143- Amelde Fıkhı Ekber Ders 143
AMELDE FIKHI EKBER DERS 143
Kitabı Siyer de siyer kelime olarak siret, adet ve izlenen yol demektir kelime olarak. Şanlı Peygamberin gazalarında izlediği yoldur. Cihadın hakkındaki kıymetli âlimlerimizin görüşlerine bir, bir yer vereceğiz. Cihat bütün gayreti harcamak demektir. Bu da sözlük anlamıdır. Cühütten gelmektedir. Fethalı okunuşu cim harfinin cehit yapılan işte çalışmada aşırılık ve ileri gitmektir. Hanefi ulemasına göre bunun terim olarak anlamı hak dine davet etmek ve bunu kabul etmeyen kimseler ile mal ve can ile savaşmak demektir dediler. Tövbe Suresi’nin 41. Ayeti Kerimesinde bu gerçekleri daha iyi anlayacağız. Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak hep birden hep birlikte savaşa katılın ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin, eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır. Yüce Allah Tövbe Suresi 41’de böyle buyurdu. Şüphesiz ki Allah müminlerden canlarını ve mallarını onlara Cennet vermek karşılığı satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler. Tevrat ve İncil’de ve Şanlı Kur’an’da kendi üzerinde sabit olan hak din vaattir bu. Yüce Allah sözünde duran kimdir, Allah’u Teâlâ kadar sözünde duran kimdir? O halde yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı müjdeler olsun size işte bu büyük kurtuluştur. Bu da Tövbe suresinin 111. Ayeti Kerimesinde yüce rabbimizin buyruğunda bunu ve öbürlerini anlamaktayız. Hanefilerin dışında cihadı buna yakın ifadelerle hepsi tarif etmişlerdir. Şafiiler cihat İslam’ın zaferi için kâfirlerle savaşmaktır demişler. Kâfirlerle savaşmak uğrunda ve onlara karşı savunmak için can, mal ve dil ile bütün güçleri ortaya koymaktır diye tarif edilmiştir. İslamda cihadın fazileti pek büyüktür Senaul İslami El Cihat buyurmuş Peygamber Efendimiz. Cihat İslam tepesinin zirvesini teşkil eder. Bu sulh korumanın yoludur. Cihat’sız insanlık âlemi korunmaz. Gücün, şerefin üstünlüğün yoludur cihat.
Muhkem bir fariza kalıcı bir emirdir. Cihadı terk edecek olursa hangi kavim olursa olsun mutlaka zelil olur.
Dakika 5:08
Saldırıya maruz kalırlar kendi yurtlarında saldırıya maruz kalırlar. Allah onları yardımsız bırakır. En kötülerini en bayağılarını da onların yöneticisi yapar. Allah yolunda hakkı ile cihat ediniz. Bunu da Yüce Allah Hak Suresi’nin 28. ayetinde buyurmuştur. Yine Tövbe Suresindeki ayeti hatırlattık. Şüphesiz Allah müminlerden canlarını ve mallarını onlara cenneti vermek karşılığında satın almıştır. Onlar Allah ya unda savaşır öldürür ve şehit olurlar. Tevrat ve İncil’de ve Kuran-ı Kerim’de kendi üzerlerinde kendi üzerinde sabit olan hak bir vaattir bu. Allah’u Teâlâ vaadinden döner mi? Allah kadar sözünde duran kimdir? O halde yapmış olduğunuz bu alışverişe sevinin bu büyük bir kurtuluştur buyuruyor Yüce Allah (C.C.). İşte kıymetli efendiler Allah’a ve Resulüne imandır. Bakın Allah yolunda cihattır. Bunu ne zaman söyledi Peygamberimiz o Şanlı Peygambere en faziletli amel hangisidir diye sorulunca Allah’a ve Resulüne imandır. Allah yolunda cihattır. Haccı mebrur’dur. Allah yolunda sabahleyin bir gidiş yahut öğleden sonra bir çıkış dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır buyurmuştur sevgili Peygamberimiz. Bu hadisi şerifi de Buhari Müslim gibi kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiğini görüyoruz. Yine kıymetli Efendiler canını feda eden üstün makamlara yükselmek gibi şereflere mazhar olduğu gibi Peygamberlerle, Resuller ile bir arada olacağı makamlara yükseltilir, kim şehitler. Bunlar çünkü canlarını feda eden kahramandırlar bu şehitler. Canını feda etmek en büyük kahramanlıktır ve Yüce Allah’u Teâlâ’nın çok yüksek makamlara ulaştırmasıdır bu kullarını. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar Rableri katında dip diridirler. Allah’ın lütfundan onların verdikleri ile sevinç içindedirler. Rızıklanırlar ve arkalarından henüz onlara katılmayanlar hakkında da kendileri için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değillerdir diye müjdelemek isterler. Kıymetli efendiler bu da Ali İmran suresi 169, 170. ayeti kerimelerden de bu yüce müjdeler verilmektedir. Muhammed’in canı elinde olana yemin ederim ki diyor, Hz. Muhammed yapıyor bu yemini, Allah yolunda kaza etmeyi, öldürülmeyi, sonra bir daha gaza edip bir daha öldürülmeyi sonra tekrar gaza edip tekrar öldürülmeyi çokça arzuluyorum. Bir başka seferinde buyurmuştur.
Dakika 10:02
Borcu dışında şehidin bütün günahları mağfiret olunur. Yine sevgili Peygamberimizden gelen haberler ki cennete giren herhangi bir kimse yeryüzünde bulunan ne kadar şey varsa hepsi onun olsa dahi dünyaya tekrar geri dönmek istemez. Şehit bundan müstesnadır. O tekrar dünyaya geri dönmeyi ve 10 defa daha öldürülmeye temenni eder. 10 defa daha şehit olmak ister. Buna sebep ise onun orada göreceği lütuf ve ihsanlardır. Öldürülenler üç türlüdür. Peygamberimizden gelen haber bunlar. Birisi Allah yolunda canıyla, malıyla cihat eden Mümin bir kimsedir, Mümin Müslüman’dır. Nihayet düşmanlar ile karşı karşıya gelince şehit oluncaya kadar onlarla savaşır. İşte bu imtihan edilen şehittir. Allah’ın otağında, arşının altındadır. Peygamberlerin ona üstünlüğü sadece Peygamberlik derecesi iledir. Birisi de kendi aleyhine bir takım günahlar işlemiş bir mümin olup canı ile malı ile Allah yolunda cihat eder. Nihayet düşman ile karşılaşınca şehit oluncaya kadar savaşır, işte bu onun için bütün günah ve hatalarını siler, bütün hatalarını siler arındırıcı bir mertebedir. Çünkü şüphe yok ki kılıç günahları çokça silendir ve böyle bir kimse cennetin kapılarından dilediğinden cennete girer, girdirilir. Cennetin sekiz tane kapısı vardır. Cehenneminde bir ötekinden daha aşağıda yedi kapısı vardır. Üçüncü tür kişi ise münafıktır. Bu Allah yolunda canıyla, malıyla harp eder nihayet düşman ile karşılaşınca öldürülünceye kadar savaşır. Bu ise cehennemdedir. Çünkü Kılıç münafıklığı silmez. İşte görüyorsunuz Allah münafıklığın her türlüsünden muhafaza eylesin. Hiçbir münafıklık sıfatı taşıyanlardan eylemesin ve tam bir mümin sıfatı ile yaşayan mümini kâmil olarak dünyadan göçen, ebedi imanı hiç sarsılmayan kullarından eylesin. Cihadın fariza konusunda efendiler umumi metin seferberlik değilse cihat farzı kifayedir. Seferberlik zamanında farzı ayın olur. Allah mal ve canlarıyla cihat edenleri oturanlardan derece itibariyle üstün kılmıştır. Bununla birlikte Allah imanlarından dolayı hepsine de güzelliği, cenneti vaat etmiştir. Nisa Suresi 95. Ayeti Kerime. Müminlerin hepsinin cihada çıkmaları gerekmez. O halde her bir taifeden bir grup çıksın. Kimi de dinde iyice bilgi sahibi olsun. Maksat İslam’a davet, hak dini yüceltmek, yüce olanı yüksekte tutmaktır ki Yüce İslam hep yücedir onu yücelikte, yükseklikte tutmak. Kâfirlerin kötülüklerini ve üstünlüklerini bertaraf etmektir. Şayet Cihad edenler güçsüz iseler diğer Müslümanların onlarla birlikte Cihat etmeleri silah ve mal yardımında bulunmaları gerekir.
