İslam Tarihi Ders 27

İslam Tarihi Ders 27

27- İslam Tarihi Ders 27

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Tarih Derslerimiz devam ediyor. Konumuz Kârûn ’dur.

Kârûn ‘un kısa şeceresi, Kârûn bin Yasher diğer okunuş şekli (Yashür ?) bin Kaahes’tir. Bir rivâyette Kârûn ‘un, Hz. Mûsâ’nın amcasının oğlu olduğu, diğer bir rivâyette ise onun Hz. Mûsâ’nın amcası olduğu söylenir. Fakat doğru olan birinci rivâyettir denmektedir. Hz. Mûsâ’nın kısa nesep şeceresi ise, Mûsâ bin İmrân bin Kaahes’tir. Evet, sevgili dostlarımız, buradan da bakıyoruz Hz. Mûsâ’ya bunun bir yakınlığının olduğu açık ortada.

Kârûn büyük servet ve hazinelere sahip bir kimseydi. Anlatıldığına göre, hazinelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. Fakat o, mal ve servetinin çokluğu sebebiyle kavmine karşı azgınlaşıp haddi aştı. Kavmi ise ona öğütte bulunup, onu taşkınlığından vazgeçirmeğe çalıştı ve Yüce Allah’ın Kitâb’ı Kur’an’da anlatıldığı üzere ona: “ … Sakın şımarma, Allah (gururlanıp, kibirlenip) şımaranları sevmez. Allah’ın sana verdiği (maldan harcayıp) âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasîbini unutma. Yüce Allah’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de insanlara (sadaka vererek) ihsânda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayı isteme; çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.“ (Kasas Sûresi, âyet 76, 77)’de Cenab-ı Hak böyle buyurarak nasihatte bulundu. Fakat Kârûn, Allah’ın hilmine (müsamahasına) mağrur olan (aldanan) kimse gibi kavmine cevap vererek: “Bu (servet ve hazineler) bende bulunan bilgi (ve tecrübe) sayesinde bana verildi… “ (Kasas Sûresi, âyet 78)’de Kârûn böyle dedi. Bir rivâyete göre Kârûn bu sözüyle: „Eğer Allah benden memnun olmamış olsaydı ve benim değerli olduğumu bilmeseydi, bu mal ve serveti bana vermezdi.“ demek istemişti. Fakat Kârûn kendisine yapılan bu öğütlere rağmen azgınlık ve serkeşliğinden vazgeçmedi, aksine azgınlığına devam ederek: “Süsü, (debdebesi) içinde kavminin karşısına Çıktı. ,“ (Kasas Sûresi, âyet 79)’da bildiriliyor.

Kârûn, sırtında sarı renkli parlak bir elbise, altın kakmalı erguvâni renkte bir eyerle eyerlenmiş beyaz bir at sırtında, aynı şekilde süslenen atlara binmiş üç yüz câriye ve dört bin adamıyla birlikte kavminin karşısına çıkmıştı. Ayrıca o, yaptırdığı sarayının duvarlarını altınla kaplatmış, sarayı için bir de altından kapı yaptırmıştı. Hattâ gaflet ve cehâlet içerisinde bulunanlar onun gibi servete sahip olmak temennîsinde bulunmuşlar, kendilerine ilim verilen ve Allah’ı tanıyan kimseler ise onları bu temennîlerinden vazgeçirmek için: “Yazıklar olsun sizlere! Allah’ın sevabı îmân ve amel-i sâlihtedir iyi amel eden kimseler için daha hayırlıdır… “ (Kasas Sûresi, âyet 88)’de böyle diyerek onları uyarmışlardı.

Dakika 5:50

Kârûn’a özenenlerde var, Kârûn’u kınayanlarda var. Kârûn’a özenenler Kârûn gibi işte helâk olup giderler.

Yüce Allah (Celle Celâlüh) Kârûn’a zekât vermesini emretti; o da Hz. Mûsâ’ya gelerek her bin dînâr için bir dînâr, her bin dirhem için bir dirhem ve her bin şey için bir şey vermeyi kabul etti. Fakat evine döndüğünde bunu çok buldu ve İsrâiloğullarından kendilerine güvenip itimat ettiği kişilerden bir grup kimseyi toplayıp: „Siz, Mûsâ ne emrettiyse O’nun sözünü tutup yerine getirdiniz; şimdi ise o, sizin mal ve servetinizi elinizden almak istiyor.“ dedi. İşte Allah’ın emrine hem böyle karşı koyduğu gibi kendine yandaş aramaya başladı ve Mûsâ’ya (Aleyhisselâm) da karşı koymaya başladı. Onlar Kârûn’a: „Sen bizim büyüğümüz ve efendimizsin; istediğini emret, yapmağa hazırız.“ İşte zenginin kulları Allah’a âsî olan Kârûn ‘un kulları böyle dediler. Kârûn’a biz senin emrindeyiz dediler İsrâiloğullarının bir kısmı böyle. Bunun üzerine Kârûn: „Ben size falan fahişeyi getirmenizi emrediyorum, ona bir bahşiş verin de Mûsâ’nın kendisiyle zinâ ettiğini söylesin ve iftira atsın.“ dedi. Bakın peygambere iftira atmaya kalktı Kârûn ve Kârûn ‘un uşakları bunlar hep İsrâiloğullarının içindeki bulunanlar. Nihâyet onlar Kârûn ‘un emrine uyarak gidip fahişe kadınla görüştüler, kadın onların bu isteğini kabul etti. Bol para vadettiler ama Allah ne derse o olacak sonuçta.

