AmeldeFıkhı 136-01

136- Amelde Fıkhı Ekber Ders 136

AMELDE FIKHI EKBER DERS 136

 

Kıymetli izleyenler; Amelde fıkhı ekber ile onun keşif notları ile derslerimiz devam ederken sarhoş edici olanlar ki başta şarap olmak üzere bunların had cezaları hakkında dersimiz ve konumuz devam ediyor.  İmamı Azam ve İmamı Ebu Yusuf bu kıymetli âlimlerimizin teşhis ve tespitlerine göre güçlenmesi yemeği hazmetmek, tedavi maksadıyla dört şeyin caiz olduğunu ve bunların yasak olan içkilerden saymadıklarını görüyoruz.  Bunlarda sizlere İnşallahu Teâlâ dersimiz bunlarla devam edecektir.  Mesela aşırı, azıcık pişirilmiş olanlar. Kuru hurma ve kuru üzüm şurubu gibi ki bunlar hakkında size daha önce bilgi verdik,  şimdi de halitan konusunda dersimiz buradan devam ediyor.  Halitan karışık hurma ve kuru üzüm suyu.  Buna Mısır öz suyu oda bid diye isimlendirilmektedir,  cia,  arpa ve buğday suyu olarak yine bal şurubu, müselles gibi helal içecekler tedavi maksadıyla olursa,  zevk ve eğlence niyeti bulunmamak kaydıyla içilebilir helaldir demişlerdir.  İşte bunların başında İmamı Azam ve İmamı Ebu Yusuf gelmektedir.  İmamı Azam Ebu Hanife ve İmamı Yusuf bunları bu şekil tespit ederken kuvvetlenip kabarma özelliği olmadığı için şaraplık manası bulunmaz bunlar da demişlerdir,  bu iki büyük âlim. Şanlı Peygamber (S.A.V.)  hurma ağacı ile üzüm çubuğunu göstererek hamir yani şarap bu iki ağaçtandır. Bunlardan elde edilir buyurmuştur Peygamber Efendimiz.  Bunların da ne olduğunu görüyoruz.  Hurma ağacı ile üzüm çubuğunu gösteriyor.  Hurma ve üzüm.  Yine sevgili Peygamberimiz hamir kelimesini cinse ait olduğunu gösteren el hamru diye kullanmıştır. Şaraplık yani hamriyet özelliğini bu iki ağaçtan elde edilen içkilere mahsus olmasını gerektirir demişlerdir.  Burada el tarif harfi ile ki başına kelimenin el takısının gelmesi ile.

 

Dakika 5:05

 

Yine benç denilen uyuşturucu bitkiden meydana gelen sarhoşlukta olduğu gibi bunda da had icap etmez.  Müselles içme sonucu haddi icap ettirir. Yani içme sonucu meydana gelen sarhoşluk ise haddi icap ettirir.  Müselles de sarhoşluk içilmesi yasak olan son kadeh neticesi meydana gelmiş olmaktadır.  Yani sarhoş edecek kadar bundan içmemelidir müsellesten.  Bu üç grup içecek arasındaki fark birinci grup içkilerin azı da çoğu da haramdır.  Had cezası icap eder.  Bunların had cezası da İmamı Şafii hariç öbürlerine göre 80 sopa 80 değnektir,  İmamı Şafii’de 40 değnektir.  Üçüncü grubun tedavi üçüncü gruba geçmeden ikinci grupta sadece sarhoşluk veren miktarı haramdır.  Sarhoşluk sebebiyle de had icap eder bunlarda da. Fakat bu ikinci grubu sarhoş edecek kadar içmemek gerekir.  Üçüncü grubun tedavi ve bedeni kuvvetlendirmek maksadıyla içilmesi sarhoşluğa sebep olsa dahi İmamı Azam Ebu Hanife ile İmamı Ebu Yusuf’a göre bu üçüncü grup caizdir.  O yüzden had cezası da gerekmez demişlerdir.  İmamı Muhammed ise bu konuda her iki İmamca helal görülen bal,  incir ve benzerlerinden yapılan bu 4 çeşit içeceğin azıda çoğu da haramdır demiştir.  Bu da İmamı Azam’ın ikinci talebesidir İmamı Muhammed. Evet, kıymetliler; Burada görüyoruz ki Hanefi mezhebinde İmamı Muhammed’in görüşü ile fetva verildiğini görüyoruz. Şimdi diğer üç mezhep imamına göre ki bunlar Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir.  Onlara göre az veya çok içilmesi sebebiyle had vurulur, yani ceza uygulanır demiştir onlar.  Her sarhoşluk veren hamir şaraptı, r her hamir şarap da haramdır. Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır, sarhoşluk veren her içecek haramdır.  Üzümden de hamir şarap olur,  bardağında şarap olur,  kuru üzümden şarap olur, buğdaydan de şarap olur,   hurmadan da şarap olur.  Ben size her sarhoş edici şeyi yasaklıyorum buyuruyor,  Kim?  Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)

 

Dakika 10:00

 

Şimdi haşhaş, afyon,  bençin hükmü konusunda da bunlar da sıvı içeceklerin dışında olanlar ki benç, afyon,  haşhaş gibi aklı gideren her şey yasak kabul edilmiştir.  Üç mezhebe göre haramdır, had icap etmez yalnız bunlardan, bunlardan tazir cezası verilir.  Haram oluşu aynları sebebiyle değil,  verdikleri zarar dolayısıyladır diye hükümler böyle belirtilmiştir.  Kahve ve sigaranın hükmü konusunda da görüş beyan etmişlerdir.  Mürüvvet sahibi kişilere bunları bırakmak yakışır demiştir.  Gayetü’l Münteha sahibi Meri Bin Yusuf tütün,  sigara ve kahvenin helal olma tarafı görüşü ortaya çıkmaktadır ancak mürüvvet sahibi kişilere bunları bırakmak yakışır demiştir.  Bu Gayetü’l Münteha gibi kaynaklarda bunlara rastlıyoruz ve kayda alındığını görmekteyiz.  Kıymetliler; kahve ve sigara hakkında da kısaca bakacak olursak Şafilerden bazı kıymetli âlimler vesile, vasıta olan şeylerin hükmü maksadın hükmü gibidir.  Maksat bir ibadete yardımcı olması ise kahvenin hükmü ona göre maksat mübah ise oda mübahtır.  Maksat mekruh ise o da mekruh.  Maksat haram ise o da haram olur.  Bazı Hanbelilerde onun bu şekildeki tafsilatlı görüşünü desteklemişlerdir. Hanbelilerden de Gayetü’l Münteha sahibi olan Meri bin Yusuf tütün, sigara ve kahvenin helal olma tarafı görüşü ortaya çıkmaktadır.  Ancak mürüvvet sahibi kişilere bunları bırakmak yakışır demiş,  tabi bu tıp sahasına bunlar geçtiği zaman burada tütünün zararları tespit edildiğini görüyoruz.  Bundan önceki çağlarda bu tespitlerin yeteri kadar dini kaynaklar iyi incelenmiş,  keşifler iyi yapılmış, her faydalı helal olarak ortaya konmuş, her zararlı da yasak olarak ortaya konmuş. Dinin bu faydalıyı celbeden, zararları def eden metodundan hareket ettiğimiz zaman sigaranın zararları da tespit edildiğine göre artık bunca büyük zararlar karşısında bir defa sigaraya helal deme şansı o keşif olunmayan zamanlar için normaldir.  Çünkü eşrada esah olan ibaha’dır.  Ama bu tespit edilince zararları orada işte durum değişmektedir. Şimdi burada güzel tavsiyeler yapılmıştır.

 

Dakika 15:00

 

Fakat şunu herkes iyi bilsin ki Yüce İslam’ın temelinde her helal sonuna kadar desteklenmiş ve fayda orada tespit edilmiştir.  Her günahın her haramın Aslı da zarara dayanmaktadır.  Bir de Yüce Allah’u Teâlâ’nın emrine ve imtihanlara Allah’ın emri tutuluyor mu tutulmuyor mu?  Burada bir imtihan söz konusudur,  bir de kullarını zarardan kurtarmak faydalı ile donatmak tam bir maksattır.  Gaye, hedef orasıdır. Buradan iyi bakıldığı zaman kahvenin bir defa sigara ile eş anlamda olması mümkün değildir. Bunu da yine gerçek bilimin ışığına burayı havale etmek lazımdır.  Şimdi yine haşhaş konusunda da afyon,  bençin konusunda da bunlarda yine tıbbi sahada bilimin ışığında iyice teşhis edildikten sonra miktarlarına bakılarak bunlar hakkında hüküm verilebilir.  Bunun bir kısmı ilaç sanayisinde kullanıldığına göre demek oluyor ki bunları kökünden kesip atmak haşhaş,  afyon, bençin için bunları ilmin ışığında ışığına tabii tutmak gerekmektedir. Emsali olan şeyler de böyledir. Yüce İslam da bir şey kesin haram değilse onu kıyıdan köşeden İlla haram etmek için bir şartta aranmamalıdır.  Bir şeyde ibaha ağırlık basıyorsa mubahlık,  onun hakkında bir haram olan delil de yoksa bunu kıyıdan köşeden illa harammış gibi göstermeye de gerek yoktur.  Ulemamız her konuda güzel çalışmışlar, bakın bunların bir kısmı da bugün bilimin ışığında tıbba havale edilen tarafları da vardır.  Kıymetli ve muhterem izleyenler.  Sıvı içecekler dışında benç,  afyon, haşhaş gibi aklı gideren her şey haramdır demişler.  Haşhaş aklı giderip gidermemesi konusunda da burada incelenmesi gereken taraflar var.  Çünkü bunlar da kesin bir zarar bulunmaktadır diyorlar. Kesin zararı da yine bilimin ışığına havale edip bunlar hakkında ayet hadis olmadığına göre bunu bilimsel olarak iyice incelemek gerekiyor.  İslam’da başkasına zarar vermek olmadığı gibi zarara zararla karşılık vermek de caiz değildir.  Bunlar güzel,  doğru ancak bu gibi maddelerin kullanılmasından dolayı had icap etmez. Niye icap etmiyor? Çünkü hakkında kesin ne ayet var ne de hadisi şerif var. Bunlar sadece zararlarına bakılarak böyle söylemiş ama zararları bugün bakıyorsunuz bunlar ilaç Sanayisinde de kullanılıyor.  Bunlar da lezzet ve neşelenmek gibi bir yön yoktur diyor.  Az miktarı çoğuna götürmemektedir. Fakat bu türleri kullananlara tazir cezası verilir diyor.  Şimdi burada şöyle bir baktığımız zaman genel bir tavsiye niteliğindedir.  Çünkü bugün haşhaş yiyen insan sarhoş olup başkasına zarar vermediği müddetçe benç de böyle, afyon ve haşhaş da.

