16- Amelde Fıkhı Ekber Ders 16
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 16
Aziz ve muhterem, kıymetli ve muhterem izleyenler. Allah’ın selamı, rahmeti, mağfireti, salâh, felâh, necâh; bütün inananların üzerine olsun. Amelde Fıkh-ı Ekber ile ilgili keşif notlarımız devam ediyor. Dersimiz; abdesti bozan şeyleri anlatarak geldik. Şimdi de Mâlikî mezhebinin bu konuda sizlere görüşlerini aktaralım. Özetle bir keşif notu olarak Mâlikîlerde abdesti bozanlardan biri selesdir. Kendiliğinden akan sidik, yel veya mezidir ki tabiatın anormal hâle geçmesi sebebiyle bunlar olmaktadır. Zamanı tespit edebilirlerse yani şayet bu akıntının zamanı tespit edilebilirse; mesela vaktin sonunda bu vacip olur. Yani vaktin sonunda kesildiği alışkanlık hâlini almışsa o vakit bu gibi kimsenin namazını vaktin sonuna kadar ertelenmesi vacip olur. Vaktin başında kesiliyor ise namazını erkenden kılması vacip olur. Eğer tedavi edebiliyor veya evlenmek ile geçebilecek türdense gereğini yapması onun için vacip olur demişlerdir. İşte bu selestir. Kıymetliler, şimdi bunlara bir baktığımız zaman hepsinin görüşlerinin çok kıymetli olduğunu görmekteyiz. Yine Hanbeli mezhebine bir bakıyoruz. Bunlarda dâimî hades sahibi, namaz kılacak kadar bir süre özrünün kesilmemesi hâlinde söz konusudur. Bu da devamlı bir idrar akıntısı gibi bir özürün bulunması hâlinde, bu durum böyledir. Her namaz için abdest almakla mükelleftir. Abdestinin sahih olması ise ancak namaz vaktinin girmesinden sonra olur. Sevgili Peygamberimiz’den şöyle rivayet edilmiş: “O vakit gelinceye kadar her bir namaz için abdest al”. Bu Sevgili Peygamberimiz’den (A.S.V.) haberdir. Her bir namaz vakti için abdest al. Evet, sahih olarak rivayet edilen Hadis-i Şeriflerdendir. Şimdi şöyle bakıyoruz: Hazreti Ömer’in hançerlendiği zaman yaralarından kanlar fışkırdığı hâlde namazına devam ettiği rivayet edilmiştir. Şimdi bir de Şafiî mezhebine kısaca göz atalım. Şimdi sidik, mezi, kaba pislik gibi, müstehaza gibi akıntısı devamlı olan kişi, vaktin girişinden önce abdest alırsa sahih olmaz. Vakit girince abdest alır demişlerdir. Yine bunların bu görüşleri tabii özürlüler içindir.
5:05
Farz için abdest almak vaciptir. Evet, bu Şafiîlerin bütün ibadetlerinde abdest gereklidir. Meni akıntısı olan kimsenin ise her farz için gusletmesi zorunludur Şafiîlerde. Dikkat edin buraya, meni akıntısı olan kimsenin ise her farz için gusletmesi zorunludur demişlerdir. Şafiî ile Hanbeli mezhebi bazı konularda ittifak etmektedirler. Görülüyor ki bu konularda Şafiî ile Hanbeli mezhebi özür sahibinin abdestine dair hükümlerde ittifak etmektedirler. Tabii ihtilâflar rahmettir ama ittifaklar da çok sevindiricidir. Mâlikîlerin dışında olan cumhur ise özür sahibi olan kimsenin abdestini yenilemesinin vacip üzerinde ittifak etmiştir. Mâlikîler ise böyle bir kimsenin abdestinin sadece müstehap olduğunu söylemektedirler. Şafiîlerle, Hanbelilere göre ve Hanefilerce de öğle namazının dışındaki namazlarda abdest almak vaktin girmesinden sonra olur. Öğle namazında ise vaktin girişinden önce abdest almak caizdir. Çünkü öğle vaktinden önce mücmel bir vakit vardır. Yani öğleden, öğle ile güneşin doğması arasında bir mücmel vakit bulunmaktadır. Küçük hades sebebiyle haram olan veya abdestsiz olanın yapamayacağı şeyler; mesela abdestsiz bir insan. Buna; gusle büyük hades, namaz abdestine ise küçük hades denmiştir. Şimdi abdestsiz yani küçük hades sebebiyle haram olan şeyler, yani abdestsiz yapılamayanlar: Bunlardan birisi namaz ve benzerleri; abdestsiz namaz kılınmaz ve onun benzerleri de öyledir. Şimdi kıymetliler, şöyle bir bakalım: Mesela bunlardan cuma namazı hutbesi, cenaze namazı gibi, yine nafile namazlar gibi benzeri Tilavet secdesi gibi, cuma namazı ve hutbesi gibi, cenaze namazı gibi ameller abdestsiz kat’iyen yapılamaz. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Bir kimse hadeste bulunduğunda yani abdesti bozulduğunda abdest almadıkça Allah onun namazını kabul etmez” buyurdu Peygamber Efendimiz. Bu Hadis-i Şerif kıymetli muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Ebû Hureyre yoluyla gelmiştir. Peygamberimiz’den Tirmizî, Ebû Davud, Müslim, Buhârî ile bu kıymetli muhaddislerimizdendir. Abdesti olmayan kimsenin namazı olmaz buyurulmuştur. İşte yine Peygamberimiz’den gelen haberlerden biri de budur.
