169- Amelde Fıkhı Ekber Ders 169
AMELDE FIKHI EKBER DERS 169
Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz dersimiz vakıflarla ilgili devam ediyor. Vakfın ispatı ile dersimizin konusu başlamaktadır. Amelde Fıkhı Ekber’den keşif notları çalışmalarımızın sahası da bunlardır. Şanlı Kuran’ı Kerim’i baştan başladık tefsir, hadis, tasavvuf, kelam. İtikatta Fıkhı Ekber, Amelde Fıkhı Ekber’le derslerimiz devam ediyor. Vakfın ispatı konusunda şahitlik vakfın beyan edilmesi tesamu şart onun malum olmasıdır. Sicillerinde bir takım rüsum ve kayıtlar var. Rüsumlarına göre uygulama yapılır. İspat eden kimsenin lehine hüküm verilir. Vakfı iptal etme konusunda da engel meydana gelmesi ölüm iflas mirasçısına avdet etmesi alacak veya avdet etmesi gibi evde otursa gelirini kendisi için alacak olsa onun vakfı batıl olur. Masiyet üzere vakıfta yine batıldır. Harbi bir kimseye vakıf batıldır. Zimmiye sahihtir. Ben onu filan kişiyle birlikte kendime vakfettim dese buda batıl olur. Hacir tahdit altında tahdit altına almak söz konusu olduğundan dolayı da batıl olur. Mirasçısı olmayan bir ortak ile bile olsa kendisine yaptığı vakfın kendisine has olan kısmı batıl olur. Hacri altında bulunan borcun ödenmesi için satılır. Tahliye olmaması engelleri kaldırmaması halinde vakıf yine batıl olur. Çocuklarından birisine malının hepsini veya büyük bir kısmını hibe etmesi ittifakla mekruhtur. Vakfın harcamaları konusunda da vakfın masrafları ittifakla vakfın gelirinden yapılır. Hanefi uleması gelirinin ebediyyen harcanmasıdır. Hakları vakfın menfaatindedir onların hakları. Maliki uleması Hanefi mezhebi gibi düşündüğünü görmekteyiz. Şafilerle Hanbelilerin görüşü vakfedenin şart koştuğu yerden karşılanır. Hanefi uleması yine harap olması halinde vakfın değiştirilmesi yani istibdal ve satılması konusunda Hanefiler Mescit mücerret söz ile ebedilik niteliğini kazanır. İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed kıyametin kopacağı zamana kadar orası mescit olarak kalır buyurmuşlardır. Yine mescit ve benzeri vakıfların enkazı durumunda satılması sahih olur fakirlere harcanır. Yine istidlalin şartları akar ise faydasız bir hale gelmesi gelirinin bulunmaması fahiş bir vagın5.42 ile yapılmaması değiştirmeyi yapacak kişinin ilim ve amel sahibi kimsedir ve böyle olması gerekir. Akar ile değiştirilmesi.
(Dakika 6:01)
Hâkim kendisi lehine satmamalıdır. Vakfeden kişi bunu şart koşmuş ise bir gasıp onu gasp edip o zaman tazminat olarak kıymetini öder gasp ettiği zaman. Kıymetini alabilir geliri daha fazla daha güzel bir başka bedel karşılığında almak istemesi buda caizdir. Maliki uleması mescitler satışı icmal ile kesinlikle helal olmaz. Akar harap olsa dahi satılmaz. Ticaret malı menfaati ortadan kalkacak olursa o zaman caiz olur. Huluv meselesinde de yer ücreti demektir. Malikiler caiz olduğunu Hanefilerde bunu caiz kabul etmektedirler. Yine Şafi uleması mescit yıkılsa yahut harap olsa herhangi bir yolla tasarruf caiz olmaz. Mescitler arasında ona en yakın olana harcanır değilse muhafaza edilir demişlerdir. Vakfedenin maksadına riayet etmek gerektiğinden dolayı böyledir. O köprünün ihtiyaç duyulan yere nakli caiz olur. Harap olsa dahi mescit de namaz kılmaya imkân vardır çünkü ilerde orası imar edilir ve orada namaz kılınır. Yine kıymet insanlar arasında vakfedene en yakın olan kişiye harcanır. Fakirlere ve miskinlere harcanır. Şafilerle Malikiler vakfın satılmaz satılmasının caiz olmamasına dair en katı görüşlere sahip olarak bilinirler Şafiler ve Malikiler. Hanbeli uleması bir kısmının satılması caiz olur. Faydalanmaya imkân olmazsa hepsi satılır. Hz. Ömer’in R.A ecmain Hz. Sâd’a yazdığı rivayet edilen mektubunu delil gösterirler. Hz. Ömer küfedeki Beyt-ül mal duvarının delindiği haberini alınca ona mescidi başka bir yere nakletmesini ve Beyt-ül malın mescidin kıblesinde yapmasını söylemiş uygulanmış ve icma oluşmuştu satışı da vacip olur.
(Dakika 10:10 )
Evet, kıymetliler masat tür değil menfaattir. Şimdi azalır ve varlığı yok hükmünde olursa o takdirde satışı caiz olur. Çünkü fayda sağlamayacak kadar azalması durumunda böyledir. Mescidin hasır ve süslerinden artana ihtiyaç kalmayacak olur ise bir başka mescide verilmesi caiz olur. Fakirlere ve başkalarına ondan tasadduk da bulunması da caizdir. Enkazından bir şey artacak olursa hüküm budur. Şimdi terimler konusunda da fıkhi terimler marsat (vakfın üzerinde sabit olan boş demektir.) Hukur veya mukataa hakkı hâkimin izni ile akd edilen uzun süreli kira sonucu gereken bir kar hakkıdır. Buna hukur veya mukataa hakkı denmektedir. Kedik aslında Türkçe bir lafızdır. Vakfedilmiş dükkânlar da ve onlara karar ve devamlılık üzere bitişik olanlarda sabit olan haklar hakkında kullanılır. Kedik dükkânlar da süknâ diye adlandırıldığı gibi zirai arazilerde kerdar diye de adlandırılmaktadır. Evet, kıymetliler kedik vakfedilmiş dükkânlar da ve onlara karar ve devamlılık üzere bitişik olanlardan sabit olan haklar hakkında kullanılır. Yine icareteyn hakkı bu şeril hâkimin izniyle vakıf akarı üzerinde uzun süreli kiralama akdidir. Kamis değirmenin binasını kiralayana ait bir haktır. Müşeddül meseke araziyi kiralayanın orada bulunan ekin gübre gibi malı sebebiyle bulunanın hakkıdır. Evet, kıymet kiralayanın onlardan kalma hakkıdır. Kıymetli ve muhterem izleyenler dersimiz vakıflarla devam ediyor. Ölüm hastalığında vakıf borcu bütün malını kuşatan bir hastanın vakfı batıldır. Bu vakıf da nakıs edilir. Borç malını yani tüm malını kuşatmıyor ise hibe gibi değerlendirilir. Vasiyet gibi malın üçte birinden infaz edilir. Hastalık halinde vakıf yapacak olursa İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre R.A caizdir. Üçte birinde muteberdir yani terikenin üçte birinde. Cumhur’u ulema Ebu Hanife’nin görüşüne uygun görüş beyan etmiştir. Cumhur da İmam-ı Azam’ın görüşünü kabul etmiştir.
