[jw7-video]

68- Amelde Fıkhı Ekber Ders 68

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 68

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler, o Eşsiz, Yüce Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’ne namütenâhi ona hamd-ü senalar olsun. O şanlı habibine, âlemlere rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed’e (A.S.V.) ebediyyû’l ebed salât-ü selam olsun. Onun ashaplarından Allah râzı olsun ve (R.A.) kıymetliler, İslam âlimlerinin Allah üzerinden rahmetini eksik etmesin (R.A.). Ey Ümmet-i Muhammed! (A.S.V.) Şanlı Kur’an’a, nurlu sünnete sıkı sarıl. Bizden size selam olsun. (إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ) (Hucurât Suresi, 10) Müminler kardeştir. Ey kardeşlerim! Bizden size selam olsun. Dersimiz, Amelde Fıkh-ı Ekber ile devam ediyor. Konumuz cuma namazı hakkındadır. Şimdi kalabalık bir ortamda cemaatlerin izdiham içerisinde olduğu zaman birbirlerinin sırtlarına secde edip etmeme konusunda o İslam’ı güzel okuyan, dünyayı da asırlardır okutan ekollerin, yüksek âlimlerin önde gelen dört mezhebin görüşünü alarak dersimiz devam ediyor. Dünyayı okutan ekollerden biri Hanefi, Şafiî, Hanbeliler ve Mâlikîlerdir. Şimdi Hanefilerin, Şafiîlerin, Hanbeliler bu konuda -bakın- ne buyurdular: Kalabalıktan dolayı sırtına yahut ayakları üzerine secde edilebilir. Cemaat çok kalabalık; bu Cuma’da da olur bayramda da olur, başka zamanda da olabilir. Cenab-ı Hakk, Ümmet-i Muhammed’in kalplerini, kuvvetlerini birleştirsin. Yüce İslam evrensel bir rahmet, merhamet, sevgi ve barış, adalet, hukukun üstünlüğü. Cenab-ı Hakk, Müslümanların kalpleri, kuvvetlerinin birleşmesi ile bu barışın -İslam’ın kendisi barış- cihana hâkim olması için çalışmak gerekiyor. Cenab-ı Hakk başarılar versin. “Çok sıkışıklık olduğu zaman kişi, kardeşinin sırtı üzerine secde etsin.” Bakın, Hazreti Ömer’in böyle söylediği rivayet edilmiştir. Bu haberin sahih bir senetle geldiği de kayda alınmıştır. Şimdi bu görüş Hanefilerin, Şafiîlerin, Hanbelilerin beyânıydı. Bakın, delil de ortada sahihtir. Zaten hak mezheplerin delilleri ortada sağlamdır. Hak mezhepler, delilleri ortaya koyan mezheplerdir. O deliller Edille-i Şer’iyyedir.

 

Dakika 5:00

 

Kitap, sünnet, icmâ kıyas, aslî ve fer’i delillerle bu yüksek müçtehitler hareket etmişlerdir, ederler. Rastgele kat’iyen fikir beyân etmezler. Onlar, İslam’ın ilim adamlarıdır. Bu ilimden fikir adamlarının pek çoğu yoksundur. Herkes fikir adamı olabilir ama herkes ilim adamı olamaz. Bugün filozofları görüyorsunuz, pek çoğu birbirlerine zıt beyânda bulunuyorlar. Çünkü varsayımlarla fikir ortaya atıyorlar, fikir yürütüyorlar; birbirine zıt. Çünkü bunların bilimsellik kazanması için kesinlik elde etmesi gerekir. Kesin olmayan bir şey bilimsel değildir. Soyut ve somut olarak bilim kendini ispat edince o şey bilimseldir. Yüce İslam, Allah’ın ilmidir. Ortaya konulmuş, Peygamberimiz’e inzâl edilmiş İslam bu. İslam, bilimler üstü bilim, tabiatüstü, ilimlerin üstünde, akılların da üzerinde yüce bir bilim. Akılların, bilim adamlarının görevleri bunları keşfetmek. Peygamberimiz’e Yüce Allah kendi açıkladı, Cebrail (A.S.) elçilik yaptı. Sahabe bunu zapt eyledi, yaşandı, uygulandı, kayda alındı, tapu senedi alındı. Bunu ashaplardan, Tâbiîn’den diğerleri bunu zapt ettiler, tevâtür yoluyla geldi ama sürekli; asırlardır bu dört mezhebin okulu dünyada dünyayı okutarak geliyor. Bütün yetişen âlimlerin yüzde 99,9’u diyebileceğimiz dünyayı okutan ekoller. Bunun için kıymetliler, bu dört mezhebi dışlayanlara, bu dört mezhebin delillerini yok sayanlara siz hiç değer vermeyin, değersiz şahsiyetler. O hak mezhebin hak delillerini yok sayanlarda din imân olmaz. Bunu da açıkça söyleyelim. Yalnız mezhep taassubu da yoktur. Çünkü mezhepler delillerini ortaya koymuşlardır. O deliller Edille-i Şer’iyyedir. İlimler üstü yüce ilimleri kendisidir; ki Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, ümmet, kıyas-ı fukaha gibi. Onun için bu dört mezhebin öne çıkmasının hikmeti; dünyayı okutarak geldiler. Bir de delilleri sağlam, Yüce İslam’ı güzel anlamışlar. O delillerin farklı olması, keşiflerin farklı olması rahmet deryasında rahmet dalgalanmasıdır. Yüce İslam’ın bir defa rahmet deryasında yollarının geniş olduğu, hiç zorluk diye bir şey olmadığı, hayatın tamamen kolaylaşması ve delillerden böyle hükümler çıkarılması insanlığın bu rahmeti içindir. İnsanlık buradan ne kadar çok faydalanıyorlar, bunun farkında olanlar var olmayanlar var. Şimdi Mâlikîlere göre insanlar ne kadar kalabalık da olsa birbirinin sırtına secde edemez. Ederse bu durumda namazı sahih olmaz; bâtıl olur diyorlar.