10:03
Beytullah’ı tavaf da namazdır, bu bakımdan tavaf ettiğiniz vakit az konuşunuz diye Peygamberimiz’den yine haber vardır. Evet, kıymetliler. Kâbe’yi tavaf etmek istersen farz veya nafile olsun yine abdestli bulunmak, Beytullah’ı tavaf etmek bir namazdır. Fakat Allah (C.C.) tavaf esnasında konuşmayı helal kılmıştır. O bakımdan kim konuşursa ancak hayır konuşsun demiş Peygamberimiz; ki bunu da kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Yine Hanefiler taharet üzere bulunmayı tavafın sıhhati için bir şart olarak değil de bir vacip olarak kabul etmişlerdir. Bunların hepsi mükemmeldir. Hangisi ile amel ederseniz çok güzel amel etmiş, İslâmî delillere dayalı dininizi; bu emri yerine getirmiş olursunuz. Çünkü ağacın çok güçlü gövdesi, kökleri olduğu gibi bu İslam ağacının çok güçlü dalları bulunmaktadır, şahane cennete uzanan meyveleri bulunmaktadır. İslam’a bu delillerle sarılın. Dört mezhep rahmet kaynıyor. Yüce Allah dört mezheple, ayrıca bütün dünyaya rahmetiyle tecelli etmiştir. Çünkü Allah bu dört mezhep kanalıyla İslam okulu açılmış bu dünyaya. 14 asırdan beri devam ediyor; ebedî devam edecektir. Ehl-i Sünnet yolu devam edecektir. Nice kıymetli bu ekolün âlimleriyle. Çünkü İslam’ın kaynaklarının bozulma şansı yoktur. Kur’an-ı Kerim ebedî bozulmadı, bozulmayacaktır. Sünnetler, Hadis-i Şerifler korunarak gelmiştir, korunarak gitmektedir. Kıymetli izleyenler, bütünüyle veya bir ayet dahi olsa kısmen Mushaf’a, Kur’an-ı Kerim’e el sürmek abdestsiz olmaz. Bunu başka türlü anlayanlar olmuştur ama dört mezhep kesinkes Kur’an-ı Kerim’e abdestsiz el sürülmez demişler. Vakıa Suresi’nin 79. ayet-i kerimesi bunu beyân etmektedir: (لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ) buyuruyor şanlı Kur’an’da: “Ona ancak çokça temizlenmiş olanlar dokunur” buyuruyor Yüce Rabb’imiz. İster Kur’an-ı Kerim’e bütünüyle veya bir ayet dahi olsa kısmen Mushaf’a yani Kur’an-ı Kerim’e el sürmek katiyen abdestsiz olmaz. Onun için şimdi bazıları çıkmışlar piyasaya, abdestsiz Kur’an okunur, Kur’an’a el sürülür, Kur’an ele alınır gibi fetvalar veriyorlar. Bunlar dört mezhebe de bu ayete de aykırıdır. Bunun için siz dört mezhebin Ehl-i Sünnet kanalı ile amel edin. Bu kendini müçtehit zanneden veya başkasını taklit edenlere dikkat edin. Hiç kimse İmâm-ı Âzam olamaz, Tâbiîn olamaz, ashap olamaz. Onun için bir defa herkes haddini bilsin. İmâm-ı Âzam Tâbiîn içerisinde ilim kaynayan bütün âlimlerle, ashapla görüşmüş.
15:05
Mâlikî de böyle. Sen Kur’an-ı Kerim’i kime öğretmeye kalkıyorsun? Ashab-ı Gûzin’e, Tâbiîn’e, Ehl-i Sünnet’e, İmâm-ı Âzam’a, Mâlikî’ye, Şafiî’ye ve Hanbeli’ye din öğretmeye kalkıyorsun. Allah’a din mi öğretmeye kalkıyorsun? Dikkat et! Onlar Allah’ın dinini güzel anlamışlar. Anladıklarını anlatıyorlar, Ehl-i Sünnet yolu böyle geldi dünyadan. Buna, ters düşenlere dikkat edin. Biz her âlimin ilmî çalışmalarını takdir ederiz ama Ehl-i Sünnet’e, ayetlere, sünnete, Hadis-i Şeriflere, icmâya ters düşenlere şöyle dikkat edilmesi gerekir olduğunu hatırlatıyoruz. Kur’an-ı Kerim’e ancak abdesti olan kimse el sürer. Bakın bu da Amr Bin Hazm’ın rivayetiyle El-Eslem, Ebû Davud ve Nesehî’nin eserlerinde rivayet edilmektedir. İbn-i Ömer’den Dâre Kutnî, Taberânî, Beyhakî, Osman bin Ebûl Ars ile zayıf bir senetle gelmiştir. Diğer Hadisler de zayıftır. Bunu Mâlik, Amr Bin Hazm’dan mürsel olarak rivayet etmiştir. Şimdi bu Hadis-i Şerif bu ayet ile birleşince -bakın- zayıflar güçlü olur; bir de dört mezhep ile birleşiyor. Dört mezhebin âlimleriyle. Geriye kim kalıyor? Abdest almaya tembelliğinden erinen tembeller kalıyor. Abdestsiz Kur’an’a el sürer diyenler kalıyor geriye; bu tembeller. Kur’an-ı Kerim’e saygıyı ortadan kaldırmaya çalışanlar, bilerek bilmeyerek -belki bilerek yapmazlar ama böyle zannediyorlar- bu bir tembelliktir ve saygısızlıktır Kur’an-ı Kerim’e. Kur’an-ı Kerim Allah kelâmıdır. Kur’an-ı Kerim mahlûktur diyenler tabii ki ona ne yaparlar? Abdestsiz dokunurlar. Kur’an-ı Kerim mahlûk değil Allah kelâmıdır. Bu da; Ehl-i Sünnet’in yolu da budur. Kur’an-ı Kerim mahlûktur diyenlere de itibar etmeyin. Evet, kıymetliler. Kur’an-ı Kerim’in tanzim edilmesi vaciptir. Tembellik değil; Kur’an-ı Kerim’e tanzim gereken saygıyı göstereceksin. Ey tembeller, ey gafil ve cahiller! Kur’an-ı Kerim’e saygı gösterin. Kur’an-ı Kerim’in tanzim edilmesi vaciptir. Burada farz anlamındadır bu vacip. Aklını başına al! Dört mezhebin görüşü budur. Dünya Müslümanlarının yüzde 99,9’u dört mezhep ile 14 asır gelmişlerdir. Bunun dışında kıymetli âlimlerimiz var. Unutulmuş mezhepleri; unutulmuş, müntesibi kalmamış var kıymetlilerden. Ama bugün Kur’an-ı Kerim’e saygısızca davrananlar da var dört mezhebin dışında. Dört mezhebin dışında kıymetli âlimlerimiz de var, yanlışları olmakla beraber çok güzel çalışanlar da var. Bizim onların doğru taraflarına eğri deme şansımız hiç yok. Doğru dâimâ doğrudur. Düşmanımın elinde görürsem doğruyu ben düşmanıma bakmam ki; elimdeki doğruya bakarım. Doğru dostumun elinde de doğrudur, düşmanımın elinde de doğrudur. Doğru doğrudur yani.
