İslam Tarihi Ders 51

İslam Tarihi Ders 51

51- İslam Tarihi Ders 51

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

Sevgili Peygamberimizin Dedesi Abdulmuttalib b. Hâşim’den bahsedeceğiz;

Peygamberimizin ilk Soy Direği olan Dedesi Abdülmuttalib’in asıl ismi “Şeybe”, Şeybetülhamd idi. Evet, sevgili dostlarımız,  Şeybe, ismi, kendisine, ‚tepesinin saçında aklık bulunduğu için, verilmişti.  Abdülmuttalib’in bir ismi de, “Âmir’di”. Abdulmuttalib Babası Hâşim’in Gazze’de vefâtından sonra, Medine’de, annesinin, dayılarının yanında hizmet görecek çağa veya daha fazlasına erişinceye, yedi veya sekiz yaşına basıncaya kadar kaldı. Yani dayılarının yanında kaldı orada büyüdü. Abdülmuttalib’in alnında, Peygamberimizin nuru vardı. Yüzü, gece karanlığını, dolunay gibi giderirdi.

Benî Hâris b. Abd-i Menatlardan bir adam, Yesrib’e yani (Medine-i Münevvere)’ye uğramıştı. O sırada, çocuklar, ok atışıyorlardı. Ok atışan çocukların içlerinden bir çocuk, oku, hedefe isâbet ettirdikçe, „Ben, Hâşim’in oğluyumdur! Ben, Bathâ Seyyidinin, Ulu kişisinin oğluyumdur!“ diyerek övünmekte idi. Hârisî, ona:

„Sen, kimsin ey çocuk?“ diye sordu. Abdulmuttalib:

„Ben, Şeybe, b. Hâşim, b. Abdimenâf’ım!“ dedi.

Hârisî, Mekke’ye gelip Muttalip b. Abdimenâf’ı buldu. Evet, sevgili dostlarımız, Muttalip, o sırada Hıcr’da oturuyordu. Ona „Ey Ebû Haris! Biliyorsun ki, ben, Yesrib’den geldim. Yesrip’de ok atışı yapan bir takım çocuklar gördüm ki, onların içlerinde bir çocuk, oku, hedefe isâbet ettirdikçe “(Ben, Hâşim’in oğluyumdur! Ben, Bathâ Seyyidinin oğluyumdur!)” diyordu. Ben, hiç bir zaman, ondan daha akıllı bir çocuk görmedim.  Onun gibi bir çocuğu gurbette bırakmak, lâyık ve iyi olmaz!“ dedi.  Muttalib, yeğeninin giyinişini, temizliğini ve Babası Hâşim’e çok benzediğini öğrenince, ona, son derecede sevgisi düştü. İbn-i Sâ’d’a göre: Medine’den gelip Muttalib ile görüşen zât, şâir Hassân b. Sâbit’in babası Sâbit b. Münzîr, b. Haram olup Muttalib ‘in dostu idi. Muttalib’e „Kardeşinin oğlu Şeybe’yi bir göreydin, içimizde yüz güzelliğini heybet ve şerefi onda canlanmış olarak görürdün! Onu, dayılarının çocukları ile ok atışırken seyretmiştim. O attığı bütün okları, hedeflerine şu avucumun içine yerleştirir gibi hedefi vuruyordu! Oku, hedefe isâbet ettirdikçe de: (Ben, Amr’il’ulâ’nın oğluyumdur!) diyordu.“ dedi.

Dakika 5:25

İşte görüyorsunuz dede de Abdülmuttalib’te yetim. Şimdi onu Muttalib amcası dayılarının yanından getiriyor Medine’den Mekke-i Mükerreme’ye.

Muttalib, „Ben, ne diye onu, ihmâl ettim, onunla ilgilenmedim? Vallâhi, onu, hemen gidip getirmedikçe, ev halkımın yanına dönmeyeceğim, akşamlamayacağım!“ dedi. İşte amca böyle olur. Sâbit „Ne Selmâ’nın, ne de dayılarının, onu, sana vereceklerini sanmıyorum!“ dedi. Muttalib „Ey Evs’in babası! Ben, onu, orada, nasıl bırakırım ki, orada kalırsa, kendisinin, kavminin güzel eserlerini, yadigârlarını, seçkinliğim, kavmi arasındaki soyunu ve şerefini bırakacağını ve yitireceğini bilmez misin?“ dedi. İşte burada millî ruh dersi de veriliyor. Ey milletini ihmâl eden, ey yabancıları taklit edenler! İşte millî ruh; Îmân birliğinde, İslam birliğindedir. Tarihi okumak demek işte oradan ders almak demektir.

