302- Tefsir Ders 302 hayat veren nurun keşif notları
302- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 302
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Ebedî hayatın teminatını veren Yüce Allah’ın Yüce emir ve yüce kânûnları Yüce İslam’ın ölümsüz hayat tarzını, ebedî mutluluğun derslerini tedrîsâtına onun derisiyle ders edinmeye irşâd olmak, irşâd etmek, insanlara faydalı olmak amacıyla hayat veren nurun derslerin devam etmektedir. Kıymetli dostlarımız, anlamını verdiğiniz yüce âyetlerinde şimdi keşif notlarıyla sizlere dersimiz devam ediyor. 171’inci âyetinden A’râf Sûresi’nin tâ sonuna kadar notlarımız devam edecektir.
Zemahşerî, Ebû Hayyân, Ebussuut 172’nci âyetle ilgili şöyle dediler; Delilleri gözlerine serdi temsili söz aldı dediler. İbn-i Abbâs’tan gelen 175’inci âyetle ile de bir âlimden, kötü bir âlimden bahsediliyor bu âyeti kerimede. Bu âlim Bel’am Bin Bâûrâ isminde birisiydi diyor İbn-i Abbâs, “İsm-i Âzâm’ı” dahi bilirdi diyor. Ne yazık ki ilmini kötüye kullandı tâğutlarla, krallarla beraber oldu. Krallara kendini sattı mevki, makam aldı dinden çıktı, Allah’ın kahrına, gazâbına uğradı. İbn-i Mes’ûd’dan gelen bir haberde de, (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazreti Mûsâ Aleyhisselâm onu elçi gönderdi. Rüşvet alıp kralın dinine döndü. Bu haber de Tehsîl’de yer almaktadır. Âlimin taraf tutacağı taraf tamamen Allah’u Teâlâ’nın tarafıdır. Hazreti Muhammed’in, Peygamberin, şanlı Kur’an’ın, ilmin, irfânın tarafıdır. Âlimin tarafı haktır, hakîkattir. Belâm gibi âlimler ise tâğutlardan yana olurlar mevki makam alırlar, rant sağlarlar, insanoğluna doğru bilgi vermezler, birilerinin taşeronluğunu uyduruğunu yaparlar. Onların borusuna kim öttürürse, üfürürse onların borusu üfürenin isteğine göre ötmeye başlar. Bu ise ihânettir ilme, îmâna, hakka, hakîkate ihânettir. Onu âlim zannedenlere de ihânet etmiş olur. Bu konuda yeri geldikçe notlarımız devam edecektir keşif notlarımız. Birde natk’tan bahsediyor ‘’Nakt’’ Bu konuda da size kısa bir keşif notu vereyim. Hazreti Muhammed (A.S.V) bir hadis-i şerifte İbn-i Mâce’nin rivâyet ettiği bu hadis-i şerifte şöyle buyurdular;
‘’Aleyküm bi-zevâcil ebkâri fe inne ünne enteku erhamen ve edyehu effâhen ve erdaü bil yesiri’’ buyurdular.
Dakika 5:00
Sevgili Peygamberimizden rivâyet edilen bir hadis-i şerifte. Biliyorsun İslam da evlilik en kutsal bir kurumdur. En kıymetli dünyada nimet evliliktir. Dünyada bütün mutlulukların kaynadığı yer evliliktir, ailedir. İslam dini aileyi çok sıkı bir güven ortamına almış altyapısını, üstyapısını İslâmî kurallarla iyice sağlama bağlanmıştır. İslâmî kurallardan haberi olmadan yapilân evlilikler mutlu sonuç vermiyor. Îmân, amel-i sâlih, ahlâk, İslâmî kurallar nikâhın altyapısını ve bütün kurallarını nikâhlanan kimselerin kişilik oluşturmalarını tam bir İslâmî kişiliğe sahip olmaları gerektiğini unutmamak lâzımdır. İnsanlar nefsi galeyâna, şehvetler galeyâna gelmeden kalbinin, ruhunun icaplarını, kişinin gerekliğini, İslam kişiliğini oluşturarak kemâle ermeli büluğa ermeli iyi bir evlilik yapmalıdır. Bu konuda Peygamberimiz bu hadis-i şerifte de buyurdular ki; “Bâkireler ile evlenmeye özenin çünkü onların rahimleri daha çekici ağızları daha temizdir ve aza en fazla kanaat edenlerden onlardır.” Diye bir hadis-i şerif vardır. Tabii burada bâkirelerin genel yapısı böyle olmakla beraber dullarında mükemmelleri, iyilerini birisiyle yok demek anlamında değildir bu hadis-i şerif. Tabii iyiler daima iyidir bir de buraya işareti ettikten sonra, Benî İsrâiloğulları’nın tepesine Cenab-ı Hak dağı kaldırdı. Dağı şiddetle çekerek üslerine diyor kaldırdık. Yerlere kapandılar ‘’ilcai’’ zorla bir mîsâk alınması, rivâyet Tevrât’ın hükümlerinin ağır diye yanaşmadılar. İşte Allah’ın âyetlerini, hükümlerini ağır diye yanaşmadığın zaman isyânın artar. İsyânın arttıkça başına gelecek belâda artar. Burada yine Cenab-ı Hak İsrâiloğulları’nın Tevrât’a sana karşı tutumunu, Mûsâ ya karşı tutumunu insanlık âlemine ne yapıyor? Örnek gösteriyor. Böyle yapmayın Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine, İslam şeriatının kânûn ve kurallarına karşı koymayın diye Cenab-ı Hak hatırlatıyor. Bunlar dağı görünce hepsi düşüp sol kaşları üzerine secdeye kapanmışlar. Sağ gözleriyle dağa bakıyorlardı, dağ üzerlerine düşme korkusuyla bu secde bizi kurtardı derler. (Yahûdîler) ikinci Sûre’nin 63’üncü âyetine, dördüncü Sûre’nin145’inci âyetine baktığımız zaman bize nice nurlu hakîkî olan geçmişin belgelerini önümüze koymaktadır. Şimdi çekim kuvveti değişebilir, dünyalar yörüngeden çıkabilir. Zelzeleler, volkanlar patlayabilir melekût ve ceberut âlemi O’nun irâde ve idâresindedir.
