[jw7-video]

37- Amelde Fıkhı Ekber Ders 37

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 37

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler! Fıkıhla ilgili derslerimiz devam ediyor. Namazın sünnetleri; konumuz namazın sünnetleridir. Şimdi Hanefilere göre Tıval-ı Mufassal, yani Hucurât Suresi’nden, Burûc Suresi’nin sonuna kadar yahut 40 veya 50 ayet kadar olan surelerdir ki; Evsat-ı Mufassal da orta uzunluktaki sureler, Târık Suresi’nden, Beyyine Suresi’ne kadar olan surelerdir. Veyahut da 15 ayet kadar olan sureler demektir. Kısar-ı Mufassal ise -bunlar- kısa sureler. Beyyine Suresi’nden Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar olan yahut her rekâtta 5 ayet ihtiva edecek uzunluktaki surelerdir. Şimdi namazdaki uzunluk miktarı; ne kadar Kur’an-ı Kerim okuyalım derseniz, işte sabah ve öğle de bu uzun surelerden ki bunlar Tıval-ı Mufassal olan sureler, Hucurât Suresi’nden, Burûc Suresi’ne kadar veyahut da ayet miktarı ne kadar derseniz, 40 veya 50 kadar ayetleri ihtiva eden sureler veya bu kadar bir ayet okumak. Biliyorsunuz bunlar uzun okumadır, sabah ve öğle. Diğer namazlarda ise ikindide, yatsıda orta uzunluktaki Evsat-ı Mufassal olan surelerden okumak sünnettir veyahut o uzunlukta. Akşam namazında ise kısa surelerden okumak, -bunlara da biliyorsunuz ki- Kısar-ı Mufassal denmektir. Bunlardan okumak sünnettir Hanefilere göre. Şimdi miktarı; ne kadar Kur’an-ı Kerim okuyayım, sabah da öğlen de ikindi, akşam, yatsı da derseniz bu şanlı âlimler (Rahmetullahi aleyhim ecmain) her konuda araştırmışlar, delillerle Cihan Peygamberi Hz. Muhammed’in şeriatını delilleriyle ortaya koymuşlar. Fıkıh ilmi tedvin edilmiş. Mükemmel şekilde asırlardır insanlık bu ekollerde okuyarak gelmektedir. Mükemmel mi mükemmeldir. Allah bütün âlimlerimize başta Şanlı Peygamber’e salat-ü selam olsun, ashaplarından Allah razı olsun (Radıyallahu anhüm ve erdahüm ecmain) ve diğer âlimlerimize de Allah çok rahmet eylesin. Hanefiler, Mâlikîler Şafiî ve Hanbeliler ve diğer âlimlerimize de Allah çok rahmet eylesin. Şimdi Mâlikîlerde bu Hanefilere yakın veya aynısını tavsiye eden görüşler vardır. Çok az fark etmektedir. Mesela Mâlikîlere göre de Tıval-ı Mufassal, Hucurât Suresi’nden, Naziât Suresi’ne kadar, demişlerdir. Hanefiler ne demişti? Onlar da Hücurat’tan, Büruc’a kadar, demişlerdi.

 

Dakika 5:07

 

-bakın- burada birbirlerine çok yakın durum vardır. Yine Evsat-ı Mufassal, Abese Suresi’nden Ve Leyl Suresi’ne kadar, burada yine Mâlikîlere göre. Kısar-ı mufassal ise Vedduha’dan Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar olan surelerdir. İşte kıymetliler, hepsi güzel söylemişler. Şafiîlere göre cuma günü sabahı, birinci rekâtta Secde Suresi, ikinci rekâtta Dehr (İnsan) sureleri okunur. Onlarda da yine Tıval-ı Mufassal, Evsat-ı Mufassal, Kısar-ı Mufassal. Bunlarda da birbirlerine yakın görüşler beyan etmişlerdir. Ve değişik olan görüşlere dikkat çekiyorum ki, şimdi ikinci rekâtta Dehr (İnsan) sureleri okunur demiş Şafiîler cumada. Dolayısıyla (Rahmetullahi aleyhim ecmain). Şimdi Tıval-ı Mufassalı Şafiîler, Hücurat’tan Nebe’ye kadar, demişler. -bakın- Nebe ile Naziât arasında bir tek sure var sadece, görüyorsunuz. Mâlikîlerle -bu konuda- Şafiîlerin durumu bu şekilde. Yine Evsat-ı Mufassal, Nebe Suresi’nden Duhâ Suresi’ne kadar. Kısar-ı Mufassal da Duhâ Suresi’nden Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar olan surelerdir ki, ya birbirlerinin bazen aynısı veyahut da çok yakın ifadeler kullanılmış, ne kadar güzel olmuş, cadde genişlemiş ve kolaylaşmış. Sonra bunların incelenmesi rastgele değil. Bunlar delillere dayanarak bu işlerde, bu keşiflerde bulunmuşlar ve bu kanaate varmışlar, görüşler beyan etmişler. Hanbelilere göre ise mufassal surelerin ilki Kâf Suresi’dir. Evet diğer bir habere de yine Hanbelilerden, Hucurât Suresi’dir ki onda da aynı görüşü benimsemiş görünmektedirler. Şimdi bunlar Kur’an-ı Kerim’de uzun, orta ve kısa okumanın -bakın- hangi sureler miktarında kaçar ayet olacağını da ortaya koymuşlar. Açıktan ve gizli olarak okumanın durumuna da şöyle bir bakalım. Hanefilere göre açıktan okumanın en azı, birinci saftakilere işittirecek kadar olmasıdır. Çünkü açıktan okunacak namazlarda, açıktan okumak. Açıktan okumaktan maksat nedir, cemaate duyurmaktır. Hanefilerde bu -bakın- açıktan okumanın en azı, birinci saftakilere işittirecek kadar olmasıdır. Hanefiler bunun kesin sünnet olduğunu, açıktan okumak vaciptir cemaate duyurmak da bu şekil sünnettir. Gizli okumada ise en az sınır kendinin veya bir veya iki kişinin işitmesi kadardır, başkası duymamalıdır. Bu da gizli okumanın sınırıdır. Eğer en yakınındaki kişilerden; bir iki kişiden fazlası duyarsa sen gizli okumuş olmazsın, namazın tahrimen mekruh olur. Ne yapacaksın, kendini duyacaksın.