 

Dakika 10:00

 

“Alnını secdede yere yerleştir.” Peygamberimiz’den bu haber de var. İşte burada bu delillerin öyle de anlaşılması böyle de anlaşılması mümkündür. Neticede öyle de böyle de olması rahmettir, kolaylıktır ve kurtuluştur; ümmetin kurtuluşudur. Bakın öyle de böyle de olmasının delilleri var. Sakın ola ki birine karşı çıkarken -siz- Mâlikî’ye karşı çıktığınızı kabul edin. Mâlikî’ye karşı çıkmıyorsun ki; Mâlikî’nin ortada bir delili var. Sen Hanefi’ye karşı çıktığını kabul et. Sen Hanefi’ye karşı çıkmıyorsun, onun ortada bir delili var. Bu deliller ortada iken bu rahmet deryasını senin azaltmana, daraltmana, geniş caddeleri çıkmaz sokak hâline getirmene Yüce İslam müsaade etmez, İslam âlimleri müsaade etmez. Kara beynini İslam ile aydınlat. Dört mezhebin içine İslam sıkışmış değil. Dört mezhep, düşmanlarının beynine cehâlet sıkışmış; patlamak üzere. Dört mezhep insanlığı sıkışan dar caddelerden kurtaran, arşa çok uzanan ilmin irfanın direkleri bunlar. Cahil, kara yobazlar diyorlar ki: “Dört mezhebin içine sıkıştırdınız İslam’ı.” Bunlar yüce İslam’ı keşfeden kâşifler. Sen bilmeden bu kelimeyi konuşuyorsun. Sıkışan kara beyinleri aydınlatan ekolün sahipleri işte bu mezheptir ve bunları takip eden nice kıymetli âlimlerimiz de bulunmaktadır. Bunun için rastgele konuşmayalım. İlmî delillerle, belgelerle hareket edelim. Bu kıymetli ekollerin kaynakları da fıkıh kaynakları da tevâtür yoluyla gelmiştir asırlardır. Çünkü kesintiye uğramış; ki bütün âlimlerimiz oradan okuyarak geldiler, okuyarak gidiyorlar. Kıymetli efendiler, şimdi Cuma namazına zarar veren şeylere söyle bakalım: Diğer beş vakit namazı bozan şeyler Cuma namazını da bozar. Bir defa öncelikle burayı iyi anlayalım. Yine Cuma namazının vaktinin çıkması, cumhura göre Cuma namazını bozar. Çünkü her namaz kendi vaktinde kılınır. Cuma’nın da vakti öğlenin vaktidir. Mâlikîlere göre ise bozmaz. Bakın burada büyük, kıymetli keşifler görüyoruz. Bakın, Mâlikîlere göre bozmaz. Çünkü herkesin güzel keşifleri var, delillere dayalı. Teşehhüt miktarı oturduktan sonra vaktin çıkması ile de cuma namazı bozulur. Kime göre bu? Ebû Hanife’ye göre. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise bozulmaz. Görüyorsunuz, bunlar keşfî içtihatlarla ilgili keşiflerdir. Bunlar caddenin ne kadar geniş olduğunu gösterir. Öyle de oluyor böyle de oluyor. Buradaki ihtilâfların rahmet olduğunu unutma. Cemaati kaçırmak:

 

Dakika 15:00

 

Mesela cuma günü cemaati kaçırdın. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre bozmaz; ama Ebû Hanife’ye göre cemaati kaçırmak namazı (Cuma namazını) bozar. Birinci rekâtın secdesini yaptıktan sonra cemaat dağılırsa Ebû Hanife ve İmâmeyn’in ittifakı ile cuma namazı bozulmaz. Bakın, bunlar incelikler ve teferruattır. Bunlar da o kıymetli âlimlerin sahasındaki ilmî sahadır. Cahil bu işlere karışmasın; bunlarla amel etmeye, bunları iyi öğrenmeye baksın. Cuma namazı bozulunca ne olur? Öğle namazı kılınır. İşte, kıymetliler. Cuma namazını bozan şeylerden kısaca bahsettik. Cuma günü öğle namazı konusunda şöyle bir bakalım: Bir şehirde tek bir yerde Cuma namazı kılınmışsa bütün âlimlerin ittifakı ile bu Cuma namazı sahihtir. Öğle namazı kılması gerekmez. Cuma’nın sahih olduğu, bütün şeraitinin yerine geldiği biline biline öğle namazını kılmak haram olur demişlerdir. Görürsünüz, mademki Cuma sahihtir öğle kılınmaz diyor ama şartlardan birinin yerine gelmeme ihtimali varsa Cuma’nın kendine has birçok şartları var, şeraiti var. O zaman ihtiyaten zuhr-i âhir namazı kılınmaktadır. Buraları da iyi anlamayan babayiğitler rastgele hareket ediyorlar. Eğer ihtiyaca binaen bir şehirde birkaç yerde cuma namazı kılınmışsa, ihtiyat olarak öğle namazını kılmak müstehaptır; yani zuhr-i âhir kılmak müstehaptır. Hanefi mezhebine göre, bir beldede kılınan bütün Cuma namazları sahihtir. Burada zorluğu gidermek keyfiyetidir. İçtihadın dayandığı nokta istinatgâh, zorluğu gidermek keyfiyetidir. Çünkü İslam zorluğu emretmez; kolaylığı emreder. Yüce Allah kulları için kolaylık diler, zorluk murat etmez. Cuma namazından sonra cemaatle öğle namazı kılmak tahrimen mekruhtur. Adam Cuma’yı kılmış, bir de tutuyor Cuma ile öğle namazı kılmaya kalkıyor. Bunlar tahrimen mekruhtur. Bunlar sevap işlemezler. Bunlar harama yakın günah kazanırlar, günah işlemiş olurlar. Çünkü sen bir ibadeti, meşrû olan bir ibadeti yok sayacaksın. Başkasına bakacaksın, burada ihtiyatî bir durum da yoktur. Hele cemaatle kılmak daha da hatayı arttırır. Çünkü cuma namazının kılındığı yerde artık o günün öğlesi kılınmaz. Ancak ihtiyaten zuhr-i âhir kılınmasına müsaade edilmiştir. O dönemlerde Müslümanların sayısı az idi. Bir camide kılmak mümkündür bir şehirde. Ama şu anda dünyada Müslümanlar serpildiler, İslam yayıldı. Bugün bir buçuk milyar Müslümandan bahsediliyor. Bunu sen bir şehirde bir camiye bir insanları sığdıramazsın. Onun için çeşitli camiler ihtiyaç hâline gelmiştir cuma günü; özürsüz olarak. Mesela bir kimsenin öğle namazını kılması konusunda da yüksek âlimlerimizin görüşüne bir bakalım:

