[jw7-video]

85- Amelde Fıkhı Ekber Ders 85

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 85 (1. Kısım)

Ey kıymetli izleyenler; Yüce Rabb’imize namütenahi hamd-ü senalar olsun. Şanlı Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ebediyyû’l ebed salât-ü selam olsun. Ey Ümmet-i Muhammed sizlere bizden selam! Allah’ın rahmeti mağfireti bereketi merhameti, Yüce İslam’a gönül verip bu yolda tam bir ihlas ile hizmet veren herkesin üzerinden eksik olmasın. Bizden size selam. Her sözü, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin. Dersimiz, İslam’ın en yüce okullarından fıkıh okulunda okumak, okutmak. Amelde Fıkh-ı Ekber ve onun keşif notlarıyla dersimiz devam ederken, konumuz zekâttır. Ticari eşyanın zekâtına da şöyle bir bakalım. Buna ‘uruz’, arâzın çoğulu olup, dünya malı demektir. Ev, iş yeri ve sanayi tesislerden zekât yoktur. Ev, işyeri ve sanayi için kullanılan tesislerden zekât yoktur. ‘Ticari eşyanın zekâtı’; şimdi şöyle bir bakalım. Bunun şeraiti şöyle: Nisap miktarı bir yıl zaman geçmesi, ticarete niyet etmesi yine kıymetli ekollerimizde bunlara ilave edilmiş şartlar vardır. Nisap miktarına ulaşması, her iki yüz dirhemden beş dirhem zekât verilir. Evet, kıymetliler, demek ki her iki yüz dirhemden beş dirhem zekât verilir. Yine Mâlikîler dışındaki diğer kıymetli âlimlerimize göre ‘müdir olan tacir’ ile ‘stok yapan’ arasında fark yoktur. Ticari bir eşyayı satın alır da üzerinden bir yıl geçerse, onun değerini hesap edip zekâtını ödemesi gerekir dediler. Kim dedi? O hak mezheplerin pek çoğu bunu söyledi. Ticari malın üzerinden bir yıl geçmiş olması da gerekmektedir ki; malların kıymeti üzerinden bir yıl geçmiş olması şartlardandır. Şafiîlere göre zekâtta muteber olan, yılın sonunda nisap miktarına ulaşmasıdır. Yılsonunda bütün zekâtını ödemesi gerekir. Hanbelilere göre ticari malın nisap miktarının bütün yıl boyunca tamam(tam) olarak elde bulunmasıdır. Bir de bu konularda niyet esası vardır.

Dakika: 5:05

Satın alınırken ticaret yapmaya niyet etmek gerekir. Hanefilere göre ticarete niyet edilmeye elverişli bir mal olması da gerekir. Bu da Hanefilere göre. Ticaret yapmaya niyet etmeyi şart koşmuşlardır. Her alışveriş akdinde o mal ile ticaret yapma niyetini yenilemek de şarttır. Kıymetliler, Hanefiler dışındaki cumhur, ticari eşyaya alışveriş kira gibi karşılıklı alıp verme -ki buna ivazlaşma denmektedir- yani karşılıklı alıp vermeyle sahip olmayı şart koşmuşlardır. Hanefiler dışındaki diğer İslam âlimleri ki başta bu üç mezhep geliyor ki Hanefilerin dışında, Mâlikîler, Şafiîler, Hanbeliler. Malı elinde tutmayı kast etmek ile zekât vermesi gerekmez. Ticaret yapmak isterse niyet etmesi gerekir. Evet, kıymetliler, yine bütün ticari mallar yıl boyunca nisaptan daha az bir nakde dönüşme konusunda da; bu Şafiîlerin diğer bir şartıdır. Zekât ticari eşyanın kendisine taâlluk etmemelidir. Bu husus Mâlikîlerin şartıdır. Malın kendisi ile ilgili değilse, ticaret malı zekâtı vermek gerekir. Malın kendisi ile ilgili değilse ticaret malı olduğu için zekâtını vermesi gerekir. Şöyle bir baktığımız zaman, Hanbeliler ticari eşyadan zekât vermenin farz olması için şartlar ileri sürmüşlerdir. Bunlardan birisi kendi fiili ile sahip olmak ‘o mala’. Yine ticarete niyet etmek. Hanefiler ise nisap miktarına ulaşması -yani ticari malın- bir yıl zaman geçmesi yine fiilen ticarette, ticarete başlamış olması. Niyete elverişli olması yani ticari malların. Bunlarda Hanefilere göre. Mâlikîler ise bak ne diyorlar. Malın kendisi ile ilgili olmamak. Yani zekât, malın kendisi ile ilgisi olmamak. Mübadele ile yani veyahut da ivazlaşma ile sahip olmak yine ticarete niyet etmek. Paraya ivazlaşma bir mübadele ile sahip olmak. Nisap miktarı veya daha fazlasını satmış olmak. Bunlar da Mâlikîlerin ileri sürdüğü şartlardandır. Şafiîler ise satın alma gibi bir ivaz karşılığında elde edilmesi.

Dakika: 10:06

Yine, ivazlaşma akdi yapılırken ticaret yapmaya niyet etmesi, ticari eşya üzerinden bir yıl zaman geçmiş olması, nakde dönüşmemesi ve nisaptan az olması; bunlar da Şafiîlerin ileri sürdüğü şartlar olarak; bir de yıl sonunda ticari eşyanın kıymetinin nisap miktarına ulaşması, bunlar da Şafiîlere göredir. Ticari malların takdir etme usulü: Her yıl sonunda kıymeti biçilir ve zekâtı ödenir. Bunlar birbirine de ilave edilir. Ticari eşyanın kendisinden değil, kıymeti üzerinden zekâtı farz olur. Kıymet üzerinden zekât vermek, farzdır. Ticari mallarda kırkta bir; yine yüksek İslam âlimlerinin bu konuda ittifakı vardır. Zekâtın bir yıl geçtikten sonra farz olduğu da yine ittifakla kabul edilmiştir. Şimdi delillere baktığımız zaman, Yüce Allah: ‘’Ey imân edenler! Kazandıklarınızın helâlinden verin’’. Şimdi Sevgili Peygamberimiz de (A.S.V.): ‘’Deveden zekât vardır. Sığırdan zekât vardır. Bezden(dokumadan) zekât vardır’’. Yine, ‘’Şanlı Peygamber (A.S.V.) ticaret için hazırladığınız mallardan zekât vermemizi bize emrederdi’’ diyor. Kim? İbn-i Cündüp söylüyor bunu. Hz. Ömer (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) bana emrederek şöyle buyurdu: ‘’Malının zekâtını öde’’. Ben dedim ki: ‘’Benim sadece sadakım ve derilerim vardır’’. (Hz. Ömer): ‘’Bana onların kıymetini hesapla ve zekâtlarını öde’’ buyurdu. Kime söyledi Hz. Ömer bunu? Ebû Amir Bin Hammas yani İbn-i Hammas’a söyledi. Şimdi bu mesele ve benzerleri meşhur olup, hiç kimse bunu inkâr etmemiştir ve burada icmâ görülmektedir. Ticari mallardan zekât olmadığı kâvli ‘’Atlarla kölelerin zekâtından sizi affettim’’ hadisine dayanmaktadır. Kıymetliler, (malların) kıymetleri üzerinden zekât verilmeyeceği değildir. Hadis-i Şerif umumîdir. Kıymetin tay olunma meselesi; cumhura göre bir yıl geçince kıymet biçilir. Kıymet, gümüş hesabıyla nisabı doldurur. Gümüş nisabıyla değerlendiririz. Altın üzerinden nisaba ulaşıyorsa, altın nisabına göre kıymetlendiririz.

