AmeldeFıkhı 123-01

123- Amelde Fıkhı Ekber Ders 123

AMELDE FIKIH EKBER DERS 123

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz; yüce Allah’ın rahmeti, mağfireti, saadet ve selameti tüm İslam’a şanlı Kur’an’a İslam şeriatına gönül verenlere ve yüce Allah’ın emrinde kul olanların üzerine olsun hiç eksik olmasın. Kıymetliler dersimiz amelde Fıkıh Ekber’in keşif notlarıyla devam etmektedir. Şirketler konusunda dersimiz devam ediyor şöyle bir baktığımız zaman böyle bir ortaklık bir müdarada ortaklığı olarak kabul edilir. Anonim ortaklığının yaygınlık kazanması bu tür komandit şirketlerin yaygınlığını sınırlandırmıştır. Anonim ortaklıklar geniş üretim büyük miktarlarda da sermayeler birikir. Yine gizli hisseli şirketler konusunda da bunlara muhassa denmektedir. Mali bir projede ortak olur. Kâr yahut zarar aralarında paylaştırılır, herkesin gözünden gizli olmasıdır, şirket sermayesi yoktur, ünvanı da yoktur. Bir mezat açık arttırma özel bir alışverişte ortaya çıkan geçici bir şirkettir. Önde görünen tek bir kişidir şirket ise gizli kalmaktadır bunlar şeran caiz midir? Caizdir demişlerdir. İnan şirketinden bir türdür dediler yani inanç şirketine göz attığımız zaman önceki derslerimizin bunlar devamı olduğu için derslerimizin devamı çok önemlidir dersin başını unutan sonunu pek anlamaz dersler baştan sona iyi takip edilmelidir. Kâr ise anlaşmaya göre dağıtılır zarar da sermayeye göre pay edilmektedir. Bu hisseli şirket mülkiyette Şai ise bir inan şirketi olur mülkiyetini koruyacak olursa inan ve mudarebe şirketi sayılır şirketlerin kendi içinde özellikleri bulunmaktadır. İşte bu özelliklere dikkat edince hangi şirket olduğu ortaya çıkar. Pay sahibi olmayanlar ise mudarip olarak ortak olurlar mufavada ortaklığı inan şirketi ile vücuh ve ettan şirketlerin bir arada bulunmasıdır. Birden çok şirket türünün bulunması caiz midir?

Dakika 5:02

Caizdir dediler. Anonim ortaklık konusunda buna da musahame ismi verilmiştir sermaye birbirine eşit küçük parçalara bölünür. Ortağın sorumluluğu paylarının üzerindeki nominal kıymet kadardır. Şirket müdürü ve çalışanları pay sahiplerin yanında ücretli kabul edilir. Özel maaşları vardır. Tazminat yükümlülüğü ise payları ile sınırlıdır kârlar paylar nispetinde dağıtılır. Ortaklar birbirini tanımazlar. Şeran bu şirket caiz midir? Evet, buda bir inanç şirketi sayıldığı için caizdir. Rıza temeli üzerine kurulmuştur şeran payların çıkartılması caiz olmakla birlikte faizli karz maksadıyla hisse senetlerinin çıkartılması şeran helal değildir. helal olmayan bir şeyde caizde değildir. Kıymetliler; işte bunların içeriğine de dikkat lazımdır yine komandit olanlar ise komandit ortaklıklar bazıları komandite kimisi hisse sahibidir. Komanditlere benzerler bunlar hisse sınırları içerisinde sorumludurlar. Pay sahibi ortak ise komanditlerden farklıdır pay sahibi tedavülü mümkün olan paylara sahiptir. Şeran caiz bir ortaklıktır inan ortaklığı türündendir bu ise caiz bir kefalet şeklidir mudarebe ortaklığının hükümlerine tabidir denildi. Sayısı belli ve birbirlerini tanıyor iseler şeran caizdir dediler. Limitet ortaklıklar konusunda kanun 50 den fazla olmasını şart koşmuştur yani ortak sayısının payı oranında sorumluluk taşırlar mal şirketleri ile şahıs şirketlerinin özelliklerini taşırlar. Ortağın yükümlüğünün hissesi miktarı ile sınırlı olması mirasçılarına intikal etmesi idaresi ise anonim ortaklıklardaki gibi olmasıdır. Hisseleri ticari paylar gibi tedavül etmez şahsi katılma iştirak yolu ile gerçekleşmiş olur şeran caizdir.

Dakika 10:00

Buda inan şirketlerinden sayılmıştır sermaye sahibi mudarebede ancak sermayesi kadar yükümlüdür medeni kanunun benimsediği bu şirketler medeni kanunlarda benimsenen bu şirketler İslam fıkıh kay delerine yabancı olmadığı incelenmiştir. Çağın ihtiyaç ve örfüne göre değişiklik göstermektedir demiştir bu konudaki hukukçularımız şerait ile beşeri kanunlar arasında bir takım hükümlerdeki farklı olmakla birlikte İslam fıkhındaki mudarebe ortaklıkları kabilindendir. Mali şirketler ise çoğunlukla inan şirketleri kabilinden kabul edilir teminat ve taahhüt halinde mufavada ortaklığının sorumluluğunu yalnızca hissesi miktarı ile sınırlandırma halinde mudarebe ortaklılığının bazı niteliklerini taşır. Vekâlet ücret ile de ücretsiz olarak da sahihtir işçi durumunda müdür burada işçi durumundadır ücret ile çalışır ortak olduğundan dolayı değil fakat bunu şöyle özetlemeye çalıştığımız zaman İslami kurallara uyan tarafları her ne kadar caizse de İslam’a uymayan tarafları meşru değildir. Kıymetliler şimdi burada bunları caizdir hükmünü verirken tabi 2, 3 şirket türünü muhtelif yanlarıyla bir araya getirip böylece bu hükmü çıkaranlar için dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. İslam hukukunda bilinmeyen yani şeriat tarafından adı ortaya konmamış bir akit türü ile karşı karşıya dünya kalıyor demektir. Şeriat tarafından adları konulmuş akitler bunlara ne deniyor? El ukudul müsemmat yani bunlardan biriside nedir? Bu şirketlerdir diyebilmek için şeriatın kurallarına uymuş olması gerekmektedir beşeri hukukun ön gördüğü şekliyle şirketlerin yapısını İslam’ı görüp bunları meşruiyet çerçevesine aldığımız takdirde bu tür akitler genel kaidelerle özel birçok hükmün kendiliğinden uygulama alanı bulamayacağı açıktır. Yerine göre bu tür şirketlerin batıl olmasını fasit olmasını gerektirir mi? Elbet gerektirir cevaz sınırlarının dışına çıkartır mı? Çıkartır Ürdün medeni kanunu ne yapmış tedvin etmiş bunları bulunmaktadır batıdan gelme şirket yapılarının İslam hukukunda ön görülen şirket yapısıyla bağdaşmadığını açıkça görmekteyiz ve bu açıkça ortaya da konmaktadır.

Dakika 15:25

Örf haline gelmek ile değişme de tabi yerinde ve vakıaya uygun gerekçeler değildir örf ne zaman geçerlidir? Kuran-ı Kerime, sünnete, icmaya aykırı olmamalıdır sonra karakterine bakın imanlı, ahlaklı, adil insanların ortaklığıyla imansızların haram helal tanımayanların ortaklıklarına bir bakın dünyayı sömüren kapitale bir bakın. Onun için kıymetliler uygulanan beşeri hukukların hiç birisi tabii ve İslam’ın egemenliğinde meydana gelmiş gelişmeler değildir. Bunlar tepeden inme İslam’a ve Müslümanlara rağmen ortaya çıkarılmış sun-i birer şekillerdir içinde İslam’a uyan tarafları taklit İslam’a uymayan tarafları ise tamamen tepeden inme insanların menfaati değil birilerin menfaati gözetilmiştir. İslami olmayan bir ortamda ve İslami olmayan yön ve yöntemlerle ortaya çıkmış bu gelişmelerin insanlar arasında İslam’ın benimsediği şekli ile örf haline geldikleri iddia edilebilir mi? Asla edilemez. Buna cevaz verilebilir mi? Verilemez cevaz hükmünü vermeyi mümkün görebilir miyiz? Hayır, İslam’ın ekonomik yapısında egemen olan ruh ile beşeri ekonomik sistemlerin alt yapısını teşkil eden ruh arasında yerle gökten daha uzak daha açık bir fark ve uzlaşması mümkün olmayan bir ayırım da vardır. İslam malı hayatın temel esaslarından biri kabul etmekle ferdin elinde hiçbir zaman bir tahakküm ve istismar vasıtası olmasına imkânda vermez fırsatta vermez bu ruhu çok açık bir şekilde görmemiz mümkün ve ortadadır İslam toplumundaki ticari teşebbüslerdeki ortaklıkları karakteristik özelliği hakkında da şimdi bize aydınlatmaktadır. Bir defa karakterine bak Müslümanın karakteriyle imanlı, ehliyetli, dürüst şahsiyetlerin karakteriyle bunun tam zıttı olan karakterler arasında ki farka bir bak tahakküm edilebilecek noktaya gelmelerine müsaade edilemeyeceği şeklindedir. Devlet yönetimi şer-i velayet yetkisini kullanarak böyle bir tehlikeye karşı şirketleri denetim altında tutabilir İslam sisteminde. Bu İslam’ın ruhunun bir gereğidir.