Hârisî „İşte devem, evin yanında duruyor, bin ona!“ dedi. Muttalib, hemen deveye binip Medine’ye gitti. Bir akşamüzeri, Medine’ye vardı. Orada, bir tarafa indi. Yeğeninin bulunduğu yeri sorup öğrendi Adiyy b. Neccâr oğullarının mahallelerine varınca, yeğenini, dayılarından bazılarının çocukları arasında ok atar buldu. Onu, görünce -Babasına benzediği için- hemen tanıdı ve gözlerinden yaş boşandı. Bağrına bastı ve kendisine Yemen elbisesi giydirdi. „Ben, senin Amcan Muttalib b. Abdimenâf’ım. Beni, dinlersen, seni, yurduna ve kavmine, Babanın evine, Beytullâh’ın komşuluğuna götürüp kavuşturmak için buraya geldim!“ dedi ve Mekke’ye gitmeye, onu teşvik etti. Abdulmuttalib „Ey Amca! Ben, Senin yanındayım!“ dedi. Neccâr oğulları, Muttalib’e „Biz, senin, bunun Amcası olduğunu biliyoruz! Eğer, onu, götürmek istiyorsan, Annesine haber vermeden önce, hemen al, götür! Eğer, Annesi, götüreceğini öğrenirse, onu sana bırakmaz. Şeybe’yi senin götürmene engel olmaya çağırılırsak, sana engel oluruz!“ dediler. Selmâ Hâtun, adam gönderip Muttalib’i, evine dâvet etti. İşte Selmâ Hâtun Şeybe’nin Annesi, Hâşim’in de hanımıydı, Muttalib ‘in de yengesi oluyor ve Hâşim’in kardeşiydi Muttalib de Şeybe’nin yani amcası oluyor Muttalib.

Dakika 10:45

Evet, sevgili dostlarımız, Muttalib „Ben, senden, kardeşimin oğlunu alıp yurduna ve kavmine kavuşturmama engel olmamanı istiyorum!“ dedi Selmâ ’ya. Selmâ Hâtun „Ben, onu, seninle göndermem!“ dedi ve Muttalib’e karşı sert ve ağır konuştu. Muttalib „Ben de, onu, yanıma alıp götürmedikçe, buradan ayrılıcı değilim! Kardeşimin oğlu, büyümüştür. O, kavminden başka bir kavmin içinde garip bulunmaktadır. Biz, kavmimizin içinde şerefli bir Hanedanız dedi. Onların, birçok işlerini, üzerimize almış bulunuyoruz. Yeğenimin, kendi kavminin içinde, kendi yurdunda ve kendi kabilesi içinde oturması, kendisi için, başka kavim, başka yurt ve başka kabile içinde oturmasından daha hayırlıdır dedi Muttalib. O, nerede bulunursa, bulunsun, senin oğlundur!“ dedi. Şeybe Amcası Muttalib’e „Annem, bana izin vermeden, kendisinden ayrılamam!“ dedi. Selmâ Hâtun, Muttalib ‘in niyetinde bir kusur bulunmadığını görünce, gitmesi için, üç gün beklemesini diledi. Evet, küçük yaşta babayı kaybeden Abdulmuttalib şimdi de Anneden arılıyor Amcasıyla Mekke’ye geliyor. Muttalib de, Adiyy b. Neccâr oğullarının konuğu olup yanlarında üç gün oturdu. Nihâyet, Selmâ Hâtun, Şeybe’nin, Amcası ile birlikte gitmesine izin verdi ve Şeybe’yi, ona teslim etti. Evet, şimdi artık Anne Selmâ oğlu Şeybe’yi –ki diğer adı Abdulmuttalib- amcaya teslim etti. Artık Şeybe baba yurduna Mekke’ye gidiyor. Evet, sevgili dostlarımız, Muttalib, yeğenini, terkisine bindirerek Mekke yolunu tuttu. Evet, bizde yetim kaldık amma ne böyle amca gördük ne yakın akraba gördük. Ey Müslümanlar! İşte bir Peygamber dedesi, bir Peygamber amcası işte görüyorsunuz Peygamber dedesinin amcası cân-ı gönülden yeğenine sahip çıkıyor. İşte her amca böyle olsa dünya da neler olur…