 

Dakika 20:33

 

Mesela Hanefiler; cuma günü adamın hiç özrü yok. Cuma’ya gelmemiş, öğle namazı kılacak. Hanefilere göre özürsüz olarak öğle namazını imam cuma namazında selam vermeden önce kılması haramdır dediler. Görüyorsun, Cuma namazında imam Cuma’yı bitirmiş olacak. Ondan sonra ne yapar? Öğle namazını cumaya gelmeyen adam ondan sonra kılar dediler. Eğer bu adam bunu bilmeyerek yapmışsa, mevkuf bir şekilde (hükmü ortada kalmak üzere) caizdir dediler. Kim dedi onu? Hanefilerin yüksek şahsiyetleri dediler. Din adına insanlar konuşurken delilleri bilecek, bir de müçtehit olacak. Hanefi ekolü müçtehitlerle dolu, diğer kıymetli ekoller de böyle. Mâlikî mezhebine göre, Şafiî ve Hanbelilerden oluşan cumhura göre. Bakın, onlar bu konuda ne dediler: İmam, Cuma namazını kıldırmadan önce kişinin öğle namazını kılması sahih olmaz. İşte bakın, görüşler birbirinin ne kadar aynısı diyeceğimiz kadar yakınlık taşımaktadır. Cuma namazı kılınmadan öğle namazının kılınması da bunun gibi sahih değildir. Cuma günü öğle namazı kılıp Cuma namazına gitmeyen kimsenin günahkâr olduğunda hiç ihtilâf yoktur, günahkârdır o adam. Öğle namazını bir de cemaatle kılma durumuna bakalım: Özürlü kişilerin -şimdi önceki özürsüz; kasten cumaya gitmedi. Öğle namazı kılmak isteyenler, kılanlar hakkındaydı bundan önceki- cuma günü öğle namazı kılabilme durumları ile ilgili veya cemaatle kılmaları ile ilgili şimdi yüksek âlimlerin görüşlerini size yansıtalım. Keşif notları olarak hepsini yansıtamıyoruz; çünkü ne saatlere sığıyor ne zamana ne de imkânlar yeterli. Dinleyenler için de bizim için de özünü veriyoruz ki bu keşif notlarını özden hareketle veriyoruz; ki herkes uyansın, İslam’ın geniş caddesini tanısın, hak mezheplerinin delillerini tanısın, hak mezhepleri tanısın. Vatandaş kendi mezhebini bilmiyor, delillerini bilmiyor; kaldı ki dört mezhebi ve diğerlerini. Kıymetliler, bu konuda Hanefilere göre özürlü kişilerin Cuma kılınan bir şehirde Cuma namazından önce ve sonra öğle namazını cemaatle kılmaları harama yakın mekruhtur. Evet, bunların da -bakın Cuma’ya burada- bir Cuma’nın şahsında, o günkü öğle namazının kılınma şekilleri hakkında âlimlerimizin görüşlerini yansıtıyoruz.

 

Dakika 25:13

 

Yine bu konuda cumhura göre Hanefilerin dışında öğle namazını özürlülerin cemaatle kılması caizdir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi herkesin elinde delilleri var, o delillere göre içtihatlar yapılmaktadır. “Tek başına kılınan namaza göre cemaatle kılınan namaz yirmi beş derece daha faziletlidir.” Bu şimdi bu Hadis-i Şerife göre cumhur hareket etmiş. Ama Hanefilere göre bu hadis genel anlamdadır buradaki cemaatten maksat Cuma’nın cemaati olması gerekir. Dolayısıyla burada görüşler farklı ama rahmet deryası yine dalgalanıyor, bu farklılıklar rahmete dönüşmüş. Onun için, âlimlerin ihtilâfı müçtehitler için rahmettir. Mâlikîlere göre özürler sebebiyle Cuma kılamayanların öğle namazını cemaatle kılmaları evlâdır. Onlar da olaya başka bir pencereden bakmışlar ki bu pencereler hepsi de yine bir delile dayalıdır. Böyle olması da ümmet için yine rahmettir. Çünkü insanlar öyle de yapar böyle de yapar, herkes âlim değil ki. İnsanların durumu, hayatî durumu, bilgi durumu, acziyeti, cehâleti, her şeyi göz önünde incelenince bu dört mezhep insanlık için kurtuluştur. Evet, kıymetliler. Hanbeliler de yine cumhurun içerisinde görüşlerini açıklamış oldular. Çünkü daha önceki durum cumhura göre idi, onların içinde Hanbeliler de vardı. Cuma farz olmayanların durumu ile ilgili; öğle namazını hemen kılmalı mı, yoksa nasıl kılmalı cuma günü? Bazılarına Cuma farz olmuyor. Burada da âlimlerin çoğu öğle namazını kılabilirler demişlerdir. Cuma kendine farz olmayanlar cuma günü namaz kılacaklar; öğle namazını kılacaklar. Bunlar öğle namazını kılarlar. Çünkü cuma kendilerine farz olmayanlar ve cumaya gidemeyenler tabi. Öğle namazını kıldıktan sonra Cuma namazına gitse, cumhura göre kıldığı öğle namazı bâtıl olmaz; Cuma namazı onun için nafile bir namaz olur. Cumhur böyle söyledi. Kıymetliler, Ebû Hanife ise (İmâm-ı Âzam) bu kişinin böylesinin bâtıl olacağını söylemiş ve Cumasının sahih olacağını söylemiştir. Neden? İmâm-ı Âzam böyle söyledi. O günkü kılınan aslî namaz Cuma’dır dedi. Mademki Cuma’ya geldi, artık öğle namazı nafileye dönüşür, Cuma aslî olur; İmâm-ı Âzam’a göre böyle. Ama cumhura göre; onlar söylediğimiz gibi değerlendirmişler. Hepsine biz rahmet okuyoruz, Allah çok rahmet eylesin.