Dakika 20:10

Beşeri hukuk şöyle bir bakın beşeri hukuk egemen olan beşeri hukukta egemen olan ruh kapitalizmin sermayeyi her zaman için kayıran yaklaşımıdır. Burada kapitalizm sermayeyi himaye eder ve insanların huzurunu adaleti ve emeğin değerini aradaki dengeyi gözetmediğini açıkça görürsün. Halkın elinde ki küçük tasarruflar bir araya getirebilmekte ve onları bir araya getirmeyi başaran kurmaylar veya kapitali bir arada toplamayı beceren holdingler başkasına ait olan sermayeleri rahatlıkla kendi istekleri doğrulusunda ne yapıyorlar? Kullanıyorlar. hissedarlar ellerindeki senetlerden başka hiçbir şey ile teselli olmamaktadırlar hiçbir etkinliği de bunların yoktur. Anonim ortaklıklarda yetki hisse miktarına tabi olduğunda hisselerin %51’i her zaman için hisselerin 40’da 9’nu kendi istekleri amaçları ve alanları dışında kullanılmasını istemeyen kişilerin elinde tutulur. Kar miktarının belirlenmesinden tutunda yatırım hususunda alınacak kararlara varıncaya kadar şahıs sayısı itibariyle önemli bir yekûn teşkil edenlerin hiçbir etkinliğinin olmadığı ortadadır. İstenileni onaylamak ya hiç ilgilenmemek yâda elinde ki hisseyi herhangi bir şekilde başkasına devretmektir. Bunların başka yapacakları bir şeyin olmadığı görülmektedir. Şimdi kıymetli hukukçularımız buna da işaret etmişlerdir. Anonim şirketlerde kârın tespitinde ve dağıtımda bir şablon vardır. Bu şablona göre kâr miktarın 4’te 1’i yıpranma payı bak, bak tespit edilen miktarın kâr olarak tespit edilen miktarın 4’te 1’i yıpranma payı olarak ayrılıyor 4’te 1’i yönetime veriliyor 4’te 1’i faiz gideri olarak tahsis ediliyor kalan 4’i 1’ise işçi ve personel giderleri düşüldükten sonra hissedarlara hisselerine göre dağıtılıyor. Geriye bir şey kalmıyor ki ne dağıtacak şirketin yönetmenleri 51’ni yani %51’ni çoğu zaman daha fazlasını ellerinde bulunduran büyük bir ekseriyetle aynı yâda birbirlerine yakın ilişkileri bulunan kimsedir. Yani bunu ellerinde bulunduranların durumu. Bunların böyle olduğu yapı olarak hem de amaç ve ruh olarak İslam’ı şirketlere yaklaşımından ne kadar uzakta olduğunu daha iyi anlayabilme fırsatı ortadadır.

Dakika 25:40

Hisse senetleri çıkartıp kâr dağıtımı vadelinde bulunmaları hali kesinlikle mudarebe olarak da görülebilir mi? Hayır görülemez ayınlar da ve akarda mudarebe olmaz. İstisnasız denebilecek şekilde faizli muamelelere giriştikleri kara borsaya suni ve anlaşmalı görevlere istihdam ettikleri işçilerin çalışmak mecburiyetlerini istismar edip haksızlığa ve İslami olmayan daha pek çok vakaya sebep, alet ve sahne olduğu bilinen bir husustur. Evet, kıymetliler bu konuda da kısaca buraya değindikten sonra yüce İslam’ın ortaya koyduğu kurallar, hükümler, şartlar,  rükünler ve onun İslam’ın ruh yapısı bir defa ortaklar arasında bu ruhu bulmadıkça bu ruhlardan meydana gelen şirketler kurulmadıkça dünya sömürülen kurtulma şansını eline alamayacak kurtulamayacaktır. Onun için yüce Allah’ın denetiminde imanlı ruhların, ahlaklı ruhların bir araya gelmesiyle meşru şartlarında ihtiva etmesiyle ile işte o zaman gerçek şirketler kurulur bütün insanlık bundan faydalanır. Şimdi diğer canlı hayvanlar ortaklığı konusunda mal bir ortaktan emekte diğer ortaktan olmaktadır. Bazen her 2 ortak müşterek hareket edebilir. şeran bunlarda caizdir ileri derecede bilgisizliğin ortadan kalkması da şart mıdır? Evet şarttır. Kıymetli ve muhterem izleyenler amilin yapacağı iş hayvanını beslemek amil kimdir? İş yapan kişi sermayeyi çalıştıran iş yapan kişiye amil denmektedir. Koruyup gözetlemekten ibaret olur yani hayvanları korur gözetler sermaye sahibi de masraf ve yiyecekleri karşılamayı üstlenip taahhüt ederse ortaklık sahih olur ve bu ortaklığın adı mudarebe olur. Sermayede bir ortaklıktır davarların semerlerinde ortak olup çobanın yahut amilin davarların sütlerini ve yağlarını çobanın yapmış olduğu hizmet bakım ve gözetim karşılığında olmak şeklindedir.

Dakika 30:05

Doğan yavrular ve yün ise 2 ortak arasında eşit olarak pay edilir şeran bunun üzerinde de fetva kurulu toplanıyor ve böyle bir karara varıp caiz hükmünü veriyorlar bu şekilde bunu yapanlardan biriside el eserin fetva kurulunda 1948 yılında bu karara vardıklarını görüyoruz ve buna caizdir dediklerini görmekteyiz.  Şeriat ile çatışmayan sahih örfler ise muteberdir yenilik ve gelişme ise bunlar zaruridir. Hem yenilik her zaman gerekli hem de nedir? Sürekli insanlık âlemi gelişmelidir gelişen şartlara da değişen şartlara da yüce İslam zaten hükmünü vermiştir kıymetli âlimlerimiz bunun üzerinde çok değerli çalışmalar yaparak geldiler ve yaparak da gidiyorlar. Biz Allah’ın boyasıyla boyandık boyası Allah’tan daha güzel olan kimdir biz ona ibadet ederiz yüce Allah Kuran-ı Kerimin 138. Ayetinde Bakara suresinin 138. Ayetinde böyle buyurmaktadır. Kıymetliler dersimiz hibe ile devam etmektedir. Allaha yakınlaşma maksadı ile hibe bir sadakadır şayet ona duyuran takdir ve sevgi verilenin bulunduğu yere kadar götürülürse hediye değilse hibe olur. Atiyye ise ölümle sonuçlanan hastalık halindeki hibedir. Verilenin bulunduğu yere kadar götürülürse hediye değilse hibe olur. Şimdi bedelsiz ve nafile olarak temlik ifade eden bir akittir hibe. Hanbelîler vacibin dışında kalan bir malı temlik etmektir diye tarif etmişlerdir bizde onun keşif notlarını vermekteyiz. Cenabı Hak şanlı Kuran’da eğer gönül hoşluğuyla size bir şey bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin buyurmuştur Nisa suresinin 4. Ayetinden bunu anlıyoruz. Yine yüce Rabbimiz ona olan sevgisine rağmen malı akrabaya, yetime, miskine ve yolcuya verenin yaptığı iş asil iyiliktir buyurmuştur buda Bakara suresinin 177. Ayeti kerimesidir. Şanlı Peygamber (a.s.v) Hediyeleşiniz birbirinizi severseniz hiçbir komşu kendi komşusuna bir koyunun paçasını dahi olsa hediye olarak vermeyi küçük bir şey olarak görmesin verdiği hibeyi geri alanın durumu kusan ondan sonrada kusmuğunu yalayan köpeğin durumuna benzer buyurdu kim? Şanlı Peygamber (a.s.v).

Dakika 35:20

Şimdi hibenin müstehap olduğu üzerinde icma edilmiştir. Her türlü hibe bu kapsamın içine girmektedir iyilik yani bunun adı El Birru şimdi Cenabı Hakkın bu isminden alınmıştır ki iyilik yani Birrun ve takva üzere birbirinize yardımcı olunuz. Şimdi Maide suresinin 2. Ayetinde yüce Rabbimizin bu şanlı ayetinden bunu anlıyoruz. akrabaya yapılması hibenin daha faziletlidir akrabanın fakirleri öncelikle gözetilmeli ve oradan komşuya ve diğer fakirlere doğru açılmalıdır. İcab kabul ve kabz ile üzere sahih olduğu üzerinde ittifak vardır. Bu bütün âlimlerimizin görüşüdür ve aynı zamanda verilmiş sözleri vaatleri yerine getirmenin matlup çocuklara hibede bulunmanın ve birini ötekine üstün tutmanın mekruh olduğu üzerinde de icma edilmiştir. Kıymetliler hibenin de bunun özüne baktığımız zaman Hanefi uleması icab ve kabulün hibenin rüknü olduğunu açıklamışlardır bu bir rükündür icab ve kabul. Kabulü rükün kabul edilmemiş hibe yapılanın kabulü rükün kabul edilmemiş icapta bulunması rükün kabul edilmiştir tabi buda bazılarına göredir. Hanefi âlimlerinin çoğu hibe bir teberru akdidir demişlerdir. Mecellenin de yine bir maddesinde hibe icab ve kabul ile münakit olur ve kabz ile tamamlanır diye de mecelle bunu bu şekilde maddeleştirmiştir. Cumhura göre diğerlerinde olduğu gibi hibenin de rükünleri vardır tabi bu da vahip, mevhubunle yine mevhup, bağış, siga şeklinde Cumhur rükünleri böyle açıklamışlardır. Bunun eğer Türkçe anlamlarını da bu terimleri verdiğimiz zaman yani hibe eden hibe edilen bir de hibe bağışlanan şey yani bağışın kendisi birde ifade şekli bunlar rükün olarak ortaya konmuştur Cumhur tarafından. bütün malını hibe etmesi bir kişinin caiz midir? Evet caizdir.

