İslam Tarihi Ders 19

İslam Tarihi Ders 19

 

19- İslam Tarihi Ders 19

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler!

 

Yusuf (Aleyhisselâm)’ın kıssası ile Tarih dersimiz devam ediyor.

 

Bundan sonra Hz. Yâkub (Aleyhisselâm) onlardan ayrıldı ve: “ „Vay Yusuf’um!“ diye üzülüp ağlamağa başladı. Sonra: … Üzüntüden iki gözüne ak düştü. Fakat (kalbini dolduran öfke ve üzüntüyü) yutup sakladı.“ (Yusuf Sûresi, âyet 84).

 

Bunun üzerine oğulları ona: “Hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Andolsun ki, sonunda ya kederinden müzmin bir hastalığa yakalanıp eriyeceksin yahut da helâke uğrayanlardan olacaksın.“ Bu da  (Yusuf Sûresi, âyet 85)’de oğlanları öyle dediler Yâkup (Aleyhisselâm)’a.

 

Bunun üzerine Hz. Yâkub onlara cevap vererek: “Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız Allah’a şikâyet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin (Yusuf’un rüyasının doğruluğuna ait) bilmeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum.“ Bu da (Yusuf Sûresi, yine âyet 86)’da Yâkub (Aleyhisselâm) böyle söyledi.

Evet, sevgili dostlarımız, Rivâyet edildiğine göre, Hz. Yâkub’un oğlu Yusuf için çektiği kaygı ve üzüntü, başında musibet bulunan yetmiş kişinin (veya yavrusunu kaybetmiş yetmiş annenin) kaygı ve üzüntüsü derecesine varmıştır diye rivâyet vardır. Bu üzüntüsüne karşılık olarak da kendisine yüz şehit mükâfatı verilmiştir diye de haber bulunmaktadır.

 

Anlatıldığına göre, bir gün Hz. Yâkub’un bir komşusu yanına gelip ona: „Ey Yâkub! Babanın yaşına gelmediğin hâlde kuruyup tükendin.“ dedi. Hz. Yâkub da ona: „Beni Allah’ın, Yusuf’un gam ve kederiyle müptelâ kılması (yani imtihan etmesi) yiyip bitirdi.“ dedi.

 

Bunun üzerine Yüce Allah (Celle Celâlüh) ona vahiy yoluyla: ““Ey Yâkub! Sen beni yaratıklarıma mı şikâyet ediyorsun?“ buyurdu. Hz. Yâkub: „Ey Rabbim! Hatâ yaptım, beni bağışla!“ dedi. Bunun üzerine Allah (Celle Celâlüh): „Senin bu hatânı bağışladım“ buyurdu. Bundan sonra Hz. Yâkub hâlini soranlara: „Ben (taşan) kederimi ve hüznümü yalnız Allah’a şikâyet ediyorum.““ Bu da  (Yusuf Sûresi, âyet 86)’da böyle derdi. Bunun üzerine Allah (Celle Celâlüh) vahiy yoluyla Hz. Yâkub’a: “Eğer oğullarım Yusuf ve Bünyâmin ölmüş olsalardı bile, onları senin için diriltirdim. Fakat ben seni onların kaygı ve üzüntüsüyle müptelâ kıldım yani imtihana tâbî tuttum. Çünkü sen bir defasında kebap yaptın, fakat cimrilik ederek komşuna ondan yedirmedin.“ buyurdu.

 

Ey Müslümanlar! En küçük durumunuzu küçük görmeyiniz. Yanlış yaptığınız en küçük bir işi en büyük görmeye çalışın. Bir komşu ihmâl etmenin bile bakın uyarıları var.

 

Dakika 4:50

 

Bir rivâyete göre, Hz. Yâkub’un bu kaygı ve üzüntüye müptelâ olmasının sebebi şu idi: Hz. Yâkub’un bir ineği, bu ineğin de birkaç tane buzağısı yani (yavruları) vardı. Hz. Yâkub buzağıları, annelerinin böğürüşleri arasında ve gözünün önünde ona acımadan boğazlamıştı. İşte bu yüzden o, en kıymetli evlâdı yani (Yusuf’u) kaybetmekle müptelâ kılınıp anne-baba açısı ne imiş, evlat acısı ne imiş işte bununla onu imtihan eyledi. Burada da yine ders var. Yavruları kesmek hatâ değil onun gözünün önünde kesmek hatâdır. Burayı da doğru anlamak gerekir.

