Tefsir 432-01

432- Tefsir Ders 432 hayat veren nurun keşif notları

432- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 432

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Yasin Sûresi 48’inci Âyet-i Kerime’den 50’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ﴿٤٨﴾

مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ ﴿٤٩﴾

فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ تَوْصِيَةً وَلَٓا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ۟﴿٥٠﴾

 

 

Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

 

Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık. Bunları hep biz yaptık, bu âlemi biz yarattık.

 

(Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?

 

Yerin bitkilerinden kendi nefislerinden ve daha bilmeyecekler şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ın şanı ne yücedir. Bütün canlılar yarattıklarının tamamını çift, çift yaratmış.

 

Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

 

Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

 

Ay’a gelince, ona menziller tâyin ettik. Nihâyet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay hâline) dönmüştür.

 

Ne güneşin aya çarpması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

 

Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

 

Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır. Bakın bu âyette örnek vererek hava da kara da yeni yaratılacak bütün vasıtalara bu âyette de işaret vardır.

 

Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur; ne de onlar kurtarılır.

 

Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka…

 

Durum böyleyken onlara: “Önünüzdekinden ve peşinizdekinden korkun ki size rahmet edilsin” denildiği zaman, ne diyor bunlar: “Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.”

 

Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın” dendiği zaman, o inkârcılar mü’minler için bakın ne diyorlar: “Allah’ın dileyince doyurabilecek kimseyi biz mi doyacağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?” dediler. Bunlar zındıklardır.

 

Yine onlar: “Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyâmet) vaadi ne zaman diyorlar?” yine zındıklık yapıyorlar.

 

Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar. Bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

 

Dakika 5:10

 

 

O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler, tepelerine inen belâ inmiş kıyâmet kopmuştur.

 

Hem bir âyet, kudretinin büyüklüğüne ve ölüleri dirilteceğine açık bir delil ve alâmettir. Cenab-ı Hak; (وَهُمْ) Onlara diyor gafillere inkârcılara ne diyor (لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ) o ölü arz, yani arz toprak bilinmektedir ki cansızdır toprak kupkuru cansızdır. Hattâ Hicr Sûresi’nde (وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً ) “Yeryüzünü sönmüş kül hâlinde görürsün.” Yeryüzü budur cansız. ‘’Hac Sûresi 5’inci âyetinde’’ de buyurulduğu üzere sönmüş bir taş hâlinde hayat ile tamamen zıt bir durum vardır ki ölüdür. Hele bir öğlen sıcağında bir Arabistan çölünün manzarası düşünülürse bunun hayatta ne kadar uzak olduğu görülür. Eğer tabiata kalsaydı o ölü toprakta bir ot bile bitmezdi. Cenab-ı Hak ne diyor; (اَحْيَيْنَاهَا) Biz ona hayat verdik, onda hayat yarattık bitkisel ve hayvansal dirilik şenlik meydana getirdik.

 

Hayatın önce bir hücreden başladığını göstererek de buyuruluyor ki: (وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَباًّ) ve ondan, yani yerden bir dâne çıkardık.

 

‘Habb: “Habbe’’ tanenin cins ismidir çoğulu ‘’hubûb’dur’’ onun çoğulu da ‘’hubûbattır’’ Buğday, arpa, pirinç, susam gibi yenen dânelerde yaygın olmakla beraber, genellikle ot ve çiçek tohumlarında da bilinmektedir. “Hubub’un” bir tekine ‘’Habbe’’ denilmesin şeyin aslı ve öz maddesi olması itibariyledir.” Bu bakımdan bir ‘’Habbe’’  dâne hayatın ilk başlangıcı olan bir hücre ‘’Cellule’’ demektir. Burada da bu cinse işaretle (اَخْرَجْنَا مِنْهَا حَباًّ) “Ondan bir dâne çıkardık” buyrulmuştur. Fen ilimleri açısından düşünüldüğü zaman yerin unsurlarından bir hayat hücreciğinin oluşumu, bir ‘’Habbe’’ dânenin çıkması tabii değildir tohumsuz bir hayat hücreciği tabii olarak teşekkül edemez. Gerçekten bir eksinin, kendiliğinden bir artı olması akla da uygun gelmez. Fen ilimleri ile uğraşanlar derler ki; Fakat başlangıçta ilk tohumun, ilk hücrenin tabiat dışı olarak meydana gelmiş olduğunu kabul etmek zorunludur. Tabiatlar üzerinde hâkim olan yüce yaratıcının hayat veren ilâhî kudretini gösterir. (İnsanın peygamber olarak gönderilmesinin) her derecesi tabiatüstü bir gelişme arz eder. ‘’En’âm Sûresi’nin 95’inci âyetin de’’ geçtiği gibi.