Dakika: 15:04

Altın ve gümüş ile ticari eşya karşılığı satın almak arasında herhangi bir fark gözetilmez. Bu, cumhur-u ulemaya göre durum böyle zikredilmiş. Şafiîlere göre ticari eşyanın nisabı, satın alınan paraya bağlıdır. Nisaba ulaşan nakit, elindeki malın aslıdır. O beldede yaygın olan dirhem veya dinar para ile değeri konur. Beldenin parasına dönülür. Yani içinde bulunduğun ülkenin para birimine (göre). Nisaba ulaştığı para ile değeri konur. Fakirlere hangisi daha faydalı ise onunla kıymet takdir edilir. Yine ulemanın tamamının görüşü burada daha kuvvetlidir. Daha kolay hem de fakirlerin menfaatine daha uygundur. Cumhurun görüşü burada, Şafiîlerin görüşüne tercih edilebilir. Ama her mezhep kendi mezhebinin delillerini, içtihatlarını, -tabii bilerek- mezhebini yaşamalıdır. Yine zekât verilmesi caiz olup olmama konusunda da Hanefilere göre şöyle bir bakarız. Tacir serbesttir. ‘Kıymetinin kırkta birini vermekle’. Kendinden kırkta birini vermek arasında serbesttir. Kıymetinin kırkta birini vermekle; yani ticari mallarının kendinden kırkta birini vermek arasında serbesttir. Kim? Tacir. Ticaret, zekâtın farz olduğu bir maldır. Kendilerinden vermek de caizdir. Cumhura göre kıymetini ödemek gerekir. Kendinden zekât vermek caiz değildir, demişler. ‘Zekât malda değil ancak kıymetinde farz olmuştur’, demiş cumhur. Yine büyümenin, yani kârın büyümesinin asil mala ilave edilip edilmeme konusunda da -bakın- ticari kârların sene sonunda sermayeye ilave edileceği konusunda ittifak etmiştir bütün kıymetli âlimlerimizin hepsi. Hanefilere göre ticari olmayan miras malı, hediye ve benzeri mallar da asıl mala ilave edilirler. Yine Hanefilere göre ticaretten elde edilen kârlar, ticari olmayan yollardan elde edilen mallar sermayeye eklenir. Yılın sonunda malın nisap miktarına ulaşmış bulunması lâzımdır. Hesap edilip, neticede zekâtları ödenir. Bu da kıymetli ve çok kıymetli Hanefi fıkıh okulunun en büyük fakihleri, kıymetli âlimlerimiz, böyle okuyarak, dünyayı okutarak geldiler ve görüşlerini beyân etmektedirler. Deve, koyun, sığır gibi cinsleri değişik olan otlak hayvanları birbirine ilave edilemezler. Mâlikîlere göre ticaretten elde edilen kârlar ile kira paraları, yıl içinde kaynağı olan asıl mala ilave edilir. Ticari olmayan mallar sermayeye ilave edilemezler. Bunlar için ayrı bir yıl başlatılır Mâlikîlerde.

Dakika 20:47

Şafiîlerce esas olan görüş ise kâr, ticari hayvanların yavruları ile ağaçların meyveleri; yine hayvanların yünleri sermayeye ilave edilirler. Bunlar sermayenin birer birer parçasıdır. Ticari olmayan mallar, ticari mallara ilave edilmezler. Bunlar için yeni bir yıl itibar etmek gerekir. Bunlar da Mâlikîler gibi düşündüler. Hanbelilere göre Şafiîlerin görüşünü de onlar benimsediler. Çoğalan kısmın zekât yılı, sermayenin yılına tâbidir, dediler. Sermayeye bağlıdır; yıl bakımından da asıl mala tâbi olması gerekir, dediler Hanbeliler. Ticari olmayan mallar, sermayenin yılına ilave edilemezler. Bu mallar(da) müstakim bir yıl hesap etmek gerekir. Bu konuda çoğunluk böyle düşünmüştür. Mâlikîlere göre ihtikrârcı: Stokçu, (malın) pahâlanmasını bekleyen kimsedir. Bu malı satarsa parasından sadece bir yılın zekâtını öder. Cumhurun görüşüne bu görüş aykırıdır. Cumhur, satmasa da her yılın zekâtını ödeyecektir, demişlerdir. Hanefilere göre aynından, kendi cinsinden kıymeti üzerinden, zekât vermek arasında serbesttir. Şafiîlerin yeni görüşleri de Hanbelilere göre, ticari malların kendinden zekât vermek caiz değildir, demişler. Burada en kolay yolu Hanefiler göstermiştir. ‘Müdir’ denilen tüccar konusuna da şöyle bir bakalım. Çarşı esnafında olduğu gibi malları için belli bir yıl tespiti mümkün olmayan kimselerdir. Yıl içinde belli bir ay tespit ederek, bu ayda yanında bulunan nakitleri, elindeki ticari malların değerini hesap eder ve nakitlere ilave eder. Borçlarını düştükten sonra zekâtlarını öder. Her yıl yanındaki ticari eşyaya kıymet biçer. Yani müdir olan tacirin hükmü konusunda durum böyledir. Hepsinin zekâtının verilmesidir. Ticari eşyayı satın aldığı paraya sahip olduğu andan itibaren başlar. Zekâtını ödediği andan itibaren de yıl başlar.

