229- Tefsir Ders 229 hayat veren nurun keşif notları
229- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 229
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Kıymetli dinleyenlerimiz,
Size bazı sorulan sorular konusunda da bazı cevaplar vermeye çalışalım. Namazların arkasından yapılan dualar konusunda da Peygamberimiz Ashâbı Güzin’e, sevgili Ashâblarına değişik dualar öğretmiştir. Dolayısıyla her an aynı duayı okumak şartı diye bir durum yoktur. Hattâ içinde bulunduğun şartlara göre değişik dualar duaların içeriğinde ki anlama göre, içinde bulunduğun şartlara göre Kur’an-ı Kerim’deki, sünnetteki duaların içeriğini ve içinde bulunduğun şartları değerlendirerek dua etmek bunun daha gerçeklere uygun olma şekli budur. Aynı duayı bir tek dua öğrenmiş ömründe başka dua Kur’an-ı Kerim’de yokmuş gibi, başka Peygamberimizin yaptığı dualar yokmuş gibi aynı duaya insanları şartlandırmaya çalışanlar vardır. Şimdi meşrû her dua güzeldir ama namazların sonun da olsun, başka zamanlarda olsun Peygamberimizin çok değişik dualar yaptığını içinde bulunduğu ortama göre de nice dualar yaptığını görmekteyiz. Ümmeti de böyle yapması esas sünnete işte şeriata asıl uygun olan bu akla da maslahata da uygun olan budur ve çağdaşlıkta buradadır. İslam çağları peşimden gelin koşturun diye bütün çağları peşinden çağırıyor. İslam çok ileri de ama Müslüman İslam’ı iyice keşfetmediği müddetçe Müslüman geride kalmaya mahkûmdur. İslam’ı iyi bilen Müslümanlar da en ileride olmaya mecburdur ver en ileridedirler ve en yüksektedirler. Gerçek şahit Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed ve onları ortaya koyan da Yüce Allah’ın kendisidir. Bunun için değerli dostlarım, şu taassup saplantısından kurtulmak güzeldir ve hepimizin görevidir. Bunun için (Salât-ü Tüncina ’yı) da sormaktadırlar. (Salât-ü Tüncina) mânâ içeriğiyle güzel bir duadır. Ama bunun hadisi şeriflere istinât etmediğini Peygamberimizden duyulmadığına dâir de ortada iddialar bulunmaktadır ve doğrudur. Çünkü gerçeğe uygun dualar yapılabilir. (Salât-ü Tüncina) da bu güzelim dualardandır yapılabilir, yapılmasında hiçbir sakınca yoktur. İbnü’l-Kayyım’ın bazı iddiaları vardır. El-Emîr es-San’ânî’nin de tabii ki imam ve cemaatin gerekse münferit namaz kılanların (Salât-ü Tüncinayı) okumalarının doğru olmadığını söyleyen bazı sözleri bulunmaktadır. Onların bu iddialarının merdut olduğunu ileri süren bizim yüksek âlimlerimiz vardır. Mesela ibn-i Hacer, Zafer Ahmed et-Tehâvenî yani tan evi diye anılan âlimler tarafından gerektiği cevaplar da ayrıca verilmiştir.