(Dakika 15:35)
Ölüm hastalığı halinde üçte birden muteber olur. Köle azat etmek ve hibede olduğu gibidir. Üçte birden fazlasını da teberru mümkün değildir. Böyle bir tasarruf hastalık halinde malını mirasçıların bir kısmına tahsis etmektir. Hibelerde olduğu gibi bu yasaktır. Malikilerin ibaresi şöyledir. Ölüm hastalığı esnasında mirasçıya yaptığı vakıf üçte birden olsa dahi batıl olur. Hastalıkta vakıf vasiyet gibidir. Mirasçıya ise vasiyet yoktur. Hastalık halinde vakıf mirasçıya değil de bir başkasına yapılmış ise üçte birden geçerli olur. Muakkab yani Malikiler bunlar ister gönüllü olsun ister olmasın muakkab17.01 vakfı istisna etmişler ki çocuklarına meskene ve soyundan gelecek olanlara yaptığı vakıftır. Üçte birden yerine getiriliyor ise sahihtir. Mirasçıya miras gibi olur ve paylaştırmada bunun hükmü böyledir yani mirasçıya miras gibi olur. Erkeğe iki kadının payı verilir. Zevceye sekiz de bir anneye altıda bir verilir. Hasta bir kimsenin vakfı onun için lazımdır. Cumhur’a göre ondan rücu caiz değildir. Malikilere göre ise batıldır. Mirasçıya yapılan bir vasiyet durumundadır. Kıymetli efendiler vakıf nazire hakkında vakfeden filan kimse daha âlimse yani daha âlim olana demek gibi ittifakla kabul edilmiştir. Hz. Ali R.A hazretleri vakfında olduğu gibi Hasan’ın nezaretini şart koşmuş daha sonrada bu nezareti öbür oğlu Hüseyin’e vermiştir. Allah hepsinden razı olsun. Vakfedenin şartına uyulur. Vakfeden şart koşmamış ise Malikilerin görüşü ile Şafilerce kabul edilen görüşleri bu konuda nezalet yetkisi hâkime aittir. Umumu nezalet hâkimindir. Malikilerin dışında kalan Cumhur’a göre vakıf da mülkiyet yüce Allah’a aittir. Hanbeliler mevkufun aleyh muayyen bir insan ise mevkufun aleyhe ait olur. Topluluk ise herkese kendi payı üzerinde nezaret yetkisi vardır.
(Dakika 20:01)
Eğer fakirler, miskinler, âlimler ve mücahitler gibi çok bir cihete vakıfta bulunmak gibi bu durumda vakfın nazırın hâkim veya onun naibi olur. Mescide, okula, ribata veya köprüye umumi olan yerlere yapılmış ise nezaret yetkisi hâkim veya onun naibinindir. Hanefi uleması vakfedenin velayet yetkisine sahiptir. Hâkime sonra eğer varsa vasisine değilse hâkime ait olur. İki kişi ise birisinin ötekinden bağımsız tasarrufu sahih olmaz. Vakıf nazırları birden çok olduğu takdirde Hanefi uleması böyle demişlerdir. Yine aranan şartlar konusunda da Cumhur’u ulema adalet şarttır. Nezaret vasi ve kayım da olduğu gibi bir velayettir. Emredilen şeyleri yerine getirmek yasaklanan şeylerden uzak durmak demektir adalet. Hanbeliler ise adalet şart değildir demişlerdir. Yine kıyafet buluğ ve akıllı olmasıyla beraber erkek olmak şartı aranmaz. Çünkü Hz. Ömer R.A hazretlerinin kızı Hz. Hafıza annemiz R.A vasiyette bulunmuştur. Adalet veya kifayet olursa yani bulunmayacak olursa hâkim vakfı onun elinden alır. Müslüman olmak şartlardan biride budur. Allah kâfirlere müminlerin aleyhinde asla bir yol bırakmaz. Nisa suresi ayeti kerime 141. Hanefi uleması Müslüman olmak şartını koşmazlar. Nazırın görevleri hakkında da umumi bir yetkinin verilmesi tef ‘izi umumi halinde vakfı muhafaza etmek onu imar etmek kiraya vermek ekmek vakıf ile ilgili davalarına ilgilenmek gelir ekin yahut meyve gibi vakıf gelirlerini tahsil etmek ve bunu hak sahipleri arasında paylaştırmak. Vakfedenin şartı şariin nassı gibidir. Kiraya verme süresini belirtmeyi ihmal edecek olursa Hanefiler bu konuda süre kayyıma mutlak olarak verilir. Bir sene kaydı ile de kayıtlanır demiştir. Yine uzun süreli icare Hanefi uleması evlerde bir sene süre ile arazilerde üç sene süreyle kiralama fetvası verilir. Maslahatın ters düşmesi hali ise müstesnadır. Zaman ve mekânların değişikliğe göre farklılık arz edebilir. Bir sene uzun süreli icare her birisi bir sene olan aynı anlamdaki akitlerle olsa dahi uzun süreli icale batıldır.
