Tefsir 475-01

475- Tefsir Ders 475 hayat veren nurun keşif notları

475- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 475

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Mülk Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 14’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

Kıymetli dostlarımız,

Dersimiz Mülk Sûresi’ne gelmiş bulunmaktadır bu Sûre-i Celile Mekke-i Mükerreme döneminde inzâl edilmiştir âyet sayısı 30’dur sıra numarası 67’dir. Bu Sûre-i Celileye “mânia” ismini verirdik diyor İbn-i Mes’ûd Hazretleri diyor bunu. Bu sûrenin daha başka isimleri de bulunmaktadır.

“Bir gün bir adam bu sûreyi okuyordu Ashâbından birisi bir kabrin üzerine çadırını kurmuştu.” Bu haberi de Tirmizî ve başkaları İbn-i Abbâs’tan rivâyet ediyorlar. Çadırını bir insan kurmuştu bir de baktı ki orada bir adam “Tebârekellezi biyedihil mülk” Sûresi’ni okuyor. Sonuna kadar okudu bunun üzerine çadır sahibi Peygambere gelerek: Ey Allah’ın Râsulü! Ben çadırımı bir kabir üzerine kurmuşum fakat onun bir kabir olduğunu zannetmiyordum. Baktım ki orada bir adam “Tebâreke” yani (Mülk Sûresi’ni) okuyor Sonuna kadar okudu Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: “O sûre mâniadır o zât-ı kabir azâbından kurtarır.

Tirmizî der ki: ”Bu bir hasen hadistir bu yönden gariptir”. Bu konuda Ebû Hureyre’den şöyle rivâyet edilmiştir; Hz Peygamber Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: “Kur’an-ı Kerim’de otuz âyetli bir sûre bir adama şefaat etti nihâyet o bağışlandı. İşte bu sûre “Tebarekellezi biyedihil mülk” Sûresi’dir.” Bunu daha Tirmizî, İbn-i Mâce, Ahmet Bin Hanbel nakletmişlerdir.

Kıymetli dostlarımız, Hazreti Peygamber “Secde” ve “Mülk Sûre’lerini” okumadan uyumazdı diyen Kütübü Sitte’de haberler bulunmaktadır. Benzer bir rivâyette İbn-i Merdiyye Hz. Âişe’den rivâyet etmiştir ki: “Hz Peygamber Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Mülk Sûre’lerini her gece okurdu. Ne seferde ne de hazarda bunları bırakmazdı.” Taberânî ve İbn-i Merdiye’nin sağlam bir senetle İbn-i Mes’ûd’dan rivâyet ettikleri bir hadis-i şerifte de yine ondan bir cemaatin rivâyet ettikleri ve hâkimin de sahîh dediği başka bir hadis-i şerifte de şöyle zikredilmiştir: Her kim bu sûreyi bir gecede okursa o çok kazanmış ve iyi bir iş yapmış olur. Bunu da nakleden Suyûtî’dir. Alûsî’nin de buna benzer nakliyatı vardır.

Kıymetli dostlarımız, yeni bir inkılaptan da bahsedilip ona işaret de edilmektedir.

Dakika 5:00

Yeni bir devrin başlangıç noktasında bulunulduğunu da göstermektedir. (لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ) “Hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için doğru sözlü iseniz söyleyin bu tehdîd hani ne zaman? De ki: O bilgi ancak Allah’a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ ﴿١﴾

اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ﴿٢﴾

  اَلَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقاًۜ مَا تَرٰى ف۪ي خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍۜ فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ﴿٣﴾

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئاً وَهُوَ حَس۪يرٌ﴿٤﴾

  وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُوماً لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ﴿٥﴾

  وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ﴿٦﴾

  اِذَٓا اُلْقُوا ف۪يهَا سَمِعُوا لَهَا شَه۪يقاً وَهِيَ تَفُورُۙ﴿٧﴾

   تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ ﴿٨﴾

 قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ﴿٩﴾

  وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ اَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا ف۪ٓي اَصْحَابِ السَّع۪يرِ﴿١٠﴾

  فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْۚ فَسُحْقاً لِاَصْحَابِ السَّع۪يرِ﴿١١﴾

  اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ﴿١٢﴾

  وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣﴾

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟﴿١٤﴾

 

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

 

Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah (C.C), yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

Sonra gözünü tekrar tekrar döndür de (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.

