313- Tefsir Ders 313 hayat veren nurun keşif notları
313- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 313
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Tevbe Sûresi 17’nci Âyet-i Kerime’den 27’nci Âyet-i Kerime’ler )
Sevgili dinleyenler, muhterem izleyenler!
Tevbe Sûresi’nin yüce âyetleri ile dersimiz devam ediyor. Kur’an-ı Kerim’i başından buraya kadar sırayla buradan da Kur’an-ı Kerim’in tümünü sizlere takdim etmeye, tebliğ etmeye çalışacağız. Ebedî hayatın gerçek dersleri tedrîsâtı ve ebedî mutlu olmanın bütün reçetede ki, lâzım olan ilâhî gerekçe ne ise İslam’ın tümünden bunları öğrenmemiz mümkündür. Bir de onun için nurun mutluluk veren hayatın tüm gerekçelerini, ilâhî hükümlerin tamamını Kur’an-ı Kerim’de, nurlu sünnette ve İslam’ın bütün muhteviyâtında ne varsa imkânlarımız dâhilinde o yüce hazineleri sizlere takdim etmeye devam ediyoruz. Elbette ki, Kur’an-ı Kerim eşsiz bir mûcizedir. İnsanlar onun karşısın da acizdir, herkes âcizdir. Kur’an-ı Kerim mûcizedir en yüce mûcizedir. Kur’an-ı Kerim’i anlarken, anlatırken aczimiz de tabii ki itiraf etmemiz gerekiyor. Lütuf Yüce Allah’tan kerem O’ndan, tevfîk ve hidâyet hep O’ndan, O’nun lütfu keremiyle ölümsüz ebedî hayatın derslerine devam ediyoruz. Bunlar ebedî hayatın ve mutluluk için çırpınan herkes için hayat veren nurun dersleridir.
مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ أَن يَعْمُرُواْ مَسَاجِدَ الله شَاهِدِينَ عَلَى أَنفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ أُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ ﴿١٧﴾
Yüce Rabbimiz bu yüce âyetinde: Müşrikler diyor kendi inkârlarına kendileri şahit olup durularken Allah’ın mescitlerini imar etmeleri mümkün değildir diyor. Müşriklere diyor ki Cenab-ı Hak; Benim mescitlerini siz imar edemezsiniz diyor. Siz müşriksiniz bir defa müşriklerin kim olduğunu, şirkin ne olduğunu her Müslüman en iyi şekilde bilmeli tüm insanlığa da bildirmelidir. Kendi nefsini iyi okutmalı ve bütün insanlığa da faydalı olmalıdır. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Kim de şirk varsa hiçbir ameli kabul değildir. Yüce Allah (حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ) diyor. ‘’Tevbe Sûresi 17’’ amelleri boşa gitmiştir. Çünkü Allah müşrikin amelini kabul etmiyor. Şirk necistir müşrikte de o şirk bulunduğu için müşrikin amelleri kabul değildir ve müşriklere cennet yasaklanmıştır. Ve onlar ateş içinde ebedî olarak kalacaklar. (وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ) buyuruyor.
Dakika 5:10
Kıymetli dostlarımız,
Allah’u Teâlâ zâtında bir, sıfatlarında bir, her şeyinde bir, yaratıcı olarak bir, sebepleri yaratırken bir, âlemleri idâre eden olarak bir, emir veren hükümran olarak bir her şeyin de Allah birdir. Kim Allah’a başkasını mahlûktan birini benzetirse şânını yakışmayan bir sıfatla Allah’ı anar sa veyahut Allah’ın sıfatlarından birini kuluna verirse mahlûku ilâhlaştırırsa bunlar müşriktir. Allah’ın eşi, dengi, oğlu, kız olmaz. Onun için Allah’ın şeriki, neziri, dengi olmadı olmayacaktır. Allah’ı doğru tanımadan kimsede îmân olmaz, doğru îmân olmaz. Doğru îmân olmadıkça kimse cennete giremez, mutlu hayatı yakalayamaz, cehennemden kurtulamaz. Birbirimize doğruyu söyleyelim birbirimize öyle sahte reklamlarla aldatmayalım, doğruyu söyleyelim. “Allah şirki kabul etmiyor.” İşte âyet-i kerimeler bunlar Allah’ın sözleri Kur’an-ı Kerim Allah’ın sözüdür. Peygamber onu harfiyen eklemeden, azaltmadan olduğu gibi cihâna tebliğ etmekle, inanmakla, amel etmekle, uygulanmakla, İslam’ı yeryüzüne yerleştirmekle Peygamber görevlidir. Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem görevini mükemmel yapmış Hakk’a yürümüştür.
