Tefsir 351-01

351- Tefsir Ders 351 hayat veren nurun keşif notları

351- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 351

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz,

Birde sizlere îmân, İslam konusunda Yüce Allah’ı tanıma yaratan ve yaratılmışları konusunda felsefenin yanılan felsefeler yanlışa giden filozof taslakları hakkında, birde hikmet ehli doğru dürüst felsefeciler hakkında, bazı öz ve hak bilgiler ışığında, Kur’an-ı Kerim’in nur saçan ışığı altında, dünyadaki yanlışları yanlış felsefi kavramlara da kısaca bir göz atarsak elbette ki, hayat veren nurun derslerini, keşif notlarımızı, biraz daha tehlikelerden korunmak hak ile donanmak açısından pek faydalı olacağına Allah’ın hidâyeti lutfu keremiyle inanıyoruz.

Şimdi etki sebep, tabii bir etkileşim var bir de sebepler var bir de ilk yaratılış meselesi var. Tabiat olayları şöyle bir göz atalım kıyam var sudur, tevlit, kesp vesâire. Şimdi, yaratmak: Yoktan var olmaktır ve yoktan yaratmak ve yoktan var etmenin adına yaratmak denir. Bir şey yoktan yaratmadıkça bir defa kimsenin bir şey yarattım deme hakkına sahip değildir. Tamamen yaratmak demek yoktan yaratmak demektir olmayan bir şeyi yaratmak adına işte hâlk deniyor. Onun için Allah’tan başka yaratıcı yoktur her şey dünyada insanlar bir şeyler yapar elde ederler birçok insanların becerileri vardır. Nedir? Bunlar yaratılmışlar üzerindeki keşifler becerilerdir. Yoksa kimsenin bir şeyi yarattığı falan yoktur olamaz da ‘’En’âm Sûresi 1 ve 2’nci âyet-i kerimesinde’’ de: “Herkes kendinin bir zaman önce yok iken sonradan yaratılmış olduğunu bilir.” Kendimize soralım biz bir müddet önce yoktuk bak sonradan yaratıldık, her şey böyle sadece biz değil bizler böyle diğerleri de böyle her şeyi yoktan yaratan sadece Allah’u Teâlâ’dır. Hem yaratmış hem düzeni kurmuştur. Yok, iken biz sonradan yaratılmış olduğumuzu biliriz yaratılmış bir sebebe bağlı olarak zincirleme olarak sürüp gittiğini de görmekteyiz. Burada yaratma ile üremeyi birbirine de karıştırmamak lâzım.

“Mebde ve Meâd’a” bir bakalım, Mebde ve Meâd: Başlangıç ve sonuca hükmeden ilk modeli hükmettiği yatan yaratmış bu O’nun âyetlerindendir, yaratılış devam ediyor. Şimdi hikmet ehli felsefeciler filozoflardan da bakın teselsülü muhâl yani mümkün olmayan teselsül demişlerdir ve ilk yaratılış mahlûka yani ilk yaratma işi mahlûka ait değil Vâcibü’l Vücûd’a istinâd eder demişlerdir. Bakın, felsefecilerin içinde böyle doğru düşünenler de var ki, bunlara hikmet ehli filozoflar denmektedir.