 

Dakika 20:14

 

Şimdi afyon eğer aklı giderecek durumda bu kullanıldığı zaman kişiye zarar veriyor,  kişinin aklı gidiyor o da başkasına zarar veriyorsa evet tazir cezası verilir.  İçmeden sarhoş olmadan da başkasına zarar verirse zaten o suçuna göre ceza alır,  cezası verilir.  Onun için kıymetliler bunlar üzerinde konuşurken ihtiyatlı konuşmak gerekmektedir.  Tedavi için benç ve diğer uyuşturucu bitkilerin az miktarını kullanmak helaldir. İşte bak burada da bu görüşü ileri koydular. Çünkü bunların haram oluşu aynları sebebiyle değil verdikleri zarar dolayısıyladır.  Eğer zarar verecek şekilde kullanmıyorsan o zaman bunların bir sakıncasının olmadığı ortaya çıkmaktadır. Benç, benk Arapça da şiekran denen başı döndürüp uyku veren, aklı karıştıran bir bitkidir.  Afyon ise haşhaş özüdür.  Haşişe,  esrar, Hint kendiri bitkisinin yaprağıdır haşişe.  Şimdi esrar olduğu kesin insanlara zarar verdiği aklı bozduğu olan maddeler için zaten yasaklık kesindir bunda yasaktır.  Fakat zarar verdiği kesin olmayan maddeler için mesela kahve için de aynı şeyleri söylendiği zaman onun üzerinde inceleme yapılıp bilimsel bir kesin hüküm ortaya çıkması gerekir.  Bu nedenle ihtiyatlı olunacak taraflar vardır,  kesin olan mesela haramlığı kesin olanlar vardır.  Haramlığı kesin olanları zaten onlar açıklandı,  şimdi bunlar üzerinde de bunlardan sigara, esrar bunlar tamamen zararlı olduğu ortaya çıktı.  Bunların hükmü de meydanda ama aynı şeyi haşhaş için aynı şeyi kahve için söyleyebilmek için ihtiyat ve bilimsel ortaya belgelerinde konması gerekir.  Şarap ve benzeri içkilerin içildiğinin ispatı da bir insana ceza vermek için sen sarhoşsun demek için onu ispat etmek gerekir.  İki erkek Müslüman şahidin içilen şeyin sarhoş edici olduğuna dair şahitlik etmesi, ikrar etmesi ile olur veyahut da kendisi ben içtim diyecek veyahut da tıbbi bir ispat olacak.  Kadınların yaptığı şahitlik bu konuda kadını rahatsız etmemek için burada kadın şahit gösterilmez ama zaruret hâsıl olursa o zaman kadın da şahit gösterilir.  Öyle yerler vardır ki bir kadının bile şahitliği yeterlidir.  Kadınlar ortamı ortamında bir hadise olduğu zaman. Çünkü orada sadece kadınlar bulunan ortamlar vardır bunun gibi.  İmamı Ebu Yusuf ile İmam Züfer şahitliklerini adedi 2 olmasıyla nazaran ikrarın iki ayrı mecliste iki kere yapılması şarttır demişlerdir.

 

Dakika 25:09

 

İmamı Azam ve Ebu Yusuf içki kokusunun kaybolması ve aradan zaman geçmesinden sonra yapılan şahitlik veya ikrar muteber değildir demişlerdir.  İmamı Muhammed ise kokunun gitmesinden sonra yapılan şahitlik ve ikrar sebebiyle had vurulur demişlerdir. Bunların hepsi ispat sonucunda tespit ve teşhis sonucunda bu hükümler ortaya konulmuştur,  hepsi doğrudur.  Şahitliğin bir aydan daha az sürede yapılmış olması da gerekir dediler.  Şimdi tabi daha çok bu konuda imamı Muhammed biraz daha titiz davrandığını görüyoruz,  öbürlerinin daha işi geniş tuttuklarını görmekteyiz. Malikiler ise bu konuda iki Müslüman şahit, şahitlik ederlerse had icap eder. Malikiler böyle demişlerdir.  Abdullah Bin Mesut kendisinden şarap kokusu hissettiği bir adamı kokuya dayanarak şahitlik etmeye benzeterek sopalatmış ve cezalandırılmış olduğu kayıtlarda görülmektedir.  Kavaninü’l Fıkhiyye bu kaynaklardan biridir. Kıymetliler Hanefi,  Şafii ve Hanbelilere göre şarap kokusu gelen ve şarap kusan kişiye had vurulmaz. Bakın şarapla ağzını çalkalamış veya su zannederek içmiş olma ihtimali vardır.  Adamın ağzına şarap kokusu var diye içmemiş da olabilir,  kokusu sinmiş da olabilir, hemen o cezalanmaz diyor bak.  Başta Hanefi âlimleri, Şafiiler ve Hanbeliler.  Görüyorsunuz bu kıymetli âlimler hiçbir konuda hiç acele etmiyorlar.  Çok geniş tespitlerden sonra hükümler ortaya koyuyorlar.  Yine zayıf bulunan vücudu kuvvetlendirmek ve tedavi etmek,  zevklenmek,  neşelenmek, eğlenmek maksadıyla değil de bunların dışındakiler ki İmamı Azam ve Ebu Yusuf’un belirttiği maddeler bunlar. Yine aynı zamanda Abdullah Bin Mesut’a bir adam sarhoş halde ki yeğenini getirdi.  İbni Mesut onu sarsın,  sallayın ki ayılsın ve ağzını da koklayın dedi. Gereken yapıldıktan sonra adamı hapse götürdüler.  Ertesi günü tekrar huzuruna getirildiğinde İbni Mesut bir değnek istedi.  Budaklarının iki taş arasında iyice dövülüp düzenlenmesini de tembih etti,  budaklar yok edildi. Bunu kamçı ile döv,  şu ince değneği at.  Dövülmesi gereken her organa da hakkını ver dedi.  Bu tam sarhoşluğu anlaşılmış,  tespit edilmiş kişi için yapılan bir muameledir.  Evet, burada bir tebip yani onu zarardan kurtarma kollama durumudur.

 

Dakika 30:07

 

Bir de Yüce Allah’ın kanun ve kuralı kesin başta gelmektedir.  Bir yandan ilahi emre itaat bir yanda zarardan korunmak.  Şüphe sebebiyle had vurulmaz.  Mesela filanca içmiştir şüphe, zan üzerine kimseye ceza verilemez. Haddin, tüm âlimlerimizin ittifakı ile ayıldıktan sonra ceza verileceği,  sarhoş halindeyken ceza verilmeyeceği üzerinde de âlimlerimiz görüş birliğindedirler.  Tedahül etmesi konusunda bu konuda da arasında birinci kısım had cezaları ikiye ayrılır.  Had cezalarının tedahül etmesi,  birinin diğerinin yerine de geçmesi.  Şimdi arasında öldürme cezası vermeyi gerektiren hallerde bir şahsın hem hırsızlık yapıp hem de muhsan iken zina etmesi yahut hem şarap içip hem de yol keserek adam öldürmesi durumlarındaki ceza, nasıl ceza verileceği hakkında kıymetli âlimlerimizin burada zengin bir teşhis ve tespitleri ortaya çıkmaktadır.  Hanefi,  Şafii ve Hanbelilere göre hadler tedavül eder, teke indirilir. Suçlu şahıs eğer öldürme cezası yapmışsa öldürülür,  birini öldürmüşse.  Öbür hadlerde düşer demişlerdir.  Yani bir de şaraptan ceza verilmez.  Şarap içtiğinden verilmez ve hırsızlıktan de ceza verilir,  ölüm cezası verilir demişlerdir. Birçok suç işlemiş ama bir ceza verilir demişlerdir.  Bu üç mezhebin ileri gelen âlimleri. Şimdi adam hem şarap içmiş hem hırsızlık yapmış hem de adam öldürmüş.  Şimdi hırsızlıktan kolu kesilseydi,  sarhoşluktan da şaraptan da 80 değnek vurulsaydı, peşinden öldürülseydi,  3 suça 3 ceza verilmiş olacaktı ki bu üç mezhebin âlimleri Hanefi,  Şafii, Hanbeliler bunlardan sadece birisi olan adam öldürmüşse ona ölüm cezası verilir sadece demişlerdir.  Yine onun öldürülmesi yeterlidir diyor.  Bu da İbrahim En Nahai gibi kıymetli âlimlerimizden biridir bunu diyenler de birisi de odur.  Allah’u Teâlâ’ya ait suçtan vazgeçilmiş maksadıyla konulmuş hadlerdir demiştir. İmamı Şafii’de bütün hadler tam olarak uygulanır demiştir.  Bu mezhebinin görüşü değildir.  İmamı Şafi’nin kendi görüşüdür.  Tedavül etmezler,  yani bir takım sebeplerle icap etmiş olan hadlerdir tedahül etmezler demiştir.