Andolsun biz, en yakın göğü lambalarla donattık kandillerle, yıldızlarla donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azâbını hazırladık.

Rablerini inkâr edenler için cehennem azâbı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: „Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?“ diye sorarlar.

Derler: „Evet, bize uyarıcı Peygamberler geldi aramızda kıymetli âlimler vardı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.“ dedik. Ve doğruları kabul etmediler.

Ve derler ki: „Eğer biz dinleseydik yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!“

Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah’ın rahmetinden) uzak olsunlar!

Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir. Bütün sırlarınızı bilir, içi sırlarınızı bilir. Kim? Yüce Allah…

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Dakika11:10

Kıymetli dostlarımız,

Ezelî kemâl sıfatı, sonsuz hayır ve bereketleriyle evvel ve âhir, âşikâre ve gizlide her şeyden üstün olarak dâim ve bâki olan, yüceliği öteden beri beyân edilegelen delil ve eserlerinin, lütuf ve nimetlerinin, fiil ve tasarruflarının akıllara sığmaz görüntüleriyle apaçık bulunan ne yüce Feyyâz (bereket ve bolluk veren)dir. Dünya ve âhiret tasarruf ve saltanatı, yaratma ve yok etmesi, ele geçirme ve yönetmesi, emrini yerine getirtme ve hükmünü icrâ etmesi, işte O Tebâreke ve Teâlâ olan Yüce Allah’tır. Her şey O’nun kudret elindedir. Hepsi emir ve irâdesi, hüküm ve kudretiyle cereyan eder. Mülkün hakîkati doğrudan doğruya O’nun kudret elindedir.  Hiçbir yardımcıya, vezire, vekile ve vâsıtaya ihtiyacı yoktur. Her ne isterse kendi kudretiyle yapar. İşte (Mâlikiyevmiddin)’dir. Allah’ın mülkünde güzel bir işçi, bir imtihan meydanına yarışan bir yarışıcı yarışma kânûnuna tâbî olan biri olmalıdır. Ömrünü değerlendir sakın yarıştan geri durma imtihan meydanında yarışa devam et. Yaratma fiili, takdir ve icâd etmek; İcâd ise, fiilen yoğu var etmek, ölümün arlığa ait bir iş, varlığı bulunan bir hadise olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü (خَلَقَ الْمَوْتَ) ölümü diyor (وَالْحَيَاةَ) ve hayatı yarattı diyor. Bakın dikkat et! Ölüm de yaratılmış, hayatta yaratılmıştır yaratan ise Yüce Allah’tır. Hareket ve sükûn, toplanmak ve ayrılmak, katmakla yatmak, açıklıkla gizlilik, gelişle gidiş, acıyla tatlı işte bunlara şöyle bir bak! Bir tezat karşılaştırması kabilinden olması lâzım geleceğini söylemişlerdir. Ruh veya maddenin bekâsı teorileriyle de bir alâkası vardır. Ölen, hayattan, varlıktan büsbütün ilgisi kesilerek yok olup gitmiyor.

Dakika 15:05

Acı yahut tatlı diğer bir hayatta, yüksek veya alçak bir mevki almak üzere ilk yaratan varlığa doğru başka bir âleme geri dönüyor ölüm bu. Geri dönüş ve başka bir âleme gidiş var. Hayatın bütün lezzetlerini yıkıp ateşe götüren bir ızdırap bir Hak darbesi; kimisi için de nedir; Allah’a götüren bir lütuf ve lezzet ve mutlulukla sonuçlanan bakın, bir olay ortaya çıkıyor. Onun için ölüm ya Allah’ın cemâline, rahmetine veyahut da Allah’ın gazâbına, azâbına götürür bu da senin kazanımlarına göredir. Sevgili Peygamberimiz bakın ne diyor; „Lezzetleri târumar eden ölümü çokça anın.“ Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce, Ahmed Bin Hanbel, İbn-i Mes’ûd’dan rivâyet ediyorlar (Radıyallâhu Anhüm ve Rahmetullâhi Aleuhim Ecmain).