Dakika 5:25

Mesela, bir kişiyi yanılan filozoflara gelince: “Motorun yapanı nerede arayacaksın? Motorun içinde aramak boşuna değil midir?” Şimdi maddeyi ilâhlaştıranlar maddeyi Allah’tan parça zannedenler veyahut da Allah’u Teâlâ’yı maddenin içinde arayanlar çok şirke düşmüşler yanılmışlardır. Motoru yapımı motorun içinde aramak tamamen boşunadır pek yanlıştır. Şimdi yaratanı da mahlûkun tabiatın içinde aramakta daha çok yanlıştır çünkü burada şirk vardır, küfür vardır, Allah’a iftira vardır. Allah Vâcibü’l Vücûd ve Lizâtihi Hak’tır. Şimdi Yüce Allah’ı Vâcibü’l Vücûd ve Lizâtihi ve Bizâtihi Hak olan Allah’ı mahlûkun içinde aramak veyahut mahlûkatı Allah’tan bir cüz bir parça kabul etmek Allah’a en büyük iftira en büyük şirklerden biride odur. Cemâdât yani katı maddelerden hiçbir canlı hücrecik yokken sudan hayat yaratmak tabiatüstü bir ilki yani ilkleri Cenab-ı Hak yaratıyor ve yaratmış. Lizâtihi, Bizâtihi var olan yokluk özelliği olmayan Allah’u Teâlâ’dır. Neyin var neyin bâtıl olduğunu bildiren Yüce Allah’tır. Ben ile benlik dışı, ruh ile cisim, düşünce ile dış dünya, subje ile Obje, bilen ile bilinen, Akıl ile mâkul… Şöyle bir bakalım bunların arasında ki bunları yaratan ve arada ki dengeyi kuranda Cenab-ı Hak’tır. Akıllar bilgiyi, mantığı hakkın hükmünü yaratmaz aklın kendisi mahlûktur Allah’ın ilk yarattıklarından biri akıldır, Muhammedî nurdur, kalemdir. Şimdi akıllar bilgiyi, mantığı hakkın hükmünü yaratmaz. Ancak Akıl nedir? Anlayan kabul edendir. Neyi anlayacak akıl öncelikle? Akıl yaratanı anlayacak, yaratanın ona vahiy ettiği kitâbını âyetlerini anlayacak onları keşfedecek. Akıl insana mahlûku ilâhlaştırsın diye verilmedi Allah’ı inkâr etsin diye de verilmedi. Aklı ilâhlaştıran zavallılar da var. Felsefe ekolleri objenin subje objenin arasındaki uyumu nefis nasıl âfâkîleşiyor nasıl keşfediyor nasıl idrâk ediyor akıl ve ilim oluyor? Ben ve ben dışı aynı şeydir diyenler veya ben dışı da bendir demek tehlikesine çelişkisini düşenler şimdi bu çelişkiye Alman Filozofu Kant da işaret etmiştir.

Dakika 10:16

Bir kısmı bunları sofistler, husbiyye bilinmezliğe saplanıp kalanlar yani bilinmez demişler hakîkatleri bilinmezliğe bağlamışlar ve Hakk’ı yok diyen inadiyye ındiyye. Şimdi orta da bir spekülasyon (vurgunculuk) bunu saymaya kalkmışlar. Kimi? Laedriyedir ki, bunlarda yine bilinmezliğe inanalardır bunların da İngiliz Filozofu David Hume da bunlardandır ve ondan beri bu durum görülmektedir. Bunlar septik yani Reybiye, Şüphecidirler kendi kendilerini nas ve iptal etmişlerdir. Bilgiyi inkâr safsata yerine koymuşlardır. Yani bilgiyi inkâr etmişler bilgiye safsata demişler. Bunlar da İkaniyye ve İttibariyyedir Metalib ve Mezahib isimli kıymetli eserlerde de bunlar iyice açıklanmaktadır. Bunlar çelişkiden çıkamazlar ben dışını bende yok etmek en-el hak dâvâsına kadar işi götürmek nefsi ilâhlaştırmak kimi de, beni ben dışında yok etmek ilimsiz temellere gitmişlerdir. Her ikisi de insanlığın sapıtmasına vesile olmak için gayret sarf etmişlerdir bunlar bilerek veya bilmeyerek. Öncekiler İkaniyye ikincisi ise maddeci tedribiyyenindir. Beni Hakk’ın zât-ı sayan Indiyeci şirki yani kişi sayısı kadar ilâh’a idealist panteizme nefse tapmaya götüren hem de aklı tanrılaştırıp akıl sahiplerini İlâh ’sız bırakmaya götürenler olmuştur. İkâni ekoldekiler, Hakk’ın hükmünün fâili ilmin kaynağı saplantısını düşmüşlerdir. Yani bunlar, bunlar ne yapmışlar İkâni ekoldekiler? Bunlar aklı Hakk’ın hükmünün fâili, ilimin kaynağı saplantısına düşmüşlerdir. Akıl mâkul nefis ile nefis ötesinin akılda birleşmesi demişlerdir. Burada da aklı anlayamamışlar akıl anlamak için insanlara Cenab-ı Hak tarafından anlama aracı bilgi aracı olarak verilmiştir. Aklı İlâhlaştıranlar ise bu yanlışa düşmüşlerdir özü itibariyle birleşik demişler aklın İkâni külliye Hakk’ın zâtını idrâk etmeye yetkili diyerek ifrata düşmüşler aklın hatâsını görememişler. Akıl hatâ eder aklında önünde bir rehbere ihtiyacı vardır o da Vahyi İlâhî’dir yani akıl Allah’u Teâlâ’nın emrinde olması gerekir.

