18- Ders 18 Fıkhı Ekber hayat veren hayatveren
In this video
FIKH-I EKBER DERS 18
(سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ)
(يَفْقَهُوا قَوْلِي)(وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي)(وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي)( قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي)
(رَّبِّ زِدْنِي عِلْماً وَ فَهما و الحقني بالصالحين)
Birahmetike yâ Erhamerrahimîn
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, dersimiz dünyayı, gönülleri, ruhları aydınlatan ilmin keşif notlarıyla devam ediyor. Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımız dersimiz olarak, özel olarak devam etmektedir. Yine (rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmain) İmam-ı Âzam’ın Fıkhı Ekber’inden bakın o rahmetullahi aleyhi İmam-ı Âzam ne diyor: “Küfür de iman da kulun kendi kazancıdır” diyor.
Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (celle celaluhu), yaratıkları küfür ve imandan boş olarak yarattı. Sonra onları emir ve yasakları ile muhatap kıldı. Kafir olan kendi işiyle ve kendi imkânlarıyla kafir oldu. Allah yardımını ondan esirgeyerek kafir oldu. İman eden de kendi fiili, ikrar ve tasdiki ile iman eder. Allah ona yardım edip imandan muvaffak kılar. İnkâr etmenin, küfrü kazanmanın bakın cezası. Kişi küfrü kazandığından dolayı ne yapıyor Cenab-ı Hak? Ona yardım etmiyor küfrü istediğinden dolayı. Kafir olan kendi işiyle yani kendi kazancıyla ve imkânlarıyla kafir oldu. Allah’ta ne yaptı (celle celaluhu)? Yardımını ondan esirgeyerek o kafirlik onun kazancı oldu, kafirliği kazandı. İman eden de kendi fiili, ikrar ve tasdiki ile iman eder. Allah da ona yardım edip imanda muvaffak kılar. Çünkü Allah’ın imana neyi vardır? Rızası vardır. İmandan razı. Allah küfürden razı değil. Onun için küfür ehline Allah yardım etmedi, etmiyor. Kazancının karşılığını veriyor, kafir küfrü kazanıyor. İman ehli de iman ediyor ve Allah da ona iman ettiğinden dolayı ne yapıyor? İmanda muvaffak kılıyor.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنكُمْ كَافِرٌ وَمِنكُم مُّؤْمِنٌ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Sizi yaratan Allah’tır. Sizden kafir olan da vardır, mümin olan da”. (Tegabun Suresi 2. ayet). Allah-u Teâlâ kafirin küfrüne yardımcı olmaz. Yani kişi kafir olsun diye küfründe ona yardımcı olmaz, rıza da göstermez. Allah’ın adaletinin gereğidir. Küfre yarım etmemek, ondan razı olmamak Allah’ın adaletinin gereğidir. Yüce Allah bakın ne buyuruyor: “Şüphesiz Allah, Yüce Allah (celle celaluhu) insanlara zerre kadar zulüm etmez lakin insanlar kendilerine zulmederler”. Bu ayet-i kerime Yunus Suresinin 44. ayet-i kerimesidir ki:
Dakika 5:20
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Yine yüceler yücesi olan Yüce Rabbimiz bakın ne buyurdu: “Şüphesiz Allah-u Teâlâ (celle celaluhu), insanlar üzerine fazilet sahibidir lakin insanların çoğu buna şükretmezler”. (Bakara Suresi 243. ayet).
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحْيَاهُمْ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ
“Onları cennet için yarattım” Bakın çünkü onlar imanı, amel-i salihi, itaati seçtiler. “Aldırmam” diyor Cenab-ı Hak. “Bunları da cehennem için yarattım, ona da aldırmam”. Yani onlar küfrü seçtiler, küfrü kazandılar. Kendileri kazdılar, kendileri düştüler. Buna da aldırmam, diyor. Kıymetli efendiler bu hadis-i şerifi efendim Ebû Davud değişik şekilde rivayet etmişlerdir. Yine, “Sizin Rabbiniz kulların yaratılmasını tamamladı. Bir fırka cennette, diğer bir fırka da cehennemdedir”. Bu da Tirmîzî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif. “İlmelu fekullun biyeserun bima hulikale”. Bu hadis-i şerifler Hz. Peygamberin “Çalışın, herkes ne için yaratılmışsa onu yapar” sözünü takviye ediyor.
Âdem Aleyhisselamın zürriyetinin yaratılması. Bütün insanlık Hz. Âdem’in zürriyetidir. Doğmuş, ölmüş, doğacak, ölecek daha kimler varsa, hepsi. Yüce Allah (celle celaluhu), Allah Teâlâ, Âdem Aleyhisselamın zürriyetini küçük karınca şekli üzerinde Âdem Aleyhisselamın neslinden yaratmış, onlara akıl vererek hitap etmiş, emir ve yasaklarda bulunmuştur. Kullar da onun Rableri olduğunu ikrar etmişlerdir. Kulların bu ikrarı iman olmuştur. Bu sebeple bütün kullar bu iman fıtratı üzere doğarlar. Bunlar kula Yüce Allah yaratırken İslâm fıtratı üzere yaratılmışlardır bütün kullar. İşte İslâm kendilerine teklif edildikten sonra da dünyaya gelip akıl bağlı olup İslâm onlara teklif edilince işte o fıtratını bozup da küfrü seçenler var, iman edenler var. Kıymetli efendiler “O halde gerçek Müslüman olarak kendini dine doğrult; Allah’ın dinine ki insanları onun üzerinde yarattı. Rum Suresinin 30. ayet-i kerimesidir bu.
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Efendiler, Sevgili Peygamberimiz de Müslim’in rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurdular:
Dakika 10:05
“Her doğan İslâm yaratılışı (fıtratı) üzerinde doğar. Sonra o doğan çocuğu annesi babası onu Yahudileştirir yahut Hristiyanlaştırırlar yahut da Mecusileştirirler. Nihayet bunu diliyle açıklar. (Yani akıl bağlı olunca artık ya “Ben Yahudi’yim”, “Hristiyan’ım”, “Mecusi’yim” der ya da başka birini söyler). Ya şükredenlerden yahut küfredenlerden olur”. İşte bakın fıtrat İslâm fıtratı ama sonradan ana, baba, eğitim sistemi çevresi, okullar insanlara ne yapıyor? Fıtratının tersi olan eğitim, öğretim yaparak çocuk İslâm fıtratını bozuyor, İslâm dışında bir yere sapıyor veya saptırılıyor. Akıl bağlı olunca da bunu kendi onaylıyor. Kimisi bugün de natürist, kimisi animist. Bakın, batıl materyalist felsefeler ortaya çıktı. Ama Yüce Allah insanları İslâm fıtratı üzere yaratmıştır. Bu fıtrata da Yüce İslâm’ı peygamberler göndererek, kitaplar inzal ederek insanlar iradesine İslâm’ı Yüce Allah teklif etmiştir. İşte imtihan burada başlamaktadır. “Doğrusu biz insana gerçek yolu gösterdik ister şükretsin ister nankörlük etsin”. Sonuca katlanacaktır. İnsan Suresi 3. ayet-i kerime.