 

Dakika 10:10

 

Bu şekilde ölü toprağa bir hayat verilip edebî bir vecize bakın (فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ) şimdi ondan yiyorsunuz neler bitirmiş, neler yaratmış rengârenk tatlar lezzetler farklı. (وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ) Hem onda yer de bahçeler yaptık yarattık (مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ) hurmalıklar ve üzümlükler neler, neler. (وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا) Ve onda (مِنَ الْعُيُونِۙ) kaynaklardan çaylar, pınarlar, ırmaklar, denizler, okyanuslar ki, onun ürünlerinden Allah’ın verdiği ve meyvesinden gelirinden ve ellerinin yaptığı bakın burada ellerinin yaptığı şirası, pekmezi ve teferruatı gibi mamullerinden işte bugünkü teknik teknoloji de insanın eliyle yaptıklarıdır ki yaratılmışlardan insanların faydalanmasıdır. İnsanın yaratması değil, yaratılmıştan insanların faydalanmasıdır. (مِنْ ثَمَرِه۪ۙ) ‘’La’’ işareti vardır okurken burada durulmaz. ‘’Ma’’ (مِنْ ثَمَرِه۪ۙ) durmak câiz olur mânâ şöyle olur: “Ürününden yesinler bunu onların elleri yapmadı” yani o bağlara bakmaları suyu ve çapası gibi işlerinde çalışmaları, gerekirse de alıp istifade edecekleri o ürün, onların yapısı değil Allah’ın vergisidir. (اَفَلَا يَشْكُرُونَ) “Hâlâ şükretmeyecekler mi?”

 

Şükür: “Ya dil, ya kalp veya organlarla olur.” Abdulkadir Geylanî böyle diyor (Kuddise Sırruh). Şükür: “Ya dil, ya kalp veya organlarla olur” ki bunların tümüyle şükretmelidir.

 

Dil ile şükür: Nimetin Allah’u Teâlâ’dan olduğunu kabul ve yaratıklara nispeti terk etmektir. Dikkat et! Yaratıklara eğer nispet edersen dilin doğruyu söylemiyor şükretmiyor. Sebep, âlet ve vasıtasız sebepleri yaratan Azîz ve Celîl olan Yüce Allah’tır. Kısmet eden O, veren O, var eden O’dur. Hediyeyi getirene getiren kimseye bakılmaz, gönderen efendiye bakılır. Nimet’in birisinin vasıtasıyla sana bir nimet ulaşılır ama o nimeti esas gönderen yaratan Allah’u Teâlâ’dır. (يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ) ‘’Rûm Sûresi 7’nci âyet-i Kerime’’ “Onlar dünya hayatından görüleni bilirler, âhiretten ise habersizdirler.” Kalp gözün açılırsa Kuran’ın nuruyla artık nimeti göndereni anlarsın görürsün. Kur’an-ı Kerim’in firâset nurlarıyla görürsün. Kalplerin görmesin Kur’an’ın orada parlamasına bağlıdır. Kalbinde gözün, esas göz kalp gözüdür, Kur’an’la bakıştır. Kur’an’ı inkâr ediyorsan kalp gözün kör olmuş zaten yazık olmuş kendine yazık etmişsin.

 

Dakika 15:05

 

Akıllı ya akıllı denmesi, işin sonunu görmesi itibarıyladır. Onun için aklı da körlerin kör irâdenin esareti, zilleti hürriyet zannedenlerin emrine aklını verirsen yazık olur Ebû Cehiller böyle yaptı Firavunlar böyle yaptı mahvoldular,  mahvettiler ve mahvoldular.