Dakika 40:00

Çocuklarından bazısını bazısına üstün tutması Cumhuru ulemaya göre nedir? Mekruhtur. Evlatlar arasında ayrım yapmamalıdır ortada büyük bir sebep olmadıkça icab bu şeyi sana hibe ettim bu mal senin mülkündür gibi ifadeler kullanmaktır. Karşı tarafta kabul etmesiyle icab kabul meydana gelir. Bir vakit ya bir şarta şart veya bir menfaat olur zaman karinesiyle yapılan icab konusunda da ömrün boyunca ben sana bu evi verdim dediği zaman bu konuda mallarınızı elinizde tutunuz. Ömür boyu kaydıyla başkasına vermeyiniz çünkü kim bir şeyi ömür boyu kaydıyla başkasına verirse artık o şey onundur kim buyuruyor bunu? Peygamberimizden gelen bir haberdir bu. bunun içinde kıymetli muhaddislerimiz bunu rivayet etmişlerdir. Mallarınızı ellerinizde tutmaya bakınız onları ifsat etmeyeniz her kim bir umra yapar ise artık o hayattayken de öldükten sonra da umra yaptığı kimsenin ve onun soyundan gelenlerindir. Peygamberimizden Buhari Müslim gibi kıymetli hadis âlimlerimiz bunları rivayet etmişlerdir. Şimdi buna umra yani ömür boyu anlamındadır ömürden gelmektedir. Kıymetli ve muhterem efendiler şimdi elimde bir ödünç olur ki sevgili Peygamberimizden yapılan onur umrayı geçerli ruhbayı da geçersiz kabul ettiğine dair rivayeti de bulunmaktadır. Yalnız buna gariptir denmiştir bu hadis-i şerife de. yine ödünç olarak sahih olur denmiştir. Şafi ve Hanbelî ve diğer İmam-ı Ebu Yusuf’un da bulunduğu bir ulema gurubunda da kabzedecek olursa bu bir hibe olur. Rukba eğer ötekinin bu senin için rukbadır ve alıkonulmuştur şeklinde ki sözleri ise batıldır dediler. Delil umra ve rukbayı caiz gördüğünü Peygamberimizin belirten hadisleri göstermişlerdir. Yine Malikiler, Hanefiler gibi ne yapmışlardır? Rukbayı geçersiz saymışlar umrayı ise caizdir demişlerdir Malikiler Hanefiler gibi düşünmüştür. Rukba iki kişinin biri diğerinden önce ölecek olursa ölenin malının hayatta kalana ait olması üzerinde ittifak etmelerine rukba denmiştir bunun geçersiz olduğu ileri sürülmüştür.

Dakika 45:05

Hanefiler ve Malikiler ise rukbayı kabul etmemiş umrayı kabul etmişlerdir ama onlara da muhalif görüşler vardır daha önce ismini verdiklerimiz gibi. Bu Hanefilerin ittifakı ile bir ödünçtür menfaatini temlik etmek istediğine delildir. Minha menfaatlerin bağışlatmasından ibarettir. Umra ehli hakkında caizdir. Rukba da ehli hakkında caizdir diyen bir rivayette bulunmaktadır. Umra da yoktur rukba da yoktur her kim bir şeyi umra veya ukba olarak verirse hayatında da ölümünde de o kimsenindir diyen rivayet vardır. işte ulema bunları değerlendirip görüşlerini ortaya koymuşlar. Her kim bir şeyi umra olarak verirse hayatında da ölümünde de o umra yaptığı kimsenin olur. Rukba da yapmayanız her kim rukba yaparsa onunda durumu böyledir diyen rivayette vardır. Bunların tümü konusunda müçtehitlerimiz gereken keşiflerde, içtihatlar da bulunmuşlardır, gereken yorumlar yapılmıştır ve rahmet yaygınlaşmış yol, cadde genişlemiştir. Kıymetliler yine şerait konusunda hür, mükellef ve reşit olan kişidir kim? Hibeyi yapan yine akıl ve rüşt ile birlikte baliğ olmak hibe bir teberrudur hibe vaktinde var olması var olmayan bir şeyin temliki bil ki bu durumda akit batıl olur. Yine kıymet biçilebilen mal sayılanlardan birisi olması ki hür insan meyte yani leş, kan haremin ve ihramlının avı ve buna benzer şeylerin hibe edilmesiyle hibe akdi gerçekleşmiş olmaz. Malikilerde her şeyin hibesi de sahihtir Şafilerle Hanbelîler ise Hanefiler gibi düşünürler. Evet, kıymetliler bizatihi mülk olması hibe edilenin hibe edenin mülkü olması el altında yani başka hisselerden ayrılmış olması Hanefilere göre çok hisseli olan bir şeyin hibesi sahih değildir. Çok hisseli ki buna muşa denmektedir böyle olursa hibe caiz olur. Maliki, Şafi Hanbelîler müşanın hibe edilmesi alışverişte olduğu gibi caizdir dediler. Tabi bakış açıları farklı baktıkları için her açıdan bu bakış açıları da mükemmel olduğu için hepsinin keşfi doğrudur kıymetliler. Benim ve Abdul Muttalip oğulların hissesine düşen sizindir Şanlı Peygamberimizden gelen bir haberdir.

Dakika 50:05

Burada da bunun delil olarak ortaya konduğunu görmekteyiz. Sadaka Allah için verilir Ebu Hanefi’ye göre hibe sahih olmaz Ebu Yusuf Muhammed’e göre sahih olur. Mesela bir şeyi 2 kişiye hibede bulunmak şimdi o 2 kişi hangisine ait olduğu eğer belli olmazsa bir meçhuliyet ortaya çıkarsa o açıdan bakmışlardır. Bir kimseye bir evi veya bir ölçek buğdayı 1000 dirhemi yâda buna benzer paylaştırılabilen şeyleri 2 kişiye hibe etse bunu paylaştırıp vermek lazım çünkü paylaştırıp vermeden olmaz. Burada ulema her pürüzü de ortaya çıkacak pürüzsüzleri de hesaba katmışlardır. Dolayısıyla kıymetli âlimlerimizin görüşlerine derinden saygı duyup rahmet okumak gerekir. Yine evini hibe ederken sana şu evin yarısını diye hibe etse caiz değildir. Çünkü yine ortada bir belirsizlik vardır evin nereden neresi? Sonra ev ortadan bölünemeyeceğine göre burada belirli hale gelmedikçe hibe olmaz. 3’te 1 birinize de 3’te 2’si dese bu Ebu Yusuf ve başta İmam-ı Azama göre caiz olmaz. Muhammed’e göre caiz olur demiştir ama oda pürüzü giderme şansı doğarsa olur yoksa yine olmaz. Kabzetme esnasında şüyu hibenin sıhhatini engeller. Hibe edilenin başkasından ayrı olması ona bitişik olmaması ve başka bir şeyle meşgul de bulunmaması hibe ettiğin kişiye zorda bırakmamak için ulema bunları da incelemiştir. Kıymetliler yine bir kısmında akit fasit olur bunlar alışveriş icare ve rehindir. Yavruyu istisna ederek akit fasittir adam mesela kuzulayacağı bir hayvanı hibe ediyor karnındaki hariç diyor ulema bunlarında olmayacağını söylemiştir. Şart veya istisnada batıl olur nikâh hul kasten öldürmenin diyeti üzerine sülf ve hibe akitleridir. Bir kısmında akit sahih ama bir kısmında batıldır dediler. Akit sahih şart ise anlamsız ve batıldır böyle olanlar vardır fasit, şart, teberru, rehin ve evlilik gibi akitleri iptal etmez demişler fakat akit sahih, şart ise batıldır demişlerdir. Kıymetliler işi sağlama almıştır ulemamız hem en sağlamını hem en kolayını hem de en faziletlisini en çıkar yolu da ortaya koymuşlardır. Herhangi bir kişi birisine hem kendisine hem de soyundan gelenlere umra yaparak bunu sana ve senin soyundan geleceklere sizden bir kişi kaldığı sürece ona veriyorum dese bu umra kendisine verilen kişinin olur. Bu hakkında mirasın cereyan ettiği bir bağışta bulunduğundan umra ilk sahibine geri dönmez.

Dakika 55:35

İşte görüyorsunuz kıymetli âlimlerimiz ne kadar güzel ortaya bunları incelediler keşifleri ortaya koydular çok kıymetli efendiler. Hem akit hem de istisna caiz olur mu? Olur dediler buda vasiyette söz konusudur dediler. Hibe edilenini kabzedilmesi yani bizzat hibe ettiğin kişinin eline geçmesi yine bunun şartının türü Hanefiler ve Şafiler kabz hibenin lüzumu için şarttır dediler. Babası 20 veski bulacak kadar bir hurma ağacı meyvesini kendi malından ona bağışlamıştır vefatı yaklaşınca şöyle dedi; Yavrum kendimden sonra geriye bırakacağım insanlar arasında en çok sevdiğim kişi sensin vefatımdan sonra fakir kalmasını en çok istemediğim kişi sensin yani fakir kalmayasın. Ben sana kendi malımdan 20 vesk bağışlamış idim. Şayet sen bunu toplamış ve eline geçirmiş olsaydın senin olurdu bugünden sonra artık o mirasçıların malıdır. Bunlar ise senin 2 erkek kardeşinle 2 kız kardeşindir. Allahın kitabı gereğince onu kendi aranızda paylaştırınız. Hz. Aişe validemiz (r.a) 2 tane erkek kardeşim var ya 2 kız kardeşim kimlerdir? Benim bildiğim kız kardeşim sadece Esma’dır ötekisi kim oluyor diye sordu? Şöyle dedi; Hadice’nin kızı kendi hanımını kastediyor yani Hadice’nin kızının karnındakidir dedi. Daha dünya doğacak birisi var ben onun kız olduğunu tahmin ediyorum buyurdu. Şimdi buradan baktığımız zaman Hz. Aişe’den gelen bu rivayet görüyorsunuz ki burada Ebu Bekir’in bir kerameti de ortaya çıkıyor ve aynı zamanda bu vasiyeti yapanda Ebu Bekir olduğunu görüyoruz. Evet, kıymetliler (Radıyallahu anhü ve erdahüm ecmain ve anhünne). Yine Hz. Ömer Radıyallahu anhü şöyle buyurmuş; ne oluyor ki bazı kimseler çocuklarına bir takım bağışlarda bulunuyor ondan sonrada bağışları ellerinde tutmaya devam ediyorlar. Bunlardan herhangi birisinin çocuğu ölecek olursa malı benim elimde bulunuyor ben onu kimseye vermem der. Kendisi ölecek olursa bu sefer o mal benim çocuğumundur ben daha önce o malı ona vermiş idim der. Şunu bilin ki her kim bağışta bulunur ancak bağışladığı kimseye teslim etmez elinde tutmaya devam eder ve o mal mirasçıların olsun diye ölünceye kadar elinde kalırsa böyle bir bağış batıldır dedi. Kim? Hz. Ömer yani bağışladıysan adamın eline vereceksin onu vermemişsen mirasa kalır.