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
buyurdu Cenab-ı Hak. “Hatırla ki, Rabbin, Âdemoğullarının sulbünden zürriyetlerini çıkarıp da onların nefislerine karşı şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye buyurduğu vakit onlar da: Evet sen bizim Rabbimizsin, şahit olduk, dediler”. (Araf Suresi 172. ayet). İşte insanoğlu fıtratında bu İslâm fıtratı o gün ne yapıldı? Allah bu fıtratına Cenab-ı Hak onun anlayıp cevap vereceği şekilde sordu. “Ben sizin Rabbiniz miyim?” diye kalu belâ. Herkes dedi ki: “Evet, sen bizim Rabbimizsin.” dedi insanoğlu.
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
İşte bu ayet-i kerimede kıymetliler bakıyoruz ki Araf Suresinin 172. ayetinde işte kalu belâda bütün insanlar Yüce Allah-u Teâlâ’ya söz verdi. Bu bir ahd-i misaktır. Ders 14:10 7.03 İnsanoğlu ta o zaman bezm-i âlemde “Allah-u Teâlâ’ya sen bizim Rabbimizsin” diye herkes söz verdi. “E lestu birabbikum– Ben sizin Rabbiniz değil miyim? dedi Cenab-ı Hak. Bütün oradaki insanoğlunun ruhları kalu belâ, “Evet ya Rabbi! Sen bizim Rabbimizsin.” dediler, dedik yani hepimiz. Allah sözünden cayanlardan eylemesin.
Allah’a verilen ezeli sözü bozmak.
Dakika 15:00
Şimdi bu sözü bozanlar oldu. Şu anda dünyada Allah’a ve onun ortaya koyduğu Yüce İslâm’a, onun peygamberine, onun kitabına, İslâm’ın bütün kanun ve kurallarına inanmayıp Allah’a verilen ezeli sözü bozanlar kimler? İnanmayanlar. İmandan sonra her kim Allah’a olan sözünü bozarak küfrederse fıtri olan imanını değiştirmiş olur. Görüyorsunuz, insanlar İslâm fıtratı üzere yaratılıyor. Adam o fıtratını da bozuyor. İnkâra saplanınca fıtratını değiştiriyor. İslâm fıtratını İslâmsız hâle, iman fıtratını imansız hâle getiriyor. Kim imanını açıklarsa ve bu açıklamasını kalbiyle tasdik ederse İslâm dini üzerine sabit olur ve devam eder. İşte dünyaya gelip İslâm kendine teklif edilip de kabul edenler işte bunlar. Bunlar İslâm dini üzere sabit olur ve devam ederler. İnsanlığın ezeli dini de İslâm, ebedi dini de İslâm’dır. Hiç başka dünyaya din gelmemiştir ve gelmez. Çünkü Allah bir, fıtrata koyduğu din İslâm da birdir. Bu fıtratı değiştirenler, inkâr edenler sonradan Allah’a verdiği sözden dönenlerdir. Ve bir de Allah’ın teklifini de kabul etmiyorlar. Hâlâ bugün 14 asırdır Hz. Muhammed’den bu yana kıyamete kadar İslâm. Muhammed’den önce de bu İsa ile ondan önce Musa ile ondan önce ikisinin arasında diğer peygamberler ve İbrahim’e kadar yine İslâm ile. İbrahim’den Nuh’a kadar, Nuh’tan Âdem’e kadar İslâm ile geldi bütün insanlık. Bütün peygamberler o fıtrat dini olan İslâm’ın peygamberleridirler; bütün peygamberler Müslümandırlar, mümindirler kesin. Peygamberlerin imanı da garantilidir.
Kıymetli efendiler, Konevi, misak ayetinin tefsirin iki kavil vardır, diyor. Efendim, Hz. Ömer bu ayetten sorulunca Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellemin) şöyle dediğini duydum, dediler: “Cenab-ı Allah, Âdem Aleyhisselamı yarattıktan sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı ve buradan bir zürriyet çıktı. Bu zürriyet için Allah Teâlâ buyurdu ki: Bunlar cennet için yaratılmışlardır ve cennet ehlinin amelini yapacaklardır. Sonra yine sıvazladı. Bundan da başka bir zürriyet çıktı. Onlar hakkında bunlar cehennem ehlidirler ve cehennem ehlinin amelini yapacaklar” buyurdu. Bir adam: “Ya Resûlullah! Amel nerede kaldı? diye sual sorunca Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah Teâlâ, bir kulu cennet için yarattığı zaman, ölünceye kadar onu cennet ehlinin ameli ile meşgul eder. Öyle ki cennet ehlinin amelinden herhangi bir amel üzerine ölür. Dolayısıyla bu amel sebebiyle onu cennete kor. Yine Cenab-ı Allah bir kulu cehennem için yarattığı zaman onu cehennem ehlinin ameli üzere bulundurur. Nihayet cehennem ehlinin amellerinden biri üzerinde ölür,
Dakika 20:00
dolayısıyla cehenneme girer”. Efendiler burayı doğru anlamak gerekiyor. Önceki derslerimize göre burada cehennem tarafını seçen, kazanan kulun kendisi. Allah da adaletinin gereği onun kazancının karşılığını veriyor. İman ehli iman tarafında kazanıyor; lütfu ve kereminin karşılığı imanın karşılığını veriyor Cenab-ı Hak, küfrü kazanan için de küfrün karşılığını veriyor. Bunun adaletinin gereği olduğu önceki derslerimizde geçmiştir. Burada bazıları konuyu doğru anlayamazlar. İşte anlayamayanlardan biri Cebriyye mezhebidir. Cebriyye mezhebi bakın cebren insanlar kâfir yapıldı zannediyor. Yanlış anlamış, sapmış. Şimdi halbuki insanlar kendi iradesiyle ya imanı ya küfrü seçerler. Ya imanı ya küfrü kazanırlar. Burayı unutma. İmtihan burada. