301- Tefsir Ders 301 hayat veren nurun keşif notları
301- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 301
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(A’râf Sûresi 171’inci Âyet-i Kerime’den 206’ncı Âyet-i Kerime’ler)
وَإِذ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّواْ أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٧١﴾
Yüce Rabbimiz bu âyet-i kerime de buyuruyor; Hani bir zamanlar biz o dağı gölgeledik gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sıradağ demiştik ki; “size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz.”
Cenab-ı Hak geçmişte Tevrât için böyle dedi. Bunu buradan niçin hatırlatıyor? Kuran’ı okuyun hiç unutmayın diyor. Tevrât’ı vaktiyle işte unutanların başına gelmedik kalmadı. Bozanların, Mûsâ’ya, Tevrât’a karşı koyanların Îsâ’ya, İncîl’e karşı koyanların, İbrâhim’e, Nuhlara, Hûd’lara karşı koyanları başlarına gelmedik kalmadı. Geçmişin tamamını yenileyen Kur’an-ı Kerim’i okuyun unutmayın diye cihâna Cenab-ı Hak ders veriyor.
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ ﴿١٧٢﴾
Cenabı Hak bu âyet-i Kerime de; Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerinde ki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit: “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. Kıyâmet günü “bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz diyedir.
أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ ﴿١٧٣﴾
وَكَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿١٧٤﴾
Cenabı Hak bu âyet-i kerimede de: Yahut atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o bâtıl yolu tutanların yaptıkların yüzünden bizi helâk mi edeceksin, demeyesiniz diye. Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler diye, yanlışı bırakıp Hakk’a gelirler diye.
Cenabı Mevla;
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِيَ آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ ﴿١٧٥﴾
Onlara, kendisine âyetlerimizi sunduğumuz o adamın kıssasını da anlat; âyetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helâk olanlardan oldu.
وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِن تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَث ذَّلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٧٦﴾
سَاء مَثَلاً الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَأَنفُسَهُمْ كَانُواْ يَظْلِمُونَ ﴿١٧٧﴾
Dakika 5:33
Yüce Rabbimiz bak ne diyor; Eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hâli o köpeğin hâline benzer ki, üzerinden varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu âyetlerimizi inkâr eden kavmin misâlidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler. Âyetlerimizi inkâr edip kendilerine zulmeden o kavmin hâli ne kadar kötüdür!
Cenab-ı Hak bunu da duyurduktan sonra diyor ki;
مَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿١٧٨﴾
Allah kime hidâyet ederse, o hidâyete erer, kimi de dalâlete bırakırsa, işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileri olurlar.
وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿١٧٩﴾
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerime de: Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler yani gerçeği işitmezler görmezler. Hep doğruya yanlış derler, yanlışa doğru derler. İşte bunları hayvanlar gibidirler. Hattâ daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin tâ kendileridir.
وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٨٠﴾
وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ ﴿١٨١﴾
Oysa en güzel isimler Allah’ındır. Esma-ül Hüsna bundan dolayı Allah’a onlarla dua edin. Yüce Allah’a Allah’ın isimleriyle dua etmelidir. Bak, Yüce Allah böyle istiyor. Onun isimlerinde sapıklık eden mülhitleri terk edin. Onlar yakında yaptıklarının cezâsını çekecekler. Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar Hakk’a yol gösterirler ve o hak ile adâleti yerine getirirler. İşte kıymetli dostlar bu kullar kıymetli kullar işte.
Cenab-ı Mevlâ bu gerçeği de duyurduktan sonra diyor ki;
Dakika 10:15
وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿١٨٢﴾
Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, dilemeyecekleri yönlerden derece, derece düşüşe yuvarlayacağız diyor. Dikkat edin! Derece, derece diyor birden yapmıyor. Niye? İnkârcının işte inkârının gereği Cenab-ı Hak onlara bunu uyguluyor.
وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ ﴿١٨٣﴾
Ayrıca ben onlara mühlette veririm. Fakat benim oyuna getirip helâk edişim pek çetindir diyor. İnkâr etmenin Kur’an’ın âyetlerine karşı gelmenin O’na inanmayıp onun tersini yapmanın faturası çok ağır.
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُواْ مَا بِصَاحِبِهِم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿١٨٤﴾
Cenab-ı Hak, onlar diyor arkadaşlarında herhangi bir cinnet bulunmadığını hiç düşünmediler mi? O açık bir uyarıcıdan başka biri değildir. Hz Muhammed açık bir uyarıcıdır insanlığı uyarmaktadır uyarmıştır. Kur’an-ı Kerim İslam’ın emirlerini kitap, sünnet, icmâ ve kıyas kıyâmete kadar bu gerçeğin asli kaynağıdır uyarıcıdır kurtarıcıdır.