 

Kalp ile şükür: Menfaatlerin lezzetlerin tamamının başkasından değil, ancak Allah’tan olduğuna sürekli bir itikatla sağlam bir şekilde bağlanmaktır ki, dilinle şükrün kalbindeki şükrün tercümânı olur. Dilinle şükrün kalbinde ki şükrün tercümanı olur. Dikkat et! Kalp ile şükür: Sende olan nimetlerin hepsini açık da, gizli de hareket ve sakinliğinde ki menfaatlerin lezzetlerin tamamının başkasından değil, ancak Allah’tan olduğuna sürekli bir itikatla sağlam bir şekilde bağlanmaktır ki, dilinle şükrün kalbimde ki şükrün tercümânı olur. “Allah gizli ve açık olarak nimetlerini size bol bol vermiştir.” Görünen görünmeyen, bilinen, bilinmeyen bütün nimetlerin sahibi Allah’tır. ‘’Lokman Sûresi 20’nci âyet-i kerimesinde’’ (وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ)  “Siz de nimet adına ne varsa hepsi Allah’ındır Allah’tandır.” Nahl Sûresi 53’üncü âyet’’ “Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız saymakla bitiremezsiniz.” (وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ)  İbrâhim Sûresi 34’üncü âyet-i kerimede’’ böyle buyrulmuştur.

 

Organların şükrüne gelince: Bütün organlarını Yüce Allah’a ibadet de hareket ettirip kullanmaktır bütün organların Allah’a hizmet edecektir. İbadetleri, taatler, itaatlerle isyânları terk ederek bütün organların Allah’a ibadet ve taatte bulunacak. Bu da organların şükrüdür. Organlarımız, sistemlerimiz, hücrelerimiz, dokularımız var. Tek bir hücreyi yaratacak var mı bu âlemler de? Yok. Öyleyse bir santim deride ne kadar hüre olduğuna bir bak, ne kadar hücre canlı hücrelerin olduğuna bir bak. Sana ruhunu, bedenini, aklını, irâdeni, ruhun muhteviyatını, aklın kalbin muhteviyatını ve sırları organ ve sistemleri, sana veren nimetlerle seni donatan Allah’a kulluk et. Şükür işte organların şükrü de hakkıyla Allah’a ibadet ve kulluğun adıdır. “Her kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar inkârcılardır, onlar kâfirlerdir.” ‘’Mâide Sûresi 44’üncü âyet-i kerime’’ (وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ)  (سُبْحَانَ الَّذ۪ي) ‘’Subhân’’ tesbihin özel adıdır.

 

Dakika 20:02

 

Kıymetli dostlar,

 

‘’Subhân’’ tesbihin özel adıdır. Tesbihte tenzihin en ileri derecesidir tesbihte tenzihin en ileri derecesidir. İtikatta, sözde, fiilde son derece tenzihtir. İtikatta, sözde, fiilde son derece tenzihtir. (Sebbihu Sübhan-Yusebbihu sübhan) “tesbih ederim”, “tesbih ediniz.” Şükrün başının mükemmel bir tenzih ile tevhit olduğunu öğretmektir.

 

Kıymetli dostlar, şöyle bir bakalım; O hâlde Allah’tan yüz çevirme bulunan herhangi bir hususta yaratıklardan hiçbirine uymamak gerekir ki, bu nefsi, arzuyu, irâdeyi, uzun emelleri ve diğer yaratıkları içine alır. Allah’a itaati asıl ve uyulacak şey O’nun dışındakileri de fer yani teferruat ve tabii kılmak gibi ki başka, başka türlü başka türlü yaparsan zorba, zâlim ve Allah’ın hükmünün dışında hüküm vermiş olursun. Allah’ın hükümlerini kabul etmeyerek zaten ne itikâdî ne amelî şükrün kabul olmaz Allah’ın hükümlerini kabul etmedikçe. Onun için şükrün başının mükemmel bir “tenzih ile tevhîd” olduğunu öğrenmektir öğretmektir. Kudretin eserlerinin önemini uygulamakla şükrü gerektiren sebepleri fazlasıyla tekittir. Eşleri yaratanın eşsizliğini burada da bir edebî tıbak sanatı vardır. Tesbih O yaratana bütün çiftlerin hepsini O yarattı.

 

Ezvac: “Zevcin” çoğuludur Zevc, çift ve eş demektir ki, Ragıb’ın açıkladığı gibi zıt olarak ilgili bulunan her şeye de denir. Meselâ cisim ve ruh şöyle bir düşün herhangi bir bileşiği ve karşıtı bulunması yönüyle çifttirler. Meselâ cisim ve ruh, madde ve kuvvet, cevher ve araz, iç ve dış, yer ve gök, karanlık ve aydınlık, dünya ve âhiret gibi ki elektrik ile artı ve eksi diye ikiye ayrılıyor. “Negatif pozitif.” O hâlde (خَلَقَ الْأَزْوَاجَ) “çiftleri yaratan” demek, “bütün çeşit ve sınıflarıyla âlemi yarattı” demeye eşittir. Bütün eşlerin bütün çiftlerin yaratılmış olduğunu ve dolayısıyla yaratılmışın yaratıcıya eş olamayacağını anlatarak yaratıcının böyle şeylerden tenzih edilmiş olduğunu ve birliğini ispat etmektir. Bundan başka “ezvac” (çiftler) denmesinde diğer bir nükte daha vardır ki, evlenme nimetinin yaratılmasına işaretle şükre yönetmeyi ifade eder. İnsan hayatı için önceki nimetlerden daha fazla önem taşıyan evlenme nimetinin yaratılmasına işaret ve şükre yönetmeyi ifade eder. Nikâh ve evlilik hayatın en güzel nimetidir.