Diğer bir rivâyette ise Hz. Yâkub bir gün bir koyun kesmişti. Bu sırada kapısının önüne bir miskin yani (zavallı) kişi gelip durdu, fakat Yâkub (Aleyhisselâm) ona bu koyunun etinden ikrâm etmedi yedirmedi. Allah (Celle Celâlüh) ona bu hususta vahiyde bulunarak Yusuf’un kaybıyla müptelâ kılınmasının sebebinin bu olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Yâkub yemekler hazırlattı ve: „Oruçlu olanlar gelsinler, Yâkub’un evinde iftar etsinler.“ diyerek bir münâdî (tellal) vâsıtasıyla ilân ettirdi.

 

Bundan sonra Hz. Yâkub Mısır’dan gelen oğullarına tekrar Mısır’a dönmelerini ve Yusuf ile kardeşi Bünyâmin hakkında soruşturmalarda bulunmalarını emretti. Hz. Yâkub’un emri üzerine onlar tekrar Mısır’a döndüler ve Yusuf’un huzuruna girdiklerinde: “Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, biz az bir sermaye ile geldik, Bize yetecek olan miktarı tam ölçek olarak ver… “ bu da  (Yusuf Sûresi, âyet 88)’de bildiriliyor böyle dediler. Yani artık dilenecek hâle geldi o Yusuf’u kuyuya atanlar var ya Yusuf’un kardeşleri bunlar. Hâlâ Yusuf’u tanımıyorlar.

 

Rivâyet edildiğine göre, onların zahire bedeli olarak getirdikleri sermâye, kalp dirhemler (paralar)dan, diğer bir rivâyette ise yün ile sade yağdan ibâret maddelerdi. Bu hususta başka rivâyetler de vardır. Ayrıca onlar: “(Ayarı yüksek para ile ayarı düşük olan paranın arasındaki farkı) bize sadaka olarak ihsânda bulun.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 88)’de bildiriliyor. Böyle dediler –ki bu artık dilenmektir- . Bir rivâyette ise âyetin bu cümlesi: “Kardeşimiz Bünyâmin’i bize iâde etmek sûretiyle ihsânda bulun.“ şeklinde tefsir edilmiştir.

 

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İşte öyle ister böyle Allah’ın aziz ettiğini dünyada kimsenin zelil edemeyeceğini, zelil ettiğini de kimsenin aziz edemeyeceğini iyi anlamak gerekiyor. Allah’ın takdirine karşı konmaz. Hz. Yusuf artık mısır azizliğinde bulunan Hazreti Yusuf babasından bir mektup getirdi bu kardeşleri tabii Yusuf olduğunu mektubu yazanda bilmiyor hâlâ! Çünkü gaybı Allah bilir, Allah bildirince bilir herkes Hazreti Yusuf bu mektubu okuyunca kendine sahip olamadı ağlamaya başladı.

 

Dakika 10:10

 

Nihâyet kalbine sakladığı sırrını onlara açarak dedi ki: “Siz câhilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?“ (Yusuf Sûresi, âyet 89)’da böyle bildirdi Cenab-ı Hak, Yusuf da onlara böyle dedi. Bu arada: “Onlar: „Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?“ dediler. O da: „(Evet) ben Yusuf’um, bu da kardeşim (Bünyâmin), Allah (birbirimize kavuşmağı) bize lütfetti. Çünkü kim (Allah’tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların muttakilerin mükâfatını zâyi etmez.“ dedi.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 90)’da bildiriliyor. Onlar özür dileyerek: “Allah’a andolsun ki, gerçekten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçek şu ki, biz elbette hatâ işlemiş olduk.“ (Yusuf Sûresi, âyet 91). İşte kuyuya atan bu kardeşler Yusuf’un karşısında bunu Allah onlara dedirttirdi. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 91)’de bildiriliyor. Böyle dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: “Bugün sizi kınamak yok (yani suçunuzu size anlatmayacağım). Allah sizi affetsin! Çünkü O merhametlilerin en merhametlisidir.“ (Yusuf Sûresi, âyet 92). İşte Allah’ın aziz kıldığı kullar böyle suçları affediyorlar. Niçin? Allah için. Bu Yusuf da bunları orada suçlamadı, başlarına kakmadı ve affetti. Şimdi Allah’ın affını da istedi onlar için (Yusuf Sûresi, âyet 92)’de buyuruldu bu da.

