101 Amelde Fıkhı Ekber Ders 101
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 101
Çok kıymetli izleyenlerimiz; Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımız devam ediyor. Şimdi kurbanlığın helâk olması konusunda; Hanefilere göre nafile bir kurban ise kendisine başka bir kurban gerekmez. Vacib ise yerine başka bir kurban lâzım gelir dediler. Hastalandığı takdirde nafile ise, sahibi onu boğazlar. Yine, fakirler (kurbanın) etinden yararlanır. Burada sahibi ve zenginler onun etinden yiyemezler. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler! Mâlikîlere göre; onların da Hanefiler gibi düşündüklerini görmekteyiz. Şafiîlerin ise; onların görüşü de aynıdır. Resûl-i Kibriya (sâllâllahu teâlâ aleyhi ve sellem), alemlerin rahmet peygamberi, hedy (kurban) gönderdikten sonra şöyle buyurdu: “Kurbanlardan hastalanıp da ölecek hâle gelen olursa, onu boğazla. Sonra boynundaki nâlini (nişanlığını-yarasını) kanına bula ve gövdesinin bir yanına koy. Sen de yeme, kafiledeki arkadaşların da yemesin” buyurdular. Nafile(de) ise sahibinin dilediği şekilde hareket etme hakkı vardır. Sevgili Peygamberimiz’den yine (aleyhissalâtu vesselâm), onunla hedy (kurban) gönderdiğinde şöyle buyurmuştur; “Eğer hedy (kurban), yolda ölecek hâle gelirse onu kes. Boynundaki nâlini (nişanlığını-yarasını) kanına boya ve öylece bırak, etinden almak isteyen serbestçe alsın’’. Evet kıymetliler, işte Yüce İslam’ın her konuda ortaya koyduğu delilleri kıymetli alimlerimiz incelemişlerdir. Hedy (kurban), telef olduğu takdirde, Şafiîlerde bir şey gerekmez. Hanbelilere göre Şafiîlerinki gibidir -onların görüşleri de-. Hadis-i Şerifte zikrolunduğu gibi “Bir kimse nafile olarak bir hedy (kurban) gönderir de hedy (kurban) kaybolursa yerine başkasını göndermesi icab etmez. İsterse gönderebilir. Ama hedy (kurban) vacib ise bedel gerekir” buyurdular. Bu da Peygamberimiz’den gelen bir haberdir, bunu da kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Rivayet edilen sahabî, Hz. Ömer’in oğludur. Muhaddisimiz ise Dâre Kutnî rivayet etmektedir. Mekke Haremi’nin sınırları konusunda; Harem sınırı, Hz. Aişe (Radıyallahu Anha) Mescidi olarak bilinen ve Mekke’ye üç mil mesafede bulunan yer. Yemen yolu tarafından Mekke’ye yedi mil uzaklıktaki Lebin Dağı yakınında bulunan ‘Eda Atü Lebin’ denilen yer. Irak yolu tarafından Mekke’ye yedi mil mesafede Maktan Bölgesi’ndeki dağ yolu; Taif ve Arafat yolu üzerindeki Batn-ı Nemîre tarafında Mekke’ye yedi mil uzaklıktaki Arafat yanında kalan yer. Cirane yolu tarafından Ali Abdullah Bin Halit Geçidi’nde, Mekke’ye dokuz mil uzaklıktaki yerdir. Cidde tarafından Mekke’ye on millik mesafede, otların sona erdiği kısım; Urene Vadisi tarafından ise Mekke’ye on bir millik uzaklıkta kalan yer. Taif tarafındaki Vec Vadisi ise Hil sınırları içinde kalır. Evet kıymetliler, bu şekilde, harem sınırları üzerinde bilgi vermiş kıymetli alimlerimiz.