Dakika 5:05
Hattâ namazların arkasından yapılan duaların daha efdâl olduğunu gösteren rivâyetler vardır. Onun için hadis-i şerifin bir tanesini görmüş, farzlardan sonra dua yapılır diyeni görmüş ama namazdan sonra, namazlardan sonra diyen hadisleri görmemiş bilmemiş olan insanlar da o birçok hadis-i şerifleri yok sayma şansı var mıdır? İşte İbnü’l-Kayyımın da ve o ekolde ki bazılarının ve Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâatin dışındaki bazı ekollerin düştüğü yanlışlıklardan birisi de budur. Daha birçok yanlışlıklar bulunmaktadır. Duada ellerin kimisi yerlere ters çevrilmesi bu doğru mudur diye soruluyor? Ennevevî, İbn-i Hacer gibi yine otoriteler ilmi şahsiyetler, ilmi olan güvenilir şahsiyetler bunlar Peygamberimizin böyle âfât zamanlarında musibetli ortamlarda herhangi bir belânın, âfâtın kalkması için yaptığı bazı dualar da elini böyle yaptığı rivâyetleri bulunmaktadır. Bu güzelim âlimlerimiz de bunların gerçeklere dayandığını söylerler. Ama Peygamberimiz genel olarak ellerinin içini semâya açarak omuz hizasında ellerini kaldırarak dua ettiği daha çoktur. O elinin sırtını semâya çevirmesi olağanüstü bazı hâllerde olmuştur. İstiska mesela yağmur duasında sonra belâ ve sıkıntılı durumlar da, kıtlık zamanlarında bunun gibi ortamlar da bu tür dualar yapılmıştır ve bugün kardeşlerimizin pek çoğu cemaatle bile dua etmekten (imtina) ettiklerini kaçındıklarını görüyoruz. Kendilerine göre bunun doğru olduğunu zannediyorlar. Şimdi bunlar sadece burnunun önünü görüp başka bir yeri göremeyen kardeşlerimizdir. Bir yeri görmüş ama göremediği daha birçok asîl kaynaklar var. Kur’an’ı anlamamışlar, sünneti tamamını anlamamışlar, sahîh sünnetlerin bütün kaynaklarına inememişler, bir de mezhepteki yüksek müçtehit âlimleri d yok saymışlar, kendi kafalarına göre yorumlamışlar ve yanlışa düşmüşler. Bunların sayısı azınlıkta olmakla beraber tabii ki yine de etkiledikleri bazı çevreler bulunmaktadır. Bizim bu kardeşlerimize öğütlümüz, tavsiyemiz şudur. Onlar bizim yine yanlışlarıyla kardeşlerimizdir. Ama daha iyi kaynakları tetkik etsinler, akademik araştırmalarda bulunsunlar. Bir müçtehit ekolünün, bir mezhebin aleyhinde konuşmak için o mezhebin bütün müçtehitlerinin ve oradaki ekolün müçtehitlerin dayandığı kaynakları iyi incelesinler. Öyle rasgele birisi şöyle dedi diye onun ağzında ki sakızı alıp, başkasının ağzında ki sakızları çiğneyenler mikrop kaparlar. Buna da dikkat etsinler. Çiğnenmiş sakız çiğnenmez başkası çiğnemiş onu sen onu taklit edip aynı sakızı çiğniyorsun. Bu ilimle bağdaşmaz, gerçekle bağdaşmaz, haysiyet şerefle de bağdaşmaz.
Dakika 10:05
Kaynakları da incele iyice Kur’an-ı Kerim’i baştan sona inceleyecek gücün var mı? Yok, saplantın var gücü olanlar zaten incelerler. Sonra inceleyenlere biz diyoruz ki daha iyi inceleyin. Anlamadığınız daha çok konular var. Daha iyi keşfedin olayı müçtehitleri körü körüne tenkit etmeyiniz. Müçtehitleri Ehl-i Sünnet Ulemâ’sını, Ehl-i Sünnetin içindeki bütün ekollerin tamamını tenkit etmek mezhepsizliği 4 mezhebi dışlamak amelde ve başkalarını empoze etmek (dayatmak) ayrıca kendi sarayını yakıp içinde bulunduğun gidip paslı tenekelerden yapılmış bir saraya barakaya veya keliklere insanları çağırmak gibidir. Buna da dikkat et! 4 mezhep Kur’an-ı Kerim’i de, sünneti de Ehl-i Sünnet yolu ve o yolun müçtehitleri senden milyarlarca daha iyi biliyor. Mezhepsizliği teşvik eden zihniyet yanlış yapıyor. Çünkü bilmeyen herkesin bilene ihtiyacı vardır. Mezhepte ki bütün müçtehitler İslam’ı, Kur’an’ı, sünneti bilenler ve bilmeyenlere de önder olanlardır. Sen dünyanın tamamını okuttun, tamamı müçtehit oldu da onun için mi müçtehitlere ihtiyaç kalmadı? Herkes müçtehit olduğu için öyle mi? Dünya da kaç tane müçtehidin var? Câhilleri müçtehit ilân edersiniz o zaman başıbozukluk ortaya çıkar. Ehillerin yerine câhilleri oturtursanız, câhillerin fetvâ verdiğini gördüğünüz aman orada İslam diye bir şey kalır mı? Bunun için mi çalışıyorsunuz? Yapmayın bunu! “Her işi ehline tevdi edin” diyen Kur’an-ı Kerim değil mi ve İstimbat Ulemâsı müçtehitler değil mi? Herkes istimbat âlimi, herkes müçtehit olabiliyor mu? Müçtehit olmanın şartlarını biliyor musun sen? Onun için kalbin gıdası sağlam ilim ve bilgidir. Hem kalbini ruhunu sağlam gıdalarla besle sağlam ilimle, sağlam ilim olmadan sağlam itikâd olmaz. Yanlış hap yutup da hastalık tedâvi edilmez, yanlış yerde doğru aranmaz ve bulunmaz. Onun için doğruları yok edipte ondan sonra eğrileri insanların peşine câhillerin peşine takmak bu İslam’a hizmet değil körü körüne mezhepsizliğe saplanmaktır. Mezhepsizliği tespit edenlerin bizim gerçek âlimlerimizin bir kısmı dinsizliğe köprüdür demişlerdir. