İslam Tarihi Ders 46

İslam Tarihi Ders 46

46- İslam Tarihi Ders 46

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

Tarih dersimiz İslam tarihinden sevgili Peygamberimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) on yedinci dedesi, Mudâr b. Nizâr’dan bahsedeceğiz. Hazreti Adnân’dan dedesi Adnân’dan sonra on yedinci sırada Hazreti Abdülmuttalib’ten önceki yine atalarından on yedinci sırada bulunmaktadır ki Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on yedinci sırada yer alan atası Mudâr b. Nizâr ’ın annesi Sevde Binti Âk olup İyâd ile babaanne bir kardeş idiler. Doğduğu zaman Mudâr ’ın alnında Peygamberimizin nuru parlıyordu, onu görüp de sevmeyen bir kimse yoktu. Mudâr baba oğullarının Seyyid’i ulu kişisi idi, kerem ve hikmet sahibi idi.

Evet, sevgili dostlarımız, Hz. Muhammed’in nuru Hz Âdem’den sonra peygamberlerin silsilesi yoluyla Peygamberimizin soyu yoluyla İbrâhim’e, oradan da İsmâil’e, İsmâil ’den de Peygamberimizin atalarından o yüksek şahsiyetlere bu nur intikâl ederek Hazreti Abdulmuttalib’e, ondan da Abdullah’a, oradan da Âmine Annemize, oradan da gerçek nurun sahibi Hz. Muhammed’e intikâl etmiş bu nur sönmeyen o nur artık parlamış dünyayı aydınlatmış, göklere, yerlere ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bu nurun Peygamberi (Aleyhissalâtu Vesselâm).

Mudâr ‘ın oğluna öğütleri;

Mudâr b. oğluna: “Kötülük eken kişi pişmanlık biçer.” İşte gerçek atasözlerinin kökü nereye dayandığına bir bakın! “Kötülük eken kişi pişmanlık biçer.” “Hayra acele etmek hayırdır.” “Nefsinize hoşlanmadığın şeyi yükleyiniz ki onu düzeltesiniz.” Dikkat et buraya da! “Nefsinize hoşlanmadığın şeyi yükleyiniz ki onu düzeltesiniz”. Yani nefis için hayırlı olan nefsin hoşlanmadığını her şeyi yükleyeceksin. Nefis namaz kılmak istemezse derhâl o namazı seve seve îmânınla, irâdenle, aklınla, inancınla o namazı kılarsa nefis böyle böyle terbiye olmaya başlar. Diğer ilâhî emirler de böyle… “Nefsin aşırı arzu ve isteklerinden yüz çeviriniz ki onu perişan edesiniz. Yani nefsin ne istiyorsa onun tersini yapın! Nefis ve şeytan birlikte hareket ederler. “Salâh ile fesâd arasında ancak sabredip katlanmak ve iki sağın arası beklemek vardır” diyerek öğütler verirdi. Evet, sevgili dostlarımız, İşte “Salâh ile fesâd arasında ancak sabır ve iki sağın arası beklemek vardır” diyerek öğütler verirdi. Halebî’nin sahihliğini açıklayarak bildirdiğine göre Arap yazısı ile ilkyazı yazan zat da Mudâr b. Nizâr idi. Halebî bunu İnsânü’l-Uyûn’da zikretmiştir.

Dakika: 5:43

Mudâr ‘ın teğannî ile develerini toplayışı ve hızlandırışı;

Mudâr b. Nizâr insanların en güzel seslisi olup, istediği zaman teğannî ile develerin yürüyüşünü hızlandıran bir araya toplanmalarını sağlayan ilk insandı. Mudâr b. Nizâr bir gün deveden düşer eli kırılır elinin acısına dayanamayarak “Vay elim! Vay elim!” diyerek terennüm ve teğannî etmeye başlar. Otlakta ki develeri kendisinin bu sesine alışırlar. Otlaktaki develeri toplaması için hizmetçisinin eline âsâ ile vurup elini a acıtınca uşak da “Vay elim! Vay elim!” demeye başlar, develer toplanıp otlaktan kendisine doğru gelirler. Mudâr b. Nizâr develerin yorgunluklarını gidermek, yürümelerini hızlandırmak istediği zaman da onların arkasından yürür “Vay elim! Vay elim! Vay elim! Vay elim!” böyle terennüm ederek güzel sesiyle terennüm ve teğannî ettikçe develer neşelenir boyunlarını uzatarak yürümeye koyulurlar, yorgunlukları geçer ve hızlanırlardı.  Gerçekten de terennüm ve teğannî develeri neşelendirirdi.  Hele ses güzel de olursa develer boyunlarına uzatarak yürüyüşlerini hızlandırırlar, yüklerinin ağırlığı kendilerine hafif gelirdi, uzun mesâfeyi kısa zamanda, üç günlük yolu bir günde alırlardı diyor. İşte ruhlara hoş gelen güzel teğannîler.