 

Dakika 10:03

 

Bir de en yakınında en fazla olsa olsa bir iki kişi, bu bunun dışında kimse duymamalıdır. Gizli okunacak yerlerde. Hanefilerin tespitlerinin işte böyle olduğunu görmekteyiz. Çünkü açıktan okurken birinci saf en azından duymalı, gizli okurken de kimseye duymamalı, kendisi veya en fazla en yakındaki bir iki kişiyi öte geçmemelidir. Mâlikîlere göre kıymetliler, açıktan okumasının en az ölçüsü yanı başındaki kişiye işittirmesidir.  -bakın- Mâlikîler bu konuda böyle tespit etmişler. Gizli okumanın en az miktarı dilin hareket etmesidir, demişler. Bunu da Mâlikîler diyor. Kadınların açıktan okuması ise sadece kendileri duyacak kadardır. Bu Mâlikîlere göre yine. Şafiî ve Hanbelilere göre açıktan okumanın en az ölçüsü, yanı başındaki kimseye okuduğunu işittirmesidir. Gizli okumanın en az ölçüsü, kendisine işittirmesidir. İşte, bu da Şafiî ve Hanbelilerin tespitleridir. Hepsi de bu Cadde-i İslamîyeyi kolaylaştırmışlar, güzel keşfetmişler. Herkes kendi mezhebini yaşadığı zaman, bilerek o delillere dayanarak, İslam’ı yaşamıştır. Çünkü deliller var, delilsiz ortaya kimse görüş beyan etmemiş. O deliller üzerinde de derin derin düşünmüş -bunlar- yüksek âlim yüksek müçtehit bunların hepsi de. Şimdi, bir de rükû ve secdeye eğilip kalkma durumlarına, sonra kıyamda alınan tekbirler konusuna şöyle bir bakalım. İbn-i Mesud’dan gelen bir haberde, ‘’Resûlullah (S.A.V.) her kalkış ve eğilişlerinde, kıyam ve oturuşlarında tekbir getirdiğini gördüm’’ diyor. İbn-i Mesut diyor bunu. Sahabînin en büyük allâme-i cihan olanlarından biri (Radıyallahu anhü ve erdahüm ecmaîn).  Evet, Kıymetliler, ‘‘Semi allahü limen hamideh’’. Bu da söylenilir, yine namazın sünnetleri ile devam ediyoruz. Hanbeliler ise tekbir getirmenin vacip olduğunu söylemişlerdir. İftitah Tekbiri’nden başka öbür tekbirler namaz içinde sünnet tekbirlerdir. Ama Hanbeliler -bakın- vacip olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre ‘‘Semi allahü limen hamideh’’ demek de vaciptir. Kime göre, Hanbelilere göre. Evet, fakat iki secde arasında ve birinci teşehhütte ‘’Rabbiğfirli’’ demek de vaciptir. Kime göre, Hanbelilere göre. Kıymetli dostlarım, içinde istisnai durumları açıklıyoruz. Diğerlerinin sünneti olarak dersimiz, namazın sünnetleridir. Orada değişik görüşü olanları da size dikkat çekiyoruz. Rükû da -bakın- sünnet olanlar, bir de onlara bakalım. İki eli diz kapakları üzerine koymak sünnettir. Sırtı düzgün tutmak, erkeklerin parmaklarının arasını ayırmaları yine sünnettir.