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür demişlerdir ve bazıları da bu İslam’a yapılacak en büyük kötülüktür demişlerdir. Bundan dolayıdır ki ne yaptığımızın farkına varalım bir defa mevcut olan bugüne kadar büyük âlimlerimizi koruyalım, muhafaza edelim, rahmet okuyalım ve onların yolunda daha büyük müçtehitlerin yetişmesi içinde ayrıca çalışalım ve dünya müçtehitlerini bir araya getirelim, şûrâyı oluşturalım, şûrâdan icmâyı oluşturalım. Şûrâ icmâ’nın nedir? Özüdür, çekirdeğidir. İcmâyı oluşturalım ve dünya da İslam birliğini, İslam kardeşliğini oluşturalım. İslam birliğini Kur’an-ı Kerim emretmiyor mu? Îmânların birliğini (وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ) demiyor mu?
Dakika 15:00
Yani biz burada kendi durduğumuz evi yakınca, bastığımız dalı kesince yani şimdi başka evler bize kim ev verecek? Batılılar, Masonlar mı verecekler, Siyonistler mi verecekler, Misyonerler mi ev hazırladılar ve hangi ajanlar tuzak kurdular? İslam’ı bölüp parçalayanlar sana saray mı hazırladılar? İslam kardeşliğini yok etmeye çalışanlar sana hangi rantı hazırladılar da sen bu birliği bölmeye, parçalamaya çalışıyorsun? 4 mezhebin arsında tarih boyunca hiçbir problem olmamıştır. Çünkü hepsi Kur’an’a, sünnete dayalıdır. İslam’ı bilen ekolün ortaya attığı nedir bu? Tam bir İslam’ı bilenlerin yoludur. Mezhep demek budur. Mezhep İslam’ı bilenlerin yolunda yürümenin adıdır. Müçtehitler biliyor bu işi daha iyi bunun için bugün birileri çıkmış Nasara, نصر, ينصر yensuru demişi bir meâl okumuş veyahut da birinin fikirlerini okumuş tefsir okuduğunu zannediyor. Ondan sonra birinin hadis ekolünden bazı hadisleri okumuş hepsinden haberi yok. Ehl-i Sünnetin o hadislere müçtehitlerin bakışından haberi yok. Senedinden, senetlerin derecelerinden haberi yok. Müçtehitlerin o hadis-i şeriflerin demetinden toplamından çıkarılan genel neticeden haberleri yok. Ondan sonra birileri çıkmış gerçek, hakîkî Ehl-i Sünnet âlimlerini beğenmiyor ve batıya, doğuya, şuna, buna yağ yakan tarihselci ve aynı zamanda reformcu bazı zihniyetleri öne çıkarmaya çalışıyorlar. Tarihselcilik Kur’an-ı Kerim’in önüne konamaz. Kur’an, çağların önünde bütün tarihler, çağlar, milletler Kur’an’ın arkasında yürümekten âciz. İslam geldikten sonra dünya da bu hareketler başladı. Reformlar başladı, Rönesanslar başladı, bilimde keşifler başladı ilerlemeler bu kadar başladı. Eğer Kur’an, sünnet, icmâ, ümmet, kıyas gerçek bilinseydi de o zaman bakaydın sen dünya da ne kadar büyük keşifler olacaktı. Gerçek ilmin önünde engeller bulunduğu müddetçe işte o zaman insanlık geri bırakılır. İslam’ın önünde engelle var. Bir İslam’a saldıran îmânsız güçler var, bir de İslam’ı yanlış tanıyan kendini Müslüman zanneden bazı Ehl-i Sünnetin dışında ki Ehl-i Bid’at hareketleri var. Bir de bu işin içinde tam bir cehâlet var. Bu engelleri kaldırırsanız İslam insanlığı zirveye çıkarır. Niçin böyle çıkarır? İslam ilâhî’dir, İslam da kusur yoktur, hata yoktur, eksiklik yoktur. Allah dinini, nimetini tamamlamış din olarak İslam’ı seçmiştir. (الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ ) demiştir Cenab-ı Hak. “Ben dininizi kemâle erdirdim” diyor daha ötesi var mı? Burada din kemale ermiş o zaman insanlar kemâle ememiyorsa bu dinden yeteri kadar haberleri olmadığından din kemâlde tam olgunluğun zirvesinde. Mademki insanlar kemâle ermiyorsa çoğunluk işte dinin önünde ki engelleri kaldır, beyninde ki engelleri kaldır bu dini iyi tanı, iyi keşfet. O zaman herkes kemâle erecektir, mutlu olacaktır. Bütün düşmanların dahi senden memnun olacaktır. Çünkü İslam dini kendi düşmanlarını da kurtarmaya gelmiştir.