20:02
Düşmanın elinde diye doğruya eğri denmez. Dostun elinde eğriyi gördüm ben. Dostumun elinde eğriyi görünce de o eğriye doğru denir mi? Doğru doğrudur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim, sünnette, icmâda ve kıyasta, ilim yoluyla doğrular tespit edilmiştir. İçtihat kapısı da kıyamete kadar açıktır. Bunun için Kur’an-ı Kerim fakihlerimiz ne diyor? Abdestli olmayan bir kimsenin diyor -bakın- Kur’an-ı Kerim okuyabileceğinde veya ona dokunmaksızın bakabileceğinde ittifak etmişlerdir ama dokunamaz diyorlar. Bakın; abdestsiz Kur’an-ı Kerim’e dokunamaz diyorlar; ama okuyabilir, bakabilir diyorlar. Ve burada da ittifak vardır diyorlar. Nitekim küçük çocuğun öğrenmek maksadıyla Kur’an-ı Kerim’e elini sürmesini de caiz görmüşlerdir. Çünkü küçük çocuğa abdest farz değil ki. Öğrenmek için çocuk onu okuyabilir demişler. Bu da öğrenme kapısını açık tutmak, ilim kapısını açık tutmak, hiç kapamamak -çocuk bile olsa-. Burada da yine fakihlerimiz her konuda çok güzel tespitlerde, keşiflerde bulunmuşlar. Ben Yüce İslam âlimlerinin çalışmalarına hayranım. Rahmet okuyorum. Allah’ım İslam âlimlerine râzı olduğun yeter deyinceye kadar ebedî rahmet eyle Ya Rabbi! Ne güzel çalışmışlar. Mâlikîlerle Şafiîler Kur’an-ı Kerim’e el sürmeyi haram kabul etmişlerdir. Hanefilerle Hanbeliler ise temiz olmaları şartıyla arada bir engel veya bir çubuk ile Mushaf’a dokunmayı caiz kabul etmişlerdir. Mesela temiz bir havlu ile dokunmayı caiz kabul etmişlerdir. Temiz bir havluyla Kur’an-ı Kerim elinle alınıp şuradan şuraya koyulabilir. Bu da kime göre? Hanefilerle Hanbelilere göre. Ama Mâlikîlerle Şafiîler Kur’an-ı Kerim’e el sürülmesini haram kabul etmişlerdir. Öyle anlamışlar ayeti kerimenin zâhirinden Hadis-i Şeriflerden çok güzel anlamışlar. Mükemmel hepsi de. Ne kadar güzel keşfettilerse, ettilerse rahmet genişlemiştir. Ama tembellik, rahmetin içinde yoktur. Kur’an-ı Kerim’e saygısızlık bu ruhsatların içinde de yoktur. Kur’an-ı Kerim’e saygısızlığın adına ilim konmaz, keşif de konmaz, içtihat da konmaz. Ve bunu ilmî dayanak aramak Kur’an-ı Kerim’in zâhiri açıkça varken, adam tembelliğe yol arıyor. Aynı zamanda saygısızlığa yol arıyor. Bunlar kabul edilemez, kabul edilmemiştir de zaten. Şimdi Hanefi âlimlerine göre; o yüksek şahsiyetlere göre (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn). Şimdi Mushaf’ın bütününe veya bir kısmına; yani Mushaf’ta yazılmış herhangi bir şeye dokunmak haramdır. Kur’an-ı Kerim’de -bakın görüyorsunuz- şimdi ayrı ayrı mezhepleri ele aldığımız zaman Mushaf’ın yani Kur’an-ı Kerim kitabının bütününe veya bir kısmına yani Kur’an-ı Kerim’in mushafta yazılmış herhangi bir şeye yani ayete dokunmak haramdır diyorlar.