Bundan sonra Kârûn Hz. Mûsâ’ya gelerek: „Kavmin İsrâiloğulları, senin emir ve yasaklarla ilgili sözlerini dinlemek üzere toplanmış bulunuyor, senin gelmeni bekliyorlar.“ dedi. Bak şimdi Hz. Mûsâ’yı yüzünü kara çıkartmak için Kârûn kendi adamlarını topladı ulu orta o kadına zinâ iftirasını yaptıracak.

Dakika 9:30

Hz. Mûsâ toplanan İsrâiloğullarının karşısına çıkıp onlara: „Hırsızlık yapanın eli kesilecek, iftira edene seksen kırbaç vurulacak, zinâ yapan bekârsa yüz sopa vurulacak, evli ise öldürülünceye kadar taşlanarak recmedilecek.“ dedi. Bu sırada Kârûn Hz. Mûsâ’ya: „Bu saydıklarını sen yapsan dahi aynı hüküm uygulanacak mı?“ diye sordu. Hz. Mûsâ ona: „Evet, aynı hüküm uygulanacaktır.“ diye cevap verdi. Bunun üzerine Kârûn: „İsrâiloğulları senin falan kadınla zinâ ettiğini söylüyorlar.“ dedi. Hz. Mûsâ: „O kadını çağırın, eğer o bunu tasdik edip kabul ederse, durum onun söylediği gibidir.“ dedi. Nihâyet kadın getirilince Hz. Mûsâ: „Tevrât’ı indiren Allah hakkı için doğru söyle, bunların söyledikleri gibi ben seninle zinâ ettim mi?“ diye sordu. Kadın: „Hayır, benimle zinâ etmedin, onlar yalan söylüyorlar; hattâ sana iftira etmem için bana bir takım bahşiş ve ödüller verdiler.“ diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ secdeye kapandı ve onların aleyhine dua etti. Bu sırada vahiy yoluyla Yüce Allah ona: “ Yere dilediğini emret, sana itaat edecektir.“ buyurdu. Bunun üzerine Hz. Mûsâ: „Ey kürre-i arz, ey yeryüzü! Onları yakala ve içine al.“ dedi.

Rivâyet edildiğine göre, iftira hadisesi Hz. Mûsâ tarafından öğrenildiği zaman O, Kârûn’a beddua etmişti. Bunun üzerine vahiy yoluyla Allah (Celle Celâlüh): „Yere dilediğini emret, o sana itaat edecektir.“ buyurdu. Hz. Mûsâ hemen Kârûn ‘un yanına geldi, huzuruna girdiğinde Kârûn, O’nun yüzüne baktı ve kendisine bir kötülük yapacağını anladı. Bunun üzerine O: „Ey Mûsâ! Bana merhamet et, acı?“ diyerek yalvardı. İşte hak ve hakîkat düşmanları, İslam düşmanları hep böyledir. Bunalınca bana acı derler. Ama kurtulunca oradan eli beratlı İslam düşmanlığına devam ederler. Alçaklar ve şerefsizler, azılı İslam düşmanları, o günde öyleydiler bu günde böyleler. Hz. Mûsâ: „Ey yer! Onları yakala ve içine al.“ dedi. Kürre-i arz onları yuttu, yutmaya başladı. Kârûn durmadan: „Ey Mûsâ! Bana merhamet et. Ey Mûsâ! Bana acı.“ diyordu. Mûsâ (Aleyhisselâm)’da: „Ey yer! Onları yakala ve içine al“ diyordu. Ey kürre-i arz! Yutmaya devam et diyordu. Hattâ yer onları diz kapaklarına kadar içine aldı. Kârûn devamlı sûrette Hz. Mûsâ’dan merhamet ve şefkat diliyor, Hz. Mûsâ ise: „Ey yer! Onları yakala, içine al yutmana devam et.“ diyordu. Ey bu çağın Kârûn’ları, ey bu çağın Firavunları! Sizi de bu kürre-i arz içine alacak, yutacak cehenneme kadar götürecek bunda hiç şüpheniz olmasın. Azılı İslam düşmanları! Beliniz bıkkınınız tarihte kırıldı bugünde kırılacak, yarında kırılacaktır. Şehit ettiğiniz Müslümanlara bakıp da şımarmayın, aldanmayın! Onlar şehit olarak cennete uçarlar sizde Allah’ın gazâbına, hışmına çarpılarak cehennemin dibine doğru yol almaya devam edeceksiniz.