Dakika 20:00
İslam dini öyle bir rahmet, merhamet sofrasıdır ki düşmanlarını da yedirir, içirir ona Hakk’ı tebliğ eder, telkin eder. Onu yine özgür bırakır Hakk’ın egemenliğini tanımak şartıyla onu özgür bırakır. Bunun için ruhların selâmeti kıymetli dostlarım, kalplerin, akılların, vicdanların selameti özgür hür irâdenin tam hürriyet ve selameti nedir? İslam’ı iyi tanımak İslam’ı kaynağından hak bilgilerle kalbi yedirip, ruhu yedirip içirmektir. Şimdi sen kalbini ruhunu ihmâl ederek mutlu olunmaz. Mideni düşün, etini, kemiğini, kanını düşün ve kendi maddî zevklerini de düşün ama kalbini, ruhunu da hiç ihmal etme. Ruhun gıdası, kalbin gıdası Kur’an-ı Kerim İslam’ı doğru anlamak, doğru îmân etmek gerçek Amel-i Sâlih’ten geçer. Ve bedenin selâmeti de helâl ye, temizini ye haramlardan uzak kal haram ve günahlar da zarar var. Senin kanın bozulur, etin bozulur, miden bozulur, organ ve sistemlerin bozulur, hücrelerin bozulur. Nerden bozulur? Haram ve günah yemedim seni yaratan, beni yaratan bunları yersen vücut rahat etmez, huzur bulamaz, huzuru kaçamaz, fıtrat bozulmaya başlar. Hilkatin bozulur, fıtratın bozulur, tabiatın bozulur. Bunlar iç içedir hilkat içinde fıtrat, fıtrat içinde de tabiat vardır. Cenab-ı Hak bunları iç içe koymuştur. Bunların tümünün saadet ve selâmeti nedir? Allah’ın şu reçeteyi doğru kullan diye sana, bana vermiş bütün insanlığa bunu doğru anlayacağız, reçeteyi doğru okuyacağız, doğru da uygulayacağız bunu. İslam hayat veren nurun reçetesidir. Şimdi haram yeme piyasada birçok mallar satılıyor, şüpheli mallar da satılıyor. Şüpheli olandan uzak kal vera’yı daha önceki dersimiz de tarif ettik. Vera’nın kendisi nedir? Şüpheli olanı da bırakmaktır. Helâl olan bütün insanlığın faydasına, bütün helâller insanlığın faydasınadır. Bütün zararlar insanlığın zararınadır ama bunu helâli, haramı tanırken faydayı, zararı Allah’ın emrinden hareket edeceksin, O’nun rızâsından hareket edeceksin ve O’nun emrinin ilmini kavrayacaksın, nefsin içi yapmayacaksın bunu. Allah için yaparsan kendini de, nefsini de kurtarmış olursun. Nefsin için yapar Allah’ınkini hesaba katmazsan o zaman nefsine tapmış olursun, nefsin kulu olursun veya birinin kulu olursun. Dikkat et! Bu konuda da bütün gerçekleri ortaya koyan Allah’tır. Allah’ın emirlerini, Allah emrettiği için sırf onun için yap. İlmini, tahsilini, kültürünün tamamını, bütün mevki makamlarını, servetlerinin tamamını Allah için kazan, Allah içim harca, bunları Allah için yap. O zaman toplu bir kazanımın olur hiç kaybetmezsin, Allah’ı hesap etmezsin. Allah’ın emirlerini, ortaya koyduğu gerçekleri Allah var mı yok mu umurunda olmazsa sen o zaman ne için yapıyorsun? Nefsin için veya bir başkası emrettiği için yapıyorsun. Ya nefsinin kulusun ya da başkasını kulu oluyorsun. Allah’ın kulu ol, bu tevhîd inancı
لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ bunun içini doldur. Bunu diliyle söylüyor adam, yaşantısıyla işi boş hatta tersini yapıyor. Başka şey doldurmuş içine, şirki doldurmuş, dili tevhîd okuyor, Yaşantısı da şirk saçıyor bu olmaz onun için şüpheli birçok maddeler var.