Dakika 25:43
Mecbur kalınır ise muhakkak olan bir zararın varlığı halinde zanni olan mahsur kalır mahsur kalkar. İhtiyaç duyulacak olursa vakıf nazırı benzer şekilde akitler yapar. Yine ğamni yesirin basit farklılıklardır. Yine vakıf için faydalı neyse ona göre fetva verilir. Maliki uleması muayyen bir kimse için bir ve ikisine kiraya vermesi caizdir. Eğer fakirlere yahut âlimlere ise dört yıl vakfın mercii yine olacak kimseye on yıl süreyle kiralanması caiz olur. Harap bir vakfı ıslah etmek kırk veya daha fazla olmamak şartıyla elli yıl süreyle kiraya vermek sahihtir. Harap bir vakfı ıslah etmek zaruretiyle. Fakirler yolcular ilim ehli nazır kendi içtihadıyla durumu değerlendirir. Hâkim nazıra bir ücret tayin edebilir. Nazır değişiklilerde bulunmak yetkisine sahiptir. Maslahata uygun olarak cereyan etmiştir. Nazır muhtaç olmasa dahi nas gereği maruf ile vakfın gelirinden yiyebilir. Hanefi uleması vakıf nazırı azl etmek yetkisine sahiptir. Hâkim nazır tayin etmişse vakfeden onu çıkartmak imkânına sahip değildir. Hain güvenilmeyen yahut aciz bir kişi olursa fasıklığı zuhur ederse hâkimin azl etmesi icap eder. Yine şart koşmuş olsa dahi hükmü verir. Şart şer’i hükme aykırıdır. Nazırın görevden çekilmesi ehil değil ise hâkim bunu kabul etmez. Malikiler Hanefilere göre uygun olarak şöyle derler. Nazır kendi kendisini azl edebilir. Şafilerin görüşü de bu şekildedir. Hanbelilerde aynı görüştedirler. Evet, kıymetli ve muhterem efendiler dersimiz miras ile devam etmektedir. Feraiz ilmi: şimdi konumuz feraiz ilmidir. Bir şahsın hayatta kalması ve malını alması demektir. Fıkıhta ise ifs ölene ait olup ölüm sebebiyle şer’i mirasçının hak ettiği geriye kalan mallar ve haklardır. Miras ilmi varislerden her birinin terikeden alacağı hesap ve fıkıh kaideleridir. Yani terikeden alacağı hissenin bilinmesini sağlayan hesap ve fıkıh kaideleridir. Miras ilmi varislerden hakkını bildiren hesap ve fıkhi esasları bilmektir. Miras ilmi varislerden her birinin terike ve haklardaki durumunu bildiren hesap ve fıkhi esasları bilmektir. Bunu şöylede tarif etmişlerdir. Her hak sahibinin terikeden alacağı miktarı bilmeyi sağlayan hesap ve fıkhi esasları bilmektir diye birbirine aynı manayı ifade eden cümleler kullanılmıştır. Feraiz ilmi fariza miktarını bildirmek fars kelimesinden alınmıştır.
(Dakika 32:13)
Fariza mefruza demektir. Yani miktarı belirtilmiş tespit edilmiş manasındadır. Feraiz de miktarı belirtilmiş hisseler demektir. İşte burada toplanmaktadır durum. Feraiz miktarı belirtilmiş hisseler demektir. Yüce Allah tarafından C.C bir fariza olarak buyuruyor Kuran’ı Kerimde Nisa suresindeki ayeti kerime Sevgili Peygamberimiz de A.S feraizi öğrenin buyuruyor. Feraiz lafzını kullandı. Cenabı Hak farizayı kullandı. Peygamber efendimiz feraizi o lafzı kullandı. Şimdi varisin farz sahibi olması asabe olması zevil erhamdan olması hac ve maruz kalması ret yoluyla miras alması ve mirastan men edilmesi gibi varisin çeşitli hallerini ilgilendiren kaide ve esaslarda dâhildir. Feraiz ilminin içerisindedir bunlarda. Feraiz ilmi şu üç unsurdan meydana geldiğini görüyoruz. Mirasçı olanı yani varis ve olmayanı bilmek her mirasçının hissesini bilmek ve bunları hesaplamayı bilmek işte feraiz ilmi burada özetlendi. Mirasçı olanı olmayanı bilmek birde her mirasçının hissesini bilmek ve bunları hesaplamayı bilmektir. Feraiz ilminin mebadi’i temelleri konusu delilleri aynı zamanda onun diğer detayları bir, bir anlatılmıştır.
(Dakika35:11)
Konusu feraiz ’in terikenin nasıl taksim edileceğidir. Delilleri ise şanlı Kuran sahih sünneti şerif ve icmadır. Üzerinde icma edilen meseleler hariç kıyasın veya içtihadın mirasta yetkisi yoktur. Buraya dikkat et. İcma edilen meseleler hariç kıyasın veya içtihadın mirasta etkisi yoktur. Kitaptaki delillerine baktığımız zaman şanlı Kuran’ın Nisa suresi 11. ayeti kerimesinde çocukların ve ana babanın mirası hakkındadır. Yüce Allah buyuruyor C.C Allah size miras taksimini şöyle ferman buyuruyor. Çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın payı kadardır. Kız çocukları ikiden fazla iseler terikenin üçte ikisi onlarındır. Kız çocukları ikiden fazla iseler terikenin üçte ikisi onlarındır. Eğer bir tek kız ise o zaman terikenin yarısı onundur. Yine sonra anne ve babanın mirasını şöyle beyan etti şanlı Kuran. Anne baba hakkında ölenin çocuğu var ise her birine ölenin teri kesinden altı da bir amma çocuğu yokta anne babası varis bulunuyorsa üçte biri anasınındır. Eğer ölenin kardeşleri de varsa o vakit altıda biri anasınındır. Bütün bu hükümler hep ettiği vasiyetten veya borcun ödenmesinden sonradır buyurdu Cenabı Hak. Yine Nisa suresinin 12. ayeti kerimesinde karı kocanın mirası hakkındadır burada da. Zevcelerinizden çocuğu yoksa terikesinin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size teri kesinden düşecek hisse dörtte birdir. Bu onların edecekleri vasiyet ve borcu edadan sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa bıraktığınızdan dörtte biri onların zevcelerinizindir. Şayet çocuğunuz varsa terikenizden sekizde biri edeceğiniz vasiyet ve borçtan sonra yine onlarındır buyuruyor Cenabı Hak. Kuran-ı Kerim sonra anne bir kardeşlerden başka mirasçı olmayan kelalenin mirasını açıklamıştır. Kelale geride baba ve evlat bırakmadan ölen kişidir. Eğer mirasçı olunan erkek veya kadın çocuğu ve babası olmayan bir kimse olur ve onun ana bir erkek veya kız kardeşi bulunursa bunlardan her birine hakkı altıda birdir. Eğer onlar birden çok iseler o halde onlar ölünün edeceği vasiyet ve borçtan sonra üçte birde ortaktırlar. Yine şanlı Kuran’ın Nisa suresi ayet 176 da bir veya iki kız kardeşi olan kelalenin mirası açıklanmıştır burada. Senden fetva isterler deki Allah babası ve çocuğu olmayanın mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklar.