Dakika 1:00:45

Hz. Osman ile Hz. Ali’nin görüşleri de böyledir yani Hz. Ömer’in görüşü gibidir bunların görüşü de. Hanbelîler bakın ne dediler? Ölçülen ve tartılan şeylerde kabz yani ele geçirme teslim etme şarttır bunda icma vardır dediler. Ölçülen ve tartılan şeylerde sadaka ve hibe ancak kabz ile lazımdır yani bağlayıcı olur çoğunluğun görüşü de böyledir. Hz. Ali ve İbn-i Mesut hibe belli ise kabzedilsin veya edilmesin caizdir diyen haber vardır hibe belli ise kesinleşmiş ise Hz. Ali, İbn-i Mesuttan gelen haber (Radıyallahu anhuma ve erdahüm ecmain). Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler derslerimiz inşaAllah devam edecektir. Kıymetli izleyenler Malikilerde hibe konusunda kabzın şart olmadığını söylediler. Hibe ettiği şeyi kullanma imkânını vermesi için mecbur edilir dediler. Malikilerin dışındakiler kabz ile mülk edinilmiş olacağı görüşündedirler. Malikiler ise akit ile mülk edinilmiş olur dediler. Kıymetliler yine hibeyle dersimiz devam ederken tabi hibe edeninin izninin gerekli olduğu beyan edilmiş bütün ulemanın çoğunluğu Hanefilerde hibe edenin izni olmadıkça caiz değildir demişlerdir. Bana öyle geliyor ki Necaşi ölmüştür yine bana öyle geliyor ki ona gönderdiğimiz hediye geri dönecektir bu hediye bana geri dönerse o senindir. Ümmü Seleme’ye söylüyor Peygamberimiz bunları. Burada bir mucize de tabi haber zuhur ediyor Peygamberin Necaşi’nin öldüğünü söylüyor tabi o günkü dünyada iletişim olmadığı için bu tam bir mucize olarak ortaya çıkmaktadır. Hz. Muhammed’in (a.s.v) hayatının tümü mucizedir. İstisnası istisnalar kaideyi bozmaz yine Malikiler izni olmasa dahi kabz sahihtir demişlerdir istihzana göre caiz olur. Kabz için verilen izin delalet yoluyla var olur demişlerdir.

Dakika 1:05:05

Bu bakış açıları açısından çok önemli ve çok doğrudur bunların hepsinin keşfi de sakın kimse o öyle diyor bu böyle diyor diye yanlış anlamaya kalkmasın cahil kafasıyla. Caiz olarak kabul edilmesi istihsanen sabit olmuştur. Yine çeşitleri yani kabz demek bunun ne olduğunu anlatmıştık yani verdiğin kişinin eline geçmiş olmasıdır kabz budur biz dini terimleri de kullanıyoruz ki bu terimler unutulmasın temel taşları yerinde dursun diye ilmin bunlar temel taşlarıdır bu terimler. Kıymetliler yine asaleten kendisi adına kabzetmesidir. Şartı ise sadece akıldır yani mümeyyiz olan kişinin kabzetmesi caizdir. Hanefilerin dışındakiler ise buluğ şarttır demişlerdir. Yine vekâleten Hanefiler şu sıralamaya göre önce baba, sonra vasi, dede, yine sonra dedenin vasisi diye sıralamışlardır vekâlet konusunda yani hibeyi vekâleten alma konusu. Evet, kıymetliler bu yine hibe hakkında mülkiyetin sabit olması hibenin hükmüdür dediler. Hanefi âlimleri bu bağlayıcı değildir dönmek, fes etmek sahihtir hibe eden kişi hibesi karşılığında kendisine bir bedel verilmediği sürece hibesi üzerinde daha çok hak sahibidir dediler. Kimse hibesini geri almaz geri almak gerektiği zaman tabi hibenin sahibi buna daha çok hak sahibidir dediler. Bedel ödenmediği sürece rücu geri dönme sahihtir. Malikilere göre bağlayıcı olur dediler dönmek de sahih olmaz dediler. Yine Şafi ve Hanbelîler rücu helal değildir babanın çocuğuna bundan müstesnadır dediler. Hibesinden geri dönen kişi kusmuğunu yutan kimse gibidir kötü örnek bizim için söz konusu olmaz. Hibesinden geri dönen kustuğunu yiyen köpeğe benzer diyen Peygamber sözünü de ortaya koydular. Babanın çocuğuna verdiği şeylerde müstesna verdiği herhangi bir şeyi tekrar geri almak hakkı hiç kimse için söz konusu değildir. Buda şanlı Peygamberimizden gelen haberdir. Bir kimsenin bir bağış veya hibede bulunup ondan sonra da vazgeçmesi helal değildir. Babanın çocuğuna verdiği şeyler müstesna yaptığı bağış veya hibesinden vazgeçen kimse doyup da kusan ondan sonra da kusmuğunu yiyen köpek gibidir. Peygamberimiz hibeden vazgeçenler için söyledi hasen sahih bir hadistir dedi Tirmizi gibi âlimlerimiz. Babanın çocuğuna hibesi müstesna hibeden dönülmez diye güçlü haberleri görmekteyiz.

Dakika 1:10:05

Hanefiler bakın ne dediler? Rücu’ye engel olanlar şimdi bunlarda ‘dal’ harfi hibe edilen, ‘ayn’ kendisine bitişik olan fazlalığa ziyadeye, ‘mim’ ölüme, ‘ayn’ ıvaza, ‘ha’ hibe edilen şeyin kendisine mülkiyetinden çıkmasına, ‘ze’ evliliğe, ‘kaf’ akrabalığa, ‘he’ harfi ise helake delalet etmektedir. Evet, kıymetliler nazım halinde böyle söylediğini görüyoruz. Hibede rücu’ye engeldir. Ey arkadaşım diyor ‘demea hazekuhu’ harfleri için söylediler bunları. Mali bedel hibesi dolayısıyla karşılık almadığı sürece hibe eden kişi hibesinden dönmeye daha çok hak sahibidir. Bir kimsenin bir bağış yapması konusunda Peygamberimizin söylediği sözleri hep beraber duyduk kıymetliler onun için hibe etmeli ve hibesinden geri dönmemelidir. Her kim karşılık almak maksadıyla bir hibede bulunursa ondan memnun olmadığı yani karşılıktan memnun olmadığı takdirde hibesinden dönebilir. İşte buda o zaman görüyorsunuz hibe karşılık almadan yapılan şeydir. Mana bakımından bedel yüce Allah’tan sevap, fakire yapılan hibe çünkü Cenabı Haktan sevap umarak Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır sılayı rahim rücu sahih olmaz. Yani mahrem olan akrabalara yapılan hibeden rücu sahih olmaz bu manevi bir bedeldir. Evlilik bağı karı kocanın hibesinde rücu sahih olmaz. Karına bir şey verdin geri alamazsın kocana verdin sen de alamazsın gönül hoşluğu başka rücu’ye bunlar manidir dediler. ne kadar güzel çalıştılar ne kadar güzel keşfettiler hükme bağladılar bütün delilleri incelediler. Yine hibe edenin mülkünden çıkması, akdi yapanlardan birisinin ölümü, öldüğü takdirde hibeden rücu’ye imkân kalmaz. Hibe edilen şeyin telef olması veya tüketilmesi rücu’ye imkân yoktur. Bunun rücu’nün mahiyeti konusunda da Hanefilerin Cumhuru hâkimin hükmü ileri rücu de olduğu gibi buda bir fesihtir müşa olanda rücu caizdir dediler. Hanefilerin Cumhuru ortaya delil olarak hibe eden kişi fesih ile kendisinin hakkını alır hâkimin hükmüne de bağlı değildir çünkü her şey hâkime götürülmez eşitliği gözetmenin müstehap olması fark gözetmenin de mekruh olduğuna dair ulema burada anlayış görüş birliği içindedirler.

Dakika 1:15:25

Cumhur ise Hanefilerden Ebu Yusuf ile Malikiler ve Şafiler bağışta erkek olsun kadın olsun kıza da erkeğe de verildiği gibi verilir. Cihan Peygamberi (a.s.v) atiyelerde çocuklarınız arasında eşitlik sağlayınız eğer ben bu konuda tercih yapacak olsaydım kızları erkeklere tercih ederdim buyurmuştur. Allah’tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adalet sağlayınız kim buyuruyor bunu? Peygamberimiz (a.s.v) çünkü adalet göstermek herkesin boynuna borçtur adil olacaksın. Bu hadis-i şeriflerde yer alan emri mendupluğa hamletmiş olduklarını görüyoruz. Hanbelîler ile Hanefilerden İmam-ı Muhammed mirastaki paylaştırmasına uygun olarak baba çocuklar arasında pay edebilir dediler. Hanbelîler ve İmam-ı Muhammed böyle dediler. Bağışlar da çocuklarınız arasında eşitlik sağlayınız ben her han gibi kimseyi tercih etseydim kadınları tercih ederdim. Babam bana malının bir kısmını tasadduk etti annem Amr’a Bin Tirivah’a dedi ki; şanlı Peygamberi şahit tutmadıkça bunu kabul etmem dedi.  (a.s.v) Peygamberimiz bunu bütün çocuklarına yaptın mı diye sordu o hayır diyince şöyle buyurdu! Allah’tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adalet yapınız buyurdu. Kim? Cihan Peygamberi merhamet ve adaletle cihanı kucaklayan âlemlerin rahmet Peygamberi böyle buyurdu. Her konu da adalet merhamet ve insanlar arasında tam mutedil olmak kendi iş dünyanda da mutedil ol dış dünyanda da bilhassa çocuklarına mutedil olmayan başkasına nasıl mutedil olacak. Sana karşı iyilik ve itaat da aynı olmaları seni memnun eder mi? Sahabe evet diyince o rahmet Peygamberi (a.s.v) o halde sen de öyle yapma eşitliği bozma diye buyurdu.  Allahtan korkunuz, çocuklarınız arasında adaletli davranınız o halde böyle yapma ben zulmün üzerine şahitlik etmem buyurdular. Onlar arasında eşitlik sağlasaydın ya onlar arasında eşitlik sağlayın diyor yani kesin emir veriyor. Bağışta çocuklarınızın arasında eşitlik sağlayınız ben birilerine üstünlük tanıyacak olsaydım kadınlara üstünlük tanırdım buyuruyor. Çünkü kadın nazik ve gücü zayıftır nazik ve gücü zayıf olan elbet tercih edilir, ona daha çok merhamet edilir, o daha çok korunur, esirgenir, bir sebebi var ise fazlalık caiz olur.