Dakika 25:25
Haram helâl kavramına riâyet etmeyen dünya da birçok ticari şirketlerin varlığından bahsediliyor. Bunlar üzerinde dikkatli ol. Bir Müslüman İslam reçetesini kendisine uygulamak zorundadır ve dünyanın da dini İslam’dır. Şimdi Müslümanım diyen öncelikle ne yapacaktır? Bu reçeteyi bu ilâhî reçeteyi doğru uygulayacaktır. İşin içine haram, günah, şirk, küfür, nifâk karıştırmayacaksın, hak hukûk yemeyecek, helâl yiyecek helâl. Hem başkasının haklarını katiyyen yemeyecek birde haram maddeleri de ayrıca yemeyecek. Şimdi li-aynihî haram olanlar var, li-gayrihî haram olanlar var. İkisi de haram, li-aynihî haram mesela, şarapla domuz eti aynen haramdır, şimdi bunlar li-aynihî haramdır. İçiyle haram, dışıyla haramdır. Mesela domuzun kendisi necistir diyor Kur’an-ı Kerim buna ne yaparsan yap bu li-aynihî haram bu aynen tamamen haramdır, necistir. İslam reçetesi, Allah’ın yazdığı reçete böyle diyor. Bunun hiçbir türlü temizlenmesi mümkün değildir. Çünkü domuz aynen necistir, şarapta öyledir ve bunun emsâli akan kan mesela, meyte ölmüş bir hayvan eti. Kesilmeden ölmüş şimdi buna meyte diyor Kur’an-ı Kerim bunlar aynen necistir, bunların temizlenme şansı olmaz ve bunun emsâli bunlara benzer ne varsa, li-aynihî haramdır bunlar. Birde li-gayrihî haram olanlar vardır. Mesela başkasının bir malı vardır o başkasının hakkı onun mülkiyetindedir, onun hakkıdır. Her ne kadar adamın parası paradır adamın mesela ekini ekindir, güzelim sığırları vardır, güzelim develeri vardır, elması, meyvesi, sebzesi vardır. Bunlar aslında nedir? Temiz helâl olan şeylerdir ama başkasının hakkı olduğu için bunlar da sana, bana nedir? Li-gayrihî haramdır. Başkasının hakkı olduğu için bunları yiyemezsin. Bunlar li-aynihî haramları değil, li-gayrihî haramlardır. Başkasının hakkı olduğu içindir hakta yiyemezsin. Bundan dolayı etini, kanını, kemiğini, dokularını, hücrelerini, organ ve sistemlerini helâl nimetlerle besle bunlar çok önemli ama bundan daha önemlisi var. Kalbinde îmân olacak, îmânın ilkeleri Kur’an olacak Kur’an’ın ilkeleri doğru ilim tahsil edilecek, doğru tanınacak Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu bunun için lâzım çok lâzım bu ekol lâzım. Bu okul beşikten mezara kadar lâzım, burada okuyacağız hepimiz mezara kadar ve ruhunu gerçek hak ilim ve bilimle ve Allah sevgisiyle îmân ve Kur’an’la, îmânın, Kur’an’ın, İslam’ın ilkeleriyle, Muhammedin getirdiği İslam şeriatını ruhumuza, kalbimize, içimize, dışımıza uygulayacağız. Zikirler bunun içinde, şükürler bunun içinde, muhabbetler bunun içinde, îmân bunun merkezinde payitahtında Kur’an ise orada onun gerçek anayasası bunun için ruhunu da, kalbini de, bedenini de, içini de, dışını da tertemiz iyi besle ilâhî reçeteyi iyi uygula. İşte hayat veren nurun reçetesi budur.