Dakika 15:20

Şeybe (Abdulmuttalib) artık Mekke’de: Muttalip, günlerden bir gün, öğle vakti veya öğleye yakın bir vakitte, kendisi, devenin üzerinde,-Şeybe de, terkisinde bulunduğu hâlde, Mekke’ye girdi. Muttalip, çarşılarında ve meclislerinde bulunan toplumun yanlarından geçerken, onlar, Muttalib’e saygılarından dolayı, ayağa kalkıyorlar: Merhaba hoş geldin!“ diyorlar, selâm veriyorlardı. Kureyşîlerin meclislerinden hangi meclise uğradılarsa, Kureyşîler, Muttalib’e „Ey Ebû Hâris! Kim bu yanındaki çocuk?“ diye sormakta „Bu, Abdulmuttalib (Muttalib’in kölesi)dir. Galiba, onu, yeni satın almış!“ demekte idiler. , öyle zannettiler.  Muttalib ise, onlara „Yazıklar olsun size! O, benim kardeşim Hâşim’in oğlu Şeybe b. Amr’dır! Onu, Medine’den getiriyorum!“ demekte idi. Kureyşîler, Şeybe’yi gördükleri zaman „Vallâhi, Onun (Hâşim’in) oğludur!“ dediler. Muttalib, yoluna devam ederek Hazvere’ye kadar gitti. Şeybe ‘ye, orada bir elbise satın aldı.  Sonra, onu, zevcesi, Hatice Binti Saîd, b. Sehm’in evine götürdü.  Hatice Hâtun, Şeybe’nin üstünü, başını temizledi. İşte görüyorsunuz hâtunda hâtun bakın yetimleri bağırlarına basıyorlar, nasıl seviyorlar. Yetimleri ey dünya horlamayın, itip kakmayın! Yetimler Allah’ın himâyesindedirler. Sakın ola ki yetimlere hor bakmayın, tip kakmayın, dışlamayın onları! Ona, güzel kokular sürdü Hatice Hanım,  Amcasının elbisesini giydirdi. Yatsı vakti olunca, Amcası Muttalib, Şeybe ‘ye yeni elbisesini giydirdi. Abdimenâf oğullarının meclisine oturdular. Muttalib, onlara, yeğeni hakkında olan bitenleri haber verdi.  Bundan sonra, Şeybe, yeni elbisesini giyinip Mekke sokaklarında dolaşmaya başladı.  Kendisi, insan güzeli idi. Dünya güzeli ki böylesi bulunmaz, Peygamber Dedesi bu, Hz. Muhammed’in dedesi (Aleyhissalâtu Vesselâm) o Peygamber ki âlemlere rahmet Peygamberi, böyle bir Peygamber Dedesi. Kureyşîler, onu gördükçe „İşte, bu Abdulmuttalib“ (Muttalib ‘in Kölesi!) derlerdi.

Dakika 20:05

Evet, sevgili dostlarımız!

 Abdulmuttalib ismi, Şeybe’nin asıl ismini bastırdı. Artık, o Şeybe diye değil, Abdulmuttalib diye anılır oldu. Abdulmuttalib, hiç ayrılmadan Mekke’de oturmaya devam etti.

Abdülmuttalib’in Babasından Kalan Mülklere, Mîrasına Kendi Mîrasına Sahip Olması Konusunda da:

Muttalip, Abdulmuttalib’i, Mekke’ye getirdiği zaman, Babası Hâşim b. Abdimenâf’a ait olup kardeşi Nevfel b. Abdimenâf’ın elinde bulunan malları, ondan teslim alarak, Abdulmuttalib’e teslim etmişti. Amcanın biri yetim malını alıyor, öbürü ise öbür amca ise yetimin hakkını koruyor yetime malını teslim ediyor. İşte iki amca arasında bile farklar var. Bu mallar arasında, Erkâh yani (evlerin arkasındaki boş saha)da, bulunuyordu.