Dakika 1:20:03

Mesela kötürümlüğü kötürüm bir evladın var ona tercih edersin sonra borcunu ödemesi bakımından yine nüfusunun çokluğunu ilimle uğraşması buna benzer sebeplerle üstünlük tanıması caiz olur buda gerektiği için ayırım yapmıyor burada onun ihtiyacını gideriyor ve bir muhtacın ihtiyacını gidermiş olmasıdır. Şimdi kıymetliler emanetler konusunda da dersimiz devam ediyor. Vedia emanet demektir başkasının yanına bırakılmış şey bu vediadır şeran ve vedia hem emanet bırakma işine hem de emanet bırakılan eşya için kullanılmıştır. Vediada bir akittir idea bir akittir Hanefi âlimleri ideanın tarifi için şöyle dediler; Malını korumak için yetkili kılmaktır Şafiler ve Malikiler ne dediler? Muhterem bir şeyin muhafaza edilmesinde özel bir şekilde vekil tayin etmek dediler emanet için bu tarifleri kullandılar. Biz burada kısa öz keşif notları vermeye çalışıyoruz. Meşruluğu konusunda da emanet, idea meşru ve menduptur. Şanlı Kur’an da yüce Rabbimiz şüphesiz Allah sizlere emanetleri ehillerine tastamam ödemenizi emreder. Nisa suresi 58. Ayeti Kerime kendisine emanet edilen kişi emanetini tas tamam yerine getirsin buda Bakara suresi 283. Ayeti Kerime âlemlerin rahmet Peygamberi efendimiz Hz Muhammed (a.s.v) buyuruyor ki! Sana emanet eden kimseye emaneti öde sana hainlik edemez sen hainlik etme. İşte kıymetli ve muhterem efendiler cihan Peygamberi böyle buyurmuştur. Yine İslam’ın kıymetli âlimleri idea ve istida emanet etmek ve emanet bırakmanın caiz olduğu üzerinde icma da bulunmuşlardır ki idea insanlar için bir ihtiyaç zaman, zaman da zaruret olmaktadır. Yine şeri bir sebep dolayısıyla üstün tutmak caizdir yataklık gibi körlük, felç olmak, aciz olmak ve dini ilimlerle uğraşmak gibi bir durumdaysa evlatlardan biri tabi bunlar en öne tercih sebebi olabilir dediler. Yine miras aldı ve sonradan Müslüman olan kimsenin malûk olduğu durumda görüldüğü gibi yine emanet konusunda Hanefi âlimleri ideanın rüknü icab ve kabuldür dediler.

Dakika 1:25:00

Her akitte söyledikler gibi diğer âlimlerin çoğunluğu da yine onlarda aynı rükünleri ortaya koydular ki yani akdi yapan 2 kişi bunlara ne deniyor? Mudi ve vedi bir de emanet olarak bırakılan şey siga ki buda ayrıca icab ve kabul bunlarda ulemanın çoğunluğuna göre Hanefilerin dışındaki âlimler burada ki akit akdin rükünleri bunlardır dediler emanet konusunda da. Hanefiler bazı şartları da ileri sürdüler akıl olması gerekir ama buluğ şart değildir dediler. Ulemanın diğerleri ise vekâlette şart görülen buluğ akıl ve rüşt şartları aranır dediler. Yine emanet akdinin diğer konularında da korumanın lüzumu yani emaneti korumak onun rüknüdür dediler Müslümanlar şartlarına bağlıdırlar bunu Peygamberimiz buyuruyor. Haramı helal kılan veya helali haram kılan müstesna sulh Müslümanlar arasında caizdir. Müslümanlar şartlarına bağlıdırlar haramı helal kılan veya helâlı haram kılan şart müstesnadır buyurdu cihan Peygamberi hiçbir anlaşmanın içine haramı helal gibi koyamazsın buna müsaade asla verilmemiştir hiçbir haram helal olmaz, hiçbir helal de haram olmaz. Yine emanetin korunması hainlik etmeyen vedi yani emaneti teslim edilen kişi kimsenin üzerinde tazminat yoktur kendisine emanet edilip güvenilen kimsenin üzerine tazminat gerekmez ama ihaneti yoksa ihanet ettiği anlaşılırsa tazmin edilir ödetilir. Ödettirilir onlara şüphesiz ki Allah sizlere emanetleri ehillerine tas tamam ödemenizi emreder buyurmaktadır ki daha önce de hatırlattığımız gibi. Şimdi bu konuda çelişme çatışma varsa bu konuda da ulema gereken hükümleri açıklamışlardır mesela muhafazayı terk varsa adam emaneti korumamış terk etmiş emanet bırakması 1. kişi onu tazmin eder iyilik yapanların aleyhine bir yol yoktur buda Kuran-ı Kerim’den Tevbe suresinden 91. Ayeti Kerimesidir. Emanet ki bir başkasına emanet etti birisi yani biri birine o da daha öbürüne emanet etti ilk emanet edilen kişi emanet zahir olursa ödemek zorunda o 1. Emanetçidir. Yine emanetin kullanılması tazminat ödemek durumunda kalır kullanırsa yine Hanefilerin dışındakiler telef olacak olursa tazmin eder.

Dakika 1:30:00

Emanetçiliği batıl olmuştur. Yine vedia ile yola çıkmak İmam-ı Azama göre yasaklanmamışsa çıkabilir dedi İmam-ı Azam Malikiler 1 kişiye emanet edebilir. Sonra Şafilerle, Hanbelîler yolculuk yapamaz emanet yanındayken demek istediler. yolcu ve onun malı Allahın koruduğu müstesna tehlike ve telef olmakla karşı karşıyadır. Şanlı Peygamber şöyle buyurdu (a.s.v) insanlar Allahın yolcuya olan rahmetini bilecek olsalardı sabahı eder etmez hepsi de yola çıkarlardı gerçek şu ki misafir de onun yükleri de Allahın korudukları müstesna helak olma tehlikesi ile karşı karşıyadır görüyorsunuz insanlar Allahın koruması olmadan yaşama şansı yoktur bir an bile. Eğer emanet inkâr edilirse tazminatını inkâr eden ölür inkârdan sonra tazminat ortaya çıkar inkârdan önce telef olduğuna dair delil getirebilirse delili kabul edilir. O zaman tazminattan kurtulur. yine emanetin başka şeye karıştırılması konusunda da İmam-ı Azam mislini tazmin eder demiştir. Karıştırmayı yapması her birisinin telef etmesi demektir dediler. Bizzat malını bulan kişi herkesten çok o hak sahibidir. Eğer mal bizzat tanınmamakta ise tazminatı ödenir ve bu onun terekesinde bir borç kabul edilir. Fakat istisnalar vardır vakıf nazırı ölürse eğer ortada gelir belirsiz o halde hâkim ölürse, yönetici ölürse ve durum belirtilmeden bunun gibi durumlar istisna edilmiş. Ama tabi onlarında çarelerine bakılır. Resulullah (s.a.v.) buyurdu; her kim bizzat kendi malını bir adamın yanında bulacak olursa o herkesten çok onda hak sahibidir. Satıcı sattığı kimseyi takip eder. Birisinden bir mal çalınır veya onu yetirirse sonunda onu bir başka kişinin elinde bulursa o mal üzerinde o daha çok sahibidir o takdirde müşteri satandan kıymetini geri alır. İşte kıymetliler görüyorsunuz ki yüce İslam’da rast gele bir şey yok her şey sağlama esasa bağlanmıştır. Yine muhalefet etmek bu konuda az korumalı olursa emanet tazminat öder dediler. Yine Hanbelîlerde öyle söylediler hanımına bu emaneti teslim etme dese o da bunu hanımına teslim etse ve telef olsa bu Hanefi âlimlerine göre tazmin etmez bununda sebep ve hikmetlerini Hanefi kâşifleri iyiden iyiye açıklamışlardır. vedia dair bazı hükümler emanet ile ticaret kâr helaldir Ebu Hanefi bu kâr sadakadır demiştir.