Dakika 30:38
Hayat bulmak istiyor musun? Hoplayarak, zıplayarak, çalarak oynayarak mutlu olmak demek bu biran için spordur bunlar ama bunlar gerçek mutluluğun yanından bile geçmez. Hattâ bunlar meşrû olmadığı zaman meşrû ölçülere uymadığı zaman içini bozar, dışını da bozar hatta huzurunu elinden alır ve şeytan çalar sen oynarsın. Kalbin payitahtında şeytan oturur orada fetvâ verir fısıldar, vesvese üstüne vesvese verir. Haydi hopla, haydi şaraba, haydi şu harama, haydi meyhaneye, haydi kerhaneye, haydi faiz haneye, haydi işte falancaya tanrılaştırmaya, filanın uşaklığını yapmaya, şirkin içine saplanmaya yani şer adına, şeriata ters davran da İslam’a ne yaparsan yap diye artık senin kalbin kürsüsüne şeytan oturduğu zaman ne yapacak? Senin fetvân Şeyhül İslam’ın şeytan olacak. Sana hayır fetvâ gelmez. Bugün hoplatır, zıplatır, oynatır yarın haydi meyhaneye der oraya götürür ondan sonra götürür seni tam baktın ki biraz senin dindarlığa meyilin var seni sahte bir şirke saplayacak Budistlere götürür eski yunanın felsefesine götürür, yeni safsatalara götürür, doğuluya götürür, batılıya götürür, yanlışa götürür. İslam’a gelme de der, Kur’an’a gelme de nereye gelirsen gel der iblîs sonuçta bunu söyler. İslam’a gelme dedi İslam’ın yollarını bütün ordularıyla iblîsin orduları vardır kesmeye çalışır bizden söylemesi! Allah’tan başka herkese kulluk yapmana iblîs müsaade eder. Sadece tevhîde ve İslam’ın nizamına iblîs bütün şer güçler karşıdır duyduk duymadık deme onun için iblîs kullanabilirse önce devlet adamlarını milletine zulmettirmeye kullanır. Ondan sonra o devletin kuvvetlerini ve o kuvvetlerin başında kurumların başında kimler varsa onları kullanmaya başlar. Yani söz sahibi olanları kullanmaya başlar bir devleti dahi iblîs kendi kadrosunda yönetmeye çalışır. Devletleri ve bütün milletleri de. İslam’a ters düşün, İslam’la savaşın ama herkesle dost olun der. Neticede îmân birbirinin dostu küfürde birbirinin dostudur. Hiçbir şahıslardan bahsetmiyoruz. Biz yanlıştan bahsediyoruz îmânın zıttı olandan bahsediyoruz. Birde küfrün tam zıttı olan gerçek îmândan hakîkatten bahsediyoruz. Yani hak bâtıl kavramları üzerinde duruyoruz. Hakk’ın hakîkatin başında Allah’ın kendisi var ortaya koyduğu onun eseri kitâbı var ve gönderdiği elçisi Muhammed Mustafa var. Hakîkat tüm cephesi belli hakîkatin tamamen başında yüce Allah’ın kendisi haktır. El Hak Allah’ın ismidir. Onun için İslam tamamen hakîkattir. Şeytanda bu hakîkate karşı bayrak kaldırandır. Şeytanın tarafında kimler varsa onun kandırabildiği nereden tanıyacağız? İslam gerçeğini kim kabul etmiyorsa kitapta, sünnette, icmâ ve kıyasta Allah’ın (C.C) Muhammed’in eliyle ortaya koyduğu bu gerçeği kim kabul etmiyorsa zaten kendiliğinden Allah’a rest çektiği ortaya çıkmaktadır.
Dakika 35:50
Kur’an’a rest çekmek Allah’a rest çekmektir. Hz. Muhammedi tanımamak onu gönderen Allah’ı tanımamaktır. Açık konuşuyoruz onun için fertler, cemiyetler, milletler, devletler Allah’a itaat etmelidir ve sosyal adâleti îmân ve İslam’ın ilkelerini yeryüzünde bütün insanları kucaklayarak gerçek adâleti ve merhameti hürriyet ve eşitliği sağlamaya çalışılmalıdır.