 

Dakika 35:06

 

Şimdi hırsızlık yapsa,  zina etse,  şarap içse hadler tedavül etmez. Hepsi de tam olarak yerine getirilir. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur.  Şafii ve Hanbelilere göre en hafif olan cezanın uygulanmasından başlanır. Bak buradaki durum farklı.  Adam hırsızlık yapıyor,  zina ediyor, şarap içiyor.  Bu sefer her suça ayrı ayrı ceza verilir,  hadler tedavül etmez demişlerdir, bütün âlimlerin görüş birliği vardır bu konuda.  Yalnız en hafifinden başlanır diyenler de Şafii ve Hanbelilerdir.  Malikiler ise önce hırsızın cezası uygulanır, sonra celde yani sopalama cezası verilir demiştir Malikiler.  Hanefi uleması ise burada Müslümanların devlet başkanı ve yetkili organları ki burada hâkim serbesttir diyor hâkim burada cezaları istediği şekilde uygular demişlerdir.  Suçun durumuna,  cezaların niteliğine göre. 2. kısım hadler kullara ait bir hak olan kısas ile kazif haddi bunlar kul hakları ile ilgilidir ki Hanefilere göre kazif haddinde Allah’u Teâlâ’nın hakkı da, kul hakkı da bulunur.  Allah’u Teâlâ’nın hakkı öne geçer, ağırlık taşır.  Kazif haddi 1. Kısım cezalara girer. Yani Hanefi ulemasının tespiti budur.  Kul hakkına da şamil bulunduğundan diğer haklardan önce uygulamaya konur demiştir Hanefi uleması.  Maliki uleması ise kazif hariç irtidat yani dinden çıkma,  kısas, yol kesme gibi bütün hadler öldürülme cezasına dâhil olur demiş Malikiler.  Kazif cezasında ise önce kazif cezası, yani o uygulanır.  Ondan sonra gereken öldürme cezası infaz edilir.  Zina,  şarap içme ve hırsızlık hadleri bir araya gelse bütün bu hadler düşer ve öldürülme cezasına dâhil sayılırlar dedi Maliki uleması.  Hanbeli ve Şafiiler önce kazif haddi uygulanır, sonra hırsızlık cezası verilir, sonra da ölüm cezası uygulanır demiş Hanbeli ve Şafiiler. Öldürme cezası sebebiyle öbür cezalar düşmez demişlerdir.  Hanefiler ise İbni Mesut’un sözünü delil göstererek öldürme cezasının hepsinin yerine geçeceğini söylemişlerdir Hanefi uleması.

 

Dakika 40:00

 

  1. Kısım hadler meselesinde de Allah’u Teâlâ’nın hakkı olan ile kullara ait hak olan hadlerin bir araya geldiği hadlerdir ki bunlar da çeşitlere ayrılmıştır. Öldürme cezası bulunmayan hadler. Hanefi,  Şafii ve Hanbelilere göre hepsinde tamamen uygulanır.  İçinde öldürme cezası yoksa diğer cezalar ayrı ayrı hepsi uygulanır dediler. Kim?  Hanefi,  Şafii ve Hanbeliler.  Malikiler ne dedi bu konuda, şarap içme haddi ile kazif haddi birleşir.  Çünkü her iki cezada da maksat aynıdır,  yani iftiraya mani olmaktır. 1. Kısım bunlar,  ikinci kısma gelince öldürme cezası bulunanlar.  Suçların arasında öldürme cezası da var.  Cumhur ulema bu konuda Allah’u Teâlâ’ya ait olan hadlerde öldürülme cezasına dâhil sayılır. Ama kul hakkı olanlar tamamen uygulanır demişlerdir Cumhur ulema.  İmamı Şafii ise hadler tam olarak uygulanır demiştir.  Yani suç ne kadarsa o kadar da ceza ayrı ayrı uygulanır demiştir İmamı Şafii,  cezalar birbirine dâhil edilmezler demiştir.  İki hakkın tek bir yerde bir araya gelmesi,  kısas ile zinadan dolayı recmetme cezası gibi iki hak bir araya gelse ulemaya göre kısas önce uygulanır.  Allah’u Teâlâ ya ait hakta gerçekleşmiş olmaktadır.  Çünkü kul hakkı daha kesinlik kazanmıştır.  O yerine getirilince zaten Allah’u Teâlâ’ya ait hak da gerçekleşmiş olmaktadır.  Evet, mesela kısas ile zinadan dolayı recmetme cezası gibi iki hak bir araya gelse önce kısas uygulanır demişlerdir bu konuda ve görüşlerini teşhislerini ortaya koymuşlardır.  Yine tövbe sebebiyle hadlerin düşüp düşmeme konusunda yol kesiciler hariç şarap içmiş, zina etmiş, hırsızlık yapmış olan günahkârlar tövbe etse Hanefi,  Maliki ve Şafiilere göre cezaları düşmez, tövbe etseler de cezalar uygulanır demiştir bu ulema.  Sevgili Peygamberimiz  (S.A.V) Efendimiz onun yanına Maiz geliyor.  Zina ettiğini ikrar eden Maiz ’den had cezasını düşünmemiştir.  Maiz’in günahına tövbe ederek geldiğine de şüphe yoktur.  Diğer hadlerde de hüküm böyledir dedi Hanefi, Maliki ve Şafiiler. Şimdi hâkime intikal etmeden önce tövbe sebebiyle had düşer.

 

Dakika 45:00

 

İşte burada durum farklı. Yol kesiciler hakkında dâhil hüküm böyledir. Onlar da teslim olmadan yakalanmadan önce tövbe etmişlerse o zaman tövbeleri onların da geçerlidir fakat İmamı Ahmet Hanbeli ekolünün lideri olan zati Muhterem tövbe suçludan haddi düşürür demiştir.  Günahtan tövbe eden kimse günahı olmayan gibidir,  Peygamber Efendimiz buyuruyor bunu.  Tövbe daha öncekileri günahları silip atar.  Kul hakkı olduğu için kazif haddin de bu söz konusu değildir. Yani kul hakları ile ilgili olanlar da geçerli olmuyor.  Çünkü kul haklarında bir defa kulun hakkı ödenmesi gerekir.  Burada da ulema gereken incelemeyi mükemmel yapmış, yapmaya devam etmekte olduğu günahtan istiğfar eden kimse, Rabbi ile alay eden gibidir.  Hem tövbe ediyor, hem günaha devam ediyor.  Bu pişmanlık değil ki, tövbe de değil. Pişmanlık tövbedir, pişman olan kişi bir daha yapmayacağına Allah’ına söz vermesi gerekir.  Günahtan tövbe eden hiç günahı olmayan kimse gibidir buyuruyor Peygamber Efendimiz ama tövbe eden diyor.  Hem tövbe ediyor, hem günaha devam ediyor bu tövbe değil ki.  Hatta ne demişler bu konuda, hem günaha devam ediyorsa bu Allah ile alay eden kişi gibidir dediler haşa sümme haşa.  Onun için kıymetliler dikkat etmek lazım, tövbenin dünyada had cezasın düşürmeyeceği dair meydana gelmiş,  İcma da bulunmamaktadır. Böylelikle ortaya çıkıyor ki bazılarının iddia ettiği gibi tövbenin dünyada had cezasını düşürmeyeceğine dair meydana gelmiş icma bulunmamaktadır.  Yani bunu da yine Hanbelilerden İmam Ahmet söylüyor.  Hırade,  yol kesme haddine gelince ele geçirilmelerinden önce tövbe ederlerse onlardan haddin düşeceği hususunda ulema arasında görüş ayrılığı yoktur, hemfikirdirler. Çünkü Maide Suresi 33. ayeti kerime bunu açıklamaktadır. Kendilerini ele geçirilmeden önce tövbe edenler bundan hariçtir.  Biliniz ki Allah’u Teâlâ çok mağfiret edici ve çok merhametlidir.  Yargılayıcıdır ve çok merhametlidir buyuruyor bu Ayeti Kerime de. İmamı Şafii dünyada hadler uygulanmışsa ahirette tekrar ceza verilmeyeceği görüşündedir, imamı Şafi’nin görüşü.  Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)  Allah’u Teâlâ kulu üzerine ahirette iki defa ceza vermekten daha adildir.  İki defa ceza vermez.  Hadler sahipleri için kefarettir buyurmuştur Peygamber Efendimiz.  İşte bu konuda valit olan hadisi şerifler.