Dakika 10:10
Bütün âlemin Allah’ın irâdesinde ve idâresinde olduğunu kimse unutmasın. Kudret, azâmet, yücelik hep O’nundur yani Allah’ındır. (C.C) Tabiat kuvvetleri, din kuralları kesin olarak ilâhî irâdenin eseridir. İhtarlar, uyarilân ittiga’ya dâvet eder. İsyanı bırakın Allah’a itaat edin diye Hakk’a itaate çağırır esâreti ebedî azâbı hatırlatır. Seni sana şahit tuttu ey insanoğlu! Yüce Allah seni sana şahit tuttu. Unutma bunu! Ben ve ben ötesi şuurunun bir fiil mebdeini verdi. Şuhut şahâdet fıtratını ruhunu verdi. Yegâne malikiniz, mürebbiniz, yaratıcınız, hâkiminiz büyütüp besleyeniz ben değil miyim? Dedi, sordu. Bu hitap hitabı nefsiyi ikrâr ettirdi. Terbiyeyi ve emâneti de kabul ettiler. Nerede? (أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ) hitabı antlaşması içerisinde… İnkâr, inat o zaman yoktu kimse inkâr etmedi, inat yoktur. Zürriyet sulhten alındı ben ve ben ötesi şâhitlik, akıl, idrâk, anlama, anlatma, irâde ve hür seçimle ancak O’nun emrine kânûnuna boyun eğip ancak O’ndan yardım istiyor destek alıyor. Burada icâb ve kabulün görmekteyiz. Rahmeti, azâmeti, heybetiyle ne yaptı? Cenab-ı Hak ‘’Kâlû Belâ’da’’ azamet ve heybeti karşısında herkes orada ‘’Belâ’’ dediler. Yani evet dediler. Gerçi orada azamet ve heybet karşısında zoraki evet diyenler de vardı diyor bazı haberlerde. Ömer Nasuhi bilmenin kayda aldığı bir haber de bunlar sonradan sözlerinden caydılar diyor. O zaman herkes ‘’Belâ’’ dedi, yani evet dediler. Fıtrî akit doğal bir sözleşme ile ona kulluğu taahhüt etmiştir. İşte bütün insanlık orada Allah’a söz verdi bir sözleşme yapıldı Allah ile kulları arasında, ‘’Kâlû Belâ’da’’ bu mukabele ‘’Fıtrî Mîsâk’’ dindarlığın başlangıcıdır. Hukûkun, ahlâkın, sosyal hayatın ve medeniyetin de çekirdeğidir. İçtimâi mukâbele, sosyal anlaşma, sosyal ruh teorileri buradan alınmıştır. Kıymetli müelliflerimizden Muhammed Hamdi Yazır (Rahmetullâhi Aleyh) de bu veciz ifadeleri kullanmıştır objektif, sübjektif delillerle istiâre sembolik bir ifade yoluyla tasvir etmiştir. Fussilet Sûresi’nin 11’inci âyetinde de: “Emre icâbet temsili yolla ifade edilmiştir. Fiili Mîsâk’ tır. Bu Kelâm’cıların da görüşüdür.
Dakika 15:51
Bu yaratılış Rabbin varlığına da delildir Çünkü yaratılmışlar yaratanın varlığına, O’nun azâmetine kudretine apaçık delildir. Çünkü eser müessiri gösterir. Onun için eserden müessire istiklâl edilir. Müessirden esere, eserden müessire şuhûdi nefsi, iç özlem iç gözlem içini duyma buna şuhûdi nefsi diyoruz. İçini duyma, tanıma şuuru, ilâhî sezgi benlik ötesi şuhûdi bir tanıma, nefis fıtratı içinde Merkezi bir içgüdüdür. Yine kıymetli müelliflerimizin dile aldığı gibi ilâhî varlığın etkisinin mevkus olmasıdır. Hulul, ittihat değil istiklâli bir kesin filmdir. Yine Kelâmcılarımızın da görüşü budur. İnkâr ve küfürle kendi vicdanına direnen fıtratı bozulanlar kavlen, fiilen ahdi bozanlardır. Dikkat et buraya! İnkâr ve küfür de kendi vicdanına direnen fıtratı bozulanlar kavlen, fiilen ahdi bozanlardır. Hangi ahdi? Allah’a verdiği sözü bozanlardır. Bugün Kur’an’a karşı çıkanlar, Muhammed’e karşı çıkanlar, İslam’ın hak ve hukûkuna hukûkun üstünlüğüne karşı çıkanlar işte bunlardır, bozulanlardır. Fransız Ogüs Kont bakın üç hâlden bahsediyor burada üç hâlden bahsederken kendinin de nasıl bozulduğunu da bahsediyor. İlâhî delil diyor tabiatüstü delil diyor bak bir de tabii delil diyor. Kendinle diyor bu fıtratın bozulduğunu yani kendisinde bu fıtratın bozulduğunu ilân ediyor. Haksız yere insanları kendine kıyas ediyor bu kıyas onun kendini ilgilendiriyor insanlıkla alâkası yok bozulanlar ne alâkası var bunun. Bütün devirler Allah’ındır bütün tabiatın ezel ebedî her şeyi Allah yaratmıştır. İlâhî devir, tabiatüstü devir, tabii devir diye kendinde bu fıtratın bozulduğunu ilân ediyor. Yani burada Allah’ın varlığını bugün lüzumsuz göstermeye çalışıyor. (Hâşâ Sümme Hâşâ) bunu ne kadar bir talihsizliktir insanları ilim îmâna götüreceği yerde burada ki bakın, bu gibi kişilerin nereye gittiğine bir bakın. Terakkî tekâmül fıtratın inkişâfındadır, bozulmasında değildir. Terakkî tekâmül fıtratın inkişâfındadır bozulmasında değildir. (فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ) ‘’Meryem Sûresi’’ “sonra onların yerini dejenere ‘’yozlaşmış’’ olmuş bir kavim nesil aldı” diyor. İşte gerileme böyle başladı sonra onların yerini… Dikkat et! (فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ) “Onların yerini dejenere ‘’Yozlaşmış’’ olmuş bir kavim bir nesil aldı, gerileme başladı.” Marifetullah tekvini, emri, Kelâmi bir mîsâktır.