Kıymetli dostlarım,

Cenabı Hak rahmetini de, azâbını da ortaya koymuş eserleri ile geçmişteki ibret sahneleriyle bunları ortaya koymuştur. Dil ve diğer uzuvlardan ortaya çıkan güzel işlerin hepsini kapsadığı, merfû olarak rivâyet edilen şu hadisle anlatılmıştır. „Yani hanginiz hak ve sevâbı anlamak, iyiyi kötüyü seçmek ve gereğini yapmak cihetiyle akıl ve anlayışça daha güzel, Allah’u Teâlâ’nın yasakladığı haramlardan, nehiylerden, günahlardan, fenalıklardan ve zararlı şeylerden sakınıp korunma husûsunda daha takvâ sahibi ve Allah’u Teâlâ’nın itaatinde daha çabuksunuz.“ Ki işte sizi imtihana tâbî tutmuştur. Kâfirleri izzetiyle kahreder O, en yararlı işler yapanları azîz kılar, îmân etmekle berâber beşer olarak kusur edip en güzel sûrette çalışmamış olanları tevbe etmeleri hâlinde veya dilediği şekilde af ve mağfiret eden gafurdur.   „Ben gizli bir hazine idim tanınmak istedim ve tanınmak için de mahlûkatı yarattım.“ Bunu da Keşfül Hafâ rivâyet etmişlerdir. (وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ) (Zâriyât, 56) „Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.“ Bu temel kânûnları unutma!

Birçok gök içinde her biri bir âlem olmakla beraber, nice nice âlemler yaratılmıştır. Ufuklarda yürümekte devam ediyorlar.

Dakika 20:00

Ufuklardan nice galaksiler o milyarlarca yıldızlar yürüyor hareket hâlinde, yedi göğün altısı Ay’la beraber Arz’ımızdan “Neptün” gezegeninin uzağına kadar güneş sistemi içerisinde, yedincisi de güneş sisteminin sınırlarından gözümüze ulaşabilen samanyolu ötesine kadar olan alandır ki, dünyamızın boşluğundan itibâren bunların hepsine birden de gök denilir. Birinci gök, dünyanın göğüdür ki yer yuvarlağının atmosfer ve Ay’la beraber güneş etrafındaki devriyle çizdiği yörünge alanıdır. Üst alanı, dışardan “Merih’in” çekim sınırına kadar olan kısmı, içi de merkezde güneş etrafında “Utarit ve Zühre” sahalarını kapsar. Bunlar dünyamızda ve onun ay gibi uydusu durumunda değilseler de dünyanın birinci göğü dışında olmayıp, onun içinde ve dünyanın altında birer dünya gibidirler. Gözlem noktası dünya olmayıp da güneş olsaydı, yani biz, güneşin gövdesi içinde bulunsaydık, dünya göğünün dördüncü gök sayılması gerekecekti. Dünya’yı sabit merkez ve güneşi gezegen kabul eden astronomi bilginleri, Ay’ı birinci, Zühre’yi ikinci, Utarit’i üçüncü, Güneş’i dördüncü gökte sayarlar. Şu hâlde dünya göğü, yer yörünge alanı demek olan birinci gök ile tefsir edilmiştir. İkinci göğe gelince: Bu da, eski astronomi bilginlerinin beşinci gök saydıkları “Merih” yörünge sahasıdır ki bu, daha geniştir. Üçüncü gök daha geniş olan “Müşteri” yörünge sahası, dördüncü gök onun üstündeki “Zuhal” yörünge alanıdır ki, eski Batlamyus astronomi bilginleri bunu yedinci gök saymışlar ve her gezegeni yörüngesiyle hareket ediyor zannetmişlerdi.” Ki bugünkü bilim bunu Kur’an-ı Kerim’in ilkelerine uygun olarak biraz daha gerçeğe yaklaşmıştır. (وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ) „Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.“ Bakın, Yasin-i Şerif ve Enbiyâ Sûresi 33’de Yasin 40’da bunlar bildiriliyor. Direksiz olarak denge kânûnu dairesinde kendi yörüngelerinde yüzdüklerini hesaba katmıyorlardı. Ama 14 asırdır Kur’an-ı Kerim doğruları söylemeye devam ediyordu. Daha yeni yeni anlamaya başladılar daha da iyi anlarlarsa Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamışta olacaklardır, Kur’an gerçeğine yaklaşmış olacaklardır. Daha yüksekte bulunan “Uranüs” ve “Neptün” adında iki gezegeni daha gözlemiş bulunduğumuzdan, onlara göre yedinci gökte bulunan “Zuhal” bizce, dördüncü göğün kapısı olmaktadır. Ötedeki beşinci gök, son olarak bildiğimiz “Uranüs” gezegeni sahası, altıncı gök de “Neptün” gezegeni alanıdır.

