Tefsir 377-01

377- Tefsir Ders 377 hayat veren nurun keşif notları

377- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 377

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Hicr Sûresi 9’uncu Âyet-i Kerime’den 50’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

 

Çok kıymetli muhterem izleyenlerimiz,

 

Keşif notlarımız şanlı Kur’an-ı Kerim ile ilgili nurlu İslam’ın kendi parlayan nuru iki cihânda da insanlığa kazandırdığı mutluluğu konusunda keşif notlarımız devam etmektedir. Hicr Sûresi’nin 10’uncu âyeti ile dersiniz devam ediyor. Dersimiz buraya kadar geldi şanlı Kur’an-ı Kerim’in başından sırayla takip ediyoruz. Şimdiki dersimiz ise Hicr Sûresi ile devam etmektedir. Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimesinde de diyor ki; (وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ ) “Birde o takdir de mühlet verilenlerden olamazlar.” İnsanoğlu iş işten geçmeden fırsatlar evden çıkmadan ne yapıp yapmalı gereğini yapmalıdır. İşte burada azâb geldikten sonra iş işten geçtikten sonra artık yapılacak bir şey kalmaz. Cenab-ı Hak ne diyor; “Azâb Melekleri indirildiği mi derhâl işler bitirilir” diyor. Bu duruma gelmemek lâzım Azrâil Aleyhisselâmın canları almaya ne zaman geleceği belli değil hazırlıklı olmak lâzım.

 

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿٩﴾

 

Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede de: Hiç şüphe yok ki, o zikri yani Kur’an-ı Kerim2i biz indirdik biz, diyor وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ biz indirdik biz, hiç şüphesiz onun koruyucusu da mutlaka biziz diyor Cenab-ı Hak. Kur’an-ı Kerim’in kesin koruyucusu kayıtsız şartsız Yüce Allah’tır. Kur’an-ı Kerim koruma altındadır. Şimdi dersimizin akışı içinde bu gerçekleri göreceğiz. Bugün bütün dünya Müslümanlarının ezberinde Kur’an-ı Kerim vardır kaç milyonlarca Müslümanın ezberinde Kur’an-ı Kerim vardır. Az veya çok herkes ezberinde olduğu kadarıyla Kuran’ı Kerim’in hafızıdır. Hafızların Kur’an’ı ezberlemesi ve Sahâbenin onu toplaması da Allah’u Teâlâ’nın koruma sebepleri cümlesindendir. Yani bazıları der ki: Mademki Allah koruyor işte hafızların ezberlemesine Müslümanların bunun üzerinde titizlikle durmasına ne gerek var derler. Aslında bütün sebepler de bu korumanın içerisindedir. Çünkü Cenab-ı Hak burada koruma sebeplerini de kendi yaratır hem korur hem koruma sebeplerini de kendisi yaratır. Allah’ın koruması açık ve seçik bir mûcizedir. Yani tamamen Kur’an-ı Kerim’in karşısında insan ve cinler âlemi âcizdir Kur’an-ı Kerim mûcizedir. Yani karşısında 14 asırdan beri şu anda 1400 yılından beri dünyada Kur’an-ı Kerim’i bozmaya tahrip etmeye çalışanların haddi hesabı olmadı ama kimsenin gücü yetmedi yetmeyecektir. Bir noktası bir harfi değişmedi değişmeyecektir.

 

Dakika 5:30

 

Niçin?  İşte âyet-i kerimede Cenab-ı Hak: “O Kur’an-ı Kerim’i biz indirdik biz diyor, onu koruyan da biziz diyor. Onun için Kur’an-ı Kerim’in mûcize olduğu açıkça ortadadır. 14 asırdan beri ona hücum edenler olmuş bakın daha noktasına kimse bir şey yapamamış bu bunun büyük mûcize olduğunun bu 14 asır bunun zaten şahidi delilidir. Onun için Cenab-ı Hak, onu korunmuştur korumaya ebedî devam edecektir. Kur’an-ı Kerim hiç kimseye kuvvet vermemek sûretiyle Kur’an-ı Kerim’in bozulması da mümkün değildir yine yani Kur’an-ı Kerim’in gücünün üstünde güç kimseye verilmemiştir verilmeyecektir. Yüce Allah teklif yükümlülük süresinin sonuna kadar koruyacağını da vaad ediyor. Yükümlülük süresi nedir? Dünyada insanoğlu yaşadıkça Allah’u Teâlâ Celle Celâlühü Kur’an’ı insanlığa teklif ettikçe Kur’an’da ki emirleri,  Kur’an-ı Kerim korunmaya devam edecektir. Zaten yükümlülük süresi bitince kıyâmet kopacaktır bu zamanda Kur’an-ı Kerim zaten Levhi Mahfuz’dan geldi oraya dönecektir. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in bir noktasını değiştirecek olsa birisi, bütün âlem ona ne diyor; haykırır bütün âlem bu yanlıştır der. Niye? Kur’an-ı Kerim yanlışı kabul etmez. Sonra bütün dünyanın hafızasında milyonlarca Kur’an-ı Kerim var. Sen birisinin noktasına dokundun mu öbür Kur’an’lar ve öbür Müslümanlar ve bütün Müslümanlar yerde ki gökte ki her şey haykıracaktır. Ey hâin! Oraya bir yanlış nokta koydun diyecektir ve gün ışığında yanlışın ortaya konma imkânı yoktur. Çünkü Tevrât’ın başına gelenler, İncîl’in başına gelenler Kur’an-ı Kerim’in başına ebedî gelmeyecektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim son kitaptır. Cenab-ı Mevlâ bu durumun açıkladıktan sonra… Yanlış yapan yanlış okuyan bile kast olmadan efendi yanıldın doğrusu şöyledir der hem Kur’an-ı Kerim hem de Kur’an’ı bilen Ulemâ ve Müslümanlar haykırır. Yanlış Müslümanların arasında barınamadığı gibi yanlışın dünyada barınma şansı da yoktur Kur’an’a yanlış giremez yaklaşamaz bile. Kur’an-ı Kerim’e falan şöyle el kattı, filan böyle kattı bunlar serseri cinsi aptal bunlar. Kur’an-ı Kerim’de bir sûrenin dahi mânâsını bilmezler “Eûzu Besmeleyi” bile doğru okuyamayan câhil serseriler. Birisi şeytan bunların ağzına tükürmüş onlar da ot tükürüğü yutarak şeytanın izinde giden aptallar, budalalar bunlar. Ve Kur’an ’sız, İslam ’sız birinin yolunda gittiğini ve kendilerinin Müslüman olduğunu zannediyorlar.

 

Dakika 10:00

 

Öyle bir dava yok! Kur’ansız Muhammed’siz İslam olmaz. Onun için Kur’an-ı Kerim Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem ebediyyâta kadar İslam’ın işte kaynağı Kur’an ve önderi, rehberi Hz. Muhammed’dir.  Kur’an-ı Kerim’e kişi uyduğu kadar Müslümandır Hazreti Muhammed’in izinde yürüdüğü kadar Müslümandır. Muhammed Mustafa’nın bağrında Kur’an-ı Kerim parladı İslam böyle dünyaya doğdu. Hz. Ali’yi Ali yapan Ashâpları gökte parlatan, Ehl-i Beyti Ehl-i Beyt yapan nedir? Kur’an’a bağlılıktır. Kur’an’a bağlılık şeriata bağlılık Hz. Muhammed’e bağlılıktır bu bağlarla da Allah’a bağlanmaktır. Kur’an ‘sız İslam’ın emir ve hükümlerini ilmini, irfânını tanımayacaksın birde tutacaksın peygamber yolunda olduğunu Müslüman olduğunu söyleyeceksin, Ehl-i Beyt yolunda olduğunu söyleyeceksin. Kur’an ‘sız, Muhammed’siz Ehl-i Beyt olur mu? Ehl-i Beyt canını verdi Kur’an İslam uğruna hepsi şehit oldular, şehitlik en büyük rütbedir oraya ulaştılar. Ehl-i Beyt’in yaptığının tersini yaparak, Peygamberin sünnetinin tersini yaparak, Kur’an-ı Kerim’in dediğinin tersini yaparak ne dünyada Sünnîlik olur nede bir başka bir şey olur hiçbir şey olmaz.

