ın, İslam’ın uzantılarıdır. Yeryüzündeki ilimler, gökteki ilimler ve bütün ilim dallarının tamamının kökleri Kur’an-ı Kerim’de, İslam’da bulursunuz. Bulamadığınız bir ilim kökü yoktur her ilim kökü Kur’an-ı Kerim de vardır. Ve gökten Arş’ı Âlâ’dan yerlere ezelden ebede, ebetten de ezele ne yapmıştır? Uzantısı vardır tabiatüstü tabiatın içini de dışını da tabiatüstü yüce ilimlerdir. Onun için işte keşif notlarıyla dersimiz devam ediyor âyetleri de keşfetmek yine Kur’an’ın kendisi ile keşfetmek, âyeti âyetle keşfetmek, âyetleri Hazreti Muhammed’in sözleri ile keşfetmek bir defa ilmin gereğidir bu Kur’an ilminin gereğidir. Ondan sonra bunları dirâyette ve rivâyette asîl kaynaklarına inerek keşifler devam edilmelidir. Kitâbî âyetler, Kevnî âyetler keşfedilmelidir. Burada bu gerçekleri duyurduktan sonra İbn-i Übey ’in oğlu… İbn-i Übey kimdi? Münâfıkların reisiydi. Şeddeli bir münâfık bu. Bu İbn-i Übey ’in bir oğlu vardı ama çok samîmî ihlâslı bir Müslümandı. Abdullah isminde bir oğlu vardır bu münâfığın oğlu gerçek Müslüman. Bu kişi dedi bu münâfık bir gün öldü. Tabii ölecek îmânlı da ölüyor, îmânsız da ölüyor.

Dakika 40:00

Zâlim de ölüyor, âlim de ölüyor. Onun için zenginde fakirde ölüyor, hâkimler ölüyor, generaller ölüyor, doktorlar ölüyor. Ölmeyen var mı? Ölmeyecek var mı? Ölümsüz tek bir varlık var El-Hayyül-Kayyum olan o da Allah’u Teâlâ’dır. Allah’tan başka herkes de ölüm vardır. Fakat Cenab-ı Hak bir gün ölümü ortadan kaldırıyor cennete koyduğunu ölümsüz yaşatıyor bu Allah’ın yaşatması, öbürünü de cehenneme koyuyor orada da azâb çektiriyor bu da orada Allah’ın adâletini uygulamasıdır. Adâlet her suçun karşılığını vermektir. Eğer bu olmazsa suçun karşılığı olmaz o zaman yine adâlet olmaz. Îmânla küfür bir olur mu? Zulümle adâlet bir olur mu? İyilikle kötülük bir olur mu? Onun içinde cennet ve cehennem bir değil. Allah’ın lütufları îmân ve Amel-i Sâlih üzerine tecellî ediyor. Allah’ın adâleti de azâbı da küfür şirk ve nifâk üzerine, zulüm üzerine tecellî ediyor bu da adâletin tecellîsi. Beri tarafta lütfu ihsân tecellî ediyor uçsuz, bucaksız Allah’ın rahmeti beri tarafta azâbı, adâleti tecellî ediyor. Adâleti de ayrı bir rahmettir. Çünkü adâlet olmadığı zaman o zaman zâlimin zulmü yanına kalacaktır, kâfirin küfrü yanına kalacaktır, münâfığın nifâkı yanına kalacaktır. O zaman iyi ile kötünün arasındaki fark ne olacak? İyinin iyiliği ne olacak? Gâvurun yaptığı yanına kaldığı zaman zâlimin yaptığı o zaman adâlet olmazsa yine ortaya zulüm çıkar. Allah zulümden münezzehtir adâletin sahibidir. Onun için bu münâfıkların reisi Übey ‘in oğlu Abdullah o ihlâslı Müslüman zât-ı muhterem geldi babası için Peygamber Efendimize dedi ki; Ya Rasûlallah! Babam niçin dua ve istiğfar ediver dedi. Yani babasının ne olduğunu biliyor ama kurtulmasını istiyor, af olmasını istiyor. İşte hayırlı evlatlar böyledir İbrâhim Aleyhisselâm da babası için çok uğraştı. Ama Allah baban değil kim olursa olsun îmânı yoksa Allah affetmiyor, istiğfârı da kabul etmiyor, dua da ettirmiyor. Nuh (A.S) da oğlu için azarladı. Şimdi konuya gelelim, Peygamber Efendimiz diyor bu Abdullah’ı bu münâfık oğlunu kırmadı diyor. Ne yaptı? Dua etti o münâfık kişi için diyor. Âyette Cenab-ı Hak âyet gönderdi diyor ki; Habîbim, sen o münâfıklar için, müşrikler kâfirler için 70 defa istiğfâr etsen de onları affetmeyeceğim diyor ve affetmeyeceğini bildiriyor. Bu haberinde kaynağında Buhârî Şerif var ve Tefsir Sûreti de bulunmaktadır bu haberin kaynağı. Münâfikûn Sûresi 6’ncı âyetle de Cenab-ı Hak ne diyor yine, onları mağfiret etmeyeceğini bildiriyor orada da. Çünkü münâfık münâfıklığına da tövbe etseydi de öyle ölseydi o zaman mağfiret kapısı açılırdı.