Muttalib ‘in Mekke Yönetimini Abdulmuttalib’e Bırakışı ve Vefât Edişi:

Şimdi artık Muttalib dünyadan göçüyor Abdulmuttalib büyüdü ona yönetimi teslim ediyor. Dikkat edin! Artık Peygamberimizin dedesi Mekke yönetimini eline alıyor. Büyüdü ve Mekke’nin yönetmeni oldu. Muttalip b. Abdimenâf; Yemen seferine hazırlandığı zaman, Abdulmuttalib’e „Ey kardeşimin oğlu! Sen, Babanın yerini almaya herkesten çok lâyıksın! İşte bir Amcanın bir yeğene verdiği öneme bakın! Yeğen mükemmel, Amca da mükemmel! Kalk, Mekke’nin yönetimini eline al!“ dedi. Abdulmuttalib, Amcası Muttalib ‘in yerine geçti. Muttalib, bu seferinde Yemen topraklarından Redman’da vefât etti.  Muttalib, Abdülmuttalib’in kolu, kanadı, yardımcısı ve savunucusu ve işlerinin görüp gözeticisi idi. Evet artık Amcasını kaybetti Muttalib.

Abdulmuttalib Artık İş Başında:

Abdulmuttalib, Amcası Muttalib ‘den sonra, “Sikâye” ve “Rifâde” hizmetlerini üzerine alarak yerine getirdi. Kendisinden önce, Babalarının göre geldikleri vazifeleri, yerine getirmeye devam etti, hem de başarılı bir şekilde. Kavmi arasında, Babalarından hiç birinin erişemediği bir şerefe erişti. Kavmi, onu, çok sevdi ve gün geçtikçe, kendisinin itibârı şânı-şerefi büyüdü de büyüdü. Hacılara yemek yedirir ve Mekke’de deri havuzlara doldurduğu suları içirirdi.  Hacılara yemek yedirir ayrıca, süt ve bal şerbeti ikrâm ettiği de, olurdu.

Dakika 25:30

Nevfel Amcasının Erkâh’ı Gasp Edişi:

İşe Amcalarından biri de Abdülmuttalib’in Nevfel idi ama o yetim olarak Medine’de iken ona babasından kalan bir arsayı gasp etmişti. Muttalib ‘in vefâtı üzerine, Nevfel b. Abdimenâf, ayaklandı. Bakın, Abdülmuttalib’in babasından kalan Erkânı (Evler arasındaki dağ eteğindeki geniş boş sahayı) gasp ve zapt etti. İşte amcanın biri bağrına basıyor, biri ise çekemiyor onun malına göz dikiyor, hasetle fesatla bakıyor. Bunun üzerine, Abdulmuttalib, harekete geçti: yanında bulunan Kureyş kavminin ileri gelenlerine başvurup Amcasına karşı, kendisine yardımcı olmalarını istedi. Onlardan hiç biri Abdulmuttalib’e yardımcı olmadı. Hepsi de, çekindiler, kaçındılar. „Biz, seninle Amcanın arasına girmeyiz!“ dediler.

Abdülmuttalib’in Dayılarına Başvurup İşini Onlarla Hâl Edişi:

Görüyorsunuz Amcanın biri hayırsız çıkınca hayırlı Dayılar devreye giriyor.

Abdulmuttalib, Kureyşîlerden beklediği yardımı göremeyince, Medine’de Hazreç kabilesinden Dayıları olan Neccâr oğullarına yazıp gönderdiği şiirlerde mektupta: Amcası Muttalib‘in vefâtını ve Dayılarının himayesinden uzakta bulunuşunu fırsat bilerek mallarını, Amcası Nevfel ‘in gasp ettiğini dile getirdi. Dayılarına bu şekilde bir mektup gönderdi. Ebû Es‘ad b. Udes’ünneccârî, Abdülmuttalib’in yazısını okuyunca, ağladı. Gördün mü merhametli Dayıya bak! Hemen, yanına seksen süvari alarak Mekke’ye, Ebtah’a geldi. İşte Dayı da böyle olmalı. Abdulmuttalib, Dayılarının geldiklerini haber alınca, karşılayıp „Ey Dayı! Evime in!“ dedi. Ebû Es‘ad yani (Dayısı): „Nevfel ile karşılaşmadıkça, olmaz vallâhi!“ dedi. Abdulmuttalib onu (Nevfel’i), Hıcr’da Kureyşîlerin yaşlıları arasında oturur bıraktım.“ dedi. Medineli Dayılar, Kâbe’nin yakınına develerini indirdiler, ıhdırdılar. Kalkanlarını astılar. Sırmalı elbiselerini, tersine çevirdiler. Nevfel, onları, görünce „Her hâlde, bunlar, bir şer için gelmişlerdir” dedi. Yani gönlüne korku düştü.