Hz. Alinin bakın şöyle öğütleri var idârecilere Hz. Ali şöyle bir öğüt veriyor; Hz. Ali (Kerremallâhu Veche) alleme-i cihândır, cihân komutanıdır, cihan bahadırıdır. Îmânda, ilimde, irfânda, devlet adamlığında, hak ve adâlet anlayışında Hz. Ali cihânın en önde gelen zât-ı muhteremlerindendir. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Peygamberimiz onun için ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır demiştir. Ashâbın en parlak yıldızlarından biridir. Ashâbın tamamı gökyüzünde yıldızlar gibidirler parlarlar. Hz. Ali de o büyük yıldızlardan biridir. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hz. Ali gökler üzerinde de keşfi vardır, insanoğlunun ruh ve beden dünyasında da keşifleri vardır. Keşifleri anlamak için de kâşif olmak gerekiyor. Onun için dünya İslam’ın çok gerisindedir. Dünya bir Ali yetiştiremez, bir Fâruk bir Sıddık yetiştiremiyor. Dâima dünyada Sıddıklara, Fâruklara, Zinnureynlere, Murtazâlara ihtiyaç vardır. Bunları birbirine düşman gibi gösteren zihniyet dünyayı tamamen ifsât etmeye, bölmeye, parçalamaya çalışan en alçak zihniyettir. Bunların arasındaki samimiyet, kardeşlik kimsenin arasında bulunmaz. Bunlar gerçek îmân ehlidir gerçek bunlar kardeştirler birbirleriyle. İhtilâflar onlar ilmi ihtilâflar, içtihâdi ihtilâflar, onlar zenginliktir düşmanlık değil ki, kötülük değil ki onlar. Bunu çıkmış Siyonistlerin bazıları Fâruk’la Murtazâ’yı birbirine düşman gibi gösteriyor. Ali’yi seven Fâruk’a dil uzatıyor. Yahûdî’nin ağzına verdiği tükürüğü yutmuş bu serseri. Siyonist tükürüğünü yiyenler bunlar, Siyonist kusmuğu yiyenler bunlar. Biride çıkmış Ali’ye dil uzatıyor. Bunlarda Siyon localarının pisliğini yiyenlerdir. İslam’ı bölüp parçalayan hâinlerin oyununa gelmişlerdir. Kimisi buradan rant sağlar kimisi de ne yapar? Câhilliğinden oraya kapılmıştır sürüde bir koyun misali o sürünün içinde gider. Hâlbuki onu orada keserler yerler haberi yok ya satarlar. Müslümanlar bu oyunlara hiç gelmezler. Çünkü İslam dünyayı kurtarmaya gelen İslam başkasına uşak olur mu? Yem olur mu? İnsanlığın hayrına çalışır.
Dakika 40:30
Kendini kurtaramayan başkasını kurtarır mı? Onun için Hz. Ali (Kerremallâhu Veche) bak ne diyor idârecilere şöyle öğüt veriyor; İnsanlara karşı, halka karşı dâima sevgi ve nezâket duyguları besleyin. Gördün mü idareciyi! İşte idareci böyle olacak. Nasıl? Halkına, milletine karşı, insanlığa karşı sevgi ve nezâket duyguları besleyin diyor. Sevgisi olacak, nezâketi olacak. Sevgi nerede olur? Dürüst insanlarda. Nezâket nerede olur? Medenî insanda kimsenin hakkını Allah sevgisiyle dolan insanda Allaha saygı gösteren insanda nezâket olur. Bu insanlara bu idâreci zulüm eder mi? İşte Hz. Ali böyle bir kadronun başında idi en mükemmel kadronun ama fitneyle savaşmak zorunda kaldı o zât-ı muhterem. Karşısına fitne çıktı, iç fitne, iç kargaşa çıktı o büyük insanı bakın büyük ilerlemeler olacağı yerde iç fitneyle uğraşmak zorunda kaldı. Çünkü kötüler taraftar bulduğu zaman en mükemmel iyiler orada ne yaparlar? O kıymetli zamanlarını