 

Dakika 15:05

 

Baldırları dik tutmak yine sünnettir erkeklerde. Başı, sırtı ile aynı seviyede tutmak, başı sırt hizasından yukarı kaldırmamak, aşağıda indirmemek, pazularını böğürlerine bitiştirmemeleri, -erkekler için- bunlar birer birer sünnettir. Yine o cihan âlimlerinden ashabın, güzide âlimlerinden biri olan İbn-i Mesud, -bakın- ve diğer kıymetli sahabelerden gelen habere göre, şimdi şöyle duyuruldu: ‘’Rükûya gidince iki kolunu açar ve ellerini iki dizi üzerine koyar, parmaklarını dizi üzerinden ayırırdı’’. Kendisi şöyle demiştir: ‘’Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz’in böyle namaz kıldığını gördüm’’ diyor. İşte bunu söyleyen hem Ebu Mesud hem de Ukbe bin Amir gibi zat-ı muhteremlerdir. Kıymetliler, yine başka kıymetli sahabîmizden gelen habere göre -Allah hepsinden çok razı olsun (Radiyallahu anhüm ve erdahüm ecmaîn)- bak ne diyor İbn-i Sad: ‘’Babamın yanı başında namaz kıldım. İki avucumu düzgün yapıp iki uyluğumun üzerine koydum. Babam bunu yapmamı bana yasakladı ve şöyle dedi: Biz de böyle yapıyorduk sonra biz ellerimizi dizlerimizin üzerine koymakla emir olunduk’’ buyurdular. İşte kıymetliler, Şanlı Peygamber’e Yüce Allah, Cebrail Aleyhisselâm (aracılığı ile) Allah’ın okulunda mükemmel (okuttu); okuyan Şanlı Peygamber, ashabını ne güzel okuttu. Bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını Hz. Muhammed gösterdi, öğretti, uyguladı. İşte sahabî, tabiın, yüksek İslam âlimleri, delillerle asırlardır okuyarak, okutarak bize kadar getirdiler. Biz de iyi anlayalım. Bu âlimlerin arasındaki ihtilâfın rahmet olduğunu unutmayalım. ‘’Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz iki elini iki dizleri üzerine koyup, sonra iki elini ayırır böğürlerinden uzaklaştırıldı’’. Yani rükû yaparken. ‘’Resûlullah’ın namaz kıldığını gördüm’’ diyor yine sahabîlerden biri ve birçokları da. ‘’Rükû ettiği zaman sırtını düz tutardı. Öyle ki üzerine su dökülecek olsa su dururdu’’. Görüyorsunuz işte böyle rükû yapıyordu O Şanlı Peygamber (A.S.V.). Yine allâme-i cihan olan bütün dünya kadınlarının en âllamesinden olan Ayşe-i Sıddıka Validemiz (R.A.) -bakın- ne ediyor, Peygamberimiz’den aldığı haber üzerine: ‘’O Şanlı Peygamber (A.S.V.) rükûya vardığı zaman başına ne kaldırır ne de salıverirdi. İkisi arasında tutardı. O Allah’ın Resûlü Şanlı Peygamber (A.S.V)’’. İşte görüyorsunuz rükûnun yerli yerince rükû yapmanın ve diğer ibadetlerin bütün rükünlerini, şartlarını, sünnetlerini, bütün faziletlerini ve namaza zarar verecek olan bütün her şey, diğer ibadetler de böyle. Peygamber okulunda bunlar hep okutulmuş öğretilmiş.

 

Dakika 20:16

 

Ve asırlardır okuyarak, okutularak gelmiştir. Şunu üzülerek ifade edeyim ki ağzından haram dökülen Kur’an-ı Kerim’in içinden bir ayetin anlamını bilecek kadar ilmi metotlar olmayan, sünnet okulunda, tefsir, Kur’an okulunda, fıkıh okulunda okumadan rastgele ibadet ettiğini zannedenler, kendileriyle alay ediyorlar ve kendilerini maymunlaştırıyorlar. Onların yaptıklarının hiçbiri ibadet değildir. İbadet, Allah’ın Peygamber’e, Peygamberin de ümmetine okuttuğu, gösterdiği gibidir ki, Kur’an, sünnet, icmâ, kıyasla, ilmi metotlarla asırlardır fıkıh ekolünde okuyarak gelinmiş. Yüksek fakihler bunun önünü çekmektedir. Hem oynayacaksın hem zıplayacaksın hem çalgı çalacaksın hem haram olan maddeyi ağzından aşağıya aşıracaksın, hem de ibadet ettiğini söyleyeceksin. Bunlar bütün şeytanların dahi yapamayacağı yanlışlardır. Şeytanlar dahi bunu böyle yapamazlar. Çünkü sadece vesvese verir şeytanlar. Ama insan şeytanları daha tehlikeli görüyorsunuz. Kıymetliler, namazın sünnetleri ile dersimiz devam ediyor. Arada bazı konuları değiniyoruz ki o da bu işin menfaati icabı yanlış yapan herkes yanlıştan paçasını kurtarsın. Mezara ölürken doğru ölsün, amacımız bu. Kimseye -bakın- iyilikten başka, yanlışı ortadan kaldırıp doğruyu ortaya koymaktan başka bir amacımız yok. Doğruların içerisinde de biz, hareket ederken, aczimizi, cehlimizi, gafletimizi itiraf ederek devam ediyoruz. Allah, Peygamber ve Yüce İslam’da hata olmaz. Bunu bir insanda bir defa eksiklik yok, kusur yok, olmadı olmayacak. Allah: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ bu Allah’ın sözü (C.C.). ‘’Ben dininizi tamamladım’’ diyor, bu bozulmayacak kıyamete kadar ve ötesinde de. Şimdi insanoğlu aciz, hata insanda. Hele de cahil insanlar, bir de inkâra kalkmışlarsa, yanlışı doğru kabul etmişlerse tehlikeler burada derinlemesine devam ediyor. Burada büyük uçurumlar var. Adam hem bilmiyor hem bilmek istemiyor, yanlışı müdafaa ediyor. İşte uçurum burada. Bunlar uçuruma cehenneme doğru uçan, tepetaklak giden insanlar. Kandırıldıklarını da götürüyorlar yazık oluyor. Rükûda en az bir kere ‘’Sübhane rabbiyel azim’’ demek; Cumhura göre bu tespihi kemâlinin en az sınırı, 3 kere söylenmesidir. Kıymetliler, şimdi rükûda en az bir kere ‘’Sübhane rabbiyel azim’’ demek, cumhura göre ise en az sınırı, üç kere söylenmesidir. Mâlikî, Şafiî ve Hanbeliler buna ‘’ve bihamdihi’ sözünü de ilave ederler. Yani ‘’Sübhane rabbiyel azim ve bihamdihi’’ de ilave ederler, kim Mâlikîler.