 

Fahrettin Râzî gibi büyüklerimiz de bakın ne diyor; Râzî derki: Hiçbir kitâba nasip olmayan bu sıfat özellik Kur’an-ı Kerim’e nasîb olmuştur. Nedir bu? Allah’ın koruması altında tuttuğunu Allah açıkça söylüyor. Eğer birisi Kur’an’ı bozdu diye biri inandıysa bu âyeti inkâr etmiş olur. Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini veya âyetini bir kelimesini inkâr edende Müslüman olamaz. Ne peygamber yolundadır ne Ehl-i Beyt yolundadır tamamen iblîsin yolundadır. Neden? Kur’an-ı Kerim inkâr edilerek bak bu âyet ne diyor; Allah’u Teâlâ onu ben koruyacağım diyor tâ ebediyyâta kadar. Kuran’ı Kerim’in bozulma şansı yok ki. Kur’an-ı Kerim’e kim dil uzatır el uzatırsa o diller çürür, o eller kurur hep böyle oldu. Kur’an-ı Kerim’e ihânet etmek isteyenler hep Mahvı perişan oldu hep çarpıldılar bunun tarihte delilleri çoktur sırası gelince onları da izâh etmeye çalışırız İnşâ’Allah. Daha önceki derslerimizde bu konuda bilgiler vermiştik onlara da iyi dönüp bakılırsa anlaşılmış olur. Dinsizlerin, Yahûdîlerin, Hıristiyanların, Kur’an-ı Kerim’i değiştirmek ve bozmak üzere birçok arzuları ve hırsları bulunduğu hâlde bakın hiçbir şey yapamamışlar 14 asırdan beri bu onun en büyük mûcize olduğunun açık delilidir. İncîl’in, Tevrât’ın başına gelenlerin Kur’an’ın başına da getirelim ki işte kimsenin kimseye bir diyeceği kalmasın diye hâinler çok uğraştılar. Kur’an-ı Kerim Tevrât’ı da bünyesinde hem Musaddik hem Müheymin İncîl’i de, Zebur’u da, Suhuflar’ı da Kur’an-ı Kerim kendi bünyesinde hem Musaddik hem Müheymin bünyesinde koruma altında tutar teftiş altında. Onların hükümlerinin yenilenmesi gerekenleri Kur’an-ı Kerim geçmişin tamamını yenilemiştir.

 

Dakika 15:00

 

Hicret’in 1349, şöyle bir bakın yani Hicri yıl hesabıyla bir bakın Mîlâdî yıl hesabıyla bakın Kur’an-ı Kerim’in dünyaya inzâl edildiği dünden bu tarafa bakın… Asırlardır Kur’an-ı Kerim dünyaya meydan okuyarak gelmiştir meydan okuyarak gitmektedir. Onun için Kur’an-ı Kerim’in bozulma şansı yoktur bunu bilmeyenler böyle bilsinler. (تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ ) “Bunlar Kitâb’ın ve apaçık olan şanlı Kur’an’ın âyetleridirler.”

 

استعيذ بالله

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ ﴿١٠﴾

 

Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik diyor Cenab-ı Hak.

 

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ ﴿١١﴾

 

Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar. O Peygamberiyle alay eden milletler, kavimler ne oldu? Belâlarını buldular.

 

كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ ﴿١٢﴾

 

Biz o küfrü suçluların kalbine işte böyle yerleştiririz diyor. Niçin? Küfrü istediler, özgürlüklerini küfre kullandılar, küfrü seçenek olarak küfrü seçtiler de ondan.

 

لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ ﴿١٣﴾

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ ﴿١٤﴾

لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ ﴿١٥﴾

 

Kur’an-ı Kerim’e îmân etmezler, o îmân etmeyen îmânsızlar için Cenab-ı Hak ne diyor; o onlar diyor Kur’an-ı Kerim’e îmân etmezler hâlbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir. İbret alsalar ya diyor. İbret almış olsalardı da helâk olmasalardı. Peki, inanmayanların akıbeti ne oldu? Hepsi helâk oldular bütün kavimler battı. Peki, bu çağdakiler batmayacak mı? Batacaklar. Ya yerden, ya gökten yahut da Azrâil’in ordularıyla alıp götürecekler. Cenab-ı Hak, şarkta garpte bir âfât verirse bir musibet o bütün dünyaya derstir ibret alınması içindir. İbret almayanlar günü gelince hak ettiklerini görecekler hak ettikleri belâlarını bulacaklardır. Kur’an-ı Kerim bunları kurtarmaya gelmiştir gelin helâk olmayın diye gerçekleri Yüce Allah Kur’an ile haber vermektedir. Onlara gökten bir kapı açsak da diyor oradan yukarı çıksalar. Bakın, Cenab-ı Hak onlara gökten bir kapı açsak da… Kime? O, inanmayanlara. Oradan yukarı çıksalar; “Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır derler yine inanmazlar.” Bir insana îmânsızlık eğer tamamen huy ve tabiat hâline gelmiş küfrü seçmiş onu gönlüne yerleştirmişse artık kişinin o küfür gözüne perdedir. Îmân etmeyecek tabakaların durumu grupların durumu böyledir tehlikelidir.

 

Dakika 20:00

 

Allah Celle Celâlühü kimsenin gönlüne îmân yerine üfür, şirk, nifâk girerse mahvoldu kişi kendini mahvetmiştir. Allah da onun kazancının karşılığını vermiştir o kürü kazanmıştır o küfrü de ona tabiat olarak kalbine mühür olarak basılmıştır. O gönlüne o yerleşince küfür göklere çıkarsanız da inanmıyor Melekleri apaçık görseler indiğini çıktığını inanmıyorlar bize sihir yaptılar biz sihirlendik diyorlar. Suçlu kalplerdeki yankılanmaları temiz kalplerdeki tecellîlerine benzemez. Temiz kalplere edebî bir hayatın yayılması ile girip dizilen sözünü yani şanlı Kur’an’ı Allah’u Teâlâ suçu bulaşa, bulaşa mizacı bozulmuş olan suçluların çürük kalplerine mızrak saplar gibi ne yapar; kendi küfürleri kendi kalplerine saplanmıştır mızrağın saplandığı gibi saplanmıştır. Neden? Küfrü  seçtiler, özgürlüklerini küfre kullandılar da ondan.

 

استعيذ بالله

 

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ ﴿١٦﴾

وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ ﴿١٧﴾

إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ ﴿١٨﴾

وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ ﴿١٩﴾

 

Andolsun biz, gökte bir takım burçlar yarattın düğün Cenab-ı Hak (بُرُوجًا) burçlardır ve bakanlar için onu süsledik diyor. Ve gökyüzünü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hâriç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder. Onu da şihaplar takip ediyor gökyüzünde Allah’ın karakolları var gökyüzünde ilâhî ordular var. Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik. Dikkat et! Cenab-ı Hak burada (مَّوْزُونٍ ) kelimesini kullandı. Yani ne yaratmışsa bitkilere varıncaya kadar hepsi ölçü biçimle yaratılmış bir ölçüyle onlara bir miktar, oran, ünite konmuş.

 

وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ ﴿٢٠﴾

 

Orada hem sizin için hem de sizin rızıklarınızı veremediğiniz kimseler için geçim yollarını da yarattık diyor. Her şeyi ve sebeplerini de Cenab-ı Hak kendi yaratmıştır.