Dakika 15:10

Durum aynı değil, Müslümanın çile çekenleri büyük rütbe kazanacaklar ve kazandılar.

Nihâyet onlar tamamen yerin içine batıp gömüldüler. Bu sırada vahiy yoluyla Allah’u Teâlâ (Celle Celâlüh) Hz. Mûsâ’ya: „Ey Mûsâ! Hiç acımadın ne kadar katı yüreklisin? İzzet ve celâlim hakkı için, eğer o bana yalvarıp seslenseydi, mutlaka ona icâbet eder, merhamet ederdim. Artık senden sonra yeri itaat etmesi için bir daha hiçbir kimsenin emrine vermeyeceğim.“ buyurdu. Allah (Celle Celâlüh) Kârûn’u her gün bir insan boyu yerin dibine doğru çekmektedir. Bu cehenneme giden yolculuktur. Nihâyet Allah Kârûn ‘un başına bu felâketi verince, daha önce ona nasihatte bulunan mü’minler Allah’a hamd ettiler; Kârûn’a imrenip de dün onun yerinde olmayı temennî edenler ise hatâlarını anladılar, Allah’tan bağışlanmalarım dileyerek tövbe istiğfâr ettiler. Ey dünya dersini al! Allah’ın merhameti kuşatır. Kimi? Dünya da herkesi, rahmeti herkesi kuşatır. Ama mahşer yerinde sadece mü’min ve amel-i sâlih sahiplerini kuşatır. Orada adâleti ilâhî tecellî eder. Gâvura cennet yoktur gâvur cehenneme, mü’min ve amel-i sâlih sahipleri de cennete. İşte adâleti ilâhî, lütfu ilâhî, merhameti ilâhî orada rahim olan Allah mahşerde mü’mine tecellî edecek. Kâfire de, zâlime, fâsıka, fâcir’e de adâleti tecellî edecek. Cehennemi hak eden adam cennete ebedî gidemez. Îmânda problem olup îmânsız geberen bütün kâfirler ebediyyû’l-ebed onların hakkı cehennemde kalmaktır. Mü’min kişi günahlarından dolayı cehennemi hak etmişse o da cezâsını çeker ya çıkar çünkü onun ki müebbet değildir. Kâfirin cezâsı cehennemde müebbettir. Müslüman îmânlı ölürse müebbet değildir ya affa uğrar affı mağfirete uğrar veyahut cezâsını çeker çıkar yine cennete gelir. Ama önemli olan nedir, parmağını ateşe dokunabiliyor musun? Dokunamıyorsun. Bir diken batıyor ona dayanamıyorsun, cehenneme nasıl dayanacaksın? Ey Müslüman, sende doğru Müslüman olsana! Gece-gündüz tövbe istiğfâr et kötülüklerin tümünden vazgeç, Allah’a itaat et isyân etme! Dünyada ki ateşi cehennemlikler bulabilseler dünyada en kızgın en şiddetli ateşi bulsalar soğuk su diye içine girerler. Cehennem daha şiddetli dünya ateşi cehennem ateşinin yanında soğuk su gibidir diye tarif yapılıyor. Aklını başına al! Cehenneme girer-çıkar cezâmı çekerimde çıkarım bu kolay bir hadise değil girmemeye çalış.