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat âlimleri demişlerdir ki: “Peygamberler vahiy geldikten sonra peygamber olmuşlardır. İblis de sonradan kâfir olmuştur. Bu görüşü iblisin kendi ameliyle kâfir olacağına dair bilgisinin taalluku itibariyle Allah katında kafir olmasına aykırı değildir”. Şimdi Cenab-ı Hak bütün insanları İslâm fıtratı üzere yaratmış fakat ilerde insanların iradesiyle küfür yollarına mı sapacaklar, iman yollarına mı onları biliyor. Allah-u Teâlâ’nın önceden her şeyi bilmiş olması kimseyi imana, küfre zorlamıyor ki. Herkes iradesiyle seçiyor. Allah da her şeyi biliyor. İblisin durumu da böyle. İblisin dış dünyaya yansıyan tarafı insanlara İblis’in küfrü açığa çıkınca kafirliği açığa çıktı. Ama ondan önce iblisin ne durumunda olduğunu, onun kafir olduğu Allah’ın ilminde o malumdu, biliniyordu. Allah’ın ilminde hiçbir şey gizli kalmaz. Burada cebir yoktur. İblis İblisliği seçti, İblis oldu. Kafir kafirliği seçti, kafir oldu. Mümin mümin tarafı seçti, mümin oldu. Allah da herkesin kazancının karşılığını verdi ve veriyor. Vermeseydi imtihan olmazdı, adalet tecelli etmezdi. Kafir küfrü kazanıp da “Al sana iman” denir mi kafire? Mümin de inanmış “Al sana kafirin cezası” denir mi mümine? Denmez. Allah’ın lütfu, iman ve amel-i salih işleyenlere, adaleti de küfrü seçenlere kafir olanlara, zalim, münafık, müşriklere. Buraları iyi anlayamayan niceleri ehl-i sünnet yolundan saptırlar. Fıkh-ı Ekber’i dünyaya bizim tebliğ etmeye gayret etmemizin hikmet ve sebebi Allah’ın lütf-u keremiyle ehl-i sünnet inancı iyice anlaşılsın diye. İmam-ı Âzam gibi insanlığa ilim yıldızı olarak parlayan zatında, ilminden istifade ederek. Bütün insanlık ondan çok faydalandı, hâlâ faydalanıyor, ebedi kıyamette kadar faydalanacaktır. Çünkü İslâm’ı doğru anlayan, doğru anlatan nice İslâm âlimlerimiz var. Allah onların hepsine çok rahmet eylesin, mağfiret eylesin, çok merhamet eylesin. Lütf-u keremi fazlı ile muamele eylesin.
Dakika 25:00
Âlimler gökyüzünde parlıyor, insanlığı aydınlatıyor ki ilim ruhların, kalplerin aydınlığıdır. Doğru bilgi, doğru ilim olmadan doğru iman olmaz. Doğru iman olmadan kimse Müslüman olamaz, cennete giremez. Bunları da Cenab-ı Hakkın lütfuyla, keremiyle, tevfik ve hidayetiyle doğru iman sahibi, doğru ilim sahibi kullarından eylesin.
Efendiler, kul serbesttir. Burayı da unutma. Kul serbesttir, özgürdür, iradesi vardır, aklı vardır. İtaat yahut isyan etme yetkisi insanoğluna verilmiştir. İnsan bu yetkiye sabittir. İnsana verilen kabiliyet ve kuvvetler aynı kuvvet ve kabiliyetle itaat da edebilir, isyan da edebilir. İnsan görüyorsunuz ki insana bu yetki verilmiş. İnsan bu yetkiye sahip. Birisi bu yetkiyi Allah’a itaate kullanıyor, imana, itaate. Biri küfür ve isyana kullanıyor. Yetki verilmiş, aynı kuvvetle herkese verilmiş. Biri o tarafa, biri bu tarafa kullanıyor. İmtihan âlemi biri soruyor yanlış anlıyor, yanlış cevap veriyor; öbürü doğru anlıyor doğru cevap veriyor. İmtihan ortamı, dünyadaki ortamı ömür süresi imtihanın süresidir. Dünya imtihan salonudur. Aklını başına al. Hayatın insanın bağrından geçen akan ırmaklar gibi hayatın değişen şartları işte imtihanı göğüslemenin işte imtihanın zahmetleridir. Her zaman ortalık güllük gülistanlık olmayabilir. Her ortamda her şerait karşısında Allah itaat edeceksin. Sabır, iman, itaat ve cihat. Onun için şimdi hiç kimse bakın bu serbest olan insan “İlla itaat edeceksin, illa isyan edeceksin” diye kimse zorlanmış değildir. Yani insan icbar altında değildir. Cebriyye mezhebi batıl bir mezheptir, İslâm’ı doğru anlamamıştır. Cebriyye o şekil yanılmış, başkaları başka türlü yanılmış. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat ise Hz. Muhammed’in yolunda gidenler ve ehl-i sünnet yoluyla bu gerçekleri doğru anlayanlar ise Allah’ın lütfuyla doğru anlayanlardır, Peygamberimizin yolunu takip edenlerdir. Ashabın, tâbiînin yolunu takip edenlerdir. İşte İmâm-ı Âzam gibi o yolun yolcusu, o ekolde nice İslâm âlimler, kıymetli Müslümanlar, ümmet-i Muhammed bu yolda devam ediyor. Dünyadaki en cahil Müslümanın bile itikadı ehl-i sünnet itikadıdır. Bilmeyebilir; eksiği vardır, kusurları vardır. Ama dünya Müslümanlarının %99’u ehl-i sünnet inancındadırlar. Bilmeyen cahillerin yanlış konuşmaları durumu değiştirmez. Onun için Müslümanları İslâm’dan koparanlar, Müslümanları cahil bırakmak isteyenler Müslümanlara en büyük ihaneti yapanlardır. Çünkü imansız, hiçbir zaman kimsenin imanlı olmasını istemez. İslamsız, kitapsız, bu toplumun kitaplı, imanlı, namuslu, şerefli olmasını istemez. Namussuzdan iffet, namus beklenmez.