Dakika 15:08
Kocasının izni olmaksızın kadının cihada katılması caiz değildir. Evlilik haklarını yerine getirmek farzı ayındır. Çocuğunda anne babasının izni olmadan cihada katılması caiz değildir. Anne babaya iyilik yapmak farzı ayındır. Bu kifaye olan farzdan önce gelir. Cihadın asgarisi senede bir keredir. Onlar her yılda bir veya iki kere denendiklerini görmüyorlar mı buyuruyor Tövbe Suresi 126. ayeti kerimede Cenabı Hak. Bu ayeti kerime Cihat hakkında nazil olmuştur. Cihat gücü yeten her Müslüman için farzı ayındır. Nefis umumi ise o zaman cihat gücü yeten her Müslüman için farzı ayındır, yani seferberlik anında. Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak cihada çıkınız buyuruyor Cenabı Hak Tövbe Suresi 41. ayeti kerimede. Medine ahalisine de, çevresindeki bedevileri de Allah’ın Resulünden geri kalmaları ve onun kendi nefsini sakınmadığı şeylerden kendilerini sakınmaları yakışmaz, bu da Tövbe suresi 121. Nefir umumi olduğu takdirde kadın kocasının izni olmaksızın savaşa çıkabilir o zaman. Çocuğunda anne babasının izni olmaksızın çıkması caizdir. Cihat bazı konularda farzı ayındır. Ey iman edenler, savaşmak isteyen bir topluluk gördüğünüz zaman sebat edip yüz çevirmeyin. Allah’ı çok çok anın, her iki ordu karşı karşıya gelir ve saflar karşılıklı olursa işte o zaman orada hazır olarak geri gitmesi haram olur. Orada savaş farzı ayındır artık oradan geri dönülmez. Yine düşman hücum ettikleri takdirde yine savaşmak farz ı ayındır ve savaşmak orada kaçınılmazdır, savaşacaksın farzı ayındır yine. Yine İslam devlet başkanı, İslam devleti bir topluluğun savaşa katılmasını isteyecek olursa artık o topluluk savaşa katılmak zorundadır farzı ayındır. Ey iman edenler Size ne oldu ki Allah yolunda hep birlikte cihada çıkın denildiği zaman yere doğru ağlaşıp çakılıp kaldınız. Bu da Tövbe Suresi 38. ayeti kerimede. Yine cihada katılmanız istendiği zaman cihada çıkın bu bir emirdir, farzı ayındır. Buhari Müslim gibi de sahih haberlerde, Peygamberimiz bu ayetleri de bu hadis-i şerifi de görüyoruz ki Cihat bazen farzı ayın olmaktadır. Cihadın farzlığına dair fakihler ittifak etmişlerdir. Yani adı geçenler konusunda. Cihadın şeraiti konusunda da cihadın farz olması, Müslüman olmak, baliğ olmak, akıllı olmak, hür olmak, erkek olmak cihada mani bir şey olmaması ve gerekli savaşmak için araç ve gereçlerin maddi manevi bulunmasıdır.
Dakika 20:03
Erkek olma şartı bakın Şanlı Peygamberimizden gelen haber: Ben Ey Allah’ın Resulü gördüğünüz kadarıyla Cihat amellerin en faziletlisidir. Bizde cihat edelim mi? Hz Ayşe den gelen bu haber Hz Ayşe söylüyor dedim. Hz Peygamber şöyle buyurdu: Sizin için cihadın en faziletlisi mekruh olan haçtır buyurdu. İşte kadınların cihadı haçtır buyurdu ama zaruret halleri müstesnadır. Cihada engel olan şeyler ise körlük, topallık, hastalık gibi şeylerdir. Ağmaya vebal yoktur, gözleri görmüyor. Topala vebal yoktur, hastaya vebal yoktur. Fetih suresi 17. ayeti kerimede Yüce Allah bak özürlüleri burada ne yaptı, bunlar savaşa katılmak için mecburiyetleri yoktur. Allah’a ve Resûl’üne karşı samimi olmaları şartıyla zayıflara, hastalara, harcayacak bir şeyi bulunmayanlara cihattan geri kalmaktan dolayı bir günah yoktur. Dikkat et buradaki bu özürlülerin de nedir Allah’a ve Resulüne samimi olmaları şartıyla. Nedir bu samimiyet, ah sağlam olsaydım da ben de cihaza gitseydim demek. Evet, kıymetliler çağımızda ise devletin mücahide gerekli silah ve harcamayı sağlaması söz konusudur. Önceki dünyanın şartları ile o günkü asırların şartları ile bugünkü durum farklıdır. Bugün artık devletin bir bu konuda Milli Savunma Teşkilatı vardır. Ordusu vardır, teşhisi vardır, her türlü savunma araç ve gereçleri vardır. Cihat gücü yetenler üzerine farzdır. Cihat gücü yetenler üzerine farzdır. Uhud günü Şanlı Peygambere ben henüz 14 yaşındayken takdim edildim. Savaşa katılmama izin vermedi. Bunu kim söylüyor? Hz Ömer’in oğlu söylüyor. Kör olana günah yoktur, topal olana günah yoktur. Hasta olana günah yoktur buyuruyor. Allah’a ve Resul’üne karşı samimi olmak şartıyla zayıflara, hastalara, harcayacak bir şey bulamayanlara bir günah yoktur. Kocasının izni olmadıkça kadın savaşa çıkmaz. Ancak düşmanın İslam topraklarına hücum etmesi hali müstesnadır. O zaman seferberlik başlar herkes savaşır ve farzı ayın olur. Evet, kıymetliler cihat işi İslam devlet başkanına ve onun içtihadına, onun yetkili organlarına bırakılmıştır. İtaat etmesi gerekir Müslümanların. İslam devletine itaat etmeleri gerekir. Gereken ne varsa her şeyin yapılmasını emreder. Devlet ne gerekirse, gerekeni hazırlar ve emreder. Ültimatom vermesi yahut da İslam devleti tebliğ etmesi icap eder.