Dakika 6:15
Sınırlarını gösteren belirli işaret ve taşlar vardır. Buraların yerlerini Cebrail Aleyhisselâm, Hz. İbrahim’e göstermiş, o da oralara işaretler koymuştur. Âlemlere rahmet peygamberi olarak gönderilen Hz. Muhammed de (aleyhissalâtu vesselâm) bu işaret ve nişanların yenilenmesini emretmiştir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Muaviye zamanlarında gözden geçirilmiştir. Harem, hudut, işaret ve levhâları bulunmaktadır. Medine-i Münevvere’nin harem olması, Hz. Peygamber -Şanlı Muhammed’in- (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz’in emri iledir. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz, Mekke’nin Fethi günü buyurmuştur ki: “Bu belde, Allahu Teâlâ’nın gökleri ve yeri yarattığı günden beri içinde bazı şeyleri yapmayı haram kıldığı beldedir. Cenab-ı Hakk’ın bu tahrimiyle (yasağıyla), kıyamet gününe kadar haram olarak kalacaktır”. Yapılması faziletli olan Kâbe-i Şerif’in yapılması, aracılığı; Mescid-i Haram’ın faziletleri gibi; şöyle bir de bu konulara bakalım. Kabe-i Muazzama, beş kere bina edilmiştir. İlki(ilk olanı), Süheylî’nin rivayetine göre, Melekler veya Hz. Adem Aleyhisselam yahut Hz. Adem’in oğlu Şit Aleyhisselam tarafından yapılmıştır. İkincisi, İbrahim ilkinin temelleri üzerine bina(inşa) etmiştir. Üçüncüsü, Kureyş Kabilesi tarafından, peygamber olmadan önce Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) hazır bulunduğu binadır. Bir de yandıktan sonra dördüncü kez, Abdullah Bin Zübeyir (R.A.) tarafından ve sonuncu olarak da bugüne dek devam eden şekli ile Haccâc Bin Yusuf tarafından bina(inşa) olmuştur. Mescid-i Haram’ın genişletme çalışmaları, Hz. Ömer (R.A.) zamanında başlamıştır. Hz. Osman, Velid Bin Abdûlmelik, Vehdî, Memlükler, Osmanlılar ve Suudiler zamanlarında genişletme ve tamir çalışmaları devam ede gelmiştir. Şanlı Peygamber (A.S.V.) Hazretleri Kâbe’yi, Yemen’de dokunmuş örtülerle örtmüş; ardında(n) Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve diğerleri sonradan gelen çeşitli örtüler örtmeye devam etmişlerdir.
Dakika 10:15
Yine ilk defa Beytullah’ı altınla süsleyen Velid bin Abdûlmelik’tir. İmâm-ı Gazalî, caiz olduğunu söylemiş. Kokulamak da caizdir. Bir şey almak, koparmak ise haramdır, demişlerdir. Beytü’l Haram, Allahu Teâlâ’nın evleri olan mescitlerin ilkidir. Yüce Allah (c.c.): “Şüphesiz, alemler hakkında çok feyizli ve hidayetli olmak üzere, insanlar için konulan ilk ev mabet, elbette Mekke’de olan Mescid-i Haram’dır, Beytullah’tır. Orada apaçık alâmetler İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse, emin olur”. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmrân Suresi’nin 96. ve 97. ayetlerinde, bize bu yüce emirlerini bildirmektedir. Tarihi alâmeti, Hz. İbrahim’in Aleyhisselam’ın makamıdır. Bu tarihi bir alâmettir. Allah’ın evi dendiği için tazim(saygı) ve hürmet gösterilmesi icab eder. Allahu Teâlâ Ve Tekaddes Hazretleri: “Hani, (biz) beyti (Kâbe’yi) insanlar için bir toplantı yeri ve emin (güvenli) bir mahâl yapmıştık. Siz de İbrahim’in makamından (Makam-ı İbrahim’den) bir namazgah edinin” buyurmuştur Bakara Suresi 125’te. “Biz, onları korku bulunmayan bir haremde yerleştirmedik mi! Çevrelerinde insanların zorla yakalanıp, kapılmakta olmasına rağmen, Mekke’yi korkusuz ve emin(güvenli) bir yer yaptığımızı onlar görmediler mi!” Ankebût Suresi 67. (ayet). Şanlı Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: ‘’Mekke’de silah taşımak helâl değildir. (Her) kim, orada zulüm ile ilhada (sapıklığa) yeltenirse, biz ona çok acıklı bir azap tattırırız’’ Hac Suresi 25’te buyrulmuştur. “Oradaki bir namazın sevabı 101 namaza denktir”. Şanlı Peygamber (A.S.V.), “Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, başkasında (kılınan) bin namazdan daha üstündür” buyurmuşlardır. “Ancak Mescid-i Haram müstesna(dır)”. “Mescid-i Haram’daki bir namaz ise benim mescidimdeki yüz namazdan daha üstündür” buyurmuşlardır. “Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, yüz bin namazdan daha üstündür” buyurmuşlar. Mescid-i Haram’da kılınan namaz, yüz bin namaza; benim mescidimdeki namaz, bin namaza; Beytü’l Makdis yani Mescid-i Aksa’daki namaz, beş yüz namaza denktir” buyurmuşlardır.