 

Dakika 25:09

 

Şafiîler ve Hanbeliler. Çok kıymetliler, -bakın- Sevgili Peygamberimiz’den gelen yine habere göre diyor ki sahabîden birisi -bunlardan birisi de Huzeyfe Hazretleri’dir-: ‘’Peygamberimiz (A.S.V.) ile beraber namaz kıldım. Rükûda, Sübhane rabbiyel azim, secdede Sübhane rabbiyel âlâ derdi’’. İşte görüyorsunuz, nerede ne söyleyeceğini o Peygamber öğretti. ‘’Okuyuşu esnasında rahmet ayeti geçince, orada durur ve Allah’tan rahmet isterdi. Azap ayeti gelince de Allah’a sığınırdı’’. Bu da Kur’an-ı Kerim’in mânâsını bilen, yerli yerince hareket edebileceklerin, yapabileceği işlerdir. Yoksa namazda yanlış şeyler karıştırmak hiçbir zaman doğru olmaz. Yine Şanlı Peygamberimiz’den -bakın- şöyle rivayet gelmiştir.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ ﴿٩٦﴾ (Vakıa Suresi) ayeti inince, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed (A.S.V) şöyle buyurdu: ‘’Bu tespihi rükûnuzda okuyun’’. Yani ‘Sübhane rabbiyel azim’ okuyun rükûda, buyurdular. ‘’Sizden biri Rükûya vardığı zaman üç kere ‘Sübhane rabbiyel azim’ desin; bu sayı tespihin en az ölçüsüdür’’. Dikkat et, üç kere üç defa diyor Sübhane rabbiyel azim desin. Nerede rükûda. Kıymetli Efendiler, imam olan zat-ı muhteremler, 3 tespihten fazla tespih okumaz. Fazlası mekruhtur, demişlerdir, neden? İmam namazı gereğinden fazla uzatamaz. Yalnız başına kılan insanlar istediği gibi tespihleri fazla da okur, kıratında fazla da okuyabilir, ama imam namazı terazili, yerli yerince, kıldırması hafif kıldırması, asla erkândan hırsızlık yapmaması. Nedir bunlar? Rükünleri doğru yapmadığı zaman namaz hırsızı olursun. Hele imam bunları hiç yapma şansı hiç yok. Çünkü imam bütün cemaatin namazından da sorumludur. Onun için imam namazı, terazili, ölçülü, yerli yerince kaldıracaktır. Rastgele fazla tespih okuyayım, rastgele ‘ben fazla uzatayım, kısaltayım da’ yapamaz. 3 tespihten aşağı da okuyamaz. Üç tespihten fazla da okuyamaz, imam olan beyefendiler. O kıymetli şahsiyetler ki -gerçek imamlar için söylüyorum-. Onun, cemaatin emrinde maskara olmuş, grubuna uymuş, üstadına uymuş, liderine uymuş, şeriattan haberi yok. Şu liderinin, önderinin, bilmem neyin peşinde giden imamlar, imam sayılmaz. İmam şeriatın ölçülerini bilen, Kur’an-ı Kerim’de, sünnette, icmâda ve kıyasta ilmî hareket eden, delillerle, ölçülerle Allah’a ve Peygambere itaat eden; Allah’a ihsan edilen yerde mahlûkata itaat etmeyen, gerçek imamlardan bahsediyoruz. Gerçek imamlar işte sahabîden sonra bu dört mezhebin imamları, bu ekoldeki yüksek âlimlerin hepsi, hepsine rahmet okuyun. İmâm-ı Âzam’lara, Mâlikîlere, Şafiîlere, Caferi Sadık’lara, Hanbelilere ve diğer müçtehitlere rahmet okuyun. (Rahmetullahi aleyhim ecmain)

 

Dakika 30:26

 