(Dakika 40:29)
Eğer erkek veya kız evladı ve babası olmayan bir erkek ölür onun ana baba bir veya sadece baba bir bitek kız kardeşi kalırsa terikesinin yarısı onundur. Eğer mirasçı erkek kardeş ise çocuksuz ve babasız ölen kız kardeşinin bıraktığının tamamını alır. Eğer aynı şartlarla kalan kız kardeş iki veya daha ziyade ise erkek kardeşin bıraktığının üçte ikisini alırlar. Enfal suresi ayet 75 de zevil erhamın mirasını açıklamaktadır. Hısımlar ülül erham Allah’ın kitabınca hükmü gereğince birbirine daha yakındırlar. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Feraiz ’in sünneti şerifte sahih sünnetteki delilleri de mevcuttur. Farzları miktarı belirtilmiş hisseleri sahiplerine veriniz geriye kalanı ise en yakın erkek mirasçınındır. Müslüman, Müslüman olmayana kâfir de Müslümana varis olamaz. Ayrı dinlerden olanlar birbirine mirasçı olamazlar. İşte görüyoruz ki sahih sünnette bu haberler rivayet edilmiştir. Yine sevgili Peygamberimiz A.S iki ninenin mirasın altıda birini alıp taksim etmelerine hükmetti. Kız oğlun kızı ve kız kardeş hakkında valit olan İbni Mesud hadisi şerifi de şanlı Peygamber A.S kızın mirasın yarısını oğlun kızın üçte ikiyi tamamlamak için altıda birini geri kalanında kız kardeşin olacağına hükmetti. Bu hadisi şerif kız kardeşin kızla beraber bulunduğu takdirde şayet oğlun kızı da yoksa kız farzını aldıktan sonra asabe olarak kalanı alacağının delilidir. Yine Sevgili Peygamberimizden gelen haberde kim geriye bir mal bırakırsa varislerinindir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun adına diyet borcunu varsa öderim ve ona mirasçı olurum. Dayı varisi olmayan yakınının varisidir. Yani dayı varisi olmayanın varisidir. Onun adına diyet borcunu öder ve mirasını alır. Yine vela sebebiyle miras almaya dair Hz. Aişe Sıddık’a validemiz R.A vela azat edenindir diyen hadisi şerif Aişe annemizden rivayet edilmiştir.
Dakika 45:15
İcma delili ise nine veya ninelerin farzının altıda bir olduğuna dair sahabe ve tabiin neznin de vaki olan icmadır. Feraiz ilminin fazileti bu ilmin fazileti büyüktür. İnsanın ölümünden sonraki hali ile ilgili olduğu gibi hayatta iken yaptığı diğer muamelatı ile de ilgili olduğu için o ilmin yarısıdır denilmiştir. Şanlı Peygamber A.S da feraizi öğrenin ve öğretin çünkü o ilmin yarısıdır o unutulur ümmetimin arasından ilk kalkacak olan şeyde odur buyurdular. Vaz eden yani bu ilmi vaz eden yani ortaya koyan dini vaz eden Şârii Teâlâ yani yüce Allah’tır. (C.C) Diğer ilimlerle alakası o fıkıh ilminin bir parçasıdır. Fıkıhtan ve hesaptan da hususidir. Fıkıh ilminin konusu mükellefin amelidir. Terike’nin taksimi de onun amellerinden biridir. Neticesi ve faydası bu ilmi öğrenen kişide melekesinin hâsıl olmasıdır. Terike’yi hak sahipleri arasında şer’i şerife uygun şekilde taksim edebilme melekesinin hâsıl olmasıdır. Bunu bilen meleke, meleke sahibi kişiye farazi fariz veya ferraz adı verilir. Istılahta ona feraizci denilir. Gayesi terike de hakkı olan her hak sahibi hakkını yerine ulaştırmaktır. Meseleleri feraiz ilminin kaidelerinden çıkarılarak tafsilatlı meseleler ve çözümlerdir. Mesela kızın hissesinin mirasın yarısı olması gibi. Hesabı mirasın taksimidir. Çünkü hesap feraiz ilminin bir parçasıdır. Aslını bulmak tashih etmek kesilsiz taksim etmek gibi durumlarla bu hesaplar yapılmaktadır. Feraiz’e ait ıstılahlar vardır farz bu ıstılahlardan terimlerden birisi şer’an varise takdir edilmiş olan paydır. Nas veya icma ile miktarı belli hissedir. Yine bu ret olmadıkça artmaz avıl olmadıkça eksilmez yani farz şer’an varise takdir edilmiş olan paydır. Bu ret olmadan artmaz avıl olmadıkça eksilmez. Sehim varislerin farzlarının veya sayılarının paydası olan meselenin aslı meselenin aslından varislerden her birine verilen paydır.