Dakika 20:08

Bunun çâresi nedir? Îmân ve Amel-i Sâlih’tir, gerçek Müslüman olmaktır, günahlarına tövbe istiğfâr etmektir ve bir daha yapmamaya gayret etmektir. Günahsız kul olmaz. Yani kim günahsızım diyorsa o câhildir serseridir o. Herkesin kendine göre az veya çok büyük veya küçük günahları vardır mâsum olan sadece peygamberlerdir. Onlar büyük günah işleyemezler, küçük günah işlemezler. Sadece onlardan da zelle gözle görülmeyecek, elle tutulmayacak küçük zelleler zuhur edebilir. Büyük ve küçük günah işlemez peygamberler onlar mâsumdur. Ama herkesten çok onlar tövbe ediyorlar istiğfâr ediyorlar. Niye? Ümmetine örnek olmak için bir derecelerini yükseltiyor Cenab-ı Hak ve aynı zamanda o küçücük zelleleri küçüğün küçüğü, zellenin zellesini onlar kendi katlarında büyük görüyorlar onun için çok tövbe istiğfâr ediyorlar büyük-küçük günah işlemedikleri hâlde. Ey Müslüman! Sen her gün en büyük günahları işliyorsun cayır cayır farzları terk ediyorsun.  Namaz kılmayan günde namazın bütün farzlarını terk ediyor. Oruç tutmayan yine böyle, haccı farz olmuş gitmeyen yine böyle, zekât farz olmuş zekâtını vermeyenler yine böyle. Bunlar Allah’a büyük isyândır. Allah yolunda Emr-i Bi’l-Mâruf Nehy-i Ani’l-Münker yapman gerekiyor bunları yapmıyorsun. Bunlar senin aslî görevlerin Allah yolunda cihâd etmen gerekiyor, İslam dinini müdafaa etmen gerekiyor. Hakkı müdafaa her Müslümanın asil görevidir.  Bu konularda Müslümanlar eğer görevlerini yapmış olsalardı, birlik berâberlik içinde hareket etselerdi Allah birliği emrediyor sen parçalanıyorsun şu veya bu bahâne ile. Birlikte hareket etseydi Müslümanlar dünyada kötülükler azalardı Müslümanlar arasında da kötülükler yok olurdu. Nemelâzım diye diye Müslümanlar görevini yapmaya yapmaya birlik berâberlik olmaya olmaya dağılarak, parçalanarak Müslümanlar bu hâle geldiler. Kendi birliklerini düşmana yıktırdılar bu birliklerini bozdurdular. Hâlâ düşman Müslümanı parçalamaya çalışıyor. Allah bir olun diyor Müslüman parçalanıyor. Ey Müslüman! Bunlardan vazgeç cehenneme gidecek cehenneme götürecek amelleri işleme! Cehennem dilek olay adını andığın gibi değil, cehennemde en hafif azâb, cehennemin en üstünde ki en hafif azâb ayağına ateşten iki nalin giydirirler beynin kaynamaya başlar. Bundan hafifi yoktur aşağı gittikçe derece dereke dereke cehennemin dibine kadar şiddet artarak devam ediyor. Aklını başına al! Biz hatırlatıyoruz kendi nefsimize söylüyoruz bunların hepsini. Kendi nefsime söylerken sana da duyurmak istiyorum çünkü sen benim Hz. Âdem’in, Havvâ ‘nın çocukları olarak insanlıkta kardeşiz. Birde îmânda, İslam’da kardeşiz.

Dakika 25:00

Kardeş kardeşe iyilik eder mi, etmez mi? Kardeş kardeşi uyarır mı, uyarmaz mı? Kardeş kardeşi ateşe düşerken geri çeker mi, çekmez mi? Şimdi seni ateşten geri çekene sen teşekkür mü edersin, bana karışma benim hayatıma karışma ben düşersem düşerim cehenneme ateşe mi dersin? Ateşe düşünce feryâd edersin ve beni niye kurtarmadın dersin. Şimdi benim hayatıma karışma diyorsun. Hangi hayat bu? Allah’ın istediği hayat İslam’ın hayat tarzıdır, bunun dışındaki hayat tarzı İslam dışıdır. İslam dışı hayat tarzı seni cehenneme götüren bir hayat tarzı ve yaşantıdır. Batı’yı taklit ederek, Doğu’yu taklit ederek, sağı-solu taklit ederek hayat tarzı olmaz. İslam’ın hayat tarzını Yüce Allah ortaya koymuş bu hayatı yaşayacaksın diyor Cenab-ı Hak ben demiyorum ki bunu Allah’u Teâlâ diyor. Müslüman oldun mu İslam hayat tarzını yaşayacağız gerçek hayat tarzı mutluluk hayat tarzı da bu. İslam seni cennete hazırlıyor dünyanı da cennet hâline getirmeye çalışıyor. İslam’ın en mutlu hayat tarzını ortaya koyduğunu İslam’ı bilmeyenler bu gerçeği bilmiyor. Şarap içeceksin, bu mu senin hayat tarzın? Zinâ edeceksin, bu mu senin hayat tarzın? Yalan söyleyeceksin, hırsızlık yapacaksın, onu-bunu kandıracaksın, vahşice hareket edeceksin, Allah’ın emirlerini cayır cayır terk edeceksin bu mu senin hayat tarzın? Meyhaneye, kerhaneye edeceksin, bu mu senin hayat tarzın? Tamam, dünyada özgürlük irâden var özgürlüğünü irâdeni hayra da şerre de kullanabilmek sende bir özgürlük verilmiş burası bir imtihan âlemi, imtihana kaybet diye verilmemiş özgürlük hürriyet. İmtihanı kazan diye verilmiş. Seni özgürlüğünü, hürriyetini, irâdeni kötüye kullan diye verilmemiş. Hakka hakîkate kullan da imtihanı kazan, cenneti kazan diye verilmiş. Bazı hatipler çıkıyor tamam diyor inanmamak da hakkındır diyor. Şimdi hakkın falan değil irâdeyi kötüye kullanmaktır, hakkını kaybetmektir. Kul konuşmayı bilmiyoruz daha bizim bazı hatiplerimiz var ki irşattan yoksun kelimeler kullanıyorlar. İrşat dışı câhile yol açtığının bile farkında değil. İrâdeni bir irâdesini bir adam küfre kullanırsa o ben hakkımı kullandım diyecek yarın mahşerde. Sana bu hakkını kâfir oğlu hakkını kim verdi ki? İrâdeni sana Allah irâdeyi verdi ama imtihan meydanına koydu ama ne dedi? Benim küfre rızam yok, küfrün cezâsı cehennem dedi. Sen bunu böyle anlatmıyorsun, bu da hakkındır diyorsun. Hakkı kötüye kullanmaktır hak değil o hakkı kötüye kullanmaktır. İrâde hakkını, hürriyet hakkını kötüye kullanmaktadır ve küfre kullanıyor adam. Îmâna kullanmasına Allah emretmedi mi? Allah’ın emrini terk etmek senin hakkın mı, benim hakkım mı bunlar? Ey hatipler! Konuşurken ne konuştuğunuzun farkına varın.