 

Dakika 50:04

 

Pek çok hadisi şerifler olduğu söylenmektedir bu konuda. Taberani bunlardan biridir. Yine İmamı Ahmet’in Huzeyme bin Sabit’ten naklettikleri de ortadadır.  Herhangi bir kul Allah’ın yasak ettiklerinden bir şeyi işler ve kendisini had cezası uygulanırsa o ceza o günaha kefaret olur. Başka rivayette ise bu haber kim bir günah işler ve kendisine o günahın cezası verilirse o ceza o günahın kefareti olur. Yine başka haber de hadler kefarettirler demektedir.  Buna benzer haberleri görüyoruz kefaret olduğu hakkındadır.  Yine bazı rivayetler. Evet, kıymetliler tabii bütün insanlığın kurtuluşuna gelen Yüce İslam merhamet kapılarını sonuna kadar açmış,  kurtuluş yollarını göstermiştir.  Gerçek tövbe etmeli, dünyada bakın adalet iyi uygulanırsa günahlara kefaret olacağını da işte bu kaynaklardan öğreniyoruz ayrıca. İmamı Şafii hazretleri bu görüşü beyan etmiş,  bakalım öbür âlimler ne dediler? Kazif sebebiyle had vurulmuş bir şahıs tövbe ederse şahitliği kabul edilir mi?  İşte bakın tövbe ederse Hanefi ile Safiler arasında bu konuda görüş farkları vardır.  Hanefilere göre yaptığı kazif sebebiyle had vurulmuş şahsın şahitliği artık ebediyen kabul edilmez. İsterse tövbe etsin, tövbe Rabbisi ile kendi arasındaki duruma yöneliktir.  Tövbe etsin,  ister tövbe etsin,  halini düzeltsin. Onlara göre tövbe Kul ile Rabbi arasında kalbi bir iştir. Bizim o işe vakıf olmamız zaruri değildir.  Zira bu tövbeye göre gerekecek bir hüküm bulunmamaktadır.  Cumhura göre ise kazif sebebi ile kendisine had vurulmuş şahıs tövbe edecek olursa şahitliği kabul edilir demişlerdir.  Söylediğime pişman oldum, ondan döndüm, bir daha aynısını yapmam demesi lazımdır.  Şimdi burada ki görüşlerin aslında hepsi doğrudur. Birisi tövbenin Rabbisine yönelik tarafıdır, tövbe Allah’a yapılır. Fakat kazif olayı farklı bir olaydır. Başkasına iftira ediyorsun, başkasının haysiyet ve şerefini lekeliyorsun.  Kamuoyunda bu kul hakkı o rencide ettiği insanın dünyada ezikliği ve rencidesi devam ettiği müddetçe o iftira eden kişinin de suçu devam ediyor.

 

Dakika 55:09

 

Hanefiler bu suç devam ettiği müddetçe dünyada tövbesi her ne kadar Rabbisine yönelikse de dünyadaki şahitliği bu adamın kabul edilmez demişler, Birçok hikmetler de keşfedilmiştir.  Ve herkes baktığı pencereden çok doğru güzel keşifler yapmışlardır, hepsi doğrudur hatta adamına göre de bu farklılıklar arz eder. Bazı İnsan gerçekten tövbe eder, bazı da suçtan kurtulmak için tövbe ettim der. O zaman suçların önünü alamazsın ki. Sahtekârların tövbesi ortaya çıkar.  Bunun gibi bu kıymetli âlimlerimiz doğru keşifler yapmışlardır.  Hepsi yerinde, yerli yerince uygulanınca bu dünyanın çok karı olur.  Hanefiler ile Cumhur arasındaki görüş farkına gelince bakın Nur suresinin 4 ve 5.ayetlerinde bakıyoruz. Namuslu ve hür kadınlara zina isnadında isnadıyla kasteden, yani iftira atan, sonra bu hususta 4 şahit getiremeyen kimselerin her birine de 80 değnek vurunuz.  Kim diyor bunu Yüce Allah buyuruyor.  Onların şahitliklerini ebediyen kabul etmeyin. Cenabı Hak ebediyen kabul etmeyin diyor,  bakın tövbe ederlerse kabul edin demiyor bu ayeti kerimede.  Onlar fasıkların ta kendileridir.  Ancak bundan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler müstesna.  Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.  Şimdi tövbe edip hallerini düzeltenler diyor,  bunun tövbe edip etmediği doğru tövbe, kalbine senin inme şansın var mı, yok.  O Rabbisi ile kendisi arasında, işte Hanefiler bunu söylüyor.  Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir,  Amentü ve Saddaktü,  amenna ve saddakna.  İhtilaf gusül ile ilgilidir. Atıf edatı kullanılarak yapılmış cümleler arasından gelen istisna hepsine mi yoksa sadece son cümleyi mi ait sayılmaktadır, işte ihtilaf buradadır.  Hanefiler burada istisna ayetteki son cümleye mahsustur demişlerdir.  Cevap illet, fısk halidir.  Burada fasıklık tövbe ile kalkınca o illetin neticesi olan şahitliğin reddi durumunun da kalkması lazım gelir.  Çünkü hüküm illetinin kalkması ile kalkar diye cevap verilmiştir buna.  Maliki,  Şafii ve Hanbelilerden şahitliği tövbe etmesi ile tekrar kabul edilir.  İstisna Vav edatı ile birbiri üzerine atfedilmiş cümlelerin hepsine birden aittir.  Tövbe ile had düşmez.  Bu hususta İcma bulunmaktadır.  Çünkü bu hadde kul hakkı vardır.

 

Dakika 1:00:00

 

Evet, kıymetliler işte ulema ilmi olarak bu incelemelerde bulunmuşlar,  güzelim keşifler yapmışlardır.  Bu ilmin burada ortaya koyduğu farklılık ve zenginliktir.  Bu da âlimler de bulunmaktadır.  Şahitliğinin ne zamandan itibaren reddedileceği hakkında ise İmamı Ebu Hanife ve İmam Malik celde sopa vurulduktan sonra artık onun şahitliği reddedilir demiştir İmamı Azam ve imamı Malik.  Ne zaman kazif de bulunur ve beyyine yani delil getirmekten de aciz kalırsa 3 cezaya müstahak olur.  Had vurulması, şahitliğinin ret olunması ve fasık diye nitelenmesidir.  Bu iftira cezası yapan kimseye karşı bu cezalar uygulanıyor.  Tövbe kısas ve diyeti düşürür mü konusunda da bir kısmı açıklandı ve açıklanmaya İnşallah devam edeceğiz.  Kıymetli izleyenlerimiz sizlere ders amelde fıkıh,  fıkıh ekberin keşif notlarıyla derslerimiz devam ediyor. Tabii ki hadler konusu, şarap ve emsali şeyler konusu ki anlatarak geldik buraya kadar buradan da gidiyoruz İnşallah.  Şimdiki dersimiz ise tövbe, kısas ve diyeti düşürür mü,  düşürmez mi konusunda öldürme olayı sabit olduktan sonra ya kısas ya da diyet cezası icap eder,  kimin için,  katil için bu.  Şimdi öldürme olayı sabit olduktan sonra ya kısas yani katilin öldürülmesi veyahut da diyet cezası icap eder.  Kısas cezası öldürülen kişinin, velilerin diyet karşılığı veya hiçbir şey almadan affetmeleri halinde düşer.  Bak burayı da iyi anla,  kısas cezası öldürülen kişinin velilerin diyet karşılığı veyahut da diyet almadan affetmeleri halinde ne düşüyor,  kısas cezası düşer.  Cenabı Hak velilere öyle bir yetki vermiş. Tövbe sebebiyle düşmez, işte buraya dikkat et.  Şahsi bir hak ile ilgili olduğu için kısas veya diyet tövbe sebebiyle düşmez.  Öldürülenin velilerini hoşnut etmesine bağlıdır.  Yani veliler burada söz sahibi yetkilidir,  onları razı etmek zorundadır katilin tarafı.  Kendisi ile Allah’u Teâlâ arasında kalan haklardan da kurtulmuş olur mu? Şimdi bak kendisi ile Allah’u Teâlâ arasında kalan haklar var.  Bunlardan da kurtulmuş olur mu?

 

Dakika 1:05:09

 

Daha önce işlenen bir zulmün tövbe ile düşmeyeceği,  ortaya sevenlerden birisi de İbni Abidin’dir. Bu zulüm kul hakkı ile ilgilidir.  Katil kıyamet günü de hesaba çekilecektir. Yani kul hakları için ödenmediği müddetçe bu dünyada da mezarda da mahşerde de kişi sorumludur.  Hesaba çekilecektir. Katilin günah sürüklenmesi sebebiyle kendi aleyhinde işlediği zulüm ise tövbe ile düşer.  Katilin günaha sürüklenmesi sebebiyle kendi aleyhinde işlediği zulüm ise tövbe ile bu düşer ama zulüm karşıya kul hakkı olarak yansıdıysa bu düşmez.  Bunu ödemek zorundasın,  bir de Cenabı hakka özel tövbe etmek zorundasın. Yine kıymetli âlimlerimizden Nevevi ile birçok âlime göre şeriatın zahiri delilleri tövbe ettiği takdirde,  ahirette katile ceza verilmeyeceği yönünde görüş beyan ettiklerini görüyoruz.  Buhari Müslim ve zikredilen bir hadisi şerif’te geçmiş devirlerde 100 kişi öldürmüş bir Katilin tövbesi ve Allah’u Teâlâ’nın onun tövbesini kabul etmesiyle ilgili hadisi şeriftir demişlerdir.  Şimdi kıymetliler bu hadis-i şerif Kütübü Sittemiz de muhaddislerin hadis kaynaklarında mevcuttur fakat buradaki durumun içeriği keşfedildiği zaman bu görüşlerin hepsinin doğru olduğunu görürsün. Öldürülen kişilerin özelliğini bilmeden anca 100 kişi öldürdüğünü baktığın zaman bunları detaylı değerlendiren yine kıymetli kâşif müçtehitlerimizdir.  Tüm ayeti kerimeler ve sahih sünnet gözden geçtikten sonra ulema kanaatini ortaya koymuştur.  Bu görüşlerin hepsi doğrudur ama kime?  Mevla’nın dilemesi zaten başta, bide tövbenin kişilerin özellikleri, günahları özellikleri, kul hakkı olmaları gibi bunların içeriği hakkında ulema gereken hükmü ortaya koymuştur.  Tazirlerin tövbe sebebiyle düşmesi konusunda tazir ile başkasına eziyet eden, kimseye verilecek cezadır tazir.  Allah’u Teâlâ’nın bazen kulun, bazen de her ikisi arasında ortak olmakla beraber bir tarafa daha ağır basan bir hakkın ihlalinden dolayı verilir bu ceza.  Sövme, vurma, dövme, sahtekârlık, yalancı şahitlik, insana ait haris bir hak ise tövbe ile de hâkimin affetmesi ile de düşmez.