 

وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ ﴿٢١﴾

 

Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz diyor Cenab-ı Hak. Her şey bu da ölçülerle, Yüce Rab;

 

وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ ﴿٢٢﴾

 

Dakika 25:00

 

وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ ﴿٢٣﴾

Cenab-ı Hak biz rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Dikkat edin! Ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz diyor. Yani yeryüzü su hazineleriyle doldurulmuşsa bunu yapan siz değilsiniz bizi, biziz diyor Cenab-ı Hak. Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin vârisleri de biziz. Hayatı yaratan Yüce Allah’tır hayat veren kendisidir. Ölümü yaratan kendisidir ölüleri dirilten kendisidir fânileri devamlı yaşatan kudret O’ndadır. İşte kişiye yarattığı kullarına devamlı hayat veren O’dur. Günahına karşılık da cehennemde devamlı tutan azâb içinde bırakan da O’dur. Rahmeti önde gidiyor fakat adâleti de onu takip ediyor.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ ﴿٢٤﴾

وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ ﴿٢٥﴾

 

Andolsun ki biz, içinizden İslam’da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz. Allah’ın bilmediği olmaz. Kimisi yan gelip yatıyor görevini yapmıyor bir kısmı da ne yapıyor; Tam bir Mücâhit ve Mücâhide aslanlar gibi hayırda yarışıyor ve önde gidiyor hayır önderi. Bilimde, ilimde, hayır da, hasenatta her türlü hayırlı faaliyetlerde önde gidenler var geri kalanlar var, işte İslam hep ilericidir. Bu âyet-i kerime Müslümanın en ilerici en çağdaş olmasını gerektiren mesajını da vermektedir. Cenab-ı Hak ne diyor; Sizin önde gidenlerinizi de geride kalanlarınızı da elbette diyor öne geçmek isteyenleri de biliriz geri kalmak isteyenleri de biliriz diyor. Allah’ın bilmediği olmaz dereceleri rütbeleri Allah verir derekeleri aşağının aşağısını cehennem tabakalarını yine suça göre Cenab-ı Hak kendi takdir eder adâleti tecellî eder. Şüphesiz Rabbin O’dur ki, onları kıyâmet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. O, hakîmdir, alîmdir, Cenab-ı Hak mutlak hükümdardır her şeyi hikmet dolup taşar ve ilmiyle kuşatmadığı bir şey yok her şeyi ilmende kuşatmıştır kudretiyle de kuşatmıştır. Şimdi burçtan ’’Buruç’’ konusunda bunlardan bazı keşif notları verelim sizlere. Burçlar, köşk demektir yüksek köşklerin adına ‘’Buruç’’ denmektedir Kur’an-ı Kerim’de yıldızların toptan görünüşlerine de yine ‘’Buruç’’  denmektedir. Bunların burçların meşhurları 12’dir burçlar mıntıkası deniyor ki “Mıntıka-tül Buruç”.

 

Dakika 30:00

 

Güneşin bir yerden diğer bir yere geçme noktalarını sınırlayan yengeç burcu yörüngesi ile oğlak burcunun yörüngesi arasındaki kuşaktır. Astronomi bilginlerinin güneş ve gezegenlerin yörüngeleri sayılan bu 12 burç anlaşılır. Bu, astronomi bilginlerinin teriminde burçlar denildiği zaman bu şekilde anlaşılmaktadır. Burçlar bu 12 bundan ibâret değildir sayıları pek çoktur. Büyükayı kümesi, Küçükayı kümesi gibi kutuplar bölgesinde olanlar da vardır ve âyet-i kerimede: (بُرُوجًا) yani çoğul kipi kullanılmıştır bu şekil buyrulmuştur yüce buyruk ki yüce kelime yücenin kelimesi. Yüksek bir köşk mânâsı vardır köşkün maddesinde yıldızlar vardır birçok burçlar yıldızlardan yapılmış ışıklarla donanmış türlü, türlü şekillerde yüksek, yüksek köşkler yaptık diyor Cenab-ı Hak. Gökyüzünü burçlarla galaksilerle kim donattı? O donattı O yüce kudret. O’nun kudreti yüce kudreti nereye baksan görülmektedir. Akıl âleminde görünüyor enfüsî âlemde âfâkî âlemde hep görünen O’nun yüce kudretidir. İlmi görünmektedir bütün âlemlerde O’nun esmâsı evsâfı tecellî etmektedir. Cenab-ı Hak burada, şeytanın ‘’racim’’ olduğundan bahsediyor. Birde ‘’racim’’ kelimesi üzerinde duralım. Bu “faîl” ki, fail mânâsında olur, meful mânâsında olur. Bu, taşlamak demektir yani ‘’racim’’ taşlamak, ‘’kazif’’ yani iftiracı anlamı da vardır bunda, şeytanın biliyorsunuz ki sıfatlarındandır. Meryem Sûresi’nin 48’nci âyetinde: (لَأَرْجُمَنَّكَ) “Seni mutlaka taşlarım.” yani burada bir atma var. Kehf Sûresi 22’de (رَجْمًا بِالْغَيْبِ ) “karanlığa taş atar gibi taş atar” (ma bihim ramyu) de olduğu gibi                                     (وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِّلشَّيَاطِينِ) “Ve onları şeytanlar için taşlamalar yaptık.” ‘’Mülk Sûresi 5’inci âyet’’ Cenab-ı Hak, mermi mânâsında kullanıyor taşlama, kovma, lânet mânâsına da gelmektedir. Burada (الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ) (أَعُوذ) da bulunan burada bir kelime bu Kur’an-ı Kerim’de de Cenab-ı Hak şeytanı bize anlatıyor. Şeytan taşlanmıştır kendisi atar, atar yalan söyler iftirâ eder. Kim? Şeytan-ı lain hey atar ve yalan söyler hep iftira eder ve bu şekilde de bütün insanlığın mahvı için çalışır kendisi kovulmuş  ve lânetlenmiştir. Herkesin kovulmasını ve lânetlenmesini ister. Âdemoğlundan, insanoğlundan intikâm almaya devam eder.

 

Dakika 35:00

 

Cin ve insan şeytanlarının hiçbiri dışarıda kalmamak üzere hepsini de içine almak sûretiyle             (كُلِّ شَيْطَانٍ) ‘’Saffat Sûresi 7’’ “bütün şeytanlar” her şeytan her mânâsı ile racim ’dir.  Buraya dikkat et! İnsan şeytanları, cin şeytanları bir de hayvandan da şeytanlar bulunmaktadır. Burada ‘’mercum’’ taşlanmış biz göğü bakanlar için süslemek ile beraber her taşlanmış şeytandan koruduk diyor Cenab-ı Hak. Yani şeytan göğe çıkamaz. Çıkarsa orada biliyorsunuz şihaplar vardır o ateş huzmeleri ateşten mermiler vardır orada karakollar tarafından şeytan bombardıman edilir. (لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى) ‘’ Saffat Sûresi 8’’ “Artık o şeytanlar Mele-i Âlâ’yı melekler âlemini dinleyemezler.” Yine Saffat 7’nci 10’uncu âyetlerinde Cin Sûresi’nin 8 ve 9’uncu âyetlerinde bu konuda da ileride İnşâ’Allah dersimiz geldikçe bu bilgiler verilecektir.              (فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ) ‘’ Hicr Sûresi 18’’ “Onunda peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.” Buna da “Şihap” deniyor. Yani şeytanlar göğe çıkarlarsa onları bir alev sütunu takip ediyor yani şihaplar mermiler takip ediyor ateş alevi bu. Yıldız kayıyor gibi görünenler vardır. Fizik olarak açıklanmış bu değildir fakat varsayımlar vardır. Eskiden tabiat ilmiyle uğraşan bilginler yükselen buharların yani havanın yüksek tabakalarına yükselmiş olan bir takım gazların tutuşmalarına yorumluyorlardı. Son zamanlarda da şu görüş ortaya çıkmıştır; Kıvılcımlar uzayda sürüler halinde seyir ve hareket eden bir takım küçük cisimlerdirler demişlerdir. Hattâ sürtünme ile meydana gelen ısıyla tutuşurlar demişler gök taşları da bunlardan düşer demişlerdir. Alev sütunlarının saniyede 40 ile 72 kilometre arasında değişir demişlerdir. Astronların bazısı bunları parçalanmış kuyruklu yıldızların bir döküntüsü olarak da düşünmek isteyenler vardır bu şekilde de. Yine şihaplar alev sütunları astronomi ilminin üzerinde kurulduğu çekim kânûnuna tatbik edilerek henüz açıklanabilmekte uzaktır. Astronominin üzerinde Kur’an-ı Kerim’de yüce bilgiler vardır. Tabiatın üzerinde, ilimlerin üzerinde, bilimlerin üzerindedir Kur’an-ı Kerim’in yüce bilimleri. İnsanlık iyi çalışırsa dâima faydalanır ilerlerler bütün dünyadaki iklimler Kur’an-ı Kerim’in çocukları gibidir. Filozoflar Kur’an-ı Kerim’in yanında yeni okula kayıt olmuş çocuklar gibidirler. Kur’an-ı Kerim Allah kelâmıdır Kur’an-ı Kerim’in her kelimesi iyi keşif edilirse dünya çok şey kazanır ebedî mutlulukları da kazanır.