Bundan sonra Hz. Yusuf onlara babasını sordu, artık onlara kendini açıkladı. Onlar, Bünyâmin’in de kaybolmasıyla üzüntüden gözlerinin kapandığını söylediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf onlara: “Şu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ayrıca bütün ailenizi bana getirin, hattâ artık hepiniz gelin.“ Dedi. (Yusuf Sûresi, âyet 93)’de bildiriyor Cenab-ı Hak böyle dediler. Hz. Yusuf’un bu sözleri üzerine Yahuda: „Bu gömleği babama ben götüreceğim; çünkü kana bulanmış bu yalancı gömleği babama ben getirip sunmuştum ve kurdun Yusuf’u yediğini ona ben söylemiştim. Bu gömleği götürerek Yusuf’un hayatta olduğunu ona haber vereceğim, daha önce nasıl onu üzdüysem, bu defa öyle sevindireceğim.“ dedi. İşte bu yüzden müjdeci olarak Hz. Yâkub’un yanına Yahuda gitti gömleği götürdü.

 

Dakika 14:50

 

Kâfile Mısır’dan ayrılınca rüzgâr Hz. Yâkub’a Yusuf’un kokusunu getirdi. Ey insanoğlu! Rabbinin her şeye kâdir olduğunu ah bir bilsen! Biliyorsun da bilmezlikten mi geliyorsun? Bırak bu gafleti. Yâkub (Aleyhisselâm) ile Yusuf arasında seksen fersahlık bir mesâfe bulunuyordu. Hz. Yusuf Mısır’da, Yâkub (Aleyhisselâm) ise (Kenan topraklarındaydı). Bunun üzerine Hz. Yâkub oğullarına: “Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.“ (Yusuf Sûresi, âyet 94). Ey dünya bunu ne ile izâh edeceksin? Mısır’dan daha gömlek yola çıkar-çıkmaz Yusuf’un kokusu Kenan ilindeki Yâkub’un burnuna getiren Allah her şeye kâdir olan Allah işte. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 94)’de Yâkup (Aleyhisselâm) böyle dedi. O sırada yanında hazır bulunan oğulları da Hz. Yâkub’a: “Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ (Yusuf’u hatırlamak konusunda) eski sapıklık ve şaşkınlığındasın.“ Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 95)’de işte câhiller ehillere böyle sapık derler, şaşkın derler kendi câhilliklerini görmezler. Kerâmet tanımazlar, mûcize görmezler. Allah’ın kudretinin her şeyi kuşattığını bir türlü bilmek istemezler. Bilmezlikten gelirler, cehâlet perde olur. İşte nihâyet: “Müjdeci (Yahuda Yusuf’un gömleğiyle) gelince onu Yâkub’un yüzüne koydu ve (gözleri) görür duruma geldi. Bunun üzerine Yâkub (Aleyhisselâm): „Ben size Allah tarafından (vahiy yoluyla Allah’ın Yusuf’un rüyasını doğru çıkarması konusunda) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?“ dedi.“ Bu da (Yusuf Sûresi âyet 96)’da bildiriliyor.

Müjdeci Yahuda geldiğinde Hz. Yâkub O’na: „Yusuf’u bırakıp geldiğinde O ne hâldeydi?“ diye sordu. Şu babanın ciğerine bakın! Yahuda: „O Mısır’a hâkim durumdaydı.“ Yani Mısır’ın Sultanı diye cevap verdi. Hz. Yâkub: „Ben mülk ve hâkimiyeti, saltanatı ne yapayım? Onu bırakıp, geldiğin zaman o hangi din üzere idi?“ diye sordu. Din, îmân işte önemli olan bu din, îmân saltanat değil. Mülk ve saltanat dünyada din ve îmân ise gerçek saltanat ebediyyû’l-ebed saltanat din ve îmândır. Evet, hangi din üzereydi diye sordu,  Yahuda: „İslam dini üzere idi.“ deyince Hz. Yâkub: „İşte şimdi Allah’ın bize verdiği nimet tamamlandı,“ dedi. Çünkü onun peygamber olacağını da İslam peygamberi olacağını Yâkub (Aleyhisselâm) zaten biliyordu kendisi peygamber. Yusuf’un da peygamber olacağını biliyordu rüyanın alâmetlerinde o vardı.