 

Dakika 1:10:02

 

Hakkına tecavüz edilmiş kişinin affı ile düşer.  Burada kul hakkı var.  Bu tövbe ile düşmez bu günahları zimmetinde.  Hâkim affetse de düşmez, devlet affetse de bu günahlar düşmez. Ya kul hakkını sahibine ödeyeceksin. Ramazan’ı Şerif ayında özürsüz oruç bozma,  kasten namazı terk etme,  açıkça faiz yeme,  içkili sofralara fısk ve günah işlenen toplantılara katılmak gibi,  bunlar da Allah’u Teâlâ ya ait halis haklar hususunda olursa yahut ta yabancı bir kadınla bu cinsi ilişkinin dışında cinsi ilişki yok.  Öpme,  kucaklama, yalnız kalma gibi Allah hakkının daha ağırlıklı bulunduğu hususlar ile ilgili ise hâkimin affı sebebiyle düştüğü gibi tövbe ile de düşer.  Bunlar Allah hakkının da bulunduğu suçlardır. Bunun için bu suçlar ve bunun emsali suçların tövbe istiğfar ile hâkimin affı ile düşebilecek suçlar bunlar.  Yalnız görüyorsunuz ki Ramazan’ı Şerif ayında özürsüz kasten oruç bozma, namazı terk etme,  açıkça faiz yeme,  içkili sofralara katılma,  fısk ve günah işlenen toplantılara katılmak gibi Allah’a ait olan halis haklar hususunda olursa.  Çünkü bunları hâkim zaten affedemez.  Bunlar Allah’a olan haklardır,  bunları kimse affedemez.  Bunlar kesin kes Halis Allah haklarıdır.  Sonra cinsi ilişkide tam zina,  tam Allah hakkıdır.  Bunların dışındakiler için söz konusudur hâkimin affedebileceği ve tövbe istiğfar ile geçirecekler.  Namazın tövbesi namazı kaza etmektir,  orucun tövbesi orucu kaza etmektir.  Faiz yiyen insanların yediği hakları götürüp insanlara o hakları dağıtmaktır.  İçkili sofralara oturmak, suç ve günah işlenen toplantılara katılmak gibi durumlar bunlar tamamen Allah’u Teâlâ’ya ait haklardır.  Allah affetmediği müddetçe kimsenin bunlardan kurtulma şansı da yoktur. Onun için bunlar direk Allah Teâlâ’ya yapılacak istiğfarlardır,  ama tövbenin şartları yerine gelmelidir.  Şimdi bu durumda Hanefi uleması ile Şafilerin görüşünü yansıtıyor bu tahsilat.  Tarizin mutlak manada tövbe ile düşeceğini bu noktada fakihlerin ittifakı bulunduğunu ifade etmektedirler.

 

Dakika 1:15:00

 

Malikilerden Al Karafi gibi bazı âlimler tazir tövbe sebebiyle düşer,  görüş ayrılığı bilmiyorum demiştir bu konuda.  Yine kul hakları sahiplerine ödenmediği sürece tövbe ile düşmez.  Aynı şekilde Allah’u Teâlâ’nın affı da ancak hak sahibinin affetmesi veya hakkı düşürmesi ile gerçekleşir.  Evet, kıymetliler; Allah’u Teâlâ’nın affı da ancak hak sahibinin affetmesi veya hakkı düşürmesi ile gerçekleşir.  İşte görüyorsunuz,  Bu gibi kıymetli bilgilerin kıymetli çok sağlam kaynakları vardır. Kurtubi de bunlardan birisidir.  Hanefi uleması had ve tazir cezaları, zecri suç işlenmesini önlemeye yönelik olarak konulmuştur. Yani Hanefi uleması had ve tazir cezaları zecridir, yani suçları önlemek içindir.  Irz, akıl, can ve malı itlaf etmekten alıkoymaktır yani muhafazadır.  Aklı muhafaza,  namusumuzu muhafaza,  canı, malı muhafaza, burada İslam’ın ortaya koyduğu temelde bunlar vardır.  Onun için ahirette tövbe etmesi ile mümkün olur.  Yani ahiret âleminde günahtan temizlenmesi ise ancak suçlunun günahkârın tövbe etmesi ile mümkün olur.  Şimdi buradaki Hanefi ulemasının ortaya sürdüğü deliller,  kim bir mümini kasten öldürürse cezası içinde ebedi kalıcı olmak üzere cehennemdir.  Nisa Suresi 93.ayeti kerimesinde Yüce Allah böyle buyuruyor Hanefiler İşte bu ayeti kerime ve emsali ayetlere ve sahih sünnete istinaden delillere dayanarak bu hükümleri koymaktadırlar.  Mesela bu ayeti kerime ile yol kesiciler hakkında bildiğimiz cezaları belirtildikten sonra bu onların dünyada uğrayacakları rüsvalık ve rezilliktir.  Ahirette ise onlara tek büyük bir azap vardır.  Görüyorsunuz ki Hanefiler bu ayete sıkı sarıldı hükmü ona göre verdiklerini görüyoruz. Maide Suresi 33. Ayeti Kerime.  Eğer dünyadaki verilen ceza yeterli olsaydı ahirette bak ne diyor pek büyük bir azap vardır.  Dünyada rezil rüsva olmaları dünyaya göre bir azap,  ama esas daha büyüğü ahirettedir diyor.  Şimdi buradan bakınca öyle günah tipleri öyle haramlar var ki,  dünyada da, mezarda da,  mahşerde de bunun azabını çekecektir.  Sadece tövbe eden kişiden ahiretteki cezanın düşeceğini bildirmektedir.  Ayetler bu ayetler bu kavildendir dedi Hanefiler.

 

Dakika 1:20:05

 

Yani Allah’u Teâlâ Hazretleri onlara hem dünyada hem de ahirette ceza verileceğini haber vermekte.  Sadece tövbe eden kişiden ahiretteki cezanın düşeceğini bildirmektedir. Eğer iyi tövbe edersen ahiretteki cezalardan kurtulma şansın olur ama kul hakları yine müstesnadır.  Yine âlimlerimizin büyük bir çoğunluğuna göre şeri cezalar asıl olarak dünyada suçun önüne geçmek için konulmuşsa da aynı zamanda dünyada cezasını çeken bir Müslüman hakkında cabir olmakta,  yani ahirette görmesi gereken cezayı telafi edip onun yerine de geçmiş olmaktadır.  Şimdi inkârcı hakkında ise zecri özelliğini korumaktadır.  Bir Müslüman’a Dünyada ceza uygulanırsa bu onun ahiret azabından kurtarmaktadır.  Tabii kurtulabileceği cezalar var, kurtulamayacaklar var ki Hanefilerin delilleri ortada. Şimdi Hanefiler ayeti kerime güçlü delil ortada olunca zayıf delil tabii geride kalır,  güçlü delil öne çıkar.  Şeri cezalardan iki türlü fayda sağlanmış olmaktadır.  Allah’u Teâlâ kuluna ikinci bir defa ahirette azap etmekten daha adildir.  Bu onun adaletini uygun düşmez, bu bir hadisi şeriftir,  delildir ama önce ayeti kerimenin yanında tabii derecesi bellidir.  Bir günah işleyip de cezasını dünyada çeken kişi ahirette tekrar o sebepten cezalandırılmaz şeklindedir.  Şimdi yine diğer hadis kaynaklarında sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) ile birlikte bir mecliste idik diyor.  Ubâde Bin Es Sâmit söylüyor bunu. Resulü Ekrem (S.A.V.)  buyurdu:  Allah’ına hiçbir şeyi ortak koşmadan,  hırsızlık yapmadan,  haklı bir sebep dışında kimseyi öldürmeden bu günahları işlememek şartı ile biat edersiniz de sizden kim bu bâtına sadık kalır ve vefa gösterirse onun sevabını vermek Allah’u Teâlâ’ya kalmıştır.  Kimde bu sayılan şeylerden birini işler ve cezasını çekerse o ceza kendi hakkında kefaret olur.  Her kim de bu günahlardan birini yapar ve Allah’u Teâlâ da onun suçunu örter,  ortaya çıkarmaz ise işi Allah’a kalmıştır. Dilerse suçunu bağışlar,  dilerse Azad eder.  Bu da Peygamberimizden gelen hadisi şereftir kıymetliler.  Şimdi herkes aklını başına almalıdır ve bütün dünyada da kefaretleri ödemenin çaresine bakmalı,  iyi de tövbe etmeli,  bir daha da o suç ve günahlara asla dönmemeli,  pişman olmadı bir daha işlemeli.