 

Dakika 30:04

 

Çünkü cadde genişlemiştir. Rahmet deryaları, ümmet için sürekli genişlemektedir. Öğle vakti çıkınca; mesela öğle namazı kılma durumu: Bu konuda da öğle vakti sona ererse yahut hutbenin yahut Cuma’nın hutbesiyle iki rekâtının sığacağı kadar bir zaman kalmayacak şekilde vakit daralırsa Cuma namazı düşer, sadece öğle namazı kılınır. Çünkü vakit çıkmıştır. Vakit çıkınca öğlenin vaktinde Cuma kılındığı için, vakit de çıktığı için Cuma artık kılınmaz olur. Çünkü vakit çıkmıştır. O zaman sadece öğle namazı kılınır demişlerdir. Cuma namazının şeraitinden birisi eksikse öğle namazının durumu: Şimdi o zaman -bakın- vaktin girmesi şartı dışında cuma namazının sıhhatinin diğer şartları bulunmadığı zaman öğle namazını cemaatle kılarlar; bu da Cuma’nın şartlarından herhangi biri eksik olduğu zaman, vaktin girmesi şartı dışında Cuma namazının sıhhatinin diğer şartları bulunmadığı zaman öğle namazını cemaatle kılarlar. Çok kıymetli fıkıh eserlerimizde bunlar teferruatlı bir şekilde anlatılmaktadır. Biz öz ve keşif notu olarak vermeye çalışıyoruz. Evet, kıymetliler. Bu kıymetli eserlerin içerisinde, biliyorsunuz ki her mezhebin kendi fıkıh kaynakları var. Bunlardan anlayanlar oraya müracaat ederler; anlamayanlar da anlayanlara sorarlar. Eksikler bu şekilde tamamlanmaya devam eder. Bilmeyenler, bilenlerden faydalanır. Bu okulda, fıkıh okulunda hep beraber iyi okuyalım, iyi okutalım. Şimdi gelelim sefer konusuna: Kıymetliler, yolcular, seferî olanların namazı -biliyorsunuz- kısaltılır; dört rekât farzları iki rekât kılıyorlar seferî olanlar. Bunun da Şanlı Kur’an, şanlı sünnet ve icmâ ile böyle olduğu caizdir. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk: “Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir sakınca yoktur.” İşte, Kur’an-ı Kerim’den dört rekâtlı farzları seferî olanların bunu iki rekât kısaltarak kılmalarını Cenab-ı Hakk, Yüce Allah bu ayet-i kerime ile de bildirmiştir.

 

Dakika 35:01

 

Yine; “Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz?” diye Peygamberimiz’e bir soru yöneltilmişti. “Hâlbuki güven içindeyiz.” Hazreti Ömer de Peygamberimiz’den aldığı cevaba göre, buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu: “Ben de aynı durumu Şanlı Peygamber (A.S.V.)’a sormuştum. Bana şöyle buyurmuştu: -Allah’ın size verdiği bir bağıştır, Allah’ın sadakasını kabul edin.”- İşte, kıymetliler. Bu haberin kaynağında Kütüb-i Sitte’den kıymetli muhaddislerimizden Müslim-i Şerif de bulunmaktadır. Yine Sevgili Peygamberimiz’in kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevâtür derecesindedir. Peygamberimiz, seferde dört rekâtlı farzları ikişer rekât kılmıştır, kıldırmıştır. “Hazreti Peygamber’e arkadaşlık ettim.” diyor. Kim diyor bunu? Hz. Ömer’in oğlu diyor. “O, seferlerinde iki rekâttan fazla kılmazdı.” diyor. Yine Ebûbekir Sıddık, Hz. Ömer ve Hz. Osman da böyle yaparlardı diyor (R.A.). Bunu da yine Hazreti Ömer’in oğlu söylüyor. Bu konuda ilim adamları ittifak etmişlerdir. Yani seferî olan kişi dört rekâtlı farzları ikişer rekât kılabilir. Sabah ile akşam namazı kısaltılamaz; çünkü akşam üç rekât, sabah iki rekât zaten. Bunlar kısaltılmazlar. Namazlar iki rekât olarak farz kılınmıştır. Ancak akşam namazı bundan müstesnadır. Çünkü bu namaz, gündüzün vitridir. “Sonra hazar namazına ilave edildi. Fakat sefer esnasında olduğu gibi yine akşam namazı üç rekât olarak bırakıldı.” Kıymetliler, işte görüyorsunuz. Kıymetli âlimlerimiz, bunu Peygamberimiz’den duyan kıymetli sahabeler bunu Peygamberimiz’den rivayet ediyor. Bunu muhaddislerimiz kayda alıyor. Bu haberi veren Peygamberimiz’den Ayşe-i Sıddıka Validemiz’dir. Rivayet eden muhaddis, Ahmet bin Hanbeli’dir. Evet, Ayşe-i Sıddıka Validemiz, Peygamber okulunda genç yaşında en güzel okuyan allâme-i cihan kadınların en başında gelir. Cihan kadınlarının en allâmesi Ayşe-i Sıddıka’dır. Nur Suresi onun için geldi. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk, onu Nur Suresi ile taltif etti. Genç ve çocuk yaşında Peygamber okulunda en iyi okuyan, ashabın kadınlarını okuttuğu gibi dünya kadınlarına kadınlarla ilgili birçok bilgileri Peygamberimiz’den Ayşe-i Sıddıka Validemiz rivayet etmektedir. Ey dünya kadınları! Ashabın bütün kadınları muhteremdir. Fatmalar, Hatice-i Kübralar; çok kıymetli annelerimizdir bunlar. Ayşe-i Sıddıka da allâme-i cihan bir kadındır ilim bakımından. Her bakımdan hepsi mükemmeldir.