(Dakika 50:00)
Mesela altıda iki gibi olursa iki sehimdir. Bir karin olursa nasibe de sehim denilir denildiği olur terike ayni ve nakdi mallardan geride bıraktığı şeye denilir kimin beride ölenin. Emanetler gibi malik olmadığı şeyler terike’ye dâhil olmaz. Yine şanlı Kuran’ı Kerim’i öğrenin ve insanlara öğretin feraizi öğrenin ve öğretin ben göçüp gideceğim ilim kalkacak yakında insanlar feraiz ve feraiz meselelerinde ihtilafa düşecekler ve onlara bu iki ilmi haber verecek bir kimse bulamayacaklar hâkim isnadı sahihtir demiştir bu hadisi şerif Peygamberimizden haberdir ve sahihtir buyrulmuştur. Pek kıymetli muhaddislerimiz bu hadise eserlerinde yer verdiklerini görüyoruz ve sahih dediklerini görüyoruz. Nesep önce gelmesi şartı ile yani babalığın annelikten önce gelmesi şartıyla evlatlık ve babalık bunlardan biriyle ölen kişiye bağlanmak demektir. Cemi adet birden fazla olan şeydir. Fer ölenin oğlu kızı fer denildiği zaman ölenin oğlu, kızı, oğlunun oğlu, oğlunun kızı aşağı doğru inse de bunlar kastedilir. Mirasçı olan fer denildiği zaman oğul ve kız veya bunların çocuklarından mirasçı olanlar kastedilir. Oğlun oğlunun oğul mesafesinde olduğu unutulmamalıdır. Kardeşin oğlu kardeş mesefesin de değildir. Babanın Fer’in den maksat kız ve erkek kardeşler ana baba bir veya baba bir kardeşlerin oğullarıdır. Dedenin Fer’inden maksat da ana baba bir amca veya baba bir amcalardır. Asıl denildiği zaman anne ve baba, baba tarafından olan dedeler baba tarafından olan nineler kastedilir. Erkek asıl denilirse baba ve dede kastedilir. Çocuk velet kız olsun erkek olsun ölenin kendi çocukları oldukları anlaşılır. Varis terikeden hisse almaya hakkı olan kişidir. Kardeş ve amca kardeş hepsine şamil olur ama amca ise anne bir amcayı içine almaz çünkü o zevil ehramdandır. Kardeş ve amca dendiği zaman böyledir. Kardeş mutlak söylenirse ister öz kardeş olsun veya baba bir anne bir kardeş olsun hepsine şamil olur. Amca ise anne bir amcayı içine almaz çükü o zevil erhamdandır. Asabe dendiği zaman bir hisse belirtilmemiş olan varistir.
(Dakika 55:10)
Kendisi için açıkça bir hisse belirtilmemiş olan varistir. Asabe binefsihi ölene nispet edilirken arada kadın bulunmayan erkektir. İdla ölene bağlılık demektir. Meyt ruhu cesedinden çıkan insan demektir. Meyyit hali ölenlerin haline benzeyen canlı insan. Meyte Şer’i bir şekilde kesilmeden ruhu çıkan sair hayvanlar demektir. Bakın meyt ve meyyit, meyte bunlara dikkat edin. Meyt ruhu bedeninde çıkan insan meyyit ölenlerin haline benzeyen canlı insan meyte de kesilmeden şer’i bir şekilde kesilmeden ruhu çıkan sair hayvanlar demektir. Mirasın rükünleri müverriz varis ve mevrus’dur. Müverriz bir mal veya hak bırakan ölüye denir müverriz. Varis malum ve mevrus varis mirası hak eden kişidir. Mevrus terike’dir. Miras ve irste denilir terike’ye. Kısas hakkı semeni alabilmek için satılan malı vermeme hakkı borcu alabilmek için Rehni vermemek gibi haklar da mirasa dâhildir. Malını farz veya asabe veya hısım olması sebebiyle almayı hak etmesinden ibarettir. Nedir bu miras dediğimiz zaman bu anlaşılır. Evet, kıymetliler miras sebepleriyle dersimiz devam edecek. Çok kıymetli ve muhterem efendiler dersimiz amelde fıkhı ekber ile devam ediyor oradan keşif notları veriyoruz konumuz mirastır. Miras ve sebepleri bunun akrabalık evlilik ve vela’dır. Akrabalık veya hakiki nesep buna Hanefi ulemasınca rahim de denmektedir. Doğum sebebiyle olan her türlü bağlantıdır. Anne sadece farzını alır. Babanın hem farzı vardır hem de asabe olur. Kardeş sadece asabe olur. Ana bir amca rahim yoluyla mirasçı olur. Nesep sebebiyle mirasa dâhil olanlar çocuklar ve onların çocuklarıdır. Kız veya erkek hepsi dâhil. Babalar dedeler ve anneler babalar dedeler ve anneler kız ve erkek kardeşler amcalar ve onların erkek evlatları evlilik veya sahih nikâh yoluyla olanlar sahih nikâh akdidir. Karı kocadan biri vefat etse biri diğerine mirasçı olur.
(Dakika 1:00.15)
Şanlı Kurandaki ayeti kerime umumidir. Kocası zifaftan evvel ölmüş Mehir de tespit etmemişti. Sevgili Peygamberimiz vaşık kızı Berva’nın miras alacağına hükmetmiştir. Hâlbuki ki onun kocası zifaftan evvel ölmüş Mehir de tespit etmemişti. Kadın rici talaktan sonra iddet içinde iken kocası ölürse mirasından alır. Rici talakta iddet devam ettiği müddetçe evlilik bağı devam eder. Yine sıhhat halinde kocası hanımını sıhhat halinde iken bain talakla boşamışsa iddet içinde bile olsa ölen kocasına varis olamaz. Ölüm hastalığında boşarsa ki buna firar talakı denilir ki Hanefi ulemasın iddeti bitmeden koca ölürse kadın onu mirasından alır demişler. Malikilerde iddeti bitmiş evlenmiş dahi olsa onun mirasından alır dediler. Hanbeliler evlenmedikçe ona mirasçı olur dediler. Şafiler dışındaki Cumhur kadını varis saymaktadır. Şafiler ise bain talakla miras alamaz bain talak zevciyet alakasını kesmiştir der Şafiler. Şahitsiz nikâhta olduğu gibi icma edilen fasit nikâhta miras almak için bir sebep olamaz. Mut’a nikâhı gibi batıl nikâhta da miras yoktur. Velisiz akd edilen nikâhta ihtilaf etmişlerdir tevarüs olup olmayacağı konusunda. İhtilaf şüphesinden dolayı tevarüse cevaz vermişler bazıları ise fesat bulunmasının icabı olarak cevaz vermemişlerdir. Vela Azad etmekten doğan hükmi bir durumdur ki Hanefi uleması vela ül mübalatı da ilave etmişlerdir. Vela-ül ıtık azat etme efendi ile azat ettiği kölesi arasında bir bağdır. Hükmi nesep denilir buna da. Vela nesep bağı gibi bir bağdır. Satılmaz ve hibe edilmez. Vela-ül mübalat hata ile bir adam öldürdüğü takdirde diyetini ödemek ve birbirlerine varis olmak üzere yapılan bir akittir vela-ül mübalat. Şafi Malikiler dördüncü sebep olarak İslam yani varis bulunmazsa mirasın tamamını alamıyorsa Beyt-ül Male sarf edilir bunun delili Sevgili Peygamberimiz ben varisi olmayanın varisiyim onun adına diyetini öder ve ona varis olurum. Yine Sevgili Peygamberimiz kendi nefsi için bir şeye varis olmaz ancak onu Müslümanların maslahatına sarf eder. Mezhep gibi varis olur buna göre yukarda geçen üç sebeple bir varis bulunmazsa veya herhangi bir sebepten varisler mirasın tamamını alamıyorsa durum böyledir. Yine çift miras almak konusunda bir kadın ölse ve geride kocası ve annesi kalsa kocası da aynı zamanda amcasının oğlu olsa anne hissesi olan üçte biri alır. Koca önce farzı olan malın yarısını alır sonrada asabe olarak geri kalanını altıda biri alır çünkü amcaoğlu asabe olur. Nineler bundan müstesnadır onların hissesi altıda birdir. Miras şartları konusunda da müverrisin ölmesi hakikaten takdiren veya hükmen ölümünün tahakkuk etmesiyle ortaya çıkar.