“Ancak üç mescide, ziyaret veya ibadet kastıyla sefere çıkılır” buyurmuştur. “Bu ailesi Mescid-i Haram’da ikamet etmeyenler içindir” (Bakara Suresi 196). Kıymetliler, Mekke’de oturma konusunda; ‘faziletli midir (ve) nedir?’. Bir kısım alimler Mekke Harem’i, Mescid-i Haram gibidir. Hasan-ı Basrî ise “Mekke’de bir gün oruç, yüz bin oruca; bir dirhem sadaka, yüz bin dirheme; her bir iyilik, yüz bin iyiliğe mukabildir (denktir)”, demiştir.
Dakika 15:07
“Mekke-i Mükerreme’de…”, Peygamberimiz (A.S.V) buyuruyor: ‘’(Mekke-i Mükerreme’de) Ramazan-ı Şerif Ayı geçirmek, Mekke dışındaki bir yerde bin (adet) Ramazan-ı Şerif’ten daha faziletlidir”. Yine “Mekke’den yürüyerek hacca çıkan kimseye dönene kadar, her adımı karşılığıyla, Harem sevaplarıyla 700 sevap yazılır. Harem sevapları ise, yüz bin sevaba denktir” buyurdu. Mekke’de sevapların kat kat olması gibi, günahları da kat kattır. Allah’ın hareminde işlemek günah, tabii ki dünyanın başka herhangi bir yerinde işlenen günahtan daha büyük ve ağırdır. Günaha niyetlenmekten dolayı da ceza vardır. “Kim orada zulüm ile ilhada(sapıklığa) yeltenirse, ona pek acıklı bir azap tattırırız”, Hac Suresi 25. ayet-i kerimede. Niyetlenip de işlenmeyen günahtan ötürü ceza gerekmeyeceği kaidesinden; bu, haremin şanına tazim(saygı) ve hürmet için istisna(ayrıcalık) edilmiştir. Mekke-i Mükerreme’de oturma hakkında, lâyık olduğu şekilde riâyet edilmesi korkusuyla; İmâm-ı Mâlikî (Rahmetullahi Aleyh) ve İmâm-ı Ebû Hanife (Rahmetullahi Aleyh), Hanefilerden İmamiyye’nin görüşü ise Mekke veya Medine’de oturmanın mekruh olmadığı şeklindedir. Bazıları(ndan) Medine’de oturmanın daha faziletli olduğu görüşünü de ileri sürenler olmuştur. Şafiîler ve Hanbelilere, Hanefilerden İmameyn’e göre harama düşme korkusu bulunmayan kimsse hakkında; Mekke veya Medine’de ikamet etmek müstehaptır. “Şüphesiz ki! Allah’a beldelerin en sevimli olanı sensin. Şayet senden çıkarılmış olmasaydım, (senden) çıkmazdım’’. Peygamberimiz’in Hicret ederken buyurduğu rivayet olunmuştur. “Medine’nin hastalık ve sıkıntılarına sabreden için kıyamet günü şahit ve şefaatçi olurum” buyurmuştur Sevgili Peygamberimiz.
Dakika 18:39