 

Dakika 40:13

 

(R.A.). Sefer ile ilgili hükümler; şöyle bir bakalım: Namazın kısaltılması iki namazın birleştirilmesi yani cem’i üç gün mestler üzerine mesih edilmesi, Ramazan-ı Şerif’te iftar edilmesinin mübah kılınması. Uzun yolculuklara mahsustur bunlar. Bir kadının yanında mahremsiz olarak yolculuğa çıkılmasının haram olması, Cuma ve iki bayram namazının ve kurbanın düşmesi, mecbur kalanın binek üzerinde namazlarını kılabilmesi, yine teyemmüm etmesi (suyu bulamayınca), yine ölmüş hayvan etine ölüm tehlikesinden, açlıktan ölecekler için ruhsat verilmesi. Bunlar gibi; yine teyemmüm etmek. Bunlardan bazıları sefere ait olduğu gibi suyu bulamayınca teyemmüm etmek sefere mahsus değildir. Mesela mazeret ve ölüm karşısında ruhsatlara sarılmak da seferle ilgili değildir. Seferle ilgili olanları da olmayanları da bir bir bilmemiz gerekiyor. Namazları kısaltma konusunda, bunun azîmet mi ruhsat mı olduğu konusunda da şöyle bir bakalım: Seferî yani yolcu olan namazlarını kısaltmaya mecbur mudur, serbest midir? Bir de buna bakalım. Hanefilere göre kısaltmak, kısaltarak kılması vaciptir, azîmettir. Hanefiler eğer yolcuysa, sefere niyet etmişse -Hanefilerin bu durumunu iyi anla, iyi dinle-, tam seferî ise, seferî şartları yerine gelmişse, niyet etmişse o zaman namazını kısaltarak kılmak Hanefilere göre vaciptir ve azîmettir. Seferîye farz olan namaz, burada iki rekâttır. Seferde olana Hanefilerde namaz dört rekât değildir, iki rekâttır. Hanefiler böyle diyor. Fazla kılması caiz değildir. Hanefilerde seferî isen, sefere niyet etmişsen, seferî şartlar oluşmuşsa artık dört rekâtlı bir farzı iki rekât kılacaksın; dört kılamazsın diyor Hanefiler. İkinci rekâtta teşehhüt miktarı oturmuşsa namazı bâtıl olur. Eğer tamamlanmadıysa ona nafile karışmıştır. İşte, bakın. Hanefiler, farz namaza nafile karıştırma diyor. Onu da tembih ediyor. Delilleri ise -bakın- Hadis-i Şerifte Peygamberimiz’den şöyle haber var: “Namaz ikişer rekât olarak farz kılınmıştır. Seferde iki olarak ikrâr edilmiş, hazarda ise namaza ilave yapılmıştır.” İşte Hanefilerin delillerinden biri budur.

 

Dakika 45:00

 

Ve bu Hadis-i Şerifi Buhârî, Müslim gibi muhaddislerimiz sahihlerinde kaleme almışlardır. Yine başka bir Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde “Allahu Teâlâ (C.C.), namazı -Peygamberimiz’in diliyle- hazarda dört rekât, seferde iki rekât, korku hâlinde bir rekât olarak farz kılmıştır.” buyurdu. Peygamber Efendimiz’den rivayeten İbn-i Abbas’tan geliyor bu haber de. Evet, Hanefilerin görüşünü kısaca aldık. Mâlikîlere bakalım, onların görüşü nedir? Seferde namazları kısaltarak kılmak sünnet-i müekkededir. Bakın, onlar da bu sonuca ulaşmışlar keşiflerinden sonra. Sevgili Peygamberimiz öyle yapmıştır dediler Mâlikîler. Mâlikîler de bir ekoldür. İncelemiş delillerini, böyle kanaate varmış. Hanefiler incelemişler, delillerini ortaya koymuşlar. O delillere göre de hükmü ortaya koymuşlar. Şafiî ve Hanbelilere göre kısaltarak kılmak muhayyer olmak üzere ruhsattır dediler. Bakın, burada cadde daha da genişledi. Hanbelilere göre kısaltmak faziletlidir. Bakın, burada Hanefilere yaklaştı Hanbeliler. Hanefilere göre ise yolculuk üç konağa ulaşınca kısaltarak kılmak, tam kılmaktan daha faziletlidir. Üç konak ise on sekiz saatlik yoldur. Bugünkü kilometre olarak 96 kilometrelik bir mesafedir demişlerdir ama esasında -kendi kanaatimi size söylüyorum- edindiğim bilgilere göre on sekiz saatlik yol gitmeden seferî olunmaz, üç günlük yoldur. Hangi vasıtayla gidersen git ister uçakla git ister vapurla git istersen taksiyle istersen otobüslerle git istersen trenle git ister dağlardan aşarak git, yürüyerek ister deve ile git. Bir defa bu konuda da şu anda fıkhî kaynakların iyice incelenmesi gerekmektedir. Seferde oruç tutmak kişiye zarar verirse ne yapar kişi? Orucunu sonra kaza eder. Zarar vermiyorsa, seferde oruç tutmak daha faziletlidir. Daha faziletlidir cümlesi nereye dayanır? Yüce Allah’ın Şanlı Kur’an’daki Bakara Suresi’nin 184. ayetinde (وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ) buyrulmaktadır; işte bu ayete dayanmaktadır. “Sizin için namazları kısaltmakta bir beis yoktur.” Bu da Nisâ Suresi’nin 101. ayetidir. Cenab-ı Hakk’ın namazları kısaltması, yolcular için iki rekât kılması bu ayet-i kerimeye dayanmaktadır ve emsali haberler bulunmaktadır. Yine Hadis-i Şeriflerden -bakıyoruz- Hz. Ömer’den gelen haberde: “Bu, Allah’ın size verdiği bir bağıştır.