Dakika: 25:05

Evet, kıymetliler, aletlerin değerlerini hesaplamaz. Şimdi kâr ortaklığı konusunda da İmâm-ı Âzam gibi; cihan âlimlerinden olan (Ebû Hanife Hazretleri), mal sahibi ile şirketi çalıştıran kişi her yıl şirketten hissesine düşen malın zekâtını öder, tasfiyeyi beklemez, demiş İmâm-ı Âzam. Hanbelilere göre malın sahibi, kârı ile birlikte sermayesinin zekâtını verir. Şafiîlere göre mal sahibi kârı ile birlikte sermayenin zekâtı verilmelidir. Mâlikîlere göre her yıl yanındaki sermayeyi kârı ile birlikte kıymetini hesap eder. Sermayesini, zekâtın kârı ile birlikte hesap ve tasfiye yapılmadan önce öder. Hesap yapılıp tasfiye gerçekleştikten sonra zekât ödemek gerekir. Çalıştıran, ortak kâr taksim edildikten sonra kârdan hissesine düşen miktarın bir yıl için zekâtını öder. Ziraî ürünler konusunda da -bakın- kitap, sünnet, icmâ ve akıl ile bu sabittir. Şanlı Kur’an’da ki delil: ‘’Hasat günü ürünün hakkını, zekâtını verin’’ diyen Şanlı Kur’an’ın şanlı ayetidir. İbn-i Abbas Hazretleri (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) ‘’Hakka hu’’ kelimesini kastedilen mânânın ‘farz olan zekât’ olduğunu söylemiştir. Yine kitaptan delil: ‘’Ey imân edenler! Kazandıklarınızın helâl olanından ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan zekâtlarınızı veriniz’’. ‘’Altın ile gümüş biriktirip Allah yolunda infak etmeyenler harcamayanlar…’’ ayet-i kerimesi yine bunun delillerindendir. Hadis-i Şeriflerde ise yağmur suyu veya kaynak suyu ile sulanan veya kendiliğinden sulu olan toprakların ürünlerinden ‘onda bir’ yani öşür; hayvanlar veya taşıma suyu ile sulanan topraklardan ‘yirmide bir’ zekât vermek gerekir. Kıymetliler, bunlar da Şanlı Peygamberimiz’den gelen haberler. ‘’Nehirler ve yağmur sularının suladığı topraklardan öşür onda bir; develer yardımıyla sulanan topraklardan yirmide bir zekât vermek gerekir’’ diye Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir kıymetli muhaddislerimiz tarafından. İcmâdan delil, bütün ümmetin bu konuda ittifak etmiş olduklarını görmekteyiz.

Dakika: 30:08

Aklî delil, fakire öşür vermek nimetin bir şükrüdür. Âciz kimseleri güçlü kılmak, onları takviye etmek, nefsi günahlardan temizlemektir. Yine şöyle bir öşrün de farz olma hikmetlerine sebeplerine bir bakalım. Bunun sebebi ürün veren topraktır. Yine zekâtın şeraitine bir bakalım. Ehliyet; ergenlik, akıllı ve Müslüman olmaktır. Hanefilere göre toprağın, öşür toprağı olması. Bir topraktan hem öşür hem de haraç toplanamaz Hanefilere göre. Ürün çıkması; yine çıkan üründen öşür vermek farzdır. Ürün elde etme, yine büyüme de şarttır. Yine İmâm-ı Âzam gibi yüksek bir şahsiyete göre öşrün farz olması için nisap miktarı, nisap şartı yoktur. Öşrün farz olması için nisap şartı yoktur. Çıkan ürünün azından da çoğundan da öşür vermek gerekir İmâm-ı Âzam’a göre. Mâlikîlere göre ürünlerin hububat ve meyvelerden olması gerekir. Ürün, nisap miktarı olmalıdır Mâlikîlerde. Nisap beş vasattır; ki bugünkü ağırlık ölçüleri açısından baktığımız zaman altı yüz elli üç kilogram olarak hesap etmişlerdir. Bugünkü yine içinde bulunduğumuz ülkelerin ağırlık ölçüleri göz önünde tutularak hesap edilir. Şafiîlere göre ürün saklanabilecek olmalıdır. İnsanlar ekmiş olmalıdır. Hububattan: Buğday, arpa, darı, mısır, pirinç ve benzeri maddeler olmalıdır. Meyvelerden: Hurma, kuru, üzüm gibi maddeler olmalıdır. Yine kalıcı olmayan yaş meyvelerden kavun, karpuz, salatalık, nar ve kamış gibi maddelerden öşür vermek gerekmez, demiştir Şafiîler. Nisap miktarı aynen Mâlikîlerde olduğu gibidir. Yani en az altı yüz elli üç kilograma ulaşmış olmalı. Belli bir kişinin mülkü olmalıdır. Hanbelilere göre ürünlerin saklanabilir olması ve uzun süre kalabilen maddeler olması şarttır -Hanbelilerde-. Sebzelerden de zekât vermek gerekmez, demişlerdir. Nisap miktarı, kuruduktan sonra beş vasattır, demiş Hanbeliler. Şimdi bu da bin dört yüz yirmi sekiz; bu mısır rıtılıdır. Yahut elli kile yahut dört irdeptir. Bir mısır irdebi, yüz yirmi sekiz su litresi yahut da doksan altı kadehtir.