 

Dakika 40:07

 

Alev sütunları atmosferin en yüksek sınırı üzerinden yeryüzüne doğru akan bir tutuşma ve yanma olayıdır. Son teoriye göre de demek oluyor ki bunlar, yukarıdan bir bomba gibi gelip yeryüzünün gök tarafında bulunan hava tabakasına girerek tutuşmaktadırlar. Ki, bu mânâ Saffat Sûresinde ki, (شِهَابٌ ثَاقِبٌ) gibi: “Her şeyi delip geçen alev” işte bu gizli hareketle ilgili kuvvetler ise biraz sonra âyette açıklanacağı üzere cinlerin gizli şeytanların yaratılmış oldukları               (نَّارِ السَّمُومِ) yani zehirli ateş ile ilgilidir. Şeytanlar zehirli ateşten yaratılmıştır. Yine Mülk Sûresi’nin 5’inci âyetinde, Cin Sûresi’nin 8 ve 9’uncu âyetlerinde de bu konuda bilgiler verilmektedir. Alev sütunları göğe doğru çıkmak isteyen cin şeytanlarını atılan birtakım göğe ait mermilerdir. İşte burayı iyi anla! Öbürleri astronomların görüşleri ile ilgiliydi. Bak burada ki dikkat et âyeti kerimelere iyi dikkat et! Şimdi demek ki, alev sütunları göğe doğru çıkmak isteyen cin şeytanlarına atılan birtakım göğe ait mermilerdir. Yalnız burada cin şeytanları değil sadece bütün şeytanları da kapsamına almaktadır. Yıldızlar hem taş ve hem ateş mânâsı vardır. Bunlarda nitelik itibariyle, hem yıldızlar hem taş ve hem de ateş mânâsı vardır. Bunların tutuşması kötü ruhların yakılması ve korunması ile ilgilidir. Cenab-ı Hak, insanlığın itikâd ve doğru yoldaki yürümesine itikâdının bozulmasına İslam dininin bozulmasına katiyyen müsaade etmemiştir. Kurtubî tefsirinde de şöyle der; “Şihaplar kıvılcımlar bunları öldürür mü, öldürmez mi?” Bu konuda ihtilâf edilmiştir. İbn-i Abbâs demiştir ki: “Yaralar yakar yıkar ama öldürmez” İbn-i Abbâs’tan gelen rivâyet. Hasen ile beraber bir grup da: “Öldürür” demişlerdir fakat birinci görüş en doğru görüştür. İşte Kurtubî’nin kaleme aldığı haber, bu haberlerin kaynağında da Kurtubî gibi bir Allâme bulunmaktadır. (وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ) “Ve biz onu koruyacağız.” Bakın, Kur’an-ı Kerim hakkında Cenab-ı Hak: “Biz onu koruyacağız” diyor. Kur’an-ı Kerim’i koruması altında tutmasının hikmetlerinden biri de bakın göklere şeytanların çıkmasına Allah müsaade etmiyor. Niye? Kur’an-ı Kerim’in korunmasının gereğinden biride meleklerin arasına karışıp oradan bir doğrunun yanına yanlışlar katıp yeryüzüne gelip insanları ifsat etmemesi için şeytanlara bu fırsatlar verilmiyor. (وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ ﴿١٧﴾) ‘’ Hicr Sûresi 17’’ Cenab-ı Hak ne diyor burada da: “Biz onu muhafaza ettik diyor (رَّجِيمٍ) ‘’Racim’’ her (رَّجِيمٍ) ‘’Racim’’ şeytandan” diyor.

 

Dakika 45:00

 

Kur’an-ı Kerim gök gibidir ayrıca. Şöyle bir düşünün yıldızlar ve burçlar gibi âyetler ve sûreler ile güzel nazmı temiz kalplerin sahipleri için süslenmiştir ve şeytanlardan korunmuştur. Burada şu mânâyı da anlıyoruz ki, kişinin kalbine Kur’an-ı Kerim girdiğin zaman ruhun semâlarında Kur’an âyetleri parıl, parıl parlamaktadır şeytanlar o kalplere o ruhun semâlarına yaklaşamıyorlar Kur’an’ın nuru onları yakıyor ve kovuyor yaklaşamıyorlar. Bunun için; Ey insanlık âlemi! Kalplerinize Kur’an-ı Kerim’in lafzını yüce nazmını ve mânâsını yerleştirin. Hele yüce mânâyı şırıl, şırıl kalbinize akıtın. Kalbiniz Kur’an çeşmesinden onun deryâsından o abı hayatından ölümsüz o hayatı veren nurun meşrebinden doya, doya içsinler kalbin Kur’an’dan içsin oradan yesin oradan gıdasını alsın. İşte o zaman şer güçlerin o kalplere o ruhlara tesir edemeyeceğini görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’in bu parlak ateş şûleleri ise cehennem ateşi ile uyarı âyetleridir. Yani cehennem ateşiyle Allah’ın azâbını gösteren uyarı âyetleridir. Kur’an ile tam kendini sağlam kalâların içine al Kur’an’ın kalâsı en sağlam kalâdır Kur’an sende sen Kur’an’da ol. Kalbine Kur’an-ı Kerim’in itikatta, amelde, ahlâkta, hukûkta hak bilgilerini kalbine ruhuna yerleştir yaşamına uygula yaşantın tamamen Kur’an ve İslam yaşantısı olsun ki, bunun örneği ve önderi Hazreti Muhammed’dir. (A.S.V). Onun yolunun yolcuları da Ehl-i

Sünnet Ve’l-Cemâat ekolüdür ki işte bizim Ehl-i Sünnet müçtehitlerimiz tamamı bu yolun yolcusudur. Cenab-ı Hak burada da yine mûcize üstüne mûcizeden bahsetmektedir. (لَوَاقِحَ) Cenab-ı Hak, (وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ)” rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik” diyor. Bakın rüzgârlar aşılama yapıyor. Kur’an-ı Kerim bunu asırlar önce 14 asır önce bakın bu mûcizeleri ortaya koymuştur. Daha bilim bunların bir kısmını hattâ hepsini yeni, yeni keşfetmişlerdir ama insanlığı bu bilimlere teşvik eden Kur’an-ı Kerim ve İslam âlimleridir. (لَوَاقِحَ) ‘’Ligahtan’’ türeyen ‘’Latihanın’’ çoğuludur ‘’likah:’’ aşı demektir; lahika da: Aşılı veya aşıcı mânâlarına gelir. Bu tam anlamıyla ilmi bir mûcizedir İbn-i Abbas’tan gelen bunun tefsirinde rüzgârlar ağaçların ve bulutun aşılayıcısıdır. Bak, bak rüzgârlar ağaçların ve bulutun aşılayıcısıdır. Bak, Bak! Kur’an-ı Kerim’i kim anlarsa Kur’an-ı Kerim’i iyi anlayanlar işte İbn-i Abbâs gibi Sahâbe-i Güzin gibi bunların hepsi kâşiftir.