(1:07.05)
Yine hakiki ölüm hayatın yok olmasıdır. Görmekle veya duymakla ve delillere dayanarak olur. Hükmi olan hâkimin buna hükmetmesiyle olur. Ölümüne hükmetmiş ise hâkim buna hükmi ölüm denmektedir. Kayıp kişinin ölümüne hükmetmesi gibi. İrtidat eden kişi darül harbe iltihak ettikten sonra ölmüş gibi kabul edilerek buna da hükmi ölüm denmektedir. Takdiri ölüm ise annesine karşı işlenen cinayet sonucunda düşen cenin gibi gurre cezası gerekir. Gurre tam bir diyetin onda biri olarak takdir edilir. İmamı Ebu Hanife o büyük İmam İmam-ı Azam R.A bu cenin mirasçı da olur mirasta bırakır dedi hayatta idi çünkü cinayet sırasında hayatta idi onun sonucu ölmüştür dedi büyük imam. Cumhur’u ulema bunu cenin varis olamaz diyor. Gurre hariç ona varis de olunmaz diyor Cumhur’un görüşü buda. Varisin sağ olması müverrisin ölmesi varisin sağ olması hakiki hayat istikrarlı hayattır. Takdiri hayat ise ceninin ana karnında sağ olduğu takdir olunmasıdır. Müverris öldüğü sırada ana karnında bir kan pıhtısı veya et parçası halinde de olsa sağ olarak dünyaya gelirse mirasta hak sahibi olur.
(Dakika 1.10.02)
Bir engel bulunmaması veya ne sebeple varis olduğunu bilmek. Evet, kıymetli muhterem izleyenler birde mirasa engel olan hallerdir ki bunlar vasfından dolayı sebebi bulunduğu halde bir şahsın kendindeki mevcut bir vasfından dolayı hükmü bulunmamasıdır. Bu kişiye mahrum denilir. Miras vermesine değil almasına engel olan haldir. Kölelik öldürme ve din farkıdır bunlar. Hanefi uleması kölelik öldürme din farkı ve dar farkıdır Hanefi ulemasına göre. Köle, katil, mürtet ve iki ayrı dinden olanlar iki ayrı dardan olanlarda böyledir Hanefi ulemasına göre. Hanefi ekolünde engeller şöyle sıralanmış olduğunu görüyoruz. Bir anda ölen akrabaların durumunda olduğu gibi. Müverris öldüğü sırada varisin hayatta olması şarttır. Şüphe ile kevaris olmaz. Varisin bilinmemesi yine kendi çocuğuyla beraber bir çocuk daha emzirmiş ve ölmüş ise bunlardan hangisi kadını çocuğu bilinmiyorsa hiç biri o kadına varis olamaz. Sütanne kiralayıp hangisi Müslümanın hangisi gayri Müslimin çocuğudur bilinemezse Müslüman kabul edilir. Babalarından miras alamazlar. Mirası aralarında alacak olurlarsa mirası aralarında pay edebilirler. Yine Hanefi ulemasından bazıları Peygamber olmayı da mirasa mani olan yedinci bir engel olarak saymışlardır. Çünkü Sevgili Peygamberimiz A.S efendimiz biz peygamberler miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadaka olur buyuruyor. Malikilerin mirasa engel olanlar konusunda şöyle görüş beyan ettiklerini görüyoruz. Din farklılığı bir defa Müslüman olmayan kişi Müslümana varis olamaz. Cumhur’a göre Müslüman da gayri Müslime mirasçı olamaz. İmam-ı Azam ve Şafi dışındaki ulema dinleri farklı olan kâfirler de birbirine varis olamaz. Gayri Müslim bir kişi Müslüman öldükten sonra İslam dinine girerse ona mirasçı olamaz. Gayri Müslim bir kişi mirası kendisine kalacak olan bir Müslüman öldükten sonra İslam dinine girerse ona mirasçı olamaz. Yani burada mirası almak için Müslüman olmuş gibi bir durum görünüyor. Mürtet hakkında da asli kâfir gibidir mürtet İmam-ı Azam’a göre Müslüman ona varis olur.