25:19
Sonra şimdi herhangi bir şey deyince -bakın- o Mushaf’la ilgili hiçbir şeye dokunamazsın anlamı da çıkmaktadır. Şimdi para veya duvar üzerinde yazılmış bir ayet dahi olsa; yani bir tek ayet bile olsa abdestsiz dokunamazsın diyor. Mushaf’a bitişik yani Mushaf kapağının da abdestsiz olarak ellenmesi haramdır diyorlar. Çünkü o kapak da o yapraklar da o Kur’an-ı Kerim’e ne yapıyor? Hizmet ediyorlar, orada yazılı bulunuyorlar. O yaprak da o kapak da Kur’an-ı Kerim’in muhafazası için orada bulunduğu için onu da kirletemezsin. O yaprağı da o kapağı da kirletemezsin. Abdestsizlik nedir? Mânevî bir kirliliktir. Maddî kirliliğin yanında bir de mânevî kirliliktir. Onun için abdestli olacaksın. Çünkü bu da ona tâbidir demişlerdir. Ona dokunmak, Kur’an-ı Kerim’e dokunmak demektir demişlerdir. Buradan da Hanefi âlimlerinin diğerleri gibi ne kadar derin Kur’an-ı Kerim’e saygılarının olduklarını ve ne kadar güzel delilleri inceleyip itina gösterdiklerini görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’den ayrı bir muhafazaya; mesela torbasına veya kutusuna dokunmak haram değildir; caizdir. Çünkü torba, kutu Kur’an-ı Kerim’in hem kendinin hem kapının dışında ayrı bir muhafazadır. Onun için onlara dokunulabilir. Torbadan maksat deriden veya başka şekilde yapılmış ve içinde bulunanın üzerine ağzı kapatılabilen kap demektir. Bunun çeşitleri olabilir. Müslüman olmayanın Mushaf’a dokunması da caiz değildir. Bununla birlikte onun Kur’an öğrenmesi fıkıh vb. şeyler öğrenmesi caizdir. Bakın: Müslüman olmayanın Mushaf’a dokunması caiz değildir ama Kur’an-ı Kerim öğrenmesi, fıkıh ve benzeri şeyler öğrenmesi caizdir dediler. Kim? Hanefi âlimleri. Fetvaya esas olan görüş Mushaf’a ondan ayrı olan kapak ile veya bir torba ile ona dokunmanın caiz olduğu şeklindedir. Eğer Kur’an-ı Kerim tefsirden fazla veya ona eşit miktarda ise o zaman, o tefsir kitaplarına dokunmak da mekruhtur dediler. Yine fıkıh, Hadis, Tevhit gibi diğer şer’i kitaplara abdestsiz dokunmayı men eden bir hüküm yoktur. Ama bunlara abdestsiz dokunmamak müstehaptır dediler. Onlara da hürmet edilmeli; çünkü onlar da İslam’ın eserleridir. Mesela fıkıh kitapları: Her ne kadar bunlar Kur’an-ı Kerim değilse de Kur’an-ı Kerim’in hükümleri fıkıh kitaplarına yerleştirilmiş. Fıkıh zaten Kur’an-ı Kerim’de, sünnette, icmâ, kıyasa göre leh ve aleyhine olan dinî hükümlerdir. Bunları bilmene de fıkıh denir. Bunun için bunların hepsine saygı gösterilmeli ama hiçbirisi tabii ki yine de Kur’an-ı Kerim’in aslı, orijinali gibi değildir. Ama gerçek dinî kitaptır bunlar da.
30:18
İşte bunlar gibi şer’i kitaplara abdestsiz dokunmayı men eden bir hüküm yoktur. Ama bunlara abdestsiz dokunmamak müstehaptır. Yani fazilettir. Abdestsiz dokunursan günah olmaz. Ama sevap olur; abdestli olursan sevap olur. Çünkü abdest sevap olan bir ibadettir. Nitekim muharref diğer semavî kitaplara dokunmanın da mahsuru yoktur. Çünkü öbür kitaplar; bugünkü dünyada İncil denilen Tevrat denilen kitaplar muharref kitaplardır. Yani tahrife uğramış. Asıl İncil Kur’an-ı Kerim’dedir. Asıl Tevrat, Zebûr Kur’an-ı Kerim’de. Asıl Suhuflar Âdem’e, Nuh’a, İbrahim’e verilen, İdris’e, Şit’e verilen Suhuflar gibi sahifeler de Kur’an-ı Kerim’dedir. Onun için muharref olanın adı İncil; ama gerçek, Allah’ın gönderdiği İncil değil. Adı Tevrat fakat Allah’ın gönderdiği Tevrat değil. Bunlara dokunabilirsin abdestsiz olarak diyor. Dokunmanın bir mahsuru yoktur. Çünkü bu kitapların yolundan sapılmış, bu kitaplar bozulmuş, insan eli karışmış. Onlar bozulduğu için Kur’an-ı Kerim, geçmişi yenilemiş. Son kitap olduğu için Kur’an-ı Kerim’in ebedî bozulma şansı da yoktur. Yüce Allah son kitap olduğu için Kur’an-ı Kerim’i kendisinin muhafazası altına aldığını kendi söylüyor. Onu biz indirdik, onu muhafaza eden biziz diyor. Kur’an-ı Kerim’in bozulma şansı yok ebedî. Üzeri örtülü -bakın- bir Mushaf’ın bulunduğu evde, kadına yaklaşmak caizdir. Şer’i ilimlerin yazılı olduğu bir kâğıda bir şeyi sarmak mekruhtur. Mesela şer’i kıymetli ilimler yazılmış. Bu kitabı sen ne yapıyorsun? Gazete, torba, kâğıt yerine kullanıyorsun; bu mekruhtur. Şimdi bu gibiler gömülür. Kullanılmayacak. Şimdi mesela eskimiş olan Mushaflar vardır. Kâğıtları eskimiş, içinde yazılar artık tamamen silinmiş hâle gelmiş. Bu gibiler gömülürse mezara ayak değmeyen yerlere gömülmesi en güzelidir. Yakılmasında mahsur yoktur demişlerdir; ama gömülmesi daha güzeldir. Yine muskaların taşınması ve üzerinde olduğu hâlde helaya girilmesi: Bunlar da eğer tamamen muhafaza edilmiş durumda ise caizdir. Şimdi muhafaza edilmeleri de gerekir. Mesela mumlanmış, kaplanmış olanlar gibi. Şimdi bu konuda Mâlikîlerin görüşüne bakalım. Hanefilere kısaca göz atıp onun keşif notlarını verdikten sonra Mâlikî ekolünden olan kıymetli âlimler ne diyorlar? Mushaf’a el sürmesi -abdestsiz olan bir kimsenin- Kur’an-ı Kerim’e, Mushaf’a el sürmesi, yazması veya isterse bir askı ile elbise, yastık veya sandalye üzerinde dahi olsa taşınması yasaktır derler. Yani abdestsiz kişi Kur’an-ı Kerim’i, bunların hiçbirini (taşıma, yazma ve el sürme) yapamaz demişlerdir. Kur’an-ı Kerim öğrenen ve öğreten baliğ kimse için Kur’an-ı Kerim’e dokunmak ve taşımak caizdir demişler. Bakın orada o kadar sıkı tutarken burada da bu kadar tolerans tanımışlar. Kim? Mâlikîler. Ne diyorlar Mâlikîler? Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve öğreten baliğ kimse için Kur’an-ı Kerim’e dokunmak ve taşımak caizdir.