Dakika: 35:12

Ürünün farz olma(sı) vakti de; hür ve Müslüman kişinin mülkü olmasıdır. Hanbelilere göre yine durum böyledir. Bir de ziraî ürünler konusunda; Ebû Hanife’nin (İmâm-ı Âzam’ın) (Rahmetullahi Aleyh) görüşü: ‘’Toprağın çıkardığı ürünlerin azından da çoğundan da zekât vermek gerekir’’, demiş. Burada bir nisap miktarı şart koşmamıştır İmâm-ı Âzam. Yine Ebû Hanife, topraktan çıkan her şeyden öşürün farz olduğunu mutlak olarak söylemiştir. Yıl geçme şartı da yoktur. Bu konudaki delil ise ‘’Toprağın çıkardığı ürünlerden öşür vermek gerekir’’ Hadis-i Şerifidir. İmâm-ı Âzam buna delil olarak bunu göstermiş. Bu mânâyı içine alan ayet-i kerime de mevcuttur. Hanefilere göre doğru olan görüş, İmâm-ı Âzam’ın görüşüdür. Kıymetliler, ‘’Yağmurun ve su kaynaklarının, suladıklarından öşür vermek gerekir’’. Peygamberimiz’den gelen haberin biri de budur. İmameyn ile cumhurun görüşü ise ziraî ürünlerle meyvelerde; ancak yiyecek maddesi olma ve saklanabilme vasfına sahip maddelerden zekât vermek gerekir; ki bunun adı öşür ve onun emsâli. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammed ise öşür ancak beş vesaka ulaşan, dayanıklı ürünlerden gerekir (diyor). Sebze cinsinden öşür vermek gerekmez. Dayanıklı meyvelerden değillerdir, demişlerdir. Ebû Yusuf, İmâm-ı Muhammed ve diğer (İmâm-ı Âzam hariç), cumhurun görüşü böyle. Mâlikîlere göre toprak ürününden zekât vermek gerekir ve bunlar da hububat cinsi olanlardır. Meyveler, kuru hurma, kuru üzüm, zeytin. Yine zeytinden öşür vermek gerekir, demişlerdir ve bunun Hz. Ömer’den gelen bir haber olduğu mervidir. Yaş meyvelerden zekât vermek gerekmez Mâlikîlerde de. Şafiîlere göre meyvelerden, hububattan saklanan diğer maddeler; mercimek, bakla, mısır gibilerden gerekir zekâtlarını vermek. Hanbelilere göre ölçekle ölçülen ve saklanabilen maddelerden zekât vermek gerekir, demiştir Hanbeliler. Baklagillerin tohumlarından yine zekât vermek gerekir. Bakliyatın tanelerinden yine zekât vermek gerekir, demiştir Hanbeliler. Saklanabilen bütün meyvelerden zekât gerekir. Hububat maddeleriyle, tohumlardan ve dayanıklı meyvelerden zekât vermek gerekir Hanbelilerce de. Ölçekle ölçülen ve dayanıklı olan bitkilerdir.

Dakika: 40:03

Evet, kıymetliler, zekât vermek bunlardan gerekir. Yaş meyvelerden zekât vermek gerekmez, demişlerdir. Hz. Ali’den gelen bir haberde ‘sebzelerden zekât yoktur’ diye bir haber rivayet edilmiştir. Bunlardan dolayı zekât yoktur ve bunun mürsel bir Hadis-i Şerif olduğu da belirtilmiştir. Zeytin hakkında, Şafiîlerde, zekât vermek gerekmez. Ebû Hanife, Mâlikîler ve Hanbelilere göre zekât vermek gerekir. Mâlikî ve Hanbelilere göre zeytinin nisabı beş vesattır. Balın zekâtı hakkında da -bakın- kıymetli âlimlerimiz Yüce İslam’ı delilleri ile keşfeden ve asırlardır insanlığı okutan ve okuyarak gelen, bu kıymetli ekollerin âlimleri ne dediler. Hanefiler ile Hanbelilere göre baldan öşür vermek gerekir. Ebû Hanife şöyle der: ‘’Öşür toprağından elde edilmişse -yani bal öşür toprağından elde edilmişse- bundan öşür vermek gerekir. Bal ister az olsun ister çok olsun fark etmez’’. Haraç topraklarındaki arıların ürettiğinden (zekât) gerekmez. Hanbelilere göre nisabı on faraktır. Bir farak onlara göre on altı rıtıldır. Hanefilere göre bir rıtıl yüz otuz dirhemdir. Bir dirhem ise iki nokta dokuz yüz yetmiş beş gramdır. Yani üç grama yakın. Delil olarak da Ebû Seyyare şöyle, demiştir: ‘’Dedim ki Ya ResûlAllah (A.S.V.)! Benim arılarım var’’. Bunun üzerine Şanlı Peygamber (A.S.V.):‘’Onun öşrünü öde’’ buyurdu. Kütüb-i Sitte’deki kıymetli muhaddislerimiz bunları rivayet etmişlerdir. Evet, bunu Ebû Seyyare El-Mutai’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif olarak Kütüb-i Sitte’de, bazılarında yer almıştır. Hz. Peygamber (A.S.V.) baldan öşür almıştır. Yine baldan öşür vermek gerekir. Bunlar birer birer ayrı delillerdir. Mâlikî ve Şafiîlere göre gerekmez. Haberde, bir icmâ sabittir, demiş bunlar. Demek ki herkese haberler değişik kanallardan geliyor, değişik değerlendirme ve keşifler yapılıyor. Yine süte benzer. Sütten icmâ ile zekât vermek gerekmediğine göre baldan da zekât vermek gerekmez, demiş. Kim? Mâlikî ve Şafiîler. Yine ziraî ürünler hakkında onların nisabı konusunda İmâm-ı Âzam burada tamamen farklı keşiflerde bulunmuştur. Delilleri çok farklı keşfetmiştir. Öşrün farz olması için nisap şartı yoktur İmâm-ı Âzam’a göre.

Dakika: 45:04

‘’Ey imân! Edenler kazandıklarınızın helâlinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan harcayın’’ ayet-i kerime; ‘’Hasat günü ürünün hakkını verin’’ diye yine ayet-i kerime; yine sünnetten: ‘’Yağmur ile sulanan topraklardan öşür vermek gerekir. Kaynak suları ile yahut dolap (su dolabı) yardımı ile sulanan toprakların ürünlerinden yirmide bir zekât vermek gerekir’’ bu ayet ve bu Hadis-i Şerifler İmâm-ı Âzam tarafından delil olarak ortaya konmuş. Bu keşfini yapmış, kanaatini ortaya koymuştur. Öşrün farz olma sebebi, çıkan ürünü büyüten topraktır, İmâm-ı Âzam’a göre. ‘’Gökten inen su ile sulanan topraklardan öşür; kaynak suyu ile sulanan topraklardan yirmide bir zekât vermek gerekir’’. Bu Hadis-i Şerife göre masraflar ziraatı yapana aittir. Evet, kıymetliler, cihan Peygamberi Yemen halkına şunu yazdı: ‘Bal üreticilerinden öşür alınmalıdır’. Bakın, bu deliller Mâlikî ve Şafiîlerde bu deliller ya onlara ulaşmamış ya onlar farklı değerlendirmişler bunları. İmameyn ile cumhura göre nisap, şarttır zirai ürünlerde. İmameyn ile cumhura göre. İmameyn deyince kimi anlıyoruz. İmâm-ı Ebû Yusuf, İmâm-ı Muhammed’i. Cumhur deyince kimi anlıyoruz. Şafiî, Mâlikî, Hanbeliler. Yine bunların içerisinden Hanefilerden İmameyn bulunuyor. Nisap şarttır. Zirai ürünler beş vesak yani altı yüz elli üç kilograma ulaşınca öşür gerekir. Zekât gerekir. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.): ‘’Beş vesakten azında zekât yoktur’’ buyurmuşlar. Bunu bir cemaatin rivayet ettiği de kayda alınmıştır. Otlakta yetiştirilen develerden zekât vermek gerekir. Beşten az devede zekât yoktur. Gümüşten zekât gerekir. Beş ukuyyeden az; yani iki yüz dirhem gümüşten zekât ondan azından zekât yoktur. Nisap miktarına ulaşılmadan zengin olunmaz. Bu cumhurun ve İmameyn’in görüşü ile ilgili. Beş vesak oluncaya kadar kuru hurma ile hububata zekât yoktur. Hurma ile üzümden zekâtın hemen ödenmesi gerekir. Bunlar yine cumhura göre. Mâlikîlere göre hububatın samanından ayrılmış, kurumuş şekli muteberdir. Ürünlerde masrafların nisaptan çıkarılamayacağında ittifak etmişlerdir. Kıymetli âlimlerin tamamı. Masrafsız olarak elde edilen ürünlerden öşür vermenin farz olduğu hususunda yine ittifak etmiştir İslam fakihleri.