 

Dakika 1:25:11

 

Zevacir önleyici cezalar,  cevabir tamamlayıcı olanlar.  Cezaların kaidesi bu konu ile ilgili bakın cevabir telafi için,  zevacir suçu önlemek için,  fesat ve günaha engel olmak için meşru kılınmıştır.  Zevacir ile cevabir arasında bazı dereceler farklar bulunur.  Zevacir cezalar fesadın önüne geçmek için, cevabir türünden olanlar ise menfaatleri telafi etmek içindir.  Bakın fesadın önüne geçmek için olanlar zevacir cezalar,  menfaatleri telafi etmek için de cevabir türünden cezalar.  Arada işte bunları görüyoruz. Zevacir türü olanların çoğu suçtan alıkoymaktır.  Telafi türünden olanlar cevabir’dir.  Zevacir hâkim tarafından uygulanır.  Cevabir cezaları ise bu cezaya uğrayan kişi tarafından yerine getirilir.  Telafi edici türden cezalar cevabir cezalardır Bunlar canlar, çeşitli organlar ve organların sağladığı menfaatler,  faydalar, ibadetler, mallar ve menfaatlerden dolayı gerekir.  Bunun için kıymetliler Yüce İslam her konuyu mükemmel olarak ortaya koymuş,  kıymetli âlimler de bunları güzel keşfetmişler. Sahabe ve Peygamberimizin önderliğinde,  Şanlı Kur’an ve nurlu sahih sünnet.  Temelde ne yapılmış asıl esas olarak oradan hareket edilmiştir. Telafi edici cezalar, şimdi ibadetler ile ilgili olanlar telafi edici, abdest yerine teyemmüm etmek mesela,  su yok, gusül edemiyorsun veya kullanma şansın yok.  Sehiv secdesi, nafile namaz kılan kimsenin kıbleye dönemediği takdirde yolculuk yaptığı yöne dönerek kılması,  korku namazı kılan kişinin zaruret gereği düşmanın bulunduğu tarafa yönelmesi, çok yaşlı olan kişinin tutamadığı oruç yerine bir miktar yiyeceği fidye olarak vermesi, Hac ve Umre’den işlenen yasaklardan dolayı oruç tutulması, yemek yedirme, kurban kesmek gibi cezalar ile noksanları tamamlamak.  İşte bunlar telafi edici olanlardır. Bütün zararları tazmin etmek,  şeriatın kısas dövme,  hapsetme türünden koyduğu cezalar ise zevacir yani suçu önlemeye yönelik konmuş cezalardır.

 

Dakika 1:30:00

 

Zevacir cezalar işte görüyorsunuz şimdi bir tarafta telafisi ortaya çıkıyor,  bir tarafta da suçlar önleniyor. Suçunu mutlak olarak örtmek,  kapamak müstehaptır. Mesela hadler hususunda şefaatçilik yapmak.  Dava hâkim önüne götürülmeden önce had cezasını gerektiren bir günah işleyenin kabahatini mutlak olarak örtmek,  kapamak müstehaptır.  Hâkimin önüne gidince daha bunun çaresini bulamadığı suçlar vardır,  illaki ceza gerçekleşir.  Bu derslerimizde geçtiği yeri geldiğince hatırlatarak derslerimiz devam ediyor.  Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah’u Teâlâ da onun dünyada ve ahirette onun ayıplarını örter, suçlarını örter. Kim bir Müslüman kardeşinin avretini,  ayıp ve kusurunu örterse Allah’u Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.  Avret yeri ayıp yeri anlamındadır,  ayıplar demek.  Kimde bir kardeşinin avretini açarsa yani onun suçunu teşhir etmeye kalkarsa Allah da onun avretini kusurlarını ortaya çıkarır.  Hatta evinin içinde bile onu rezil rüsva eder.  Aklını başına al, başka birinin suçuna bakarken kendi suçlarını önce hatırla.  Affedilecek cinsinden suçlar vardır,  teşhir edilecekler vardır,  bunları da iyice öğren rastgele hareket etme. Dava hâkim önüne geldikten sonra had cezaları hakkında şefaatçilik ve şefaati kabul etmek haramdır.  Çünkü artık hâkimin önüne geldi mi adalet tecelli etmesi gerekir.  Aracılık bulunmak, arıcılıkta bu da haramdır. Şefaati kabul etmek haramdır,  bunun için had cezaları böyledir dikkat et.  Bu konu had cezaları ile ilgili.  Had cezaları ile ilgili dersimiz devam ediyor.  Buraya kadar geldik devam ediyoruz.  Hâkime ulaşmadan önce caizdir. Had cezalarında da sulh,  barış, af,  şefaatçi, araya adam girmek bunlar caizdir ama artık hâkimin önünde had cezası kesindir.  Adalet neyi gerektiriyorsa o yapılması gerekir.  Kimin yaptığı şefaatçilik Allah’u Teâlâ’nın hadlerinden bir had tatbikine engel olursa o kişi Allah’u Teâlâ’ya onun işi hususunda karşı gelmiş olur.  Kim söylüyor bunu, Peygamber Efendimiz ve bu hadis-i şerifinde sahih olduğunu muhaddislerimiz kayıt etmişlerdir.  Yeryüzünde icra ve tatbik edilen bir had yeryüzündekilerin hakkında 40 sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır.  Had cezaları hâkime intikal etmişse kesin uygulanmalıdır. Adalet yerini bulmalıdır.  Mahzun kabilesinden bir kadın ödünç eşya alır.  Sonra da aldığını inkâr ederdi.  Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)  O kadının elinin kesilmesine emretti.  Bunun üzerine kadının ailesi Resulü Ekrem’in çok sevdiği Usame Bin Zeyd’e gelip ondan Hz Peygamber’e gidip kendilerine af içinde yardımcı olmasını rica ettiler.

 

Dakika 1:35:18

 

Yani Peygambere söyle de affetsin bu kadını demek istediler. Peygamberimizin de Usame’yi çok sevdiğini biliyorlar.  Usame Hazretleri Peygamber Efendimizin huzuruna gidip konuyu açınca Allah’ın Resulü (S.A.V) ona şöyle hitap etti. Ey Usame Allah’u Teâlâ’nın hadlerinden biri hususunda şefaatçilik ettiğini görmeyeyim, bir daha böyle bir teşebbüste bulunduğunu görmeyeyim dedi.  Sonra da ayağa kalktı halka hitaben şöyle buyurdu:  sizden öncekiler içlerinden şerefli ve itibarlı birisi hırsızlık yaptığında onu salıvermeleri, zayıf birisi hırsızlık ettiğinde elini kesmeleri sebebiyle helak oldular.  Canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun ki Muhammed’in kızı Fatıma bile hırsızlık yapsa onun da elini keserdim buyurdu Şanlı Peygamber (S.A.V)  .  Çünkü o kadının kırdığı yumurta kırkı geçmişte halk deyimiyle. Nitekim hâkime durumu intikal ettikten sonra artık şefaatçiler kabul edilmez bir de şefaat haramdır orada,  aracılık olmak haramdır,  hadler uygulanmalıdır.  İşte kıymetli efendiler Yüce İslam’ı müçtehit âlimlerden öğrensinler, Kuran-ı Kerimi, sünneti,  İcmayı,  kıyası,  asli ve feri delilleri O kıymetli âlimlerimiz kendi dehalılarıyla,  hak vergisi ile iktisadı ve Vehbi ilimlerle donanmış bu âlimlerimizin kıymeti bilinmelidir.  Cenabı Hak çok rahmet eylesin.  Bu âlimlerimizin ihtilaf ettiği yerlere bakın Rahmet yaygınlaşıyor orada,  ortaya deliller,  birçok deliller çıkıyor keşifler çıkıyor hükümler çıkıyor iş kolaylaşıyor.  İçinde bulunduğun şartlara göre nasıl hareket edeyim deme şansın kolaylaşıyor ve artıyor. Kişinin durumuna göre, içinde bulunduğun şartlara göre de sana kolay bir zemin hazırlanıyor.  İlahi Adalet, ilahi siyaset, ilahi rahmet yaygınlaşıyor.  Senin ümmetin işi kolaylaşıyor.  Sürekli ve insanlığın işi kolaylaşıyor tüm insanlığın. Çünkü yüce İslam tüm insanlığın dinidir.  Hz. Muhammed bütün insanların, cinlerin,  bütün çağların Peygamberidir.  İslam şeriatı eskimeyen yepyeni şeriattır.  Geçmişi tamamen yenilenmiş,  gelecekten ne lazımsa ihtiva eylemiştir,  içinde toplamıştır.  Evet, şimdi de dersimiz irtidat konusuyla devam edecektir.  Büyük ve en büyük suçlardan kişiyi ebedi cehennemde bırakan suçlardan birisi de irtidattır.  Çünkü irtidat nedir?  Müslüman bunu iyi bilmek zorundadır.