Dakika 45:05

Münâfık, münâfık olarak gözükse kâfir, kâfir olarak öldükçe cenazesi de kılınmaz, dua da edilmez, mezarının başında dahi ruhuna okunmaz. Tabii bunlar belgelerle bilindiğini müddetçe bilinmediği müddetçe İslâmî bir îmân alâmetini gördüğün herkese dua edersin cenazesini de kılarsın o ayrı.

 

81 ve 99 âyetlere doğru keşif notlarımız devam ediyor. Münâfıklar özürler, bahâneler ileri sürerler. Münâfıklar hep yalan söylerler özürlü, mazeretli gösterirler, bahâneler ileri sürerler. Bu kalpler mühürlü sonucu düşünüp akıl edemezler. Çünkü kalpleri mühürlenmiştir münafığın kalbi daha da tehlikelidir onun için münâfık cehennemde kâfirin altında yanar. Buna Esfel-i Sâfilîn denir. Zengin münâfıklar içleri pistir yani münâfığın iç dünyası pistir ve niyetleri ruhları habistir, çirkin ve kirlidir, necasettir, bunlardan uzak kalmak vaciptir. Münâfıkla eğer sohbet eder onu dinlersen orada zehirli bir hap yutarsın haberin olsun farkında olmadan. Münâfıklığın pek çok alâmetleri var bu hayat veren nurun derslerini takip edersen A’dan, Z’ye insanoğlunun ruh hâlini öğrenirsin. Bu münâfık reisleri Ced Bin Kays, Muaddid Bin Kuşeyr ve yandaşları ki, bunlar 80 kadar münâfık vardı diyor. Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm bunlarla oturmayın, konuşmayın dedi ve Ashâbını uyardı. Yani bu münâfıklarla dedi 80 kadar sayıları vardı bir kısmı Müslüman oldu bir kısmı belâsını buldu bir kısmı da 80 kadar kişi içinden Müslümanlar uyarıldı. Kim uyardı? Peygamberimiz uyardı. Bunlarla oturmayın, konuşmayın dedi ve Ashabını uyardı çünkü münâfık Peygamberi dinliyor, âyetler geliyor yine inanmıyor yine münâfık, yine münâfık. Bunların sayısı 80 kadardı diyor. Dolayısıyla münâfıkların pek çoğunda eğitim-öğretim yoktur eğitimli olan çağdaş medenî münâfıklar da vardır bedevî münâfıklar da vardır. Çöllerde eğitimsiz kalkmış, öğretim ’siz kalmış katı yürekli, sert ruhlu bedevîler vardı ama bunların içinde şeddeli, çağdaş, medenî münâfıklar da vardı. O bedevîlere Ağrap denmektedir. Bu Arap’tan ayrı bir anlam taşıyan bir kelimedir. “Ağrap” ayrı, “Arap” ayrıdır. Dolayısıyla Arabî’nin çoğulu Arap’tır ama Ağrabın çoğulu Ağrap ’tır. Şehirliye: “Ya Ağrab’i” desen kızar. Niye? Onlar bedevîlerin sıfatı olduğu için çöl bedevîlerinin kendisinin onlara benzetilmesinden hoşlanmaz. Tabii her câhil kötü değildir ama eğitimsiz, öğrenimsiz kalan insanlar da tabii ki bu eğitimden mahrûm kişilerdir. Eğitime açık insanlar vardır ama çok katı gaddar insanlar da bulunmaktadır. Mesela Türk ve Türkmen gibi Yörük misâli bunlar mesela okuldan, toplumdan, şehir hayatından, medenî hayattan uzak kalan toplumların hepsini kapsamına alır. Hepsine İslam dini ne diyor? Bütün milletlere “İkrâ” diyor, oku diyor, okut diyor. Ruhunu, kalbini, nefsini, ilimle kuşat diyor ve irşâd et ilimle, irfânla.