Dakika 21:11
Marifetullah hem tekvini mîsâktır, hem emri bir mîsâktır, hem Kelâmi bir mîsâktır. Marifetullah ne demek? Allah’ı yaratıldığımız zaman Allah’la tanışmamız ve Yüce Allah’la sözleşmeniz ve ahdi misâkımız Marifetullah ’tır. Allah’ı inkâr etmekle nereye gideceksiniz? Cehennemin dibinden başka gidilecek diye var mıdır Allah inkâr edenler? İslam bunları da kurtarmaya gelmiştir. Kur’an-ı Kerim, Hazreti Muhammed bunlara diyor ki; Bunlar kendi muzır bilgilerini ilim zannediyorlar. İlim kişiyi Marifetullah Allah’la tanıştıran ilim kâinatı keşif eden Kitâb’ın âyetlerini, tabiatın kânûnlarını, kevnî âyetleri keşfeden Allah’u Teâlâ’nın emrinde Marifetullah’a ulaşan işte irfân sahipleridir ilim sahipleri. Allah’ı inkâr edenin ilmi hiçbir işe yaramaz, şeytan bile Allah’ı inkâr etmedi. Emrine karşı geldi ama inkâr etmedi Allah’ı. Emrine karşı geldiği için şeytan, şeytan oldu. Bugün öyle şeytanı sollayan şeytana da şeytanlık yapabilen şeytana da âmirlik filozofluk yapabilecek insanlar türedi. Allah şerlerinden bütün insanlığı muhafaza eylesin. İslam bütün insanlığı kucaklayan Allah’ın ezelî, ebedî rahmetidir ve rahmetinin tecellîsidir. Yüce Allah Hz. Muhammed ile Kur’an’la, İslam’la bütün insanlığı rahmetiyle kuşatmıştır ve tecellî etmiştir. Bütün âlemlerin mutluluğu İslam’ın içindedir. İslam ezelî, ebedî kânûnları içine alan hak bir Allah’ın dinidir ve hak hukûkla hukûkun üstünlüğü ile ortaya konmuş bir dindir. Onun için kıymetli dostlarımız, buradaki Marifetullah nefsi kelâm iledir, mukâveledir, lafzi değildir yani nefsi kelam ile olana işareti de ayrıca vardır. Hakîkî akik ve mîsâktır ve mukaveledir. Dikkat et buraya! Hakîkî Yüce Allah’la akitleşmedir, hakîkî Yüce Allah’la mîsâktır, hakîkî olarak Yüce Allah’la kulların mukavelesidir. İşte ‘’Kâlû Belâ’’ birçokları bu ahdi mîsâkını baba sulbünde yaratılınca zerrecikler hâlinde iken zerden, zürürden üreme suyu içinde ki zerreler demişler ki, yani baba sulbünde yaratılınca zerrecikler hâlinde iken bu ahdi mîsâk gerçekleşti diyenler var.
Dakika 25:40
Mu’minûn Sûresi 14.’üncü âyet-i kerimesinde buna zâhiren uymadığını görüyoruz. Hücrenin tohumcuğun insan sayılması nasıl olur? İşte şöyle bir düşünelim. Mîsâk Âdem’in Aleyhisselâm sulbünden çıkarılınca yapılmıştır hadis-i şerif bu. mîsâk Âdem’in Aleyhisselâm sulbünden çıkarılınca yapılmıştır hadis-i şerifte bunu görüyoruz. Allah’u Teâlâ Âdem’in Aleyhisselâm zahrından yani sırtından kıyâmete kadar yaratacağız zürriyeti çıkardı ve onlara (أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ) dedi. “Ben Rabbiniz değil miyim?” Dedi. Onlar da: ‘’Kâlû Belâ’’ dediler. Evet, Rabbimizsin dediler ve o gün takdir kalemi kıyâmete kadar olacak şeyleri yazdı bitirdi. Yani (Ceffal kalemü bimâ hüve kâinün ilâ yevmil kıyâmeti) yani diyor kıyâmete kadar ne kadar insan gelecekse hepsi Âdem’in sulbünden çıkan zürriyetlerle yazılıp takdir edildi. Bundan böyle beşerde üreme ilâhî bir kânûn oldu. Bu haberde Keşfü’l Hafâ da bulunmaktadır. Hadis-i şerifte Âdem’in sırtından (min zahri Âdem) diyor. Âyet-i kerimede ise (مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ ) buyrulmaktadır. “Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutmuş.” Hadis-i şerif, mîsâkını başlangıcını bize anlatıyor. Âyet-i kerime ise, her nesilde nasıl meydana geldiğini topluca mîsâk Âdem’in sulbünden başlamış kişilerin mîsâkı da kendi babalarının sulbünden başlamıştır. İslam ilâhî hükümlere boyun eğmek bir Yüce Allah’ın birliğini Rab ’lığını itiraf ve ilândır. Kâ’b el-Kurazî’den den hadisteki ruhî mîsâk Âdem ile birlikte bütün beşer türünün misâkıdır diyor. Yani Kâ’b el-Kurâzi’den den hadisteki diyor mîsâk ruhî mîsâktır. Yani ruhlardan bütün ruhların misâkıdır. Âdem ile birlikte bütün beşer türünün misâkıdır diyor bu haberde de, zaten konumuz da keşif notlarıdır. Rivâyette ve dirâyette ki keşif notlarıyla hayat veren nurun dersleri şanlı Kur’an’ın yüce âyetlerinin o ebediyyû’l-ebed parlayan nurun hayat dersleridir.
Dakika 30:01
Âyet-i kerime tenâsühü reenkarnasyonu reddeder. İslam’da tenasüh ret olunmuştur, İttihat imtizaç ret olunmuştur. İbn-i Atiyye’den gelen haber de ise buluğ çağıdır diyor (ve eşhedehüm alâ enfüsihüm) zamirleri zürriyete irca olunmakla zürriyete tam ve kâmil velet ahze de ıstıfayı baliğ Ergen’in seçmesi birleştirmek veya ahizden başlamış işhatta tamam olmuş. Zamirleri Benî Âdem’e irca etmekle buluğ vakti ona kulluğu taahhüt ettiler. Bu da bir fiil icrâ zamanıdır dedi İbn-i Atiyye’den gelen. Yine bir kâşifimizle nerede birçok tefsirciler de burada bulunmakla ana rahmine düşmesi ile başlamış, Alak yani kan pıhtısı, mutğa et hâline dönüşmesi, hızam kemik hâline dönüşmesi ve ruh üflenerek de çocuk artık ruhuyla ve kendi bedeniyle