Dakika: 50:02

Delilleri gök suyu ile sulanan kaynak suyu ile sulanan yahut kendiliğinden sulu olan toprakların ürünlerinden öşür vermek gerekir. Hayvanlar yardımıyla taşınarak sulanan toprakların ürünlerinden yirmide bir zekât vermek gerekir. Hanefilere göre üründen veya onun kıymetinden olur yani zekât. Cumhura göre ise o ürünün kendisinden verilir, değerinden verilmez, demiş. Hanefiler ise bunun -ne demişler- üründen veya onun kıymetinden verilir, demişler ki en kolay yolu yine Hanefiler göstermiştir. Şimdi zekâtın farz olma vaktine de şöyle bir bakalım. İmâm-ı Âzam Ebû Hanife’ye göre ekinlerin bittiği ve meyvenin çıktığı zamandır. ‘’Kazandıklarınızın helâlinden ve sizler için yerden çıkardıklarımızdan verin’’. Bu Allahu Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de ki bir ayetidir. Mâlikîlere göre hurmada, üzümde; hububatın yenilecek noktaya gelmesi gerekir. Şafiî ve Hanbelilere göre olgun hâle gelmesi hububatın sertleşmesi kuvvetlenmesi gerekir, o zaman öşür vacip olur. Zirai ürünleri harman yerine koyarsa zekâtın farziyeti üzerinde gerçekleşir. Bundan sonra ürün telef olursa zekât üzerinden düşmez, yine ödemesi gerekir, demiştir Şafiîler ve Hanbeliler. Hanefilere göre olgunlaşmadan önce bir kimse ekinini satarsa zekâtını müşterisinin vermesi gerekir. Şafiîlere göre farz olduğunda zekâtı, mal sahibine aittir. Deve, sığır, koyun; bu cinsler birbirine ilave edilerek nisap için hesap edilemezler. Bir tür meyve, başka tür meyveye ilave edilemez. Hurma, üzüme mesela kuru hurma, kuru üzüme ilave edilemez ve diğerleri de böyle. Aynı cins ilave edilebileceği konusunda ihtilâf yoktur. Ticari eşyanın paraya, paraların ticari eşyaya ilave edileceği konusunda da ihtilâf yoktur. Mâlikîler dışındaki cumhura göre, buğdayın alese ilave edileceği hususunda yine ihtilâf yoktur. Hanefilerle Şafiîlere göre hububatın değişik cinsleri birbirine ilave edilemez. Yalnız İmâm-ı Âzam Ebû Hanife’nin topraktan çıkan her şeyden zekâtı farz kıldığı ve nisabı şart koşmadığı -eğer düşünülünce- ona göre bu malların birbirine ilave edilmesi mesele değildir. Yine Mâlikî ve Hanbelilere göre buğday, arpaya ateşte pişen maddeler birbirine ilave edilebilirler. Mâlikîlere göre ateşte pişen nohut ve emsalleri birbirine ilave edilebilirler. Mesela nohut, fasulye, mercimek gibi… Zeytin, susam, kırmızıturp, turp tohumu, aspur tohumu gibi bu cinsler de ayrı cinslerdir; birbirlerine ilave edilemezler Mâlikîlere göre.

Dakika: 55:34

Şafiîlere göre bir tür, başka bir türe ilave edilir. İşte bunda da Şafiîlerin bu kolaylığı keşfettiklerini görüyoruz. Şöyle bir baktığımız zaman Mâlikîler ve Hanbelilerden Ebû Yala gibi kıymetli âlimlere göre buğday, arpaya ilave edilir. Şafiîler ve Hanbelilerde yine mutemet görüşe göre bunlar birbirine ilave edilemezler. Yine evde saklanabilenlerin bir kısmı, diğerine; Mâlikîler ve Hanbelilere göre ilave edilebilir. Şafiîlere göre ve İmâm-ı Ahmed’den bir rivayete göre de ilave edilemezler. Kıymetliler, her Müslüman kendi mezhebinin delillerine dikkat etsin ve her kıymetli mezhebin ekolünde bu deliller güzel okunmuş ve keşfedilmiştir. Hangisi ile amel ederseniz, en güzel amel ile amel etmiş olursunuz. Hepsi de çok güzel keşiflerde bulunmuşlar öyle olması da olmaması da İslam’da olayların kolaylaşması rahmetin dalgasıdır. Rahmet dalgalanıyor, İslam hayatı tamamen kolaylaştırıyor ve bu İslam’ın hayat tarzını ve delillerini de kıymetli ekollerdeki kıymetli mezhep âlimleri de -o büyük fakihler müçtehitler- bunları güzel keşfetmişler. Yanlış düşünmeyin. ‘Niye böyle niye böyle’. Öyle de olması böyle de olmasına dair deliller keşfedilmiştir. Yine meyve konusunda onların zekâtları konusunda; Hanefiler topraktaki şart, çıkan ürüne malik olmaktır. Zekât vermek gerekir. ‘’Ey imân edenler kazandıklarınızın helâl olanından ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan zekât verin!’’ işte bu ayet-i kerime; yine, ‘’Hasat günü ürünün hakkını verin’’ bu da ayet-i kerime. ‘’’Yağmurun suladığı topraklardan onda bir, kovayla yahut su dolabı ile sulanan topraklardan yirmide bir zekât vermek gerekir’’ bu da Hadis-i Şerif. Bunlar umumî hükümler taşır. Yine öşür gerekir. Toprağın kendinden değil, toprağın mülkiyetine sahip olmakla olmamak arasında bir fark yoktur. Mâlikîlere göre Hanefiler gibi düşünmüştür Mâlikîler de bu konuda. Şafiîler ise zekât vermek gerekmez belli bir sahibi yoktur, demişler. Mescitlere fakir ve miskinlere, köprülere, ribatlara, vakfedilen köy gelirleri ve bostanlardan zekât vermek gerekmez, demişler. Çünkü sahibi yok, demişler -yani belli bir sahibi yok-.