35:53
Görüyorsunuz; öğrenmek, öğretmek, taşımak gibi konularda caizdir demişler. Velev ki bu aybaşı ve lohusa bir kadın olsun. Yani aybaşı olan da lohusa yani doğum yapmış bir kadın da olsa dokunabilir demişlerdir. Yalnız tekrar burayı unutma: Öğrenmek, öğretmek, taşımak şartıyla ve bunların emsali. Cünüp için ise bunların hiçbiri caiz değildir demişlerdir. Şimdi cünüplük tabii bir kişinin zevki ile ilgili olduğu için, kendi iradesiyle olduğu için burada cünüp kişi yıkansın, boy abdestini alsın; ondan sonra Kur’an-ı Kerim’e dokunsun. Fakat şimdi o aybaşı, mesela lohusalık gibi durumlarda ne diyor? Buna iraden dışında; bunlar afat-ı semaviyedir. Arızâyı semaviye; senin elinde olmayan şeyler bunlar. Bunun için gusül ile ya da teyemmüm ile bu engeli ortadan kaldırabilir. Kim? Cünüp olanlar. Şimdi muhafaza içerisinde bulunan Kur’an-ı Kerim’e dokunmak ve taşımak Müslüman için caiz, ehl-i küfür için caiz değildir demiştir Mâlikîler. Bakın: Muhafaza içerisinde bulunan Kur’an-ı Kerim’e dokunmak ve taşımak, Müslüman için caiz Müslüman olmayan için caiz değil demişlerdir. Burada da tabii Kur’an-ı Kerim’e ihanet; Müslüman olmayanlar için bir ihanet söz konusudur. Tefsire dokunmak, onu taşımak ve mütalâada bulunmak, cünüp dahi olsa hadesli olanlar için mubahtır demişlerdir. Bakın çünkü tefsirden maksat Kur’an-ı Kerim’in mânâlarıdır. Tilaveti değildir demişlerdir. Burada da Mâlikîler işi baştan çok sıkı tutmuşlar ama bakın sonunda büyük toleranslar, kolaylıklar ortaya çıkarmışlardır. Yani mezhepler ilmî olarak iyi keşfetmelidir. Bunlar bir kolaylık deryasıdır, rahmet deryasıdır. Bu değişik ihtilâflar -görüyorsunuz ki- rahmetin ne kadar geniş olduğu görülmektedir; ki bu mezhepler Ehl-i Sünnet’in hak mezhepleridir. Ve bunlar çok samimi İslam okulunda iyi okumuş müçtehitlerdir. Bunların yanılması bile rahmettir, tekrar ediyorum. Çünkü müçtehidin yanılmak da hakkıdır.
40:09
Bir insandır, büyük âlimdir bunlar. Şimdi âlim yanılmaz diye bir şey yok. Masum değildir Peygamber’den başka kimse. Ama buna rağmen istimbat âlimidir bunlar, bunların ihtilâfları rahmettir. İyi anlayın, iyi dinleyin. Bu mezhepler insanlık için bir rahmet tecellisidir. Yüce Allah’ın en büyük lütuflarındandır. Şafiîlere göre şöyle bir bakalım kıymetliler: Şimdi onlar da Kur’an-ı Kerim’e abdestsiz el sürmenin caiz olmadığını söylemişler. Kur’an-ı Kerim’i abdestsiz taşımak bile caiz değildir demişler, haramdır demişler. Yalnız diğer ilim kitaplarının taşınması ise caizdir demişler. Mümeyyiz olan küçük çocuk, öğrenmek maksadıyla Kur’an-ı Kerim’e dokunmaktan ve onu taşımaktan alıkonmaz demişlerdir. Yani küçük bir mümeyyiz çocuk; ki yanlışı doğrudan ayırt edebilecek hâle gelmiş, daha da akıl baliğ olmamış. Bu gibi çocuklar Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek için abdestsiz bunlara dokunabilir ve taşıyabilir demişlerdir. Evet, bunlar engellenmez denmiştir. Yine Kur’an-ı Kerim yazması da caizdir demişlerdir; yazmayı caiz görmüşlerdir. Yine Mushaf’ın üzerine koymak herhangi bir şeyi; mesela ekmek, tuz. Buna benzer şeyleri Kur’an-ı Kerim’in üzerine koymak haramdır demişlerdir. Yani Kur’an-ı Kerim’in üzerinde hiçbir şey olmaz, onun üzerinde hiçbir şey olmaz. Allah’ın kelâmı, Allah’ın ilmine dayalı olan bir kitabın üzerinde bir şey olmaz. Ona saygı bu konuda da gerekir ancak üzerine koyacağın şeyin onu muhafaza eden, onu tozdan, topraktan koruyan bir muhafaza olması gerekir. Mesela güzel bir havluyu üzerine örtersin, niye? Toz konmasın diye. Bu bunun örtüsüdür. Ama üzerine herhangi bir eşya konmaz, başka bir kitap da konmaz. Koymayın onları saygı açısından. Fakat Şafiîler diyorlar ki: Ekmek, tuz gibi şeyleri Mushaf’ın üzerine koymak haram olur. Bir şeye haram olur kelimesini bir âlim kolayına kullanamaz; haram kelimesini bir âlim kolayına kullanmaz. Aklını başına al. Bütün âlimlerin sözlerine dikkat et. Çünkü böyle bir davranış onu küçümsemek ve ona hakaret olur demişlerdir. Yani Kur’an-ı Kerim’in adam üzerine götürüyor eşya koyuyor. Yani sıradan bir eşya imiş gibi görüyor Kur’an-ı Kerim’i. Babanın defteri değil o, Allah’ın kitabı. Aklını başına al! Yani burada bütün mezheplerin Kur’an-ı Kerim üzerindeki saygılarına, ilmî araştırmalarına, delillere istinat ederek bu görüşlere varmaları öyle kolay bir mesele değil. Bunlar ömürlerini ilme vermişler ilme. Müçtehit ne demek? Bütün kuvvetlerini Allah yolunda ilim için, içtihat için kullanan zât-ı muhterem bunlar. Sen müçtehidi ne zannediyorsun? Nasara, yensuru demişsin; birkaç tane onun bunun kitabını taklit etmişsin, kendi kendini müçtehit zannediyorsun. Öyle değil bu iş.