insanoğlunun çocuk hâlinin oluşması. Fıkıh usulünde hukûkî ehliyeti bu mîsâk ile başlar diyor. Fıkıh usulünde hukûki ehliyeti bu mîsâk ile başlar. Buluğuna kadar tekemmül eder. Buluğ ile görevler teveccüh eder. İlki hayat hakkıdır düşük yapmak bile bakın suçtur, diyet gerekir. Ana karnında cenine vasiyet yani mîras geçerlidir. Lehine olanlarda buluğa kadar tasarruflar geçerlidir. Azil dahi mekruhtur. Buluğda ben benim der artık buluğa ulaşan insan ben benim der. Nimeti zevkine gark olur, O’na ve O’nun hükmüne teslim olur. Kime? Yüce Allahu Teâlâ’yı tanır Yüce Allah’a, onun hükmüne teslim olur. Kime? Yüce Allah u Teâlâ yıkanır Yüce Allah’a onun hükmüne teslim olur şahitlik eder. Neye şahittir? Rabbin kendisinin yarattığına kendinin de Allah’ın kul olduğunu ve Yüce Allah’ın ona teklif ettiği yüce değerlerin hakkın ve hukûkun tamamını kalben tasdik eder, dil ile ikrar eder ve Yüce Allah’a kulluğu ile de ne yapar? İspat eder. Yine üçüncü Sûrenin 18’inci âyet-i kerimesinde: “Allah melekler ilim sahipleri de şahitlik ederler.” Yani (أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ) Kâlû Belâ da şahitlik alma ve aynı zamanda burada Cenab-ı Hak ne yaptı? Kullarından şahitlik aldı kendisinin bütün mahlûkatın başta insanoğlunun Rabbisi olduğuna kullar şahit oldular. Onun için orada ki Kâlû Balâ’da ki şahitliği bugün ruhen hissedenler, bilenler vardır ve görülmüştür, duyulmuştur. Bunun için hevâya uyanlar, yani dinden çıkanlar o günkü sözünden cayanlar dinden çıktı ve alçaldılar, ne yazık ki kendilerine çok büyük kötülük yaptılar. İsrâil âlimlerinden Belâm Bin Ebir, Kenânîlerden Belâm Bin Bâûrâ, Araplardan Ümeyye Bin Ebi’s-Salt Sakafî Belâmın duası kabuldü. Bu âlim geçinen bu adamlar ilmin tersini, ilmin gereğinin tersini yaptılar. Bunlar zorbalara arka çıktılar. Hak’tan, hakîkatten, adâletten yana olmadılar. Zorbalara arka çıktılar. İşte bu ismi geçen âlimler her çağda kötü âlimlerin örneğidirler. Her çağda zâlimden, tâğuttan yana olan âlimler insanlığın dostu değillerdir. Bu gibi kötü âlimler kendi nefisleri ya Firavun’dan yanak olur ya kendi nefisleri feverân eder. Bunların içinde kendisini peygamber ilân etmek isteyenler vardı. Peygamberlik kimsenin keyfine göre değil Allah’ın seçmesi ile olur. Peygamberi Allah seçer kimse seçemez. Onun için Ebû Âmir bu da bir rahiptir. Peygamberimizin zamanında, saadet devrinde bu Ebû Âmir bu bir rahiptir ki Mescid-i Dırâr’ı yaptıran işte süper devletlerden de yardım isteyip Hazreti Muhammed’i ve Müslümanları ortadan yok etmeye çalışan bir zihniyetin önderidir ki bu kötü zihniyetin içinde helâk olup gitmiştir. Allah’ın kahrına, gazâbına uğramıştır. Bunları Cenab-ı Hak bu kötü âlimleri köpek misâli bir köpeğe benzetmiştir. Bak ne diyor; Onu yorsan da kendi hâline bıraksan da dilini çıkarıp solur köpeğin en aşağılık hâlidir. Kötü âlimleri Cenab-ı Hak bu köpeğe temsilen benzetmiş böyle bir misâl vermiştir.
Dakika 38:38
İkinci Sûre‘nin 5’inci âyetinde de mühürlülerden bahsediyor. Ahseni Takvim ’den, Esfeli Sâfilîn’e düşenlerin durumuna bir bakın. İnsanoğlu Ahseni Takvim üzere üç biçimde en kıymetli ve en güzel şekilde insanoğlu yaratılmış yerler, gökler ve içindekiler cennette dâhil insan için yaratılmıştır. İnsan İslam ile yükselir. Allah’ın rızâsına O’nun cemâlini ne yapar? Vâsıl olur vuslata erer. Ebedî ölümsüz hayatı bulur. İslam kişiyi sürekli yükseltir, Âlâ’yı Illiyyîn’e çıkarır. İşten ne zaman ki İslam’ı, îmânı, Hakk’ı, hakîkati, Allah’ı ve O’nun hak olan kânûnlarını, O’nun hukûkunu ve hukûkun üstünlüğünü reddedenler Esfeli Sâfilîn’e ne yapmışlardır? Düşmüşlerdir. Esfeli Sâfilîn neresidir? Cehennemin en dibidir. Yazık değil mi? Âlâ’yı Illiyyîn varken Allah’ın ezelî, ebedî rahmeti âlemleri kuşatmışken niye küfür edip de Allah’ı, hakkı, hakîkati inkâr edip de niye sen Esfeli Sâfilîn’e gidiyorsun? Niye Allah’ın azâbına, gazâbına çarpılıyorsun? Niye nefsinin veya bir başka yaratılmış mahlûkun, Firavunların uşaklığını yapıyorsun? Niye Kula Kulluk yapıyorsun? Kendine yazık etmiyor musun? Cenab-ı Hak işte bu gerçekleri duyururken ezelî ilmiyle Yüce Allah hepsini bunların biliyordu. Hak tarafı kapalı olanlar insanlar Esfeli Sâfilîn’e kolayına gitmiyor. Ne zaman ki îmâna karşı kendi kalbini küfürle kendi mühürlenmesine kendi kazanımlarıyla sebep oluyor. İstidracı kâr zannediyor. İstidraç nedir? Nimetle şımarık sonunda helâk olmanın adıdır. Önce nimetlere kişi gark olur. Bâtıl yoldan küfür, şirk, nifâk yolundan mevkii elde eder, makam elde eden bir sürü başarıları olur. Teknikte olur, teknolojide olur her konuda bir başarısı olabilir. Eğer küfür, şirk ve zulüm yolunda yürüyorsa bu kişi elindeki nimetler onu şımartıyor o başarılar sonunda helâk oluyor işte bu istidraçtır.