Bütün kıymetli imamlarımızın hepsine rahmet okuyun. Bunlar dünyanın ebedî parlayan ilim yıldızlardırlar. Yüce Allah, ilimlerin -İslamî ilimlerin-, Hz. Muhammed ile Yüce İslam, Kur’an ile, Ashab-ı Gûzin ile, ondan sonra tabiın ile ve bu yüksek müçtehitlerle; Allah, ilim ile âleme tecelli etmiştir. Ve bu okullarda asırlardır insanlar, ilmin aydınlığından gelmektedirler. Onun için imam olan zat-ı muhteremler, patır kütür namaz kıldıramazlar öyle. Bakıyorsun adam secde yaptı, belini doğrultmadan ikinci secdeye gitti. Böyle namaz olmaz! Adam, ‘‘Semi allahü limen hamideh’’ dedi, belini doğrultmadan secdeye gitti, olmaz! Bu namazlar hırsız namazlarıdır. Bu namazlar tahrimen mekruhtur Hanefilerde, diğerlerinde ise tamamen namaz, namazlıktan çıkmıştır. Çünkü onlar da bunlar rükûndur. Ey kıymetli imamlar! En azından kendi mezhebinizi biliniz, o mezhebimizin dayandığı delilleri biliniz. Ona göre cemaatin önüne geçiniz. Kur’an-ı Kerim ve İslam şeriatının ilimleri ile bütünleşiniz. Siz ilimle bütünleşirseniz cemaat sizinle bütünleşir. İçinde fire verenler olur. Şeriata, Kur’an-ı Kerim’e, sünnet, icmâ ve kıyasa karşı çıkan cahiller olabilir, fâsıklar, tacirler olabilir, münafıklar, müşrikler olabilir, casuslar olabilir cemaatin içinde. Bunlar tesir etmez! Sen hak ilimlerle beraber ol. Yapacağın şey bu. Ağaya bakıp sağa yatıp, paşaya bakıp sola yatıp imamlık olmaz. İmam, Allah’ın emrinde ve ilimlerle donanmış kişidir. İmâm-ı Âzam-ı biliyorsunuz, haktan taviz vermeyen, -o zamanın, bir defa dikkat et- o zamanın adaletini dahi, gerçek adalet görmeyen ve birçok yanlışları pürüzleri gören ve mevki makamda asla gözü olmayan, haktan hakikatten, doğrudan doğruluktan asla ayrılmayan İmâm-ı Âzam, ölüme razı oldu da taviz vermedi ve zindanda öldürüldüğü, zehirlendiği söylenmektedir. Ey Müslümanlar, ‘Hanefiyim diyenler’, ‘İmâm-ı Âzam’a mensup olduğunu söyleyenler’, İmâm-ı Âzam’ın takvasını, zühdüne, onun marifetini bir bakın! O, marifet ilimleri ile vehbi ve iktisadî ilimleri ile donanmış, bizim imamlarımızdan biri o. Daha nice kıymetli, bizim değerli âlimlerimiz var, tarih dolu. Ama sen şarka(doğuya) baktın garbı(batı) görmedin, garbe baktın şarkı(doğuyu) görmedin, şimale(kuzeye) baktın, cenubu(güney) görmedin, batıya baktın, doğuyu görmedin. Her tarafa bak! Önce kendi değerlerine bak, bunları öğren.

 

Dakika 35:10

 

Kendi değerlerini önce öğren. Sen önce yaratanınla tanış, Kur’an-ı Kerim’de tanış, Peygamber’in ile tanış, ashab ile tanış. Tabiın ve bu yüksek âlimlerin okullarına kayıt ol. Yarın ölüp gideceksin mezara ne diyeceksin? Mezarda başlayacak hesap sual. Kabir suali, birileri inkâr ediyor kabir sualini; onlar daha çok şiddetli hesaba çekilecek. Yarın mahşere büyük mahkemeye çıkacaksın, ne diyeceksin? ‘Beni şeytan kandırdı, beni tağutlar kandırdı’ deyince paçanı kurtaracak mısın? Niye kandın, niye kanıyorsun? Ortada gerçekler var. Allah var, Peygamber var, Kur’an-ı Kerim var, âlimler var. İslam gibi yüce bir bozulmak bilmeyen yüce bir müessese var. Niye kanıyorsun sen? Sen aklı olan bir değerli şahsiyet değil misin? Aklını sen kimin adına kullanıyorsun? Aklını Allah için, Allah’ın emrinde, imânın, Kur’an’ın emrinde kullan aklını! İblisin, nefisin emrinde akıl olmaz. Onun için imamlar tabii kendime söylerken bunları değerli kardeşlerime de söylüyorum. Kendime söylemediğim hiçbir sözü kimseye söyleme hakkına sahip değilim. Kendime söylerken beraber dinliyoruz, hepsi bu. Okumadan okutulmaz. Okuyacağız okutacağız. Faydayı elde etmeden kimseye faydan dokunmaz. Faydayı elde edeceğiz, bütün insanlığın faydasına çalışacağız. Amacımız bu. Kıymetliler, işte, yine imamlık eden kişi tabii kendi mezhebinin durumuna bakar, cemaatinde durumuna bakar ki bu tabii Şafiîlerin görüşü bu. (Allahümme leke ve kâtü ve bike âmentü ve leke eslemtü haşea leke sem’i ve basari ve muhhi ve azmî ve asabi ve mestegalletbihi gademi). Şimdi -bakın-, bunu da ilave edebilir ama tabii -bakın- Şafiîlerdeki bir durum bu. Yine imamın durumuna imam cemaatin durumuna bakar. Yoksa ilave edemez. Cemaat bunlara elverişli bir cemaatse olur, o imam cemaatini bilir. Evet, kıymetliler. Cenab-ı Hakk en samimi bir şekilde görevini yapan kullarından eylesin. Bu duanın da kısa anlamına şöyle bakınca: ‘’Ey Yüce Rabb’im! Allah’ım! Senin için rükû ettim. Sana imân edip sana teslim oldum’’. ‘’Ve leke eslemtü – kulağım gözüm, beynim, kemik ve sinirlerim, ayağımın taşıdığı bu beden senin önünde eğilmiştir’’ diyor. Evet ne diyor, ‘’Haşea leke sem’i ve basari ve muhhi ve azmi ve asabi ve mestegalletbihi gademi’’. Evet bunu sözde söylerken mânâ ve huşu, sevgi ve saygı derin olan saygı; Allah korkusu ve sevgisi ve saygısı hâkim olmalıdır. Nice, dili bunları okuyup da kalbi bunlardan haberdar olmayan gafillerin haddi hesabı yoktur. Bunlara da dikkat çekilmelidir. Hanefilere göre rükuyu uzatmak tahrimen mekruhtur.