45:09
Şimdi bir de Şafiîlerin görüşlerini aldık. Kısaca keşif notları olarak bir de Hanbelilere bakalım: O zât-ı muhteremler ne demişler? Bunlar da kıymetli bir ekolün âlimleri. İslam okulunda güzel okuyanlardan bir ekip de bunlar dünyada. Kim bunlar? Hanbeli âlimleri (rahmetullahi aleyhim ecmain). Allah hepsine çok rahmet eylesin. Bunlar da diyorlar ki: Abdestsiz olan bir kimsenin, bir ayete dahi olsa, Mushaf’a bedeninin herhangi bir kısmı ile dokunması haram olur diyorlar. Bırak elini diyor; abdestsiz isen vücudun herhangi bir yeri bile dokunamaz diyor Hanbeliler de. İşte Hanbeli dediğin senin kim? Yüksek bir âlim. O ekolde okuyanlar müçtehit seviyesine çıkanlar. Çıkmış birileri televizyonda utanmadan ben abdestsiz Kur’an’ı ele alırım diyor. Bu cehâletin cesareti. İlmin, irfanın cesareti, takvanın cesareti, Kur’an-ı Kerim’e saygının cesareti değil ki bunlar. Bunlar tembelliğin cesareti. Gaflet, tembellik adamların her yerinden akıyor zaten. Bakarsan şöyle; Kur’an-ı Kerim’e saygısı olmayanların şöyle bir bakın her tarafından tembellik dökülüyor. Gaflet, cehâlet dökülüyor. Kendilerini gurur, kibir ve bürünmüşler âlim zannediyorlar. Ey kardeşlerim, siz de bizim kardeşlerimizsiniz. Ben böyle acı konuşuyorum size ama senin beni, benim de seni yanlıştan kurtarmamız gerekmez mi? Yani burada ben bunları niçin konuşuyorum? Kendi nefsime hitap ederken sen de dinle diyorum. Bunları kendi nefsime söylüyorum sana da diyorum ki sen bendensin, ben de sendenim. Biz Allah’ın kullarıyız ve Muhammed’in ümmetiyiz. Âdem’in, Havva’nın çocuklarıyız. Biz birbirimizdeniz. Ben sendenim, sen bendensin. Nefsime söylerken sana da söylüyorum ki buradan hepimiz doğruyu, gerçeği bulalım. Gerçekçi olalım; tembellikten hayır gelmez, gafletten hayır gelmez. Biraz bir şeyler bilince en dini allâme-i cihan zannetme. Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen, onun üzerinde her şeyi bilen bir Allah var. Unutma bunu. Gurura, kibire kapılma. Cehâletten ilim olmaz. Gurur, kibirden ilim, irfan olmaz. Gurur ve kibir; ilmi, irfanı yok eder. Takvayı yok eder. Seni kuru bir taslak hâline, robot hâline getirir. İşte o abdestsiz Kur’an’a el dokunur dediğin kitapları okumuşsun sen. Şimdi seni robot hâline getirmiş onlar. Onlar senin düğmene basıyorlar, seni hareket ettiriyorlar. Bu bile robotluk, bu! Kendini bu hâlden kurtar. Takvaya gel ve dört mezhebin ilmine de dikkat et. Dört mezhebin ekolündeki müçtehitlerin ilimlerini yeniden incele. Sana tavsiyem bu. Yeniden incele bunları, keşfetmeye çalış. O zaman bu tembel kanaatlerin, cahil ve kibir gururların kırılır ve ilme irfana yaklaşırsın. Sana sıkı tembih ediyorum. Kendi nefsime söylerken, tabii kendime söylemediğim hiçbir sözü kimseye söylemedim ve söylemem İnşâAllahu Teâlâ. Yanlış yapmışsam Allahu Teâlâ’ya istiğfar ederim.