Mudâr ve Rebîa’nın Müslüman oldukları;

Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Mudâr’a da, Rebîa’ya da sövmeyiniz! Çünkü onlar mü’min ve Müslüman idiler, İbrâhim’in dininde idiler” buyurmuştur.

Mudâr b. Nizâr ‘ın oğullar; Mudâr b. Nizâr ‘ın iki oğlu vardı birinin adı İlyâs, diğerinin ki Aylân’dı lakabı (Nâs)’dı. İlyâs annesi Rebâb Binti Haydâ b. Maad b. Adnân idi.  

Mudâr b. Nizâr ‘ın kabri; Mudâr b. Nizâr ‘ın kabri,  Medine’ye iki günlük mesâfede ki Revhâ’da bulunmakta ve ziyaret olunmaktadır.

Mudâr b. Nizâr‘dan türeyen kabilelerin çokluk ve hâkim durumda olmaları; Mudâr b. Nizâr ‘a dayanan kabile Hicaz’da ki Adnânî kabilelerden sayıca daha çok ve hâkim durumdaydı. Mekke’de riyâset ve hâkimiyet bu kabilenin elinde idi, Mudâr kabilesinden birçok oymaklar meydana gelmişti.

Dakika 10:23

Evet, sevgili dostlarımız, Şimdi de Peygamberimizin atalarından İlyâs ’tan bahsedeceğiz;

Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on altıncı sırada bulunan atası İlyâs bin Mudâr ’da Peygamberimizin nuru vardı. İlyâs b. Mudâr, üstün şeref ve fazilet sahibi idi İsmâil oğullarından atalarının sünnetlerini değiştirmiş olanlara ilk karşı koyan ve onları tanımayan kişidir. Yani sapanlara karşı koydu,  hak yoldan sapanlara, kendisinden hep güzel ve iyi işler sâdır olurdu. Uded’den sonra İsmâil oğullarından ondan râzı ve hoşnut olmayan bir fert yoktu. Atalarının bütün âdet ve sünnetlerini ihyâ edip ip şekline çevirmişti. İbrâhim ve İsmâil (Aleyhimüsselâmlar)’dan sonra Beytullâh’ın yıkılan rüknünü ilk onaran kişi olduğu gibi kendi zamanında Beytullâh’a kurbanlık develer sevk edenlerin de ilkiydi. Bütün Araplar ona Lokman ve benzeri hikmet sahiplerine tâzimde bulundukları gibi tâzimde bulunmaktan geri kalmazlardı. İlyâs b. Mudâr, kavminin büyüğü, kabilesinin Seyyid’i ulu kişisi olarak tanınır hiçbir emri geri kalmaz hiçbir dâvâ da ondan başkasına götürülüp çözümlettirilmezdi.

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) bir hadis-i şeriflerinde: “İlyâs’a sövmeyiz! Çünkü o mü’min idi” buyurmuştur. Kendisinin hac sırasında vücudundan Peygamberimizin terbiyesini “Lebbeyk!” diyerek seslenişini işittiği rivâyet edilir. Görüyorsunuz burada da ayrı bir tezâhürat görülmektedir. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) daha Âdem (Aleyhisselâm) yaratılmadan daha ruh bünyesine verilmeden ben Ümmü’l-Kitap’ta Peygamber idim diyor. Yani benim Peygamberliğim orada yazılıydı diyor. Evet, sevgili dostlarımız, O’nun nuru parlayarak geldi ve parlayarak gidiyor. O’nun nuru İslam’ın nurudur, İslam O’ndan parlamıştır Cenab-ı Hak İslam’ı ona vahiy yoluyla inzâl eylemiştir Kur’an-ı Kerim O’nun kalbine indirilmiştir. Onun için O, canlı bir İslam idi. Dünyada önder-örnek arıyorsanız Hz. Muhammed’dir (Aleyhissalâtu Vesselâm). Evet, sevgili dostlarımız, Hz. Muhammed’i tanımak için İslâmî ilimlerin tümünden nasîb almak lâzım.