Dakika 30:00

Ne yaptığını bilmeden konuştum zannediyor bir şey anlattım zannediyor. Kaşığının sapı yok ortası yok. Adam ağzına götüreceği yerde önündeki her şey aşağı dökülüyor haberi yok. Kaşık yaptım yemek için sofra hazırladım zannediyor. Hâlbuki sofrayı deviriyor haberi yok.

Evet, sevgili dostlarımız, Kârûn’dan kısaca özlü olarak sizlere bahsettik. Anlayan anladı anlamak istemeyen kendi bilir.

Evet, yine o dönemlerde Minüçhir Fars Farisi haberlerde Minüçhir’den bahsedilmektedir fars hükümdarlarından bahsedilmektedir. Keykubat’ın hükümdarlığından yine fars hükümdarlarından bahsedilmektedir. Zevv ve Keykubat’ın hüküm durdukları dönemine İsrâiloğullarının arasında meydana gelen hadiselerden, yine Haskıl diğer okunuş şekli (Hıskıl’in) peygamberliğinden bahsedilmektedir.

Evet, sevgili dostlarımız!

Bunların hakkındaki kaynaklar bizi doyurucu olmadığı için bunlardan kısa geçiyoruz. Haskıl’in İsrâiloğullarının arsında ne kadar kaldığı zikredilmemiştir. Bir rivâyete göre, diriltilen bu kişiler Hıskıl’in kendi kavmi idi. Onlar öldükleri zaman Hıskıl ağlayarak: “Ey Rabbim! Ben sana ibadet eden ve seni zikreden bir kavmin içerisinde bulunuyordum şimdi ise tek başıma kaldım” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (Celle Celâlüh): “Onları yeni baştan tekrar diriltmemi ister misin” dedi Hıskıl (Aleyhisselâm)’a. O da: “Evet isterim” karşılığını verdi. “Allah onların hayatını sana bağışladım” buyurdu. Bunun üzerine Hıskıl ölen kavminin insanlarına hitâben: “Allah’ın izniyle dirilin” diye seslendi. Onlar Allah’ın izniyle dirilip bir müddet daha onunla birlikte yaşadılar.  Bazı nedenlerle işte taun hastalığından kaçan bir grup, biz kaçtık da kurtulduk diyenler Allah’ın takdirinden kaçılmaz. Allah ne derse onu yapar yerine getirir. Taundan kaçanların bir kısmı Cenab-ı Hak onlara ölümü tattırmış hepsini ölümünü emretmiş, bunların 70000 kişi kadar olduğu da söylenmektedir. Onlar öldükten sonra da Hıskıl (Aleyhisselâm)’ın duasıyla dirildikleri, tekrar yaşadıkları rivâyetleri vardır. Bunlar dünyaya ibret olsun diye takdim edilen ibretli sahnelerdir. Allah ne derse öyle olur. Sen Allah’ın emrine itaat etmeye bak şeriatın İslam şeriatının kurallarına uymaya bak! İslamiyet’i iyi anlamaya, iyi kavramaya bak! Yanlışlarından vazgeç, İslamiyet’i yanlış anlayıp da kafası yanlışa çalışan doğruya çalışmayan güruhlardan, gruplardan kendini kurtar. Sahteden ve sahtekârdan safsatadan ve safsata peşinde koşanlardan kendini kurtar. İlmel yakîn İslamiyet’i iyi anlamaya bak!