 

Dakika 50:03

 

Allah’ın bağışını kabul edin.” buyurmaktadır Hz. Ömer. Bunu Peygamberimiz’den alarak söylüyor. Allahu Teâlâ, azîmetleri ile amel edilmesini istediği gibi ruhsatları ile de amel edilmesini ister. Öyle an gelir ki ruhsatla hareket etmen senin çok hayrınadır. Öyle an gelir ki azîmet ile hareket etmen senin çok hayrınadır. İçinde bulunduğun durumu değerlendir. Yüce İslam’ın ortaya koyduğu fazilet yarışı içinde durumu değerlendir, ona göre amel eyle. Bütün geniş caddeyi Yüce İslam ortaya koymuştur. Bu hak mezheplere rahmet okuyun; onlar o caddeleri güzel keşfetmişlerdir, dünyayı okutarak gelmişler -dediler-, korunarak gelmiş. Bu dört mezhebin ekolü, âlimlerle dolup taşmaktadır. Dünyayı okutarak geldiler. Bütün delilleri ne kadar müfessirlerimiz, muhaddislerimiz varsa diğer fıkıh âlimlerimiz varsa bunların hepsi, bu dört ekolün içinde mükemmel okumuşlar, dünyayı okutarak gelmişler. Dünyayı sıkışan, dar köşelerden kurtarmışlar. Müslümanlar için rahmet dalgaları ortaya çıkmış. İlmî ihtilâflar, rahmet dalgalarıdır. Ama müçtehit olmak, delilleri bilmek şartıyla. Sahih-i Müslim gibi kıymetli kaynaklarımızda da sahabenin Sevgili Peygamberimiz’le beraber bir kısmının kısaltarak kıldıkları, bir kısmının ise tam kıldıkları, bir kısmının Ramazan-ı Şerif’te oruç tuttukları, bir kısmının tutmadıkları ve kimsenin birbirini ayıplamadıkları sabit olmuştur. Bunlar seferî konular; yani yolculuk esnasındaki durum anlatılıyor. Sakın ola ki kimse yanlış anlamasın. Yine başka bir haberde Sevgili Peygamberimiz’den; Ayşe Validemiz rivayet ediyor: “O Şanlı Peygamber (A.S.V.) ile beraber Ramazan-ı Şerif’te umreye çıktım. Şanlı Peygamber (A.S.V.) iftar etti, ben oruç tuttum.” Kim diyor bunu? Ayşe Annemiz diyor. “O, namazlarını kısaltarak kıldı. Ben ise tamam kıldım ve dedim ki: Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü, Şanlı Peygamber! Sen iftar ettin ben oruç tuttum, sen kısalttın ben ise tam kıldım.” O Rahmet Peygamberi buyurdu ki: Güzel yaptın Ey Ayşe! Güzel yaptın Ey Ayşe!” Görüyorsunuz, sefer esnasında öyle de oluyor böyle de oluyor. Herkesin durumu kendi ile ilgili. İçinde bulunduğun şerait, Peygamber’in içinde bulunduğu şartlarla kendi hâlinde bir kadının içinde bulunduğu şartlar bir olur mu? Bakın, öyle de oluyor böyle de oluyor. Şu rahmet deryasına bakın. Kıymetli âlimlerimiz de bunları bir bir keşfediyor. Hepsinin dediği doğru ama hangi açıdan, hangi cepheden baktılar, o doğruları ortaya koydular? Şimdi sen tek cepheden bakınca o bana uymuyor zannediyorsun; öyle değil.

 

Dakika 55:02

 

Her cepheden bak, hepsi en güzel keşifleri yapmışlar. Tek cepheden bakarsan, bir de bilmeden bilenin işine karışırsan senin kafan bozulur. Bu bozuk kafalardan olma. Bak, sana tembih ediyorum. Sana, kardeşine öğüt veriyorum: O bozuk kafalardan olma. Bunlar, yüksek kâşif ve bunların ihtilâfı rahmettir; hiç unutma. Kendi mezhebinin delilleriyle mezhebine uy ve onu yaşa. Ama her mezhebe, onun delilerine tam imân ve saygı göster. Çünkü hepsinin delili İslam’ın delilleri. Sakın ola ki benim mezhebim budur diye öbürlerinin delillerini inkâra kalkma. Din, imân kalmaz sonra sende. Aklını başına al! Bu da mezhep taassubudur, cahillerin yapacağı iştir. Sakın bunlardan olma. Bu dünyada hiçbir Müslüman bu cehâlet çukuruna yuvarlanmasın, yazık olur. Evet, kısaltılarak kılmak ruhsattır diyenler var. Bir de bu konuda Hanefilerin görüşünü size açıkladık. Yine hikmetine de bir bakalım: Yine namaz kısaltılıyor seferde, bunun da hikmetine göz atalım. Bu, kolaylık sağlamak, güçlük ve sıkıntıları ortadan kaldırmak. Yüce İslam en kolay, en mutlu hayat tarzıdır. İslam’da güçlük yoktur. Dört mezhebi iyi anladığın zaman İslam’ın içinde hiç mi hiç güçlük ve zorluğun olmadığını, rahmet deryalarının dalgalandığını, caddelerin uçsuz bucaksız, geniş olduğunu ama hudutlarının bulunduğunu unutma. Hudutlar nedir? Delillere göre hareket edeceksin. Bilmiyorsan bilenle hareket edeceksin. Bu mezhepler, bilmeyenlerin neyidir? Bunların gökte parlayan ışıklarıdır. Dünyayı bunlar aydınlattılar ilimle. Dünyanın üzerine Allah bunları ilim yıldızı olarak doğdurdu. Zifirî karanlıklarda dünya, beyinler, ruhlar aydınlansın diye. Namazları kısaltma konusunda, bunun caiz olup olmaması konusunda bir de seferîlik mesafesi konusuna bir bakalım: Burada da çok güzel keşifler yapılmış, her konuda olduğu gibi. Hanefilere göre mesafenin asgari ölçüsü yılın en kısa günleri hesabıyla ve deve yahut yaya yürüyüşüyle üç gün üç gecelik yoldur. Dikkat et: Üç gün üç gecelik yoldur. Bütün gün geceye kadar yürümek şart değildir. Hanefilerde seferîliğin süresi, mesafesini -dikkat et, burada mesafeden bahsediyoruz- hiç unutma: Üç gün üç gecelik yoldur. Üç gün gitmeden kimse seferî olmaz. En az üç gün üç gecelik yola niyet etmen gerekiyor. Adam buradan taksi ile 15-20 dakikada gidiyor, 90 kilometre geldim diyor, seferîyim diyor. Dikkat et, burada fıkıh konuları iyice anlaşılmamış oluyor. Ne ile gidersen git adam dağ tepe üç gün yürüyecek o seferî; anca o seferî olacak. Sen taksiyle 15-20 dakika sonra 90 kilometreyi alıp seferî olacaksın, öteki zavallı dağdan bağdan iki gün yürüyecek topukları patlayacak, terleri akacak. O iki gün gitti seferî olamayacak, sen ise 90 kilometre yarım saat alacaksın ben seferîyim diyeceksin.