Dakika 1:35:15

Yine emanetin borç verilmesi buda mekruh olur ödeyebilecek ise şartını koymuş bazı imamlarımız ki İmam-ı Eşref bunlardandır. İhtilaf konusunda yine vediden telef olduğunu ileri sürerse yeminiyle birlikte sözü kabul edilir. Yine ücret istemek buda olmaz demişlerdir. İnkâr etmesi halinde bu konuda da ne yapmışlardır? Gereken deliller ortaya sürülerek gerekenin de yapılmasının da daha önceki anlatılanların ışığı altında ortaya koymuşlardır. Cenabı Hak emaneti koruyan ve yerli yerince tam emin ve güvenilir bir Müslüman olan kullarından eylesin. Kıymetli izleyenler keşif notlarımızla derslerimiz devam ediyor konumuz ödünç meselesidir kıymetli âlimlerimiz 4 mezhebin hak âlimleri amelde fıkıh konularının hepsini incelemişler başta 4 mezhep olmak üzere ve her konuya açıklık getirmişler hükme bağlamışlardır. Bunlardan biri de ödünç meselesidir buna iare denmektedir tabi buna da güzelim tarifler getirmişlerdir. Menfaatin bedelsiz olarak temlik edilmesidir demişler Malikiler ve Serahsi gibiler. Yine Şafiler Hanbelîler de bedelsiz olarak menfaatin mubah kılınmasıdır demişler. Bunun meşru olması da şanlı Kuran’da Cenabı Hak bir ve takva üzere yardımlaşınız yani ödünç vermek bir yardımlaşmadır. Aynı zamanda bu ayet-i kerimede de yüce Allah (c.c) yardımlaşmaya teşvik ediyor kullarını. Yine Maun suresinin 7. Ayetinde de maunu da men ederler. Bak burada maunu men edenleri Cenabı Hak vay haline diye bunları nitelendirmiştir. Bu maun denilen şey komşuların birbirlerine alıp verdikleri ödünç şeylerdir,  komşular birbirlerine alır verirler bunları mesela kendi aralarında ne bulunursa. Yine şanlı Peygamber (a.s.v) gelen haberde de Safvan Bin Ümeyye’den ödünç olarak bir takım zırhlar almış o bunları gasp ederek mi alıyorsun Ya Muhammed demiş (a.s.v) efendimize? O cihan Peygamberi doğruluğun da önderi olan şanlı Peygamber buyuruyor ki; hayır gerekirse tazminatı ödenecek ariyet ödünç olarak alıyorum buyurdular. Yani ariyet ödünç demektir. Bunun tabi ki yine ödüncün hakkında ödünç verenin icabından ibarettir demiş Hanefiler. Niçin? Ödüncün rüknü için Hanefiler böyle söylemiş istihsanen kabul de rükün değilse de kıyasen kabul diyor rükündür dediler.

Dakika 1:40:45

İşte burada icab ve kabulün yine ortaya rükün olarak çıktığını görmekteyiz. Şimdi tabi ödünç olanlar ne olur? Sonra sahibine iade edilirler. Ödünç zaten almanın adından da bellidir. Cumhur da yine diğerlerinde olduğu gibi bunda onlar 4 rükün tespit etmişlerdir bunda da. Aynı zamanda ödünç veren kişinin akıllı olması şartını getirmişler sonra ödüncü alanın eline geçmiş olması ki buna kabz denmektedir. Tüketilmesi söz konusu olmaksızın kendisinden faydalanabilme türünden olması da gerekli şartlardan saymışlar her şey böyledir. Harbi olan kimseye silah ve atın ariyet olarak verilmesi caiz midir? Hayır, haramdır çünkü haramda, günahta yardımlaşmak yoktur. Sonra inkârcılara hakaret edeceğini bildiğin kimselere Kuran-ı Kerim satmak ve yahut vermek, ihramlı kimseye avın ödünç olarak verilmesi de haramdır. Demek ki kıymetliler Kuran-ı Kerimin hakaret edileceği Mushafların hakaret edileceği yerlerden korumakta Müslümanların üzerine farzdır. Onun için rastgele onun bunun eline Kuran-ı Kerim tutuşturulmaz Kuran-ı Kerimin aslı, metni korunur çünkü imansızlar ona hakaret edeceklerinden dolayı burada kıymetli âlimlerimiz bunu da zaman, zaman dile getirmektedirler. Yine menfaatine bedelsiz olarak malik olması kıymetli âlimlerimiz ayından yararlanmanın mubah olmasıdır dediler bunu diyenler Hanbeliler, Şafiler ve diğer kıymetli âlimlerimizin bu konuda görüş beyanlarını görmekteyiz. Hanefiler bu konuda ödünç alanı yetkili kılmıştır çünkü temliktir ibaha değildir. Tasarrufta serbest olmasıdır, kiraya veremez iare ise bir teberru akdi olup caizdir lazım değildir. Evet, kıymetliler bunlara baktığımız zaman ulema gereken incelemeleri yaparak kendi kanatlarını ortaya koymuşlardır. Yine Cumhuru ulema Hanefi ekolünün kıymetli âlimlerinin dışında ki kalanlar izne göre ödünç olandan faydalanma hakkı vardır.

Dakika 1:45:15

Yine Hanefi âlimleri iare akdinin mustaire verdiği haklar iarenin mutlak veya mukayyet oluşuna göre farklılık arz eder demişler. Mutlak konusunda mal sahibi makamındadır demişler. Eğer ödünç alınan mutlak ise onun hükmü mal sahibi makamında olmasıdır yani ödünç alan kişi. Yine akit nas ile nasıl kayıtlanıyor ise örf ve adet ile de zımmen kayıtlıdır dedi Hanefi uleması. Kıymetliler buradan baktığımız zaman ulemamızın pek çok çalıştığını her konuda göz nuru döktüğünü görüyoruz bunlara çok rahmet okuyalım. Bugün Müslümanların pek çoğu ilmihalini bilmekten aciz, Fatiha’yı şerifi tercüme etmekten aciz emeklilerin haddi hesabı yok. Şimdi bunun için Müslümanlar bu kıymetli âlimlere rahmet okusunlar bu dersleri biz dünyaya bu keşif notları olarak niye veriyoruz? İnsanlar okumaktan yoksunsa anlamaktan yoksun ise dinleyerek, sorarak öğrenme şansları vardır. Biz şuanda dünya Müslümanlarının kulağına, gözüne hitap ediyoruz. Kulaktan, gözden, kalbe, beyne insanların artık anlayış kabiliyetine arz ediyoruz herkes kendi bilir. Nitelik konusunda da kıymetli âlimlerimiz mülkiyet gayri lazım bir mülkiyettir dediler. Bu görüşte olanlar başta Hanefi ekolü, Hanbeliler ve Şafiler bu görüşte görüş beyan ettiler. Ariyet tastamam ödenir minha geri verilir borç geri verilir kefil ise kefaletini öder bu sözler Peygamberimizden rivayet edilmiştir. Yine kıymetli her konuda söz söyleyen ve büyük araştırmalar yapan Hanefi âlimleri bu ödünç konusunda mutlak olduğu takdirde onu geri isteyebilir kim? Veren. Minha geri verilir ariyet tastamam ödenir Peygamberimizin bu sözünü de unutmamak gerekir kıymetli efendiler. Dolayısıyla Müslümanlar her emaneti korurlar ödünç alıp geri vereceğin şeyi de tabi korumalıdır bir zarar gelirse oda ödenmelidir veya helallik alınmalıdır. Şöyle baktığımız zaman bunda rücu hakkının olduğunu ulemanın çoğunluğu belirmiştir hatta hepsi aynı görüştedirler. Malikiler rücu edebilir mukayyet iarede ise akdin suresinin bitiminden önce rücu hakkına sahip değildir yani kaç günlüğüne verdiysen ondan önce isteme diyor.

Dakika 1:50:00

Şöyle genel durumuna da baktığımız zaman ödünç alınan şey nedir derseniz emanettir dedi Hanefi ulemasının tamamı. İyiliğin karşılığı iyilikten başka olabilir mi? Kim buyuruyor? Rahman suresinde Cenabı Hak buyuruyor yani iyiliğe insanlar daima iyilik düşünür kötülüğü de ortadan kaldırmak ister kötülüğe kötülükle karşılık da verilmez kötülükten sadece korunur ve kötüyü kötülükten vazgeçirilmeye çalışılır bunun içinde yüce İslam’ın insan kalbine, insan ruhuna yerleştirdiği değerli karaktere iyi bakmak lazımdır. Şimdi ihanet eden müstesna müstaire tazminat ödemek düşmez aynı şekilde hainlik etmeyen emanetçiye de tazminat düşmez. Şimdi tazminat altındadır dedi Şafiler yani zayi ettiği zaman Hanbelilerde aynı görüşteler. Ey Muhammed diyor Saffan Peygamber Efendimiz (a.s.v) -gasp ederek mi alıyorsun bu zırhları bunları diye sorunca Efendimiz Hazretleri -hayır tazminat garantisi ile ariyet olarak alıyorum demiştir. Bu hadis-i şerife istinaden bu kıymetli âlimlerimiz tazmin edilir dediler öbürleri de ihanet bir ortada varsa ancak o zaman tazmin edilir dediler. Aslında hepsi aynı şeyi söylediler işi sağlama bağlamak için gerekeni yaptılar. Aldığı şeyi teminat altında tutmak onu eda edinceye kadar alan elin sahibine düşer. Yine ilim kitapları mücahitlere vakfedilmiş zırhları istiare olarak alır ve tazmin etmez bunları diyor bunu da Hanbeliler söylemişlerdir. İlim öğrenmek ve öğretmek ile cihat halkın menfaatine olan işlerdir dediler ve doğru söylediler. Yine Hanefi âlimleri ariye’nin tazminini müstaire şart koşarsa bu şart batıldır dediler Hanefiler. Tazminat şartını koşarsa müstair o tazminatı ödemez dedi. Malikilerde şimdi görüyorsunuz ki burada Müslümanlar arasında tam bir samimiyette var tam bir ciddiyette var tam samimiyet kardeşlik iman kardeşliği ciddiyeti ise kimse kimsenin hakkını yememe konusunda, emaneti koruma konusunda. Şanlı Peygamber  (a.s.v) şöyle buyurdu; el aldığı şeyi ödeyinceye kadar sorumludur, yükümlüdür. katade dedi ki sonra El Hasen unuttu ve dedi ki; o senin eminindir onun üzerine tazminat yoktur bununla ariyeti kastediyordu yani kişi emaneti verirken karşıyı da emin bilmesi gerekir. Tazminata dönüşmesi konusuna gelince telef olmasına sebep olmak bak Hanefiler de aynı şeyi söylediler burada daha önce işaret ettiğimiz gibi muhafazayı terk etmek bak gördünüz. Şartın dışında kullanmak muhalefet etmek şimdi bu gibi durumlar karşısında işte tazminat o zaman ödenir dediler.