(dakika 1:15.15)
Zındık ise eğer zahiren Müslüman görünürse Müslüman akrabası ona varis olur. Yine kölelik buda mirasa engel olanlardandır. Yine kasten öldürme katillik malından ve nede diyetinden alamaz katil. Öldürdüğü kişinin mirasından bir şey alamaz. Hata ile öldürmüşse malına varis olur fakat diyetini alamaz. Hacib o varken diğer bir mirasçının bir şey alamaması halidir. Yani başkasını hacb eder. Lian miras cereyan etmez ortada lian varsa lanetleşme karı koca arasında olan şey ki bu. Zina babası arasında miras cereyan etmez. Zinadan doğan çocukla babası arasında miras cereyan etmez çünkü o çocuk o babadan değil. İkrar ederse hat vurulur ama çocuk ona ilhak edilmez. Mürtedin Müslüman iken kazandığı mala Müslüman varis olur. irtidat halinde kazandı ise Beyt-ül Male konulur. Buda yine İmam-ı Azam’dan gelen bir haberdir. Kıymetli ve muhterem efendiler yine Malikilerin konuyla ilgili görüşlerini devam ettiriyoruz. Müverrisin ölümünden şüphe edilmesi de mirasa manidir dedi Malikiler. Hamilelik mirasın taksimi doğuma kadar ertelenir. Varislerin içinde hamile varsa mirasın taksimi doğuma kadar ertelenir yine Malikilere göre. Çocuğun sağ olup olmadığı hakkında eğer şüphe çocuk bağırırsa varis olur sağ doğarsa ve ona varis olunur hem varis olur hem varis olunur. Hareket etmesi hapşırması bağırması yerine geçmez ancak uzun süre veya emerse sağ olarak doğmuş sayılır. Müverris veya varisten hangisinin önce öldüğü hususunda şüphe erkek ve dişilik konusundaki şüphe araştırılır. Cinsel ilhakın mümkün olmazsa ona mirastan bir erkek hissesinin yarısı ile bir kadın hissesinin yarısı verilir. Şafi ve Hanbelilerin bu konudaki görüşleri de kölelik öldürme ve din farkıdır demişlerdir. Yine Şafiler asli kâfirlerin harbi ve zimmi olma farklılıkları. Harbi ve zimmi birbirlerine varis olmazlar. Muahit ve müstemen olan gayri Müslimler de zimmi gibidir. İrtidat yine Müslüman kâfire kâfir Müslümana varis olamaz. Beyt-ül Male konulur. Din farkı maddesine girer. Hükmi demir son iki örnekte ikincilerle yapılan nikâh batıldır. Hükmi demir konusunda da oğul kardeşi hacb eder. Miras almasını engeller.
(Dakika 1:20.26)
Dört meşhur engelden başka fukaha’nın zikrettiği haller hakikatte engel sayılmazlar. Asli engellere göre istinad etmektedir. Dönüp şimdi şu o dört engel durumu biraz şöyle gözden geçirelim. Bunlardan kölelik dilde kulluk demektir. Istılahta hükmi bir acizliktir. Hanefi ve Malikilerde ister tam ister nakız olsun mutlak bir surette mirasa manidir kölelik yani köle miras alamaz. Yine kölelik efendisinin mülkünde bir mal sayılmasındandır. Kölenin elindeki malın tamamı çünkü efendinindir. Onun için yüce İslam köleliği ortadan kaldırmak için en büyük sevabı köle Azad etmeye ayırmıştır. Mübaaz bir kısmı hür bir kısmı köle olanlar Şafilerde bu Şafinin kavli celilinde istisna etmişlerdir bu konuda. Hanbeliler ise bir kısmı hürse hür olan kısmı hem varis olur hem de olunur. Kölenin çeşitleri vardır. Kım köle mukatep müdebber Ümmü velet ve mübaaz. Kım tam kölelik diğerleri nakız köleliktir yani tam köleye kım denmiştir. Mukatep anlaşmalı müdebber Ümmü velet ve mübaaz gibi kısımlara ayrılmaktadır. Şimdi kıymetliler Sevgili Peygamberimiz bir kısmı Azad olmuş köle hakkında Azad olan kısmı kadarıyla varis olur ve kendisine varis olunur buyurmuştur. Hanbeliler buna istinaden böyle demişlerdir. Mukatep olan köle buda mukatep eğer borcu olan kitabet taksitlerini ödeyecek mala sahip değilse o köledir varis olamaz olunamaz. Şimdi bu konuda yine mukatep kalan borcu bir dirhem dahi olsa köledir. Cumhur’un reyi de budur. Şimdi anlaşmalı yazışmalı köleye mukatep köle denir. Borcu varsa tam köle sayıyor Cumhur kendini azat edilmesi için. Mala sahipse yani borcunu ödeyecek kadar mala sahipse o hür olmuştur dediler varis olur ve ona varis olunur dediler. Bu konuda da Sevgili Peygamberimizden gelen haber A.S bize herhangi birinizin mukatep bir kölesi olur ve elinde kitabetini ödeyecek kadar malı da bulunursa onun yanında örtünsün buyurdu demiştir Ümmü Seleme validemiz söylüyor Peygamberimizden. Yine kım köle tam köle olduğunu söylemiştik. Mukatep köle belli bir meblağ üzerine anlaştığı kölenin adıdır.
(dakika 1:25.50)
Yine kitabe anlaşması yapalım onu ödediğin zaman hürsün taksitler halinde ödemesi için bir vakit tayin eder. Böylesi anlaşmalı kölelere mukatep deniyor. Müdebber köle ise ben öldükten sonra hürsün dediği köledir. Ümmü velet de efendisinden çocuk dünyaya getiren cariyedir. Bu çocuk bendendir derse anne Ümmü velet olur. İşte buna da Ümmü velet cariye Ümmü velet köle denmiştir. Müdebber ve Ümmü veledin satışı caiz değildir. Bu köleler pazarda satılamaz. Mübaaz ise bir kısmını Azad etmesiyle bir kısmı hür bir kısmı köle olan kişidir. İmam-ı Azam Ebu Hanife ye göre buda tam köleliktir tam köle hükmündedir demiştir. Fakat İmam-ı Malik Şafi Ahmed Bin Hanbel’e göre bu kişi hürdür demişlerdir. O bir kısmının hür tarafına bakmışlar öyle demişler. İmam-ı Azam köle tarafına bakmış köledir demiş. Bu keşiflerin hepsi doğrudur. Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre o hürdür varis olur ve hacb eder. İmam-ı Azam’a göre azat etme hususu ıtık parçalanmaz. Ebu Yusuf İmam-ı Muhammed’e göre parçalana bilir. Bir insan bir kölenin üzerindeki hissesini Azad etse kölenin tamamı Azad olur. Ortağının hissesinin kıymetini öder. Fakirse çalışıp ödemesi köleye emredilir. Bu keşiflerin hepsi mükemmeldir. Yine engel olanlardan biriside katil yani öldürme. Katil öldürdüğü kimseye varis olamaz. Sevgili Peygamberimiz A.S efendimiz katile miras yoktur buyurdular. Haram bir fiille vaktinden önce miras almak için acele etmiş oluyor ki bu cezalandırılır. Allah fesadı sevmez. Hanefi uleması haram olan öldürmedir demişlerdir. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre kasten keskin taş ve ağaç gibi silah gibi olan bir şeyle vurarak işlenen cinayet öldürmedir. İmam-ı Ebu Yusuf ve Muhammed ve diğer üç imama göre ise büyük bir taş gibi öldüren bir şeyle kasten vurarak işlenen öldürme kasten yani anbean öldürmedir dediler. Kefaret icap ettiren öldürme şibiamdır bu veya hata ile öldürmedir.