 

Dakika 1:40:00

 

İrtidatın lügatteki yeri dönmek,  bir şeyden başka bir şeye dönme anlamıdır,  lügatte bu.  Fakat hükmen en ağır ve fahiş derecedeki küfür, irtidattır.  Kâfirin hepsi bu konuda bu sıfatı taşır.  Çünkü Kâlû Balâ’da ki verdiği sözden dönmüş yine mürtedir o.  Dünyada Müslüman olmuş İslam’dan dönmüş yine mürtedir,  mürtettir her kâfir.  Çünkü biz ezelde ruhlar âleminde Kâlû Balâ’da (أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ) dedi Rabbimiz Bezmiâlem de,  biz de Kâlû Balâ dedik.  Şimdi insanların fıtratı zaten İslam,  bütün insanların. Bu fıtratın dışına çıkıp İslam’ı reddettiğin zaman sen mürtetsin.  Zaten buna da Riddet denmektedir.  Küfür irtidattır.  Şafi uleması ölüme kadar devam eden irtidat amelleri iptal eder demiştir. Yani İslam’dan çıkmanın adıdır,  herkes öncelikle iyi anlasın.  Hanefi uleması önceki amelleri boşa gider, Hanefiler böyle dediler.  Kim irtidat ederse,  yani Müslüman iken dinden çıkarsa irtidat etme anından itibaren daha önceki amellerin tamamı boşa gider dedi Hanefi uleması.  Şafiler’de ne dediler, onlara yakın görüş beyan ettiler Hanefilere yakın. Zaten temel de hiçbir ayrılıkları yok bu mübarek âlimlerin. Konunun izahın da farklılıklar var yoksa temel de hepsi âlim.  Çünkü Yüce Allah (C.C.)  Bakara Suresi 217. Ayeti Kerimesinde buyuruyor İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse onların o gibilerin yaptığı iyi işler dünyada da,  ahirette de boşa gitmiştir. Onlar o ateşin,  yani cehennemin arkadaşlarıdırlar.  Onlar orada bir daha çıkmamak üzere ebediyülebet cehennemde kalacaklardır.  Cehennemde ebedi kalıcı yapan günah küfürdür, irtidat da bunlardan biridir.  Sen Allah’ı bırakıp nereye gidiyorsun, Allah’tan başka ilah yok ki, İslam’dan başka din yok ki sen nereye gidiyorsun?  Aklını başına al.  İnsanlık yaratılan İslam’dan başka dünyaya bir din gelmedi.  Bütün Peygamberler İslam ile görevli. Herkes kendi çağındaki şartlara göre şeriatı Allah’tan aldı uyguladı ve bir sonraki Peygambere Cenabı Hak yeni şeri hükümler koydu,   geçmişi yeniledi.  İslam şeriatı Muhammed’i şeriatta en son hepsini yenileyen,  ebediyülebet eskimeyen bir şeriat, yepyeni,  geçmişi yenileyen.   Peygamberler zincirinin en son ve en büyük halkası Hz Muhammed’dir son Peygamber.  Evrensel,  bütün Âlemlere Rahmet Peygamberi,  kıyamete kadar bütün çağların bütün milletlerin Peygamberi. Sen hangi dinden nereye dönüyorsun?  Başka din yok ki,  İslam’dan başka.  Allah’tan başka ilah yok. İnsanlığa doğruları işte söylenseydi herkes birbirine en hayırlı hizmeti vermiş olurdu.

 

Dakika 1:45:03

 

Şimdi mesela sen Hıristiyanları dost olmak istiyor musun? İyilik yap,  onlara doğruyu söyle.  Yahudilere doğruyu söyle. Ateistlere,  komünistlere,  materyalistlere,  animistlere,  natüristlere, şuizmi buizmi herkese doğruyu söyle.  Yaptı yapmadı kabul etti etmedi Onu kendi bilir. Bize düşen biz doğruyu söylemek zorundayız, Allah doğruları ortaya koymuş Allah hep doğru söyler. Biz Allah’ın doğrularını ki hep doğru,  Muhammed’in ortaya koyduğu doğruları hep doğru,  insanlardan nasıl esirgeyelim.  Bir de emir var,  bunu dünyaya tebliğ edin diye. Tebliğ edenlerin de tam kurtuluşa erdiklerini cihadı kebirin bu olduğunu Kuran’ı Kerim size açıkça beyan ediyor.  Zaten burada cihadı kebir yapmadan öbür cihada gidemezsin.  Her 2 cihadı tamamla.  Peygamberimiz Mekke’de 13 sene tebliğ devrini yaptı,  yaşadı,  ondan sonra ne yaptı,  Medine’de cihat ayetler ondan sonra geldi. Cihadın kebiri önce tebliğdir. Ekmeden tarlada bir şey biçebiliyor musun?  Önce ekmek lazım dünyaya,  kalplere,  ruhlara. Bundan sonra da biçmek lazım.  Tarlanın içinde çok verimli mahsul alma şansın olduğu gibi bazen içinde yılanlar,  akrepler,  vahşiler,  dikenler, şunlar bunlar da olabiliyor. Ama sen güzel ekmene bak. Ekenin biçme hakkı vardır. Onun için bu bizim görevimizdir,  hidayet Allah’tandır.  Evet, kıymetliler; Konumunuz akışı içinde daha iyi anlaşılmak üzere devam etmektedir. Şeri yönden irtidat, Riddet ister niyet ile ister küfre düşürücü bir fiil yahut sözle olsun,  ister alay için, isterse inat yüzünden yahut da inanarak söylersin,  İslam dininden dönüp inkâra, küfre sapmak manasına gelir.  Allah muhafaza buyursun, hiç kimseye Allah kâfir İslam’dan çıkmayı nasip etmesin.  Mürtet kılmasın kimseyi muhafazan Allah.  Yalnız bakın kişi sözle mürtet olabiliyor, fiilde mürtet olabiliyor,  şaka ile inatla, istihsa ile de mürtet olabiliyor.  Bu din kimsenin oyuncağı olamaz.  Din Allah’ın kanunları. Allah’la alay etme hakkın var mı,  istihsa hakkın var mı?  Hafife alınacak Allah’ın bir emri var mı?  Ya şu Allah’ın şu emri de önemi yok önemsiz deme şansım var mı?  Onun için şaka ile de istisna ile de alay ile de hafife almak ile de kişi mürtet olur kâfir olur. Yok, canım dinimiz pamuk ipliğine mi bağlı,  din pamuk ipliğine bağlı değil sen pamuk ipliğine bağlanma. Mesela burada Allah’ın dediklerini yap, başkasının dediğine bağlanırsan işte pamuk ipliğine bağlanıp kendini aşağıya atan sensin.  İslam’da her şey sağlam doğru ve ciddi. Onun için burayı da iyi anla. Şeri yönden irtidat ister niyet ile dikkat et isterse bakın küfre düşürücü bir fiil nedir o fiil,  gittin mesela puta aldın fiilen puta karşı namaz kıldın.  Bu fiil bir küfürdür. İsteyerek getirdin boynuna bir put taktın isteyerek birisi zorlamadı seni tabancada tutmadı kafana.  Bu fiilidir,   fiili irtidattır.

 

Dakika 1:50:18

 

Papazın takılacağını getirip sen isteyerek yaparsan işte o zaman hahamın yaptığını yaparsan onların birer birer putları var.  Onlara da doğruyu söylemek zorundasın. Ve İsa’nın, Musa’nın bir defa yolunun putlar olmadığı,  onların hak Peygamber olduğunu da söylemek zorundasın. Onun için kıymetliler fiili de küfürler vardır, fiilen.  Bunların sayısı çok. Dersimizin içinde örnekler verip geçiyoruz.  Sözle olan küfürler vardır.  Bir de alay istihza yoluyla, inat yoluyla oyun eğlenceye almakla Allah’ın emirlerini, dinin emirlerini,  bunlarla da küfür,  irtidat vardır.  Bunu hangi yönden söylerse söylesin sözlü olan, kişiyi küfre götüren her söz kişiyi mürtet yapar.  Onun için kişiyi en başta bir defa fiilini sözüne ağzından çıkan sözün ne olduğuna dikkat et.  Bilhassa her konuda olduğu gibi başta bu konu da. Fiillerine dikkat et, amellerine dikkat et ve şakalarına da dikkat et,  inatlarına da dikkat et.  Hangi sebepten olursa olsun.  İster inat yüzünden bir küfür sözü söylese, isterse inanarak söylese yine kişi mürtet olur,  İslam dininden dönüp inkâra,  küfre sapmak manasına gelir.  Fiili kavli bizde nedir istihzai.  Mürtet irtidat eden kişiye denir. İslam dininin küfre dönmüş,  inkâra dönen kişi demektir. İmandan çıkmış, İslam’ı bırakmış küfre saplanmış kişi demektir. Yüce Allah’u Teâlâ’yı inkâr etmek, Peygamberleri kabul etmemek dikkat et buralara. Biz özünü veriyoruz. Her şeyini anlamak istersen İmamı Azam’ın Fıkhı Ekber’ini de itikatta verdik. Geçmiş derslerimizde Kuran’ı Kerim’in tümünü de keşif notları olarak verdik tefsirinin tamamını.  Şimdi de tasavvufi keşif notlarından sonra hadisi şeriflerden keşif notlarından sonra amelde Fıkhı Ekber’inden de keşif notlarını veriyoruz dersimiz burada irtidat meselesidir.  Şimdi buradayız.  Allah’u Teâlâ’yı inkâr etmek,  Peygamberleri kabul etmemek, bir Peygamberi yalanlamak, dikkat et bir tek Peygamberi yalanlasa bu da küfür ve irtidattır. Haramlığı icma ile kabul edilen zina,  mesela zinaya helal desen kişi kâfirdir.  Çünkü zinanın haramlığı açıktır ayet ile.  İcma ile kabul edilen zina şimdi zaten Nas var, kökünde temelinde. İcmada var.  Livata yani,  homoseksüellik, şarap içme,  zulüm yapma gibi fiilleri helal saymak.