Dakika:1: 00:14

Hanbelilere göre belli kimselere vakfedilen nisap miktarına ulaşmışsa, zekât vermeyi vacip saymışlardır. Belirli olmayan vakfedilen şeylerde zekât farz değildir, demişlerdir. Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler derslerimiz böyle devam etmektedir. Kiraya verilen topraklar hakkında da Hanefi okulunun kıymetli âlimleri, zekâtı, kiraya verene aittir. Yani toprağın zekâtı kiraya verene aittir. Zekât, toprağın bir vergisidir, demiştir Hanefiler. İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammed zekât, kiralayana aittir, demişlerdir. Öşür çıkan üründen verilir. Ürünü ise kiracı alır, demişlerdir. Fetva, İmâm-ı Ebû Hanife’nin görüşüne göre verilmiştir. Bu görüş zahirür rivayetle sabittir. Yine cumhura göre öşür kiralayana ve emanet alana aittir. ‘’Hasat günü ürünün hakkını verin’’. Gök yağmurunun suladığı topraklardan öşür gerekir -gökten inen yağmurun-. Haraçla ilgili topraklar ise; öşür toprakları haraç toprakları gibi kısımlara ayrılmaktadır. Hanefilere göre öşür toprakları; Arap toprakları öşür toprağıdır. Hülefa-i Raşidin Arap topraklarından haraç almamışlardır. İslam toprakları: Eğer oranın toplumu Müslümanlar ise oralar İslam topraklarıdır-. Müslüman gaziler arasında ganimet olarak taksim edilen topraklar. ‘Öşür suyu ile onu sularsa bu topraklar da öşür toprağıdır. Haraç suyu ile sulanırsa haraç toprağıdır’ diye bu gibi Hanefiler incelikler getirmişler ve incelemişler. Müslümanın ihyâ ettiği topraklara gelince; Hanefiler ve Mâlikîlere göre yine buralar öşür toprağıdır, demişlerdir. Haraç toprakları, toprak sahiplerine bırakılan topraklardır. Müslüman olmamışlarsa, cizye vergisi (onların) topraklarına da haraç konulur. Müslüman olunca cizye vergisi kalkar. Şam, Irak ve Mısır toprakları böyledir. Cumhura göre ise ‘fetih edilip bölüştürülmemiş topraklar’, bunlar haraç topraklarından, biri bu. Kaçanların toprakları; yine anlaşma yapılan belli bir haraç ödeme karşılığında sahiplerinin elinde bırakılan topraklar; bunlar haraç topraklarıdır. Öşür toprakları da cumhura göre Medine-i Münevvere, halkı kendiliğinden Müslüman olan ülkelerin toprakları, Basra gibi Müslümanların ihyâ edip yerleştikleri topraklar; bunlar öşür topraklarıdır. Yemen’de olduğu gibi haraç ödemeleri karşılığında; oranın toplumuna bırakılan topraklar.

Dakika 1:05:19

Yine Hülefa-i Raşidin’in mülkiyeti ile beraber, ihsan ettikleri topraklar ki; bunlarda Irak toprakları. Cumhur bunları öşür toprakları olarak saymışlar ve şunu da fetih edilen bölünen topraklar mesela Hayber’in durumu gibi. Bunlar da öşür topraklarıdır. Haracın türleri: Harac-ı vazife sabit bir vergidir. Her bir celbine karşılık bir kafîz ve bir dirhem koymuştur. Kim? Hz. Ömer. Gücü yetenler bunu ödeyecektir. Gücü yetmeyene zaten teklif yoktur. Harac-ı mukasseme, tarım ürünlerinden alınan maktu bir vergidir. Müslüman olmayan birinin mülkü olunca haraç vermenin gerekli olduğunu, fakihler bu konuda ittifak etmişlerdir. Öşür toprakları Müslümanın mülkü ise öşür vermek gerektiği konusunda da ittifak etmiştir İslam âlimleri. Haraç topraklarının zekâtı; Hanefilere göre Müslümanın eline geçen toprak haraç toprağı ise haraç vermek gerekir. Çıkan üründen öşür vermek gerekmez. Mâlikî, Şafiî ve Hanbelilere göre ürünlerden öşür toprağından da haraç vermesi gerekir. Hanefilerin delilleri Cihan Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) şöyle buyurmuştur: ‘’Bir Müslümanın toprağından öşür ve haraç toplanmaz’’. Yani hem haraç hem de öşür alınmaz. Irak topraklarından öşür almamışlardır. Haraç ile birlikte öşür icmâya aykırıdır, demiştir Hanefiler. Sebep tektir oda toprağın gelir getirmesi olmasıdır. Bir maldan iki defa zekâtın olmasına benzer, bu da uygun düşmez. Cumhurun delillerine şimdi bir bakalım. Evet, kıymetliler, cumhurun da kendine göre delilleri var. Çünkü öyle böyle de delillerin olması, İslam caddesinin çok geniş olması, keşiflerin farklı olması, işlerin kolaylaşması, rahmetin dalgalanmasıdır. Çünkü ulemanın ihtilâfı rahmettir. Bunlar yüksek âlimler. Bu mezhep âlimleri var ya! Bunlar dinde müçtehit, mezhepte müçtehit, bunlar yüksek fakih! Dünyanın en büyük hukukçuları, bunlar en büyük kâşifleri! Cumhurun delilleri ayet ve hadislerin umumî oluşudur. Yine haraç ile öşür ayrı ayrı iki haktırlar. Öşürde ibadet, haraçta ise ceza mânâsının bulunmasıdır. Öşürün çıkan üründen alınması haracın zimmetle ilgili olmasıdır. Ürün çıksa da çıkmasa da topraktan haraç alınır. Öşrün sebebi, çıkan ürün olmasıdır. Haracın sebebi, gelir getiren topraktır. Öşrün harcanacağı yerler, fakirlerdir. Haracınki ise umumî harcamalarla, mücahitlere yapılacak harcamalardır.