İlyâs b. Mudâr ‘ın oğulları;

İlyâs b. Mudâr ‘ın üç oğlu vardı. Müdrike (diğer adı Âmir) idi Tâbihâ (onunki de diğer adı Amr) idi. Kameâ (bunun diğer adı Umeyr) idi. Bunların anneleri Hındîf,  Hındîf’in asıl ismi de Leylâ olup urban b. İmrân b. Havf b. Hudâa’nın kızıydı.

Dakika 15:30

İlyâs b. Mudâr ‘ın oğullarına ve hanımına lâkap takışı;

İlyâs b. Mudâr bir gün faydalı bir şeyler elde etmek üzere ev halkını ve yayılım hayvanlarını yanına alarak kıra çıkmışlardı. Devenin önünden birden bire bir tavşan fırlar, deve ürküp kaçar. İlyâs b. Mudâr ‘ın oğlu Âmir diğer adı (Müdrike) olan yakalamak için devenin ardına düşer ve ona yetişir. Leylâ hâtun hemen kalkar oğlunun arkasından seğirtircesine gider. İlyâs b. Mudâr ‘ın oğlu Tâbihâ tavşanı aramaya gider, avlar ve pişirir. Çok geçmeden bütün ev halkı dönüp İlyâs b. Mudâr ‘ın yanına gelirler önlerine yemek konulduğu zaman Leylâ hâtun oğullarına:

“ Vallâhi ben sizi aramak için ardınızdan seğirtmekten hiç ayrılmadım” der. Bunun üzerine İlyâs b. Mudâr ona:

“Sen hındifsin yani (seğirtircesine yürüyensin) der”, yani hındif lâkabın takar. Onun bu lâkabı ismini bastırır, artık bu lakapla anılmaya başlar. Âmir:

“Ben de vallâhi avı anlayıncaya kadar ne avın arkasından ayrıldım, ne de onu pişirip önünüze getirmekten geri durdum yani onu da pişirip önünüze getirdim der.” İlyâs b. Mudâr ona:

“Sende tâbihâsın (yani pişirensin) der”. Âmir:

“Vallâhi en üstün işi ben işledim deveye yetişip onu sana getirinceye kadar teğannîlerle takip etmekten geri durmadım der”. İlyâs b. Mudâr:

“Sende müdrikesin yani (erişen, ulaşansın) der ona da. Ümeyr’in içinde saklandığı çadırdan başını çıkardığını görünce: “Sende kameâsın yani (gizlenensin)” der. Hepsine ayrı ayrı babaları bir lâkap verir bunlar şöhret isimleri olarak kendilerinde kalır ve asil isimlerini de bastırır.

İlyâs b. Mudâr ‘ın ve Hindi Fâtunun vefâtı;

İlyâs b. Mudâr zatürreye tutulmuştu. Hindi Fâtun eğer o ölecek olursa ben onun öldüğü beldede oturmayacak, çadır içinde de gölgelenmeyeceğim, yeryüzünde gezip dolaşacağım deyip yemin etti. İlyâs b. Mudâr tutulduğu hastalıktan kurtulamadı bir pazar günü vefât etti. Hindi Fâtun her Pazar günü sabahtan akşama kadar durmadan ağlardı. Çadır içinde girmeksizin yeryüzünde dolaşa dolaşa üzüntüden öldüğü haberi vardır. Hâli dillere destan olduğu beyân edilir.