 

Dakika 19:45

 

Hz. Yâkub’un yanında bulunan oğulları Yusuf’un gömleğini görüp O’nun sağ olduğu haberini aldıklarında: “Ey babamız! Allah’tan bizim günahlarımızın affını dile! Zîrâ biz gerçekten günahkârlar idik.“ (Yusuf Sûresi, âyet 97)’de böyle dediler. Hz. Yâkub ise onlara: “Sizin için Rabbimden sonra af dilerim… “ (Yusuf Sûresi, âyet 98)’de bu da bildiriliyor. Böylece Hz. Yâkub duasını cuma gününün seher vaktine kadar tehir etti.

Ey evlatlar! Bakın bunca suç işledi Yâkub’un bu çocukları Yusuf’u kuyuya atanlar yine de Yâkub onlara “Allah sizi kahretsin” demedi. “Sizin için Allah’tan mağfiret dileyeceğim dedi duanın kabul olacağı saatlere tehir etti”. İşte görüyorsunuz cuma gününün seher vaktine kadar duasını tehir etti ve suç işleyenleri bak affı içinde yalvarışa geçildi. Hem Yusuf affetti onları hem de babaları onlar için bakın “Sizin için mağfiret duası yapacağım” dedi. Ey hayırsız evlatlar, câhil serseriler! Anne-baba evladının hepsini sever belki birinin özellikleri öne çıkabilir ama anne-baba evladının hepsini sever. Birinin öne çıkması ötekilerin sevilmediği anlamı taşımaz. Onun için anne babanızı yargılamayın, siz de anne-baba olunca bunu daha iyi anlarsınız.

 

Bundan sonra Hz. Yâkub ve ailesi oğullarıyla birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıktılar. Zaten Yusuf onların hepsini çağırdı. Mısır’a yaklaştıkları bir sırada Yusuf ile Mısır halkı onları karşılamaya geldiler. Mısır halkı Hz. Yusuf’u sayıp, kendisine tâzim gösterdiklerinden onlar da karşılamağa çıkmışlardı. Bu sırada Hz. Yâkub (Aleyhisselâm) bineğinden inmişti ve oğlu Yahuda’ya dayanarak yaya hâlde yürüyordu. Bir ara Hz. Yâkub’un gözleri süvarilerle halka ilişti ve oğlu Yahuda’ya: „Yavrucuğum! Bu adam Mısır firavunu mu?“ diye sordu! O kadar güçlü gördü ki Yusuf’un Mısır saltanatını Yusuf’un o duruma geldiğini bak hayâl bile edemiyor. Yahuda: „Hayır, bu adam senin oğlun Yusuf’tur dedi Yusuf’tur.“ Mısır’a bu şekilde hâkim olmuş diye cevap verdi. Ey insanoğlu! Allah aziz ederse kimse zelil edemez. Yusuf kuyulara atıldı, kuyudan çıktı kardeşleri onu kervana köle diye sattılar. Mısır pazarlarında ki tekrar köle diye satıldı, zindanlara atıldı iftiralar yapıldı ama yine Mısır’a Sultan oldu.  Hz. Yâkub oğlu Yusuf’a yaklaşınca, önce Yusuf babasını selâmlamak istedi; fakat onun selâmlaması engellendi. Bunun üzerine Hz. Yâkub: „Ey keder ve üzüntüleri dağıtan kişi! Selâm sana olsun!“ dedi. Yusuf’u Yâkub (Aleyhisselâm) böyle selâmladı. Yusuf’un kaybolmasından bu yana Hz. Yâkub’un üzüntü ve gözyaşları hiç dinmemişti.

 

Dakika 25:00

 

Hz. Yâkub ailesiyle birlikte Mısır’a geldiklerinde, Yusuf anne ve babasını yanına alıp taht ’ta oturttu. Bir rivâyete göre, Yusuf’un annesi ölmüş olduğundan teyzesi ile babasını yanına alıp taht ‘ta oturtmuştu. Bu arada Hz. Yâkub ile Yusuf’un annesi ve kardeşleri Yusuf’a secde ettiler. O devirde halkın hükümdarları selâmlaması secde şeklinde olurdu.