Dakika 15:05

Aklın hatâsını görememişler ve akıl hatasız yaşaması için faydalı görev yapması için aklın Vahyi İlâhî ile birlikte olması gerekir. Vahyi İlâhî ise Allah’ın emirleridir, kânûnlarıdır yani Allah’ın emri olacaktır akıl. Şimdi aklı mucit fâil olarak görmüşler akıl mucit fâil olmayıp bilgi aracı olduğunu Hakk’ın hitâbını anlamak için bir âletle araç olduğunu anlamadan bilgi kaynağının deneyde arayanlar olmuş. Deney yoluyla eline geçmeyen bir şey de bunu da kabul etmemiş buda başka bir deyim bir yanılgıdır. İlim ve yakin Hak tarafından nereye verilmişse orada bulunur sırf akıllı hakîkate ulaşmak mümkün olmaz. Çünkü akıl Vahyi İlâhî ile hakîkati bulur ve bulmuştur. Bazı tedribiyeciler “Enfüsî Âfâk’a”, ruhu cisme, sûreti maddeye ircâ etmişler, İkaniler “Âfâk’a Enfüs’e” ircâ etmişler. Tedribiyye ruhsal olayları fizik olgularda ilim ve marifetin kaynağını ilimsiz ilkelerde Hakk’ın zâtını maddede aramışlar maddeyi ilâhlaştırmışlar putlaştırmışlar. Panteist fizikçiler de bunlardandırlar bunların mezhepleri de aynı bu yolu takip etmişlerdir, bunlar birer ekoldür. Bir şey bilinmekle O’nun varlığında bir değişiklik olmaz tüm varlıkların ortak özelliği yaratılmışlıktır kimseyi kendi kendine Hakk’a hidâyet edecek durumda görmemelidir. Yani hiç kimse kimseyi kendi kendine Hakka hidâyet edemez. Hidâyetin rehberi vardır. O da nedir? Peygamberlik müessesesi ve onlara Allah’tan gelen Vahyi İlâhî’dir. Görmenin işitmenin mülkiyeti kimin? Şöyle bir düşün! Akıllara, idrâklere enfüsî âfâka hâkim olan kim? Kendi varlığından haberdar eden kim? Hak hükmüne edilen bunların tamamı Yüce Allah’tır. Akıllar olun hidâyetiyle keşifte bulunu hakkı doğruyu o zaman bulur. Aklıselim, Aklı kâmi, aklı meat Allah’ın emrindeki akıldır Aklı meaş ise, nefsin ve şeytanın maddenin materyalizmin emrindeki akıldır. “Men” akıllı varlıklara tahsisti “Men” edatı Hakk’ın varlığı din ile dış varlıkların fizik varlıkların üstündedir hüküm hâkimiyet tamamen Allah’ındır. Hatâlı hükümlere hüküm denmez. Siz nasıl hüküm verir hâkim olabilirsiniz? Akıntıya kapılan Indi görüşlerine dogmatik yani husbaniyye fikir ve felsefeleri tutum ve eylemeleri hükümde, hükümette duydukları şey nefsânî tahakkümdür.