50:04
Tövbe ederim. Bütün mümin kardeşlerimden, âleminden, avamından, havasından özür dilerim. Çünkü yanlışlara yer yok, nefse pay vermek yok. Nefis pay vermeye gelmez. Nefis bazen kudurmuşları aşar, seni de saptırır ve sapar. Sakın nefsine pay verme, tabii kendime söylerken söylüyorum unutmayalım bunları. Şimdi bakın Hanbeliler ne dediler: Bir ayete dahi olsa dokunması haramdır; arada bir engel ile veya herhangi bir şeyle dokunmak ise caizdir dediler. Mesela biraz önce diğer kıymetli âlimlerimiz Hanefiler de böyle söylemişlerdi. Bir eline temiz havlu aldın; Kur’an-ı Kerim’i şuradan alıp şuraya koyabilirsin. Bu nedir? Temiz bir şeyle ona dokunabilirsin; ama arada bir engel olmak kaydıyla demişlerdir. Şimdi bu yüksek âlimler böyle anlayıp da çıkıp birilerinin Kur’an-ı Kerim mahlûktur demesi Kur’an-ı Kerime abdestsiz el dokunması: Bunlar kabul edilecek şeyler değil. Herkes aklını başına alsın. Allah’ın kitabını iyi tanıyın. Allah’ı iyi tanırsanız, Peygamber’i Kur’an-ı Kerim’i iyi tanırsanız bu işi halledersiniz İnşâAllah ama Allah’ın hidâyeti ile. Tevfik, hidâyet Allah’tan. Kimse kimseye hidâyet veremez ama hidâyete davet eder. Hidâyet önderi olur, ama hidâyeti yapan, nasip eden lütfen Allah’ın kendisidir. Şimdi yine Hanbeliler: Küçüğün velisinin küçüğe Kur’an-ı Kerim’e veya Kur’an dersinin verildiği tahtaya dokunmasına fırsat vermesi, ezberlemek veya öğrenmek için dahi olsa küçük abdestsiz olduğu sürece caiz değildir demişler. Burada Hanbeliler konuyu biraz sıkı tutmuşlar. Yani onlara göre abdestsiz olarak Kur’an-ı Kerim’i okumanın haramlığı küçük çocuğa dahi şâmildir demişler. Biz burada bu görüşü Hanbelilerin kendilerine bırakıyoruz. Ve saygı-sevgi gösteriyoruz; ama kendilerine bırakıyoruz. Küçük çocuklar zaten abdestle mükellef değil bir defa, günahı da yok. Bu çocuk tertemiz zaten ama onlar öyle düşünmüşler. Bizim onları tenkit edecek hâlimiz yok. Sadece onların bu kıymetli görüşünü onlara bırakırız ama diğer birçok kıymetli görüşler var, bunlardan birini alırız. Çünkü birçok kıymet var şurada. O kıymetlerden birini almak tabii hakkımızdır. O kıymetleri kendimiz de inceleriz. Biz âlimleri niçin takdir ediyoruz? Âlimlerin ilmî çalışmalarını gördük, ilimlerine baktık da ondan. Kuru kuruya, körü körüne değil ki bu işler. İlimden nasibini almadan kuru kuruya, körü körüne mezhep taassubu yapanlar da cahillik yapıyorlar, yanlış yapıyorlar. İlmî delillere götüreceksin işi. Hanefiyim demek yetmez; Hanefi’nin dayandığı delillerle bakacaksın. Şafiî, Mâlikî, Hanbeli’yim demek de yetmez; onların delillerine bakacaksın. İslam’da taassup yok, gerçekler var. Gerçeklerin dayandığı deliller var, ilmî deliller. Taassup yok, yarışmak var.
55:02
Kıymetliler, ilim kitaplarına dokunmak caizdir demişler Hanbeliler. Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) kaysere içinde bir ayet-i kerime bulunan bir mektup yazmış olmasıdır. Delilleri de budur. Evet, bu delilleri İbn-i Abbas’tan, Müslim ve Buhârî’den gelen rivayetlerdir. Yani bunlar delillere dayanarak hareket ederler ama delilleri anlamakta farklı davranırlar. Bu da Allah’ın bir rahmetidir. Çünkü ağacın çeşitli dalları bulunmaktadır. Şimdi yine bakın: Mushaf’a el sürmek zorunda kalsa bir kişinin, hadesli olan bir kimsenin, suyun olmadığı bir yerde ne yapması gerekir? Mushaf’a illâ dokunması gerekecekse teyemmüm ederler diyor. O zaman caiz olur. Bu da Hanbelilerin kıymetli görüşüdür. Çok şahane. Bak burada da büyük bir ne vardır? Bakın kolaylık ve rahatlığın, kolaylığın sahasının genişlediğini görüyoruz burada da. Yine Müslüman olmayan, gayrimüslim olan kimsenin Kur’an-ı Kerim’e el sürmesine engel olunur demişlerdir Hanbeliler. Yani; çünkü Müslüman olmayan Kur’an-ı Kerim’in kıymetini bilmez. Şimdi bu neye benzer? Kur’an-ı Kerim’e bunun hakaret edeceği, onun değerini bilmeyeceği ortaya çıkar ki Kur’an-ı Kerim’e göz göre göre ihanet edilmesine râzı olabilir misin? Adam aldı attı Kur’an-ı Kerim’i. Buna müsaade edebilir misin? Edemezsin. Onun için bakın engel olunur. Müslüman olmayan kişilerin -bakın- Kur’an-ı Kerim’e el sürmesine engel olunur demiş Hanbeliler. Mushaf’ı yastık gibi kullanmak haramdır demişler. Yani adam üstüne yatmış, Kur’an-ı Kerim’i yastık olarak kullanmış. Yine ilim kitaplarına da bu şekilde davranmak haramdır demişler. Bu da onların son derece dine karşı derin saygı gösterdikleri gibi, bir de dinin bütün kutsal değerlerine hakaret kabul etmediklerini ortaya koyuyor; ki bu şahane, takdire şâyândır. Çünkü İslam’ı yaşamak kadar İslâmî değerleri korumak da görevimizdir hepimizin (rahmetullahi aleyhim ecmain) bütün âlimlerimize Allah çok rahmet eylesin. Kıymetliler, Dârü’l-Harb’e yolculuk diyor -bakın- Mushaf yanında olduğu hâlde Dârü’l-Harb’e yolculuk caiz değildir demiş Hanbeliler. Dârü’l-Harp nedir? Tabii bunlar yerinde ayrıca incelendi, söylendi ve söylenecek İnşâAllah. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haber de şöyledir: Hz. Ömer’in oğlu yüksek âlim (r.a.); ondan gelen haberde şöyle denmektedir -o da Peygamberimiz’den tabii naklediyor- “Ellerinin ona uzanması korkusuyla beraberinizde Kur’an-ı Kerim olduğu hâlde düşman topraklarına yolculuk etmeyiniz”.