Dakika 30:00
İmansızdan iman beklenmez. Şerefsizden şeref beklenmez. Hainden istikamet beklenmez. Onun için dünya Müslümanları Yüce İslâm’ın ilimlerine sıkı sarılsınlar. Tilkiyi kasaba götürmesinler. Tilki demez mi “Yüzüme bak, bende kaç dirhem et çıkar?” demez mi? Onun için imansızdan iman beklemek, merhametsizden merhamet beklemek, zalimden adalet beklemek hayal peşinde koşmaktan daha beterdir. Bunlar boş kuruntular ve cehalettir. Kıymetli efendiler, işte Yüce Rabbimiz:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Buyurdu Cenab-ı Hak Nisa Suresi 136. ayet-i kerimede. “Ey iman edenler! Allah’a ve resulüne iman edin.” diyor. Eğer kullar ezelde mümin olsalardı Allah-u Teâlâ onlara iman etmelerini emretmezdi. Ve Cenab-ı Allah kullara ezelde ‘أَلَسْ بِرَبِّكُمْ “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabını yapıp kalu belâ onlar da “Evet” demezlerdi. Saîd bin Cubeyr’in İbn-i Abbas’tan rivayet ettiğini göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, Âdem Aleyhisselamın sırtından söz aldı. Sırtından zürriyetini çıkararak hepsini önünde yaydı ve onlara şekil verdi, akıl verdi ki bu akılları sebebiyle her şeyi bilsinler; lisan verdi ki konuşsunlar. Sonra Allah Teâlâ, Âdemin gözleri önünde onlarla konuşarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Onlar da “Evet, sen bizim Rabbimizsin, şahitlik ederiz” dediler”. (Mucadele Suresi 58/6). Efendiler, dünya imtihan evidir. Bunu bir daha hatırlatalım, kimse unutmasın.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا أَحْصَاهُ اللَّهُ وَنَسُوهُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
“Allah onların (dünyada yaptıkları bütün amelleri aleyhlerine muhafaza edip) saymış, onlarsa bunu unutmuşlardır.”
34:09 Ders 14.03
Efendiler, insanoğlu dünkü yaptığını bugün unutabilir. Ama Allah unutmaktan münezzehtir. Allah hiçbir şeyi unutmadığı gibi bir de kirâmen kâtibîn melekleri herkesin günah sevabını yazıyor. Ağzından çıkar çıkmaz yazıyor. Hiçbir söz boşa gitmiyor. Kaf Suresinde geçen derslerimizde bunları, Kur’an-ı Kerim’in tümünü sizlere keşif notları olarak verdik. Bütün derslerimizi sakın kimse kaçırmasın. Kuran Kerim’in kendisidir, ilmin, İslâm’ın delilleri de kendisidir. Yanılanlarından biri de Mûtezile’dir. Bakın, Mûtezile’nin saptığı noktalardan biri şudur. Bunların temel inançları aklı nakil üzere tercih etiklerinden Mûtezile sapmıştır. Akıl nakle tercih edilir mi? Akıl vahyin emrinde Allah’ın emrinde olması gerekirken bakın bunların yaptığına bakın. Allah-u Teâlâ’nın ruhları cesetlerden 500 bin sene evvel yarattığı hakkında hadis-i şerif vardır. Öldükten sonra da insanlar hem ruhları hem de cesetleri ile beraber diriltileceklerdir. Bunda da şek ve şüphe yoktur.
Allah kulları küfre zorlamaz. Allah kulunu küfür et diye zorlar mı? İcbar altına alır mı? Küfre, Allah razı değil ki. Allah hiç kimsenin kâfir olmasını istemez. Çünkü küfürden razı değil. Ama insanoğlu imtihan meydanında ne yapıyor? Kendi küfrü seçiyor. Onu kazanıyor. Kendine yazık ediyor. Yüce Allah (celle celaluhu), Allah Teâlâ yarattıklarından hiçbirini küfür yahut iman üzerine zorlamamıştır. Kimseyi iman et diye de zorlamaz. Zorlanarak iman makbul değildir. Herkes kendi iradesiyle seve seve Müslüman olacak, iman edecek, imanı seçecek o zaman o iman makbuldür. Allah-u Teâlâ (celle celaluhu), kulun kalbinde itaat ve kötülüğü cebir ve zorlama yoluyla yaratmaz. Yani kulunu zorlamaz, celb altına almaz. İmtihan meydanında icbar olmaz ki. Belki bu iki şeyi kulun kalbinde kulun istek ve kazancına, çalışmasına göre yaratır. Dikkat et. İtaat ve kötülükleri Allah ne yapıyor? Kulun kalbinde kulun istek ve kazancına yani çalışmasına göre yaratıyor. Kul neyi kazanıyorsa, çalışıyorsa onun karşılığını yaratıyor. Birisi itaat ediyor Allah’a, onun karşılığı ona veriliyor; biri küfür ediyor, onun karşılığı ona veriliyor. Onların kazancı bu şekil yaratılıyor. Kul kesbediyor, Allah halk ediyor, yaratıyor. Kul istedikçe, çalıştıkça yaratıyor. Herkes hayra çalışmalı, hayrı istemeli.
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
“Her fırka kendi inancından dolayı hoşnuttur.” (Müminun Suresi 53.ayet). Allah Teâlâ İslâm’ı ortaya koymuş, gerçeği. İnsanlar paramparça olmuş. Herkes kendi yolunu doğru zannediyor. Yüce Allah ne diyor bak. Bunlar her fırka bölük pörçük, paramparça olmuşlar. Dünyada ne kadar parçalanmış batıl inanç sahipleri var. Herkes kendini doğru zannediyor. Öyle değil. Allah’ın ortaya koyduğu gerçekler doğru. Doğru olan Allah’tan ortaya konanlar. Bu da İslâm, onun kitabı ve peygamberi. Sevgili efendiler, Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (celle celaluhu ve celle şânuhû azze ve celle), kulların hiçbirini mümin yahut kafir olmaya zorlamadığı gibi yaratırken de mümin yahut kafir olmaya da zorlayarak yaratmamıştır. Bil ki Allah kullarını şahıslar olarak yaratmıştır. İman ile küfür kulun kendi işleridir. Dikkat et. İman ile küfür kulun kendi işleridir. Allah Teâlâ kafir olanı küfür halindeyken kafir olarak bilir. Allah her şeyi biliyor. Küfrü irtikâp ettikten sonra iman ederse ilminde ve sıfatında bir değişiklik olmaksızın iman halinde mümin olarak bilir. Her şeyi biliyor, ilmi kuşatmış her şeyi. Adam biraz evvel kâfir sonra Müslüman olacağına da biliyor. İlminin kuşatmadığı olmaz, Allah’ın ilminde değişiklik de olmaz. İnsanlar bazı şeyi bilir, bazısını bilmez. Bütün insanlar, bütün mahlukat da böyledir.