Dakika 1:10:09

Öşrün delilinin nas olması, haracın delilinin içtihat olmasıdır. Haraç, içtihada dayalı olarak vaciptir, dini bir vaciptir. Yani öşür ise dini bir vaciptir. Haraçta ceza mânâsı yoktur. Şimdi öşür ve vergi konusu. Vergi memuru ‘Ben onu fakirlere dağıttım’ derse yemin ettirilerek bu iddiası kabul edilir. Şimdi, öşür memuru, vergi memuru yetkili memurdur. İslam devleti tarafından bunlar görevlendirilir. Müslümanlardan kırkta bir, zimmilerden de yirmide bir, harbîlerden onda bir bunlar tahsil edilir. Ömer Bin El Hattab: ‘’Beni Aynut, Temir’e zekât memuru olarak gönderdi ve bana Müslümanların ticari mallarından kırkta bir, zimmilerin mallarından yirmide bir, harbîlerin mallarından onda bir almamı emretti diyor. Hasan Ziyan Bin Hadir’den rivayet ettiği İbn-i Hasan ki bu Muhammed bin Hasan. O da İbn Hadir’den rivayet ediyor. Hanefilerde harbîlerden vergi alma esas, misli ile muameledir. Eğer onlar, Müslümanlardan hiç vergi almazlarsa, onlardan da asla bir şey alınmaz. Hanefi âlimleri böyle diyor. Üstün ahlâka biz daha çok layığız. Bir harbî sadece elli dirhem parası bulunursa ondan bir şey alınmaz. Müslümanlardan alınıyorsa ondan da alınır. Hz. Ömer (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) ‘’Eğer hesapta bir güçlük ile karşılaşırsanız, öşür alın’’ emrini vermiştir. Harbî bir defa verdikten sonra, yıl geçmedikçe ondan bir daha alınmaz. Harbiden vergi almak, onun malını koruma karşılığıdır. Yıl tamamlandıktan sonra ise güven tazelenir. Harbînin bir yıl kalma hakkı vardır. İşte kıymetli efendiler, İnşâAllahu Teâlâ dersimiz Amelde Fıkh-ı Ekber ve onun keşif notları bu okulda okumak, okutmakla mezara kadar; İnşâAllah okumak, okutmak; bu en büyük görevlerimizden birisidir. Her sözü, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin.

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 85 (2. Kısım)

 

Kıymetli izleyenler zekâtın rüknüne gelince; zekâtın rüknü, temliktir. Malın sahibi kılmaktır. Kimi? Zekât verdiğin kişiyi, o malın sahibi, o fakir(e); o mala sahip olacaktır, bunun rüknü budur.

Dakika 1:15:05

‘’Hasat günü ürünün hakkını verin!’’, Yüce Allah böyle buyurdu. Zekâtı verin. Kıymetliler, bir de şekline şemailine bir bakalım. Fakirlerin hakları vaciptir. Fakirler ise bu zenginin malına ortak gibidirler. Ortak ise malını alır. Yüce Allah fukaraya bu hakkı vermiştir, ‘bu’ itiraz kabul etmez. Onun için fukaranın hakkını dünya vermediği müddetçe dünyada, bu konuda huzur olmaz. Dünyada huzuru olmayanın mezarında da olmaz. Mahşerde de bu hak sahipleri haklarını alacaklardır. O büyük Mahkeme-i Kübra’da. O mahkemenin hâkimi, hâkimler hâkimi Allah’ın kendisidir (C.C.). Malın kötüsünden zekât vermek caiz olmaz. Katiyen ittifak etmişler bütün âlimlerimiz. Allahu Teâlâ (C.C.): ‘’İğrenmeden almayacağınız, o değersiz şeyleri vermeye kalkmayın. İnsanların mallarının iyisini almaktan da sakının’’. Yani orta yolu takip edin. Yüce İslam orta yoldur. Bir de zekâtın zamanı hububatın hasattan sonra meyvelerin kuruduktan sonra bu onların zamanıdır, ittifak vardır. Masrafı bunların malın sahibine aittir. Hars (yani tahminle belirlemek), tahminen takdim etmek demektir. Hanefiler tahmini kabul etmemişlerdir. Kura çekmeyi de kabul etmemişlerdir. Niye? Gerçek ölçüler ortada varken gerçek ölçüler tatbik edilmelidir. Hanefiler burada da ‘hak yenmesin’ diye tahmindeki yanılma paylarına dikkat çekmiştir. Cumhura göre kuru hurma, kuru üzüm gibi meyvelerin tahmini usullerle -bunun- yapılması sünnet; zeytinde ise sünnet değildir. Zeytin gibi ürünlerde eğer devlet başkanı, devletin başı veya yetkili kıldığı birileri tahmin için memur göndermezse, bir bilirkişiye tahmin edilmesi gerekir. Yani rastgele değil bu iş. Bunun delili de; Attab bin Üseyd şöyle bu haberi bildiriyor: Âlemlere rahmet olarak gönderilen o Cihan Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) üzüm ve hurmanın tahmini miktarının tespitini zekâtın kuru üzüm ve kuru hurma olarak alınmasını emretti. Üçte bir yahut dörtte bir yanılma payı bırakır. ‘’Tahminde bulunduğunuz zaman üçte biri, yanılma payı olarak bırakın. Eğer üçte bir bırakmazsanız, dörtte bir bırakın’’. Hanefiler ve Mâlikîlere göre hiçbir şey bırakılmaz. Bu hadis denilen bu haberin isnadında, hâli bilinmeyen bir ravî bulunmaktadır, derler. Kim? Hanefiler ve Mâlikîler.