Dakika 42:25
Beyzâvi’nin de kaleme aldığı bir şeyde zâlimi de diyor ansızın Allah yakalar. Şimdi bu haberi de Buhârî ve Müslim’i şerif rivâyet etmişlerdir. Zâlimi de ansızın Yüce Allah yakalar diyor. Zâlim hangi mevkide, hangi makamda, hangi kuvvetlere sahip olursa olsun Allah vakti gelince zâlimi diyor ne yapar? Ansızın yakalar. Zâlimin ulaştığı mertebeler de istidraçtır. Zulüm ile âbât olunmaz, zulüm istidraçtır kişiyi mahveder. Bütün dünyanın orduları senin elinde olsa zulüm ile hareket edenler Allah’ın kahrına, gazâbına ansızın yakalanır cehennemin en dibine atılırlar. Kim olursan ol zulümden vazgeç, küfürden şirkten vazgeç, Hakk’a hakîkate saldırmaktan vazgeç. Yüce Allah’ın ortaya koyduğu her şeyi haktır hakîkattir. Bunların başında Kur’an-ı Kerim, Hazreti Muhammed ve Yüce İslam geliyor. Yüce İslam’ın ezelî kucakladığını, ebediyyâtı kucakladığını görüyoruz. Evrensel olarak îmânın İslam îmânının evrensel olduğunu görüyoruz, bütün peygamberlerin İslam îmânının içinde olduğunu görüyoruz, bütün ilâhî kitapların İslam îmânının içinde olduğunu görüyoruz. İslam ezelî ve ebedî de içine alan bir evrensel Allah’ın ortaya koyduğu yüce hakîkatlerin adıdır. İlâhî kânûnların adıdır İslam. Cenab-ı Hak, Enbiyâ Sûresi’nin 23’üncü âyetinde de Cenab-ı Hak diyor ki; (لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ) Herkes yaptığından sorumludur. Ama Yüce Allah yaptığından sorumlu değildir. Allah’ı sorguya çekecek kimse yoktur sonra Allah yanlış yapmaz, kusurlu yapmaz Allah kusurdan, eksikten, acizlikten münezzehtir. Yüce sıfatlarla Allah muttasıftır, eksik sıfatların hepsinden münezzehtir. Allah’ta eksiklik aranmaz ve o eksiklik de onda bulunmaz. Eksiklik kuldadır, kusur kuldadır, günah kuldadır, yanlışlık kuldadır. Allah’ta kusur olmaz. Onun için İslam nimeti Allah’u Teâlâ’nın (أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ) dediği İslam nimetini Allah kendi tamamlamış. İslam’da kusur yok, Kur’an’da kusur yok, Hazreti Muhammed’de de kusur yok. Kusur kimde? Hakk’ı tanımayan insanoğlunda, Hakk’ı hakîkati tanımayan da, Allah haktır, emirleri hukûktur, hukûkun üstünlüğü Allah’ın kânûnlarının üstünlüğüdür. Hakk’a dayanmayan hiçbir şey hakîkat hak değildir. Hak olması için, bir dinin hak din olması için Hakk’a dayanacak istinat edecek. Onun için Yüce İslam’ın adı hak dindir. (د۪ينَ الْحَقِّ) diye Cenab-ı Kur’an-ı Kerimde ve bütün insanlık yaratılalı Âdem’den kıyâmete kadar bütün peygamberlerin dini sadece İslam dinidir birdir. Hepsinin amentüsü aynıdır. Şeriatlar değişerek gelmiştir, onları da Allah kendi yenilenmiştir. Şeriatı kul değiştiremez, kul nesh edemez. Yüce Allah şeriatları kendi yeniler işte en son İslam şeriatıyla geçmişi Yüce Allah kendi yenilenmiştir. Ve Muhammed’i de görevlendirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu İslam’ın anayasasıdır ve hak bir delildir, ezelîdir ve ebedîdir, nurdur ve bütün insanlığı nura çağırır. Allah’a çağırır, ebedî ölümsüz hayata çağırır. Onun için bu derslerin adı ölümsüz kişiye hayat veren nurun dersleridir. Yani Kur’an nurunun Kur’an’ın ölümsüz hayat dersleridir. Kur’an-ı Kerim’i, İslam’ı, hakkı ve hukûku, hukûkun üstünlüğünü aslî delilleriyle iyi anlayıp kavradığımız zaman birbirimize faydalı olmaya çalışacağız. Bundan daha güzeli olur mu? Güzel Allah’ın güzel dediği, hak dediği, gerçek dediğidir. Kur’an-ı Kerim, İslam ve Hazreti Muhammed ile ortaya konmuştur. Vücut burada var vücut vardır şuur ve vicdan yok. Bakın nice insanlar vardır bunlar da vücutları vardır, heykel vücutları vardır. Ama bakıyorsunuz ki şuur yok, vicdan yok. Dine vehim diyor Allah’a saldırıyor. Allah’ın hak dediği gerçekleri bâtıl saymaya kalkıyor dine vehim diyor hak dine İslam’a, Kitâb’a eğlence diyor. Âyetlerine musiki diyor. Böyle diyenler var kime taptıklarını da bilmiyorlar bunlar.
Dakika 49:58
Hevâ, şekil, resim, ses müsammasız isim peşindedirler. Bakın bunlar gerçeği bilmiyorlar neye taptıklarını da bilmiyorlar. Birçok puta taparlar, Allah’ı inkâr ederler, neye taptıklarını da bilmezler çoğu bir kısmı da taptığının put olduğunu bile, bile kalbi putlaştı iyice puta tapmaktan zevk duyar. Bunun için bunlarda gerçeği bilmek yoktur, hevâ vardır şekillere bakarlar, resimlere bakarlar, seslere bakarlar. Müsammasız işin peşindedirler türlü şirkler koşarlar. Onu Yüce Allah’ın şânına yakışmayan isimlerle anarlar. Yüce Allah kendini Allah ismiyle isimlendirilmiştir Allah ismi Celle Celâlühü Allah’ın zat ismidir. Zâtında ve sıfatlarında Ahad ve Vâhid ’dir. Ahad ve Vâhid olandır Yüce Allah. Celal, cemâl, kemâl sahibidir Yüce Allah. Zâti, sübûtî, selvî, fiilî, manevî isimleri vardır. İsimleri sıfatlarını dile getirir. Azâmeti ihtişâmıyla isim ve sıfatların sahibidir. Allah ismi Celle Celâlühü hepsini kendinde toplar. Yani bütün ilâhî isimleri toplar. Allah isminin eşi benzeri yoktur sahibi nasıl eşi benzeri yok Allah isminin de eşi benzeri yoktur. Çünkü Yüce Allah’ın kendisinin de eşi benzeri olmadığı gibi Allah isminin de eşi benzeri yoktur. İlhâd yamukluk edenler ki onları terk ediniz, mülhitleri terk ediniz, ilhâd hareketlerinden uzak kalınız, mülhitleri terk ediniz. Bedevîlerin baba ak yüzlü gibi sözleri bunlar da ilhâddır. Bedevîler, Allah’a baba ak yüzlü gibi sözler söylerler. Kula benzeyen tarafı, mahlûka benzeyen tarafı Allah’ın hiçbir şeye benzeyen tarafı olmaz. Onun için Yüce Allah’a Yüce Allah kendi kendine kendi isim ve sıfat vermedikçe O’nun şânına yakışmayan hiçbir şey Allah adına kullanılamaz. Bedevîlerin baba, ak yüzlü gibi sözleri de ilhâddır. Müzik ilâhı diyorlar, gençlik ilâhı diyorlar, futbol ilâhî gibi sözler de nedir? İlhâddır. Hiçbir şeyin ilâhı yoktur, Allah’tan başka ilâh yoktur. Yüce Allah’u Teâlâ’ya şunun ilâhı, bunun ilâhı diyenler eş koşuyor şirk koşuyorlar. Bu mecâzî anlamda da olsa câiz olmayan ilhâd hareketleridir. Putlara el-Lat, el-Uzza, el-Aziz isimlerinin verilmesi zaten ilhâddır. Putperestler putlarına bu gibi isimler veriyorlardı hem çağın adı konmamış putları vardır putperestliği vardır. Onun için İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) diyor ki: O Kâlû Belâ’da ki diyor sözde (أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ) deyince Cenab-ı Hak ‘’Belâ’’ yerine ‘’Kâlû Belâ’’ yerine neam (نعم) deselerdi diyor kâfir olurlardı. Dikkat edin! Âyet 172 ile ilgili İbn-i Abbâs Sahâbî’nin en büyük âlimlerinden biri hem de tefsir ilminde öne çıkmıştır. Yüce Allah’ın 99 ismi vardır isimlerinden 99 ismi birçok isimleri vardır. Ama bu isimlerin 99 ismini ezberler kim ezberler mânâsını düşünerek gereğini îmân ve amel ederse cennete girer, diye Buhârî Şerif’in ve Müslim’i Şerif’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerif vardır. Bunun için Yüce Allah’ı tanımanın en güzel yollarından biri hak delil, kesin delil Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed ve Allah’ın isimleri ve sıfatları ve eserleridir.