 

Dakika 1:00:20

 

Fıkıh konularını doğru anlayalım. Hangi vasıtayla gidersen git 18 saatlik yola gideceksin; o zaman seferîsin. Seferî olmanın hikmetinde ne vardı? Hemen unuttun gitti. Güçlükleri, sıkıntıları, zorlukları ortadan kaldırmak vardı. Sen 90 kilometreyi taksiyle gittin, ne sıkıntı çektin göstersene bana? Öteki adam iki gün yürüdü daha seferî olamadı, topukları patladı. O seferî olamıyor; sen 90 kilometreyi yarım saatte aldın seferîsin. Hangi vasıtayla gidersen git 18 saatlik yolu kat etmen gerekiyor veya oraya niyet etmen gerekiyor. İster uçakla git; 18 saatte gitmen gerekiyor. İster gemi ile git ister ne ile gidersen git. Taksiyle, otobüsle, trenle git; 18 saat yola gitmen gerekiyor. O zaman seferîsin. Hanefiler böyle dediler. Ama şimdi Hanefininkini de diğerlerininkini de tamamına adam ne yapmış? 90 kilometreyi taksiyle gitmiş, yarım saatte seferîyim diyor. 18 saat ne olacak? Hani üç gün üç geceydi? Hani sen Hanefi idin, hani sen Şafiî idin, hani sen Hanbeli, Mâlikî idin? Fıkıhları doğru anladığını mı zannediyor bugünkü birileri. Fıkıh kurallarını, kaidelerini -biz internete bu konuda fıkıh kuralları kavaidini verdik oraya- Derslerimizi hayatveren.de.’de izleyenlere Kur’an-ı Kerim’in tümünü verdik Allah’ın lütf-u keremiyle. Burada Muhammed Hamdi Yazır (R.A.) Elmalı’nın bu konuda tespitlerini de internete özet olarak, keşif notları olarak verdik. Bizden söylemesi, biz de söyleriz. Hakkı, hakikati, inandığımız gerçekleri duyururuz. Ötesi artık herkesin kendine kalmıştır. İster uygular ister uygulamaz. Bütün kârlar lehine, bütün zararlar aleyhine olarak mahşere hepimiz geleceğiz. Doğrusunu yapmaya çalışalım, gayemiz bu. Evet, kıymetliler. Demek ki Hanefilerde yolculuk üç gün üç gecelik yoldur. Bütün gün geceye kadar yürümek şart değildir. Yolculuk günlerinden her birinde sabahtan zevale kadar yürümek şart koşulur -bak sabahtan zevale kadar-. Yani öğleye kadar yürümek şart koşulur. İstirahatler ile beraber orta bir yürüyüştür bu. Bir kimse herhangi bir yere gitmeyi kast etmeden yola çıkar da böylece bütün dünyayı dolaşırsa, üç günlük mesafeye gitmeye hiç niyet etmemişse bu kimse namazlarını kısaltarak kılma ruhsatını kullanamaz. Çünkü niyet etmemiş; üç günlük yola niyet etmemiş, sefere niyet etmemiş, amacında seferîlik yok ama bu şekilde de dünyayı dolaşıyor.

 

Dakika 1:05:07

 

Bunlar seferî sayılmaz, sefere niyet edeceksin deniliyor. Gittiğin yerin en az üç günlük yol olması gerekiyor; buna da niyet etmek gerekiyor. Bu mesafeden daha azında namazları kısaltmak sahih değildir; dikkat et buraya: Namazları kısaltmak sahih değildir. Bu mesafeden daha az bir yere gidiyorsan üç gün üç gecelik yol değil gittiğin yol, 18 saatlik yol değil. Bakın: Üç gün üç geceyi hesap et. Ne yapar? 72 saat yapar. 72 saati 18 saate indirmişler. İstirahatını, yollarda eğleneceğini, her şeyini düşmüş; üç günü 18 saate indirmiş. Her güne 6 saat koymuş. 6 saat her gün yürümen gerekiyor, en az sabahtan öğleye kadar. Veyahut da böyle bir 18 saatlik günde 6 saat gitmek şartıyla hangi vasıtayla gidersen git günde 6 saat gitmedikçe üç günlük yola, 18 saatlik yola niyet etmedikçe seferî olamazsın. Bunun için namazları da kısaltamazsın. Namaz kısaltılır ama seferî olman gerekiyor. Kimse kendini aldatmasın; 90 kilometreye taksiyle gitti adam. Hiçbir zahmet de görmedi. Gitti, namaz kısaltıyor. Sen 8 saatlik yol kat etmedin ki, 18 saat yol gitmen gerekiyor? 96 kilometre diye, naslarda öyle bir şey yok. Hangi vasıtayla gidersen git üç günlük yola gideceksin. Üç günlük yol yürüyen için 96 kilometre, 90 kilometre o yürüyenin durumu için. Sen arabayla gidiyorsun; senin de 18 saat arabayla gitmeyen gerekiyor, günde 6 saat gitmek şartıyla en az. O da asgari (en azı); çünkü 72 saatten düşmüş 18 saate. Üç günlük bu mesafe. Konuları iyi anlayalım. Evet, kıymetliler. Bu mesafeden daha azında namazları kısaltmak sahih değildir. Hanefilerce sefer mesafesini fersahlarla belirlemek de sahih değildir -dikkat et buraya da- Hanefilerce sefer mesafesini fersahlarla belirlemek de sahih değildir. Çünkü üç günlük, 18 saatlik yola gideceksin. “Mukim kimse tam bir gün bir gece seferî olan üç gün üç gece mesih yapar. Mestlerinin üzerine mesihte bulunur.” Evet, işte bu seferî konudaki nas, bu Hadis-i Şeriftir. Bu Hadis-i Şerif, Hz. Ali’den rivayet edilen bir Hadis-i Şeriftir ve kıymetli kaynaklarımızda, bütün fıkıh eserlerimizde de yer almıştır. Şimdi gelelim kıymetliler, diğer Hanefilerin dışındakilerin görüşüne de bir bakalım: Zaman hesabı ile ortalama iki günlük yolculuktur; Hanefilerin dışındakiler iki güne indirmişler. Onlar nasları böyle anlamışlar. İki günlük yolculuktur demişler. Şimdi bunlara göre de bir mesafe -bakın- 48 saat.