Dakika 35:25

İşte yeryüzündeki okullar İslâmî okullar var muhteşem okullar. Peygamberimizin ve Sahâbînin okulunu devam ettiren okullar var. Bunlar kim hangi okullar? Şimdi mezhepsizler, meşrepsizler ne yaptığını bilmeyen kafası bozuklar bunları bilmiyorlar. Mezhepsizlik mezhebine saplanmışlar var, kendileri en tehlikeli mezhebe saplanmışlar mezhepsizlik mezhebine saplanmışlar. Birkaç âyet, birkaç hadis öğrenince İslamiyet’i de biz biliyoruz zannetmişler. Fâkihleri, müçtehitleri devre dışı çıkarmaya çalışanlar kafası bozuklar var. Yüce İslam’ı en üst düzeyde doğru anlayan Ulemâ ve Peygamberimiz ve Sahâbînin yolunda ki müçtehitler fâkihlerdir. Ve bunların okullarının adı da işte Hanefî mezhebi, Mâlikî mezhebi, Hanbelî, Şâfiî mezhebi gibi okullardır bunlar. En üst düzeyde bilim adamları tarafından İslam’ın okutulmasıdır bunlar. Mezhep, meşrep dediğimiz budur. Müçtehitler, fâkihler düzeyinde bir okul bunlar. Sen en üst düzeyde kaliteli ulemânın dersini bırakacaksın başıbozukların yoluna milleti sevk edeceksin. İşte Hâricîler ve onların kuyrukları bugün devam ediyor. Bir de aklı ermeden mezhebin bir İslam Okulu olduğunu müçtehitler düzeyinde Fâkihler, Müfessirler, Muhaddisler düzeyinde bir İslam okulu olduğunu bilmeyen kafası bozuklarda ne yapıyorlar? İşte bu okulların sanki İslam’dan başka bir ders okutuyor olmuş gibi bunları devre dışı çıkmasına göz yumuyorlar. Mezhep taassubu başka şeydir, mezheplerde mezheplerin ortaya koyduğu okullar ayrı şeydir. Mezhepler aslında asil bir İslam okuludurlar müçtehitler düzeyinde bir okuldur. İşte kafası bozuklar âyetlere yanlış mânâ veriyorlar, hadis-i şeriflere yanlış mânâ veriyorlar. Kimisi hadis-i şerifleri kökünden inkâra kalkışıyor, kimisi farzları, vacipleri, sünnetleri inkâr ediyor. Her birinde bir başıbozukluk almış gidiyor. Niye? İşte doğru okulda doğru okutmasan başıbozuklar meydanı alır. Meydanı doğruya vermezsen eğriler meydanı alır başıbozuklar alır. Sen Sahâbîyi devreden çıkaracaksın, Peygamberi devreden çıkaracaksın hâşâ! Ondan sonra müçtehit yüksek âlimleri devreden çıkaracaksın, mezhepsiz diye ilân edeceksin, Kur’an-ı Kerim’e de kafana göre uydurma mânâlar vereceksin, hadisleri de hadi- şerifleri de sahîh hadisleri de yok sayacaksın bunun adını da İslam koyacaksan. Sen kimi kandırıyorsun? Azılı bir İslam düşmanlığı yapılıyor burada. Onun için ne yaptığımızın farkına varmamız gerekiyor. Âyet-i kerimelere mânâ verirken bugünün Ulemâsı kökü olmasa bugün şaşırırdı. Niye şaşmadan 1500 senedir bu Müslümanlar şaşmadan, yanılmadan dosdoğru bugüne kadar niye geldiler?