Dakika 56:50
Yüce Allah’la iyi tanışmadan gerçek din îmân ortaya çıkmaz. Yine istidrâç konusunda bakın bir keşif notu daha verelim. İstidrâç: Derece, derece kaldırıp indirmek, tedricen götürüp felakete atmak. Bunu terakkî sanırlar, uçurumu lütuf sanırlar. İstidrâç uçurumdur, istidrâç felakettir ve tamamen helâk olmaktır. İstidrâç da kötü yoldan yükselmek yükselmenin adı istidrâçtır. Bunu ne yaparlar? Terakkî sanırlar ve bunu lütuf sanırlar. Ne lütuftur, ne terakkîdir. Kötü yolda ilerlemek istidrâçtır, neticede helâk olmaktır. Bunun için gurur kibirleri artar. Kimin? İstidrâç sahipleri gururlanır, kibirlenirler gurur kibirleri artar en acı, en feci azâba çarpılırlar. İç yüzü kahrı gazâptır. Keyt, hile, oyun, kahır yöntemidir. Mutlak cebir değil bu hür irâdesinin yaptığı seçimidir. Kişi istidrâcı kendi hür irâdesiyle seçer o yolda gider, çalıştığının karşılığını alır. Zulüm ekipte kişi adâlet biçebilir mi? Bugün küfür ekipte îmân biçebilir mi? Ne yapar? Zâlim zulmünün karşılığını istidrâç da kötü yolda ilerleme olduğu için onun karşılığını alır ve helâk olur. Hangi mevkide, makamda olursa olsun.
Kıymetli dostlarınız,
Hasan Katâde ’den gelen bir haberde de Kureyş’e Efendimiz (Aleyhisselâtu Vesselâm) tebliğ ettikçe Kur’an-ı Kerim onlara okuyup anlattıkça bu adam iyice delirtmiş diyorlardı. Bu haberin kaynağında bu ismi geçenler olduğu gibi Suyûtî bunları kaleme almıştır. Melekût âlemleri yaratan, yöneten saltanat gücü Rabbânî düzen işte her biri varlıkların bütünü hem delil hem kitaptır. Bunun için Rabbânî düzene şöyle iyi bakmalıdır. Rabbânî düzende varlıkların her biri ve bütünü bütün varlıkların bütünü hem delil hem de kitaptır. Gördüğünüz şu kâinat bir kevnî âyetlerle doludur yani kevnî bir kitaptır. Kevnî kânûnlar doludur bir yaprakta nice kânûnlar bulunmaktadır. Bir çiçekte her canlı böyle, her mahlûk böyle, suyun kânûnlarına bak nasıl Cenab-ı Hak suyu takdir etmiş, havanın kânûnlarına bak nasıl takdir etmiş, toprağın kimyasına bak onu nasıl takdir etmiş. Bütün canlıların yaprağından, otundan, çimeninden tut da galaksilere varıncaya kadar daha ötesi yer altına doğru git, göklere doğru git Yüce Allah’ın kânûnları ve hükümranlığı ortadadır. Kâinat kitâbî bir âyetlerle doludur ve kitaptır. Kevnî kitaptır.
Dakika 1:02:00
Kur’an-ı Kerim ise kitâbî âyetleri içinde insanoğlunun eline hazır olarak verilmiş hak kânûnlardır. Kitâbî kânûnları da, kevnî kânûnları da insanoğlu keşfetmek için çalışmalıdır. Ahmed Bin Hanbel’in rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamberimiz şöyle yalvarıyordu; Allah’ım! Senin kendine verdiğin veya katındaki kayıp ilminde kendine seçtiğin bütün isimlerinin hürmetine senden istiyorum diye bir yalvarışı vardır sevgili Peygamberimizin. Yahûdîlerden Hısıl Bin Ebî Kuşeyr, Semi-ül Bin Zeyd gibiler Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm’a kıyâmeti soruyorlardı. Suyûtî’nin yine kaleme aldığı bir haber de, bu âyet-i kerimeler geldi. Hangi âyetler? 182’den 188’e kadar âyetlerle ilgili. Onun şiddetine yerler, gökler dayanamaz diyordu Cenab-ı Hak. Yani kıyâmetin şiddetine ne yerler dayanır, ne gökler dayanır dayanamazlar. İlmi ise Allah’a aittir diye âyetler geldi. Diğer âyet-i kerimelerin keşif notları da şöyle; Önce Âdem’i Cenab-ı Hak yarattı, ondan da sizi yarattı. Nefsi Vâhide yani tek bir nefis yarattı Cenab-ı Hak O da Âdem’i yarattı. Her kabilenin atası da ayrı bir Âdem’dir. Buna da dikkat et! Kureyş’in ki de ‘’kusay’’ olduğu gibi Âdem evlatları Havvâ’yı yani dişisini de ondan yarattı. Cenab-ı Hak Havvâ Annemizi de Âdem babamızın bünyesinden yarattı. Buna dikkat et! Cenab-ı Hak yaratmanın her türlüsüne kâdir olduğu için tabiatı nasıl yoktan yarattıysa tabiata koyduğu kânûnların bakın üreme kânûnlarını Cenab-ı Hak koymuş ama bak tabiata koyduğu üreme kânûnlarını tam onun tersine, zıttına erkekten ne yapmış? Havvâ’yı yaratmış Âdem’de Havvâ’yı yaratıyor. Cenab-ı Hak her şeye kâdirdir. Kur’an-ı Kerim Allah’ın Kitâb’ı olduğu için 204’üncü âyet-i kerimede Cenab-ı Hak ne diyor; Bu benim kitâbım Kur’an’ı susun iyi dinleyin diyor. Susmak ve dinlemek farzdır. Çünkü Allah’ın kelâmıdır ebedî ölümsüz hayatın bize derslerini verir ve kurtarır, kurtarıcıdır.