Dakika 20:20

Bunun için felsefelere karşı insanlığı bilhassa gençlik âlemini yanlışlardan korumak için hayat veren nurun dersleri ve keşif notları bütün dünyadaki gençlere bu Kur’an-ı Kerim’in nur saçan hakîkatleri tebliğ edilmelidir bilinmelidir. İnsanlığı tehlikeden kurtarıp hak ve hakîkatle donattığınız zaman işte hayat veren nurun dersleri ile o hak olan hayatı ebedî mutluluğu hem kazanmış hem de insanlar kazandırmak için vesile olmuş oluruz. Allah dostu, Allah’ın kullarıyız Allah dostlarından olmalıyız. Sevmeyi kimi seveceğimizi sevginin ne olduğunu sevginin kaynağını iyi bilmeliyiz, korkunun kaynağı iyi bilmeliyiz Allah korkusu her korkuyu siler atar hüzünde kalmaz mahzûn da olmaz. Velâyet, yani Allah’u Teâlâ’nın dostu olmak muhabbet, sevgi, dostluk, yardım… Eğer Yüce Allah seni dostluğa kabul edersen ki bunun şartları ortadadır îmân ve takvâdır. Eğer bir kulda gerçek îmân İslam îmânı gerçek takvâ İslam takvâsı varsa bu kişi Allah’ın dostudur ve Evliyâ’dır. Onun için ortada bir muhabbet bir dostluk bir yardım ortaya çıkar. Artık Cenab-ı Hak kulunu sever kulu bütün varlığıyla O’nu sever O, artık O kulunun dostudur yardımcısıdır.

Senetleri kaynakları Taberî de bulunan İbn-i Mâce’nin, Ebû Dâvûd’un, Müslimin ve diğerlerinin rivâyet ettiği hadis-i şeriflerde bakın ne diyor. Peygamberimizden gelen haberler; (hümüllezine iza ruu zikirullahu) “O Allah dostları diyor onlar görülünce Allah zikr olunur.” Yani bir Allah dostu insanı gördüğün zaman kişi Allah’ı hemen hatırla kalbi hemen Allah demeye başlar. (Yüzkerullahu biruyetühüm) “Yine o Allah dostları görülünce Allah hatırlanır.” Kalbinden mâlâyanî mavera çıkar artık kalbi Allah’ı hatırlar. Allah dostları Allah’ı hatırlatan zât-ı muhteremlerdir. Bunlar kesin Evliyâ’dır. Duruş davranışları onu hatırlatır, dünya da dünyaya düşkün değillerdir. Onlar dünyanın sırtında dururlar fakat dünya onların kalbine girmez onların kalbi bütün varlığıyla Allah der ve Allah’a bağlıdır. Tevekkül teslimiyet tamamen Yüce Allah’a teveccühleri bütün varlıklarıyla yönelmişlerdir Yüce Allah’a.

Dakika 25:00

Allah yolunda bir bini sevenler Allah dostlarıdırlar (el mütehabbine fillahi) yine Enbiyâ ve Şehit değil bunlar mahşer günü bu Allah dostları zât-ı muhteremler mahşere geldikleri zaman, Şehitler bu Evliyâ bu Allah dostları olan kimselere çok imrenirler. Ama bu Allah dostları ne peygamberdirler nede şehittirler ama Allah dostlarıdırlar. Peygamberler imrenir şehitler imrenirler. Bunlar kimler? Diye sorarlar. Bakın Allah ruhu ile yani Allah’ın emriyle Allah yolunda sırf Allah için birbirlerini severler. Yüzleri bir nur nurdan minber üzerindeler mahşer gününde, bunlar korkmazlar, üzülmezler çünkü bunlara korku yoktur diyor Cenab-ı Hak üzüntü de yoktur dedi. Peygamberimiz bunları anlatırken; (أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢﴾) ‘’Yûnus Sûresi 62’nci âyet-i kerime’’ âyetini okudu.