 

Dakika 50:00

 

Tâ o zaman bu keşifler Kur’an-ı Kerim’e âşinâ olan ve keşif okullarının başında Hazreti Muhammed vardır bütün yükselişin, ilerlemenin, gelişmenin önderi bütün çağların önünde giden önder. Hazreti Muhammed’dir bütün çağları kuşatan yine Kur’an-ı Kerim ve Yüce İslam’dır. “Onun için rüzgârla ağaçların ve bulutun aşılayıcısıdır” bu hem Kur’an-ı Kerim’de âyet. Bakın, tâ o gün Ashâb-ı Güzin’den bakın; Kim? İbn-i Abbâs bunu açıkça haber veriyor. İbn-i Abbâs burada bu işi biliyor Kur’an’ı bilen bütün Ashâplar da biliyordu Kur’an’ı bilenler hep biliyordu. Hasan Dahhâk Katâde de bunu söylemişlerdir. Bakın, Râzî de bunu kaydettikten sonra bakın bizim yüksek âlimlerimiz hep kâşiftir. Ne diyorlar? Erkek aşıladı dişi tuttu ve gebe oldu demektir. Nedir? ‘Legahatin nagihatü ve elgahahe elfahl’ diyor. Bakın burada bu da bunun terimidir ıstılâhi terimidir. İbn-i Mes’ûd Hazretleri (Radıyallâhu Anhü ve Erdahüm Ecmaîn) “Allah’u Teâlâ rüzgârları bulutlara aşılama için gönderir.” Dikkat edin! İbn-i Mes’ûd da bir kâşiftir. Onlarda suyu taşıyıp bulutlara karıştırır sonra bulutu sıkıştırıp bir aşı gibi akıtır. Bu da yine Fahrur Râzî’nin kaleme aldığı güzelim keşif notlarındandır. Rüzgârların ağaçları da aşıladığı nakledilmiş olmakla beraber nasıl aşıladığı açıklanmamış. Bir tefsirci olduğu gibi bir doktor da olan Fahrur Râzî için de bu konu bakın bu şekil kalmıştır.

(مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ) “Orada bütün meyvelerden iki çift yarattı” diyor. Bütün bitkilerin çiçeklerin de erkek dişi çifti bulunduğu ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyveler meydana geldiği anlaşıldıktan sonradır ki, rüzgârların bir aşıcı hizmetini yerine getirdikleri anlaşılmıştır. İşte Kur’an-ı Kerim’de her şey var Hazreti Muhammed bunları Ashâblarına açıklamış. Ve Kur’an-ı Kerim’in gerçek kâşifi  Hazreti Muhammed’dir ona da Kur’an’ı açıklayan Cebrâil Aleyhisselâm Yüce Allah’tır. İşte rüzgârlar ağaçları ve bitkileri aşılamasıdır. Uygun ve yumuşak bir şekilde esmesi gerekir bakın burada rüzgârın bir özelliği var rüzgâr uygun ve yumuşak bir şekilde esmesi gerekir. Her rüzgâr aşılayıcı değil aşılayıcı rüzgârlardan bahsediyor Kur’an-ı Kerim. Rüzgâr havanın bir hareket ve akımıdır ki, bütün rüzgârlar doğrudan doğruya ilâhî bir tasarruf olduğu gibi bunların aşılama yapacak bir derecede esmeleri de doğrudan doğruya Allah’ın bir lütfudur.

 

Dakika 55:05

 

Her şeyi ölçü biçimle yaratan Allah aşılayan rüzgârı da o derecede gönderiyor ve aşılama yapılıyor.  İndirilen kitapta o gökten inen su gibi hayatın mayasıdır. Kur’an-ı Kerim hayat veren kitaptır ve hayatın gerçek mayası da yine Kur’an-ı Kerim’dedir. Aklı olan Kur’an-ı Kerim’i A’dan Z’ye itikâdî, amelî, ahlâkî ve hukûkî hayatına uygularsa işte o hayatın mutlu hayatın mayasını gerçek mutlu hayatını yaşamış olur Allah’ın lütfuna mazhâr olmuş olur.

 

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ ﴿٢٦﴾

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ ﴿٢٧﴾

 

Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık, yani zehirli bir ateşten. Cenab-ı Hak burada da bakın insanoğlunun salsâldan ve hame-i mesnûndan yaratıldığını bildirmektedir. Salsâl: Ses veren yani kuru pişmemiş çiğ çamur kuru bir çamur

(مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّار) burada vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan buyrulmaktadır. Bu da Rahmân sûresi 14’üncü âyetidir âyet-i kerimedir. Hame: Cıvık kokar bir çamurun adıdır yani balçık demektir. Mesnûn bunun açıklanmasında tefsirciler birçok görüş nakletmişlerdir mesnûn hakkında. İbn-i Sıkkip demiştir ki: “Ebû Amiri dinledim mesnûn; bozulmuş demektir diyor. Ebû Heysem de demiştir (teğayyere) bozuldu demektir gibi görüşler ileri sürülmüş. Yine mesnûn sürtülmüş anlamında diye bir görüş taşı-taşa sürttüm anlamında bu anlam verilmiş. Yine Ebû Ubeyde de; dökülmüş anlamı vermiştir ki, suyu güzelce yüzüne döktü anlamı verilmiş. Yine Sîbeveyh demiştir ki: Mesnûn; resimlenmiş demektir anlamını vermiş o da. Şimdi Salsâl ’in ne sıfat olmasıdır ki, özel bir şekilde tasvir edilmiş. Çamurdan Salsâl hame-i mesnûndan yapılmış çiğ hamurdan demek olmaktadır ki, Salsâl saha hame-i mesnûndan yapılmış. Ebû’l Bekâ, Zemahşerî bunu tercih etmiş ise de bu zayıf bir görüş olarak kalmıştır diyor bazı muhteremler. Yine bedel olmasını tercih eden vardır ki,  bu da Ebû Hayyân’dır. Ebû Hayyân’ın görüşü burada çok sağlam ve önde gelen görüşlerdendir. Bizde bu görüşte ısrâr etmek isteriz.

 

Dakika 1:00:00

 

Yani Ebû Hayyân, bunun bedel olmasını tercih etmiştir. Kur’an-ı Kerim o kadar yüce bilgilerle donatılmış bir kitap ki, her türlü insanoğluna nur saçıyor hayat veriyor. Hayatın kaynağı ve mayası Kur’an-ı Kerim’dedir. Tamtakır bir kuru çamurun tabiatına bakın bundan bir insan yaratılıyor. Hame-i mesnûn, bura da spermadır. Dikkat edin! Hame-i mesnûn, insan tohumu olan spermadır ve bu bir balçıktır aynı zamanda. Bir de şöyle bir bakalım (طِينٍ لَّازِبٍ) “yapışkan bir çamur” ‘’Saffat Sûresi 11’’ (مِّن مَّاء مَّهِين ) “dayanıksız bir suyun özünden.” Bu da ‘’Secde Sûresi 8’’ (نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ ) bu da ‘’İnsan Sûresi’nin 2’nci âyeti’’ ilk ferdi olan Âdem yani insanoğlunun ilk ferdi olan Âdem babamız Âdem (AS.) ilk insan olduğu gibi onun yaratıldığı o şekillenmiş balçıkta ilk önce onda sünnet olmuş yani kânûn olmuş ilk tohumdur. Özetle Âdem ile ilk olarak sperma niteliğini almış bir balçıktan yaratılmıştır. İşte bura dikkat et! Bu kadar izâhın özeti burada toplanmaktadır (خَلَقَ الإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ) “O, insanı bir damla sudan yarattı.” ‘’Nahl Sûresi 4’üncü âyet-i kerimesinde’’ Spermadan önce bir insan yoktur. Dikkat et buraya! Şekillenmiş kara balçık insanın gıda olarak yediği bitkiler ve hayvanların et ve sütleriyle bünyelerinden geçerek yine bir insan bünyesinde seçimini bulmaktadır. “O kokar balcıktan insan yaratmaktadır.” O, yüce kudret o kokar balçıktan insan yaratmaktadır. Semûm; esen sıcak rüzgâra denilir ki “Samyeli” diye ifade edilir. Bakın cinlerde (مِن نَّارِ السَّمُومِ ) yani “ondan önce şiddetli zehirli ateşten yaratmıştık” diyor. (وَالْجَآنَّ ) “canlı da” diyor bakın cinleri (خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ) Cenab-ı Hak burada da: “Canı yani cinleri ondan önce şiddetli zehirli ateşten yaratmıştık” diyor. Şimdi (نَّارِ السَّمُومِ ) keşfi üzerinde duralım biraz. Esen sıcak rüzgâra denilir ki, “Samyeli, harûr” sıcak rüzgârda denilir. Semum’un cehennemin bir harareti olduğu bildirilmiştir yine bu haberin kaynağından İbn-i Mâce bulunmaktadır, yine Taberî bulunmamaktadır. Sâm, Sem zehir bir de semmül hıyat ince delik iğne deliği mânâsına gelmektedir Sâm. Terin çıktığı ve havanın nüfus ettiği gizli deliklere de ‘’mesemme’’ çoğuluna da ‘’mesâm, mesammât’’ denmektedir. Bunun çoğulunun da çoğuluna ‘’Mesâmmât’’ denmektedir. Zehirleyici cinlerin zehirli ateşten yaratılmış olması cin ve şeytanın insana gizli deri gözeneklerinden girerek sizin diyecek yatacak bir nitelikte olduğuna işaret eder.