Dakika 25:03
İslam davetinin yapılması, kıymetliler ültimatom vermesi, İslam’ı daveti tebliğ etmesi icap eder. İslam devletinin yapılması icap eder. İslam davetinin yapılması icap eder. İmamı Malik Hazretleri Hadeviyye ve Zeydiye bu görüştedir. Siz yakında çetin, savaşçı bir kavimle savaşmaya çağrılacaksınız veya onlar İslam’a savaşsız gireceklerdir. Fetih Suresi 16. Ayeti Kerime. Şimdi böyle bir şeyi mutlak olarak vacip değildir. Bu da Hanbelilerden bir grubun görüşüdür. İslam’ın kendilerine ulaşmadığı kimselere davette bulunmak icap eder. Gidecek olurlarsa davette bulunmak müstehaptır. Bu fakihlerin tümünün yine İmamiyyenin ve İbadilerin de görüşüdür. İlim ehlinin çoğunluğunun görüşüdür. Kıymetli izleyenler tebliğ de bulunmayı gerekli gören hadisi şerifler mevcuttur. İbni Abbas’tan şöyle rivayet vardır: Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz davette bulunmadıkça hiçbir kavim ile çarpışmamıştır. Şanlı Peygamberin bir ordunun yahut bir askeri birliğin, seriyyenin başına bir kumandan tayin ettiği zaman özel olarak kendisi hakkında Allah’tan korkmasını, onunla birlikte bulunan Müslümanlar hakkında da hayırlı şeyler tavsiye ederdi. Daha sonra şunları söylerdi: Müşriklerden düşmanları ile düşmanlarla karşılaştığın vakit onları üç hususa davet et. Senden hangilerini kabul ederlerse sen de onların kabul ettiklerine kabul et ve onlara ilişme. Onları İslam’a davet et. Eğer senin bu davetini kabul ederlerse sen de onların bu kabullerini kabul et ve onlara ilişme. Şayet kabul etmezlerse onlardan cizye vermelerini iste, yani vergi vermelerini iste. Senin Cizye isteğini kabul ederlerse sen de onların bu kabullerini kabul et ve onlara ilişme. Şayet kabul etmeyecek olurlarsa Allah’tan yardım iste ve onlarla çarpış. İşte görüyorsunuz kıymetli efendiler, Şanlı Peygamberin buradaki emri, fermanı açıkça ortada bilinmektedir. Yine Şanlı Peygamber (S.A.V) Efendimiz Müstalip oğullarına davarları suların etrafında sulanırken habersiz olarak baskın yaptı, onların savaşçılarını öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir aldı. Usame Bin Zeydi’n rivayet ettiği şu hadis-i şerifte bunlar arasındadır. Übna’ya diyor sabahleyin baskın yaptık ve ekinlerini, ağaçlarını ne gerekiyorsa onu yap.
Dakika 30:10
Davetin daha önce onlara ulaşmış olduğu nazarı itibare alınmaktadır. İstisnai olarak bazı düşmanlara farklı bir şeyler uygulanmıştır ama İslam’da savaşın genel kuralları vardır, istisnalar hariç. Davetin ulaşmadığı kimselerin İslam’a çağırmaları gerekir. Davet ulaşmış ise bu müstehap olur. Evet, kıymetli efendiler, savaştaki duruma göre kimler öldürülür, nasıl yıkım yapılır mı, öldürülmeyenler var mı, bakın bu konuda savaşçıların öldürülmeleri caizdir, yani savaşan düşmanı öldür. Fakat savaşmayan, savaşa katkısı olmayan kadınları, çocukları, delileri, piri fani yani yaşlıları, yatalak hasta hastaları yahut çolak, köle, çaprazlama el ve ayakları kesilmiş veya sağ eli kesilmiş bunak, manastırına çekilip ibadet eden rahip, herhangi bir yer veya kilisede inzivaya çekilmiş rahipler, savaşmaktan aciz olanların ve tarlaları ile uğraşan çiftçilerin öldürülmesi ise caiz değildir. Ancak bunların söz, fiil, görüş ve herhangi bir mali yardım ile savaşa katılmaları halinde caizdir. İşte görüyorsunuz Yüce İslam’ın yüce prensiplerini. Düşmanların kraliçesi, düşmanların kraliçesi, komutanı, idarecisi olması halinde, kadının öldürülmesi o zaman caizdir. Mesela bir orduya bir kadın komutan olmuşsa, devletin başı ise, seninle savaşıyorsa o zaman durum değişmektedir. Kralları küçük bir çocuk olup savaşta kendileri ile birlikte getirmiş iseler öldürülmesi halinde eğer toplulukları dağılacak ise o zaman öldürülmesinde mahsur yoktur. Dağılmayacak bir karı, zararı yoksa o zaman o çocuk muamelesi görür. Ama o çocuk öldürülünce o savaş bitecek ise o zaman savaşın gerekleri yerine getirilir. Şanlı Peygamber (S.A.V= Sizler hiçbir kadını ve çocuğu öldürmeyin buyuruyor Peygamberimiz. Halide, Halit Bin Velid, Allah’ın kılıcı olan bu kişiye Peygamberimiz diyor ki Halit’e yetiş ve ona söyle ki sizler hiçbir çocuğu ve hiçbir ırgatı öldürmeyin, kadınlara öldürmeyin, manastırlarda çekilmiş olan kimseleri öldürmeyiniz. Allah’ın adıyla Allah ile Allah’ın Resulünün dini üzerine yola çıkınız, hiçbir Piri Fani, yani yaşlıları, çocuğu, küçüğü, kadını öldürmeyiniz ve ganimetten çalmayınız, ganimetleri bir arada toplayınız, ıslah ediniz ve ihsan da bulununuz. Çünkü Allah İhsan edenleri sever. İşte kıymetliler Yüce İslam’ın cihadı da sulh ve barış sağlamak yeryüzünü zorbalardan kurtarmaktır.
Dakika 35:01
Zulmün yerine adaleti, düşmanlıkların yerine sevgi ve barış egemen kılmaktır. Yüce İslamdaki cihat hakkı hâkim kılmak, batılı mahkûm etmektir. Batıl hakka teslim olursa şansı vardır. Hakka karşı koyarsa batıl kendini ebediyülebet cehenneme atmış demektir. Yine Peygamberimizden ve nurlu İslam’dan aldığımız dersler şöyle: esirlerin alınmasından sonraki durum ise savaş esnasında öldürülmesi helal olmayan kim varsa savaşın bitmesinden sonra da öldürülmesi helal değildir. Savaşması halinde savaş esnasında öldürülmesi helal olan herkesin esir olarak yakalanması halinde öldürülmesi de mübahtır. Küçük ve aklı ermeyen bunaklar, bunlar da müstesnadır. Savaşın sona ermesinden sonra esir alındıkları takdirde mübah değildir. Bak burada da ayrıntılar ortaya konmuştur. Yüce İslam’ı iyi anlamak lazımdır. Peygamber (S.A.V) gazalarından birisi de öldürülmüş bir kadın bulundu. Resulullah (S.A.V) kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladı. Bu kadın savaşçı değildi, rivayet böyle gelmiştir. Müslümanların haddi, ahdi bozmamaları, ganimetten çalmamaları gerekir. Karınlarını yarmak, başlarını parçalamak, Müslime yapmak caiz değildir. Hanefilerin bir kısmı şöyle der: düşmanlara karşı zafer kazandıktan sonra müsle mekruhtur. Hanefi, Maliki, Hanbeli, Şia’nın Zeydiye kolu ve 2 görüşünden birisinde Şafii’nin kabul ettiği Cumhura ait görüş budur. Şia’nın İmamiye kolu Zahiriye İbni Münzir ve daha Zahir görüşünde Şafi, kadın ve çocukların dışında kalanların öldürülmesi caizdir demektedirler. Yıkım yapmak konusunda savaşın zorunlu kılması halinde yıkmakta bir mahsur yoktur ama savaşın zorunlu olarak o şeyin yıkılması gerektiği ortaya çıkması lazım. Evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Haşr Suresi 1. Ayeti Kerime. Yine bilinen yeri ateşe vermiştir. El Huveyre diye bilinen bir yeri. Bunlar istisnaidir. Düşmana ok ve modern kara, deniz ve hava silahları ile atış yapmak da aralarında esir ve tüccar Müslümanlar bulunsa da bir mahsur yoktur. Müslüman çocuk ve esirlerin arkalarını sığınacak olsalar yine kâfirleri vurmak caizdir. Kâfirlerin kastedilmeleri, hedef alınması gerekmektedir. Müslümanların kâfirlerle savaşmak için kâfirlerden yardım almamaları gerekir.