Bunun için Cenab-ı Hak;
أَوَلَمْ يَنظُرُواْ فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَى أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿١٨٥﴾
Allah’ın göklerde ki ve yerde ki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimâline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur’an’dan sonra başka hangi söze inanacaklar diyor Cenabı Hak.
Burada da Kur’an’ın hak söz son söz olduğunu söylüyor son kitap çünkü.
مَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلاَ هَادِيَ لَهُ وَيَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿١٨٦﴾
Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakıp kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler. Ecel saatine kadar giderler orada Azrâil Aleyhisselâm ordularıyla o canları alır götürür.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿١٨٧﴾
Sana, ne zaman kopacak diye kıyâmet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O’ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki; onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Dakika 15:55
قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لاَسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ إِنْ أَنَاْ إِلاَّ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿١٨٨﴾
Cenabı Hak burada da buyuruyor; De ki; ben kendi kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben îman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir Peygamberden başka biri değilim de dedi Cenabı Hak.
Sevgili dostlarımız; işte Yüce Rab insanlığı yüce kelimeleriyle uyarıyor. Uyanmak lâzım, Allah’ı dinlemek lâzım, Allah’ın emrine girmek ona teslim olmak lâzım çare ebedî mutluluk İşte budur.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ ﴿١٨٩﴾
Yüce Rabbimiz bu âyet-i kerimede de: Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah’tır. Burada da seçmek dolu kelimeler var eşini de diyor bak, ondan yaratan Allah’tır. Niçin? Sükûnet bulsun diye diyor. Kadınla erkeğin bakın yaratılışına bir bakın, bir de birbirleriyle bir sükûn bulma meselesi var. Burayı iyi anlayın! Kadınsız erkek, erkeksiz kadın hayatı düşünülemez. Erkek için kadın, kadın için erkek işte hayatın olmazsa olmazlarındandır. Onun için İslam dini burada da aileyi sıkı tutmuş, ailenin mutlu olması için her kuralı koymuştur. Sırf mutluluğu içindir. Hayatın ebedî mutluluğu içindir. İslam’ın bu hayat dersleri, bütün kuralları ebedî mutluluk içindir. Ferdi aileyi, cemiyeti, devleti, milleti, dünyayı, yerleri, gökleri yaratılışına uygun bir şekilde en mutlu hayat tarzının bizzat kendisi İslam’dır. Kitâbî âyetlerle, kevnî âyetlerle Cenab-ı Hak hükmünü ortaya koymuştur. İnkâr etmenin anlamı yoktur.
O eşini kucaklayıp sarılınca eşi hafif bir yük yüklendi bir müddet böyle geçti derken yükü ağırlaştı o vakit ikisi birden Rableri olan Allah’a şöyle dua ettiler: “Eğer bize sâlih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız” dediler.
Herkesin temennisinde bu vardır, fıtratında bu vardır olmalıdır. Fakat şimdi duruma bakalım insanlar bu sözünden cayıp da şirke düşenler haddi hesabı yok dünya da.
Dakika 20:50
فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحاً جَعَلاَ لَهُ شُرَكَاء فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٩٠﴾
أَيُشْرِكُونَ مَا لاَ يَخْلُقُ شَيْئاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ ﴿١٩١﴾
وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلاَ أَنفُسَهُمْ يَنصُرُونَ ﴿١٩٢﴾
وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَتَّبِعُوكُمْ سَوَاء عَلَيْكُمْ أَدَعَوْتُمُوهُمْ أَمْ أَنتُمْ صَامِتُونَ ﴿١٩٣﴾
Fakat Allah, kendilerine sâlih bir evlat verince, her ikisi de tuttular verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya başladılar. Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir. İşte insanoğlunun tevhitten şirke gitme tehlikesi burada başladı. Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putlarını Allah’a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar? Bu putlar, ne o tapınanlara, nede kendi kendilerine yardım edemezler. Bu böyle iken bakın insanoğlu yaratanı bırakıp yaratılmışlara yöneldiği putperestlik başladı. Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar.
إِ نَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٩٤﴾
Onları ha çağırmışsınız, ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç fark etmez çünkü
(أَمْ أَنتُمْ صَامِتُونَ) Allah’ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır mahlûktur. Eğer iddianız da doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler.
أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا قُلِ ادْعُواْ شُرَكَاءكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلاَ تُنظِرُونِ ﴿١٩٥﴾
Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var ki? De ki: “Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.” Putperestlere diyor Cenab-ı bunu. Putperestte akıl olmaz Allah’ın emrinde olmalıdır Allah’a kulluk etmeyen kim olursa olsun Allah’a karşı çıkan O’nun hak Mâbud olduğunu O’nun kânûnlarının hukûkunun üstünlüğünü tanımayan insanlar da akıl olmaz akıllarını mahvetmiş kişiler bunlar.
Cenab-ı Hak burada;
إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ ﴿١٩٦﴾
“Zîrâ benim velim, o kitâbı indiren Allah’tır. Ve o sâlih kullarına sahip çıkar.” Gerçek bu işte bunu unutma, hiç unutma! İşte bu âyeti de diğerlerini de unutma..!