Dakika 25:00

Bundan ötede ışıklarını az çok görebilmekle berâber gezegenler gibi hareketlerini göremediğimizden dolayı „sevâbit“ adı verilen birçok yıldızlar âlemi bulunuyor ki, bunların aralarındaki mesafelerle beraber tamamının işgal etmiş bulundukları saha da bizim yedinci göğümüzü teşkil etmektedir. Burada güneş sisteminin tek bir yıldız gibi kalacağı nice binlerce âlem bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu binlerce  âlem karşısında insanoğlunun bilgisi yeni yürüyen çocuğa benzer. Onun için dünya Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini iyi keşfederse bu çocuk gelişmeye doğru gitmiş olur.

Evet, kıymetli dostlarımız!

Şöyle bir bakalım; Yedi pencere buluruz bunlardan beş duyu insan kalbine şöyle bir bakın, kalbimizde yedi pencereden bakın bunların birisi beş duyudur.  Altıncısı onların elde ettikleri bilgilerle daha ileriye bakan akıl ve mantık, yedincisi her insanda açık ve kuvvetli olmamakla berâber hepsinden geniş olan ilhâm ve vahiy kuvvetleridir. İşte biz „duyular“ denilen bu yedi pencereden kalbimize inip-çıkan ruh ve basîret nurunun kuvvet ve zayıflığına göre hakîkatlerden haberdar oluruz. Nitekim şer ve alçak kuvvetler de vardır ki, bunlara da cin ve şeytan denilir. Vehim, biri iki, eğriyi doğru veya aksini gösteren bir hayâl, bulandıran bir rüya yahut söz intibaı veren hep gizli veya açık bir şeytan parmağı bulunabilir. Ama vahyi ilâhî ile akıl ve mantık ve bilimle ve beş duyu ile kalbin pencerelerinden hakîkat âlemine iyi bakmak gerekmektedir ki bunun en sağlam bakışı Kur’an-ı Kerim’in kalbe nurun yerleşmesi Kur’an-ı Kerim’in kalbe yerleşmesi Kur’an nuruyla âleme bakmasıdır. O zaman bütün deryâlar gözünün önünde artık hak penceresinden görülme değil ortadan pencerede kalkar sen nurun hakîkatin içinde sen kendini bulursun. Rûhânî açıdan baktığımız zaman da birisi yine altıncı gök olan akılla bilinebilecek şeylerin bulunduğu alanın sonu, diğeri de daha geniş olan yedinci gökteki ilhâm ve vahiy alanının sonu olmak üzere iki sidre-i müntehâ yani (son ağaç) var demektir. Müslim’in „Sahîh ’inde rivâyet edildiği gibi Mi’râc hadislerinin birinde sidre-i müntehâ, altıncı gökte, diğerlerinde de yedinci gökte gösterilmiş bulunmasına nazaran sahîh olan bu iki hadis-i şeriften yedi gökte iki sidre-i müntehâ bulunduğu anlaşılır.