Dakika 40:01
Hz. Ayşe’den gelen bir rivayette bedir günü arkasından gelen birisine şöyle demiştir: geri dön. Ben hiçbir müşrikin yardımını almam. Görüyorsunuz Bedir Savaşı’nda bizim ordumuz, aracımız, gerecimiz yok diyecek kadar azdır. Maddi gücümüz zahirde yoktur ama öyle iken bakın Peygamber Efendimiz müşriklerin yardımını kabul etmedi, reddetti, geri çevirdi. Hiç bir müşrikin yardımını almam dedi Peygamber Efendimiz. Görüyorsunuz bir de Bedir Savaşı ki en zayıf zamanı Müslümanların ilk savaşı. Ne kılıç var, ne ok var, ne de fazla bir asker yok. Karşısında donanmış güçlü bir düşman ordusu var. Yine de müşriklerden yardım almadı Peygamber Efendimiz. Yine Cumhur’u ulema caiz kabul ederler. Bu da zaruret esnasında. Huneyn günü Safvan bin Ümeyye’nin yardımın almıştır. Bu da istisnaidir. Huzalılar Mekke’nin fethinde Peygamber Efendimize yardımcı olmuşlardır. Huzman ise müşrik ve münafık birisi olduğu halde Uhud gününde Ashabı Kiram ile savaşa çıkmıştır. Bunlar istisnai ve İslam ordusunun egemenliği altında olan kişiler, kontrolü iyi yaparsan emrinde iyi tutarsan zararlarını, düşmanın, müşriklerin bertaraf edecek güçte isen bunlar ayrı şeyler istisnai şeylerdir. Yoksa bunlardan fayda gelmez. Mücahitlerin savaş esnasındaki tutum davranışları ve görevleri Ey iman edenler. Bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat gösterin ve Allah’ı çokça anın ki umduğunuza kavuşacaksınız. Enfal suresi 45. Ayeti Kerime. Kıymetli Efendiler bir Müslümanın 2 kâfir karşısında sevap göstermesi üzerine bir borçtur. Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden yükünüzü hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı 100 kişi olursa, 200 kişiyi yenerler. Eğer sizden 1000 kişi olursa Allah’ın izniyle 2000 kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. Enfal suresi 66. ayeti kerimeden bu Yüce buyruğu, Yüce emirleri öğrenmekteyiz. Ey iman edenler. Savaş için toplu bir halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, arkanızı onlara dönmeyiniz. O gün kim savaşmak için yahut başka bir fırkaya katılmak veya yer tutmak gayesi ile olmaksızın arkasını dönüp kaçarsa, muhakkak O Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun yeri de cehennemdir. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. Enfal Suresi 15. Ayeti Kerimeden de bu Yüce buyruğu öğreniyoruz. Şanlı Peygamber bakın ne buyuruyor: Hz. Ömer’den gelen bir rivayet bu. Efendimiz (S.A.V) necip taraflarını bir seriye gönderdi.
Dakika 45:01
Aralarında ben de vardım diyor, Hz. Ömer’in oğlu diyor bunu. Müslümanlar düşmanlar karşısında bozguna uğradılar. Medine’ye ulaştığımızda bizler biz savaş kaçkınlarıyız dedik. Peygamber (S.A.V) ise şöyle buyurdu aksine sizler ikinci bir defa da Allah yolunda cihada katılmak için geri çekilen kimselersiniz. Ben sizin geri dönüp sığındığınız birliğinizim. Benimle tekrar Allah yolunda cihada çıkmak üzere döndünüz. İşte bu Şanlı Peygamberin düşman gücü karşısında takrir-i demektir. Henüz onlarla birlikte savaş hali devam etmekle birlikte savaşı sürdürme gücünü bulamayan bir askeri birliğin yaptığı işi uygun bulması bu bir takrirdir. Müslümanların savaş ehline silah, at ve buna benzer düşmanın savaş gücünü arttıran demir gibi savaş araçlarını satmaları haramdır. Düşmanla bu gibi şeylerin ticareti yapılmaz. Yani düşmanı elinle güçlendirme. Ulema bunun üzerinde de durmuş ve kayda almışlardır. Dersimiz Amelde Fıkhı Ekber’in keşif notları ile devam ediyor. Yine dersimiz cihat konusunda İslam’a girmek veya antlaşmalar yoluyla savaşın sona ermesi için yapılan çalışmalar. Bu konuda bakın neler buyruldu. İslam, kabul etmek, antlaşma yapmak yahut eman, bu yollar arasındadır. Yani bu gibi şeylerle savaş sona erer. İslam’a girmek ile sona ermesi konusunda Müslüman olduğunu açıkça ilan etmektir. Önceki inancından vazgeçerek kelime-i şehadeti söylemekle olur. Kelime-i şehadet ediyor bak dikkat edin buraya. ‘’Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhü’’ demesi gerekir. Allah’ın varlığını inkâr ederler bazıları. Bunlar dehrilerdir. Allah’ın birliğini inkâr eder bir kısmı. Bunlar putperest ve Mecusileridir. Nübüvveti ve Risaleti inkâr edenler yine bir kısmı ki Hazreti Muhammed’in Risâlet’ini inkâr ederler. La ilahe illallah Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. ‘’Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resulüh’’ Hazreti Muhammed Allah’ın Resulüdür, Allah’tan başka ezelde, ebette ilah yoktur. Ben şahidim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ben yine şahidim ki Hz. Muhammed Allah’ın en büyük Kulu en büyük Peygamberi ve bütün alemlere gönderilen son Peygamberdir. Şanlı Peygamber (S.A.V) Ben insanlarla La İlahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emir olundum.
Dakika 50:05
Eğer bunu söyleyecek olurlarsa benden kanlarını ve mallarını, İslam’ın hakkı ile olması müstesna, korurlar, hesaplarını görmek ise Allah’a aittir buyuruyor Şanlı Peygamber. 19 Sahabe’den gelmiş bu Mütevatır bir hadisi şeriftir yani bu hadisi şerif. Farklı lafızları 19 Sahabe ‘den gelmektedir. Yine Şanlı Peygamber (S.A.V) şöyle buyururken dinledim diyor, Ebu Malik bunu rivayet eden. Kim Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, onun malı ve kanı haram olur. Hesabı ise Allah’a aittir demiştir. Bunu da Müslim rivayet ettiğini görüyoruz. Yine sevgili Peygamberimiz’den gelen o kişi Peygambere şöyle demiş. Sen gerçekten doğru söyledin ve hiç şüphesiz ki sen peygambersin, sonra da ayrılıp gitmiş. Bunu da yine Sahih Müslim’in rivayet ettiğini görüyoruz. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur demesi yeterli değildir. Şahadetin 2. bölümünü de söyleyip, şehadet ederim ki Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Allah’ın Resulüdür demelidir. O zaman onun Müslüman olduğuna hükmedilir. İşte Kıymetliler, dördüncü sınıf kâfirlerden ise 2 şehadeti söylemesi de yeterli değildir. Nedir o, onun ayrıca üzerinde bulunduğu din olan Yahudilik ve Hristiyanlık ’tan da geri uzak olduğunu belirtmesi gerekir. Ben müminim yahut Müslüman’ım iman ettim, İslam’a girdim sözleriyle İslam’a girdiği kabul edilmez. Yahudiler ve Hristiyanlar tuttukları yol ile ilgili olarak Mümin olduklarını yahut Müslüman olduklarını da iddia ederler. İmamı Muhammed’in açıkladığı hükümler bunlardır. Bu açıklamalar onların zamanına göre idi. Şu anda ise fetvaya esas olan İbni Abidin’in söylediği sözlerdir demişlerdir. Yahudi ve Hristiyan’ın ben Müslümanım demesi yeterlidir. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar ben Müslüman’ım demeyi kabul etmiyorlar. Onlardan herhangi birisi ben Müslüman’ım diyecek olursa bu onun Müslümanlığının delilidir demiştir Hanefilerin en son devrin kıymetli âlimlerinden İbni Abidin. Yalnız daha doğrusu İmam Muhammed’in de dediğidir. Putperest ve benzerlerine gelince ben Müslüman’ım. Müslüman olduğuna hüküm verilir, benzeri sözler söylerse bunun delili ise Peygamberimizden gelen şu haberdir: Ey Allah’ın Resulü ne dersin.