Buradaki secdeden alnı yere koymak kastedilmemiştir. Yani alın yere konmaz. Çünkü alnı yere koyarak secde etmek ancak Allah için câiz olur. Buradaki secdeden maksat ise selâmlama anında eğilmekten ve tevâzu göstermekten ibârettir. Nitekim günümüzde de hükümdarlar bu şekilde selâmlanırlar. Yusuf (Aleyhisselâm), annesiyle babasının ve kardeşlerinin kendisini secde ederek selâmladıklarını görünce: “Ey babacığım! İşte bu, vaktiyle görmüş olduğum rüyanın tâbiridir. Rabbim onu doğru çıkardı…“ dedi. Bu da (Yusuf Sûresi, âyet 100)’üncü âyette bildiriliyor.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Allah her şeye kâdir. Allah’ın gücünün yetmediği bir şey olmaz ki. Hz. Yâkub ölürken oğlu Yusuf’a kendisini babası İshâk (Aleyhisselâm)’ın yanına defnetmesini vasiyet etti. Hz. Yusuf da babasının bu vasiyetini yerine getirdi ve onu Şam’a götürüp babasının yanına defnetti. Bundan sonra Yusuf (Aleyhisselâm.) tekrar Mısır’a döndü, kendisi de, öldükten sonra Mısır’dan alınıp babalarının yanına defnedilmesini vasiyet etti. Yusuf (Aleyhisselâm) öldüğü zaman Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) İsrâiloğulları ile Mısır’dan çıkarken vasiyeti üzerine onu götürüp babasının yanına defneyledi. Onun vasiyeti de yerine gelmiş oldu.

 

İnşâ’Allah sevgili dostlarımız, bir sonraki dersimiz Şuayb (Aleyhisselâm)’ın kıssası ile devam edecektir. İşte Tarih Külliyâtından size keşif notları veriyoruz. Tarihte ibretler ile doludur. Bu haberlerin gerçek anası merkezi Kur’an-ı Kerim’dir, sahîh sünnettir. Size Tefsir ilminde hadis külliyâtında sizlere fıkıh ilminde bir gerçek tarihin özünü verdik zaten ama şimdi de özel bir tarih külliyâtından keşif notları vermeye devam ediyoruz. Buradan da haberiniz olsun biz bilelim başkaları bilmesin demiyoruz. Bütün hazinelerimiz ilim irfân hazinelerimizi sizinle paylaşıyoruz paylaşmak zorundayız. Biz Allah’ın kullarıyız gerçekleri doğruları birbirimize tebliğ etmeliyiz. Birbirimizi yanlıştan kurtarmak için çalışmalıyız, doğrunun yanında olmalıyız. Eğri eğriliğinden yanlışı yanlışlıklarından kurtarıp doğruyu ortaya koymak zorundayız. Bunun için çalışırsak, insanlığın tümünün hayrına çalışmış oluruz böyle yapmazsak zaman egomuza yenik düşeriz. Egosuna yenik düşenler helâk oldular ama insanlığın hayrına çalışanlar hep kurtuldular nice kavimler helâk oldular.

 

Dakika 30:05

 