Dakika 50:47

İkrânın asıl mânâsı kendi nefsini okutmaktır ve işe oradan başlamaktır. Ama neyi okuyacağını, neyi okutacağını da bileceksin önce hak olanı Hakk’ın olanı yani Allah’ın Kitâb’ını Allah’tan gelenleri öncelikle oku, okut. Kendi nefsini bu irfân ile ilimle kuşat ve irşâd et. Kendi nefsini ıslah ettikten sonra bu Cihâd-ı Ekber’i kazandıktan sonra Cihâd-ı Asgar’a hazırlan. Onun için bu eğitimden, öğrenimden toplumdan uzak kalan insanların huyları nedir? Serttir. İlkel, vahşi küfür ve nifâkları da şiddetlidir. Bunların içinde mesela iyiliğe mütemayil olanlar vardır ama bunların içinde nifâkı, küfrü, şiddetli olanlar da bulunmaktadır. Bunlar ilmihâllerini bile bilemezler yani eğitimleri hiç yoktur. Artık şu ilim, bu ilim zaten yok bunlar da ilmihâllerini bile bilmiyorlar. Bugün Müslümanların hâline bir bakın kendi yüce değerlerinden mahrûm kaldılar, çağın bedevîsi odular. Niye? Kur’an’dan kaçıyor Kur’an’dan nasîbini almak istemiyor Kur’an’dan nasîbini alan insanlar hem kendine hem bütün insanlığa faydalı insanlardır. Kur’an’dan kaçan insan yere düşen insandır, yerde sürünen insandır. İşte çağ dışılık burada başlar. Allah’tan sana gelen Kitâb’ı sen nasıl okumazsın? Bu Arap’a Türk’e gelmedi ki, bütün insanlığa geldi. Arap’ı da, Türk’ü de, Acem’i de bütün insanlık kendi Allah’tan gelen Kitâb’ını okuyacak, okutacak, nefsine duyuracak. Kur’an’ın mânâsını nefsine duyurmadıkça okumuş, okutuş olmazsın. Onun için burada sadece bedevîyi çöller de arama. Çağdaş bedevîlere bak kendini medenî sanan çağdaş medenîlere bakın ki ne kadar bedevîden beter çağdaş medenîler görürsünüz. Bunlar da ayrı bir hastalık. İslam ne diyor Kur’an-ı Kerim? İlimden, İrfândan herkes nasîbini alsın diyor, sevgiyle dolsun, Allah’a kul olsun, şirkten putlardan herkes kurtulsun diyor. Medeni ve çağdaş münâfıkların kalpleri mühürlüdür.   (فِي سَبيلِ اللّهِ) harcamayı cereme kabul ederler. Allah yolunda harcadın mı bu bir cereme gelir onlara boşa gitmiş gibi gelir onlara. Telef olarak, zarar olarak, ziyân olarak, ölümcül dert olarak yüreklerinde düğüm olarak, garâmet olarak hüsrân telakkî ederler bunlar.