1:00:03
Düşman topraklarına diyor; bakın. Tabii savaş hâlinde olduğun topraklar ayrı, anlaşmalı olduğu devletler ayrı. Buraları da birbirinden ayırmak gerekiyor. Bir de içinde bulunduğun çağın şartları: Bunları da göz önünde bulundurarak, tabii bunları da değerlendirmek gerekiyor. Bunlar çok güzeldir, iyi anlamak gerekiyor. Sevgili Peygamberimiz’in sözleri tartışma götürmez, şanlı Kur’an-ı Kerim tartışma götürmez. Ancak onu iyi anlamaya çalışmamız, görevimizdir; doğru anlamaya çalışmamız. Allah’a sen din öğretemezsin, Peygamber’e de dini öğretemezsin. Sen öğreneceksin, iyi anlayacaksın, iyi keşfedeceksin; görevimiz bu. Şimdi şöyle bir neticeye bakalım: Dâvûd ez-Zâhirî; müstesna olmak üzere büyük hades sahibi olan kimsenin Kur’an-ı Kerim’i okumasının caiz olmadığı üzerinde ittifak etmiştir; ittifak edilmiştir. Bakın; Dâvûd ez-Zâhirî müstesna olmak üzere büyük hades sahibi olan kimsenin Kur’an-ı Kerim’e okunmasının caiz olmadığı üzerinde ittifak edilmiştir. Küçük hades sahibine gelince: Bu kimsenin Kur’an-ı Kerim’e dokunmaktan men edileceğine dair olan delillerin delâletleri ise kesin değildir. Ama müçtehitlerimiz; dört müçtehit bunu kendi kanatlarıyla kesin olarak ortaya koymuşlardır; dört mezhep. Ancak şimdi buraya dikkat edelim: Cumhur bunun caiz olmadığı görüşündedir. Ne diyor cumhur? Cumhur dediği kim? Dört mezhebin; Hanefiler, Mâlikî, Şafiî ve Hanbeliler olmak üzere başta abdestsiz Kur’an-ı Kerim’e el sürmenin caiz olmadığı görüşü zaten izahlarımızdan anlaşıldı. Cumhur; bu da kesin olarak abdestsiz Kur’an-ı Kerim’e el dokunulmaz demişlerdir, caiz olmadığını söylemişlerdir. Şimdi Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’e ancak temiz olan dokunabilir. Şimdi bunu meleklere kast edenler, Levh-i Mahfuz’a götürenler var. Kur’an-ı Kerim bize geldi bize, ey! Meleklere tahsis edemezsin ve Levh-i Mahfuz’a da götürüp oraya da bırakıp ben Kur’ansızım diyemezsin. Kur’an-ı Kerim Allah kelâmı, bize geldi. Ve bu ayetin zâhirinde açıkça ne diyor: Kur’an-ı Kerim’e ancak temiz olanlar dokunabilir. Temiz kelimesinden maksat; kimisi bunu söyle anlamış: Mümin olması yeterli demiş. Müminler niye abdest alıyor o zaman? Mümin olması yeterli, abdestsiz namaz kılsın oluyor mu? Olmuyor. Bak böyle demişler. Ve küçük veya büyük hadesten temizlenmiş, bedeninde herhangi bir necaset bulunmayan kimsenin kastedilmiş olmasının muhtemel olması gibi; burada muhtemel kelimesine de gerek yok. Nedir? Temiz olanlar dokunabilir diyor mu Kur’an-ı Kerim sana? Bunun zâhiri yeterli. Ne diyor Cenab-ı Hakk: Kuran-ı Kerim’e ancak temiz olan dokunabilir. Niye muhtemel diyorsun ki buna? Yani dört mezhep burada muhtemel ihtimaller üzerinde mi durmuş?
1:05:01
Buna haramdır demişler. Bir mezhep âliminin bir şeye kolay kolay haram deme şansı var mı? Yani ne yaptığımıza şöyle bir bakalım. Ne söylediğimizi kulağınız duysun. Tabii kendime söylüyorum bunları. Ama hepimiz duyalım ve dinleyelim. Cenab-ı Hakk; hakka tâbi olan, hakkı, hakikati yaşayan, bâtıldan uzak olan, Allah’ın rızâsına vasıl olan, vuslata eren, cemal-i ilahîye nail olan kullarından eylesin. Bütün çırpıntımız; herkese faydalı olmaktır. Ey aziz Ümmet-i Muhammed! Ey Efendiler! Allah’ın rahmeti, mağfireti, onun merhameti, lütf-u keremi, fazl-ı ihsanı tüm inananların üzerine olsun. İnanmayanların da hepsine Allah, Yüce İslam’ı hidâyet olarak teklif eyledi. Onların da bu hidâyete gelmelerini biz Allah’tan temenni ediyor, niyaz ediyoruz. Berikilerine de diyoruz ki: Ey insanlık âlemi! Siz Allah’ın kullarısınız bizim gibi. Gelin Allah’ın davetine, Muhammed’in davetine tâbi olun, Müslüman olun diyoruz. Tabii hidâyet Allah’tan. İrade herkesin; özgür irade herkesin kendinde. İslam’da dayatma yok; dayatmacılara karşı koymak var. Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâm âlâ Rasûlüna Muhammed ve âlâ âli Muhammed.
1:07:15