 

Dakika 1:05:40

 

O zaman bunlara karşı seni koruyacak bir sağlam bir kâl’a lâzım o da Kur’an-ı Kerim’in ruhlara yerleşmiş olmasıdır o zaman şeytanlar yaklaşamazlar Biiznillâhi Teâlâ.

İbn-i Abbâs’tan rivâyet edilmiştir ki (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain): “Şu bildiğiniz zehirli ateş cinlerin kendisinden yaratıldığı zehirli ateşin 70 parçasından bir parçadır” diyor. Dikkat edin cinlerin yaratıldığı ateş 70 kat daha şiddeti fazla ve değişik. Bakın, bu haberin kaynağında da İbn-i Abbâs’tan gelen bu haber Hâkim el-Müstedrek de bulunmaktadır Suyûtî Eddürül-Mensûr da bu kayda almıştır bunları. Tekrar ediyorum; “Şu bildiğiniz deyince hazır cinlerin kendisinden yaratıldığı zehirli ateşin 70 parçasından bir parçadır” demiştir İbn-i Abbâs. Demek ki insan yaratılmadan önce cinlerin yaratıldığı sırada yeryüzü çok dehşetli ateşler saçıyormuş anlamı da çıkmaktadır.

 

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ ﴿٢٨﴾

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ ﴿٢٩﴾

فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ ﴿٣٠﴾

لاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ ﴿٣١﴾

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ ﴿٣٢﴾

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ ﴿٣٣﴾

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ ﴿٣٤﴾

 

(وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ) Dikkat et! Allah muhafaza buyursun. Cenab-ı Hak ne diyor;

 

وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ ﴿٣٥﴾

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٣٦﴾

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ ﴿٣٧﴾

إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٣٨﴾

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Bakın buradaki ibretli sahneye bakın bu âyeti kerimelerde Cenab-ı Hak ne diyor. Ne yüce buyruğuyla neler buyuruyor; Ey Peygamber diyor Hazreti Muhammed’e (Aleyhisselâtu Vesselâm)! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: “Ben kuru balçıktan, şekil verilmiş kopmuş çamurdan bir insan yaratacağım.” “Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.” Meleklere diyor Cenab-ı Hak. Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız iblîs hariç, o secde edenlerle beraber olmaktan çekindi yani secde etmedi.

 

Dakika 1:10:05

 

Yüce Allah buyurdu ki: “Ey iblîs! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?” İblîs şöyle dedi: “Kuru bir çamurdan şekillenmiş, bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.” Allah şöyle buyurdu: “Öyleyse oradan çık! Sen artık kovulmuş birisin.” “Kıyâmet gününe kadar lânet senin üzerindedir.” İblîs şöyle dedi: “Rabbin! Öyleyse insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyâmete) kadar bana bana mühlet ver” dedi. Yüce Allah buyurdu ki: “Sen mühlet verilenlerdensin.” “Allah katında bilinen vaktin gününe kadar…”dedi.

 

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٣٩﴾

لاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ ﴿٤١﴾

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ ﴿٤٢﴾

وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٣﴾

لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ ﴿٤٤﴾

Cenab-ı Hak, bakın iblîse iblîsin özlerine karşı durumu insanlık âlemine şöyle bildiriyor; iblîs şöyle dedi bakın: “Rabbim! Diyor iblîs, hiçbir zaman Allah’ı inkâr etmedi iblîs ama emrine karşı geldi. Secde et emrini Allah verdi Allah’ın emrine karşı geldi. Onun için şeytan olduğu melûn oldu taşlandı racim oldu rahmetten kovuldu melûn ve merdut oldu hem de ebedî kovuldu. Bak, iblîs diyor ki: “Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka bende yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım.” Yani insanoğlunu Âdemoğlunu azdıracağım, saptıracağım dedi iblîs. Burada iblîs yine bir yanlıştan yanlışa sürükleniyor ne diyor saptırdığın için diyor hâlbuki sapan kendisi ilâhî emre karşı koyan kendisi. Allah da o saptığı için onun sapkınlığını ona ne yaptı tabii karşılığını verdi. Allah; “Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesnâdır.” Allah’a ihlâslı kullar vardır Celle Celâlühü. Şeytan diyor ki: “Senin ihlâslı kullarını ben azdıramam, sapıtamam” diyor. Ey Müslümanlar! İhlâslı Müslüman ol ki şeytan sana tesir edemesin, saptıramasın. İhlâslı kul ne demek? Her yaptığı işi meşrû olarak Allah için yapacak bütün günahlardan da Allah için sakınacak. Her yaptığı işte Allah’u Teâlâ’nın rızasını hedefleyecek. O’nun rızâsından başka hiçbir şey düşünmeden ibadet edip Allah’a kulluk edecek. İhlâs; sırf Allah’a kul olmak Allah için bide fa yaptıklarının tümünü Allah için yapmaktır. Buna dikkat et! Bunu kazan ihlâslı kul ol.

 

Dakika 1:15:05

 

Cenab-ı Hak bunu bize buyuruyor hem de şeytanın kendisi itiraf ediyor. Ne diyor;” Ancak içlerinden ihlâslı kullarım müstesnâdır” diyor onları sapıtamam diyor bak. Yüce Allah şöyle buyurdu: “İşte bana ulaşan doğru yol budur.” Yani ihlâslılar Allah’ın rızâsına ulaşırlar yolun doğrusu budur. “Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur.” diyor Cenab-ı Hak ne diyor; Şeytana tâbî olan kişi zaten şeytanlaşmak onun işine geliyor şeytanın teklifleri işine geliyor. Onun  için şeytanın sözlerini de ne yapıyor; tutuyor şeytana tâbî oluyor. Yüce Allah işte bunu hatırlattı. “Sana uyan azgınlardan başka kullarının üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur” diyor. Şeytanın zorlama falan gücü yoktur sadece vesvese verir. “Şüphesiz ki onların hepsine vaad edilen yer cehennemdir.” Yüce Allah ne diyor: “Şeytana tâbî olan herkes şeytanla birlikte cehenneme girecektir” diyor. “Şüphesiz ki onların hepsine vaad edilen yer cehennemdir” diyor. “Cehennemin yedi kapısı vardır, o kapıların her biri için birer grup ayrılmıştır.” Herkes kendi bir grubuyla cehenneme gider. Îmânsızlar kendi aralarında grup gruptur. Müşrikler, zâlimler, münâfıklar grup grupturlar. Onun için İslam dinini iyi anlayıp iyi dinleyip iyi îmân ve iyi Müslüman olup ihlâslı bir Müslüman olanlar cennete gideceklerdir. Bu Âdem’den ta Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin ortaya koyduğu gerçek budur. Bütün peygamberler Müslümandır ortaya koydukları din İslam’dır. Onun için Hazreti Muhammed’le İslam kıyâmete kadar devam etmektir. Cennete girmenin işte şartı, ihlâslı bir Müslüman olmaktır. Kıymetli dostlarım, cehennemin yedi kapısının olduğunu bak Cenab-ı Hak burada açıklıyor: “O kapıların her biri için birer grup ayrılmıştır o kapılardan o gruplar cehenneme gireceklerdir.” Fakat

 

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿٤٥﴾

ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ ﴿٤٦﴾

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٤٧﴾

لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ ﴿٤٨﴾

 

Cenab-ı Hak ne diyor; Allah’tan korkanlar, muttakiler var ya diyor elbette bunlarda cennetlerde ve cennet pınarların başındadırlar, zevk üstüne zevk içindedirler. Onlara: “Selâmetle güven içinde o cennete girin” denir. Biz o cennetliklerin kalplerindeki kinleri çıkarız atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç için de karşılıklı cennet köşklerinde o koltuklara otururlar, zevk üstüne zevk sürerler. Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çıkarılacakta değillerdir. Yani cennette ebedî kalkacaklar. İşte muttaki Müslümanlar bunlar.