 

Dakika 40:15

 

Dikkat et! Rükû uzatılmaz. Hanefiler, burada bilhassa imamları daha çok uyarmaktadır. Herkesi artık uyarıyor. Rükûn -biliyorsunuz- farzdır. Şimdi bir de kıymetliler, tesmih, namazın sünnetlerinden biri de tesmih. Bu da ‘’Semi allahü limen hamideh’’ demektir. Bu da sünnettir. Tahmit de ‘’Rabbena lekelhamd’’ demektir. Bu da sünnettir. Cumhura göre imama uyan kişi tahmit getirmekle yetinir. Yani ‘’Semi allahü limen hamideh’’ demez de ‘’Rabbena lekelhamd’’ söyler demiş, Cumhur bunu söylemiştir. Şafiîlere göre tesmih ile tahmidi birleştirmek sünnettir. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde namaza durduğu zaman, kalkınca tekbir getirir. Sonra rükûya varınca yine tekbir getirir. Sonra belini rükûdan doğrultulu zaman ‘’Semi allahü limen hamideh’’ derdi. Sonra ayaktayken ‘’Rabbena lekelhamd’’ derdi. Evet kıymetliler. Bu da birer birer sünnet, bunlarla cumhura göre -bakın- delil Sevgili Peygamberimiz’in şöyle buyurması: ‘’imam ‘Semi allahü limen hamideh’ dediği zaman, sizler de ‘Rabbena ve lekelhamd’ deyin’’. Bu cumhura göre Hanefilerde ‘lekelhamd’ yeterlidir. ‘Rabbena lekelhamd’, diğerlerinde orada (Vav) da konmuştur ‘ve lekelhamd’. Kıymetliler, şöyle bir bakalım, yine secde için eğildiği zaman önce dizlerin sonra ellerin sonra yüzün yere konması, secdeden kalkarken de bunların tam tersinin yapılarak kalkılması birer birer sünnettir. Bu cumhura göre, Mâlikîlerin dışında diğer âlimlerimize göre durum böyledir. Yine gelen haberde Sevgili Peygamberimiz’den (A.S.V.); ‘’Resûlullah (S.A.V.) secdeye gittiği zaman gördüm ki dizlerini ellerinden önce yere koydu, kalkınca da ellerini dizlerinden önce kaldırdı’’. Bu Mâlikîlerin dışındakilere göre böyle ama Mâlikîler, bunu böyle değil, bunun tam tersini söylemişlerdir. Önce eller sonra dizler yere konur Mâlikîlere göre. Kalkarken de önce dizler sonra eller kaldırılır. Yine Mâlikîlere göre. ‘’Sizden birisi secde ettiği zaman develerin çöküşü gibi çökmesin. Önce iki elini, sonra iki dizine yere koysun’’. Yine Mâlikîlerin bu delilidir. Bunu da Ebu Hureyre‘den almışlardır. Fakat Peygamberimiz’in öyle zamanlar olmuştur ki, böyle yaptığı da rivayet edilmiştir. Şimdi bunların hepsi mükemmeldir. Böyle yapan da öyle yapan da -bakın- görevini bir delile istinaden yapmış olmaktadır. Bu yine rahmettir yine kolaylıktır. İslam caddesinin ne kadar geniş ve kolay olduğunun belgeleridir bunlar. İslam’ın ulemanın, rahmetin, ihtilâfının rahmet olduğunun belgeleri bunlardır.

 

Dakika 45:28

 