Dakika 30:05

Efendimiz Rasûlullah (S.A.V) Mi’râc’ı, hem bedenî hem rûhânî olduğu için yedi gök hakkında bu iki husûsu cem eden bir görüş takip etmek gerekir.  Hakk’ın zât-ı, elbette sıfatlarının her birinden daha yücedir. Ve bu yücelik mekân ve cisim yönünden değil, zât ve hakîkat yönündendir. Her sıfatı yüce her ismi yücedir. Ama zât-ı da eşsiz yücedir sıfatları. Çünkü kemâl sıfatlarla muttasıftır, noksan sıfatlardan münezzehtir, Kuddüs O’dur, Suddüh O’dur. Kendilerini Allah’ta yok ederek yüce bir birliğe yükselecek yerde, Hakk’ı kendilerinde yok etmek sûretiyle alçak bir birliğe düşerler niceleri de böyledir.  Rabbine teslim ol Rabbin sana teslim olacak değildir Rabbini inkâr ettiğim zaman sen aşağıların aşağısına kendini atmış olursun. Ruh ve cisim âlemleri bizim varlığımıza nazaran Allah’ın yakınına uçmak için açılmış iki kanat gibidirler ki Rahmân bu iki kanadın yumulduğu Sidre-i Müntehâ’nın üstünde görünerek bütün varlık Arş’ını kuşatır ve istilâ eder.

İstiğrak (aşk ile kendinden geçme) Allah’ta bâki kalma şuuru ile tam kulluk için nazarın başlangıcı olan nefse dönüleceği anlatılarak „Göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir.“ Çünkü yaratan yüce, eserleri de kusursuz onun için insan kendinin âciz olduğunu netice de anlar anlamak zorundadır. Şeytan ve kâfirleri ateşli mermilerle sefâlet ve hüsrân vâdîsine kovma ve uzaklaştırma yolunda hakîkati açıklamaktır. Cebrâil (AS.) ile berâber yedinci göğün sonunda Cennetü’l-Me’vâ’nın bulunduğu Sidre-i Müntehâ’ya ve oradan yalnız olarak Allah’ın Arş’ına varılmış olduğu anlatılmıştır. Birinci gök Âdem’in, ikinci gök Yahyâ’nın, üçüncü gök Yusuf’un, dördüncü gök Îsâ’nın, beşinci gök Hârun’un, altıncı gök Mûsâ’nın, yedinci gök İbrâhim’in makâmıdır, denilmiştir. Yalnız Îsâ’nın birinde ikinci, birinde üçüncü gökte rivâyeti varken burada da dördüncü gök diye zikredilmiştir. Dolayısıyla dereceleri, mevkileri ortaya koyan Yüce Allah’tır. Çünkü bu derceler de bütün peygamberler bu derecelerde bulunmaktadırlar. En yüksek derece yedinci kat gökten de yukarıda Makâm-ı Mahmûd Hz. Muhammed’in makâmıdır, derecesi oraya yükseltilmiştir.