Dakika 55:10

Niye? Allah için inanmıyor ki, Allah için harcamıyor. Harcadığı zaman da işte böyle telakkî ediyor bunlar. Ve mü’minlerin de yok olmasını isterler diyor münâfığın en kötü tarafından biri mü’minlerin yok olmasını ister. Mü’minlerin içinde rant (getirim) sağlayamasa eğer mü’minlere ateş püskürür, kuyu kazar darbecilerle beraber olur, inkarcılarla beraber olur, zâlimlerle beraber olur, zorbalarla beraber olurlar ve darbe hazırlamak isterler mü’minlere. İslam’ın güçlü hâkim egemen olduğu zamanlarda bütün münâfıklar Müslüman görmüşlerdir. Müslümanlar zayıfladığı zaman İslâmî egemenlik ortadan kalkınca münâfıklar artık açığa çıkarlar kendi nifâklarına göre ne yapar? Zorbalar ile işbirliği yaparak meydanı ela alırlar almak isterler ve o zamanda Müslümanlar onların şerrinden gizlenmeye başlar. Şu anda dünyada bazı ortamlarda, bazı kurumlarda kendini gizleyen Müslümanlar varsa çevresine bakın ki, bunların çağın en şeddeli münâfıklarıdır. Müslümanlara İslâmî konuda göz açtırmak istemezler. Bunlar çağdaş gaddarlardır, bunlar şeddeli münâfıklardır sorduğun zaman bizde Müslümanız derler. Ama İslâmî bir Kur’a’nî Allah’ın ortaya koyduğu değerlerle ortaya çıkarsan sana hemen bir iftira çamuru atarlar. Ya sana irticacıdır derler, ya çağdışıdır derler, ya bağnazdır derler kendi sıfatlarını derhâl sana mâl ederler. Hep bunlar onların kendi sıfatıdır. Bağnazlık onlardadır, çağdışılık onlardadır ve irticanın bölücülüğün tâ kendisi o onlardadır.% 99 Müslüman olan milletin yok sayan ve dünyada bir buçuk milyar Müslümanı yok sayan zihniyet onlardır. Bunlar ne barış isterler, ne adâlet, ne hukûkun üstünlüğü isterler. Bunlar kendi haklarından başka hak tanımazlar münâfık böyledir. Devrisaadette Hz. Muhammed’in zamanında bunlar sürekli ne yapıyorlardı? Hz. Muhammed’in kuyusunu kazıyorlardı ve gizli kâfirdiler darbe hazırlıyorlardı. Onun için kıymetli dostlarımız, dostu düşmanı insanlığın dostu hakîkî mü’min Müslümandır, İslam’dır. İslam A’dan Z’ye ilâhî adâlettir, sevgidir, rahmettir, hukûkun üstünlüğüdür. Çünkü ilâhî kânûn ve kurallardır İslam beşerî değil tamam ilâhîdir. İslam Allah’ın kânûnlarıdır bunun asıl Anayasası Kur’an-ı Kerim’dir, Yüce Allah’ın kendi Kitâbı’dır. Muhâcir, Ensâr her iki kıbleye namaz kılanlar Bedir’de olanlar Hazreti Muhammed’in en zor günlerde, en dar günlerde, en meşakkatli günlerde Hazreti Muhammed’in etrafında pervaneler gibi dönüp Allah’ın emrinde hareket eden zât-ı muhteremlerin başta gelen bir birisine Muhâcirler deniyor, ikincisine de Ensâr deniyor. İşte Muhâcirler Allah yolunda küfürlü terk eden, şirki terk eden îmânını ve İslam’ını, Kitâb’ını bağrında taşıyıp Allah’a Peygamberine hicret eden zât-ı muhteremlere Muhâcir denir. Bunların gidişi her yerde Allah’adır. Ensâr da Muhâcirlere yardım eden hayır seven kahramanlardır hayrın hayırseverliğin kahramanlarıdır onlar da. Onun için Medinelilere Ensâr Mekke’den zulme uğrayıp birçok yerlere ve Medine’ye hicret edenlere de Muhâcir denmektedir. Bu Muhâcirler küfrün, şirkin zorbalığından dolayı zulümden dolayı mallarını, mülklerini, evlerini, bağlarını, bahçelerini, dairesini, dükkânlarını bırakıp îmânını, Kur’an’ını, İslam’ın alıp Allah’a hicret eden zât-ı muhteremlerdir Muhâcirler. Ve dünyaya barışı, adâletin gelmesi, İslam’ın yerleşmesi için Hz. Muhammed’in yanından hiç ayrılmayan asîl kahramanların işte öncüleri bu Muhâcirler ve Ensâr’dır.