 

Dakika 1:10:05

 

Hanefilerde üç gün üç gece 72 saat yapar. Bakın, bu Hanefilerin dışındakilerde de ne diyorlar? Bunlar da iki günlük yolculuktur ki bu da 48 saat yapar gecesi ile beraber ve iki konaklık mesafededir demiştir; Hanefilerin dışındakiler. Konaklama, kalkma, yeme içme, namaz molaları dâhil mutat bir şekilde yapılan iki günlük yolculuktur. Bakın, Mâlikler ayrıca şöyle demişler: “Bir mil 3500 ziradır. Bu mesafe de bugünkü ölçülerle 89 kilometre civarındadır. Şimdi bu mesafe uçak otomobil ve benzeri hızlı vasıtalarla bir saatte alınsa namazlar kısaltılarak kılınır.” Fakat nasları iyice anladığınız zaman bu kılınır kelimesini kim söylemiş, ona dikkat et. Yine dört belirttik; yolculuk yaptığını söylemek doğru olur demişler. Şimdi kıymetliler, uçakla bunu sen; “Bir saatten önce kısaltılarak kılınır” kelimesine biraz önce biz işaret ettik, buna dikkat edilmesi lazım. Bu kaynakları doğru tespit edilmiş mi? Elmalı ve onun emsali âlimler bunlara itiraz ediyorlar. Buralar fıkıh ekolünü tefsir edenler, tercüme edenler, fıkıh ekolündeki kaideleri doğru anlamışlar mı? Doğru yansıtmışlar mı? Yoksa 14 asır önceki şartları bugün aynen mi uyguluyorlar? O günkü vasıta olan deveyi bugün uçak olarak mı kabul ediyorlar? Uçakları deve yerine mi koyuyorlar? Bunları iyice inceleyelim. Elmalı ve emsali kıymetli âlimlerimiz bunlara dikkatleri çekmiş, onların da dikkatleri çekilmiş. Benim şahsî kanaatim ve edindiğim bilgileri daha önce de açıkladım. Hangi vasıtayla gidersen git, 18 saat yol gitmedikçe kimse namazını kısaltamaz. Ama delilleri öyle anlayıp öyle topluma gösterenler de öyle art düşünceler olmadan öyle inanmışlardır. Onların da o şekilde anlamalarına biz illâ ki sen niye öyle anlıyorsun deme şansımız da yok. O da öyle anlıyormuş, anlasın. Ama biz kendi bilgilerimizi, kanaatimizi ortaya koyuyoruz. Herkes kendi bilir. Cumhurun dayandığı delil: Kıymetliler, Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.): “Ey Mekke halkı! Mekke’den Usfan’a kadar 4 beritten daha az bir mesafede namazlarınızı kısaltmayın.” Cumhur, bu Hadis-i Şerife dayanmışlardır. Bu da mevkuf olarak rivayet edilen bir Hadis-i Şeriftir. Kıymetliler, şimdi bu Hadis-i Şeriflerde müçtehitlerimiz güzel tespit etmişler de bugüne taşıyanlar doğru anlamamışlar. Problem bugüne taşıyanlarda; dört mezhepte problem yok. Onların müçtehitlerinde de problem yok, onların delillerinde de problem yok. Problem, bunları bugüne taşıyamayan, doğru anlayamayanlarda.

 

1:15:00

 

Şimdi o günkü şartlara, çöllerdeki yolculuklara, o günkü zahmetli ortamlara göre bir de ayet-i kerimedeki, Cenab-ı Hakkk’ın oradaki ruhsatına göre ayetin içeriğini, Hadis-i Şerifi, o günkü şartları iyi keşfet. Mezheplerin anlayışları mükemmel. Sen burayı da iyi keşfet. Şafiîlere göre mesafenin eksik olması, sefer hükmü bakımından zarar verir. Hanbeliler ve Mâlikîlere göre yaklaşık olup sınırlı değildir. Hanbelilere göre sefer mesafesinin bir yahut iki mil gibi az bir miktar eksik olmasının seferîliğe bir zararı yoktur. Mâlikîlere göre 8 mil eksik olmasının seferîliğe bir zararı yoktur. Bunlar da işi daha da kolaylaştırmak için ruhsatlarını, keşiflerini güzel yapmışlar. Allah hepsine çok rahmet eylesin. Ama yine de onların güzel keşiflerini bugünküler doğru anlayıp anlamadıklarına iyi baksınlar. Kur’an-ı Kerim’in zâhirine göre mesafe sınırlaması koymaksızın yeryüzündeki her türlü yolculuk için namazların kısaltılması mubahtır; Kur’an-ı Kerim’in zâhiri böyle. Ama Kur’an-ı Kerim’in anlatılması, anlaşılması, uygulanması Peygamber’e mahsustur. Peygamberimiz nasıl uyguladı ise o ayet-i kerimeyi, nasıl anladıysa biz de öyle yapmak zorundayız. Onun için de bu ayetlerin açıklık kazanması için Peygamber’e ihtiyaç var, Hadis-i Şeriflere ihtiyaç var. Hadis-i Şerif demek, Peygamber’in açıklaması demek, uygulaması demek; kavli, fiili, takriri, sünneti demek. “Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) 3 millik yahut 3 fersahlık bir mesafeye yolculuğa çıkınca namazı iki rekât kılardı.” İşte bir haber de buradan gelmektedir. Bunu da birçok kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Allah her sözü hak ve nur olan, hakka tâbi olan ve Şeriat-ı Kerim, Şeriat-ı Garrâ-i Muhammediye’nin ölçülerini iyi anlayan, ölçülere uyan, takvanın zirvesinde yaşayan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:18:38

 

 

 

(Visited 56 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}