Dakika 55:00
Ben kâfirlerden birisiyle karşılaşsam, o benimle çarpışsa kılıç ile benim bir elimi vurup koparsa, sonra da benden kaçıp bir ağaca sığınsa ve Allah’a teslim oldum diyecek olsa ey Allah’ın Resulü bu artık bu sözü söyledikten sonra ben onunla çarpışmaya devam edeyim mi? Bunun üzerine Şanlı Peygamber (S.A.V) hayır onu öldürme cevabını verdi. Bunu da Buhari Müslim gibi kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiğini görüyoruz. İslam’ın zımmen ilanı planı konusunda da kitap ehli ya da müşrik olan bir kimsenin Müslüman cemaat ile namaz kılması bunu örnektir. Bu zimmidir. İslam’a girişin bir delilidir. Hanefilerle Hanbelilere göre durum böyledir. İmamı Şafii ise Müslüman olduğuna hükmedilmez demiştir. Tek başına kılınması halinde namaz imanın delili olmadığı gibi cemaatle kılınması halinde de böyledir. İmamı Şafii diyor bunu. Evet, kıymetli efendiler. Yine anne babasına tabii küçük çocuğun anne babasına tabii kabul edilerek Müslümanlığına hüküm verilmesidir. İslam daima üstündür. Küçük bir çocuğun tek başına esir alınması ve Darül İslam’a götürülmesin de Darül İslam’a tabi olarak Müslüman’dır. Şanlı Peygamber ben insanlarla Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur deyinceye kadar savaşmakla emir olundum. Eğer bunu diyecek olurlarsa kanlarını ve mallarını onun hakkıyla olması müstesna benden korumuş olurlar. Bu hadisi şerif Mütevatır bir hadisi şeriftir. Böyle kayıtlara alınmıştır. İslam’a gelecek olurlarsa onlarla savaşmak haram olur. Kim mala sahip iken Müslüman olursa o mal onundur. İslam’a giren kimsenin akarı, hanımı ve ilk çocukları Müslümanlara aittir. Akar, Darül Harp kapsamı içerisindedir. Hanımını ise kafir bir kadındır, çocukları ise aynı şekilde kafirdirler. Ona tabi olmaları söz konusu değildir. Çünkü onlar kendilerine ait hükümleri alırlar. Yani kâfirlere savaş ile üstünlük sağlayacak olursak, İslam’a giren kimsenin akarı, hanımı ve ilk çocukları Müslümanlara aittir buyrulmuştur, onlar da Müslüman olduğu zaman durum tabii değişecektir o zaman. Cumhur ulema ise İslam, küçük çocukların ve annenin karnındaki çocukların kanlarını, baba ve annenin Müslüman olması halinde korur. Bu ister Darül Harp’te ister Darül İslam’da olsun fark etmez demişler, Cumhur’u ulema böyle demiş. Çocuk kayıtsız şartsız olarak İslam hususun da babasına veya annesine tabidir. Çocuk anne-babadan dinleri en hayırlı olan kim ise ittifak ile ona tabidir. Şanlı Kur’an Yüce Allah buyuruyor iman edip evlatları da evlatları da iman ile kendilerine tabi olanlara biz onların evlatlarını kendilerine kattık buyuruyor Tur Suresi 21. Ayeti Kerime.
Dakika 1:00:15
Hanefi uleması kâfirler Darül İslam’da Müslüman olsa onun küçük çocukları eğer Darul Harp’te bulunur iseler bunun İslam’a girmesi ile Müslüman olmazlar. Çünkü dalların farklı olması sebebiyle tabii oluş kısmı kesintiye uğrar demiştir Hanefi uleması. Bu bakışların hepsi doğrudur karşı tarafın özelliklerine baktığımız zaman. Hanım ve yaşça büyük çocuklara gelince dört mezhep imamı, Şia’nın İmamiyye ve zeydiyye kolları ile zahiye mezhebin kişinin İslam’a girmesini, hanımını ve buluğa vermiş büyük çocuklarını koruma altına alınmayacağını ittifakla belirtiler. Görüyorsunuz burada mezheplerin başını çeken ulema bu görüştedir. Her nefis günah türünden ne kazanırsa mutlaka kendi aleyhine kazanır. Enam Suresi 164. Her kişi kendi kazancı karşılığında rehindir, alıkonulmuştur, Tur Suresi 21. Ayeti Kerime. Evet, kıymetliler eman konusunda, eman ıstılah manası eman da öldürmeyi ve harbiler ile savaşı terk etmeyi ifade eden bir akittir. Rüknü emanı delalet eden bir lafızdır. Mücahit’in ben sizlere eman verdim, sizler eman içindesiniz size emanı bağışladım ve benzeri sözler söylemesidir. Genel veya özel olması bakımından genel eman bir şehir halkı, bir topluluğa verilen emandır. Bir şehir halkı veya benzeri olabilir. Bunu ateşkes antlaşması ve zimmet akitleri gibi ancak devlet başkanı veya devlet başkanının yani imamın naibi yapabilir. İmam ıstılahi manası ile devlet başkanı demektir. Kamu menfaatleri kapsamı içerisinde yer alır. Özel eman ise bir yahut 10 veya daha aşağı seviyedeki kimselere verilen emandır. Umumi olan eman ya geçicidir veya müebbettir. Bu ise zimmet akdidir. Geçici olan bu bir ateşkes bir barış antlaşmasıdır. Bir müebbet olan ise zimmet akdidir. Emanın şartları Hanefi ulemasına göre ortaya konan delillere istinat ederek gerçek şu ki kadın bir kavim lehine eman altına alınabilir. Yani Müslümanlar adına himayeye almak hakkına sahiptir. Bunu da kıymetli hadis uleması rivayet etmişlerdir.