Ebû Hûreyre’den Ebû Mâlik Eş’arî ’den de rivâyetler vardır. İbadet taate karşılık olarak Cenab-ı Hak bunlara, kerâmet ihsân ederek dostluk gösterir Cenab-ı Hak dostluğunu bunlara kerâmet ihsân ederek dostluk gösterir. Cenab-ı Hak bunlara dostluğunu kerâmet ihsân ederek gösterir. Mü’min muttakiye ilâhî teveccühü ve ikrâmıdır. Çünkü bu Evliyâ kulların Allah dostlarının temel iki özelliği vardır bunlar gerçek mü’mindirler gerçek muttakidirler. İlâhî teveccühü Yüce Allah’ın bunlara ikrâmıdır. Nedir? O teveccühle, rahmetiyle, merhametiyle ve kerâmet ihsân etmesiyle Allah bunlara ikrâmda bulunur. “Dürüstlere meleklerin inerler.” ‘’Fussilet Sûresi 30’uncu âyet’’ “Dürüst Müslümanlara inerler, korkmayın üzülmeyin cennet sizindir derler melekler müjde verirler.” Bakın ‘’Zümer Sûresi 73’üncü âyet-i kerimesinde’’ de Cenab-ı Hak bu müjdeyi hatırlatıyor. Ne diyor; (سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ) “Selâm size, hoş geldiniz cennete erdiriniz selâmete tükenmez nimetlere hem de büyük faziletlere Elhamdülillah, Elhamdülillah ebedî müjdeler büyük kurtuluş işte bu mümin mütteki kullara.” Şunu unutmayın! Ra’d Sûresi’nin 11’inci âyet-i kerimesinde de: “İnsanlar kendilerini bozmazlarsa Allah kimseyi bozmaz”. İslam insanları mükemmel bir insan-ı kâmil yapmaya gelmiştir. Yaratılış fıtratı İslam’dır bunu Kur’an ile İslam’ın yüce değerleriyle, ilmi, irfânıyla insanlar güzel fıtratını geliştirecek kemâle erdirecektir, bozmayacaktır.