Dakika 40:17

Dört mezhep diyoruz dört tane okul bu. Dördününde elinde delilleri var. Şartlara göre de mânâya göre de çeşitli hükümler çıkarılmış müçtehitlerin içtihâd selâhiyeti var ve orada bir zenginlik var bir rahmetin genişliği var. Bunu anlamıyor adam, niye bu böyle diyor niye şu şöyle diyor. Sen, bu işe aklın ermez.  O âyet-i kerimede o mânâda var, o hadis-i şerifte o mânâda var o da var o da var ve müçtehitler bunu enine-boyuna incelemişler. Bunlar istimbat âlimleridirler. İstimbât âliminin görevini câhile verirsen işte ortalık böyle olur. Ehil olmayanları işte ehliyetlilerin yerine koyarsan ehli âlimin yerini câhil alırsa böyle olur. İşte hava bozuldu, iklim bozuldu. Niye? Kafalar bozuk. Ama İslam sapasağlam… Ey Müslümanlar, şundan hiç şüpheniz olmasın; İslam’da İslam’ın okulları da sapasağlam bize kadar geldi, kıyâmete kadar da gidecek burada hiç şüpheniz olmasın Allah’ın lütfu keremiyle. Çünkü Kur’an-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır bozulma şansı hiç yoktur. Zaten ayet-i kerimelerin muhkem mânâları da meydandadır diğerleri de ortadadır. Müteşâbihlerinde mânâsını Cenab-ı Hak ne yapmıştır?  Kendi üzerine almıştır. Îmân etmek bize ait ama müteşâbih âyetlerin mânâsını bize zorlamamış, onun te’vilini Allah bilir buyurmuş ve gerçek Râsih ulemâya da selâhiyetleri vermiş. İlmî selâhiyet onlarda.  Onun için sevgili dostlarımız, İslam dinini bozma şansı kimsenin yok İslam bozulmaz. Hanefî Okulu mükemmel bir okuldur, Mâlikî Okulu mükemmel bir okuldur, Şâfiî ve Hanbelî Okulu mükemmel bir okuldur hepsi delillere göredir. Hepsinin okulunda okunan Kur’an-ı Kerim’dir, sahîh sünnettir, icmâdır, kıyastır,  aslî ve ferî delillerdir. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Dört mezhebin içinde bir defa birbirine zıt bir şey yoktur onlar ilmi zenginliklerdir o farklar olacaktır orada Ulemâ’nın ihtilâfı geniş bir rahmettir. Büyük Ulemâ arasında o ihtilâflar rahmettir. Câhilin arasında ki ihtilâflar dövüş kavgadır, biz oradan bahsetmiyoruz. Câhiller işte görüyorsunuz içinde bir grup çıkmış aklı sivri dünyada kâfir demedik Müslüman bırakmadılar. “Hâşâ Sümme Hâşâ! Bir taraf Hâricîler ‘in kuyrukları bunlar; Biz diyorlar Hanbelî mezhebindeniz. Hanbelî falan değil bunlar, bunlar ne Hanbelî’dir ne de şudur ne de budur. Bunlar Hâricî kuyrukları dünya kâfir demedik insan bırakmadılar. Küfür, küfrün ne olduğu hükmî olan küfür cehli olan küfür inâdî olan küfür ve bunun çeşitlerini ulemâ bir bir ortaya koymuştur. Bir insanın 99 tane küfür alâmeti olsa bir tane de îmân alâmeti olsa yüksek ulemâ o adama kâfir dememiştir o bir tane îmân alâmetinden dolayı. Ama bunu böyle demek onu uyarmamak ona tehlikeleri haber vermek anlamında değil.

Dakika 45:06

Ona-buna kâfir denmez, sadece tehlikeye karşı küfür, şirk, nifâk tehlikesine karşı ilmî olarak uyarılır. Adam basıyor kâfir şu kâfir, bu kâfir. “Hâşâ!” ve Türkiye’deki bütün hocaların peşinde namaz kılınmaz diyor. Sen bu kadar hocanın kalbini yardın açtın baktın mı hangisi dinin emrine inkâr ediyor ve sapık ve câhil herif? Eğer küfür alâmeti birinde görmüşsen o zaman git ona de ki: Burada bir tehlike var ve onu uyar orada. Hepsi de bütün Türkiye’de bu sistem içinde diyor bu sistemi benimseyerek bu sistemde hocalık yapan, müftülük yapan,  imamlık yapan, vaazlık yapan kim varsa din adına İlâhiyatçı olarak kimler varsa bunların hepsine kâfir diyor adam peşinde namaz kılınmaz diyor. Arkadaş, bu bir ifrattır bu bir hâricî zihniyetidir. Adam küfre rızâsı yoktur haktan yanadır, hakîkatten yanadır bütün bâtılın hiçbirini onaylamadan imamlık yapar, bâtılın hiçbirini onaylamadan müftülük yapar, bâtılın hiçbirini onaylamadan adam müezzinlik, İlâhiyatçılık yapar. Bunların sen hiç birine kâfir diyemezsin. Ama İslam’ın yerine bir bâtıl sistemi koymuş onu kabullenmişse onu da iyice teşhis et tespit et böyle mi diye, rastgele konuşma bu câhillikten vazgeçin. Bakın küfür kime kâfir derse bir insan o karşı taraf kâfir değilse o sana geri döner diyor. Kendinin kâfir olma tehlikesi var. Bak, biz yine itinâ gösteriyoruz ki sen kâfirsin demiyoruz ona. Niye? Biz rastgele konuşamayız ki. Bütün Müslümanlara kâfir diyen, bütün Müslümanlara kılıç çalan kâfirdir diye malına, canına, kanına, namusuna kasteden bunlar bir de bu tarafları var bunların Müslüman kanı atıyorlar. Aynen Hâricîlerin tarihte Sahâbîlere kâfir dedikleri gibi, Sahâbî kanı akıttıkları gibi. Bugün de Müslüman kanı akıtanlar var. Ey aşırı uçlarda düşmanın maşası olan herifler! Ne olduğunu bilmeden hapı yutmuşsunuz, yanlış hapı yutmuşsunuz. Bu hapı ağzınızdan atında kusun bunları yerine Yüce İslam’ın ilimlerinin hapını yutun, gerçeği öğrenin. Müslüman kanını akıtarak, Müslümanın namusuna kastederek, Müslümanlara kâfir diyerek sen nereye varacaksın? Peygamberimizin Hâricîler hakkında ne dediğini biliyor musun? “Bu ümmetin köpekleri Hâricîlerdir” ümmeti ısırıyorlar başkasını ısınmıyor bunlar. Bunların gâvura bir şey dedikleri yok. Bunlar gâvurun sadece onu söz olarak anarlar ondan sonra bütün silahlarını Müslümanlara kullanırlar. Bunların gâvurlarla bir derdi yok, bunların derdi Müslümanlara kılıç çalmak Müslüman kanı akıtmak böyle bir Müslümanlık yok. Bundan daha büyük bir İslam düşmanlığı olur mu? Aklını başına al!