Dakika 1:05:00
Yine Ey Ümmü Hani ve sevgili Peygamberimiz buyuruyor: Ey Ümmü Hani biz senin himaye ettiğini himaye altına alırız buyuruyor. Fakihlerin çoğunluğu, Cumhur’u ulema Şia’nın İmamiye ve Zeydiye kolları ile Hanefilere muvafakat ederler. Bütün ulema Hanefilerin görüşünü kabul etmişlerdir bu konuda. Hz. Ali bizim kardeşlerimiz, bize karşı baği İsyan ettiler demiştir. Bunu hariciler için söylemiştir. Eğer müşriklerden biri gelip senden eman dilerse ona eman ver. Ta ki Allah’ın kelamını dinlesin. Bu da Tövbe Suresi 6. Ayeti Kerimede Yüce Rabbimizin yüce kelamından bu buyruğunu böyle anlıyoruz. Şanlı şerefli sünnetten gelen haberler ise Peygamberimizden gelenler ise bütün Müslümanların zimmeti bir tek zimmettir. Onların en aşağı seviyede olanları dahi onu yerine getirmek için çalışır. Her kim bir Müslümanın vermiş olduğu bir eman akdini bozarsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Kıyamet gününde ondan herhangi bir tövbe yahut fidye kabul olunmasın diye fetvası vardır Peygamber Efendimizin. Müslümanların kanları birbirine denktir. Onlar kendilerinin dışında kalanlara bir tek eldir ve mertebe itibariyle en aşağıda olanları, onların zimmetlerini yerine getirmeye çalışır. Peygamberimizden gelen haber bunlar hep. Yine buyuruyor senin himaye ettiğini bizde himayeye aldık ey Ümmü Hani diyen de Peygamberimiz. Yine Peygamberimizin kızı Zeynep’in Medine’ye ticaret malları getiren ve Müslüman seriyyelerinden birisinin ele geçirdiği ticaretin sahibi olan kocası Ebul As bin Rabie vermiş olduğu emanı da geçerli kabul etmiştir. Gerçek şu ki kadında Müslümanlar adına eman verip himaye alabilir. Yani aynı yetki kadında da vardır bu konuda. Akli delile gelince savaş ve savunma ehli bir kimsedir. Müslümanlardan bir kişi tek başına savaş ve savunma ehli bir kişidir. Müslüman cemaatin menfaatini temin etmek için çaba harcar. Eman vermesi de eksiksiz olarak gerçekleşir. Ehliyete sahip olan bir kimseden sadır olmuştur, yani Müslüman ehliyete sahip olan bir kimsedir. Emanın hakkında güvenlik ve huzurun gerçekleşmesi Emanın hükmüdür. Öldürmek kadın ve çocuklarını esir almak mallarını ganimet almak, onları köleleştirmek haram olur. Yine cizye koymak bu da caiz değildir. Ahdi yerine getirmedi ise haramdır. Küçük çocukları da kapsamını alır. Yani Emanın hükmünden bahsediyoruz. Hanbeliler ve Hanefi uleması malını da istihsanen kapsar.
Dakika 1:10:01
Şafiiler eman Devlet İslam devlet başkanı tarafından verilmiş ise şart koşmaya gerek olmaksızın Emanın kapsamına girer demiştir Şafi uleması. Hadeviyye ile Malikilerin görüşüne göre eman şarta tabiidir onlarca. Yine bu konuda bir kontrol konusunda da imam yani İslam devletinin başkanı yetkili organları kontrol etme yetkisine sahiptir. Maliki uleması kadının verdiği Emanın sahih olması imamın iznine bağlıdır. Bu da İbnü’l Macişun ile Sahnun ’un görüşüdür. Yine Peygamberimizden gelen haber de gerçek şu ki kadın Müminler adına eman veriyor ve bu emanı geçerli oluyordu devrisaadette. Kavme emanı veren kendisi olması halinde kadının emanı caizdir. Kadın kavim adına eman alır yani Müslümanlar namına himayeyi alır. Yine Hanefi uleması eman lazım olmayan bir ahittir. İmam bunu devlet başkanı bozabilir. Emanın geçerli olması maslahatın gerçekleşmesi şartına bağlı olduğunu ifade etmişlerdir Hanefi uleması. Bu da doğru bir keşiftir. Devlet maslahatı daima gözetir. İslam Devleti ve onun yetkili organları. Yine ulemanın çoğunluğu, Şia’nın imamiye ve Zeydiye kollarının da dâhil olduğu görüşlerinde eman lazım olan bir ahittir ve bu ahit Müslümanlar tarafından lazım olan bir ahittir demişlerdir. Yine eman ne ile bozulur şeklindeki bir soru da sınırlı ise sürenin geçmesi ile sona erer. Mutlak bir eman ise Hanefi uleması imamın bozması ile olur yani devlet başkanının veya devletin. Emanı bozduğunu haber verir. İslam’a girmeye çağırır. Kabul etmezler ise bu sefer zimmet akdini yapmaya çağırır. Yine kabul etmeyecek olurlarsa ahde ihanet etmekten sakınmak için önce onları güven duyacakları bir yere gönderir sonra da onlarla savaşır. Fakihlerin Cumhur’u zarar gelmesi şartına bağlı olarak, yani Müslümanlara zarar gelmesi muhtemel ise devletin başkanının yetkili organlarının eman akdinin bozabilmesini caiz kabul etmişlerdir. Bütün ulemanın çoğunluğu. Eğer bir kavmin verdiği söz de durmayacağından yana kesin bir endişeye düşerse, adalet üzere anlaşmalarını geri çevir. Yani ahitlerini bozmanın karşılığı olarak. Adalet üzere anlaşmalarına geri çevirir. Çünkü Allah hainlik edenleri sevmez.
Dakika 1:15:02
Enfal suresi 58 Ayeti Kerimede Yüce Rab buyruğunu ortaya koymuştur. Eman süresi konusunda harbi olan bir kimse Darül İslam’a eman alarak girecek olursa ki buna müstemen de denmektedir, ona Darül İslam’da bir sene ve daha fazla bir süre kalma imkânı verilmez. Sen bizim yurdumuzda tam bir sene duracak olursan senin üzerine cizye koyarız. Eğer tam bir sene ikamete devam ederse ondan cizye alır ve bunu kabul ettiği için zimmi olur. Darül Harp’te Darül Harbe dönmesi için ona izin verilmez. Zimmet akdi bir daha bozulamaz buna da dikkat. Çağımızın ifadesi ile dondurulmuş olur. Darül İslam’da ona ait bulunan mal ise mevkuf olur ki yani bu dondurulmuş anlamındadır bugünkü dünyadaki anlaşılan şekliyle. Kalan vedia, emanet ve benzeri şeyler ise fey olur. Evet kıymetliler. Eman da maslahat Hanefilerle Malikiler maslahat dolayısıyla verilmesini şart koşarlar. Şafiiler ile Hanbeliler zarar görülmemesini şart koşmakla yetinirler. Casus ve benzeri kişilere eman verilmek caiz değildir. Zarara karşılık da zarar verilmez. Eman yeri konusunda eğer eman veren kişi devletin İslam devletinin başı yahut ordu komutanı ise, Darül İslam Emanın verileceği yerdir. İmamı Azam ise yani her yere girmesi caizdir. Yani kâfir olan bir kimsenin Darül İslam’da herhangi bir yere yani her yere girmesi caizdir. Mescidi harama dâhil girebilir. 3 gün de kalma imkânına sahiptir. Hanefiler mescitlere girişlerini caiz kabul ederler. Müşrikler ancak necistirler. O bakımdan bu yıllarından itibaren Mescidi Haram’a yaklaşmasınlar buyuran Tövbe suresi 28. Ayetinden kasıt Mescidi Haram’a girişlerini yasaklamak değildir. Hac ve Umre yapmalarını yasaklamaktır. Müşriklerin cahiliye döneminde yaptıkları gibi Hac ve Umre yapmalarını Yüce İslâm yasaklamıştır. Çünkü Müslümanların orası Hac yeridir, müşriklerin putperestlerin yeri değil. Şafiiler ve Hanbeliler ise Mekke’nin haremine Müslüman olmayanların girişlerini kabul etmezler. Ey iman edenler, Müşrikler ancak necistirler. O bakımdan bu yıllarından itibaren Mescidi harama yaklaşmasınlar. Bu ayeti kerimeyi iki taraf da geniş ve güzel keşfederek hem öyle hem böyle anlamışlardır.