Dakika 1:06:25
Ebedî mutluluğun bizzat rehberi Kur’an-ı Kerim’dir. Onun için Cenab-ı Hak’ka iyi sığınmalıdır hem sığınmalı hem de cihâd etmelidir. Cihâd ederek Allah’tan yardım istemelidir fiili dua cihâd ile yapılan duadır. Sözlü duanın yanında fiili dua yoksa o gerçek dua olmamıştır. İbn-i Arabî’nin de ortaya koyduğu bir haberler Yüce Allah’ın din ismi rivâyeti vardır diyor. Tabii ki O’nun isimlerinin sayısını Yüce Allah kendi bilir. Ama bütün yüce ve en güzel isimler Allah’ın isimleridir. (C.C) Bir nükte şeytan veya köpek sana saldırırsa ne yaparsın? Şimdi diye bir soru sorulmuş tabii sürünün sahibinden yardım istersen işin kolay olur. Yani Allah’a sığın diyor.
Seleften birisi öğrencisine sormuş Selefi Sâlih ‘inden biri öğrencisine soruyor diyor ki; “Şeytan veya bir köpek saldırırsa ne yaparsın?”
O da diyor ki, cihâd ederim diyor.
O zaman diyor ki, Selef öğrencisine: Âlemin tüm sürülerinin sahibi Allah’tır Allah’a sığın diyor. Hem de tedbirini de alarak ama tedbiri aldıran da O’dur tedbir alacak kuvveti, fırsatları, sebepleri yaratan da O’dur. Burayı da unut ma! Ben tedbir aldım da kurtuldum dersen tedbirleri sebepleri yaratanın da O olduğunu unutma! Sen kulluk görevin için sana verilenleri sen azm eyle. Ama azminle bu meşru yolda Allah’a tevekkül ederek görevini, kulluk görevini yapmaya çalış. Ama tevfik-i hidâyetin ve başarının tamamen Allah’a ait olduğunu da unutma! Bir nefisten hem erkek hem dişi yarattı Cenab-ı Hak. Bu tabiattaki tekdüzeliğin zıddınadır. Aynı kök, aynı cins cinsidir eşidir. ‘’Nahl Sûresi 72’nci âyet-i kerimede’’ ünsiyet, sevgi, itminan bulsun diyor bakın; ünsiyet, sevgi, itminan bulsun onda ki emânet bunda karar kılsın, uyum sükûn olsun diye aslî yaradılış da bu var.
Dakika 1:10:17
Ne var? Kadınla erkek arasına Cenab-ı Hak ünsiyet koydu sevgiyi koydu. Niçin? İtminan bulsunlar, onda ki emanet bunda karar kılsın, uyum olsun, sükûn olsun diye. Eğer ortada bir öfke, bir nefret varsa bakın burada ne olmuştur? Ünsiyet, sevgi kaybolmuştur ve öfke nefret boşanma sebebi bile sayılmıştır. Dişi hücrecik alır zürriyet yüklenir, doğumda sevinç, neşe, telaş, endişe yaşanır. Tabiat olayı diyenler şirke düştüler tabiat olayları Allah’ın kendi idâresi ve yaratmasıyla ortada varlığını sürdürmektedir. Onun için Allah’ı yok sayarak tabiat olayı diyenler şirke düştüler şirk yoktu insanoğlu şirki kendisi uydurdu. İnsanoğulları uydurdular. Putlar, fetişler vesâire, putları da insanoğlu kendi uydurdu. Allah’ın eşi benzeri yok ki putperestlik insanoğlunun kendi uydurmasıdır. İnkâr kişinin kendi uydurmasıdır. Şirk, nifâk, zulüm, kötülükler, haramlar, günahlar insanoğlunun kendi kazanımıdır. Aslî olan îmân, Amel-i Sâlih ve rahmet idi, sevgi idi, ünsiyet idi, itminan idi, mutlulukların tamamıydı aslî olan budur bunları bırakıp da hakkın dışına çıktığın zaman işte ortaya felaketlerde çıkmaktadır. Yunus Sûresi’nin 19’uncu âyetinde: İnsanlar tek ümmet idi. Şirkin, putların kulları oldular neticede yazık ettiler. Kendilerini şu isimleri verdiler; Abduşşemş, Abdullat yani bir putlarına şems ismini güneş ismini koydular. Bir putlarına Abdullat dediler ve Lat’ın kulu, Şems’in kulu gibi Abdül uzza uzzan’ın kulu gibi isimler verdiler. Bunlar put isimleridir o cağ da böyleydi bu cağ da Allah’tan başka kime kulluk edenlere temâyüllerine kimleri Rab edindiklerini bir bakın. Bakın isimi konmamış putların kulları dolu pek çok put kulları var. Kim bunlar derseniz? Allah’ı ve hakkı, hukûku, hakîkati Allah’ı ve Allah’ın ortaya koyduğu gerçekleri tanımayan herkes birinin kuludur farkında olur veya olmaz. Yardımcı koruyan, kurtaran Yüce Allah’tır (إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ) ‘’A’râf 196’’ benim işte yardımcım, koruyanım, kurtaranım Allah’tır. (C.C) der. (إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ ) benim işte yardımcım, koruyanım, her mü’min, her Allah’a inanan teslim olan kişi. Yüce Allah iyi kullarına velidir sahip çıkar. ‘’Zemahşeri’’ diyor ki; Müşrikler putlarına inci boncuk takarlar ‘’’Zemahşeri’ kendi tefsirinde bunu kaleme almış.
