Tefsir 384-01

384- Tefsir Ders 384 hayat veren nurun keşif notları

384- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 384

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(İsrâ Sûresi 56’ncı Âyet-i Kerime’den 60’ıncı Âyet-i Kerime’ler)

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.’’

‘’ Elhamdülillah, adede halkıh ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l arş’’

 

“Subhânallâh, Elhamdülillah, Allahu Ekber adede halkıh”

Estağfirullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer.”

 

Çok kıymetli muhterem izleyenlerimiz,

 

Dersimiz İsrâ Sûresinin 56’ncı âyetine gelmiş bulunmaktadır. Dersimiz şanlı Kur’an’ın başından itibâren sırayla arada atlama olmadan dersimiz devam etmektedir ve dersimiz şuanda İsrâ Sûresi’nin 56’ncı âyetindedir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’den nasîbini tam alan kalbi Kur’an’ın hazinesinden bahçesindeki meyvelerden yiyen o çiçekleri koklayan ölümsüz hayata hazırlanan Allah’ın lütfuna, rızâsına mazhâr olmak için çırpınan… Yüce Allah’ı tanıyan emirlerini yerine getiren Hz. Muhammed’in izinden Sırât-ı Müstakîm olan Yüce Allah’ın kendi yolundan ki bu yol Allah’tan gelen Allah’a giden yol. Bu yolda yolcu olan ebedî mutlu olan kullarından olmak için çırpınalım Allah’ın lütfunu dileyelim.

 

 

استعيذ بالله

 

قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً ﴿٥٦﴾

De ki: “Allah’tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.” Cenab-ı Hak kendinden başka ilâh olmadığını bize sık, sık söylüyor hatırlatıyor. Biz  çok çabuk yanılan çocuk misâli insanların bir yapısı vardır. Cenab-ı Hak kullarını sürekli uyarıyor irşâd ediyor onun içinde dersimizin adı irşâd notları ve keşif notlarıdır. İnsanoğlu sürekli kendini Kur’an-ı Kerim’le yenilemeli taze tutmalı ihmâl edip de gaflete düşmemeli. Çünkü Allah’tan başka ilâh yok. Başkalarına gönül bağlayanlar başkalarının emrine girenler onları rab edinenler Allah’ın emrinin yerine onların emrini dinleyenler işte bu defa Rablerinin dışında… Hâşâ! Rab aramaya kalkışanlar, Hak ve hakîkat ve yüce doğru ne varsa bunlar Allah’a aittir kuluna vermişse o vermiştir. Kulu rab edinmeye ne gerek var.

 

Dakika 5:05

 

İyi kullar Allah’u Teâlâ’ya  iyi kulluk ettikleri içindir birini rab edindikleri için değildir birini taklit ettikleri için de değildir. Cenab-ı Hak, kullarına dilediği lütuflarda bulunur kimisine istidraçlar verir, kimisine kerâmetler verir. Peygamberlere de mûcizeler vermiş. Mü’minin görevi nedir? Biz insanların bütün insanlık âleminin bilhassa Müslümanların görevi, Allah’u Teâlâ’nın emrinde bir kul olmaktır. O’nun emrinde kul olmak için O’nun istediği gibi kul olacaksın. O’nun istekleri de Kur’an-ı Kerim’de, İslam’da Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği Yüce İslam’da uyguladığı İslam’da ve cihâna anlattığı Yüce İslam’da Allah’ın istekleri belli bize teklifleri de belli. Onun için Cenab-ı Hak uyarıyor başkalarını sakın rab edinmeyin. Onlarla beraber cehennemi doldurursunuz. Çünkü başkasının emrinde olup Allah’ı dinemeyenler şirk ile ölürler. Müşriklere af yoktur dünyada şirkten vazgeçip tevhîd îmânına gelmek şarttır. Bunsuz yaşam olmadığı gibi bunsuzda cennete girmek yoktur. Allah’ın zâtında, sıfatlarında, Efâlinde, her şeyinde ezelî ebedî bir olduğunu bir defa kalbin tasdik edecek. Hazreti Muhammed O’nun Peygamberi, hem de âlemlere rahmet Peygamberi ki bütün milletlerin ve çağların Peygamberi. Onu da böyle tanıyacaksın ve Muhammed’e Allah’ın indirdiği inzâl eylediği Kur’an-ı Kerim’i İslam’ın tamamını kalbin tasdik edecek. İşte bu tevhîd îmânını da artık amellerinle güzel ahlâkınla üzerine hakkında ve hak yoldaki cihâdında îmânın sürekli gelişecek güçlenecek. Amel-i Sâlih artık îmân ağacında güzel meyveler başlayacak ki, insanoğlunun güzel amelleri îmân ağacının meyveleridir. Ve güzel ahlâkta o îmân ağacının burcu burcu  kokan çiçekleri, güzellikleri, tat ve lezzetleridir.

 

أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا ﴿٥٧﴾

 

Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. Ve O’nun merhametini umarlar, azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı korkunçtur. Şimdi meselâ sen tuttun Îsâ’yı tanrı kabul ettin. Îsâ Allah’ın bir kulu Allah’a yalvaran bir kul Îsâ Allah’a kulluk eden O’na ibadet eden yiyen içen Allah’a muhtaç olan Allah’ın yarattığı bir kul. Ama şerefli bir kul, Peygamber bir kul, Meryem’in oğlu Meryem’den doğmuş kucağında onun anasını emmiş, yemiş içmiş donunu kirletmiş anası ona bakmış. Çünkü bu Peygamber olmuş ama Allah’ın bir kulu bu.

 

Dakika 10:00

 

Eğer sen birine  falanca benim liderim çok yüksek değerli bir liderim var benim deyip de onu tanrılaştırırsan o liderin Allah’ın kulu Allah’a muhtaç o. Bakın onlarda kurtuluş için çırpınan birileri kurtulmak için. Allah’a kulluk etmek mecburiyetinde herkes, onun için kula kulluk olmaz. Peygamberlerin getirdiği emirlere tâb3i olacaksın Peygamberin kendisi de Allah’ın kuludur. Bütün peygamberler Allah’ın kullarıdır, değerli şahsiyetlerdir (Aleyhimüsselâm) onun için kula kulluk olmaz. Kulun Allah’ın emirlerini iyi bilen kulların o iyi ilminden iyi bilgisinden faydalanır o hak bilgiler vesiledir. Vesile arıyorsan Kur’an-ı Kerim’in her âyeti vesiledir, şeriatın her emri vesiledir. Neye? Allah’ın rızâsına vâsıl olmaya. Putlardan vesile olmaz birilerini rab edinerek vesile de olmaz. O zaman şirke düşüyorsun tanrın çoğalıyor Allah bir Allah’tan başka ilâh yok tanrı diye bir şey yok Allah var sadece Allah var.  Onun için Cenab-ı Hak öyle diyor.

 

Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. Ve O’nun merhametini umarlar. Bütün Evliyâlar böyle değil mi? Evliyâların hepsi veli kulların hepsi mürşitler müçtehitler yüksek âlimler bunlar Allah’a kulluk boynu eğri olan zât-ı muhteremler. Hep Allah’ın emrinde O’nun yerine getirmekte Allah’ın rızâsını aramışlar işte vesile bu İslam’ın kendisi ve emirleri birer birer vesile hak ilim bir vesiledir. Kişinin kendini tanrılaştırdığın zaman bu putperestliktir bu vesile değil bu şirktir. Onun için Cenab-ı Hak ve onun merhametini umarlar, en çok peygamberler, evliyâlar, âlimler Allah’tan çok korkarlar en çok onlar yalvarır Cenab-ı Hak’ka hem de gizli ortamlarda. Millet önünde onlar düşman karşısında millet önünde ağlamazlar. Gayri ihtiyari istisnâlar olabilir onlar hâriç. Onun için Yüce Allah’ın merhametini umarlar, azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı korkunçtur. Puta taparak Allah’ın azâbından kurtulamazsın birilerini rab edinerek Allah’ın azâbından kurtulamazsın. Allah’ın daha çok azâbına çarpılırsın çünkü şirk var.

 

وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٥٨﴾

Hiçbir şehir (halkı) yoktur ki, kıyâmet gününden önce biz onu helâk etmeyelim yahut şiddetli bir azâb ile azâblandırmayalım. Bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz) da yazılıdır. Dikkat et buraya! Hiçbir şehir (halkı) yoktur ki diyor Cenab-ı Hak, kıyâmet gününden önce biz onu helâk etmeyelim. Hangi şehirliler bunlar? Allah’ın emirlerini dinlemeyen, inanmayan üstelik İslam şeriatına, İslam nizâmına, Allah’ın kânûnlarına karşı çıkan ne kadar şehirli diyor bak! Niye köylü demedi de bedevî demedi de şehirli dedi.