Dakika 40:00
Her şeyi kimse bilmez, her şeyi Allah bilir. Bunun için de buralara dikkaet edin. Bu derslerimizi kalbinize küpe oluncaya kadar, nakşedinceye kadar tekrar tekrar dinleyin. Bir kereyle, iki kereyle dinleyip geçmeyin. Bu okuldan mezun olun. Bu dersleri kalbinize nakşedin. Bunları iman ilmidir. Dikkat edin.
Kul işinin yaratıcısı değildir. İşte insanlığın yanıldığı noktalardan biri de burasıdır. Kul kendi işini yaratır diye bir sapık durum vardır yanlış, ehl-i sünnete uymayan. Kulların hareket ve durma gibi bütün işleri hakikaten kendi kazançları mahsulü olan işlerdir. Allah Teâlâ ise o işlerin yaratıcısıdır. Bakın kul kazanıyor, Allah yaratıyor. Kul yaratmıyor. Kul kazanıyor, kesbediyor, azmediyor, gücünü o işe kullanırken Allah o işi yaratıyor. Yaratıcı Allah’tan başka yoktur. Yaratıcı Allah Teâlâ’dır. Burayı bir daha hatırlatayım. Kulların hareket ve durma gibi bütün işleri hakikaten kendi kazançları mahsulü olan işlerdir. Allah Teâlâ ise o işlerin yaratıcısıdır. Bak, kul iş görüyor ama o işi yaratan Allah, o işi gören kul, kazanan kul. Buraları anlayamayanlar kulu yaratıcı olarak (hâşâ, sümme hâşâ) yaratıcının sayısını çoğaltmışlar. Yaratıcı Allah’tan başka yok. Öbürleri kazanandır, yaratan değil. Yaratan, hiçbir yardımcıya, vesileye ihtiyacı olmadan yoktan yaratır. Kazanan insanlar bir sürü aletler kullanırlar. O aletlerle o işleri yapmaya, kazanmaya çalışırlar. Bunun yaratıcılıkla ne alakası var? “Şunu yarattık, bunu yarattık” diyorlar. Bir defa bir karıncayı bütün dünyanın sosyologlarını, biyologlarını, doktorların, tabiplerini toplayın bakayım bir karınca yaratan var mı? Rastgele konuşmalar, ne yaptığını bilmeden konuşmalardır bu. Eğer bu çalışmak, kazanmayı mecazi anlamda kullanıyorlarsa yine de doğru kullanmıyorlar. Kula yakışmayan bir kelime kullanıyorlar. Kuldan yaratıcı olmaz, Allah’tır yaratıcı. Kul kazanır, çalışır, becerir, başarır. Bunların yaratıcısı, komple tamamı Allah-u Teâlâ’ya aittir. Çünkü yaratıcı Allah’tan başka yoktur. Mûtezile’nin inandığı gibi kul, dövmek, sövmek ve benzeri ihtiyari işlerinin yaratıcısı değildir. Bakın, Cebriyye mezhebine mensup olanların inandıkları gibi. Bunların bu inançları da doğru değildir. Çünkü bunlar da ne yapmışlar? Yine Mûtezile ve Cebriyye hiç konuyu doğru anlayamamışlar. Cenab- Hak kulun kazancını Allah yaratır; kul kazanır, kesbeder. İyilik kazanırsan iyilikler yaratılıyor. Kötülükler kazanırsan kötülükler yaratılıyor. Kazancın karşılığı senin fiilin yaratılıyor. İşi yapan sensin, o işin fiili yaratıcısı da Allah-u Teâlâ.
Dakika 45:05
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
“Yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz”. İşte kulun kendi işini kendinin kazanmasıyla, kendisinin yaratması arasında fark vardır. O fark da şudur. İyi anla buraları, ey sevgili efendiler, beyefendiler, hanımefendiler, iyi anlayın. İmâm-ı Âzam mükemmel anlatıyor. Biz de onun tercümanlığını, onun keşif notlarını vermeye çalışıyoruz. Bakın, kesb yani bir işi yapmak için çalışmak. Bu kulun görevi. Bu kuvvetleri Allah kula vermiş. Kesb kuvveti yani bir işi yapmak için çalışmak. Çalışanın istiklal sahibi olduğu bir iş değildir. Yaratmak ise sırf yaratıcıya mahsus bir iştir. Bakın çalışmak, kesb bunlar nedir? Kula verilen kuvvetini kullanması yaratması değil. Ama yaratmak ise sırf yaratıcıya mahsus bir iştir. Herkes çalışıp bir işi başarabilir fakat herkes yaratamaz. Çünkü sadece yaratıcı Allah’tır. Bir görüşe göre bir alet yardımıyla vaki olan işe kesb, bir alet yardım olmaksızın vuku bulana da yaratma denilir. Yüce Allah’ın hiçbir alete ihtiyacı yoktur. Kulun ise her şeye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçları da Allah yaratmıştır. Onun için kul aletsiz ya elini kullanır ya dilini kullanır. Bakın bunlar hep Allah’ın kuluna verdikleridir. Ya gücünü kullanır. Bunların hepsi Allah vergisidir. Kul aletsiz çalışamaz; aletle yapılanlar ise yaratma değil çalışmadır. Diyor yine büyüklerimizin bir kısmı. Aletsiz hiçbir kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan yoktan, maddesiz, misalsiz yaratılanlara yaratma denir. Yaratıcı Allah Teâlâ’dır. İradesine uygun olarak Allah Teâlâ kulların işlerini yaratır. Kul neyi kazanırsa, neyi, hangi işi yaparsa onu Allah yaratır. Böyle olmasaydı yine imtihan olmazdı.
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Bak, ayete bak. Şimdi Mûtezile’nin yanılgısına bak. Niye yanılan ehl-i bidat? Ve delalete bak, ayete bak. Bu ayet Zümer Suresi nin 62. ayeti. Kur’an-ı Kerim’de bunun emsali ayetler var. “Allahu hâlıku kulli şey’in”. Bak ne buyuruyor Yüce Rabbimiz: “Allah her şeyin yaratıcısıdır, diyor. “Her şeyin” diyor. İstisna yok ki arada. İstisnasız her şeyin yaratıcısıdır. Onun için kıymetliler, Allah’tan başkasına yaratıcı sıfatını vermek şirktir. Bundan şiddetle herkes kaçınmalıdır.
أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لاَّ يَخْلُقُ أَفَلا تَذَكَّرُونَ
Bu ayet-i kerimede de “Yaratan yaratmayanla eşit midir?” buyruluyor. Bu da Nahl Suresinin 17. ayet-i kerimesi.