Ama insanlığın hayrına çalışanlar hep kurtuldular. Nice kavimler helâk oldular ama içinde inananlar hep kurtuldular. Onun için Peygambere tâbî olan kurtulur. Şu anda dünyanın tâbî olacağı kişi âlemlerin rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’dir. O’na tâbî olmalı İslâmî ilimleri de doğru bilmeli doğru tahsil etmeli. İşte yanlışın karşısına doğruyu koymazsanız kişiyi yanlıştan kurtaramazsınız. Biz bunun için çırpınıyoruz. Her yanlışın karşısına Cenab-ı Hak doğruyu koymuştur, hak gelince bâtıl yok olur gider. Bâtılın hakkı yok olmaktır. Sen doğruyu kazan yanlış kaybolur gider. Îmân tevhîd îmânı kalbe yerleşince bütün putlar kırılır. Kalbine tevhîd îmânını yerleştir Allah’ın emrinde kul, Peygamber tâbî olan bir ümmet ol. Ondan sonra ümmetin tamamı bir bütün hâlinde bu birlik ve berâberlik hâlinde hareket ederse Allah’ın emrinde dünya kurtulur. Önce Müslümanlar kurtulur, sonra da dünya kurtulur. Ey Müslüman! Dünyayı kurtaracak kişi sensin Allah’ın yardımıyla. (وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ) diyen de sensin ey Müslüman! Bu âyetlere inanan sensin, bunları okuyan sensin, bunların hükmünce îmân ve amel edecek de sensin. Birlik berâberlik içinde hareket etmek mecburiyetindesin. “(اِيَّاكَ نَعْبُدُ)-Ancak biz biz” diyor bakın sana kulluk ederiz. Biz diyen kim? Ümmet-i Muhammed’in tamamı. Biz diyor bak ben demiyor. (وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ) diyorsanız günde 40 defa söylüyorsun bunu. Hiç mi bu mânâ seni kuşatmadı? “Biz biz ancak senden yardım isteriz” diyorsun. Bak “biz” diyorsun orada da birlikte hareket edeceksin, birlikte çalışacaksın, birlikte Allah’tan yardım isteyeceksin. Bak (اِهْدِنَا) yine “biz” diyorsun. Bizi ne yapıyorsun orada? (اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ) “Bizi Sırât-ı Müstakîm ’ine hidâyet eyle” diyorsun. Yine “biz” diyorsun, bak yine “ben” demiyorsun. Burada bir ümmet var cemaat var bu cemaatin başkanı olmayacak mı? Bir önderi olmayacak mı? Asil bu cemaatin önderi Hz. Muhammed ve onun Ashâblarıdır ve onun yolunda giden ne kadar ümmet varsa bunlar da bir cemaattir ümmet, bunun da bir başı Hz Muhammed’e tâbî olarak kıyâmete kadar bu yolda yürüyen bir ümmet topluluğu ve onun bir başkanı olmayacak mı? İşte onun başkanı halîfedir İslam devlet başkanıdır. Müslümanlar bu devlette hepsi görevlidir bu görevi Allah vermiştir herkese. Müslüman mısın görevlisin, Allah’ın sana-bana teklifleri var bu görevlerimizi yerli yerince yaparsak birlik berâberlik içinde o zaman biz de kurtuluruz dünyada kurtulur. Ama benliği, ben-egoyu ortadan kaldır ben deme. Birisi bir grup toplamış “Ben” diyor öteki bir grup toplamış “Ben” diyor öteki bir şey toplamış “Ben” diyor. Bu bir parçalanmadır.

 

Dakika 35:05

 

Herkesin şeyhimde şeyhim, liderim de liderim böyle değil. Ümmetin tamamını kucaklayan bir ümmet topluluğu onun kurumu, kuralları onun başı ve orada görev alan ümmetin tamamı bölünmek yok parçalanmak yok. İşte bölündük, parçalandık ne oldu? Düşman tepemizden balyozu kaldırmıyor, bomba atıyor, öldürüyor, asıyor, kesiyor, gözyaşı akıyor, kanlar akıyor hep Müslümanların kanı akıyor. Niye? Müslümanlar bölündü, parçalandı da ondan. Onun birliğini elinden almak için her şey yapıldı, hâlâ yapılıyor. İki Müslüman yan yana gelince bakıyorlar bunlar İslam birliğinden yana mı, yoksa bölücülerden mi? Bölücü isen sana dokunmuyorlar. Ama ümmetin birliğini savunuyorsan artık düşman her türlü sana karşı tuzakları kurulmuştur. Ama Allah’ın kurduğu tuzaklar, o tuzakların hepsini yok ed.er Allah için birlik berâberlik ol bunu ben söylemiyorum ki Kur’an-ı Kerim söylüyor. Ben Kur’an-ı Kerim’in söylemediğini Peygamberin sahîh sünnetin söylemediğinde benim söyleme şansım var mı? Yok. “Hâşâ!” öyle bir şey olsa o zaman ne olur? Kişinin nefsi feverân eder. Seni Vatikan’a götürür localara götürür oraya götürür buraya götürür iki düşman gelir alkış tutar senin gibisi yok der. Aslından ne diyor o? Müslümanları bu o görüyor bunun gibi bizim işimize gelen bir maşa bulunmaz diyorlar yüzüne senin alkış tutuyorlar ama iç dünyaları seni parçalamak istiyor. Vahşi kurtlardan vahşi canavarlardan daha fazla o alkış tutanlar senin düşmanımdır. Aklını başına al! Saflığı bırak Kur’an-ı Kerim ne diyorsa, Peygamberimiz ne diyorsa, müçtehit âlimlerimiz ne diyorsa işte burada birlik berâberlik olmamız gerekiyor. Bu bizim dünyadaki kurtuluşumuz, mezar ve mahşerdeki kurtuluşumuz buna bağlı, düşmana zafer kazanmamızda buna bağlı, galip gelmenin yolu da buna bağlı birlik berâberlik olmadan hiçbir şey olmaz. Allah’u Teâlâ sen görevini tam yapıp da eğer çâresiz kalırsan o zaman bir kişi de olsan hak yolda Allah’ın yardımı da senin yanındadır o da ayrı o da yanında tâbîsi olmayan zat-ı muhteremler için. Peygamberlerin yanında hiç inanmayan veya iki üç kişi inanan kişiler vardı. Nuh’un gemisinde kaç kişi vardı? Sayılarının hepsini sekseni geçmediği söyleniyor daha az oldukları da söyleniyor. Dünya batarken o tufanda bak Nuh’un gemisinde kaç kişi vardı? İnananlar az olmakla berâber korkma! O inananlarla berâber Allah’u Teâlâ. Allah seninle berâber olunca hiç bir güç ve kuvvet para eder mi, Allah’ın ordularının yanında başka orduların adı geçer mi? Nemrut Hz. İbrâhim’i elini kolunu bağladı ateşe attı. Peki, ne oldu? Ateş söndü soğudu gülistan selâmet oldu, soğudu selâmet oldu, gül gülistan oldu.