 

Dakika 15:21

 

Çünkü şehirli kendi zevkine düşüp de Allah’ı inkâr ettiği zaman, yüce değerleri ve bunlar da artık ortalığı tamamen bunlar istilâ edip ortadan hak ve hakîkatin adamları kaybolduğu zaman orası kesin yok edilir helâk edilir. Böyle gelmiş zaten, böyle de devam edecektir ama kıyâmetten önce tamamı ortadan kaldırılacaktır. Yahut şiddetli bir azâb ile azâblandırmayalım. Bakın azâb ’sız yani sen inkâr ile hoplayıp zıplayacaksın ve şakrak güleceksin Hakk’ı da inkâr edeceksin Hakk’ı da tanımayacaksın ama hoplayıp zıplayacaksın, ebedî ağlayacaksın. Birkaç gün hoplarsın sen. Hoplarsın, zıplarsın, çalarsın, oynarsın hak hukûk tanımazsın  Allah ve O’nun ilkelerini hele İslam şeriatı ve onun içindeki ilâhî kânûnları tanımazsın hoplar zıplarsın. Tamam, cehennemde ebedî feryat edeceksin. Çâre ne? Şimdiden îmâna gel Müslüman ol. Geç kalma, duyduk duymadık da deme! Geç kalma hem de bir nefes  bile geç kalma!  Derhâl günahlarına tövbe et helâl da ye helâlin zevkiyle zevklen. Zevk mutluluk helâldedir, îmândadır, sosyal adâlet, merhamettedir, kardeşliktedir, sulhtadır, barıştadır. İnkârda, haramda, günahta Allah tanımadan hoplayıp zıplamada değil. Îmânın mutluluğuyla sevinç ve huzur, sürur işte mutluluk îmânın, Kur’an’ın, Allah’a itaat etmenin, sevapların, helâllerin verdiği mutluluktur. O zaman da Allah sevgisi ile hoplarsın Allah sevgilisiyle okyanusta o sevgi içinde yaşarsın her tarafın sevgi ve mutluluk kaplar iliğine kemiğine mutluluk işler hücrelerine sevgi dolar. Kur’an-ı Kerim’den feyzini al. İslam sevgi deryâsıdır, merhamet  deryâsıdır ama bir de îmânlıların deryasıdır. Îmânsızların burada bulunmaları o sofrada oturmaları onları mutlu etmez bu Allah’ın evrensel bir rahmetidir. Bütün mahlûkatı kaplamıştır İslam’ın iki yönü vardır dünyayı kaplayan rahmetler Allah’ın rahmeti ki bu İslam’dır bir de âhireti kaplayan bir ebedî rahmet lütuflar vardır bu da İslam’dır. Her iki sofrada da ebedî oturmak istiyorsan Müslüman ol îmân gerçek bir îmân ile Amel-i Sâlih ile Müslüman ol. Bu sadece dünyadaki Rahmeti-Rahmân sofrasından kalkıp da cehenneme gitme. Bu sofradan kalk birde Rahmeti-Rahîm Cennet-i Âlâ var ebedî bir sofra Allah’ın  ziyafeti orada kurulu şuanda hazır. İslam işte bunların tamamı İslam İslam’ın rahmet olarak tecellî etmesi ezelî ve ebedîdir. İslam sadece camide yatmak kalkmak değil. Camide ki o yatmak, kalkmak mî’râc’tır Allah’ın huzurunda. Yüce Allah’u Teâlâ’ya kulluğun  saygının en güzel göstergesidir o beş vakit namaz.

 

Dakika 20:12

 

Yalnız Allah’ın huzurunda olduğunu bil ve patır-kütür ağzından çıkanı kulağın duymadan yattın kalktın bunlar sportif namazdır. Bu da bir namazdır ama o derece de bir namazdır. Gerçek bir namaz ağzından çıkanı kulağın, kalbin, ruhun lafzıyla mânâsıyla onu yudumlar o mânâyı kalp Allah’ın huzurunda olduğunu bilirsin ve sürekli Rabbinden feyiz alırsın. O’nun kapısındasın O’nun kapısındakine ebedî yokluk olmaz, kıtlık olmaz, dert belâ hiç olmaz. O’nun kapısı saadet rahmet kapısıdır, mağfiret merhamet kapısıdır. İslam işte Allah’ın rahmetinin tecellîsidir. Benim anlattıklarımdan daha çok güzel ve çok güzeldir. Ben bu kadarını yani aczimizle cehlimiz gafletimizle biz bunları anlatabiliyoruz biz kuluz ama İslam daha yüce. Allah’ı biz ne kadar övsek tamam, bize göre Kur’an’daki aldığımız yüce değerlere göre onlar birer birer doğrudur. Ama esas Allah’ı öven Allah  kendini övdüğü zaman hakkıyla övmüş olur. Onun için biz Allah’a ne kadar kulluk etsek aczimizle kulluk ediyoruz. Her şeyimiz böyle; aczimiz var, cehlimiz var, gafletimiz var. Bizim gücümüz belli o güçte zaten Mevlâ’dan verilmiş güçtür kuvvetimiz Mevlâ’nın verdiği kuvvettir, nimet ne varsa O’nun verdikleridir. Hangi hücreyi birisi yarattı da sana yani şunlar Allah’ın ama şunu da ben şu organımı da başkası yarattı diyecek hiç birisi var mı? Yok. Hücrelerini de, dokularını da, organ sistemlerini de, ruhunu, sûret ve sîretini yerde gökte bütün nimetleri her şeyi Allah vermedi mi (C.C)? Onun değil mi? Onun için ikinci rab olmaz. İlaç yuttun o ilacı kim yarattı? Allah. Şifâyı kim emredecek? O. Tamam, vesileleri kim yarattı? Doktor, ilaç onlar vesiledir onları da Cenab-ı Hak yaratmıştır. Rızıklar çalışırsın bir yerde bir iş yerinde o işyeri de senin çalışmanda vesiledir. Vesileleri Allah yarattı bunların tümü Allah’a ait bilgiler. Rızıkların tamamı da,  şifa afiyetlerin tamamı da, vesilelerde tamamen Allah’a aittir. Kimse kendiliğinden bir şey yaratma şansı kimse de yok. Ancak  Allah’ın verdiklerini Allah yolunda kullanır insanoğlu oradan da hayırlı çalışmasının karşılığında Allah’tan mükâfat alır. Bak Allah ona çalışma gücünü veriyor, çalıştırıyor, karşılığında yine mükâfat veriyor. Ana sermayeyi verende O, seni kare geçiren de O. Sana sermayeyi veriyor benimle alışveriş et sana bol bol veriyim karşılığını diyor veriyor da veriyor lütfu geniş. Ama inkâr edenler dünya da  alırlar ama mezar ve mahşerde ebedî mahrum kalırlar ve bunun ebedî azâbını da cehennemde görürler. Sakın inkâra gitmeyin, şirke düşmeyin! Ve nifâka, zulme gitmeyin îmân, ilim, irfân parlasın.

 

Dakika 25:00

 

Adâlet, merhamet, sulh, barış, kardeşlik bunlar egemen olsun ruhlara, bedenlere enfüsî ve âfâkî âleminize bunlar hâkim olsun, İslam güzelliklerin bizzat kendisi. Cenab-ı Hak öyle buyurdu, Allah ne dediyse hepsi en doğru en güzeldir. Allah’ı dinle. Allah’ın sözünü konuşanları dinle ki iyi anlayan Allah’ın Kelâmullah’ını, sözlerini, kelimelerini, emir ve kânûnlarını iyi anlayan âlimlerimizi dinle her yerde ve hakkı dinle, hakîkati dinle. Kur’an-ı Kerim’in her kelimesi hak Allah kelâmı Kelâmullah. Allah’ı dinlemeden başkalarını dinleyerek kulaklarını isrâf ettin zaman bulamadım Allah’ı dinlemeye zaman kalmadı. Peki, kime kulluk yaptın? Başkalarına baktın hakîkate bakmadın. Peki, iki defa sana ömür mü verilecek? Bu sefer yapamadın yanıldın mezardan geri gel de mahşerden geri gel de yeniden kulluk et mi diyecekler sana, böyle bir şans var mı? Yok. Ömür bir defa verilir bu ömrünü iyi kullan her nefesini iyi kullan, Allah yolunda kullan, Allah’ın rızâsına kullan, Hakk’a kullan,  hak hakîkat için kullan isrâf etme. Hiçbir zamanını isrâf etme. Her nefes zaman ömür zamanının ömür diliminin bir parçasıdır. Bizim ömrümüz bir zaman dilimidir onun içinde de saniyeler var, dakikalarla var. Günler, aylar, yıllar var ve bunun içinde nefesler var bu nefeslerini isrâf etme ömür bir kere veriliyor. Kaç sene ömrün var? Öleceğin kesin mi?  Öleceksin. Şu yaşa geldin nasıl geçti bu yaş? Geçti. Doğru mu, isrâf ettin mi o ömrünü, etmedin mi, hakta mı kullandın, doğru isâbetle doğru mu yaşadın? Doğrular senin keyfine göre olan doğrular değil Allah’ın doğru dedikleri, o da İslam’ın şeriatın ölçüleri. Bütün doğruların kaynağı aslı esası Allah’ın dediği doğrulardadır. Herkes kendi kafasına göre bir doğru ortaya koyarsa insan sayısı kadar değişik şekilde doğru zannedilen şeyler çıkar. Allah kendi dediği doğrudan başkasını kabul etmiyor. Ne diyor? İslam doğru bir dindir başka dinleri kabul etmiyorum diyor. Kur’an benim hak Kitâb’ımdır geçmişi yeniledim onunla bütün milletlerin Kitâb’ı Kur’an, dini İslam, Peygamberi Muhammed’dir diyor. O zaman Kur’an-ı Kerim’in içindeki emirlere bak, Peygamberin sünnetine bak ve icmâya bak, kıyasa bak müçtehit âlimlerin bu işi iyi bilen âlimlerin bakın ilmine bak bilenle hareket et. Gece karanlıkta körlere yola gitme! O gittiğin yollarda hangi kör kalp körleri bunlar dış gözü kör olanlar kör saymazlar kalp körlüğü olanlar bunlarla yola gitme. îmânsızla yola gidersen cehennem ile sonuçlanır. Müşrikle, münâfıkla, zâlim ile yola gidersen cehennemle sonuçlanır çünkü onların yolu cehenneme çıkar.