 

Dakika 1:55:18

 

Yani haramlığı kesin olan bir şeyi helal saydığın zaman kişi mürtet olur dinden imandan çıkar.  Yine icma ile helal olduğu bilinen alışveriş nikâh gibi muamelelere haram saymak.  Bu sefer de ne yapıyor,  helale haram diyor. Yine dinden imandan çıkan mürtet olur. Farz olduğu ittifakla kabul edilen her şey başta beş vakit namaz farz olduğu kesin,  beş vakit namaz farz namazlardan birinin,  sadece birinin bir rekâtını reddetmek bile yine küfürdür,  kişi mürtet olur.  Aynı şekilde farz olduğu hakkında İcma bulunmayan bir şeye,  mesela beş vakit farz namazda bir fazla rekât daha bulunduğuna veya şevval ayında oruç tutmanın farz olduğuna inanmak,  ertesi gün kâfir olmaya azmetmek.  Yani bugün değil de yarın inkâr edeceğim dese bugünden kâfirdir.  Dikkat et farza farz ekleme şansın da yok.  Bir şey kesinse,  mesela 5 ise 5 bunu 6 yapamazsın.  Allah 5 demiş mi,  burada icma oluşmuş mu,  buna 6 diyemezsin. Veya hususta tereddüt etmek insanı İslam’dan çıkaran küfürler türünden cinsindendir.  Küfür cinsindendir bunlar, bunlar birkaç tane veriliyor ki örnekler herkes aklını başına alsın diye.  Şimdi bir şeyin hakkında farz olduğu İcma ile ortaya çıkmamışsa sen buna farz diyemezsin ki,  bir şeyin haramlığı kesin olarak ortaya konmamışsa ona haramda diyemezsin.  Bir şey helalse helaldir, bunu Allah’u Teâlâ tespit etmiştir ve Kuranı Kerim sünnet, İcma ve âlimler de bunun hükmünü ortaya koymuşlardır, keşfini ortaya koymuşlardır.  İçtihat nerede yapılıyor? Hakkında kesin ayet, nas bulunmadığı yerde,  ayet, hadis, İcma bulunmadığı yerde ne ya yapıyor ulema asıldan fer’e istiklal ederek bunlar istimbat âlimleri müçtehitler. Onlar o zaman İçtihat ediyorlar o hak onların,  herkes de ehliyet yok.  Müçtehit olmanın da bir ehliyeti var.  Nasıl pilot olmak için ehliyet lazım,  kaptan olmak için bir ehliyet lazım, bir dalda mesela bir branşın nasıl bir ehliyeti lazımsa müçtehit olmanın da çok önemli ve yüksek bir haysiyeti, şerefi ve ehliyeti var. Dünyayı ilimle aydınlatan, gökte sürekli parlayan yıldızlar İşte bu ilmi ehliyeti taşıyanlardır. Kıymetliler insanı küfre,  inkâra götüren fiillere bazı örnekler verdik.  Şimdi bazıları da mesela Kuran’ı Kerimi veya Hz. Muhammed’in hadisi şeriflerini toplayan bir kitabı lağıma,  yani pisliğe atmak,  güneşe ya da puta tapmak.  Bunlar kişiyi derhal bunlar da fiili küfürlerdir, kişiyi kâfir yapar,  mürtet yapar, dinden imandan çıkarır.

 

Dakika 2:00:16

 

Mürtet, zındık, sebbeden,  yani söven,  sihir yapan ve bunların emsali konularda size kısa özlü bilgiler vermeye İnşallah devam edeceğiz.  Mürtet hakkında azıcık bilgi verdik,  biraz daha az daha verelim.  İnkâr ettiğini açıkça söyleyerek veya inkârı gerektiren bir söz telaffuz ederek veyahut da inkâra götürecek bir fiil işleyerek kendi arzusu ile İslam’dan dönen mükellef olan, yani aklı başında baliğ bir kişi buluğa ermiş işte bu şekilde olan kişiler mükellef şahıslar ki bunlara mürtet denir.  Niye,  inkâr ettiğini açıkça söylemesi, unutma inkârı gerektiren bir söz telaffuz etmesi, yine inkâra götürecek bir fiil işlemesi,  kendi arzusu ile İslam’dan dönmesi ile bu kişi mürtettir,  kâfirdir.  Sadece nedir çocuklar için sadece bu düşünülemez,  deliler içinde düşünülemez.  Aklı başında olanlar bunu böyle dinden çıkarsa bunlara mürtet deniyor. Şimdi zındık konusunda da yine kısa özlü bir bilgi verelim.  Küfür, içinde küfür içinde sakladığı haline dışında Müslüman gözüken kişidir.  Eğer küfrüne rastlanırsa öldürülür.  Tövbeye davet edilmez.  Tövbe ettiği iddiası da kabul edilmez.  Bakın zındıktaki durum farklı.  Ancak zındıklığı ortaya çıkmadan tövbe ederek İslam’a dönerse o zaman sözü kabul edilir cezası uygulanmaz.  O zaman kurtulur.  Şimdi zındığı bir daha size duyurayım. Çünkü az duyduğunuz şeylerden biri budur,  gerçi bu konuları yerli yerince bilenlerinizin sayısı azdır,  keşke çok olsa.  Zındık içinde küfür sakladığı herhalde dışından Müslüman gözüken kişidir.  Şimdi aslında bakın zındık ve münafık aynı olarak gözükmektedir.  Eğer küfrüne rastlanırsa buna had cezası uygulanır.  Tövbeye davet de edilmez,  tövbe ettiği iddiası da kabul edilmez. Ancak zındıklığı ortaya çıkmadan tövbe ederek İslam’a dönerse o zaman sözü kabul edilir.  Şimdi zındığa bazı ortamlarda münafık denmiştir,  bazı ortamlarda da münafığa zındık dendiğini görmekteyiz.  Sihirbaz konusunda da sihir yapan bu da kâfir gibi yakalandığını buna da had cezası uygulanır.  Bunun da cezası ölümdür. Tövbesinin kabulü hususunda çeşitli görüşler vardır. Tabii her ne kadar hüküm böyledir ama sihirbazın sihirbaz olduğunu teşhis etmek için bütün bilimsel yollar gözden geçirilir.  Öyle rastgele birisine sihirbaz deyip de ceza verilmez.

 

Dakika 2:05:12

 

Her şeyi keşfeder önce,  bütün boyutlarıyla.  Onun için herkes İslam’ı önce iyi tanısın, mesele orada. Şimdi Allah’u Teâlâ’ya sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e veya Peygamberlerden ya da meleklerden birine kötü söz söyleyen, dikkat et söven kimse eğer Müslüman ise ittifakla öldürülür.  Hangi Peygamber olursa olsun. Bakın sövüyorsa Peygambere ittifaklar öldürülür.  Tövbeye davet edilip edilmeyeceği hakkında da ulema ihtilaf etmişlerdir.  Malikiler bu konuda tövbeye davet edilmez demişlerdir.  Şayet kâfir ise kâfirliğin gereği dışında bir şeyi söyleyerek sövmüşse o zaman bu öldürülür, yoksa öldürülmez demiştir Malikiler.  Evet kıymetliler. Şimdi bunun da kaynağını görmek isteyenler Gayetü’l Münteha gibi kıymetli kaynaklarımız var bunlara bakabilirler.  Şimdi irtidat konusunda bir kişinin mürtet olması için tabi şartlar gerekli.  Zaten mürtedi tarif ederken içinde şartlarla belli oluyor ama yine biz ayrıca ulema da çok güzel bu işleri tespit etmiş biz de onlara rahmet okuyarak bu tespitleri ortaya koyalım.  Kişinin mürtet olabilmesi için önce aklı başında olması lazım.  Akıllı olarak yapacak kâfirliği,  o zaman kâfirliği geçerlidir. Mürtet sayılır,  dinsiz imansız sayılır.  Yoksa delinin, çocuğun, bunamış insanların aklını kaybetmişlerin sözlerine itibar edilmiyor biliyorsunuz. Demek ki akıl olacak.  Yine sarhoşun Hanefilerce istihzan deliline göre irtidat etmesi sahih olmaz ama aklı olmayan sarhoşun.  Öyle hafif sarhoşlar için geçerli değil bu, tam aklı gidermiş kişiler için.  Şimdi zaten uykuda bulunanın abuk sabuk konuşması de geçerli değildir. Bunun gibiler bu konunun dışındadır.  Şafilerde ise Hanbelilerde İmamı Ahmet’ten gelen rivayetlerde haddi aşmış derecede sarhoş olan kişinin irtidat etmesi de Müslüman olması da sahih olur.  Görüyorsunuz sarhoş, sarhoşluğu halinde Şafii ve Hanbelilere göre küfür kelimesi kullanırsa,  fiili veya kavli,  bu sarhoştur diye affedilmez diyor bu iki mezhep ve bunu yaptığı iş diyor bakın nitekim Talat ve diğer tasavvufları da sahih olmaktadır yani sarhoş kabul edilmiyor,  niye kendi isteğiyle aklını giderdiği için.  Ashabı Kiram sarhoş olduğu sırada yaptığı iftiradan dolayı sarhoş kişiye cezayı lazım görmüşler,  yani iftira olma zannı bulunan şeyi iftiranın kendisi yerine geçtiğini kabul etmişlerdir.  Sarhoşun biri birine iftira etmiş sarhoş kendisi. Bu sarhoştur,  boş verin,  aklı yerinde yok demediler cezasını verdiler.  Konu iyice anlaşılsın.  İrtidat etmiş ise sağlıklı kişi o haldeyken öldürülmez,  beklenir.  Ayıldıktan sonra 3 gün geçince tövbe etmesi istenir.  İşte bak Yüce İslam burada sarhoşa bu toleransı tanıdı. Görüyorsunuz bu da İslam’ın Rahmet Deryasının, merhamet deryasının genişliğinden.  Buluğ çağına girmiş olmak, bu da İmamı Azam Ebu Hanife, İmam Muhammed ile Malikilere göre ve Hanbelilere göre şart değildir.  Bakın buluğ çağına girmiş olması şart değildir ama temyiz çağındaki çocuğun irtidat etmesi geçerlidir demişlerdir.  Temyiz çağı nedir?  Daha önceki derslerimizde geçti,  7 yaşını bitiren, aklı başında olan, doğruyu yanlıştan seçebilen çağdaki insanlara temyiz çağı denmektedir.  Yani illa 15 yaşını,  10 yaşını 20 yaşını bitirmiş olması gerekmez.

 

2:12:04

 

 

 

(Visited 58 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}