Dakika 50:05
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Bu ayet-i kerimeye de bak. Bu da Saffat Suresinin 96. ayet-i kerimesi. Ne diyor Yüce Rabbimiz, “Halakakum ve mâ ta’melun-Allah sizi ve amellerinizi (yaptıklarınızı) yaratmıştır”. Yaratmaktadır, yaratandır. Bak, sizi ve amellerinizi diyor, dikkat et. Sen neye çalışıyor, kesbediyorsan Allah onları, onu yaratıyor. Amellerin senin kazançların ama onları Allah yaratıyor. Sen kazandıkça, çalıştıkça, kesbettikçe, azminle o işe gücünü kullandığın müddetçe Allah yaratıyor. Yüce Allah doğru anlayanlardan, doğru konuşanlardan, doğru söyleyenlerden, her sözü hak ve nur olan kullarından eylesin. Efendiler, en bahtiyar, mutlu insan, derecelerin en üstüne ulaşan insan Hakkı, hakikati doğru anlayan, doğru iman eden ve sırat-ı müstakim üzere Hz. Muhammed’in izinde gidendir. “Münamün aleyhim”. Allah’ın “enam (nimet verdiği)” ettiği kulları var. “Enam” olunmuş. İşte, Hz. Muhammed’in izinde gidenler bunlar. Hz. Muhammed ve onun çevresi ve onun izinde gidenler. Sırat-ı müstakim yolcuları. Bunlara “münam aleyhim” dir.
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
İşte, ayet burada. Buraya kadar “münamün aleyhim”, “sırat-ı müstakim”. Bundan ötesi ise bu yoldan sapanlar. ‘غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ’. Allah’ın gazabına uğrayanlar. Gazap olunmuşlar Allah’ın hışmına çarpılmış olanlar. Sapanlar ve sapıtanlar, dalalettekiler. İşte “sırat-ı müstakim”in dışında kalanların durumu böyle. Allah sırat-ı müstakim üzere olan kullarından eylesin. Buhârî Hadisi Şerif, “Allah-u Teâlâ (celle celaluhu) her sanatkarın ve sanatının yaratıcısıdır”. Efendiler,
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
“Kendi ellerinizle yontuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”. Bu da ayet-i kerime. Saffat Suresi 95. ayet-i kerime. Cenab-ı Hak İbrahim Aleyhisselamın putperestleri put yapıp, putlara tapanlara ne diyor: “Kendi ellerinizle yontuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
“Yaratan hiç bilmez mi?”. Hz. Ali de (kerremallâhü veche) bu konuda şöyle demiştir: “Azmi feshederek Allah’ı tanıdım”. Bakın, “Azmi feshederek Allah’ı tanıdım”. Mûtezile “Allah her şeyin yaratıcısıdır” mealindeki ayeti, Allah’ın sıfatı manasına hamlederek “Allah’ın kelamı yaratılmıştır” deyip garip bir düşünce içine düştüler. Bakın, Allah kulunu sapıtınca. Bak yine adam sapmış burada. Allah-u Teâlâ kendisi vacibü’l- vücud. Allah’ın sıfatları yaratılmış olur mu? Adam saptı. Bakın Mûtezile yine “Allah’ın kelamı yaratılmıştır” dedi.
Dakika 55:00
“Kur’an’a mahluk” dedi. Yine saptı. Kuran’ı Kerim, Allah’ın kelamı kadimdir. Kur’an-ı Kerim, Allah kelamıdır. İşte, böyle bir düşünceye saplandılar. Böyle bir garip düşünce içine düştüler.
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Sen Bedir’de o kafirlere ok atmadın, lakin Allah attı”. (Enfal Suresi 17. ayet). Bu da Yüce Allah’ın işte kullarına yardımı, lütfudur. Peygamberimiz düşmana bir avuç kum atıyor, düşmanın hepsine isabet ediyor. Allah neye kadir değil?
هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ
“Allah zengindir, kimseye muhtaç değildir. Sizler ise muhtaçsınız”. (Muhammed Suresi 38. ayet). Kulun iş anındaki kudret ve iradesi ikisi de yaratılmışlardır. Bakın, dikkat et. Kulun iş anındaki kudret ve iradesi ikisi de yaratılmışlardır. Fiilden evvel değil iş ile beraber yaratılmışlardır. Buraya dikkat et. Bura da çok ince bir nokta. Fiilden evvel değil iş ile beraber yaratılmışlardır. Kulun iş anındaki kuvvet ve iradesi. Yani kul iş yaparken iş anındaki kudret ve iradesi ikisi de yaratılmışlardır. Fiilden evvel değil iş ile beraber yaratılmışlarıdır. İşte kıymetliler, Cenab-ı Hak bütün her şeyi yaratan odur. “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”. Hadisi Şerif: “Kötülükten korunmakta Allah koruması olmaksızın kimsede güç yoktur. Allah Teâlâ’ya itaat etmede de onun yardımı olmaksızın yine kimsede bir güç kuvvet yoktur”. Kudret ve kuvvetin tamamı Allah’tandır. Yüce Allah kullarına vermektedir.
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَلِكُم مِّن شَيْءٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allah (celle celaluhu) öyle Allah’tır ki sizleri önce yarattı, sonra rızk verdi, sonra öldürecek, sonra da kesinkes sizi diriltecek”. Mezarınızdan kaldırıp mahşere getirip hesaba çekecek. Halk üç sınıftır, dediler: İmanında ihlas sahibi olan mümin kişi, küfürde inat sahibi olan kafir ve ikiyüzlü münafık. Allah-u Teâlâ, mümine amel etmeyi, kafire imanı, münafığa da ihlaslı olmayı farz kılmıştır. Dikkat et. Yüce Allah mümine ne yapmış? Amel etmeyi, kafire de iman etmeyi, münafığa da ihlaslı olmayı farz kılmıştır. Kafir, Allah’ın emrini, teklifini terk etti, isyan etti, küfrü seçti. Allah ona iman etmeyi kafire de farz kıldıydı. Etmiyor adam, inat ediyor. İmansız, kitapsız, dinsiz, imansız ısrar ediyor küfürde. Münafığa da “İhlaslı ol” dedi, o da ihlası terk etti ve ihlas ona da farz idi. Münafık kaldı. Kalanlar tabi. Mümine de ne dedi? “Amel-i salih işle” dedi. Her mümin amel-i salihini işlemelidir. İşleyen müminlere ne mutlu.