Dakika 34:55

İsrâ’ya önce cismânî âlemden başlandığı anlatılmıştır. Rûhânî yürüyüş cismânî yürüyüşten geniş ve vahiy makâmı ile akıllar âlemini de kapsayarak Kürsü ve Arş’la son bulmak hasebiyle biz de yedi göğü ilk bakışta cismânî âleme, ikinci bakışta rûhânî âleme… Sonra onların uyum nizâmı ile bütün mertebelerinden Allah’ın Arş’ına yükselme ve orada yok olma ve ebedî kalma zevkini tadarak mensup olduğumuz Allah mülkünde hayatımızın başlangıç ve sonuyla had ve gayemizi tanıtan bir uyanıklık, bir îmân ve vazife şuuruyla gayeye doğru yürümelidir. Yedi göğün ötesi Kürsü ve Arş olmak üzere duyumlar ötesi olan akıl ve vahiy muhitine bırakılmış ve bu sûretle rûhânî ve hakîkî göklerin görüş dairemizi sınırlandıran yedi gökten daha çok ve daha yüksek olduğu da anlaşılmış bulunmaktadır. Öyle ki bu yedi göğün hepsine yalnız dünya semâsı demek câiz olur. Daha nice nice semâlar var gökler âlemler var. Burhân-ı Kürsî, Burhân- Süllemî delillerle gerçeği ortaya koymanın adıdır. Çünkü ortada hak kitâbî deliller birde kevnî tekvînî deliller bulunmaktadır. İlim ve amel kanatlarıyla Allah’ın mülkünde uçmak ise en büyük devlettir. Ufuklar ve nefislerden ilim ve amel kanatlarıyla Allah’ın mülkünde uçmak ise en büyük devlettir. Dikkat et! İlim, îmân, amel kanatlarıyla uçurur. Hak fikrine nefsi teslim etmek daha pratik bir yoldur. Allah’a teslim ol emrine bağlan bu pratik yoldur en kısa yol burasıdır. En uzunu budur ama en kısası budur. Niye; Hak seni himâyesine alınca işler o anda tamamen ebedî mutluluk kazanmış olur hedefi bulmuş olursun, rızâya vuslata ermiş olursun. Nizamsızlık yok Allah’ın mülkünde her şeyi mükemmel dizayn edilmiş kudret ve izzetinin büyüklüğü ile merhametini tanıtmak üzere yarattıklarını yaratmış öyle mükemmel yaratmış ki değişmez bir uyum ve ahenk içinde yaratmış. Rahmân’ın rahmetini sezerek O’na ulaşmak için birlik düzeni ile hareket etmelidir. Müslümanlar İslam birliğiyle hareket etmelidirler. Gözlerini yumup küfür ve isyân ile o nizâmı kaldırmaya ve mülkün dışına çıkarabilirmişsin gibi kafa tutmaya nasıl cesâret edebilirsin? Hiç kâinatta bir çatlaklık bile yok. İnsanlığın müfsit tarafları, ifsâd eden tarafları olmasaydı mükemmel yaratılmıştı ama insanlar bu düzeni bozamaya çalışıyorlar. Fakat kendilerine zarar veriyorlar.

Dakika 40:05

Göz iki, idrak birdir. Dikkat et! Göz iki, idrak birdir. „lebbeyk“ „sa’deyk“ Ey Müslüman! “Lebbeyk” Allah’ım! Emir senindir. „Sa’deyk“ „baş üstüne“ İslam’ı işte böyle seve seve yaşa. Onun için hakir, sürgün ve düşkün, olan aczini tanı bu aczinden dolayı Kâdir’e ebedî muhtaç olduğunu da unutma! Çünkü insanoğlu neticede âcizdir, câhildir, gâfildir. Ancak vahiy ilâhî ile cehâletten kendini kurtarır Allah’ın yardımına, lütfunu ebedî muhtaçtır. Bundan dolayı insanoğlu keşif ile ortaya çıkartmak için gayret içinde olmalı keşiften keşfe yürümelidir çalışmalıdır. İnsan için vazgeçilmez olmazsa olmaz olan çalışmadır mutlaka çalışmalıdır. Hele Müslümanlar tam çalışmalıdır yerli yerince.