Dakika 30:00

Ebî Es‘ad varıp Nevfel ‘in başucuna dikildi, kılıcını sıyırdı. Nevfel, hemen ayağa kalktı „Size, sabahlar hayırlı olsun!“ dedi. Abdülmuttalib’in Dayıları „Sana, sabahın hayırlı olmasın be adam! Kız kardeşimin oğluna zulmetmekten vazgeçip insaflı davransana!“ dediler. Ebû Es’ad da „Şu Beyt’in Rabbine andolsun ki, ya kız kardeşimizin oğluna Erkâhını geri verirsin, (o gasp ettiğin arâzîyi) ya da, seni kılıçla doldurur, kılıçtan geçiririm“ dedi. Nevfel, onlardan, çok korktu. „Şu Beyt’in Rabbine andolsun ki: Abdulmuttalib’e Erkâhını geri verdim!“ dedi. Yani şuanda artık onundur demek istedi ve orada bulunanları da, buna şahit tuttu. Yapmış olduğu işten dolayı da, özür diledi ve Abdulmuttalib’e iyi davranmaya başladı. Ebû Es’ad, Abdulmuttalib’e „Haydi kız kardeşimin oğlu! Evine gidelim artık!“ dedi. Artık oradaki yiğitlerin başındaki Dayısı Abdülmuttalib’in evine gittiler. Abdülmuttalib’in evinde üç gün oturdu ve umre yaptı. Umrelerini yaptıktan sonra Medine’ye döndüler.

Evet, haddini bilmeyene Yüce Allah bir yerden haddini bildiriyor. Ey zâlimler, ey hâsidler, ey müfsitler, kötülükten vazgeçin!

(وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ)-Allah intikâmını alır. Zâlimde mazlumun hakkını bırakmaz. Ey zâlimler! Bir an için at oynatsanız da o oynattığınız atların ayağının altında perişan olursunuz. Ne kadar yüksek binalara çıksanız da o binaların altında kalırsınız. Çünkü zulüm seni zulüm sahibini zâlimi mahveder. Biz hatırlatıyoruz.

Abdülmuttalib’in Dayılarına Teşekkür Edişi:

Abdulmuttalib, söylediği bir şiirde: Dayıları olan Mâzin, Adiyy, Dînâr b. Teymüllât ve Mâlik oğulları Ulularının, soyca mensup bulunduğu kavimden kendisine daha yakın olmadıkları hâlde, yardım çağırışına koşup Amcasından, hakkını geri alıverdiklerini dile getirdiği gibi… Semüre b. Ümeyr Ebû Amr el-Kinânî (Şemr b. Nemr’ürrânî)de, yeminle başladığı bir sürede Hazrecî Dayılarının, Şeybe ‘ye, Kureyşî Amcalarından daha hayırlı olduklarını, Amcası Nevfel ‘in, Şeybe’nin hakkına tecâvüz ettiği ve onun da, Dayılarını yardıma çağırmak zorunda kaldığı zaman… Kız kardeşlerinin oğlunun imdadına yetişmelerine, kendilerinin uzakta bulunmaları engel olmadığını, birbirlerine iyilik edenlerin, iyilik sahibi olanların üstünlüğünü açıklamış, şiirini „Allah, Hazrecîleri, hayırla mükâfatlandırsın!“ duasıyla bitirmiştir.

Dakika 35:30

Evet, sevgili dostlarımız, işte bugün dedeye sahip çıkan Medineli Dayılar Hz. Muhammedi de Mekkeliler öldürmeye kalktıkları zaman görüyorsunuz ki Medineliler bağrına bastılar. Ve bugün sevgili Peygamberimiz Medine’de Ravzâsı orada bulunuyor. Artık Medine Medine-i Münevver’e olmuştur ki dünyaya nur saçan medeniyet merkezi olmuştur.

Evet, sevgili dostlarımız!