Dakika 1:00:00
Cenab-ı Hak “Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet edin”. Bu Bakara Suresi 21. ayet-i kerime.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
buyurdu Yüce Rabbimiz. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Ey kâfirler! Allah’a iman edin. Ey münafıklar! İmanda ihlas sahibi olun”. İşte Allah’ın kullarına hitabı. Kullarına teklif ediyor bunları. Kabul eden etti, etmeyen etmedi. Kulun kendi işlerini yarattığına hükmeden Allah’ı birleyenlerden değil, müşriklerden olur. Nitekim bu ümmetin Mecûsileri olan Kaderiyye taifesinin sözleri de buna delalet etmektedir. Kaderiyye taifesi, bu âlemin iki yaratıcısı olduğuna inanmaktadırlar. (Hâşâ, sümme hâşâ). Bunlardan biri Allah Teâlâ’dır ki hayırların yaratıcısıdır. Diğeri şeytandır ki o kötülüklerin yapıcısıdır. İşte bu sebeple Maveraünnehir âlimleri bu Mûtezile’yi sapıklığa nisbet etmekle mübalağa ederek demişlerdir ki: “Mûtezile, Mecûsilerden de daha çirkin ve ve kötüdür” demişler. Kıymetliler, yaratıcı Allah’tan başka yoktur. Mûtezile, Mecûsilere benzemiştir. Mecûsilerin inançları birisi Allah iyilikleri yaratır, kötülükleri şeytan yaratır, demişler. Hâşâ, şeytana yaratıcılık sıfatı vermişler. Bir tarafta “Kul kendi işini kendi yaratır” diyenler çıkmış. Bunlar sapıtmışlardır. Yaratıcı Allah’tır. Kazanani kesbeden kuldur. Araştıran âlimler Mûtezile’nin İslâm taifesinden olduğuna hükmetmişler ama yanlışları var, sapıklık tarafları vardır. Mûtezile “Allah-u Teâlâ bizzat yaratır. Kul ise Allah’ı yarattığı aletler ve sebepler vasıtasıyla yaratır” diyerek gerçekten Allah’a eş, isnat etmediklerini söylerler. Fakat yaratıcılık kulda yoktur. Aletle de olsa kul bir şey yaratmaz. Çalışır ve kazanır, bunlar yaratma değil. Çalışmak, kazanmak, başarı, bunların yaratıcısı yine Cenab-ı Haktır. Biraz önceki ehl-i sünnetin, İmâm-ı Âzam’ın bu konuda neler söylediğini ayetler ve sahih hadislerle ortaya koymaya çalıştık.
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
“Şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir”. (Maide Suresi 110. ayet)
إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
“Çamurdan benim iznimle kuş şekli yapıyordun, ona üflüyordun da benim iznimle kuş oluveriyordu”. Bakın, burada yine yaratıcı Allah-u Teâlâ’dır. Evet efendiler, yaratma kudreti, diğeri kazanma kudretinin altına girmektedir. Şimdi yaratıcı Allah. Biri de kazanma kudreti. Bunu da kula Allah vermiş. Bunların tümünü de yaratan yine Cenab-ı Haktır. İster itaat olsun ister kötülük olsun kulun işi yapmayı kesin bir kararla kastetmesidir. Buna dikkat et. İster itaat olsun ister kötülük olsun kulun işi yapmayı kesin bir kararla kastetmesidir.
Dakika 1:05:00
Yani kul için ihtiyar ve irade yarattıktan sonra teklifini ilettiği işte böyle açıklanmıştır.
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Serbestlik onların değil Allah’ındır, Allah’ı noksan sıfatlardan beri kılarım. Allah-u Teâlâ ona eş koştukları şeylerden münezzehtir (uzaktır)”. “Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâru mâ kâne lehumul hıyaratu, subhânallâhi ve teâlâ ammâ yüşrikûn” buyurdu Kasas Suresi 68. ayet-i kerimede.
Ders 21.3 1:06:22
Kıymetli ve muhterem izleyenler, Şanlı İslâm’ın şanlı ilimleri Fıkh-ı Ekber’in keşif notlarıyla dersimiz devam etmektedir.
Allah kötülüğe de iyiliğe de murat eder. Kulların bütün işleri Allah’ın dilemesi, bilgisi, kazası ve kaderi ile meydana gelir. Tâat ve ibadetlerin hepsi Allah’ın emri, muhabbeti, rızası, bilgisi, dilemesi, kazası ve kaderi ile sabit olur. Bütün kötülükler de Allah’ın bilgisi, kazası, takdiri ve dilemesi ile olur. Fakat Allah-u Teâlâ bu kötülüklerin hiçbirine razı değildir. Bu işleri istemez. Sırf kul istediği için yaratır. Buraları hiç unutma. Tekrar tekrar dinle, anla. Kulların bütün işleri Allah’ın dilemesi, bilgisi, kazası ve kaderi ile meydana gelir Tâat ve ibadetlerin hepsi Allah’ın emri, muhabbeti, rızası, bilgisi, dilemesi, kazası ve kaderi ile sabit olur. Görüyorsunuz ki iyi olan ne varsa onlar Allah’ın emridir. Muhabbeti ordadır, rızası ordadır, bilgisi, dilemesi ordadır. Kazası ve kaderi ile de sabit olur. Ama bütün kötülükler de Allah’ın bilgisi dairindedir. Kazası, takdiri ve dilemesi ile olur. Fakat Allah-u Teâlâ bunlara razı değildir. Hiçbirinde muhabbeti yoktur. Bu işleri sevmez, istemez. Kul özgür olduğu için kul onları kazanıyor, kesbediyor; Allah halk ediyor, yaratıyor. Bak ne diyor Rabbimiz:
قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“Allah’a ve Resulüne itaat edin” (Âli Îmran Suresi 76. ayet).
بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
“Allah kendinden korkanları sever”. (Âli Îmran Suresi 76. ayet).
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Allah iyilik yapanları sever”. (Âli Îmran Suresi 134. ayet).
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
“Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever”. (Bakara Suresi 222. ayet).
قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“Şüphesiz Allah kâfirleri sevmez”. (Âli Îmran Suresi 32. ayet).
Küfürden asla razı değildir.
وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
“Allah zalimleri sevmez”. (Âli Îmran Suresi 57. ayet). Allah zulümden münezzehtir.
إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
“Allah kullarının küfrüne razı olmaz.” (Zümer Suresi 7. ayet)
Allah Teâlâ kötülüklere razı olmaz ve bunları emretmez. Allah adaletle ve iyilikle emreder. Bütün cuma hutbelerinin sonunda okunan ayet işte. Nedir bu ayet? Nahl Suresinin 90. ayet-i kerimesi:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Allah Teâlâ adaletle, iyilikle, yakınlara vermekle emreder ve zinadan, kötülüklerden, zülüm yapmaktan yasaklar”.
Dakika 1:10:05
İyilik adına ne varsa Yüce Allah onlardan razıdır, sever. Kötülüklere razı değil, onları sevmiyor. Ama kul kazanıyor, kul işliyor, kul özgür iradesini oraya kullanıyor. İşte insanlar dikkat etsinler. Meşîet, şuhûdiyet mertebesinde olup ezelidir. İrade, meşîetin var olma anında işe taalluk etmesidir. Evet kıymetliler, meşîetle, iradeyi de İmâm-ı Âzam bakın çok güzel buraya da dikkatleri çekmiştir. “Meşîet, şuhûdiyet mertebesinde olup ezelidir”. İrade meşîetin, var olma anında işe taalluk etmesidir. Evet kıymetli ve muhterem izleyenler, buralara dikkat edildiği zaman bizim İslâm âlimlerimizin ne kadar güzel çalıştıklarını ne güzel anladıklarını da görürsünüz. Levh-i mahfuzda, bizler levh-i mahfuza, kaleme ve levh-i mahfuzda bulunan bütün yazılara iman ederiz, inanırız. Evet, günahları Allah emretmedi. Bunları insanlar kendileri ne yaptı? Uydurdu ve kazandılar. Hatta Allah günahları yasakladı. Lâkin meşîeti iledir, muhabbeti ile değildir. Kazası iledir, rızası ile değildir. Takdiri ve yaratması iledir, tevfiki ile değildir. Allah’ın kulu muvaffak kılması levh-i mahfuzda onu yazması iledir. İşte burada da yine hikmetli ve çok bereketli cümleler vardır. Her şey Yüce Allah’ın ilmi tarafından kuşatılmıştır. “Allah’ın meşîeti, muhabbeti, rızası, kazası, takdiri muvaffak kılması, kulun muvaffak olması yaratması, iradesi, hükmü, ilmi ve levh-i mahfuzdaki yazısı iledir.” sözünün mefhumuna dahildir. Bizler levh-i mahfuza, kaleme ve levh-i mahfuzda bulunan bütün yazılara inanırız. Günah, Allah’ın emri ile değildir, lakin meşîeti iledir, muhabbeti ile değildir. Kazası iledir, rızası ile değildir. Takdiri ve yaratması iledir. Tevfiki ile değildir. Allah’ın kulu muvaffak kılması levh-i mahfuzda onu yazması iledir. “(Allah) kime hidayet etmeyi dilerse onun göğsünü İslâm’a açar, gönlüne genişlik verir. Her kimi de sapıklığa bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır, sıkıştırır ki iman teklifi karşında göğe çıkacakmış gibi olur”. Bu da Enam Suresi 125. ayet-i kerimesidir.
فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
“Eğer Allah dileseydi bütün insanlara hidayet verirdi”. (Secde Suresi 13. ayet)
وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
O zaman da icbar olurdu. Celben herkes Müslüman olmuş olurdu. İmtihan olmazdı. Celb-i iman ve İslâm makbul değildir. Sure İnsan 30
Dakika 1:15:10
وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
“Eğer dileseydik herkese hidayetini verirdik.” diyor Cenab-ı Hak. “Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz”. Allah dilediğini hükmeder. Allah yaptıklarından sorumlu değildir fakat kullar sorumludurlar. Kötülükler Allah’ın rızası ile meydana gelmez. Allah kötülüklerden razı değil ki ancak kazası ve iradesi ile meydana gelir. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Allah kulunun küfrüne razı değildir”. Bu da Zümer Suresi 7. ayet-i kerimesidir.
إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İrade, meşîet ve takdir kulların bütün işlerine taalluk eder. İrade, meşîet ve takdir kulların bütün işlerine taalluk eder. Rıza, muhabbet ve emir ancak güzel işlere taalluk eder. Buraları iyi anla, ey İslâm dünyası, ey ümmet-i Muhammed! Çirkin işlere taalluk etmez. Ne etmez? Rıza, muhabbet ve emir ancak güzel işlere taalluk eder Çirkin işlere taalluk etmez. Allah Teâlâ kullarından bazılarının kafir olacaklarını bildiği halde onlara iman etmeye emretmiştir. Çünkü Allah imandan razıdır. Kulunun iman edebilecek kuvvetleri verdi, onun kafir olacağına da biliyor ama ona imanı emretmiş ve teklif etmiştir. İman etmediyse artık imtihanı kendisi kaybediyor, küfrü kazanıyor. Kendi bilir. Verilen kuvvetleri küfre kullanıyor.
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
“Allah hiçbir nefse gücünün yettiğinden başkasını teklif etmez”. (Bakara Suresi 286. ayet). Yani dünyadan kime teklif olunduysa Yüce İslâm. Herkese teklif olunmuştur. Bu herkesin gücünün yettiği, yeteceği şeylerdir. Kul işi kaza ve kadere bırakarak kendi kudreti dahilinde bulunan işlerinden dolayı mazeret dileyemez. Çünkü gücünün yettiği bir şeyde “Gücüm yetmiyordu” deme şansın var mı? Ebû Cehil akılsız değildi ki. Ona da İslâm teklif edildi. Adam inadından küfürde inat etti. Ve kafir olarak çekti gitti cehenneme. Kafirlerin iman etmeleri imkânsız değildir. Yani iman edebilecek ona da kabiliyet, fıtrat verildi. Yani imkânsız değil. Kafirin mümin olması, Müslüman olması imkânsız bir şey değil. Ama küfürde inat ediyorsa onu kendi bilir. “Halbuki göklerde yerde ne varsa hepsi ister istemez O’na boyun eğmiştir ve ahirette ona döneceklerdir”.
أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
قُلْ فَلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
buyuruldu. Yüce Rabbimiz böyle buyurdu. Bu da Âli Îmran Suresi 83. Ayet-i kerimedir.
“De ki tam hüccet Allah’ındır. O dileseydi hepinizi hidayete erdirdi”. (Enam Suresi 149. ayet). Ama imtihan meydanı koydu.
Evet kıymetli efendiler, Allah imtihanı hakkıyla kazanan kullarından eylesin. İmanı kâmil ve ebedi daim, bütün amelleri salih olan kullarından eylesin. Ders 18 120:07 Minuten
Dakika 1:20:07