Sakın başka türlü düşünmesin kimse. -bakın- bunların hepsi mükemmel. Ama Mâlikîler burada tek kalmışlardır. Mâlikîlerin yaptığını da insan bir gün yapar. Ne zaman? Şimdi ellerini dayanmadan kalkamayacağın zamanları düşün. O zaman da Mâlikîlerin dedikleri devreye girer, ne kadar güzel. Ama yapabildiğin kadar en güzelini, en iyisini yapmaya çalış. Fakat bunların hepsinin -bir gün- en güzel en doğru olduğunu da anlayacaksın. Herkes mezhebinin dayandığı delillerle baksın, o yüce o yüksek âlimlere rahmet okuyarak mezhebine göğsünü gere gere yaşasın. Hepsi mükemmeldir, bunlar hak mezheplerdir. Ehl-i Sünnet bunlardır. Vel Cemaat bunlardır. Ashabın yolu, selefin yolu bunlardır. ‘Ben selefim’ deyip de dört mezhebe savaş açan, Müslüman’a kılıç çalan, çağın Haricîlerine dikkat edin! Bunlar ne seleftir ne haleftir bunlar. Bunlar bir fitne odaklarıdırlar, Ehl-i Sünnet’in içerisinde, cemaatlerin içerisinde. Bunlar tamamen fitne körüğünü yakan insanlardır. Bunlara itibar etmeyin. Dört mezhebe ve onları takip eden yüksek ilmi olan müçtehitlerin hiçbirine toz kondurmayın. Adam ‘besmele çekmeyi’ bilmiyor, Maturidî düşmanlığı yapıyor. Besmele çekmeyi bilmiyor, Eş’arî düşmanlığı yapıyor. Bakıyorsunuz yine besmele çekmeyi bilmiyor, Şafiî, Mâlikî, Hanefi düşmanlığı yapıyor. Bunlar İslam’ın içinde birer fitnedirler. Bunları düşman kullanmaktadır. Bir de cehaletten beslenmektedir bunlar, bunlara dikkat edin. Dört mezhebe toz kondurmayın. Ama deliller ortada; bu delillerin içerisinde istediğin delile göre amel edersin. Bir anda hepsine göre değil. Birine göre amel ettiğin zaman hepsini amel etmiş olursun. Çünkü bunların hepsini biz -ne yapıyoruz- kalben tasdik, dilimizde ikrâr ediyoruz. Bunlar hak mezheptir delilleri haktır. Güçlü hadisler, Hadis-i Şerifler var. Tevatüre ulaşamayan, sıhhate ulaşamayan zayıf hadisler var. Ama o zayıf hadisleri besleyen doğru kaynaklar var. Doğru kaynaklardan besleniyorsa bir zayıf hadis, onunla amel edilir. Ve mezhepler, müçtehitler (Rahmetullahi aleyhim ecmaîn) bunlar güzel incelemiş. Kimseye pabuç bırakmamışlar hiç ve bırakmazlar da ebedî. Çünkü bu ekollerin yetiştirdiği dünyada yüksek şahsiyetler var olarak geldi, var olarak gidecektir. Kimse parlayan İmâm-ı Âzam yıldızının, güneşini söndüremez, söndüremediler. Mâlikî, Şafiî, Hanbeli yıldızları hiç sönmedi. Ve bu ekol ile birlikte hareket eden daha nice kıymetli yüksek âlimlerimiz var. Onlar bu ekolün dışında değiller ki. Ehl-i Sünnet yolundaki Ehl-i Beyt imamları bu ekolün dışında değil ki. O ‘dışında diyenler’ onların adına uydurma kitap yazanlar. Onların adına uydurma kitaplar yazmış, adını da ‘Ehl-i Beyt imamları şöyle diyor’ diye koymuş. Ehl-i Beyt imamlarının gerçek âlimlerin hepsinin durumu, bu ekolün içerisindedirler ve kıymetlidirler.

 

Dakika 50:32

 

Ayrılık olan, ihtilâf olan yerleri de bellidir. Nereye dayandıkları da bellidir. Doğruları da yanlışları da bellidir. Kimse kimsenin adına bir şeyi uydurmaya kalkmasın. Bilmeden, köke inmeden. Hele de Kur’an-ı Kerim’i bilmiyor, sünneti bilmiyor, icmâyı bilmiyor, bir de taassuba kapılmış. Taassupla ‘şöyle veya böyle’ diyor. Bir defa cahil haddini bilmeli, bilmiyorum diyebilmeli, bilmediğini de bilmeli. Taassuptan da parçayı kurtarmalıdır. Evet, kıymetliler, secdenin yapılış şekillerine şöyle bir bakalım. Hanefilere göre yüzü, iki avuç arasına koyma ve parmaklarını birbirine bitişik olarak yapması, kıbleye doğru açılmış vaziyette, kıbleye doğru tutma hususunda müçtehitlerin zaten ittifakları vardır. Her mezhepte kıbleye doğrudur eller. Hanefiler dışındaki diğer müçtehitlere göre eller secde esnasında omuzların hizasına doğru kaldırılır. Hanefilerde ise böyle değildir. İşte Hanefilerin secde etme şekli böyledir; yüzü -Hanefilerde- iki avuç arasına ve parmakları birbirine birleştirerek secde edilir. Kıymetliler, bu da secdenin yapılması şeklindeki sünnet olandır. Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberlere bir bakalım. ‘’Peygamber Efendimiz secdeye gittiği zaman yüzünü iki elinin arasına kordu’’. İşte Hanefilerin ve diğerlerinin delillerinden biri bu. Yine, ‘’Peygamberimiz (A.S.V.) secde ettiği zaman karnı ile uylukları arasında bir behime -yani bir kuzu koyun geçebilecek kadar- boşluk bırakırdı’’. Yani karnının altından böyle geçebilecek şekilde. Karnını yere doğru değil yukarı doğru çeker. Şimdi bunlar hep sahih haberlerdir. Peygamberimiz’den gelen yine, ‘’Sevgili Peygamberimiz secde ettiği zaman koltuğunun altındaki beyazlık görünecek şekilde, kollarını böğründen ayırırdı. Vücuduna kollarını yapıştırmazdı’’. Evet kıymetliler. Yine secdede, itidâle rivayet edin. ‘’Sizden biri kollarını yerlere yaymasın, dört ayaklılar gibi yapmayın’’. ‘Kelblerin yaptığı gibi yapmayın!’ diye de uyarmıştır Peygamberimiz. Secdedeki tespihler en az bir kere, normal olarak 3 kere ‘’Sübhane Rabbiyel âlâ’’ demek ittifakla sünnettir. Bak ittifakla demek, bütün mezheplerin görüşüyle demektir. Yine bir haberde -Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde-, ‘’Secdeye gittiği zaman üç kere ‘Sübhane Rabbiyel âlâ’ derdi’’.