Dakika 20:05

Peygamberimizin atalarından Müdrike bin İlyâs;

Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on beşinci sırada yer alan atası Müdrike b. İlyâs’ın alnında Peygamberimizin nuru vardı. Yani babasından oğluna İlyâs ‘tan oğlu Müdrike ’ye intikâl etmişti. Müdrike b. İlyâs Nizâr oğullarının Seyyid’i, ulu kişisi, en faziletlisi, şeref ve şânı en çok yükseleni idi. Atalarının bütün izzet ve şerefine ulaşmıştı. Müdrike b. İlyâs, insanların en iffetlisi, namuslusu, kötü tutum ve davranışlardan en uzak olan kişiydi. Haysiyetli, şerefli, namuslu bir zât-ı muhteremdi.

Müdrike b. İlyâs’ın oğulları;

Müdrike b. İlyâs’ın iki oğlu vardı; Huzeyme bir diğeri de Huzeyl idi. Bu çocukların annesi Selmân Binti Eslem b. Havf b. Kudâa idi. Selmâ Binti Esed Binti Rebîa b. Nizâr olduğu da rivâyet edilmiştir.

Evet, sevgili dostlarımız!

Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on dördüncü sırada da yer alan atası Huzeyme b. Müdrike, Arap hâkimlerinden olup kavminin Seyyid’i, ulu ve faziletlisi kişisi idi. Evet, bu da Huzeyme. Huzeyme b. Müdrike’nin yüzünde Peygamberimizin nuru vardı, babasından o nur oğluna intikâl etmişti bu nur parlayarak Hz. Âdem’den beri böyle gelmektedir. Bu nur yıllarca kendisinde kaldı. Huzeyme rüyasında Berre Binti Tabiâ ile evlendiğini görünceye kadar kiminle ve nasıl evleneceğini de bilmiyordu. Nihâyet rüyası gerçekleşti Berre ile evlendi. Berre o zaman kavmi içinde soy-sop ve güzellikçe tek bir kadındı.

Berrin’in de rüyası; Bakın o da rüya görüyor. Berre de görmüş olduğu rüyayı Huzeyme b. Müdrike ‘ye anlattı. Ben rüyamda birbirine aykırı iki oğlan doğurduğumu gördüm. Onlara dikkatlice baktım, birisi Esed (Aslan) diğeri de parıldayan bir (ay) idi dedi. Birisi (Aslan) şeklinde birisi (ay) şeklinde. Huzeyme b. Müdrike “Serhâ” diye anılan bir bilginin bilge kadına gidip bu rüyayı anlatı. Ona o bilge kişi: “Eğer Berre’nin rüyası sadıksa kendisi senden bir çocuk doğuracak o çocuk ve onun çocukları kahraman ve çok soru sorucu olacaklar. Senden sonra oğlunla evlenecek onun bir oğlu doğacak, onun da ebediyete kadar şan ve şerefleri devam edecek, sayısız ulu kişioğulları olacaktır” dedi. Huzeyme b. Müdrike’nin önce Esed isimli oğlu, sonra da arkasından Kinâne isimli oğlu doğdu.

Dakika 25:05

Evet, sevgili dostlarımız!

Huzeyme b. Müdrike’nin oğulları;

Huzeyme b. Müdrike’nin dört oğlu vardı Esed, Kinâne, Esede bir de Hun isminde. Kinâne’nin annesi Uvâne Binti Sâ’d b. Kaysî Aylân b. Mudâr‘dı. Diğerlerinin anneleri ise Berre Binti Mürr Ud b. Tâbihâ b. İlyâs b. Mudâr b. Nizâr idi.

Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on üçüncü sırada yer alan atası Kinâne b. Müdrike Peygamberimizin nurunu alnında taşıyordu, nur ona gelmişti babasından. Kendisinde sayısız faziletler ve üstünlükler vardı, bütün Araplar ona son derecede saygı gösterirlerdi.

Kinâne b. Müdrike ’ye rüyasında verilenler;

Kinâne b. Müdrike Kâbe’nin hıcr mahallinde uyurken rüyasında kendisine: “Ey Nâdır’ın babası! Sen ya geçimde bolluk ya uzun ömürlülük ya da zaman boyunca izzet ve şereflilik seç!” denildi. Yani bunlardan birini seç diye rüya gördü. O da: “Ya Rab bunların hepsini isterim!” dedi ve kendisine hepsi verildi. İşte görüyorsunuz Cenab-ı Hak sonsuz lütuf sahibidir. Bir de Hz. Muhammed’in nurunu taşıyan bir zat olunca durum daha da başka olmaktadır.