Dakika 30:03

Çünkü Allah, kim kendini bozmazsa Allah onu bozmaz. Onun için insanlık âlemi ahlâken çürür kendilerini bozar karakterler, kalpler, ruhlar, kafalar bozulur. Kötü ahlâk güzel ahlâkın yerini alırsa, işte o zaman insanoğlu bozulur belâsını bulur. Kudret, üstünlük, hâkimiyet, yücelik bütün kuvvetler yüce Allah’ındır. Mücâdele Sûresi 21’inci âyetinde de: “Ben ve rasûllerim galip geliriz” diyor ve: “Ben rasûllerime yardım ederim” diyor Cenab-ı Hak. Yani galip gelecek Allah yolundaki insanlardır bunlar mağlup olmazlar ebedî muzaffer olmak bunlarındır, çünkü Allah’ın yardımı bunlaradır. Başkasına dua ve ibadet eden yok yere onlara tanrılık payesi vermiş olur kendi de helâk olur şirke girdiği için. Hareket, sükûn hayat olaylarının fizik olaylarının aslını teşkil eder, şu kâinat hareket hâlindedir. Şimdi sütün veya hareket hayat olaylarının fizik olaylarının aslını teşkil eder bunların ve nurun zulümâtın yaratanı yöneteni yine Yüce Allah’tır. Yaratma ile üretmenin farkını anlayamadılar, çok tanrılı dinlerin mitolojileri hep uydurmadır. Dikkat edin! Bunlar yaratma ile üretmenin farkını anlayamadılar, çok tanrılı dinlerin mitolojileri hep uydurmadır, sapıktır, yanlıştır, bâtıldır. Âlemin yüce yaratıcıdan (Allah) doğma kopma olduğunu iddia etmişler ne kadar sapıklık. Dikkat et buraya! Bu şirket düşen tevhit îmânından mahrum kalan zihniyet âlemin yüce yaratıcıdan (Allah) doğma kopma olduğunu söylemişler dalâlete düşmüşler bu şirk kelimesini kullanmışlar ve şirke saplanmışlar. Mesih işte Îsâ Aleyhisselâm’ı Allah’ın oğlu diyenler, Üzeyir Aleyhisselâm’ı Allah’ın oğlu diyenler, melekler kızları diyenler ve ruhbanları, keşişleri önderlerini, liderlerini, sahte mürşitlerini rab edinenler işte bunlar bilerek veya bilmeyerek bu şirke düşmüşlerdir. Bunun gibi Yüce Allah’u Teâlâ’nın şanına yakışmayan isnatlarda bulunmuşlar hattâ bir kısmı da oğlu yerine evlatlık diyerek tevile gitmişler. Yani oğlu değil ama evlatlık edindi diyecek duruma tevile gitmişler. Şeref payesi olarak tanrılığından hisse verdiğini ittihaz edindi demişler. Yüce Allah bunlara cevap veriyor (Hüvel ganiyyü) ve Subhanallah Subhanallahi ve Teâlâ (وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ ﴿٤﴾)(لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿٣﴾)(اللَّهُ الصَّمَدُ ﴿٢﴾)(قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ﴿١) ‘’Lâ İlâhe İllallah Muhammedur Rasûlullah.’’  „Ve ilahüküm ilahün vahid, lâ ilâhe illa hüverrahmanürrahim“ Yüce Allah kendinin zâtında, sıfatlarında, efâlinde, her şeyinde bir olduğunu eşi benzeri, şeriki, naziri, veziri olmadığını olmayacağını yegâne bir ve samed hem de ferdüs samed olduğunu ilân etmiştir.

Dakika 35:50

Kâinattaki bütün belgeler Allah’ın birliğinin kesin delilleridir. Onun için Allah’ın eşi benzeri olmaz. Allah yegâne tek zengindir müstağnidir sübhandır O, eksik sıfatlardan münezzehtir, kemâl sıfatlarla muttasıftır. Subhanallah dediğimiz zaman biz O’nu tenakustan tenzih ediyoruz kemâl sıfatlarla taftis ediyoruz takdis ediyoruz.

‘’ Sübbûhun Kuddûsün Rabbüne ve Rabbül Melâiketi Verrûh’’ diyoruz.

Kıymetli dostlarım,

Faraziyeler üzerinde de durulmaz. Faraziye olmayı nede mümkün olmayı gerektirmez yani olmayı da, mümkün olmayı da gerektirmez. Bunun içinde faraziyeler üzerinde durulmaz. İslam dini haktır, hakîkattir gerçektir herkesi hakîkate ulaştırır. İslam insanoğlunu Hakk’a hakîkate ulaştırmak, marifet kapılarını açmak, gönülde tevhîd nurunu parlatmak için insanlığı ebedî mutluluğun içine almak için gelmiştir tüm insanlığı kurtarmaya gelmiştir. Bunun için yeis hâlindeki îmânları kabul makbul değildir. Zoru görünce, insanlar îmân ederlerse bu îmânlar kabul değildir Azrâil Aleyhisselâm gelmiş gözünden perdeler kalkmış artık öleceğini kesin anlayınca îmân etmiş bunlar kabul değildir. Hiç vakit geçirmeden hemen herkesin gerçek bir îmân ile îmân etmesi iyi bir Müslüman olması herkesin kârine ebedî kurtuluşunadır. Sadece yeis hâlindeki îmân Yûnus Aleyhisselâmın kavmi için geçerli olmuştur onlara dünyada bir defa bu şans vurmuştur. Bunun da İnşâ’Allah gelecek derslerimizde biraz daha keşif notlarıyla konumuzu açığa çıkarmaya çalışacağız.

Dakika 38:51

(Visited 56 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}