1:20:06
Müfessirlerin icması ile Mekke’nin haremidir. Eğer fakirlikten korkarsanız Allah dilerse sizi yakında lütfundan zenginleştirir. Tövbe suresi bu da 28. ayeti kerime. Ticaretin kesilmesi dolayısı ile ortaya çıkacak fakirliktir bu buradaki ortaya çıkan fakirlik. Müslüman olmayanlar Hicaz’a girmekten veya oraya yurt edinmekten alıkolunurlar. Bunun istisnası ise ticari malları üç günlük bir süre için caizdir. Yine kıymetli muhaddislerimizden gelen haberde, eğer ben yaşayacak olursam Yahudiler ile Hıristiyanları Arap yarımadasından çıkartırım. Ta ki orada Müslümanlardan başkasını bırakmayacağım. Bu haber Hz Ömer’den gelmiştir. Bunu da dile getirenler Tirmizi, Müslim, İmam Ahmet’tir. Özellikle Hicaz bölgesidir. İbni Hacer cumhurdan bu görüşü nakletmiştir. Yahudileri Hicaz bölgesinden çıkartınız. Hz. Ömer’in Buhari ve Beyhâkî tarafından kaydedilen Yahudi ve Hristiyanları bütün Arap yarımadasından değil de Hicaz bölgesinin dışına sürülmesini ve Arap yarımadasından olmak ile birlikte onların Yemen bölgesine yerleşmelerine müsaade etmesidir. Malikiler ise eman almak suretiyle Beyti Haram dışında, Mekke’nin haremine girmesinin caiz olduğunu kabul ederler. Süresi ise 3 gün veya İslam Devleti tarafından, devlet başkanı tarafından giriş müsaadesine esas olan maslahatın takdir edilmesi halinde, ihtiyaca göredir. Malikiler ise Arap Yarımadası’nda Müslüman olmayanın yurt edinmesi caiz değildir. Yemen’de dâhil. Kıymetli ve muhterem efendiler. Yine savaşın sona ermesi ile ilgili derslerimiz devam ediyor. Hz. Ömer’den gelen haber de ben mutlaka Yahudilerle Hıristiyanları Arap yarımadasından çıkartacağım. Bu kadar ki orada Müslüman olmayanı bırakmayacağım. Yine müşrikleri Arap yarımadasından çıkartınız. Arap Yarımadası’nda iki din bırakılmaz. Şimdi bu hadis-i şeriflerle baktığımız zaman Hicaz ehli Yahudileri ile mecranlıları Arap yarımadasından çıkartınız. Arap Yarımadası’nda iki din bir arada olmaz. Hicaz halkı olan Yahudileri çıkartınız. Umumun kapsamı içerisine giren fertlerin, ilimlerden herhangi birisinin umumun hükmüyle başlı başına söz konusu edilmesi, umum olan ifadeyi tahsis etmez.
Dakika 1:25:01
Şimdi bunun çeşitli sebep ve hikmetleri vardır. Yahudiler daima İslam düşmanları ile birleşmişler, Peygamber Efendimizi öldürmek için münafıklarla işbirliği yapmışlar ve sürekli İslâm düşmanları ile Müslümanlara karşı ellerinden gelen kötülüğü geri bırakmamaya gayret etmişlerdir. Antlaşmaya sadık kalan Yahudiler için zaten Peygamberimiz onları koruma altında tutmuştur. Hristiyanlar ’da böyledir, diğer milletler de böyledir . Onun için bu defa Hazreti Ömer’in bu kanaate varıp böyle demesini çeşitli hikmetlerini araştırmak gerekmektedir. Yoksa rastgele Hz. Ömer’in bunları söyleyeceğini beklemek, Hz. Ömer gibi cihan halifesine haksızlık edilmiş olur. Ateşkes hak ehli ile barış yapmaktır. Akleden kişi fakihlerin ittifakı ile devlet başkanı, İslam devlet başkanı veya onun yetkilisi ve bu akdi yapacak olursa herhangi bir fert İslam devletinin veya naibinin yetkisini kullandığı için Cumhur’u ulema görüşüne göre böyle bir akit sahih olmaz demişlerdir. Herhangi bir fert akdi yapacak olursa İslam devlet başkanını veya naibinin yetkisini kullandığı için akit sahih olmaz dediler. Devletin izni olursa o zaman oluyor olmazsa olmuyor anlamı çıkıyor. Hanefilere göre ise maslahatını yani Müslümanların maslahatını gerçekleştirecek olur ve bir grup Müslüman bu işi imamın izni olmaksızın, yani devlet başkanının izni olmaksızın üstlenecek olursa sahihtir dediler. Yalnız Hanefilerde bunu maslahata bağladılar. Sîgası barış yapmak, sulh yapmak, musalaha antlaşma, muahede veya ateş kesmek veya muhadene ve benzeri sözlerdir. Rüknü İslam devlet başkanı veya onun naibi bile düşmanların yöneticisi arasındaki icap ve kabule dayanır. Rüknü icap ve kabuldür bura da bu anlaşmanın. Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler. Derslerimiz devam etmektedir. Bunun tabii şartlarını da kıymetli âlimlerimiz ortaya koymuşlardır. İlim adamlarının ittifakı ki antlaşma aktı için bir maslahatın varlığını gerektirir. Maslahat ise zayıf olmamız halinde İslam’a girişlerini ummak, düşmanlıklarını bertaraf etmek için veya barışı yerleştirmek için, ekonomik menfaatler ve benzerlerinin durumu da böyledir. Bu sebeple gayrimüslimlere karşı gevşeklik göstermeyin. Sizler üstün iken barışa çağırmayın, Allah sizinledir. Bu Şanlı Kur’an’ın Muhammed suresinin 35. ayeti kerimesinde, Rabbimizin buyruğu böyledir. Eğer onlar barışa yanaşırsa sende yanaş ve Allah’a güvenip dayan.
Dakika :30:00
Hudeybiye yılı Mekke halkı ile 10 yıl süre ile savaşmamak üzere Ateşkes Antlaşması yapmıştır Şanlı Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz. Evet, kıymetliler zaruret halinde gayrimüslimlere ödemek şartı ile mali bir bedel karşılığında barış yapılmasında veya eğer Müslümanlara yapılması halinde bir maslahat varsa düşmanların Müslümanlara ödeme yapmaları şartı ile barış yapılmasında da mahsur yoktur. Yüce Allah onlar barışa meyil ederlerse sen de onlarla barış yap, barış yapmayı mübah kılmıştır, bu ayeti kerimeden bu hükmü anlamıştır kıymetli âlimlerimiz. Barışın bedelli veya bedelsiz yapılması caiz olur. Barıştan kasıt kötülüğü ve tehlikeyi önlemektir. Herhangi bir vesile ile caizdir. Bu konuda fakihlerin hemfikir olduğunu görmekteyiz. Yine zarar gelmeyeceğinden emin olurlar. Ateşkes de bir eman akdidir. Şimdi bu ateşkesin hükmüdür. Ateşkes veya barış savaşan taraflar arasında sona ermesini gerektirir. Bunun niteliği konusunda da Hanefi uleması lazım olmayan bir akittir, imamın bozması da caizdir. Yani İslam devlet başkanının veya devletin kendisinin yetkili organları ile birlikte. Eğer bir kavmin hainliğinden kesin olarak endişeye düşersen adalet üzere ahitlerini kendilerini at yani boz. Enfal suresi 58. Ayeti Kerimede Cenabı Hak buyuruyor bu emri fermanını. Cumhur’u ulema ise ateşkes lazım bir akit olup şayet bir kavmin hainliğinden korkarsan ayetinin gereği de budur diye kanaatlerini belirtmiş Cumhur’u ulema. Ateşkesin bozulma konusunda Hanefi uleması belli bir süre için yapılmış ise sürenin sona ermesi ile akitte sona erer buyurdular. Hanefilere göre ittifakla yaptıkları hainlik ile bozulur. Cumhur’u ulema delil olarak Tövbe suresinin 7. ayeti kerimesini, 12. ayeti kerimesini ve 4. ayeti kerimesini delil olarak ortaya koymuşlar ve ona göre fikir beyan etmişlerdir. O halde onlar size karşı akitlerine bağlı kalarak doğruluk gösterdikleri sürece siz de onlara doğrulukla davranın. Yüce Allah’ın buyruğu bu ve yine Cenabı Hak Şanlı Kuran’da buyuruyor: Muahede yaptığınız müşriklerden size antlaşma şartlarında hiçbir eksiklik yapmamış, aleyhinizde hiçbir kimseye yardım etmemiş olanlar müstesnadır. O halde bunların antlaşma süreleri bitinceye kadar ahitlerini tamamlayın buyuruyor.