Dakika 49:40

Evet, bugün Firavunun kucağında büyüdü Mûsâ (Aleyhisselâm). Mûsâ (Aleyhisselâm) kâfir miydi Firavunun kucağında olduğu için, yoksa da aslan gibi aslandan aslan gibi bir peygamber adayı mıydı?  Hz. Muhammed şirk ortamında putların ortamında yetişti, yerleşti ve Peygamber oldu en büyük inkılapları devrimleri yaptı çağların bütün çağların Peygamberi âlemlerin de rahmet peygamberi. Peki, o putperestlerin arasında diye on üç yıl Mekke’de müşriklerin arasında kaldı. Onun yanında Müslümanlar bir sürü Müslümanlar vardı. Peki, Mekke Medine’de devrine kadar İslam devleti kuruldu mu? Kurulmadı. Peki, Medine’de ki İslam Devleti kuruluncaya kadar beriki Müslümanlar kâfir miydi? Hâşâ! Ne yaptığını bilmeyen serseriler! Hiçbir zaman küfre bir insanın kalbi küfre, şirke, nifâka temâyülü olmadan kişi küfrü, şirki, nifâkı kesp etmeden kimse kâfir olmaz. Îmân edilecek yüce değerlerin tamamını tasdik eden ve bunları ikrâr eden bir Müslüman aslan gibi bir Müslümandır günahları olsa da. Ne kadar günahı olursa olsun bunlar aslan gibi Müslümandır. Günahlarını da tövbe etsin derhâl. Çünkü îmân edilecek yüce değerlerin tasdik eden diliyle ikrâr eden yaşantısıyla da bunu ispat eden kişi Müslüman’dır günahları da olsa bile. Günahsız kul olmaz ama büyük ama küçük herkeste bu bulunur. Daha önce de işte değindiğimiz gibi diğer derslerimizde Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf,  Tıp bütün derslerimizde biz bunlara değindik. Şimdi de tarih konumuz. İşte derler ya dert söyletir bilmem ne ağlatır derler ya! İşte onun için biraz dertleşmiş olduk. Derdimizi İslam âleminin derdini dökmeye çalıştık. Dilimizin döndüğü kadar dosta da düşmana da mesajlar verdik vermeye çalıştık bu sırf Allah rızâsı için görevimizi yapmaya çalıştık. Eğer hatâlı kelimem varsa o hatâlar bizim kendimize aittir. İslam’da hatâ yoktur. Onun için burayı da herkes iyi bilsin hatâ kuldadır İslam’da hatâ yoktur.

Cenab-ı Hak îmân-ı kâmil tüm amelleri sâlih olan iki cihânda yüzü ak olan İslam’ın birlik, berâberlik, kardeşliği için çalışan İslam’ın gücünü, kuvvetini, birlik ve berâberliği hak yolda kullanan, hakkı müdafaa eden, bâtıla karşı koyan, Allah’ın emrinde kul Peygamber’e tâbî olan İslam ordusunun içinde aslan bir asker olan işte bir kulu olmak için çırpınacağız, çalışacağız. Hepimiz Allah’ın kulları Allah’ın askerleriyiz. Kılıcı nereye çalacağımızı iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer doktor bıçağı yanlış yere çalarsa hasta ölür sakat olur, doğru yaparsa güzel ameliyat olur tedâvi olur. Yüce İslam’ı doğru anlayalım, doğru anlatalım o zaman teşhiste güzel olur tedavi de güzel olur kişi iki cihânda da pişman olmaz. Allah hidâyet eylesin. ( Allâhümme elhimnî rüşdî ve eiznî min şerri nefsî) bu duayı da hepimiz çok yapalım. Kendi nefsimize güvenmeyelim, nefsimize pay vermeyelim, Allah’a tevekkül ve teslimiyet içerisinde hareket edelim. Başarı O’ndan tevfik-i hidâyet O’ndan. Hidâyet O’ndan ama tevfik de O’ndan hepsi O’ndan hepsi O’ndan. Günahlar bizden iyi anlayalım!

Dakika 55:15

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 56 times, 1 visits today)