Nevfel b. Abdimenâf’ın, Hâşim Oğullarına Karşı Abdüşşems Oğulları ile Huzâalar’ın da, Abdulmuttalib ile ittifâk Yapışı:

Görüyorsunuz hâlâ Nevfel içindeki hasedi söküp atamadı, yeğenine karşı hâlâ çekememezlik içinde. Nevfel b. Abdimenâf, Hazrecîlerin, Medine’den gelip Abdulmuttalib’e yardımcı olduklarını gördüğü zaman, Hâşim oğullarına karşı, bütün Abdüşşems oğullarıyla ittifâk antlaşması yaptı.

Bu durum Müslümanlıkta bunlar Müslüman olduktan sonrada bu durum hasedi yenemediler bunu devam ettirdiler. İçinde yenenler hasedi-fesadı yeneneler müstesna!

Huzâalar da, Hazreç oğullarının, Medine’den gelip Abdulmuttalib’e yardım ettiklerini görünce „Vallâhi, şu vâdîde. Ondan daha güzel, daha nâzik, daha uslu ve yumuşak huylu olan, insanları bozup helâk eden kötülüklerin her çeşidinden Ondan daha uzak duran bir kimse görmedik. Bakın başkaları Abdulmuttalib’i böyle överken amcaları ise Ona haset ediyor çekememezlikte bulunuyor. Bazıları hepsi değil. Hazrecîlerden olan Dayıları, Ona yardım ettiler. O, onların oğlu olduğu gibi, bizim de, oğlumuz bulunuyordur. Çünkü Onun Dedesi Abdimenâf, Huzâaların Ulu’su Huleyl b. Habeşiyye’nin kızı Hubbâ’nın oğludur. Keşki, Ona, biz yardım etmiş kendisiyle ittifâk yapmış olsaydık da, biz, Ondan faydalansaydık, O da, bizden yararlansaydı!“ dediler. Bunun üzerine, Huzâaların ileri gelenleri, Abdülmuttalib’in yanına geldiler. „Ey Ebû’l-Hâris! Sen, Neccâr oğulları cemaatinin oğlu olduğun gibi, bizim de, oğlumuzsundur. Bizler, bu yerde komşularız. Kureyşîlere karşı kalplerde olan hınç ve kinleri, geçen günler, öldürmüş, yok etmiş bulunuyordur. Gel, seninle bir ittifâk ve anlaşma yapalım? „dediler.

Dakika 40:00

Bu teklif, Abdülmuttalib’in hoşuna gitti. Huzâaların dâvetini hemen kabul etti. Huzâalar: Benî Mâzin b. Amr, b. Luhay’lardan Verkâ b. Abdüluzzâ, Süfyân b. Amr’il’Kumeyrî, Ebû Bişr Hacer b. Umeyr’il’Kumeyrî, Hacer b. Abdimenâf, b. Dâtır, Abdüluzzâ b. Katm’ul’Mustalîkî ve daha başka ileri gelenlerle birlikte geldiler. Abdülmuttalib’te, yanında, Muttalib oğullarından bazılar ile Erkâm b. Hâşim ve Ebû Sayfî b. Hâşim’in iki oğlu Dahhâk ve Amr olduğu hâlde yedi kişilik bir heyetle Dârünnedve ‘ye girdiler. Birbirlerine yardım ve iyilik yapmak husûsunda anlaştılar ve antlaştılar. Bu anlaşma ve antlaşmada, ne Abdüşşems oğullarından bir kimse bulundu, ne de, Nevfel oğullarından. Abdüşşems oğulları kim, Nevfel kim? Daha önce de isimleri geçtiği gibi bu ikisi de Abdülmuttalib’in amcaları ve amca çocukları ama karşı taraftalar bakın. Abdulmuttalib ile Huzâalar, aralarında bir de, yazı yazıp Kâbe-i Şerif’in duvarına astılar. Yazıyı yazan, Ebû Kays b. Abdimenâf b. Zühre, b. Kilâb idi. Abdulmuttalib, Huzâalarla yaptığı bu anlaşma ve antlaşmaya riâyet edilmesini, oğlu Zübeyr’e, söylediği bir şiirle sıkı sıkı vasiyet etti.