Kıymetli efendiler,

Şihaplar vardır ateşlerin yıldızlardan kopması gerekiyor. Yıldızların hepsinin sekizinci semâda toplanmış olduğu ve ay yörüngesinde aydan başka yıldız olmadığı konusunda delil getirilmiş de değildir. “Güneş, Utarit, Zühre ve Ay” dördü de bu göğün dâhilindedir. Daha yukarıdan da göğün şeffaflığı sebebiyle ışıkları bize gelebilen bütün yıldızlarla süslenmiştir. Fakat ışığı bize ulaşmayan çok uzaklarda ki yıldızları da düşünmelidir. Dünya semâsından murâd, uzun uzadıya anlatıldığı gibi, birinci gökten daha geniş görünen yıldızlar alanının hepsini kapsamak üzere, semâ hudûduna kadar olan alandır. Cenab-ı Hak şeytanlara karşı ileride dünya semâsını da koruma altına alınmıştır. Bunun için sistemler, burçlar, tabakalar ve teşekküller bunun içindedir, yıldızlar (sâbiteler) bunun içindedir. Bunun üstü, dış yüzü, daha ilerisi, ancak Allah tarafından bilinebilir. Orası “Kürsü ve Arş” cephesidir.  Arş’ın altında ve dünya semâsının son sınırı olan yedinci göğün dış yüzündedir. Cennetü’l-Me’vâ da, Arş’ın altında ve dünya semâsının son sınırı olan yedinci göğün dış yüzündedir. Allah dostları, Hakk’a oradan yaklaşırlar. Bütün o kandiller bizi oraya ulaştırmak için lambalar, fenerlerdir. Gökyüzü işte o kandillerle donatılmıştır. Mesâbih mısbâhın çoğuludur. Mısbâhı kandilin durduğu yer olarak tefsir etmişlerdir.

Dakika 45:00

Bütün bunlar dünya semâsının boşluğu içindedirler. Atâ’dan nakledilen şöyle bir haber vardır: „Yıldızlar, yer ile gök arasında, meleklerin ellerinde nurdan silsilelerle asılı kandillerdedir.“  güneşin ışıkları, aramızdaki otuz dört milyon fersah (ki yüz elli küsur milyon kilometre) mesafeden bize sekiz dakika on üç saniyede ulaşırken, o yıldızlardan bazılarının ışığı bize birkaç senede ancak ulaşır. Sabit yıldızların yere en yakın bulunanları yerin güneşe olan mesafesinde iki yüz bin defa daha uzak olduğu Astronomi bilginlerince bilindiğine göre söz konusu yıldızlardan çıkan ışığın yeryüzüne ulaşması için tahminen üç seneden fazla bir müddetin geçmesi gerekir. 60, 70 sene bile tahmin edilen olmuştur bunlar ışığın saniyede süratinin 300 bin kilometre olması ve arada havadan daha yoğun vâsıtanın bulunmaması düşüncesi ile yürütülmüş kısmen nazari, kısmen farazi hesaplardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim’deki 50000 sene haberine bakınca hiç mesâbesinde kalır. Bu ara ya da müellifimiz kıymetli merhum Elmalı buralara da işaret etmiştir. Bütün âlimlerimize Allah çok rahmet eylesin.

Felsefi teori ve varsayımlar alanında, akıl ve naklin dış anlamının aksine görünen durumlarda te’vil yoluna sapmayıp, aklımızın hakkıyla kavrayamadığı mutlak hakîkat sınırını, Allah ve Rasûlünün verdiği haberleri, kendi göreli fikrimiz içinde çözümleyivermek sevdasına düşmemeyi… Ve hissedileni hissedilen, akılla bilineni akılla bilinen ve doğru haberle nakledileni nakledilen yerinde, her birinin hak ve kıymetlerine göre uygunluk noktalarını zâyî etmemek gerekir. Taassuba kapılmamak ne taassub, ne de şeytanlık ve şarlatanlık havalarına kapılmamak için Ehl-i Sünnet âlimlerinin tutmuş oldukları hak ve mârifet yolu da budur. Bilimsel çalışmalar devam etmelidir ama varsayımlar üzerinde veyahut yorumlar üzerinde kesin olmayan meseleler üzerinde veya taassuba saplanıp taassup içerisinde kalmadan emin adımlarla keşiflere devam edilmelidir. Eldeki halk bilgilerle hareket edilmelidir. Eski astronomlar bir te’vil kapısı aramadan anlayamadıkları hâlde yeni astronomi bilginleri aynen kendi kânûnları gibi anlamakta hiç zorluk çekmezler.