Dakika 1:01:27

Hz. Muhammed’in bunlar yardımcıları havârîleri ve yardımcılarıdır. Bütün cephelerde bulunmuşlar kahramanca ne yapmışlar? Bütün meşakkatleri göğüslemişler ve İslam yakın bir zaman da Arap yarımadası şirkten, putlardan temizlenmiş ve yıldırım hızıyla artık barış dünyaya yayılmaya başlamış. Bizans’ın kapılarına dayanmış Trablusgarp’a uzanmış, Maveraünnehire uzanmış yıldırım hızıyla Türkistan’ı kendine çekmiş bakıyorsunuz ki üç kıtada 14 asır dünyaya hâkim olmuş, barışı sağlamış. Gayrimüslimleri kendi canını korur gibi Müslümanlar korumuşlardır. İslam böyle emrediyor. İslam barış dinidir. Gidin Müslümanlardan başka dünyada 14 asırlık tarihe şöyle bir bakın hiçbir millet kendi içinde başkalarını hiç barındırmış mı? Şurada 50 seneye kadar şurada 50 senelik, 60 senelik bir olaydır bunlar. Ve dünyadaki bütün inkılapları Rönesansları, reformları hazırlayan İslam’ın kendisidir. İslam’dan aldıkları ilhâm ile dünyada teknik ve teknoloji de, bilimde ilerleme olmuştur. Ama îmân da, gerçek adâlette hiç ilerleme yok hâlâ dünyada kan akıyor hâlâ dünyada zorbalık var hâlâ kitleler halinde insan öldürülüyor. Hani barış? Hani güçlü kuvvetli insanlar gücünü neden barış yolunda kullanmıyorlar? Terör estiren fertler, cemiyetler, devletler terörden vazgeçmeli adâletin gereğini yapmalıdır. Muhâcir, Ensâr işte bu zât-ı muhteremler ki, yeryüzüne barışın sağlanmasında Hazreti Muhammed’in bunlar yardımcı kuvvetleridir. Kahramanlarla dolu bunlar bunların her birisi büyük kahramandır, büyük filozoftur bunlar, her birisi birer müçtehittir, gökyüzünde parlayan yıldızlar bunlardır. O yıldızlar ışığını güneşten alır o güneş ise güneşten daha parlak Hazreti Muhammed’dir ve onun bağrında parlayan Kur’an’ın nurudur. Kur’an-ı Kerim ilâhîdir, İslam ilâhîdir. Hz. Muhammed’i Yüce Allah görevlendirmiştir bütün insanlara rahmet böyle tecellî etmiştir. Allah’ın en büyük lütfu Kur’an ve Muhammed İslam’ın tecellîsidir. Onun için Fetih Sûresi 18 de bîat edenler Hudeybiye de („Bey’atü’r-Rıdvân) da bulunanlar… Yine Enfal Sûresi’nin 72’nci âyetinde Hudeybiye kadar olan hicretin hepsi önceki hicretler diyor. Yani Hudeybiye ’ye kadar olan hicretin hepsi önce hicret edenler olarak kabul edilmiştir. Diğer Muhâcir ve Ensâr ki kıyâmete kadar onların izinde giden tüm iyiliksever müminlerdir ve Radıye, Merdıye mertebesini kazananlardır. Evet, Hicret’in öncüsü, Ensâr’ın öncüsü onlar ama kıyâmete kadar işte o yolda devam eden nice dünyada hicret eden ve en Ensâr da bulunan şu anda mazlumlara, mağdurlara, garibanlara yardım eden dünyada ne kadar Müslüman varsa insan varsa bunlar Ensâr’dır. Allah yolunda yürüyen ne kadar insan varsa bunlar Muhâcir’ indir kıyâmete kadar böyle olacaktık. Onun için Cenab-ı Hak İşte bunlar diyor mü’minlerle Radıye ve Merdıye mertebesini kazananlardır. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolunda yürüyen herkes bu fazileti taşıyan insandır. Bu İbn-i Kesîr kıraatinde (Min-tahtiha) okunur öbürlerinde (min) yoktur.

Cenab-ı Mevlâ nifâkın, şirkin, küfrün her türlüsünden uzak eylesin. Ve bütün insanlığın tamamına Hakk’a yürüyen Hakk’ın yolunda Allah’a giden gerçek hicretin sahibi ve yeryüzünde tamamen Hakk’ın yolunda yardımcı olan hak yolda Allah için ve bu yolda Ensâr olan zulme değil tamamen hakka hizmet eden hayırda yardımlaşan, zulme karşı koyan bahtiyar, kahraman zümreye hepimizi ilhâk eylesin.

Dakika 1:08:09

(Visited 71 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}