Evet, sevgili dostlarımız,

Abdulmuttalib b. Hâşim’in, Huzâalarla yaptığı antlaşmanın yazısı, Huzâaların elinde bulunuyordu. Huzâalar, onu, Hudeybiye günü, Peygamberimize getirmişler. Peygamberimiz de, Übey b. Kâ’b’a okutmuştu

 Antlaşma Yazısı:

Bakın, Antlaşma yazısında şöyle deniliyordu: „Senin İsminle başlarız ey Yüce Allah (Celle Celâlüh)! Bu, Abdulmuttalib b. Hâşim’in, yanma geldikleri zaman, Huzâa Eşraf ve rey sahipleri ile yaptığı muâhededir yani (antlaşmadır). Onların, hazır bulunmayanları, Abdulmuttalib b. Hâşim’in, hazır bulunanlar hakkındaki hükmünü kabul ve ikrâr ederler. Aramızdaki bu Muahede, Allah ahitleri ve akitleri hükmünde olup hiç bir zaman unutulmayacak ve ondan aslâ dönülmeyecek, elbirliği ve yardım birliği yapılacaktır. Sebîr dağı, güneşle parladıkça, Hıra dağı yerinde durdukça ve denizler, bir kıl parçasını ıslatacak suya mâlik oldukça, aramızdaki bu muâhedeye uyulacak, ebediyete kadar geçecek olan zamanlar, ona, yenilemekten başka bir şey eklemeyecektir. Yani bu çağlar ne kadar geçse bu antlaşma yenilenmiş hükmünde kabul edilecek. Bu, Abdulmuttalib b. Hâşim ile Huzâalardan Amr b. Rebîa oğullarının ileri gelenlerinin ve Efsâ b. Hârise’nin oğulları Eşlem ve Mâliklerden Huzâalarla birlikte bulunanların, üzerinde anlaştıkları ve antlaştıkları muâhededir.

Dakika 45:15

Denizler, kılı ıslatacak suya mâlik bulundukça, taraflar, birbirleriyle yardımlaşmak üzere, ihtiyarlar, ihtiyarların adına, küçükler, küçüklerin adına, hazır bulunanlar, hazır bulunmayanların adına-hiç biri ayırt edilmeksizin-toplu bir antlaşma olarak antlaştılar. Taraflar, güneş, Sebîr dağı üzerinde doğdukça, çölde, deve böğürmeye devam ettikçe, Ahşebân (Mekke’deki Ebû Kubeys ve Kuaykıan dağları) dikilip durdukça ve insanlar, gelip Mekke’de Umre Haccını yapmaya devam ettikçe, çözülmez, bozulmaz, dönülmez, en devamlı, en uzun, en sağlam bir ahit, en sağlam bir akit olarak ahitleştiler ve akitleştiler. Güneşin doğuşları, onun sağlamlığını artıracak, gecenin karanlıkları da, onun hükmünü uzatacaktır. Abdulmuttalib ve oğulları ve Nadr b. Kinâne oğullarından başka, onlarla birlikte bulunanlar ve Huzâalar, birbirleriyle örülecekler, yardımlaşacaklardır. Abdulmuttalib’e ve ona bağlı bulunanlara düşen: karada veya denizde veya ovada veya tepede, Huzâalar üzerindeki her istekliye karşı, isteğinden vaz geçinceye kadar Huzâalar’a yardım etmektir. Huzâalar’a düşen de; doğuda veya batıda, tepe üzerinde veya düz yerde, bütün Araplara karşı, Abdulmuttalib’e, Abdülmuttalib’in oğullarına ve onlarla birlikte bulunanlara yardım etmektir. Taraflar, bu muâhedeye riâyet husûsunda, Allah’ı, Kefil kıldılar. Kefil olarak Allah‘, kâfidir, yeterdir. „dediler.  

İşte görüyorsunuz sevgili dostlarımız. Ey hasetçiler, fesatçılar! Siz ne kadar yan baksanız da Cenab-ı Hak kulunu desteklemek istediği zaman o sebepleri yaratır. Yerdeki-gökteki ordular Allah’ındır. Ey zâlimler! Îmânınız olsa bunu düşünürsünüz, Îmânınız varsa düşünün bunu akledin ve zulümden vazgeçin.

Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah yine Abdulmuttalib ile ilgili dersimiz bir sonraki dersimizle yine devam edecektir.

Dakika 49:17

(Visited 18 times, 1 visits today)