(dakika 1:30.11)
Şibi şıkhi ant kasta benzer. Kısas veya kefaret gerektirmeyen öldürmeler mirasa engel olmaz. Bu haklı olarak öldürme mazeretli öldürme ölümüne sebep olma mükellef olmayandan sadır olan öldürme gibi şekillerdir. Haklı olarak öldürmeye misal kişinin kısas irtidat veya recm cezasını infaz etmek için müverrisi öldürmesi veya nefsi müdafaa için öldürmesi gibi hallerdir. Halifeye isyan edenlerin içinde bulunan müverrisini öldürmesi halifenin ordusu içinde bulunan yani devletin devlet başkanının ordusu içinde bulunan bir askerin halifeye isyan edenlerin içinde bulunan müverrisini öldürmesi bu Hanefilerin ittifakıyla mirasa mani olmaz. Aksi olursa yani asi halifeyle birlikte bulunan müverrisini öldürürse işte o zaman İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed’e göre yine mirasa mani olmaz. Mazeretli öldürme zina halinde bulduğu hanımını mesela kocası zina halinde bulduğu hanımını veya karısıyla birlikte olan erkeği öldürmesi mazerettir. Çünkü o, o anda şuur ve iradesini kaybetmiştir. Yine şer’i müdafaa sırasında haddi aşarak ölüme sebep olmakta böyledir. Müdafaanın aslının sınırını tespit etmek mümkün değildir dolayısıyla bu haddi aşması da affedilir. Katil hiçbir şeye varis olamaz Peygamberimiz buyuruyor. Ölüme sebep olma başkasının mülküne kuyu kazması gibi. Mükellef olmayandan yani küçük çocuk ve delinin işlediği cinayetlerdir. İşte bu dört türde mirastan mahrum edilmez. Baba kasten oğlunu öldürse her ne kadar kefaret ve kısas lazım gelmese de mirastan mahrum kalır. Oğlunu öldüren baba kasten oğlunun mirasını alamaz. Çünkü aslında bu katil kısası gerektiriyordu. Ancak baba oğlu sebebiyle öldürülmez hadisi şerifine istinaden kısas kalkmış fakat mirastan hakkı da düşmüştür. Malikilere göre mirasa mani olan katil şekli kasten düşmanlıkla işlenen öldürmedir. Cinayeti işlesin ister doğrudan bu cinayeti işlesin isterse sebep olsun müsavidir. Öldürmeyi emreden teşvik eden kolaylık gösteren ortak olan yemeye veya içmeyi içeceği suya zehir koyan cinayet sırasında gözcülük yapan eğer hâkim hükmü onun şahitliğine göre verirse yalan şahitlik yapan kanı masum olan kişiyi öldürmesi için ciddi olarak tehdit eden müverrisi düşsün diye çukur kazan çarpıp ölsün diye yoluna taş koyan kişilerin hepsi buna dâhildir Malikilerde.
(Dakika 1:35.17)
Hata ile öldürme mala varis olmaya mani değildir. Fakat diyete varis olmaya manidir. Şafi uleması katil ister mübaşeretten yani doğrudan doğruya olsun ister sebep olmak suretiyle olsun katil maktulüne varis olamaz. Delili ise Peygamber efendimizden gelen haber katile mirastan bir şey yoktur hadisi şerifine istinaden böyle demişlerdir. Hanbelilere göre mirasa mani olan öldürme haksız öldürmedir. İşin özüne doğru şöyle bir baktığımız zaman İslam âlimleri o yüksek fakihlerimiz Radıyallahu anhüm ve erdahüm ecmain katlin mirasa mani olduğunda ittifak ettikten sonra bu katilliğin türünde farklı görüşler beyan etmişlerdir. İmam-ı azam kasten yani amden veya hata ile olsun zulmen katilin bizzat öldürme fiiline girişmesini göz önüne almıştır. İmam-ı Malik hata ile öldürmeyi değil de sadece amden yani kasten ve zulmen öldürmeyi esas almış. İmam-ı Şafi isterse ehliyet yönünden kasır kişiden sadır olsun her türlü katli mirasa engel olarak görmüştür. Ahmet Bin Hanbel ehliyeti kasır olandan da sadır olsa kısas diyet veya kefaretle tazmin edilen katli esas almıştır. Baba oğlu için kısas olunmaz hadisi şerifi de rivayet edilmiştir. Kasten öldürme Şibi ant hata ve Şibi hata Cumhur’a göre mirasa manidir. Ancak burada İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre taammüt kastın manasının farklı olduğu Hanefilere göre sebep olarak öldürmenin bundan müstesna olduğu hatırda tutulmalıdır. Malikilere göre de katil ister asil olsun ister bu cinayete ortak olsun ister mübaşeret etmiş olsun veya sebep hazırlasın sadece amden öldürme mirasa manidir. Eşin hata ile öldürme diyetine varis olması bu konuda da Hanefilere göre hata ile öldürmenin diyeti diğer borçlar gibidir. Sevgili Peygamberimiz kim bir mal veya hak bırakırsa varislerinindir buyuruyor. Malikiler ölümle zevciyet alakaları kesildiği diyete varis olmamaları şeklindedir. Din farkı konusunda da dört mezhebin ittifakı ile varis ile Müverris arasında din farkı mirasa manidir. Şanlı Peygamber Hz. Muhammed A.S efendimiz Müslüman kâfire kâfirde Müslümana varis olamaz
(Dakika 1:40.17)