 

Dakika 40:00

 

Peki, Nemrut ne oldu dünyanın en büyük güçlü devletiydi? Allah ona sivrisineklerle helâk etti. Niye? Sivrisinek, sineklerin en zayıfıdır. En koca gâvurlara diyor ki Cenab-ı Hak: “ Siz benim sineğime bile gücünüz yetmez” diyor. Öbür ordulara hiç gerek duymadı. Allah’ın ezelî ebedî yenilmez orduları ezelî ebedî bütün orduları Allah’ındır.

 

(وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا)

(وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا)

 

Allah rahmet orduları yardıma geliyor, azâb orduları düşmanın tepesine biniyor. Onun için sevgili dostum, Allah’ın kulu ol mü’min, muttakî, muhlis, muhsin bir kulu ol Allah’ın o sana yeter o bize yeter. Hz. İbrâhim ateşe atılırken Cebrâil (Aleyhisselâm) geldi melekler geldi yerde-gökte bütün mahlûkat feryâd eyledi yardım edelim dediler. Hazreti İbrâhim dedi ki: “Allah bana yeter” dedi kimseden yardım bile almadı. (Hasbünallâhi Ve Ni’mel Vekil- Ni’mel Mevlâ Ve Ni’men Nasir-Gufraneke Rabbena Ve ileykel Masir” .) bunu dilinle Papağan gibi söyleyip de kalbin bunu inkâr ederse, senin neren Müslüman ki? Dili söyleyecek kalbi bakarsın ki dokuz tombalak yalan konuşacak beş kuruş elde edeceğim diye. Bunlardan adam olur mu? Bunlardan adam olmaz. Müslüman Kur’an-ı Kerim’in her emrine İslam’ın her emrini kalbinde duyan ona inanan onu sıkıca sarılan tevekkül ve teslimi ile Allah’a teslim olan tevekkül eden kişidir Müslüman. Biri söylüyor papağan gibi kalbinde hiçbir şey yok bakıyorsun dokuz tombalak yalan konuşuyor, karşıyı aldatmak için beş kuruş kazanacağım diye kazancını da haram ediyor. Doğru ol. (Festakim kemâ ümirte) Müslüman olmak için Allah’ın emrolunduğun gibi dosdoğru olman gerekiyor. Evet, Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru olmazsan sen doğrulardan değilsin ki. Doğru olmayan adamdan adam mı olur? Âdem yanılmış hatâ etmiş, tövbe etmiş bunlar normal olur kişi yanılabilir, yanılmayan kul olmaz, kusursuz kulda olmaz. Ama derhâl tövbe edip o hatâdan dönen adam, adamdır. Yoksa kötülüğe ısrâr eden kötülük de devam eden şirkte, küfürde,  nifâkta, şikakta, zulümde, haram da devam eden kişi tövbe etmiyorsa başına belâyı bekliyor demektir. Helâk olacağı ânı bekliyor demektir. Derhâl tövbe istiğfâr eyle hem de çok. O günahsız Peygamberin günde 70 defa veya 100 defa tövbe istiğfâr ediyordu o mâsum Peygamber. Görüyorsunuz Hz. Âdem bir defa Cennet-i Âlâ da yanıldı, unuttu, vesveseye kandı günah örneği de yoktu zaten ne yaptı? Bir defa yanıldı dünyaya gelince o kadar ağır cezâya çarptırıldı ki hem cennetten çıkarıldı, hem tövbe etti,  hem 300 sene ağladı ve gülmedi bir daha. Niye? Rabbime bir kere yanıldım diye. Şimdi diline dolanmış bizim acemi hatipler işte Âdem de şöyle yaptı böyle yaptı… Be câhil herif o zaman günahın örneği yoktu ve o yasak olan Cennet-i Âlâ da unutulmuştu.