 

Dakika 25:25

 

Kıymetliler, îmân ve İslam’ın yanında Allah’a kulluğun yanında hayatın en güzel nimetidir, nikâh, evlilik çok güzeldir. Bu dünyada da Allah bu zevki meşrû olarak kullarına vermiş cennette de bu zevkten ebedi mahrum etmemiştir. Haramdan, zinâdan şiddetle uzak kalmak kaydıyla.

 

Bitki ve ağaç çeşitleri, erkek ve dişi bakın şöyle bir bakın kendi nefislerinden erkek ve dişi (وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ) ve daha bilemeyecekleri şeylerden ki ne göz görmüş ne kulak işitmiş, nede bir insanın hatırına gelmiştir. Dikkat edin ki insanoğlunun hayal edemeyeceği daha neler yaratılmıştır neler yaratılacaktır nice nimetler verilmiş nice nimetler  Dünyada dünyaya göre, ukbada da ukbaya göre verilmektedir.

 

Onlara bir delilde gecedir. Ondan gündüzü yüzeriz diyor yani soyar alırız geceden gündüzün yüzülmesi bir kurbanın derisi yüzülüyormuş gibi bakın bir anlatım var. Bir çevreden ışığın sıyrılıp sönmesiyle, asıl yokluğu hatırlatan karanlığın ortaya çıkışı, “derken birde bakarlar ki, onlar karanlığa dalmışlar.” Sözünde takib ve müfâcee (hemen arkasından ve birdenbire oluş) bu mânâda açık olduğundan tefsircilerin çoğu bu yönü tercih etmişlerdir. “Birde bakarlar ki onlar karanlığa dalmışlardır.”

 

Peşinden ne olur birde bakarsınız ki (وَالشَّمْسُ) güneş bir âyettir güneş doğuyor o da bir âyettir (تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا) Kendisi için takdir edilen bir müstakar için cereyan ediyor (akıp gidiyor). Nerede? Yörüngesinde.  Mekân ve zamanla ilgili varlık âleminde sürüp gitmesi manasını anlamadım zamanla ilgili bütün eserleri ve varlık âleminde sürüp gitmesi mânâsına anlamalıdır. Mekân ve zamanla ilgili bütün meselleri ve durumlarıyla varlık âleminde sürüp gitmesi mânâsını anlamalıdır. Mesela ışık ve ısı yayması da onun bir cereyanı (akışıdır).

 

Müstakarr: Bundan bakın ve istikrar sabit bir karar düzenli bir kânûn ile cereyan eder. Hesapsız başıboş kör bir tesadüf ile değil, bir istikrar için kendi âleminde bakın öyle bir istikrâr için ki kendi âleminde bir karar ve ölçü meydana getirmek hikmet ve gâyesi ile yahut sonunda bir sükûnete erip durmak için cereyan edip akıp gidiyor.

 

Dakika 30:00

 

Güneşte böyle, ay da böyle, gezegenlerde böyle yine kendine mahsus bir istikrar zamanı için yani duracağı bir vakte belirli bir zamana kadar cereyan eder ki, bu vakit (إِذَاالشَّمْسُكُوِّرَتْ) “Güneş toplanıp dürüldüğü zaman, kıyâmet koptuğu zaman.”