Dakika 26:08
وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلآ أَنفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿١٩٧﴾
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimesinde de: “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne de kendi kendilerine yardımları dokunur.” Kimse seni Azrâil’in elinden kurtaramaz. Allah’ın adâletinden, hışmından, gazâbından kurtaramaz Allah’a kulluk et kurtul.
وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَسْمَعُواْ وَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ ﴿١٩٨﴾
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ ﴿١٩٩﴾
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٠٠﴾
Cenab-ı Mevlâ bu âyet-i kerimesinde de: “Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da duymazlar.” Onların sana baktıklarını görürsün, bakarlar, ama görmezler. Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki Allah hakkıyla işiten kemâliyle bilendir.
إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ ﴿٢٠١﴾
وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لاَ يُقْصِرُونَ ﴿٢٠٢﴾
وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِم بِآيَةٍ قَالُواْ لَوْلاَ اجْتَبَيْتَهَا قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يِوحَى إِلَيَّ مِن رَّبِّي هَذَا بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٢٠٣﴾
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimelerde de: Allah’tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, durup düşünürler de derhâl kendi basiretlerine sahip olurlar. Şeytanların kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini sapıklığa sürüklerler, sonra da ayaklarını bırakmazlar yani yakalarını bırakmazlar. Kim? Şeytanlar. Şeytan kalbe vesvese verir vermez Allah’a yönel, Allah’a sığın ve o gelen vesvesenin anlamına bir bak. Şeriata Allah’ın kânûnlarına aykırı olunca hemen Allah’a yönel sığın ve orada kalbin o içindeki hak ve hakîkat anlayışı o bâtıl vesveseyi reddetmelidir. İblîsin ümidini kesmelidir.
Onlara (arzularına göre) bir âyet getirmediğin zaman, derleyip toplasaydın ya derler, sende de ki; ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım, işte bütünüyle bu Kur’an-ı Kerim, Rabbinizden gelen basiretlerdir. Kalpleri parlatır, gözleri açar, kalp gözleri parlar ve açılır Kur’an-ı Kerim sayesinde. Îmân eden bir kavim için bu Kur’an-ı Kerim hidâyettir, rahmettir. İslam, Kur’an, Hazreti Muhammed Allah’ın rahmetinin tecellîsidir bunlar.
Onun için kıymetli dostlar,
Dakika 31:20
وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٢٠٤﴾ buyurulmaktadır. (وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِم بِآيَةٍ قَالُواْ لَوْلاَ اجْتَبَيْتَهَا) buyurduktan sonra bakın bu âyet-i kerime de Cenab-ı Hak ne diyor; Kur’an-ı Kerim okuduğu zaman, hemen susup onu dinleyin, umulur ki, rahmete nâil olursun. Burada da;
وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٢٠٤﴾
Buyuruyor Cenabı Hak Kur’an-ı Kerimi sıkı, sıkı dinlemeyi, susmayı bize emrediyor. Umulur ki merhamet olunursunuz diyor.
وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ ﴿٢٠٥﴾
Bu âyet-i kerimede de Cenab-ı Hak; Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, hafif bir sesle Rabbini an ve gafillerden olma.
‘’Subhanallah vebi hamdih biadedi halkıh Lâ İlahe İllallah bi-adedi halkıh Muhammedun-Rasûlullah bi-adedi halkıh Elhamdülüllah bi-adedi halkıh Estağfirullah bi-adedi zunübüna hattâ tu ’fer Allah’u Ekber hattâ tu ‘fer’’
‘’ Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ Muhammed bi-adedi külli zerratin elfe elfe merratin’’
Rabbini dilinden, gönlünden bir an bile bırakma Rabbini hatırında tut. Onun emrinde, huzurunda olduğunu bil çünkü O bizi görüyor sürekli bize bizden yakın unutma! Unutma gâfillerden olma Rabbinin huzurunda O’na en derin sevgi ve saygı ile ihsân derecesini yaşayan Muhsinlerden ol. Onun seni gördüğünü unutma, sen O’nun huzurunda olduğunu unutma O’nu görüyor olarak O’na ibadet et. Çünkü O bizi görüyor.
إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ* ﴿٢٠٦﴾
Cenabı Hak; Zîrâ Rabbinin katında olanlar, Allah’a kulluk etmekten aslâ kibirlenmezler, O’nu tenzih eder, şanını ulularlar O’nun ulu şanını dile getirirler. O’nun ulu şanının ululuğunu hep zikrederler ve yalnızca O’na secde ederler. Kulluk, secde sadece Allah’adır.(C.C)
(إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ﴿٥﴾) unutma, bunları unutma! Yalnız ve yalnız Allah’a kulluk ederiz. Her yardımı yalnız sadece O’ndan isteriz, O’ndan bekleriz.
Dakika 36:10