 

Dakika 30:00

 

İslam seni doğru Allah’a ve cennete götürür çünkü Sırât-ı Müstakîm Fâtihâ’yı Şerif’in içinde                     (اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ) diye beş vakit namaz kılan bir kardeşimiz 40 defa okuyor asgari belki fazla ibadet olanlar fazla okuyor. 40 defa ‘’Elhâm’’ okuyan Müslüman 40 defa Sırât-ı Müstakîmi istiyor. Bu ne? Allah’ın kendi yolu, İslam’ın yolu işte bu Allah’tan gelen Allah’a giden yol Allah bir ona giden yolda işte bu yol. Eğer bu yola girersen bütün yollar bu yolun yanında bakarsın ki ortadan kalkmış her taraf İslam’ın yolu olmuştur. İşte o zaman bütün cihetler de Allah’a gider. Ama İslam’ın yolundan çıktığın an bütün yollar seni cehenneme götürür. Çünkü İslam yoluna girince başka bâtıl yol kalmaz o yollar artık ortadan kalkar önün açılır. Sağa da gitsen İslam’ın içerisinde sola da gitsen batıda da olsan burada olsan, doğuda da olsan, gökte de olsan, yerde olsan İslam’ın içinde olursan bütün yollar İslam’ın kendi yoludur. Çünkü bu bir minhaçtır İslam bir minhaçtır. Bütün şeriatları kendi bünyesinde yenilemiş nesh edecekleri nesh etmiş, yenilenecekleri yenilemiş eski diye bir şey bırakmamış eskimez yenileri Cenab-ı Hak İslam’a doldurmuş. Kendi içinde dahi Allah yenilemiş İslam’ın kendi içinde dahi nâsih mensûhu vardır. Allah’ın İslam’ı da kendi içinde yenilemiştir. Onun için İslam dinini, şanlı Kur’an’ı, Hazreti Muhammedi iyi keşfedilirse Allah’ı doğru tanırsın, Allah’ın emirlerini de doğru tanırsın o zaman ebediyyû’l-ebed mutlu olursun. Bunun için çırpınıyoruz Hakk’ı konuşalım, Hakk’ı tanıyalım, Hakk’ı bilelim başka şeylerle ömrümüzü isrâf etmeyelim. Allah ile konuşmak varken başkasıyla konuşmak bu da Allah ile konuşmanın yanında öbürü isrâftır, Peygamber ile konuşmak varken başkasıyla konuşmak da isrâftır, gerçek ilim ehliyle de konuşmak varken başkasıyla konuşmak yine isrâftır. İlim, hak, hakîkat, Allah, Peygamber İslam’ın yüce değerleri ömrünü bunlarla değerlendir. İşte bütün insanlığı kuşatan menfaat, barış sulh, kardeşlik burada tat, lezzet, huzur burada yanlışın içinde doğru bulunmaz. Mikropların kuyusunda da temizlik ve sıhhât aranmaz. Mikrop kaynayan kuyuda yaşayıp da zifiri karanlığın içinde küfrün karanlığıdır bu cehâletin karanlığıdır orada sıhhât ve mutluluk aranmaz. Mikrop kaynayan kuyularda zifiri karanlıklarda yaşamak, Allah’u Teâlâ’nın hak dediğine bâtıl diyenler var ya! Mikrop kuyusunda yaşayanlar her tarafına mikrop bulaştıranlar sağlığını mahvedenler İslam onları da  kurtarmaya geldi. O mikropları ortadan kaldırıp orayı tam bir dezenfekteden geçirir onların ruh dünyalarını da, dış dünyalarını da enfüsî ve âfâkî âlemlerini de tertemiz hâle getirir. Ne? Yüce İslam. Yüce İslam insanlığı kurtarmaya geldi.

 

Dakika 35:10

 

Niye kıyı da köşe de olayları çarpıtarak konuşuyorlar ki, gerçek ortada. Güneşe güneş diyemiyorlar güneş güneştir, yıldız yıldızdır, ay aydır, gündüz gündüzdür, gece karanlık karanlıktır. Doğru söylesene bunu! Bunun doğrusu, Kur’an-ı Kerim’i doğru bilmek doğru söylemektir. Muhkem âyetler açık seçik âyetler varken müteşabih’e tâbî olmanın anlamı nedir? Müteşabih’e inan ama anlamını Allah’a bırak. Muhkem ve sarîh açık âyetlerle îmân ve amel et. Hiçbir konuda aldanma, aldatma milleti.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

 

 

وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُواْ بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا ﴿٥٩﴾

  

Bizi diyor âyetler, (mûcizeler) ve Peygamberler göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd’a yani Semûd Kavmine Semûd Sâlih peygamberin peygamber olarak gönderildiği kavmidir. Semûd’a açık bir mûcize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulüm etmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Bakın mûcize istediler birde mûcizeyi bu şekilde yok etmek istediler. Mûcize yok olur mu? Kendilerini yok ettiler dünyadan sildiler cehenneme süpürdüler kendilerini. Bütün kâfirler böyledir bunlar dünyadan silinir süpürülür doğru cehenneme bunlar süprüntüdür. Çünkü Allah’ın mülkünde Allah inkâr edilmez hem Allah’ın verdiği canla, varlıkla var olup yaşayacaksın O’nun nimetlerini yiyeceksin, O’nun mülkünde barınacaksın sonra tutup Allah’ı inkâr edeceksin. İslam Allah’ın kânûnları inkâr edilmez. Bunun için kendilerine bunlar diyor zulmettiler deveyi boğazlayarak kendilerine de yazık etmişlerdi. Oysa biz, o mûcizeleri ancak korkutmak için göndeririz. Uyarmak için Cenab-ı Hak kullarını uyarınca mûcizeler gönderir uyarır kullarını uyanmayanlar helâk olur.

 

وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا ﴿٦٠﴾

 

Vaktiyle sana şöyle vahiy ettiğimizi hatırla. Sevgili Habîbimizin Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in şahsında bak cihâna Cenab-ı Hak mesaj veriyor. “Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır.”

 

Dakika 40:04

 

Ey İnsanoğlu, ey zâlimler kuşatma altındasınız! Ey hakkı inkâr edenler kuşatma altındasınız! Ey dünyaya terör estirenler ey dünyanın çağdaş kâtilleri kuşatma altındasınız! Ey dünyanın büyük, küçük hırsızları kuşatma altındasınız! Allah’ın orduları Allah’ın yüce kudreti her şeyi kuşatmıştır herkesi. Kimisini rahmetiyle kimisini azâb ordularıyla kuşatmıştır. Kuşatma altındasınız! Ey Firavunlar, ey tâğutlar kuşatma altındasınız, Allah’ın kuşatması altındasınız! İnkâr etmekle güneşe karşı göz yummakla güneş kaybolmaz. Gözünü yumdun karam sen güneşi görmüyorsun güneş parlıyor. Allah’ı inkâr etmekle Allah yok olmaz. işte kuşatma altındasın. İnkârınla kuşatıldı, şirkinle kuşatıldın. Küfrünle, nifâkınla, zulmünle, bâğî ve tâğîlinle, fâcir ve fâsıklığınla kuşatıldın kuşatma altındasın. Saatin dakikan Azrâil’in elindeki listede saatin dakikan işliyor o ecel saatin gelince canın alınacak. Ve senin götürülecek yere sen götüreceksin bunda şek şüphe yok. Şüphe edende îmân yok. Çünkü Allah’ın dediği doğrudur. Herkese bir ecel verdi mi? Verdi. İşte o ecel saatin gelince Azrâil orduları alıp götürüyorlar. ‘’Aleyhisselâm’’ Bunun için Cenab-ı Hak ne diyor; “Şüphesiz Rabbim insanları kuşatmıştır.” diyor. (إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ)  İşte Kur’an-ı Kerim. Sen başın boş zannediyorsun öylemi? Tamam, sana bir ömür süresince bir özgürlük verdi ama bu ebedî değil ki ömür sürenin içinde. O ömrüne de şöyle bir bak kaç sene yaşayacağına. Çocukluk devreni çık, yaşlılık devreni de çık, birde gece uykuda geçen zamanını da çık  birde boşa harcadıkların var.  Geriye ne kalıyor bakalım bir şey kalıyor mu? Şöyle bir bak, keşke kalsaydı. (İsrâ gecesi) diyor sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâ… Dikkat et! O temâşâyı Kur’an’da lânet edilen acı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, uyarıyoruz korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor. Uyanmıyor Allah’tan korkmuyor. İşte azâb orduları da bunun için kuşatma altında tutuyor. Bu rahmet orduları olurdu azâb orduları yerine rahmet ordular olurdu. Niye azâb orduları (وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿٧﴾).

 

Dakika 45:00

 

(وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَ) Allah’ın öyle orduları var ki Allah’tan başka sayısını bilecek kimse yok, uçsuz bucaksız orduları var. Bir de rahmet orduları var.                                                                               (وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا  حَكِيمًا ﴿٧﴾) Rahmet orduları yardıma gelirler azâb orduları da düşmanın yok olmasına gelirler alırlar götürecekleri azâb ortamına götürürler. Dünyada belâlar vardır günahların karşılığında mezarda vardır mahşerde vardır sonuç cehennem tamamen azâb yeridir Evet, bir mahpushanedir ama azâb üstüne bir azâb yeridir. Cenab-ı Hak; (وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا) İşte Cenab-ı Hak bu yüce hikmetli emirlerini, âyetlerini bize açıklamaktadır. Birde Kur’an-ı Kerim’de: “Lânet edilen ağacı da yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır.” Peygamberimizin miraca çıkarılması da ayrıca bir insanlık âleminin bir imtihanıdır. Bakalım kim îmân  ediyor kim inkâr ediyor? Şimdi Kur’an-ı Kerim’de birde zakkum ağacından bahsediliyor bu da bir imtihandır Ebû Cehil gibiler bu imtihanı kazanamadılar kaybettiler.  Cenab-ı Hak bu insanlarla hem uyarıyor hem ne yapıyor; korkutuyor hem de uyansınlar da kurtulsunlar diyor fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor. İşte İnsanoğlu kendine verilen değerleri kötüye kullanınca sonuç ne oluyor taşkınlık oluyor hem de büyük bir taşkınlık inkârda ortaya çıkıyor küfür, isyân, şirk, nifâk çıkıyor ortaya. Îmân, adâlet, kardeşlik, sevgi, merhamet dururken ilim, irfân bunun tersi ortaya çıkıyor. Cenab-ı Hak bunları kullarına niçin anlatıyor?  Kullarım tehlikeden kurtulsunlar diye İslam’ın kurtarıcıdır tüm insanlığı kurtarmaya gelmiştir. Ebedî mutlu hayatın soruları da cevapları da İslam’dadır. Eğer sen bu sorulara doğru cevapları doğru soru doğru cevap bunları eğer sen kendini böyle hazırlamazsan imtihanı kaybedersin, gel kaybetme. Çünkü biz Allah’ın kullarıyız sen de ben de. Peygamber Muhammed’in ümmetiyiz gel sen de bende birbirimize faydalı olalım Hakk’ı anlatalım birbirimize. Kur’an-ı Kerim tamamen hak kitap Hakk’ın Kitâb’ı hakîkatin ta kendisi tam kurtarıcı. Gel önder olarak Hazreti Muhammed’in izinde gidelim. O yola uygun ne kadar dünyada o yolu takip edenler varsa onlarla beraber olalım. Peki, o yolun dışındakilere ne yapalım? Onlara da doğruları anlatalım. Bizde zorbalık yok bizde hak, adâlet, kardeşlik var.