 

Dakika 1:20:00

 

Muttakiler kesin cennete girecekler. Muttakiler, Allah’a ibadet itaat ederler isyân etmezler. İslam şeriatına tâbî olurlar ihlâs ile Allah’a kulluk ederler. Ruhtan feyiz verdiğin… Ne diyor Cenab-ı Hak; Ruhtan feyiz verdiğin diyor ve insanoğluna ruhtan bir feyiz veriyor. O balçıktan yarattığı insanı ruhu ile böyle yükseltmiş ve tâ cennete yükseltmiş bir kul olarak onu ahseni takvim de mükemmel bir biçimde en güzel biçimde insan yaratıyor ve cennete İslam ile de o insanı cennete hazırlıyor. Kim İslam’ı kabul etmezse cenneti kabul etmemiş cehenneme koşarak gitmiş olur kendi bilir. Yüce Allah’tan gece gündüz hidâyet istemekte gerekiyor.

 

Şimdi kıymetli dostlar; Hepsi de toptan secde ettiler ama ancak iblîs müstesnâ! İblîs bir kere secde etmedi. Bakın  başına neler geldi; Ey Müslüman! Secdeni terk etme, beş vakit namazını terk etme! Terk etmiş isen tövbe istiğfarla tekrar namazına başla iblîsin durumuna düşme yazık olur sonra. “Sura üflenince Allah’ın diledikleri hâriç olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi düşüp ölecektir.” ’’ Zümer Sûresi âyet 68’’  Ahmet Bin Kays’ tan nakledilmiştir. Bakın, iblîsin ölümü hakkında burada bir haber bulunmaktadır. Alûsî’nin kayda aldığı bu haberde Ahmed bin Kays’ tan nakledilmiştir ki, o Medine’ye vardım diyor bakın maksadım Emir’ül Mü’minin Hazreti Ömer Radıyallâhu Anhü idi diyor. Ben onu görmek istemiştim orada Kâb ‘ül Ahbâr insanlara vaaz ediyor ve şöyle diyordu; Dikkat edin! Medine de bu Medine’yi Münevvere de. Âdem Aleyhisselâm’a ölüm emri geldiği zaman: “Ya Rabbi! Düşmanın iblîs beni ölmüş bir durumda görünce kendisi kıyâmet gününe kadar mühlet verilmiş olmakla sevinecek başıma gelene gülecek” dedi. Ona şöyle cevap verildi yani Âdem Aleyhisselâm’a; Ey Âdem! Sen cennete geri gideceksin o lânetlenmiş iblîs şeytan ise öncekilerin ve sonrakilerin sayısı kadar ölüm acısını tatmak için beklemeye bırakılacak.” Sonra Âdem Aleyhisselâm Hazreti Azrâil’e: “Ona ölümü nasıl tattıracaksın?” niteliğini anlat dedi. Şimdi, Azrâil Aleyhisselâm iblîsi nasıl öldüreceğini anlatıyor. Azrâil onun ölümünü anlattı. Âdem Aleyhisselâm: “Ya Rabbi yeter!” dedi. Bunun üzerine insanlar heyecana geldiler de, Kâb’a: “Ey Ebû İshâk, o nasıl?” dediler. Kâb açıklama yapmaktan çekindi. İnsanlar isyân ettiler bunun üzerine Kâb dedi ki:

 

Dakika 1:25:00

 

Yüce Allah ilk üfürüşten sonra Hazreti Azrâil’e diyecek ki: “Sana 7 gök ve 7 yer halkının kuvvetini verdim. Ve bugün sana bütün öfke ve gazâp kisvesini giydirdim öfke ve hücumunla in o taşlanmış iblîse onun iblîsin yanına git artık ona ölüm acısını tattır. İnsan ve cinlerden önce ve sonra gelmiş geçmişlerin acılarının kat katını kapsayacak şekilde bütün acıları ve hastalıkları ona yükle. Beraberinde öfke ve kinle dolgun 70000 cehennem bekçisini her biriyle de cehennem zincirlerinden tomruklarından zincirler ve tomruklar bulunsun. Cehennem kancalarından 70000 kanca ile o lânetlenmişin kokmuş canını çekip çıkarın.” Mâliki de cehennemdeki meleklerin başkanı çağırır Mâliki de çağırır. Cehennemlerin kapılarını açın buzun üzerine Hazreti Azrail öyle bir şekilde inecek ki, ona göklerin ve yerlerin halkı baksa dehşetinden derhâl ölürlerdi. Azrâil Aleyhisselâm inecek iblîse varıp: “Dur ey pis!” diyecek, artık sana ölümü tattıracağım çok ömür sürdün. Allah yakın nice kimseleri sapıttın işte bu o bilinen vakittir artık gebereceksin diyecek.” Melun iblîs doğuya kaçacak bakacak ki, Azrâil gözlerinin önünde batıya kaçacak yine gözlerinin önünde denizlere dalacak denizler onu kabul etmeyecek. Kısacası yerin her tarafına kaçacak, sığınacak, kurtulacak hiçbir sığınak bulamayacak. Sonra dünyanın ortasında Hazreti Âdem’in mezarı yanında duracak veya doğudan batıya, batıdan doğuya topraklarda sürünerek sürüne, sürüne en son Âdem Aleyhisselâmın cennetten atılınca indiği yere varınca yer bir kol gibi ateş olacak. Onun olduğu yer ateşlenecek. Zebânîler kancaları takıp didikleyeceklerde kancalarla çeke, çeke bunu ne yapacaklar (ve izâ hayşü yeşâullahu) Allah’ın dilediği zamana kadar can çekişme ve işkence içinde kalacak can çekiştirecekte, can çekiştirecek. O öyle can çekiştirirken Âdem ve Havvâ’ya da: “Kalkınız! Düşmanınız ölümü nasıl tadıyor bakınız” denecek. Âdem’le Havvâ iblîsin nasıl can çekiştiğini görecekler kalkacaklar onun çektiği işkencenin şiddetine bakacaklar da: “Ya Rabbi! Bize nimetini tamamladın” diyecekler. Herkes hak ettiği yere gitmiş olacak ve gidecek. İblîs orayı hak etti oraya gitti Âdem de tövbe etti cennete gitti.