o iç fitneyi ortadan kaldırmak içte barışı dışta barışı sağlamaya çalışırlar. Hz. Ali de büyük bir fitneyle savaştı. Cephelerde Ali’nin önüne kimse duramadı ama iç fitne hepsinden daha tehlikelidir. Bundan tehlikelisi de vardır kişinin nefsine kulluk yapmasıdır. Nefsiyle cihâdı bundan daha zordur. Hz. Ali hepsini aşmış bir zât-ı muhteremdir. İkinci öğüdü herkese âdil davranın diyor. Görüyorsunuz Hz. Ali’nin bütün beslendiği ilmi deryâ Kur’an-ı Kerim İslam’dır. Kur’an ’sız Ali’yi arayanlar vardır. Nasıl ki Îsâ (AS.) yanlış tanıyanlar varsa bugün Hz. Ali’yi de yanlış tanıyanlar vardır. Kuransız, camisiz, namazsız, abdestsiz, sarhoş bir Ali hayâlinde hayâlleyenler var birde Kur’an’ın, Muhammedin, Ashâbın, dünya Müslümanlarının tanıdığı mükemmel bir Ali var. Kur’an Ali’si, İslam Ali’si var. Ey Ali’yi sevdiğini söyleyen! Ali’yi Kuran’la tanı, Muhammed’le tanı, sünnetle tanı. İslam düşmanı Siyonistlerin yazdığı kaynaklarla tanıma. Doğru tanı doğru bu hem Hz. Ali için hem de diğer İslam büyükleri için geçerli herkes İslam’ı tanımadan İslam büyüklerini doğru tanıyamaz. İslam’ı doğru tanı, İslam’ı kendi kaynağından bir defa öğrenmeye çalış. Arabanın tozunu sildiğin kadar acaba kalbindeki cehâlet tozlarını silmeye çalışıyor musun? Günde bir tek âyet okuyup da içinin anlamını kendi nefsine ulaştırıp da o mânâ ile nefsini kuşatabiliyor musun? Bir tek âyet günde bir âyet… Kur’an ‘sız İslam, sünnetsiz İslam, icmâsız, kıyassız, Fâkih’ siz, müçtehitsiz İslam olmaz.
Dakika 45:06
Hepsinin kaynağı Kur’an ve Hz. Muhammed’dir. Onları da ortaya koyan Yüce Allah’ın kendisidir. Ne diyor Hz. Ali; herkese âdil davran ey idâreciler diyor. Taraf tutmayın, bazılarını kayırmayın, eşit davranın topluma diyor. Ne diyor? Taraf tutmayın ve adam kayırmaya kalkmayın, âdil olun. Memurlarınızı seçerken zâlim yöneticilere hizmet etmeyenleri seçin diyor. Dikkat et burada ne kadar önemli, hepsi önemli! Ne diyor? Memurlarınızı seçerken zâlim yöneticilere hizmet etmeyenleri seçin. Adâleti bilmeyen zulmü bilmez ki. Bir defa adâletin, hakkın, hakîkatin tahsilini vereceksin kadro yetiştireceksin ki o zaman Hz. Ali’nin dediği yerine gelecektir. Doğru, dürüst ve nâzik kişileri seçin, memurlarınıza yeterince maaş verin. Bunlar hep önemli, niye memura yeterince maaş veriyor? O ihtiyacını oradan görsün ki hizmetten başka, adâletten başka bir şey düşünmesin. Rüşvet aklının köşesinden bile geçmesin. Memurları devamlı kontrol edin! Bak ne diyor devlet adamlarına? Memurları devamlı kontrol edin, halkın güvenini kazanın, hiçbir zaman vaadinizden dönmeyin! Yani meşrû bir ahitte bulunmuşsan ahdini yerine getir diyor. İnsanlar birinci Allah’a söz verdik biz Allah’a verdiğimiz sözü Peygambere, Kur’an’a, İslam’a verdiğimiz sözü ve milletimize, devletimize ve insanlığa verdiğimiz sözleri meşrû sözleri yerine getireceğiz. Gayrimeşrû harekette de bulunmayacağız. “Hiçbir zaman vaadinizden dönmeyin, öfkenizi yenin, öfkeli iken cezâ vermekten sakının” çünkü öfke geldiği zaman akıl gider akıl olmayınca hiçbir şey kalmaz.
Dakika 48:19