 

Dakika 50:04

 

Bizde barış var ama Hakk’a savaş açarsan hakîkate hakîkat kendini sana yedirmez hak mağlup olmaz hak galiptir. Hak geldi bâtıl zâil olur. Yani bu hakîkaten başkaldırırsan ben keyfime göre hareket ederim dersen onu da yapamazsın kusura bakma. O kadarına müsaade yok. Hak sana zorlamıyor seni özgür bırakmış da bâtıl hakka diyor ki; Yok sen benim dediğimi yapacaksın zorluyor zorbalık yapıyor. Yok, beyefendi bâtıla boyun eğmek yoktur. Evet, bâtıla, zâlime meydan vermekte yoktur zâlime meydan verilemez. Dünya ne çekiyorsa adâletin önünde Arş’ın önündeki engeller zâlime meydan vermekle barış ortadan kalkıyor. Zâlimin elinden al âdile ver. Îmânsız, kitapsız, merhametsizin elinden al merhametliye sosyal adâletten, barıştan, kardeşlikten, sevgiden yana olana ver. Bana verme benim öyle bir şey de gözüm yok ben Allah’a kul olup O’nun rızâsını kazanıp insanlığa doğru söyleyebilmenin insanlığa hayırlı olabilmenin gayreti içinde bir Allah kulu olmaktan başka O’nun rızâsını kazanmak başka bir emelimiz olursa ayaklarımız kayar yazık olur. Birbirimize faydalı olalım. Her şeyde onun Allah’ın bir âyeti vardır “Ve fi külli şey‚in lehü âyetün; tedüllü ala ennehü vahidün” Her şeyde onun Allah’ın bir âyeti vardır ki bir olduğuna delâlet eden âyet, alâmet  delâlet hep O’nun birliğinin kâinatta delilleri dopdoludur. Her varlık Allah’ın birliğinin delilini ortaya koyar O’nun birliğine delâlet eder. Yüce azamet ve kudretine delâlet eder. Âlimlerin düşüncesi bu âyettir meselâ gök gürültüsü güneş tutulması gibi olağanüstü olduğunu söyleyenler vardır mûcizelerin birer âyet olduğudur. Mûcizeler arasında ‘’Âyât-ı Mukteraha’’ denilen bir mûcize de vardır ki mûcizeler arasında ‘’Âyât-ı Mukteraha’’ bu mûcizeye inanmayanlar derhâl yok edilmişlerdir. İşte Sâlih Peygamber’in kavminin bir mûcize istediler birde tuttular mûcizeyi yok etmek istediler ve deveyi kestiler. Hemen kendileri yok edildiler. Bu tür mûcizelere ‘’Âyât-ı Mukteraha’’ denmektedir bunun için ‘’Âyât-ı Mukteraha’’ işaret edilen durumlar vardır mûcizelerin içerisinde. (وَقَالُوا۟ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ ٱلْأَرْضِ يَنۢبُوعًا) Dediler ki: “Biz sana asla  inanmayız ta ki bizim için şu yerden bir pınar akıtırsın” dediler.

 

Dakika 55:00

 

(وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا ) Hâlbuki biz bu âyetleri ancak korkutmak için gönderiyoruz. Ama onlar helâk olmaları için mûcize istiyorlar. Allah onları kurtarmak istiyor Peygamber onların kurtulmaları için çalışıyor ama onlar kendi helâkları için ne yaptığını bilmeden ne yapıyorlar; Âyât-ı Mukteraha’yı kendilerini helâk edecek mûcizeleri âyetleri istiyorlar. Batan kavimlerin pek çoğu böyle batmıştır. Hattâ domuza, maymuna çevrilenlerin bile Âyât-ı Mukteraha’yla ilgisi vardır yani insanları helâk eden mûcizeler vardır. İnanmıyor hem mûcize istiyor hem de inanmıyor. İşte o hem inanmayıp hem de mûcize istemek var ya kendi helâkini istemektir bunu bilmiyor.

 

İbn-i Abbâs’tan yapılan bir rivâyete göre müşrikler Mekke müşrikleri Ebû Cehil kadrosu “Safa Tepesinin” altın yapılmasını ve Mekke etrafındaki dağların ortadan kaldırılıp ekilir biçilir bir arazi hâline getirilmesi istemişlerdi. Sevgili Peygamberimiz Cenab-ı Hak’ka durumu arz edince Cenab-ı Hak ne dedi; Habîbim istersen yaparım fakat şu şartla: “Eğer dinden çıkarlarsa önceki kavimler gibi onları da yok ederim” dedi Cenab-ı Hak. O zaman Peygamberimiz onların birden yok olmalarını istemedi. Ya Rabbi, sabır dilerim dedi ve o mûcizeyi  istemedi Cenab-ı Hak’tan. Bu rivâyetlerin kaynağında Ahmed Bin Hanbel, Nesâî Hakîm, Taberânî ve diğer muhaddislerimiz bulunmaktadır.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

“Rabbin göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir.” ‘’İsrâ 55 âyet’’ Cenab-ı Hak her şeyin içini, dışını, önünü, sonunu tamamen bilir. Her insanın amelini veya kaderini boynuna bağlayan da O’dur. Yani kaderin yazılmış amellerin boynuna asılmış seni özgür bırakmış özgürlüğünle senin ne yapacağını önceden kendi biliyor. Bildiği için her şey önceden bilmeyen şu kâinatı yaratabilir mi? Her şeyi önceden biliyor ilmi ezelî ilmi ebedîsiyle biliyor. Onun içinde istediği gibi yaratıyor istediği gibi kaderi yazıyor amellerini boynuna asıyor senin yarın ne yapacağını O biliyor. Ama biz geçmişi unutuyoruz geleceği zaten bilmiyoruz. Allah’ın bildirdiklerini biliyoruz herkes öyledir. Peygamberler öyledir, Evliyâlar da öyledir Kâşifler de Allah’ın bildirdiğini bilir başka bir şey bilmez gaybı sadece Allah bilir. Onun için Allah’ın ilmi ezelî ve ebedîdir bilmediği bir şey olmaz. Allah’a engel yoktur onun için Allah zamandan mekândan münezzehtir. Zamanın mekânın Allah’a ihtiyacı var Allah’ın kimseye ihtiyacı yok Allah’u Teâlâ’ya karşı bir engel diye  bir şey yok.

 

Dakika 1:00:00

 

Yedi kat göklerin üstüyle yedi kat göğün altı Allah için aynıdır. Çünkü Allah’a engel yok çünkü O yaratmış. Mahlûk Hâlik’a engel olabilir mi? Zaman mekân her şey O’na muhtaç O kimseye muhtaç değil. Onun için Allah’ı Allah olarak yüce sıfatları ile iyice tanı mahlûku ilâhlaştırma.  Ahmet’ten, Mehmet’ten, Hasan’dan, Hüseyin’den, Ali’den, Veli’den, Îsâ’dan, Mûsâ’dan ilâh olmaz,  mahlûkattan ilâh olmaz. Bunlar Yüce Allah’ın peygamberleri de seçilmiş kullarıdır. Evliyâlar da, âlimler de Allah’ın değerli seçilmiş değerli kullarıdır. Allah’a kulluk ettikleri için Allah onlara değer vermiş ama onlar tanrı değil ki. Birileri Allah demiyor sürekli birisini söylüyor birilerinin. Birisi diyor liderimde benim liderim diyor, öbürü de diyor önderimde benim önderim. Allah ne zaman diyeceksin? Falancanın kitâbı da falancanın kitâbı. Kur’an ne zaman okuyacaksın, Kur’an ne zaman anlayacaksın? Kur’an’a uygun mu değil mi hiç baktın mı oraya? İslam’ın Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat anlayışına uygun mu değil mi o senin falan- filan dediğin kitaplara bir baktın mı? Sen o falan-filan dediklerin müçtehitlerden daha mı müçtehit? Sonra müçtehit mi ona baktın mı? Yok. Körü körüne birini taklit ediyor. İslam âlemi bundan da kurtulması lâzım hakka kendi özüne öz kaynaklarına aslî kaynaklarına asla, esâsa, usule dönmesi lâzım ki bu Kur’an-ı Kerim’i Kur’an’ı Kur’an’dan, İslam’ı İslam’dan öğreneceksin. Herkesin öttürdüğü bir boru var o borudan İslam öğrenilmez. Herkes bir borusunu öttürüyor herkesin sesi ayrı çıkıyor. İslam’da ses ayrı değil Hakk’ın sesidir o da Kur’an, sünnet, icmâ, kıyas, Allah, Peygamber, Kur’an işte Hakk’ın bizzat hak burada hakîkat burada. O yazılmış çizilmiş bütün kitapların Kur’an-ı Kerim’e uyan veya uymayan taraflarına bir bak. Ehl-i Sünnet Ve’l Cemâat yoluna bir bak, müçtehitlerin durumuna bir bak müçtehitlerin içtihatları rahmettir. Ama Ehl-i Sünnet Ve’l Cemâate uymayan ne kadar bozuk sistemler var ki, Hinduizm’den karışmış, Yunan eski Yunan’dan karışmış, felsefelerden karışmış bozuk mu bozuk yenmez salatadan berbat hâle getirilmiş zihniyetler var câhil kitleler bunu bilmiyor. Aklınızı başınıza alın! Hakk’a hakîkate dönün İslam güneşten daha güneş hak tam bir hakîkat tam bir hakîkatin kendisi. Ama Kur’an-ı Kerim’e, sünnet, icmâya, müçtehide müçtehidin ilmine oraya dön. Çünkü bilmeyen bir bilene doğru bilene ihtiyacı var. Yoksa o bilmeyen bileni gidip de tanrılaştıracak durmada düşmemeli. Çünkü Hristiyan ve Yahûdî âlemi ruhbanlarını rahiplerini ne yaptılar? Rab edindiler. Kur’an-ı Kerim söylüyor bunu geçmiş derslerimiz de bunlar işlendi. Gelecek derslerimizde de konunun içerisinde tabii ki bunlar geldikçe işlenecektir.