 

Dakika 1:30:08

 

Bunun için iblîs ne diyordu azdırmana karşılık yemin ederim ki, azgınlığıma ve şımartman hakkı için diyordu: “Secde etmediğimden dolayı, hükmetmemden dolayı mutlaka ben yeryüzünde onlara süsleme yapacağım ve mutlaka hepsini azdıracağım! Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesnâ.” diyordu ki, Allah söyletiyordu onu böyle. Sözlü delilin ne fiili olarak sataşacak ve kullanacak güç ve hâkimiyetin yoktur. Yani iblîsin hâkimiyeti yoktur fiili bir müdahalesi de yoktur. İblîs insanları vesveseyle sapıtmıştır insanoğlunun işine gelmiştir şeytanın ve nefsin vesveseleri hevacisler, desiseler o entrikalar iblîsin telkinleri insanoğlunun nefsinin işine geldiği için iblîsten yana olmuşlardır iblîsten yana olanlarla iblîs cehennemi doldurmuştur dolduracaktır. Onun için Cenab-ı Hak burada: “Sana uyan azgınlar müstesnâ” diyor bakın, irâdelerini bunlar kötüye kullanmıştır. İblîse uyan herkes irâdesini kötüye kullanmıştır. İblîsin dediğini yapmış Allah’ın dediğini yapmamıştır Allah’ın dedikleri Kur’an’ın dedikleridir Hazreti Muhammed’in yeryüzünde İslam adına bütün insanlığa tebliğ ettiği Yüce İslam’dır Allah’ın isteklileri Allah’ın teklifleri İslam’dır. İblîs biliyorsunuz ki, İbrâhim Sûresi’nin 22’nci âyetinde de anlatıldığı gibi iblîs mahşerde bakın hutbede okumaktadır. Ne diyor; Ben sadece sizi inkâra çağırdım diyor inkârcıları sizde benim davetime hemen koştunuz o halde beni suçlamayın  kendinizi suçlayın dedi. Ama kendi suçu da zaten suçların önderiydi, suçluların önderiydi, küfrün önderiydi, şirkin önderiydi. Yedi giriş kapısı azgınlığın çeşit ve derecelerine göre önce cehennem, sonra leza, sonra hutama, sonra sağir, sonra sekar, cahim, hâviye isminde 7 tabakası vardır. Bu alttan yukarıya doğru olan tabakalar olarak bildirilmektedir cehennemin tabakaları. Ebussuut Tefsirinde de: Helâk eden şeylerin beş duyu ile hissedilen şeylerle şehvet ve öfke diye açıklamıştır. İnsanın mükellef organları 8 tanedir Kalp, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız, cinsel organ, bunlar insanın mükellef organlarıdır ve 8’dir. Buna dikkat et! Allah’a bakan kalp kapısı açık olursa cennete 8 kapıdan girilir. Bu 8 organın her biri Allah’ın emri üzere hareket ederek cennete birer giriş kapısı olarak ne yaparlar; bu giriş kapısı olur cennete 8 kapıdan girilir. Fakat işte ruh körlenmiş kalp kapısı kapanmış olursa dışta ki 7 organın her biri cehenneme açılmış birer giriş kapısı olurlar. Buraya dikkat et! (نَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي) “Ve ona ruhumdan üflediğim zaman” diyor. Bak, îmân ve marifet kapısı olan kalp cehenneme kapalıdır. Dikkat et! Îmân ve marifet kapısı olan kalp cehenneme kapalıdır ondan yalnız cennete girilir. Allah’a, O’nun rızâsına ne yapar; Vuslata erer. Kalbi açık olan kimse şeytana uymaz, Allah’ı inkâr etmekten ve ona isyân etmekten sakınır. Onun için; “Ey insanlar, dikkat et buraya! “Ey Muhammed ümmeti! İblîse tâbî olmaktan sakının”” yani iblîse tâbî olmayın diyor Cenab-ı Hak. “Ve Allah’ın koruması altında tevhîd ve İslam dinine Allah’ın Rasûlüne uyunuz Muhammed’e tâbî olunuz” diyor Cenab-ı Hak.

 

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٣١﴾

 

Buyurulmuştur. Allah’ı seviyorum diyenler Muhammed’e tâbî olacaklardır. Hz. Muhammed’e niçin tâbî oluyor? İslam dini ona vahiy edildi İslam şeriatına tâbî olan Muhammed’e tâbî olmuştur. Muhammed’e ve İslam şeriatına tâbî olanlar Allah’ın rızâsına ulaşmış vâsıl olmuştur murâdına ermiştir. İşte o zaman (ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ ﴿٤٦﴾) ‘’ Hicr Sûresi 46’’ “oraya emniyet ve tam selâmetle giriniz.” Nereye? Cennete (فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ) ‘’ Hicr Sûresi 45’’ “Cennetler de ve pınar başlarında yerleşeceklerdir.” (ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ ﴿٤٦﴾) “oraya emniyet ve tam selâmetle giriniz” diyor Cenab-ı Hak. İşte kalbinde tevhîd mârifet nurları îmân, İslam, şanlı Kur’an kalbinde olduğu zaman bu kalp Allah’a açılıyor. Allah’a açılan kalp ne yapıyor; o kalp sahibi cennete gidiyor. Allah’a kalbi kapalı olanların Âzâ ’yı Cevârihleri cehenneme açılmıştır. Allah’a kapanan nereye açılıyor?  Cehenneme açılıyor. Onun için herkes ayağını denk alsın! Selâmet yurdu Cennet-i Âlâ’dır cennet selâmet yurdudur oraya girenin kalbinde kin hile kalmaz enâniyet ve kinde durmaz. Hazreti Ali’den nakledilmiştir: Ümit ederim ki Osman ve Talha ve Zübeyir ile ben bunlardan olayım” (Rıdvânullâhi Teâlâ Aleyhim Ecmaîn) Allah onların hepsinden râzı olsun (إِخْوَانًا ) öyle ki hepsi kardeşler olarak (عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ) karşılıklı tahtlar karşılıklı köşkler üzerinde muhabbet ederler. Nerede? Cennet-i Âlâ’da

 

نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٤٩﴾

وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ ﴿٥٠﴾

 

Dakika 1:40:05

 

Dikkat et buraya! Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim. Cenab-ı Hak ne diyor; Îmâna, İslam’a gelin ki sizi affedeyim, mağfiret edeyim diyor. Gel diyor îmâna, İslam’a gel ne olursan ol gel Müslüman ol diyor. Yoksa putperest olarak kal da seni affedeyim demiyor, müşrik olarak kal da ben seni affedeyim demiyor. Gel diyor Müslüman ol tevhîd îmânınla Allah’ın birliği ile İslam’ın kapısından gir Müslüman ol. İşte diyor kullarıma haber ver ki gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim diyor. Bununla beraber azâbımda çok acıklı bir azâptır diyor. Kime? Azâbı kime, mağfireti rahmeti kime? Merhameti kime? Îmânı olup da, Amel-i Sâlih’i olup da günahkâr olan ne kadar insan varsa îmânlı ve ameli veya asgaride geçerli bir îmânı olan bunlar Allah’ın merhametine, mağfiretine mazhâr olurlar günün birinde bu haber veriliyor. Îmânsız, ehli küfür, ehli şirk, ehli nifâk, ehli zulüm bunlar da şunu hiç  unutmasınlar ki:        Allah’ın azâbı çok şiddetlidir acıklı bir azâbı vardır.” Bu da îmânsızlara Kur’an’ın âyetlerini inkâr edenlere inkâr, küfür yani şirk, nifâk, zulüm kimde varsa yandı azâb onları kuşatacaktır. Allah’ın rahmetine nihâyet yok ama azâbı da çok şiddetli adâletinden kurtuluşta yok. Îmân ve Amel-i Sâlih ile Allah’ın mağfiretine, merhametine, lütfuna mazhâr olursun. O’nun affıyla kurtulursun. Îmân ve Amel-i Sâlih yoksa af da yok şiddetli azâb var.  Herkes aklını başına alsın! Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri şanlı Kur’an-ı Kerim’de ne diyorsa herkes bütün pür dikkat Allah’ı dinlesin yani Kur’an-ı Kerim’i dinlesin. Biz sizlere şanlı Kur’an’dan keşif notları vermeye devam ediyoruz. Bu, Allah’ım lütfudur, keremdir aczimizle beraber. Çünkü Kur’an-ı Kerim’i doğruyu söyleyeceğiz özde, sözde hak ve doğru olacağız Kur’an daha doğru daha yüce dünyada ezelî, ebedî bir yerde kitap yok. Sadece Kur’an’ın bulunduğu levh-i mahfuzda o ana kitap orada ve o ana kitâbın işte bir nüshası da bu dünyada Allah bize gönderdi. Hazreti Muhammed ile Kur’an-ı Kerim’le İslam ile Allah bütün rahmetiyle âlemlere tecellî etti. Artık bu rahmetten kaçmayalım Allah’ın rahmetine merhametine koşalım azâbından kurtulalım Cenab-ı Hak kurtulan murâdına eren kullarından eylesin.

 

Dakika 1:44:40

 

 

 

 

 

 

(Visited 112 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}