 

Kendi ekseninde döner yahut kendisinin karargâhı olan âlemin menfaatleri için cereyan eder. İstikrar noktasına doğru gitmektedir. Güneşin diğer bir merkeze doğru hareket etmekte bulunduğu da anlaşılabiliyor. Nitekim bir hadis-i şerifte de (müstegarrahâ tahtel arşi ) “Güneşin istikrar yeri Arş’ın altındadır” buyuruyor Sevgili Peygamberimiz. Bu haberin kaynağında Buhârî Şerif ve Müslim-i Şerif bulunmaktadır, bu kıymetli muhaddislerimiz bulunmaktadır. Cenabı Hak kudretiyle her şeye gâlip ve hakîm ve ilmiyle her şeyi kuşatmış olan ve sana Kur’an-ı indirip Kur’an-ı Kerim’i sana indirip dosdoğru yolu gösteren ki bu İslam’dır. Allah’ın takdiri yani bütün sınırlarını ve genişliklerini bilip biçmesiyledir. Yoksa ne yaptığını bilmez kör bir tabiatın eseri değil bizzat ezelî bir müessir etken hiç değildir. Onun için bizzat ezelî bir müessir etken değildir. Ne? Tabiat ezelî ebedî Allah’ın kendisidir yüce kudreti ile beraber. (ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ) “O Azîz Alîm olan Allah’ın takdiridir.” (وَالْقَمَرَ) Aya gelince ay (قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ) ona konak, konak ölçü biçmişizdir. Ona birtakım konaklar ve her konaklamaya göre bir ölçü tayin etmişizdir. Bakın ayın hareketi farklı; Gezegendir her gün bir konak yerine gelir her konağa göre bir şekilde görünür. Araplar ayın konaklarını şunlarla saymışlardır; Şertan, butayn, süreyya, deberan, hek’a, hen’a, zira‘, nesre, tarf, cebhe, zübre, sarfe, avva, simâk, gafir, zubânâ, iklîl, kalb, şevle, neâim, belde, sa’düzzâbih, sa’dübüla‘, sa’düssüud, sa’dül’ahbiye fer’uddelvil, muahhar, reşa. Bunlardan her gece bir konağa konar da geleceğe kadar nuru (aydınlığı) arta arta, sonra da eksile eksile son konakta -ki kavuşumdan öncedir- iyice incelir. Nasıl kavislenir

(حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ) “Nihâyet dönüp eski urcun gibi olana kadar.”

 

Nedir urcun: Eğri salkım çöpü demektir. Özellikle hurma salkımının dip çöpü ki eskisi, yani geçen seneninki daha ince daha eğri daha renkli olur.

 

Dakika 35:00

 

Ayın o konaklarda giderken dünya etrafında bir ayda kat ettiği yörüngenin bir hattını da göstermiş olmaktadır. Bu oruç benzetmesi çok şaşırtıcı bir güzelliktedir zannedildiği gibi hilalin ilk ve son şeklini göstermekle kalmıyor. Ayın o konaklarda giderken dünya etrafında bir ayda kat ettiği yörüngenin bir hattını da göstermiş oluyor.

 

Kıymetli dostlar,

 

Cenab-ı Hak biri diğerine çarpmaz bakın ay güneşe çarpmaz gezegenler de böyle öyle bir dizayn öyle bir düzen kurmuş ki Cenab-ı Hak öyle bir yüce kudret var ki, alemi mükemmel idare etmektedir kendi kânûnlarıyla. Biri diğerine çarpmaz, vazifeleri çok mükemmel ve düzenlidir. (يَسْبَحُونَ) “yüzerler” çoğul kipiyle bakın bütün gök cisimleri olduğu anlatılmıştır ki “yüzerler.” Yani aya güneşe demiyor sadece. Yalnız güneşin yüzdüğü felek nedir? Bu bir yörünge olduğuna göre arşın altında diğer bir istikrâr yerine bir merkeze doğru hareket ettiğini ve dolayısıyla onun yüzdüğü feleğinde ona olan yörünge ve hareket yeri olduğunu kabul etmek gerekir. Şimdi bu gerçekler burada duyurulduktan sonra birde hayır işlemeyen, bu nimetleri görmemezlikten gelen, yoksullara merhamet etmeyen, Allah onları isteseydi zengin ederdi diyen zihniyetin zındıklar hakkında indiği söylemektedir; bu âyetinde. Mekke’de bir takım zındıklar, “Allah fakir edecek biz besleyeceğiz öyle mi?” demişlerdi ki eski Mecûsî Îran’dan aksetmiş bir zındıklıktı. İlk üfürülüşü yani surun birinci üfürülüşü kıyâmeti de yüce anlamını verdiğimiz âyetlerde kıyâmeti de ölünce dirilmeyi de zındıklar inkâr etmektedirler. Cenab-ı Hak, şanlı Kur’an-ı Kerim’i, iyi anlayan, iyi dinleyen gereğince îmân ve amel eden iki cihânda mutlu olan kullarından eylesin.

 

Dakika 38:39

 

(Visited 58 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}