 

Dakika 1:05:00

 

Katıksız katkısız Kur’an-ı Kerim’in tarafsız Kur’an’ı kim anlatabiliyorsa dosdoğru bunları her tarafta dinleyin, anlayın hükmünü yerine getirin, gereğince îmân ve amel edin. Herkes âlim olamaz ama âlimlerle beraber olur her yerde ilimle beraber olur ama herkes âlim olamayabilir. Ama her yerde ilimle gerçek âlimle beraber olabilmeli aslî kaynaklardan ayrılmamalı. İslam’ın nedir kaynakları nedir? Edilleyi Şeriyye şer-i deliller nedir? Kitap, sünnet, icmâ, ümmet, kıyâs-ı fukahâ. Birde Fer-i deliller var ama bu dört delili incele geçir peşinden de fer-i delillere bak. Cenab-ı Hak bu durumu bize bildirdikten sonra, biz diyor Mi’râc Gecesi o sana gösterdiğimiz manzaraları ancak insanları imtihan etmek için sana gösterdik diyor Cenab-ı Hak. (وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ) burada fitne imtihan anlamında kullanılmıştır. Bazıları bunun Mekke’nin fethi veya Bedir de yıkılacakları yerleri görmesi gösterilmesi gibi anlamışlar ve bu gösterme ve görmenin İsrâ âyetinde ki (لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا) “Ona âyetlerimizi göstermek için” diyor Cenab-ı Hak Mi’râc’ın uykuda meydana gelen bir rüya olduğunu zannedenler olmuşsa da bunlar yanılmışlardır. Uykuda rüyadan ibâret olsaydı uykuda görülen bir rüyadan ibâret olsaydı onun bir fitne yapılmasının anlamı olmazdı. Çünkü rüya kişinin sadece kendini bağlar. Eğer bu ümmete sirâyet ediyor bir Peygamber de ortaya çıkıyorsa  bu bir vahyi ilâhîdir bu bir mûcizedir. Mi’râc en büyük mûcizelerden birisidir bunun içinde tam bir imtihandır. Bu imtihanda ne yaptılar müşrikler? İmtihanı kaybettiler Mi’râc’ı bir türlü kabullenemediler. Buradaki mânâsı ise görmektir geceleyin meydana gelmiş bir görmedir bu. Müşrikler sen bir rüya görmüşsün demişlerdi. Çünkü müşrik şirkinden vazgeçmeden gerçeğe ulaşamaz. Cennet ve cehennemi açıkça görürken içlerindeki bütün cennetlikleri ve cehennemlikleri de görmüştü Peygamberimiz Mi’râc da. Ama müşrikler inat ederek âyet mûcize istemekte olan o  insanlar için sırf bir fitne ve imtihan vesilesi yaptık diyor Cenab-ı Hak. Ebû Bekir gibiler sıddıklığa yükseldiler tasdik ettiler Ebû Cehil gibiler de inkâra gittiler cehennemin dibini buldular ve Bedir de Hakk’ın kılıcını yediler. (وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ) Kur’an-ı Kerim de lânet edilmiş olan ağacı da bir fitne vesilesi kıldık yani imtihan kıldık. Zakkum ağacı.

 

Dakika 1:10:10

 

Cehennemde bir ağaç tam bir imtihan îmânlı kişi Allah’ın her şeye kâdir olan kudretine inanmayan kişi bu imtihanı kazanabilir mi? Kazanamaz. Buna îmân lâzım yüce kudrete îmân lâzım. Saffat Sûresinde Cenab-ı Hak bak ne diyor; 62,67’nci âyetlerde: “Yoksa zakkum ağacı mı?” “Biz o ağacı zâlimler için bir fitne vesilesi yaptık o cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları şeytanların başları gibidir onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar. Sonra üzerine kaynar su katılmış bir içki şüphesiz onlar içindir bu zakkum ve içki.” Cenab-ı Hak ne diyor; (أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ) (إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ ﴿٦٣﴾) diyor ‘’İlâ Âhir’’ ve devam ediyor. Duhan Sûresi’nin 42, 46’ncı  âyetlerinde de Cenab-ı Hak ne diyor;

 

إِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِ ﴿٤٣﴾

طَعَامُ الْأَثِيمِ ﴿٤٤﴾

كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ ﴿٤٥﴾

كَغَلْيِ الْحَمِيمِ ﴿٤٦﴾

Buyuruyor. Şüphesiz zakkum ağacı günahkârların yemeğidir pota gibi karınlarında kaynar sıcak suyun kaynaması gibi kaynar. ‘’Duhan Sûresi âyet 46’ya doğru bak’’

 

ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ ﴿٥١﴾

لَآكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ ﴿٥٢﴾

فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ ﴿٥٣﴾

فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ ﴿٥٤﴾

 

Bu âyeti kerime de, Vâkıa Sûresi’nin 51, 54’üncü âyetlerine kadar ki âyetler. “Sonra siz ey doğru yolu kaybetmiş yalanlayıcılar mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz.” “Ey sapık yalancılar, sapanlar, sapıtanlar, yalancı sahtekârlar, Hakk’ı yalanlayanlar! Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız onun üzerine de kaynar su içeceksin.” Ebû Cehil ateşle korkutuyor taşları yakarmış  o ağaçta ağaç bitermiş dedi Ebû Cehil kızıl kâfir câhillerin önderi, lideri, şirkin önderi lideri, küfrün zulmün önderi lideri. İbn-i Ziba’râ da bir zakkum diye ancak hurma ile kaymağı tanırız demiş. Gâvurlar hep bu işi kendi keyfine göre böyle tevil ederler keyiflerine göre doğruyu çarpıtırlar sonrada çarpılırlar o doğru onları çarpar. Şimdi ebedî zakkum ağacını yiyecekler. Niye? O doğruyu inkâr ettiler. Kişi hangi doğruyu kişi inkâr ettiyse o onunla çarpılır ve baş başa bırakılır cehennem de doğrular inkâr edilemez.

 

Dakika 1:15:00

 

Kur’an-ı Kerim İslam A’dan, Z‘ye hepsi doğrudur çünkü Allah’ın ortaya koyduğu  ilâhî kânûnları bunlar. Bunun için bunlar bazı kişilere hurma kaymak ikrâm ediyorlardı kendilerince birilerini dinden çıkarmaya çalışıyorlardı kendileri gibi dinsiz yapmaya çalışıyorlardı. Tabii haklı yoka kandırılan oyuna gelen câhil gâfil insanlar da bulunmaktadır. Bunun için Yüce Allah küfürden, şirkten, nifâktan, kötü ahlâktan, şikaktan ve aldanmaktan aldatmaktan, yanlış yapmaktan müşriklerin tuzağına düşmekten, şeytana karşı aldanmaktan ve bütün şerlerden Cenab-ı Hak cümlemizi muhafaza eylesin. Hakk’ı yaşayan, hakkı söyleyen içi dışı nur olan ve hakkı söyleyen kullarından eylesin.

 

Dersimiz irşâd notları ve kâşif notları olarak ebedî hayat veren nurun dersleri devam edecektir ama Allah’ın lütfuyla bizim gücümüzle falan filan değil. Çünkü  neyimiz varsa Allah’a aittir. Bize ait bir şey yok biz O’nun kullarıyız O’nun verdikleriyle ayakta duruyor geçiniyoruz. O’na boynumuz eğri bütün varlığınız O’na teslim olup O’na biz muhtacız  ebedî de minnettarız O’na  O’nun kullarıyız. O yarattı O’ yaşatıyor o öldürecek O diriltecek. O’na iyi teslim olalım O’ her şeye kâdir, O Rahmân, O Rahim, O Hannan, O Mennan Celle Celâlühü ve Celle Şânuhü Azze ve Celle.

 

 

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(İsrâ Sûresi 61’inci Âyet-i Kerime’den 85’inci Âyet-i Kerime’ler )

 

 

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا ﴿٦١﴾

قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً ﴿٦٢﴾

قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا ﴿٦٣﴾

وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا ﴿٦٤﴾

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً ﴿٦٥﴾

 

( ” Sadakallahül‚l-Âzim”)

 

(Yine unutma ki) bir vakit meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. İblîsten başka hepsi secde ettiler. O ise: “Ben çamurdan yarattığım kimseye mi secde ederim?” demişti. De ki: “Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyâmet gününe kadar ertelersen, pek azı hâriç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım.” Yüce Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezânız cehennemdir, hem de mükemmel bir cezâ.” “Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygara bas! Mallarla ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun.” Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez. Doğrusu benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.

 

Dakika 1:21:35

 

Ey kıymetli dostlarım!