 

Dakika 45:17

 

Havvâ Annemiz kandı şeytanın vesvesesine Hz Âdem’i de o kandırdı. Çünkü günah örneği yoktu ki ondan önce bilinmiyordu ki günah nedir. Onun için orada bir yanılma oldu sadece bir yanılma o yanılmanın da faturası ağır oldu. Niye? İnsanlar ibret alsın diye. Şeytân-i Lain de yanıldı ama bak o kurtulamadı, ebediyyû’l-ebed lânet halkası boynunda ve cehennemin en dibine sollayan gâvurların önderi iblîs bak o da yanıldı ama kurtulamadı. Niye? Tövbe istiğfâr tarafına gidemedi nefsi kibirlendi. Kibrin özünde kâfirlik vardır gerçek kibir küfürdür. Hakkı tanımama hakka karşı koyma duygusu vardır kibirlilerin özünde, ruhunda. Şeytanın özünde kibir ve kâfirlik vardır kendine tapıyordu zaten. Onun için şeytan gibi olursanız cehennemi doldurursunuz, şeytana tâbî olursanız cehennemi doldurursunuz. Hz. Âdem gibi, babamız Âdem gibi, Annemiz Havvâ gibi tövbe istiğfâra sarılırsanız Hazreti Muhammed’e tâbî olursanız ebediyyû’l-ebed kurtulursunuz. Bizden söylemesi. İslam’da hiç yanlış yok yanlış varsa insanoğlunda. Şimdi bu derslerde bütün doğrular İslam’a ait bir tek kelimede yanlışlık olursa o bize aittir kul, kulda olur yanlışlık İslam’da yanlışlık olmaz. İslam’ı Allah kemâle erdirmiştir tamamlamıştır. Herkes eksikliği, kusuru kendinde arasın İslam’da aramazsan. İslam mükemmel mi mükemmel, muhteşem mi muhteşem kemâle Allah’ın erdirdiği bir Nizâm-i İlâhî. Allah’ın nizâmı İslam. Allah’ın yaptığı iş de kusur eksiklik olur mu? Bir defa şöyle düşün demek ki insanlar gerçek Müslüman olsalar dünya hemen Müslüman olacaktır. Ey Müslüman! Doğru Müslüman ol da Müslüman olacakları da İslam’ın arasında engel olma! Doğru Müslüman olalım ve dünyaya biz örnek olacak şahsiyetler Müslümanlardır ve Müslümanlar idi zaten ve Müslümanlardır kesin kez. Bugüne kadar dünyanın örneği, önderi Müslümanlardır. Bundan sonra da kıyâmete kadar yine Müslümanlar olmak zorundadır. Öyle ise kendimizi bir muhasebeye çekelim nerede eksiğimiz, kusurumuz varsa işe oradan başlayalım ve kusuru kendimizde arayarak işe başlayalım karşıyı suçlayarak değil. Kendimizi düzeltelim ondan sonra başkalarını da düzeltmeye çalışıyoruz o da ayrı. Ama kendimizden başlayalım işe Allah muvaffak eylesin iki cihânda daha kurtuluşa eren kullarından eylesin. Rabbim rahmetinin faziletinin içine aldığı kullarından eylesin.

 

Rabbiğfirlî ve edhılnî fi-rahmetike ve fi-fazlike bi-rahmetike ya Erhamerrahimin.” Bu duayı da çok yapmaya gayret edelim.

 

Dakika 49:55

(Visited 73 times, 1 visits today)