 

Dakika 55:03

 

İşte görüyorsunuz. Şimdi hem İbn-i Mesud’dan gelen hem de Huzeyfe Hazretleri’nden (Radıyallahü anhüm ve erdahüm ecmain) bunlardan gelen habere göre ‘’Sevgili Peygamberimiz’in (A.S.V.) secdede üç kere ‘Sübhane rabbiyel ala’ dediğini işitmiştir’’ diyor. İmam olan kişi -Hanefilere göre- secdede üç kereden fazla tespih getirmez. Mâlikîlere göre ise sınırı yoktur. Burada Hanefilerin durumu -imam olan kişi- diyor. İmam, cemaati terazili, yerli yerince, uzatmadan, kısaltmadan yerli yerince kıldırması konusunda bütün mezheplerin dikkati vardır, itinası vardır ama Hanefiler bunun üzerinde -bak- titizlikle duruyor. Ne diyor Hanefiler? ‘’İmam olan kişi -diyor-, üç kereden fazla tespih getiremez’’ diyor. Niye? Namazı cemaate karşı uzatmak olmaz, yerli yerince kıldıracak, hafif kıldıracak, uzatmayacak. Peygamberimiz’in bu konuda tembihi var. Yine Mâlikî, Şafiî ve Hanbeliler -bakın- secdede, (Sübbûhun, kuddûsün, rabbül, melâiketi verru. Allahümme leke secettü ve bike âmentü ve leke eslemtü secede vechiyelillezi halagahu vesevvarahü ve şakka semahu ve besarahu tebarekallahü ahsenül halikîn). Şimdi bunu da söyler demişler Mâlikî, Şafiî ve Hanbeliler. Ama illa söyleyin diye de bunlar da şart koşmamışlar. Yine imam, terazili davranır, ama yalnız başına kılıyorsa, mezhebin tavsiyelerine uy yerine getir. Peygamber (A.S.V) rükû ve secdesinde ‘’Sübbûhun kuddûsün rabbül melaiketi verruh, derdi’’ diyor. Bu yalnız kıldığı zaman mı imam olduğu zaman mı? Şimdi, tabii bunlar müçtehitler incelemiş Hanefiler o kanaate varmışlardır. Bu haber Ayşe-i Sıddıka Validemiz’den gelmektedir. Kıymetliler, yine secdede dua etmek konusunda Hanefiler şöyle demişlerdir: ‘’Tespihten başka bir şey söylemez’’. Yani secdede dua yapılmaz Hanefilere göre. Hadis-i Şerifler, nafile namazları hamledilmiştir. Hanefiler diyor, secdedeki yapılan dualar farz namazlarda değil, nafile namazlara hamledilmiştir. Mâlikîlere göre sınırsız olarak duada bulunmak müstehaptır -bakın-. Fakat Hanefilerin keşiflerine dikkat edin ve bütün mezheplere saygı duyun. ‘’’Kulun Allah’a en çok yakın olduğu zaman secde anıdır. Çok dua edin, dualarınız kabul olmaya lâyıktır’’diye   Peygamberimiz’den haberler vardır. Ama Hanefiler bunları yine nafile namazlara hamletmişlerdir. Farzlara bir şey karıştırmayın, demişlerdir. Yine başka bir haberde -Peygamberimiz’den gelen haberde-; ‘’Yüzünü secdeye koyduğun zaman şöyle de: Allahumme inni âlâ ve şükrike ve hüsni ibadetike’’. Yine başka bir haberde, ‘’Allah’ın en çok sevdiği söz kulun secde anında şu duayı yapmasıdır: رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ    نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي.’’ Bunlar da nafile namazlara hamledilmiştir Hanefilere göre.

 

Dakika 1:00:11

 

Yine başka bir haberde Sevgili Peygamberimiz secdesinde söyle derdi: ‘’Allâhümmağfirlî zenbî küllehûdikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû – Ey benim Yüce Allah’ım. Yüceler yücesi olan Allah’ım, küçük büyük, önce sonra, açıkta gizli, işlediğim bütün günahları affı ve mağfiret eyle. Affeyle mağfiret eyle!’’ diye bir yalvarıştır burada. Bu haberde Ebu Hureyre‘den geldiği muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Evet kıymetliler, Cenab-ı Hakk, bütün ibadetleri makbul olan ihlas ile ibadetlerini yapan, her sözü ve işi hak ve nur olan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:01:21

 

 

 

(Visited 300 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}