 

İşte şeytan ve insanoğluna karşı şeytanın düşmanlığı ve şeytan ile iblîs ile insanoğlunun bir imtihan edilmesi. Dikkat et! Babamız Âdem’in şeytanın azılı düşmanıdır. Onun evlatları olarak bizlere insanoğluna da tamamen iblîs bütün orduları ile düşmandır şeytan  bütün ordularıyla insanoğluna düşmandır ve bir imtihan vesilesidir. Ey insanoğlu! Babanı cennetten çıkaran dünyaya inmesine sebep olan iblîs insanlığın cehenneme dolmasına sebep olarak da iblîs çalışıyor bütün ordularıyla. Aklını başına al! İmtihan her türlü imtihan var dünyada bunlardan birisi de iblîs ve şeytanlarla imtihandır. İnsan şeytanları, cin şeytanları diğer hayvânî şeytanlar bunların tümünün üstesinden gelecek sana  bir îmân kuvveti, irfân kuvveti, Kur’an-ı Kerim’in kuvveti ve onun  hidâyet rehberliği Hazreti Muhammed’in önderliği onun yüce  büyük Peygamberliği bütün âlimler ve evliyâlar Allah’ın yardımı ve lütfu karşısında iblîsten yana olma. Bak Cenab-ı Hak iblîse bu kadar fırsatlar verdi. Niçin? Bakın ne diyor; (إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾) ‘’Nahl Sûresi 99’uncu âyet-i kerime’’ de (إِنَّ عِبَادِي) Bak muhakkak ki benim kullarım Allah’a kul olursan Allah ne diyor; Benim kullarım diyor Allah’a kul olursan onun emrine girersen şeytanın tesiri olmaz. İşte Cenab-ı Hak burada benim kullarım demekle kullarını şereflendirmiştir bu büyük şereflendirmedir. Allah’a kul olmaktan daha üstün yüce şeref olamaz kula kulluk yaptığın zaman şerefini ebedî kaybediyor şerefsizlerin şerefsizi hâline geliyor. Niye? Kula kulluk. Birileri ne derse tıpı, tıpına  onu yapacaksın  Allah deyince yapmayacaksın tutacaksın ben Allah’ın kuluyum diyeceksin Allah’a kulluk ediyorum. Kimi kandırıyorsun? Sadece kendini kendin gibileri kandırıyorsun başka değil. Gel kanma aldanma! Kimseye kul olma, iblîse de aldanma, şeytanlara da aldanma! Allah’a kul ol. Kur’an-ı Kerim en yüce kitap seni uyarıyor. Allah’ın sözleriyle bakın Kur’an insanlık âlemini uyarıyor. Hz. Muhammed Allah’ın sözleriyle insanlığı uyardı İslam’ı yerleştirdi uyguladı. Kıyâmete kadar  sarsılmaz bir yüce değerler hak ve hakîkat nizâmı yerleşti ve Hakk’a yürüdü görevini tam yaptı. Şimdi emâneti korumak bizim boyunlarımızın üzerinde. Cenab-ı Hak bak Nahl Sûresi 99’uncu Âyet-i Kerime de: (إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾) “Doğrusu şeytanın inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfusu tesiri yoktur.” Gördün mü? Yüce Allah’a böyle diyor. Gerçek inanıyorsan eğer Allah’a mütevekkil isen Allah’ın emrine girmişsen daha sana zarar gelmez görevini yapman şartıyla. Sağlam bir kal ’aya işte Cenab-ı Hak seni tam bir korumaya alıyor. Şeytanın himâyesine tâğutların, putların birilerinin himâyesine girersen yazık olursun, yazık olur sana, hüsranda kalırsın onlarla beraber gidersin gideceğin yere.

 

رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ﴿٦٦

 

Rabbiniz, lütfundan nasîb arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir. (إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ) buyuruyor. Muhakkak O, size   pek merhametlidir. Denizdeki nimetlerden faydalanmanız için bakın havadaki kânûnları yerdeki ve denizlerdeki kânûnlar ne güzel işliyor. Gemi suyun yüzünde gidiyor Cenab-ı Hak o kânûnlarla yarattı onu havaya, semalara öyle kânûnlar koydu ki uçaklar, kuşlar uçuyor. Ve yeryüzünde öyle kânûnlar koydu ki yeryüzünde faaliyet, hareket, çalışma devam ediyor. Tam bir hayat nizâmı kurmuş o gerçek hayatı yaratan Yüce Rabbimiz.

 

وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُورًا ﴿٦٧﴾

 

Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Unutursunuz, Rabbim beni kurtarmıştı demezsiniz çabuk unutursunuz. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz hâlbuki size o kânûnlarla orada koruyan esirgeyen ve denizlerde ki hareketinizi sağlayan O,  hava da O, karada O, her yerde O.

 

Dakika 1:30:25

 

Zaten insan çok nankördür insanoğlu nankördür. Ne diyor; (وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُورًا) İnsanoğlu çok nankördür Rabi’sinin bunca nimetleri karşısında Rabbisine karşı kulluk görevini bir türlü doğru yapmaz. Gafletten, cehâletten, ihânetten bir türlü paçasını kurtarmaz. Hele küfre saplananlar hele şirke, zulme saplananların böyle bir bak durumuna!

 

أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً ﴿٦٨﴾

 

(Denizden karaya çıktığınızda) O’nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut üzerine taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız. (ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً )

 

Kıymetli dostlarım,

 

Ayağımızın altındaki Kürre-i Arz üzerimizde ki semâ o okyanuslar hep bunları Cenab-ı Hak bu feza da direksiz bunları hareket hâlinde yüce kudretiyle idare ediyor. Onun için Kürre-i Arz da, göklerde, yerde, denizlerde hep O’nun kudretine mahkûmdur, O’nun kânûnlarına mahkûmdur. Senin vücudundaki bütün varlığın O’nun kudreti ile çalışıyor ve O’na muhtaçtır ve mahkûmdur. “Her an için gökten veya yerden bir belâ gelmesinden emin misiniz?” diyor Cenab-ı Hak. Bakın dünyada olaylar yaşanıyor. Tabiata bunları kim emrediyor? Tabiat kimin emrinde? Tabiatın kânûnları Allah’u Teâlâ’nın kendi koyduğu kânûnlardır tabiata hâkim kudret ve kuvvet Allah’u Teâlâ’dır, tabiat bütün varlığıyla Allah’ın kudretine mahkûmdur. Emir (أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ) yaratmak ve emir tamamen O Tebâreke ve Teâlâ olan Allah’a aittir. Aklını başına al, Rabbini tanı! Rabbini tanımadan ölme öleceğin an meselesi hepimiz öleceğiz hesap vereceğiz. Nasıl yaşarsa insanlar öyle ölür öldüğü gibi dirilir dirildiği gibi mahşere gelir büyük mahkemeye herkes hesap verir.

 

أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا ﴿٦٩﴾

 

Cenab-ı Hak bu Yüce âyetinde de diyor ki; Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermemesinden ve böyle ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra bu yaptığınıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız.

 

Dakika 1:35:08

 

Yüce Allah kullarını çeşitli uyarılarla uyarıyor bunlar Allah’ın uyarılarıdır. Cenab-ı Hak öğüt veriyor ki yüce bir öğüt Allah’ın kendi sözleriyle.

 

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً ﴿٧٠﴾

 

Andolsun biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Dikkat et! Ey insanoğlu kıymetini bil! Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. Dikkat et! Cenab-ı Hak, karada ve denizde, havada hattâ Cenab-ı Hak 14 asır önce bakın icât edilmiş yaratılmış vasıtalar ve yaratılacak vasıtalara da daha önceki âyetlerde de işaret ettiği gibi… Burada da dikkat et! Muhammed’i yedi kat göklerin üzerine çıkardı. Bu ne demektir? Bütün insanlığın yükselmesi ve o yükselişin bir önderi olarak Hazreti Muhammed’i Cenab-ı Hak Hz. Muhammed’i yedi kat göklerin üzerine çıkarmış onu huzuruna dâvet etmiştir. Bunun anlamı bütün insanlığın yükselişi ilerlemesidir bu yükselişin ilerlemenin önderi Hz. Muhammed’dir. Bütün insanlığa Muhammedi rahmet olarak bütün âlemlere tecellî eden, lütuf eden Yüce Allah’ın kendisidir. Rahmeti tecellî etmiş ve Allah Yüce Allah en büyük lütuflardan bir lütfuyla Hz. Muhammed, rahmet Peygamberi olarak  İslam’ın rahmet dini, hidâyet dini Kur’an-ı Kerim’i hidâyet rehberi nurun kaynağı ölümsüz hayata seni hazırlayan… İşte yüce bir hayatın kaynağını bütün mutluluk reçetelerin tamamını İslam ile Cenab-ı Hak bütün insanlığa teklif etmiş takdim eylemiş. Onun için Cenab-ı Hak ne diyor; Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. (وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً ﴿٧٠﴾) Yerleri, gökleri insanoğlu için yarattık. Cenab-ı Hak, yerde gökte ve içindekilerde ne varsa hepsini insan için yarattı. İnsanı niçin yarattı? (إِلَّا لِيَعْبُدُونِ) Allah’a kulluk ibadet ve Allah’ı tanıyıp emrine girmesi için. Allah’ı tanı Allah’ın tanıttığı gibi tanı. Yüce Allah kendini İslam ile kullarına tanıtıyor doğru tanımanın yine bizzat kendisi İslam’ın kendisidir Allah doğru tanımak için İslam dininin doğru bilmen gerekiyor. Onun için Cenab-ı Hak karada, denizde tabii ki havada da taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

 

Dakika 1:40:15

 

يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُوْلَئِكَ يَقْرَؤُونَ كِتَابَهُمْ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً ﴿٧١﴾

وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً ﴿٧٢﴾

وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلاً ﴿٧٣﴾

وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلاً ﴿٧٤﴾

 

Yüce Rab bak bu yüce âyetlerinde de bak neler diyor; Kıyâmet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız diyor. Dikkat et! (يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ) Dikkat et! Bak ne diyor Cenab-ı Hak; (يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ) Kıyâmet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. Önderine bak şöyle kimin önünde, izinde, peşinde gidiyorsan önderin kimse bir bak! Eğer hak ve hakîkat yolundaysa beraber git Allah’a gidiştir ki, bu eğer ki peşinden gittiğin kişi Allah’ın kânûn ve hükümlerine hak ölçülere hakka hukûka ve hukûkun üstünlüğüne Yüce İslam’ın yüce değerlerine ters davranıyorsa sakın bu  önderinin peşinden gitme! Kim olursa olsun baban olsun, istersen Fatma halan olsun kim olursa olsun ağalar ağası olsun isterse paşalar paşası olsun isterse köleler kölesi olsun isterse patronlar patronu olsun. Eğer hak ve hukûk Sırât-ı Müstakîm üzere Allah ‘u Teâlâ’nın gösterdiği; (فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ) “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diyen Yüce Allah’ın yüce emrine o prensiplere uyuyorsa  bir önderin beraber gidilir. Uymuyorsa sakın izinden gitme! Bak unutma âyeti: “Kıyâmet günü bütün insanları liderleriyle çağıracağız” diyor Cenab-ı Hak. (يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ) duyduk duymadık deme! Bâtıl önderler var, tâğutî önderler var. Hak, hukûk, din îmân, kitap tanımayan… Sakın bunların peşine düşme yazık olur! Bunlardan insanlığın kurtulması için çalış ki dünyaya barış gelsin, hak adâlet gelsin, kardeşlik gelsin, merhamet gelsin, hakça bir bölüşüm gelsin dünyaya.