Dakika 1:20:30

Yine Hz. Peygamber (A.S.V.) Abdullah Bin Revaha’yı görevli olarak gönderir. O da olgunlaşmış olan hurmanın zekâtını tahmin ederdi. Tahmin eden kimsede -tabii- şartlar aranmaktadır. Bunlar, adalet sahibi, güvenilir, hür ve erkek olmak(tır); fasık kişinin sözü kabul edilemez. Ve o işten anlayan, o işin ehli, güvenilir biri olacak. Tahmin işi, bir içtihattır. Bir şeyi bilmeyen, o konuda içtihat etme yetkisine asla sahip değildir. Yine tahminin şekli konusunda da; tahmin edince zekât miktarını mal sahibine bildirir. Kim? Bunu o tahmin eden kişi. Malın sahibi telef olduğunu, kusuru olmadığını iddia ederse yemin ettirilerek sözü doğrulanır. Hanbelilere göre yeminsiz olarak doğrulanır. Yine tahmin eden kişilerin hata edip etmeme konusunda, İmâm-ı Mâlikî’ye göre mal sahibinin vermesi gerekir. Yine bir hükümdür, bozulamaz. Şafiîlere göre kesin olana havale etmek daha iyidir. Hanbelilere göre ihtimal dâhilinde olursa sözü kabul edilir. Bitkilerin zekâtının düşmesi konusunda da Hanefiler ve diğerlerine göre ürün yok olursa, zekât düşer. Başkası tarafından yok edilmişse, ondan tazminat alınır. Hanefilere göre mürtet olma durumunda, zekât düşer. Diğer âlimlerimize göre ise düşmez. Mal sahibi ürünü helâk eder ve vasiyet etmeden ölürse Hanefilere göre zekât düşer. Cumhura göre düşmez. Ürün bizzat duruyorsa, -Hanefilerdeü yine zahir olan rivayete göre ‘bundan öşür öder’, demişlerdir. Yani öşürlerin verilmesi gerekir. Şimdi hayvanların zekâtlarının verilmesi konusu da sahih, hasen hadislerle sabittir. En meşhurları şöyledir. Ebûbekir hadisi meşhurlarındandır. Yine Muaz hadisi (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain), ilim adamları ittifak etmişlerdir. Deve, sığır ve ehli koyunlardır. Atlardan, katır, eşek ve geyiklerden zekât vermek gerekmez. Ebû Hanife atlardan zekâtı, farz görmüştür.

Dakika 1:25:16

İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Ebû Yusuf, atlardan zekât verme mecburiyetinin olmadığını söylemişlerdir. İmameyn’in görüşüyle fetva verilmiştir. Yine zekâtın farz olmasının şeraiti; evcil olmalı, evcil ile yabani hayvanın çiftleşmesinden dünyaya gelen(den), Şafiî ve Mâlikîlere göre zekât vermek gerekmez. Hanbelilere göre gerekir. Hanefilere göre eğer ana evcil ise zekât vermek farz olur. Eğer anne evcil değilse zekât gerekmez. Yavruların analarına tâbi olduğunu söylemişlerdir, Hanefiler. Şer’i nisaba ulaşmalıdır. Mülkiyetinde olarak, hayvanlar üzerinden bir sene geçmelidir. Delil; ‘’Üzerinden bir yıl geçmedikçe bir maldan zekât vermek gerekmez’’ diyen Hadis-i Şeriftir. Yılın büyük bir kısmında hayvanlar saime, otlak hayvanı olmalı. Mâlikîler dışındaki cumhura göre delil; ‘’Otlakta yayılan develerin her kırk tanesinde üç yaşına girmiş, dişi bir deve vermek gerekir. Koyunlar kırk tane olunca, yüz yirmiye kadar bir koyun vermek gerekir’’. Bu Hadis-i Şeriflerdir cumhura göre. Sığırlar, develerle, koyunlara kıyas edilir. Hanefiler ve Hanbelilere göre yılın çoğu otlatılan hayvanlardır. Ticaret için otlatırsa, ticaret zekâtı vermek gerekir. Hüküm çoğunluğa göre verilir. Yılın yarısında veya yarıdan fazlasında yem ile beslerse bunlardan zekât vermek gerekmez. Şafiîlere göre hayvanlar iki gün sabredebilir. Üç gün sabredemezler. Şafiîlere göre bütün otlatmanın, sahibi tarafından yapılmış olması şart koşulur. Mâlikîlere göre ister otlak hayvanı olsun ister yem ile beslensin isterse çalıştırılsın, bu hayvanların hepsinden zekât vermek gerekir Mâlikîlere göre. Ebûbekir hadisi umumîdir, demişler. ‘Beş devede bir koyun zekât vermek gerekir’. Kıymetliler, ihtilâfın kaynağı; mutlağın mukayyet ile çelişmesi. Yine hitap delilinin umum ile çelişmesi yine kıyasın lafzın, umumî hükmü ile çelişmesidir. Mutlak hadis şudur: ‘’Her kırk koyunda bir koyun vermek gerekir’’. Mukayyet ise koyunların otlakta otlayanlarından zekât vermek gerekir. Mâlikîler mutlağı, mukayyeden üstün tutmuşlardır. Yine mukayyeti mutlaka üstün tutan cumhur ise otlak hayvanı(ndan) zekât vermek gerekir. Yani otlak hayvanı olandan zekât vermek gerekir.

Dakika 1:30:20

Mukayyetin, mutlaka üstün tutulması daha çok vuku bulur. Delil; ‘’koyunların otlakta otlayanından zekât vermek gerekir. Kırk koyunda bir koyun zekât vermek gerekir’’ diyen Hadis-i Şerifler. Mâlikîler lafzın umumî mânâsı, muhâlif mânâsından daha kuvvetlidir Mâlikîlere göre. Kırk koyunda bir koyun vermek gerekir. Umumî mânâsıyla çelişen kıyas ise şudur. Çoğalma ve kâr meydana gelmektedir. Zekât ise malların fazlalıklarıdır. Fazlalıklar ise saime, otlak hayvanlarından olur. Bu nedenle sene geçmesi şarttır. Mâlikîler umumî mânânın kıyastan daha kuvvetli olduğunu kabul ederek her iki sınıftan da zekât vermeyi vacip kılmışlardır. ‘Cumhurun görüşü daha doğrudur’ diyenler vardır. Hadisin sonu, otlak hayvanı olacağını açıkça belirtmiştir. Hadisin başını buna hamletmek gerekir. Hadis-i Şerifin sonunun baş tarafı ile çelişmesi düşünülemez. Evet, kıymetliler, şimdi nisaplar konusunda da zekât, farzdır. İmâm-ı Âzam atlardan da zekât vermeyi farz kabul etmiştir. Fetva, İmâm-ı Ebû Yusuf ile Muhammed’in görüşüne göredir. İnşâAllah şimdi de dersimiz, yine zekâtla ilgili devam edecektir.

Dakika 1.32:53

 

(Visited 53 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}