Kinâne b. Müdrike’nin evlenişi;

Kinâne b. Müdrike, üvey annesi Berre Binti Mürr b. Ud b. Tâbihâ b. İlyâs b. Mudâr ’ın kardeşinin kızı olup isim ve nesepleri birbirine benzeyen Berre Binti Mürr b. Tâbihâ ile evlendi. Yani Berre ile evlendi Kinâne.

Kinâne b. Müdrike’nin oğulları;

Nadr diğer adı (Kays) “Mâlik veya Melk” Abdi Menâf, Milkân, Nadîr, Âmir, Amr, Hâris, Sâ’d, Avf, Gazvân, Hudal, Cervel, Ganım, Mahreme veya (Mücerrebe), Müleyk ve Ali on yedi tane evlâdı vardı. Nadr, Nâdir, Milkân, Âmir, Amr, Hâris, Ali, Gazvân, Cervel, Ganım ve Müleyk’in anneleri Berre Binti Mürr idi. Mürr b. Ud. B. Tâbihâ, Hudal, Sâ’d, Avf ve Mücerrebe’nin anneleri Hâle Binti Süveyd b. Itrif. Abdi Menât’ ın annesi ise Fükeyhe Binti Heni b. Beri b. Amr b. Havf b. Kudâa idi.

Evet, sevgili dostlarımız, işte görüyorsunuz ki bu nur böyle bir soydan geliyor dünyanın en sağlam, en temiz soyundan geliyor, Hz. Muhammed’in soyu ve onun nuru parlayarak intikâl ederek geliyor.

Evet, sevgili efendiler, Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru on ikinci sırada yer alan atası da Nadr b. Kinâne ’ye yüzünün güzelliği ve nurluluğundan dolayı Nadr denilmiştir.

Dakika 30:35

Hadis-i şeriflerde açıklandığı üzere Yüce Allah (Celle Celâlüh) Peygamberimizi dünyaya getirmek için İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın oğullarından İsmâil (Aleyhisselâm)’ı, İsmâil (Aleyhisselâm)’ın oğullarından Kinâne oğullarını, Kinâne oğullarından Nadr b. Kinâne’yi yani (Kureyşî’yi), Kureyş ’den de Hâşim oğullarını seçmiştir. Bu da bu sülâlenin özü ve özetidir.

Nadr b. Kinâne’nin rüyası;

Nadr b. Kinâne Kâbe-i Şerif’in hıcr mahallinde uyurken rüyasında sırtından yeşil bir ağaç çıktığını ve onun geçmiş ve geleceklerin sayısınca dallandığını, dallarından bazısının göklere kadar yükseldiğini, onun güneşin nuru olduğunu, beyaz yüzlü cemaatlerin arka tarafından kendisine yapıştıklarını gördü. Kâhin kadına gidip bu düşünü anlattı. Oradaki o bilgin kadın:

“Gördüğün rüya sadıksa sana izzet teveccüh edecek, senden önce hiç kimseye tahsis edilmeyen isim sana tahsis edilecektir” dedi. Nadr b. Kinâne kendisine Kureyş ismi verilen ilk zat idi. Sanıldığına göre Kureyş ismi ona ya ticaret yapıp kolayca kazanmasından veya himmetinin yüksekliğinden dolayı verilmişti. Kendisine Kureyş lâkabının deniz hayvanlarını yırtıp parçalayan büyük bir balığa benzetilerek verilmiş olabileceği de söylenmiştir.

Nadr b. Kinâne’nin oğulları;

Nadr b. Kinâne’nin üç oğlu vardı; Mâlik, Yahnut, Salt bunların anneleri İbrişe diğer adı Âtike Binti Advân b. Amr b. Kaysî Aylân b. Mudâr’dır.

Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah daha sonraki dersimizde de on birinci dedesi ile dersimiz bir sonraki dersle başlayacaktır İnşâ’Allah’u Teâlâ. Bu nurun intikâl ettiği soyu sülâleden sizlere kısaca bilgiler vererek o nurun parladığı o nurun doğduğu âna geleceğiz İnşâ’Allah’u Teâlâ.

Dakika 34:14

(Visited 49 times, 1 visits today)