 

O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar.

 

Dakika 1:45:00

 

Dikkat et! İşte önderine şöyle bir bak bu önder kelimesini biraz keşfedelim. İmam, önder deyince imam da bir önder anlamındadır hidâyet ve delâlette öne geçilip arkasına düşülen herkestir. Birisi öne geçirilmiş arkasına da birileri düşmüşse bunların hepsi önder anlamındadır. Kendisine uyulan kimse demektir ki, bir Peygambere, bir kitâba, bir dine, bir mezhebe veya herhangi bir başkana bir  kumandana denilebilir. Yani kimin  izinden gidiyorsan o senin önderindir. Ve bunların tamamı bu sayıların tamamı kelimesinin içinde mevcuttur. Çünkü önderinin bir peygamberi olacak. O peygamberin yolunda gidiyor mu, gitmiyor mu? Önderinin bir Allah inancı olacak. Allah inancı Allah’a itaat ediyor mu etmiyor nu? Bunlara bakacaksın. Bir kitap inancı olacak önderinde o Kur’an-ı Kerim’in ilkelerine itaat ediyor mu, etmiyor mu, yoksa Kur’an ile savaşıyor mu? Bir din ki, İslam dinine inanıyor mu, inanmıyor mu senin önderin? İşte bunlara bakacaksın. Sonra mezhep o İslam’ı bilen Ulemânın o Ulemâ ile birlikte hareket etmektir, mezhep ayrı bir din anlamında değildir. Mezhep;  Müçtehitlerin yani İslam’ı bilenlerin yolunu takip etmenin adıdır. Yoksa ortaya ayrı bir din ortaya koymak değildir. Bunun için amelde mesela İslam’ı doğru bilen ekollere işte ameli mezhepler denmiş, itikâdî mezhepleri denmiş, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu denmiş. Bunlar İslam’ı doğru bilen, doğru tanımlayan, doğru anlatan ekolden yetişmiş zât-ı muhteremler anlamındadır. Yoksa mezhep diye ayrı bir İslam dışında bir yol yoktur. Ve İslam’a uymayan mezheplerinkine de o ekollere de, Ehl-i bid’at ve dalâlet denmiştir. İslam’ın doğru anlamamış doğru anlatmamış yanlış çığır aşmış İslam adına. Bunlara Ehl-i bid’at ve dalâlet deniyor. Bunların hepsi bu önder kelimesinin içinde bulunmaktadır. Onun için mezhebini de, meşrebini de güvenilir İslam âlimlerini de bunların hepsi şöyle bir gözden geçir kiminle hareket ediyorsun? Şimdi şu hâlde o gün yani mahşer günü herkes önderiyle gelecek imamıyla gelecek mahşere. Her insan topluluğu ilâhî veya şeytânî önderlerine nispet edilerek meselâ: “Ey İbrâhim’in ümmeti!” Meselâ Hz. Muhammed dünyaya gelmeden önce Peygamber olmadan önce ne denecek; “Ey Îsâ’nın ümmeti!” denecek onlara. Îsâ gelmeden önce Mûsâ’nın ümmetine: “Ey Mûsâ’nın ümmeti!” Mûsâ gelmeden önce diyelim ki İbrâhim’in ümmeti: “Ey İbrâhim’in ümmeti!” diye çağrılacak. Ama Hazreti Muhammed dünyaya geldikten sonra bütün milletlerin Peygamberi Hazreti Muhammed’dir tüm  insanlık Muhammedin ümmetidir inanan inanmayan. İnanmayana neden inanmadın bunun hesabı sorulacak Rûz-i Cezâ da o büyük mahkemede.

 

Dakika 1:50:00

 

Veyahut da meselâ adam firavuna bağlanmış firavun önderi lideri; “Ey Firavun halkı, ey Nemrudun halkı! Vesâire diye veyahut dinlerine, kitaplarına, mezheplerine  nispet ile ey falan ümmet ey falan millet diye çağırılacaklardır. (فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ) ‘’İlâ Âhir’’ kimin kitâbı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en büyük bir haksızlığa ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar. (وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى) Ve bu dünyada kör olan yani kalp körlüğü bu îmânsızlık körlüğü dış arıza körlüğü değil. Yani bu dünyada kalp gözü kör olup doğru yolu görmeyen, Allah’ın yolunu görmeyen, Kur’an’a kulak tıkayan Muhammed’i duymak istemeyen bunlar var ya hak imama uymayan… Kim o hak imam? Hz Muhammed. Onun izinden gitmeyen, o üstün kılınma şereflendirme nimetlerine karşı nankörlük eden, (فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى) İşte bunlar âhirette yani âhiret hususunda da kör (وَأَضَلُّ سَبِيلاً) ve yolca daha yanlıştır daha da sapıktırlar. Onun için âhirette kör, sağır ve dilsiz olarak ve yüzün üstü yüzüstü sürünerek haşr olunacaklar ve kitapları da bunların sollarından verilecektir. Sosyal anlamda ki bir kavram ayrı amel defterini sol tarafından almak ayrı. Dünyada sosyal olan insan îmânlı, merhametli insanlığın hayrına çalışan çalmayan, çırpmayan hayırlı önderlerle Allah’a giden yolun yolcusu olan bahtiyar zümreyle birlikte hareket edenler sosyal mânâ da bir anlam taşır. Amel defterini soldan almak ise başka bir anlam taşıyor. Nedir o? Amel defterini soldan alanlar Yüce Allah’u Teâlâ ne dediyse tersini yapanlardır. Kur’an ne dediyse tersini yapıyorlar, Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Selâm ne dediyse tersini yapıyor. İşine gelene inanıyor işine gelmeyeni kabul etmiyor. Tamam, bunun hesabını vereceksin. Allah’ın orduları Azrâil Aleyhisselâm ve onun orduları seni alıp Allah’ın huzuruna çıkaracaklar. Orada hesabını görecekler, orada hesabını verirsin. Cenab-ı Hak tabii bunları ben kendi nefsime söylerken beraber dinleyelim diye konuşuyorum, yoksa bunların hepsini kendi nefsime söylüyorum öncelikle.

 

Her kim bu dünyada (manen) kalp  gözü yönüyle kör ise  âhirette de kördür. Ve gidişçe de daha şaşkın ve sapıktır. (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahiy ettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. Dikkat edin Hz. Muhammed bile bakın uyarılıyor.

 

Dakika 1:55:05

 

Onun şahsında dünyaya Allah uyarıyor dünyayı. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerede sen onlara birazcık meyledecektin. Burada dikkat et! Bâtıla hiçbir türlü meyletme, yanlışa hiçbir türlü meyletme! Hazreti Muhammed’in şahsında bütün insanlık uyarılıyor.

 

 

إِذاً لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا ﴿٧٥﴾

 

Buyuruyor. Ne diyor; önemine binaen bir daha söyleyeyim o takdirde diyor; Muhakkak hayatında bölümünde azâbını sana kat kat tattırırdık diyor. Ey Muhammed! Eğer o yanlış bâtıla uyusaydın diyor onların dediğini yapsaydın Allah’ın dediğini yapmasaydın… Ey Muhammed! Diyor bakın… Hz. Muhammed mâsumdur, peygamberler mâsumdur yanlış yapmazlar. Ama onun şahsında cihâna Yüce Allah mesaj veriyor. Ne diyor? Muhakkak hayatında ölümünde azâbını sana kat kat tattırırdık diyor. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı da bulamazdın diyor. Peygamberine dahi Habîbullah’a en büyük Peygambere dahi Cenab-ı Hak böyle diyor. Bak Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, Habîbinin şahsında ne diyor cihâna ne diyor hangi dersi veriyor? Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen onlara birazcık meyledecektin diyor. Yani küfre karşı, şirke karşı yanlışa, nifâka, zulme meyletmek yok. Meyledersen o taraflı olursan o takdirde muhakkak hayatında yani dünyada ölümün de azâbın sana kat kat tattırırdık diyor Cenab-ı Hak. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı da bulamazdın diyor. Hz. Muhammed e böyle derse onun şahsında cihâna böyle derse herkes şöyle bir derin düşünsün herkes.

 

وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٧٦﴾

 

Ey Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki seni rahatsız edecekle. Bak Cenab-ı Hak düşmanın ne kadar Muhammed Mustafa’yla uğraştığını herkesten Allah iyi biliyor. Ne diyor; Seni Mekke’den çıkaracaklar bütün güçleriyle uğraşacaklar ve seni rahatsız edecekler ve o takdir de onlarda senin ardından pek az kalacaklardır. Yani sana bunlar böyle yapacaklar ama ben onlardan intikamımı alacağım diyor Cenab-ı Hak. Onları da Mekke’de bırakmayacağım diyorum hak ettikleri belâlarını vereceğim diyor tehdit var burada. Bakın Cenab-ı Hak Peygamberini hem uyarıyor hem de Muhammedin düşmanlarından Allah intikam alacağını ve aldığını da söylüyor. Aldı daha da kıyâmete kadar alacak. Muhammed’e düşman olan Allah’ın düşmanıdır, Kur’an-ı Kerim’e düşman olan Allah’ın düşmanıdır.

 

Dakika 2:00:00

 

Çünkü Muhammed Mustafa’yı Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem, Allah gönderdi Allah’ın elçisi o. Bir devletin gönderdiği elçiye karşı koyarsa biri o devlete karşı koymuş değil midir? Hazreti Muhammed’i âlemlere Peygamber olarak elçi olarak Allah gönderdi. Muhammed’e karşı koymak onu tanımamak Kur’an-ı Kerim’i tanımamak Allah’ın tanımamaktır. Kendini aldatma! Aldatıcı sözlere de hiç kulak verme! Hakk’ı haykırıyor Kur’an-ı Kerim Hazreti Muhammed hakkı yerleştirdi dünyaya Kur’an-ı Kerim, İslam kıyâmete kadar hakkı haykırıyor. Gök kubbenin altında bir hak seda var o da hakkın sesidir, hak haykırıyor İslam hakkın, hakîkatin tâ kendisidir.