Dakika 1:15:02
Müşrikler diyor putlarına inci boncuk takarlar, resimlerini tanrı yerine koyarlar. İşte bu putperest aklıdır, müşrik aklıdır. Mücâhit, Hasan-ı Basrî, Süddî gibi (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn) zât-ı muhteremler. ‘’Hüm’’ zamiri küffara aittir demişlerdir bu âyetlerde geçen. Acı çekenin diyor başında sevdikleri toplanır adam kıvranıyor acı çekiyor bütün sevdikleri de yanında, doktorlar yanında, eczacılar ilaçlar yanında ama dikkat edin hasta kıvranıyor. Onun acıların kimsecikler görmüyor sadece acı çektiği hissediliyor. Farkında ama onun çektiği acıyı kimse olduğu gibi duymuyor, acıyı çeken biliyor kimse buna yardım edip acısından kurtaramıyor. Şimdi bu acı çeken kişinin bu taptığı putları yanına doldursanız yanına, putları ve o put heykellerini getirirseniz o acı çekenin yanına bunların hiçbir faydası var mıdır? O doktorlar yanında, sevdikleri yanında ama bunlar ellerinden bir şey gelmiyor. Peki, burada ki o yanında ki o sevdikleri insanlar dahi hiç ellerinden bir şey gelmediği için put misâli orada duruyorlar. Peki, onun içindeki çektiği ıstırapları kim görüyor? Allah görüyor. Allah ise görüyor ve duyuyor. O’ndan başkası işte burada bâtıl olduğu ortaya çıkıyor. Öyle bir an geliyor ki doktorlar, ilaçlar, sevdiklerin hiçbir fayda vermiyor. Onların fayda vermediği yerde bir kudret var kâdir bir kudret var. İşte o Allah’ın kudretidir Allah’ın kudretine sığın, Allah’a ilticâ et ki ebedî yardımsız kalmayasın. Yardımların bittiği yerde Allah’ın yardımı ebedî devam eder. Kudret ve kuvvetlerin bittiği yerde O’nun kudret ve kuvveti ebedî devam eder. Aklın varsa Allah’a iyi inan, emrine gir, iyi Müslüman ol! Affedici ol bak hoşgörüyü, kolayı gözet. Kitapta mâruf gerekli, hayırlı, faydalıyı al. Dikkat et! Kitapta mârufu, gerekli olanı, hayırlı olanı, faydaları al. Örf Arife mâruf yapılması gerekli olan olması yokluğundan hayırlı bilinen her bir iş örftür. (fiilin, cemilün, müstahsinün) güzel ve faydalı her iş örftür. Dolayısıyla bunu al örfü al diyor. İyiliği bilinip kabul edilen her emir ömre uygun olmalıdır. Yani iyiliği bilinip kabul edilen bu bir örftür ama her emir örfe uygun olmalıdır, her örfün emri gerekmez, her âdet gelenek de örf değildir. Bunları doğruyla yanlışı birbirinden örf faydalıyla, zararlıyı birbirinden ayırabilmeli Hak ile bâtılı birbirinden fark edilmeli Fâruk olmalı. Zorbaların zoruyla kötü alışkanlıklar, gelenekler, bâtıl çirkin şeylerin nehyi gerekir emri değil. Şirkle, putla savaşılır her âdet, gelenek örf değildir. Her örfte âdet değildir. Mekki Sûreler ile bakın kamu vicdanı ve şer-i örften sonra ne olmuş Mekki Sûrelerle? Kamu vicdanı oluşmuş ve şer-i örf yerleşmiş bu kamu vicdanı yerleşip şer-i örften sonra Medenî Sûrelerle ibadetler, emirler başlamıştır. Baskıyı da kaldırmıştır. Ahlâk ilmi, kânûn yapma yönetim bilgisi için geniş kapsamlıdır yani köklü Yüce Allah’ın kulundan istediği güzel ahlâk kamu vicdanına yerleşmiştir. Ondan sonra kânûn yapma yönetim bilgisi için o güzel gerçek ahlâkın kapsamı geniştir de çok önemlidir.
Dakika 1:22:15
Ahmed Bin Hanbel rivâyetinde: “Faziletlerin en yükseği seninle ilişkisini keseni senin arayıp sormam seni mahrum bırakanı senin ihsân da bulunma ve sana zulmedeni senin affetmedir” dedi. Kim? Peygamberimiz. Bu hadisi Ahmed Bin Hanbel rivâyet ediyor (Rahmetullâhi Aleyh). Gazâp gerçekleşmişken bu nasıl olur ya Rab? Bak, bak gazâp yerleşmişken bu nasıl olur ya Rab? Diyen ne diyor? (فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ) ‘’Fussilet Sûresi 36’’ diyen âyetler geliyor. Suyûtî, Âlûsî gibiler bunu da kaleme almışlar. Yardım ve korumasına ilticâ etmelidir. Kimin? Yüce Allah’ın O’nun yardımına O’nun korumasına ilticâ etmelidir. Gönül ve dilinde O’na sığınmakla kendi hatalarını şeytan hilesi nereden geldiğini görmekle kişi firâset ehli olmalıdır. Onun içinde Hakk’ı dinlemeli şeytanın hilesinin nereden geldiğini görmek sezmek için Hakk’ı dinle. Yani Kur’an’ı iyi anla iyi dinle bu ölümsüz hayatın bize dersini veren Kur’an-ı Kerim’i iyi anlamalı, iyi ders edilmeli. Bunun için Kur’an-ı Kerim’i iyi anlatanları o dersleri hiç kaçırmamalı. Dünyanın neresinde olursan ol Kur’an-ı Kerim’in sus ve iyi dinle susmak dinlemeye götürür, dinlenen basîrete götürür, basîret îmâna, îmân sâlih amellere ve olgunlarda ilâhî rahmete, nimete ermenin sebep yoludur. Bakın buraya kadar ulaştıran bizi Kur’an-ı Kerim’i susmak ve dinlemek ile işe başlanıyor. Dinleme, susma şarttır. Şimdi kıraat yani okumak… Susma nasıl şartsa kıraatte okumak, ağzından çıkanı anlamak anlatmaktır. Kıraat nedir? Dikkat et buna! Kıraat: Okumak, ağzından çıkanı anlamak, anlatmak ve sesli okumaktır. Yani kendin duyacak kadar asgari. Cebrâil’in işi nedir? ‘’Aleyhisselâm’’ Kıraat okumak değil okutmaktır İkrâ (اقْرَأْ) dedi çünkü yani İkrâ’dır. Allah’ın işi vahiy indirmektir ve Cebrâil Aleyhisselâm’ı ve Hazreti Muhammed’in hazırlanması kalbinin vahye tamamen hazırlanması gibi birçok Cenab-ı Hak ne yapar? Dilediği hikmet dolu imkânlarını da yaratır. Allah’ın işi vahiy indirmek… Akıllı olmayandan, cansız varlıktan sâdır olan seslere kıraat denmez. Buraya dikkat et! Akıllı olmayandan, cansız varlıktan sâdır olan seslere kıraat denmez. Aksi sedaya da kıraat denmez. Fâkihlerimiz o yüksek âlimlerimiz (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn) bunlardan kıraat ve tilâvet hükmü tereddüt etmez. Mesela tilâvet secdesinin gerekmeyeceğini beyân etmişlerdir. Sessiz kıraat olmaz. Çalan, çınlayan, yankı yapan sesi dinlemek de kıraat değildir. Çalıyor, çınlıyor, yankı yapıyor ve bu şekilde ses dinlemek de kıraat değildir. O bir çınlamadır sesi aksettiren gramofon, radyo, televizyondan gelen ses de kıraat değildir. Kıraatin yankısıdır, yansımasıdır. Kur’an-ı Kerim’i öbür…..
Dakika 1:28:18