Dakika 1:55:35

Muhakkak Allah sizlere emanetleri ehline tastamam ödemenizi emreder Nisa suresi 58. Ayeti kerimede daha öncede bu konuda işaretler verilmişti. Keşif notları olarak takdim edilmişti. kıymetli dostlarımız dersimiz vekâletle devam ediyor şimdi yüce İslam’ın amelde fıkıh ekberin ortaya koyduğu keşfettiği bu hükümlerden biriside vekâlet meselesidir. Vekâlet hıfs etmek, korumak gibi anlamlara gelmektir ve dediler ki Allah bize yeter o ne güzel vekildir ayeti kerime bu birçok ayetlerde geçer ne güzel koruyucudur demektir.  Demek ki vekâlette bir koruyuculuk vardır yine ondan başka hiçbir ilah yoktur sen onu vekil edin bak burada buda ayeti kerime. Şimdi buyrulmaktadır ki koruyucu olarak onu bil demektir kıymetliler. Tevekkül edenler artık Allaha tevekkül etsinler buda ayet-i kerimedir. Hud dedi ki; ben benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim buyurmuştur. yani tevekkül burada vekil nedir? Tam güvenilen ona güvendim, dayandım ve işimi ona havale ettim gibi burada ayetlerin yüce anlamları vardır demek ki vekâlet önemli bir görevdir. Hanefiler korumanın, hıfsın vekille havale edilmesidir. Mesela birini vekil tayin ettin artık işlerini ona havale etmiş oluyorsun. Şafiler başkasına havale etmesidir yapılacak bazı işleri. Şimdi yine Hanefi âlimleri icab ve kabuldür dediler bunun rüknü de icab ve kabul olduğunu söylediler. Yine Cumhur da bunun rüknünün öncekilerde olduğu gibi vekil tayin eden vekâlet veren yani buna müvekkil deniyor.  Şimdi müvekkilin tayin ettiği kişiye de vekil deniyor ki vekâlet verilen kişi bir de vekâlet verilen şey ve siga olmak üzere ulemanın çoğunluğu da bu rükünleri hep böyle ortaya koymuşlardır. Yine vekâlet konusunda Hanbelîlere göre vekâlet devredilebilir mi? Onlarda sahihtir devredebilir azlediyorum sözü ile azli de sahihtir dediler.

Dakika 2:00:20

Şart konusunda da vekâletli bir şart ve yahut da bir kayda bağlamak konusunda Hanefiler Hanbelîlere göre mutlak da olabilir bir şarta bağlıda olabilir dediler başta Hanefiler ve Hanbelîler de aynı görüş beyan ettiler. İmam-ı Şafi şarta bağlanması sahih olmaz dediler. Vakit tayini konusunda da sahih olduğu üzerinde bu konuda görüş birliği içinde olduklarını görmekteyiz. Bunda ücret olur mu konusunda ücretli veya ücretsiz olmak üzere de yine sahihtir olur dediler. Çünkü zekâtları toplamak üzere bizleri göndersen de onların sana tahsil ettiklerini ödedikleri gibi bizde ödesek ve onların aldıkları ücreti bizde alsak işte burada Peygamber Efendimize 6 çocukları böyle demişlerdi. Şimdi Hanefiler ve Malikiler umumi vekâlet konusunda olur mu? Olur dediler. Şafiler ve Hanbelîler olmaz sahih olmaz dediler. hususi vekâletin caiz olduğu üzererinde kıymetli âlimlerimizin görüş birliğinde olduklarını görüyoruz ama umumi olanda ihtilaf olduğunu görüyoruz ihtilafında rahmet olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Meşru olup olmama konusunda da şanlı Kur’an da, sahih nurlu sünnette ve icma da bu meşru olarak belirtilmiştir. Şanlı Kur’an şimdi siz birinizi bu gümüş paranız ile şehre gönderin de baksın hangi yemeği daha temiz bulursa ondan size bir rızık alıp getirsin bu şanlı Kuran-ı Kerimde ki bir ayetten anladığımız mana ki bu ayeti kerime Kehf Suresi 19. Ayet-i kerimedir. Yine diğer Ayet-i Kerime de kocanın ehlinden bir hakem, kadının ehlinden de bir hakem gönderiniz benim bu gömleğimi alıp götürünüz gibi şanlı Kur’an da bunun meşru olduğunu görmekteyiz. Meşru olarak yine sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlerin miskinlerin ve onun üzerine çalışanların amirlerindir diyen Ayet-i Kerimeyi de görmekteyiz. Sahih ve şanlı şerefli sünnetten ise Peygamber (a.s.v) zekâtı almak için toplayıcılar göndermiştir zekât memurları yani tahsildarlar sizin en hayırlınız borçlarını en güzel şekilde ödeyenlerinizdir buyurmuştur. Şanlı Peygamberimiz tarafından bunlar sahih sünnete ki delillerdir.

Dakika 2:05:10

Kıymetli fakihlerimiz fıkıh kaynaklarında bunları bir, bir eserlerine almışlar hep delillerle hareket etmişlerdir. Önce Kuran-ı Kerim, sünnet, icma, kıyas bunlarla hareket edilmiştir. Delil olmadan din hakkında kimsenin bir şey konuşma hakkı yoktur içtihat edende müçtehit olması gerekir aklın var diyen ağzın var diyen din hakkında konuşamaz. Bilerek konuşması lazım icmaya gelince kıymetliler ümmet ki Muhammed vekâleti caiz mi sahih mi olma konusunda da icma etmişlerdir çünkü zaten bir şeyin aslında ayet hadis olunca orda icma da bulunur zaten. Evet, kıymetliler; yine bazı şeriat konusunda da aklı yerinde bir kişi olmalıdır. Kim? Vekil olan yine Hanefi âlimleri akdi maksat olarak gözetmesini ileri sürmüşlerdir. Kim? Vekil olan kişi yine vekil tayin edilmiş olması buda şartlardan olarak sayılmıştır. Kıymetli âlimlerimiz her konuya değinmişler enine boyuna incelemişler açık kapıda bırakmamışlardır. Bütün boyutlarıyla her konu incelenmiştir. Yine hadlerin ispatı konusunda Hanefi uleması zina ve şarap içmek haddi gibi bir had ise onun ispatı için vekil tayin etmek sahih değildir. Hırsızlık ve kazif içinde böyledir diyenlerin yanında imam-ı Azam Ebu Hanefi Muhammed bunlar için caiz olur demiştir. Şafiler ise caiz değildir demişlerdir yani hadler konusunda da aynı Hanefiler gibi düşünmüşlerdir. Yine Hanbelîler bu konuda caizdir demişlerdir. Şayet itiraf ederse onu recm et Peygamberimizden gelen haber bu oraya istinaden söylemiş Hanbelîler de. Uygulanma konusunda hadlerin yine İmam-ı Azam gibi onun talebesi olan İmam-ı Muhammed gibi muhteremler hırsızlık ve kazif konusunda caiz olur vekâlet demişler. Ebu Yusuf ise caiz kabul etmez demiştir tabi değişik açılardan incelenmiş herkes kanaatini ortaya koymuştur herkesin incelediği ve baktığı pencereye iyi bakmak lazım Hanefilerce ıstıfa için vekâlet vermek caiz değildir. Yine tazirler konusunda da bunda da caiz olduğu Hanefilerin de diğerlerinin de bu konuda görüş birliği içinde olduklarını görmekteyiz.

Dakika 2:10:12

Hadlerinde kısasın ıstıfası için vekâlet vermek caiz değildir. Bu konuda da bunun üzerinde de kıymetli görüşlerini belirtmiştir âlimlerimiz Malikiler ise bu konuda vekâlet caizdir demiş Hanbelîler de caiz demişlerdir. Şimdi ey Üneyiz Peygamberimizden gelen haberde şu adamın hanımına git itiraf edecek olursa onu recm et. Üneyiz yanına gitti oda itiraf etti bunun üzerine emir verdi ve kadına da had uygulandı. İtiraf ederse diyor bak dikkat edin bunlar daha öncede Yahudilerden bu suçu işleyenler ve Yahudilerin de Tevrat’a göre cezası onlara bu olduğu için Tevrat’a göre Yahudilere bu ceza uygulanmıştır o zaman ondan sonra tarihlerde bunlara pek fazla rastlanmamıştır. Bazı Hanbelilerde Hanefiler gibi görüş beyan etmişlerdir müvekkilin gıyabı halinde kısas ve kazf haddinin istifası caiz olmaz demişler. Tabi hadler konusu yine Şafiler kısas ve kazf haddi gibi insanlara ait hakların istifasında vekâlet vermek sahihtir demişlerdir ve yine biraz önce adı geçen hadis-i şerifler de istinad edilmiştir. Şöyle bir toplu bakışla baktığımız zaman hasmın hazır olmaması halinde hadlerin ve kısasın yani uygulanmasını caiz görürler kim? Hanefilerin dışındaki 3 mezhep âlimleri Hanefiler ise bu konuda hasım hazır olmadıkça caiz görmemişlerdir. Yani hasım olan orda hazır bulanacaktır had uygulanırken demiştir Hanefiler öbürleri olmasa da olur demişlerdir. Tabi bunun da detayına baktığımız zaman yine hepsi aynı şeyi söylediklerini de neticede o köke ulaşılabilir çünkü hepsi aynı kökten hareket etmişler ve güzel incelemişlerdir ve hayatın içinde bulunan şartlara göre de şahane hükümler tespit etmişler ve güzel keşfetmişler. Ben bütün âlimlerimize onların ilminden nasiptar olduktan sonra hayran olmaktan başka bir şey görmedim bütün İslam âlemlerine hayranım Allah hepsine pek çok rahmet eylesin. Hadler açıklamış olduğumuz gibi şüphelerle bertaraf edilir. İşte görüyorsunuz hadlerde öyle rastgele had cezası uygulamak öyle kolay bir şey değil azcık bir şüphe olsa had cezası katiyen uygulanmaz. İşi İslam her açıdan sağlam tutmuştur yani kesin açıklığa şüphesiz ortaya keşfolarak berrak bir şekilde suç tespit edilmedikçe bilhassa ağır suçlarda had uygulanmaz şüphe varsa. Ancak tazir cezası verilir veya yeri gelince onlarda bir, bir anlatmaya çalışacağız orada da gereken hükümler ortaya konmuştur.