 

Cenab-ı Hak bunu da duyurduktan sonra; Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkında ki sünnetimizdir. Bizim sünnetinde herhangi bir değişmem göremezsin diyor. Cenab-ı Hak kendi sünnetinden maksat Allah’ın işleyen kânûnlarıdır. Yani bunları kimse değiştiremez. Allah’ın kânûnlarını Allah’tan başka kimse değiştiremez ki, Allah zaten geçmişi yenilenmiş yepyeni de ortaya bir Kur’an bir İslam bir Muhammed’i şeriat ortaya koymuştur. Bu Allah’ın Şârî Teâlâ olan Allah’ın ortaya koyduğu yüce ilkeleridir şeriatın Şârii Allah’tır Celle Celâlühü ve Celle Şânuhü acze ve Celle.

 

‘’Subhânallâhi ve bihamdihi adede halkıh ve mil’el mîzân ve mintehel ilm Estağfiruke ve etûbu ileyke ya Rabbi ente Rabbi lâ ilâhe illâ ent’’

 

أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا ﴿٧٨﴾

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا ﴿٧٩﴾

وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا ﴿٨٠﴾

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ﴿٨١﴾

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا ﴿٨٢﴾

وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا ﴿٨٣﴾

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً ﴿٨٤﴾

 

Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazını kıl diyor. Birde sabah namazını kıl. Bu âyet beş vakit namazı burada ortaya koymuş oluyor. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur. Şahitli bir namazdır devir teslimi yaparlar. Gece melekleri ve gündüz melekleri sabah namazında devir teslimi yaparlar. Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir namaz nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’an-ı Kerim ile Teheccüd namazı kıl.

 

Dakika 2:05:03

 

Rabbinin seni bir Makâm-ı Mahmûd’a (şefaat makamına) göndermesi kesindir. (Ey Muhammed!) De ki: “Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selâmetle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver.” (Ey Muhammed!) De ki: “Hak geldi, bâtıl yok oldu. Elbette bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” İslam tamamen haktır Allah’ın bâtıl dediği her şey bâtıldır İslam’ın, Kur’an’ın, Muhammed’in bâtıl dediği bâtıldır, hak dediği haktır. İslam tamamen haktır Hakk’ın dinidir ve ilâhî hukûktur hukûkun üstünlüğü tamamen İslam’ın bizzat kendisidir. Allah’ın hukûkudur Yüce Allah’ın hukûkun üstünlüğü olan yüceliğin tamamı İslamda’dır bu da Yüce Allah’tan gelmektedir.

 

Cenab-ı Hak; Biz Kur’an’dan, îmân edenler için bir şifâ ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zâlimlerin de ancak zararını artırır. Niçin? Kur’an birine tam şifa rahmet öbürüne hüsrân. Neden? O inanmıyor da onun için. Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır. De ki: “Herkes bulunduğu hâl ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.”

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Bu âyetlerin bazı sizlere keşif notlarını verelim. Burada ki namaz biliyorsunuz beş vakit namazı Cenab-ı Hak burada emrediyor. Âyetin birinci bölümünde öğle, ikindi, akşam, yatsı vakitlerini içine almaktadır kapsamına alıyor. Ve Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır; “Güneşin batıya kayacağım vakitte Cebrâil Aleyhisselâm bana geldi diyor bana öğle namazını kıldırdı.” Dikkat edin! Cebrâil kıldırdı Peygamberimize namaz böyle öğretildi dünyaya. Bu haberin kaynağın da Suyûtî bulunmaktadır ki, Ed-Dürrü’l Mensûr da kayıtlıdır. Yine (وَقُرْآنَ الْفَجْرِ) Sabah Kur’an’ını da yani kıraati özellikle önemli olan sabah namazını da dosdoğru kıl. (إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا ) “Muhakkak sabah Kur’an’ı şahitlendirilmiştir.” Ona gece melekleri gündüz melekleri de hazır ve şahit olun ve bütün kâinat uyanır insanız gözle görme zevki yükselir. (وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ) “Gecenin bir bölümünde sadece sana ait bir nâfile olarak Teheccüd namazı kıl.” Bu Teheccüd Peygamber Efendimiz için kesin bir namazdır ve ümmetine bu müstehaptır. Yani kılarsa faziletini alır ümmeti de.  Cenab-ı Hak burada da kulun nâfile namazları kılmakla bana yaklaşamaya devam eder.

 

Dakika 2:10:00

 

Nihâyet ben onun kulağı gözü ve kalbi olurum. Bu da Ahmed bin Hanbel’in rivâyet ettiği bir hadis-i şeriftir ki:

 

(Lâ yezâlül abdü yetegarrabü ileyye bil nevâfî hattâ eküne sem’ahû ve sarahû ve kalbehû) Bunu buyrulmuştur Sevgili Peygamberimiz tarafından. Bu bir hadis-i kutsîdir. Makâmı Mahmûd, herkesin hamd ile yücelteceği muazzam makam demektir. Yakınlık makamı hamdin gerçek anlamının dayanağı olan mutlak yakınlık makamı yani hadislerde hadis-i şerifler rivâyet edildiği üzere: “Liva-ül Hamd” altında büyük şefaat makamıdır. Her ne kadar şefaate karşı çıkanlar olsa da karşı çıkmakla güneş balçıkla sıvanmaz. (وَقُل) de ki dua etti ki, (رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ) bak yüce Kur’an Sevgili Peygamberimize ve bizlere ne düzelim dua örnekleri de vermiştir. Bak ne diyor dua et diyor. De ki; (رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا) “Rabbim gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla ve çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla ve tarafından bana kâfirlerin mağlup edecek kudretli bir yardımcı ver. Bana gizli kahredici bir delil mağlup edici bir kudret tahsis et ki onun saltanatı karşısın da inkârcılar ve kahredilmiş îmân edenler üstün gelmiş ve zafer kazanmış olsun” diye yalvarıyor Peygamberimiz ama bu duayı ona Allah kendi öğretiyor. Kur’an ile bana böyle dua et diyor Cenab-ı Hak. Habîbinin şahsında bize diyor. Hattâ burada emir var bu duayı sık okumalıdır. (قُل) bak diyor Cenab-ı Hak de ki diyor. (وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ) yine de ki: “Hak geldi bâtıl yok oldu.” (إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا)  “Gerçekten bâtıl dâima yok olmuştur.” Yok, oluşu başlamış Kâbe’den putları atarken  Sevgili Peygamberimiz bu âyeti okuyarak önce verilen bu haberin doğruluğunu ilan etmiştir. Çünkü o zaman ki çağın bütün kuvvetleri Hz. Muhammed’e karşıydı İslam’a Hakk’a karşıydı. “Hak gâlip geldi, bâtıl mağlup oldu” yok oldu.  Yok, olmaya mahkûmdur. Eğer bâtıl varsa bir gün onlar da yok olacaktır. Allah ne dediyse olacaktır, Kur’an-ı Kerim ne diyorsa olacaktır. Çünkü Allah vaadinden dönmez. Îmân eden Amel-i Sâlih işleyen herkes kurtulacaktır. Cenab-ı Hak biz Kur’an’dan öyle âyetler indiriyoruz ki, mü’minler için şifa ve rahmettir diyor. Burada dünya türlü, türlü kaygı ve hastalıklar belâ ve sıkıntı ile dolu bir hastaneye benzer dünya. Peygamber bir doktora benzer Kur’an da şifa verici ilaç ve yeterli gıdaya benzetilmiş oluyor.

 

Dakika 2:15:05

 

Şüphe ve ikiyüzlülük, inkârcılık ve uyuşmazlık, zulüm ve haksızlık, hırs ve ümitsizlik, işsizlik, câhillik, taklit, bağnazlık kötü niyetli olmak gibi ahlâkî ve sosyal psikolojik hastalıklara karşı Kur’an-ı Kerim’in tan bir şifâ ve rahmet olduğu kesin bir gerçektir. Bundan başka maddî hekimliği tedavisinde âciz kaldığı nice vücut hastalıklarına karşı da Kur’an-ı Kerim’in şifâ bağışlayan özellikleri elbette yetkili kimselerin öteden beri gördükleri bir husustur kesin bir gerçektir. Kur’an şifâdır ama inananlar için. Nimet verenden yüz çevirenler işte onlar kaybedenlerdir nimete bakıyor da nimeti vereni görmüyor. Her nimetin sahibi Allah’u Teâlâ’dır. (وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا) “Ona zarar ziyân dokununca da son derecede ümitsizliğe düşer.” (قُل) De ki: (كُلٌّ) Hepsi (يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ) “Kendi hâl ve niyetine göre iş yapar.” Şimdi (شَاكِلَتِهِ) Şâkile üzerinde biraz keşifte bulunalım; (شَاكِلَتِهِ) Şâkile kelimesi: Tabiat, âdet, ahlâk, niyet, mizah ve yaratılış birbirine benzeyen yollar gibi değişik ve fakat birbirine yakın mânâlarla tefsir edilmiş ise de en kapsamlı mânâsı sonuncusudur. Yani herkes kendi durum ve mizâcına uygun olan yolda hareket eder. Başka bir ifadeyle özel hislerine göre iş yapar.

(فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً ) “Bu durumda en doğru yola gideni Rabbiniz en iyi bilendir.” Kendi mizâcına göre hareket ederek hoşuna giden yolu tutmakla doğru yolu tutmuş olmaz. Allah’ın yolunu tutacaksın kendi keyfine göre hareket edersen sonuçta yanıldığını görürsün. Hak din Allah’ın Kitâb ve Rasûlü ile bildirdiğidir. Buna göre mizâcı Hakk’a uygun olan kimselere ne mutlu. Mizâc, ruh meselesine temas etmek dolayısıyla şimdi de (وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ) diyen âyet-i kerime gelmektedir. İnşâ’Allah bir sonraki dersimizde de ruh ile başlayan âyetle dersimiz devam edecektir. Dersimiz İsrâ Sûresi 85’inci âyete gelmiş bulunmaktadır.

 

Dakika 2:19:20

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 104 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}