Dakika 50:00

Fikirlerin gelişmesi çok önemlidir bilgi sınırları nereye kadardır. Kur’an’ın telkin ettiği daha yüksek sahadan çok geri kalmıştır bu günkü bilim Kur’an sahasının çok geridedir. Analiz ve sentezinden istifâde ederek insanlar ileriye, yukarıya yürümelidir. Beş duyu akıl ve tecrübe birde doğru haber ki Vahyi İlâhî, Kur‘an-ı Kerim, Sünnet-i Şerif bunlara dikkat edin buradan iyi faydalanın. Hislerimizin ötesini akıl, aklımızın ötesini doğru haber ile şuurumuza yaklaştırarak Hakk’a îmâna yükselebilirsek de, ilk önce hissimizi ilerisinden kavramayıp da kendi âleminde iptal ile başlayacak bir akla kaynak bulamadığımız gibi, his ve aklımızı aydınlatacak ve kapasite yönünden genişletecek yerde onları kökünden iptal etmeye de kalkmamalıdır. Hissimiz değil fikrimizdir fikirle bilimle eldeki delillerle hareket etmelidir. Yıldızdan yıldıza hissimiz o alanın üstüne çıkamaz, hep aşağısında kalır ancak bizi yıldızlarında üzerine çıkaracak aklımızı geliştirecek akla rehberlik yapacak da yine Vahyi İlâhî’dir. Yasak bir dalga demek olan „mevc-i mekfûf“ da odur. Fikrimizde onun daha üstü, göğün göğü, yüksek gök diye ne kadar kıyas yürütsek de gerçeklerle hareket edilmelidir ve gerçek delillerle yürünmelidir. Nur O’nda, nar O’nda, şimşekler O’nda, yıldızlar O’nda, Güneş O’nda, Ay O’nda, hilâl O’nda, Bedir v, Zühre O’nda, Müşteri O’nda, gezegenler O’nda, sabit yıldızlar O’nda, Ayyuk (Dâima Samanyolunun sağ tarafında olan yıldız) O’nda yani Ayyuk O’nda. Şi’râ O’nda, Süreyyâ O’nda, Cevzâ O’nda, Sünbüle O’nda, Mizan O’nda, sıralı yıldızlar O’nda, dağınık yıldızlar O’nda, çekme kuvvetlerinin kaynaştığı ve itme kuvvetlerinin çarpıştığı felekler O’nda. Melekler kandiller şöyle bir dikkat et akıl ve fikrimizi çalan şeytanlarda onun alt katında yani başımızda pusular içindedir.  Bunun için Cenab-ı Hak şeytanlara daha yukarı çıkmalarına müsaade etmiyor.  Yıldızlar yeryüzü ile gök arasında fezada asılı kandillerdir. Işık huzmeleri, nur silsileleriyle muallakta birbirine denk ve göze görünmez fakat iziyle tanınan gizli kuvvetlerle korunmuşlardır.

„Ashâbım yıldızlar gibidirler, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.“ Buyurmuş Sevgili Peygamberimiz (A.S.V) Keşfül Hafâ’da bu haber bulunmaktadır. Evet, gökyüzünde şeytanlara karşı karakollar bulunmakta ve gökyüzü korunmaktadır. Şöyle bir düşünelim! Falcılara dikkat edin mıknatıslayarak ispirtizm, manyetizm, sumnambolizm, psişizm ve metapsişizm gibi biri doğru çıkarsa çoğu yalan olan kâhinlik ve cincilik kabilinden acayip bazı rûhî hadise ve hayallerle aldatıp meleklere, peygamberlere rekâbet etmek isterlerse de, Allah onları o yüksekliğe yaklaştırmaz, istediklerinde muvaffak etmez, yalanlarını, yalancılıklarını yüzlerine vurarak ateş alevleriyle def eder.

Dakika 55:50

 

 

 

 

 

(Visited 35 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}