Dakika 2:15:35

Şüphe ile birlikte uygulama caiz olan haklar ikinci tür suçlardandır. Bunlar borçlar, ayınlar ve kısasın dışındaki diğer haklardır. Kısas denilen şey ayrı bir hadler ayrı bir özelliğe sahiptirler çünkü hadler kesin Allah haklarıdır buna dikkat lazım. Hanefilerin dışında kalan diğer kıymetli âlimlerimiz bu konuda vekâlet vermenin de caiz olduğunu söylemişler İmam-ı Muhammed ile İmam-ı Ebu Yusuf ve diğerleri. Onun lehine verilen hâkimin hükmü benimde lehimedir, aleyhime verilen hüküm benimde aleyhimedir Hz. Ali Radıyallahu anhü Hazretleri Ebu Bekir’in yanında Akil’i vekil tayin etmiş ve şöyle demiştir; onun lehine verilen hâkimin hükmü benimde lehimedir, aleyhime verilen hüküm benimde aleyhimedir demiştir Hz Ali vekil tayin ederken. Buda vekilliğin özelliği üzerine Hz. Ali’nin sözlerinin mükemmelliğini görüyoruz her konuda olduğu gibi o yüksek şahsiyet böyle buyurdular. Husumetin helak edici yönleri vardır ve şeytan husumette hazır bulunur. O bakımdan ben husumette hazır bulunmaktan hoşlanmıyorum demiş. Bu da Hz. Osman’ın yanında Abdullah Bin Cafer’i vekil tayin etmiş ve böyle demiştir. Evet, kıymetliler öyle ortamlar olur öyle olur öyle zaruret ortamları olur böyle olur ulemanın dediklerinin hepsi değişen şartlar üzerinde çok lazımdır. Onun için mükemmel mi mükemmel çalışmış bu kıymetli âlimler. Hainlerin lehine müdafacı olma buda ayeti kerime. Hanefi uleması vekâlet verme yetkisinin hâkime bırakılmasıdır demişler. Yine şehadet için şahitlik içinde bu caiz değildir mesela benim yerime şahitlik yap diye birini vekil etsen bu caiz değildir dediler. Yine Hanefiler ve diğer kıymetli âlimlerimize göre bunların içinde Hanbelîler, Malikilerde vardır ki dava için vekâlette ikrar ettiği yolunda vekâlet vermek yani husumet dava için vekâlet bu konularda bu kıymetli âlimlerimiz caizdir dediler.

Dakika 2:20:00

Şafilerde ise onlar esah olan kendi görüşlerine göre ikrarda vekâlet vermek caiz değildir dediler ne her konuya ne yaptılar? Mükemmel mi mükemmel hükümlerle, içtihatlarla, delillerle, naslarla açıklık getirdiler. Yine borç meselesinde de vekâlet vermenin caiz olduğunu mesela benim yerime git falancıdan şu borcu al diye birini vekil etmek caizdir dediler. Borcun ödenmesi için olur mu dediler? Yine olur dediler. Hibe, sadaka, iare gibi konularda da caizdir yani istikraz konusunda buda borç vermek demektir ki bu konuda da caizdir dediler fakat mesela talak, kiraya verme ve kiralama konusunda da caizdir dediler. Selem ve sarf için vekâlet vermek de caizdir dediler. Evet, kıymetliler ne kadar zorlar varsa İslam dini ortaya koyduğu hükümlerle ve sağlam esaslarla her zoru en kolaya indirmiştir. Yalnız rastgele değil yüce İslam bilinerek yaşanmalıdır ve insanlığa bu dersler anlayabileceği çağdan ta mezara kadar öğretilmelidir. Bunlar hayatın her anında lazım olabilecek derslerdir çünkü yaşamın ne kadar yaşamak önemli ise nasıl yaşayacağını bilmekte yüce İslam’a göre o kadar önemlidir. Sonra Hanefi ulemasına göre mubah şeylerin mülk edinilmesi için vekâlet caiz değildir dediler. Malikilerle Şafilerde bunu başka açıdan bakarak caizdir dediler, Hanbelîlerde caizdir dediler. Şimdi tabi bakış açılarında böyle keşfediyorlar ama bakıyorsunuz sonuçta şartlar değişince hepsi aynı görüşü paylaştığını ve orada birleştiklerini de görüyorsunuz. Şimdi avukatlık meselesinde de insanlara ait haklar da bu caizdir bir avukatı vekil tayin ediyor buda caizdir dediler. Alışveriş için vekâlet mümkün müdür? Evet, o da caizdir dediler çünkü yüce İslam hayat dinidir hayatın her şeyine, her şartına, değişen bütün şeriatına cevabı hazırdır Yüce İslam’ın nurlu şeriatın. Sonra dava vekili avukat konusunda caizdir dedikten sonra İmam-ı Azam İmam-ı Muhammed şöyle demişlerdir; vekilin sadece mahkeme huzurunda ikrarı sahihtir dediler yani kişi ne için vekil olduysa onun dışına da çıkmamalıdır Ebu Yusuf’ta şöyle der; başkasında da ikrarı sahihtir der.

Dakika 2:25:00

Yine diğerleri de İmam-ı Züfer’in görüşüne de yer vermişler vekillerin hainlikleri ortaya çıktığı görülmüş zaman, zaman tabi dürüstlere bir sözümüz yok dolayısıyla kimi zaman mal konusunda kendisine güven duyulmayan kişiye husumet konusunda güven duyulabilir mi? Bu konuda da işte şöyle her âlimimiz bu konuda gereken görüşünü ortaya koymuş güvenilecek ve güvenilmeyecek kişilerinde çok önemli olduğunu da vurgulamışlardır. Bugün her şey para önde gidiyor her şey para için olan bir zihniyete güvenilmez. Dürüst mü dürüst, doğruluktan, dürüstlükten, hakkaniyetten, helalden taviz vermemesi gerekir, haram helal gözetmeyen insanlara zaten güvenilmez. Şimdi borç tahsili konusunda da yine diğerleri konusunda da detaylı bir inceleme yaptıklarını görüyoruz. Her konuya bir açıklık getirdiklerini de görüyoruz ve bu kıymetli âlimlerimize rahmet okuyoruz. Kıymetliler bunlar derya gibi ilimlerini ortaya koymuşlar ilim sofrası ve ziyafeti ortaya konulmuş bunu yemeye o ziyafete oturmaya Müslüman lazım. Kendi kafasına göre yüce İslam’ı bilmeden işte ben yaptım da oldu diyerekten Müslümanlık ve dindarlığın asla olmayacağı, yüce İslam’ın bir ilim irfan dini, ilahi kanunların, kuralların dini olduğu onun için bu âlimlerimizin asılda kökte tamamen bir olduklarını, içtihatta da değişen şartlara göre değişik içtihatlar geliştirdiklerini, büyük bir zenginlik ve rahmetin yaygınlığını görmekteyiz. Evet, buraları anlamayanlar o mezhep niye öyle dedi beriki niye böyle dedi diyorlar bu cahilce bir düşüncedir. Ulema değişen şatlara göre değişik fetvalar getirmesin mi? Sonra şanlı İslam, nurlu Kuran çağların kitabı her değişen şartlara mükemmel ne yapmış? Hükümler koymuştur sen bunu görmemezlikten, bilmemezlikten mi geleceksin? Şimdi uçağın oldu yerde deve fetvası mı vereceksin? Otobüsün, taksinin olduğu yerde hâlâ atın, katırın fetvasını mı vereceksin vasıta olarak bunları da kıymetli âlimlerimiz asla dayanarak hükümleri güzel keşfederek hepsini ne yapmışlar? Şanlı Kuran’daki, nurlu sünnetteki, fıkhi kurallarındaki ölçülere göre keşiflerini yapmışlar hükümleri ortaya koymuşlardır. İslam da bilinmeyecek bir şey yoktur ama ilim erbabı ile müçtehit ile hareket etmen gerek. Sahte liderleri, sahte önderleri, sahte dervişleri, sahte şeyhleri bırak gerçek bu ilimle mücehhez olan ne kadar ilim adamı varsa ilimle mücehhez olan işte önderde onlardır, şeyh de onlardır gerçek derviş de onlardır. İlmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin bak önce ilmel yakin diyor bütün evliyalar. Sen hangi tasavvuftan bahsediyorsun ilimsiz, irfansız, cahil, tarikattan dem vuruyor, marifetten dem vuruyor ilmel yakin olmadan aynel yakin olmaz. Aynel yakin hakkal yakine götürür ama hepsinin temeli ilmel yakindir. İlim nedir? Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu Muhammed’i şeriatın bütün kanun ve kurallarıdır. İşte bütün hak mezhepler bunları incelemişler önüne koymuşlar kıymetini bil işte sofra ilim sofrası bütün dünyaya yetecek artacak bütün çağlara yetecek artacak ilmi ziyafetler var burada. Kendin bilirsin bizden söylemesi. Cenabı hak bütün insanlığın tümüne bu ilahi ilmi ziyafetlere oturan ömrünün tamamını ilmi ziyafetle geçiren ta mezara kadar ve ilimsiz hareket etmeyen ilim irfanla yüce İslam’ı iyi anlamış iyi kavramış kullarından eylesin.

2: 31: 39

(Visited 101 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}