Dakika 1:35:01
Yine Ayeti Kerimede eğer ahitlerden sonra yeminlerini bozarlar da dininize saldırırlarsa sizde küfrün önderlerini hemen öldürün. Çünkü onlar yemin tanımayan kimselerdir. Olur ki böylelikle vazgeçerler. Cenabı Hak düşmanın her yönünü kendisi her şeyi bildiği için insanlara başta Müslümanlara hareket ilkelerini de ortaya koymuştur Yüce Allah. Yani Hudeybiye barışını bozunca o da onların üzerine yürüdü, Mekke’yi fethetti. Nadir oğulları Hz. Peygamberi (S.A.V) üzerine duvar yıkmak suretiyle öldürmek isteyince ahitlerini bozmuş oldular. Yahudiler sürekli ihanet peşinde Hazreti Muhammed’i öldürmek istiyorlardı. Hem Kur’an’a hem Muhammed (S.A.V) hem Tevrat’a hem Musa’ya ihanet eden hainlerdir bunlar. Çünkü Musa’da, Tevrat’ta Hz. Muhammed’i haber vermiş idi. Cenabı Hak onlardan ahitte almıştı. Muhammed gelir gelmez Müslüman olun diye de onlardan ahit almıştı. Sözünüzde durun demişti, ne yazık ki hem Musa’ya hem Tevrat’a hem Kuran’a, hem sünnete hem Muhammed (S.A.V) ihanet etmekten geri durmadılar devam ediyorlar. İçinde doğru dürüst olanlara bir sözümüz yok. Şafiilere göre bir seneden daha aşağı bir süre ile ateşkes câizdir. Müşrikler arasında kendileri ile ahit yaptıklarınıza karşı Allah ve Resulü tarafından bildirilen kesin bir ültimatom şudur. Yeryüzünde 4 ay süreyle dolaşın, Tövbe suresi 1 ve 2. Ayeti Kerime. Şayet Müslümanlar güçsüz ise azami 10 yıl ve daha aşağı bir süre ile yapılabilir, caizdir demişlerdir. Antlaşmayı yenilemesinde de bir mahsur yoktur. Hanefi ve Hanbeliler İslam devlet başkanının içtihadına ve ihtiyaca bağlıdır demiştir. Yine zimmet söz ve ahit demektir. Zimmet akdi ile ilgili güvenlik teminat, cizye, cizye verip itaat etmelerine karşılık İslam topraklarında yerleşmelerine izin verilmesi, korunmaları ve gelecek saldırılara karşı himaye edilip savunmalarıdır. Bu akdi yalnızca İslam Devleti ve onun başkanı veya onun naibi yapabilir. Malikiler İmam yetkisine de sahiptir akdin geçerliliğini kabul etme, geri çevirme gibi yetkilere de sahiptir yani devlet başkanı. Rüknü veya sîgası konusunda da açık bir ifade ile veya Cizre kabulüne delalet eden bir fiil ile olur. Yine Arap müşriklerinden olmamalıdır, akdin şartlarından biri bu.
Dakika 1:40:01
Yine Arap müşriklerinden ya İslam’a girmeleri istenir veya onlarla savaşılır. Onlarla savaşmaya çağrılacaksınız veya teslim olacaklardır. İslam’ı kabul edeceklerdir. Fetih suresi 16. ayeti kerime zimmet akdi kitap ehli yapılır. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resul’ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din olarak kabul etmeyen kimseler ile küçülmüş olarak kendi elleriyle cizyelerini verinceye dek savaşınız. Tövbe Suresi 29. Ayeti Kerime. İşte görünüyor ki Abdurrahman bin Avf’ın ben Resulullah’ın onlara kitap ehli uygulamasını yapınız dediğine dair şahitlik ederim diyor. Mecusilere ne uygulama yapacağımı bilemiyorum. Abdurrahman Bin Af dedi ki ben Resulullah’ın onlara ehli kitaba yaptığınız uygulamayı yapınız dediğini şahitlik ederim diye Peygamberimizden hadisi şerif rivayet ettiğini görüyoruz. Hanefiler, Hanbeli, Zahiriler bu şartlar üzerinde ittifak ettiklerini görmekteyiz. Malikiler, Şam bölgesi fakihleri, servi ev zai gibi âlimlerin görüşü ise cizye, bütün kâfirlerden alınır demişlerdir. Resulullah (S.A.V) bir ordu veya bir askeri birliğin başına bir komutan tayin ettiğinde önce kendisi hakkında Allah’ın takvasını beraberindeki Müslümanlar hakkında da hayrı tavsiye ederdi. Müşriklerden olan düşmanların da karşılaştığın vakit onları üç şeyden birisini kabul etmeye çağır. Hangisini kabul ederlerse senden onların bu kabullerini kabul et ve onlara ilişme. Daha sonra onları İslam’a davet et. Eğer yüz çevirecek olurlarsa cizye ödemelerini iste. Düşmanların ifadesi bütün kâfirleri kapsamına almaktadır. Mürtet olmamasıdır şartlardan biri de. Zimmet ahdi yapılan kimsenin mürtet olmamasıdır. Dinini değiştiren kimseyi öldürünüz. Akit ebediyen yapılmalıdır yani zimmet akdi. Vakit belirlenecek olursa akit sahih olmaz. İslam ise ebediyen söz konusudur. Bu şart üzerinde de ittifak etmiştir bütün âlimlerimiz. Evet, kıymetli ve muhterem efendiler. Cizye konusundaki şeraite bakınca, zimmet ehli üzerine cizye vacip olması için bazı şartlar ortaya konmuştur. Akıllı ve baliğ olmaktan ibaret Olan ehliyet, erkek olmak, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyenler ile savaşınız.
Dakika 1:45:14
Sağlık ve mali güç yani hasta olmayacak, sağlıklı ve mali gücü olacak, cizye verecek kişinin. Fakire, rahiplere ve cizye vermek düşmez. Müzmin hastalık, körlük ve yaşlılık, bunlar da olmayacak bunlar olursa cizye veremezler. Hürriyet, köleye Cizye ödeme zorunluluğu yoktur. Buluğ hürriyet ve erkekliğin şart koşmak da ittifak etmişlerdir ulema. Kadının, çocuğun, delinin, bunağın, Müzmin hastalığa müptela olanların, kölelerin, felçlilerin, piri fani olan yaşlıların, cizye yükümlülüğü yoktur. Fakirlerde cizye ile mükellef değildir. İnsanlar ile birlikte oturup kalkmayan rahipler de, kölenin de cizye yükümlülüğü yoktur. Şafiiler ile Hanbeliler bir takım özürler sebebiyle cizyenin düşürülmesini caiz kabul etmezler.
Dakika 1:46:54