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ ﴿١٨﴾
Bakın; Allah’ın mescitlerini, camileri başta Mescid-i Haram, Beytullah Kâbe-i Şerif olmak üzere Allah’ın mescitlerini ancak kim imar edebiliyor. Bakın; Yüce Allah ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan… Gerçek îmânı olacak tevhîd îmânı, hanîf îmânı, gerçek îmân. Şirkten, küfürden, nifâktan, şüpheden, tereddütten arınmış gerçek bir îmân ile kim bu gerçek îmânla Allah’a îmân ediyor ve âhirete de bu şekilde inanıyorsa işte namazı kılan bu îmânla beraber namazı kılan… Namaz nedir? Beş vakit Allah’ın farz buyurduğu ey kulum 5 defa huzuruma gel diye seni Allah davet ediyor. Rahmet, ziyafet mirâca çağırıyor, Allah çağırıyor. Dikkat et! Hâkim, Vâlî, devlet başkanı çağırmıyor. Âlemlerin Rabbisi seni, beni, bütün âlemi yaratan çağırıyor. 5 defa namazda huzuruma gel namazını devamlı kıl diye seni huzuruna çağırıyor. Yaratan çağırıyor. Şu sultanlığa bakın Rabbinin huzurunda olmak kadar bir insanı yükselten hangi değer olabilir? Rab seni huzuruna çağırıyor ve seninle buluşmak istiyor.
Dakika 10:00
Sana uçsuz, bucaksız mükâfatlar vermek istiyor. Rahmete çağırıyor, mağfiretin çağırıyor sana kat kat dereceler vermeye çağırıyor. Îmânlı yaşayıp îmân ile Allah kendi huzuruna, cemâline cennette uçsuz, bucaksız nimetlerine çağırıyor. Namaz deyince ne anlıyorsun sen? Îmânın yanına Allah cihâdı, namazı koymuştur. Müslüman da cihâd, namaz kesin kez olacaktır. Namazın yanında ne olacaktır? Zekâtı veren diyor bakın, zekât dünyadan âhirete, cennete bir köprüdür. Zenginle fakir arasında ki kurulan dengelerdir. Zekâtsız bir dünya zulüm dünyasıdır hak yiyen, fukaranın hakkını yoksulların hakkını yiyen bir dünyadır. Mutlaka zekâtlar hakkı ile verilecektir. Allah bakın namazı yanına da zekâtı koydu ki, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan… Dikkat et buraya (وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ) diyor. Îmân, cihâd, namaz, zekât ve Allah’tan başkasından korkmayan, sırf Allah korkusuyla dolup taşan, bütün varlığıyla Allah’ı seven, bu iki kanatla Allah’a uçan işte diyor; kullar ki, bakın bunlar diyor camilerimi, mescitlerimi benim bunlar imar ederler. Bu sıfatları taşıyanlar yani îmân, cihâd, namaz, zekât ve sırf Allah’tan korkan başkasından katiyyen korkmayan zât-ı muhteremler benim camilerimi imar ederler diyor. Cami imarının tabi şümûlün de birçok değerler var maddî ve manevî imara şümûlü var. En büyük imar caminin içinde Allah’a ibadet etmekle başlar. Öbür artık diğerleri gelir maddî, manevî imarlar gelir. Yine diyor ki Cenab-ı Hak, işte hidâyet üzere oldukları umulanlar bundandır diyor. İşte (فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ) buyuruyor.
أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿١٩﴾
İşte bu âyette de cihâdı ortaya koydu Cenab-ı Hak. Siz diyor hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram’ı yani Kâbe-i Şerif’i imar etme işiyle Allah’a ve âhiret gününe îmân edip, Allah yolunda cihâd edenlerin yaptığı işi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar. Allah zâlimler topluluğuna hidâyet, ihsân etmez. Bakın Cenab-ı Hak burada cihâdı zirveye çıkardı. Her gün Kâbe’yi yeniden yapsanız cihâdın yerini tutmaz. Bütün sıcak günlerde dünyanın hacıların su dağıtsanız cihâdın yerini tutmaz. ‘’Cihâd, Cihâd Senamul İslâmî el-Cihâd’’ İslam’ın zirvesi cihâddır, her Müslüman Mücâhit’tir, hiç bir Müslüman terörist değildir olamaz. Her Müslüman Mücâhit’tir, Mücâhit olmak zorundadır.
Dakika 15:26
Onun için kıymetli izleyenler, Cenab-ı Hak burada cihâdı zirveye koydu herkesi cihâda çağırdı. Her Müslüman kadın erkek Mücâhit ve Mücâhide olmak zorundadır. Cihâdın tabii ki şümûlü geniştir. Allah yolunda yapılan bütün hizmetler cihâddır. En başta cephede ki İ’lâ ’yı Kelimetullah uğruna yapılan mücâhede ve dünyaya hak ve adâleti, barışı sağlamak için dünyada ki zorbalara karşı Hakk’ı müdafaa cihâdı ve ilimle kalpleri fethetme, nefisleri kuşatma cihâdı önde gelmektedir. Ve İslam da her hayırlı hizmetin cihâd olduğunu hiç unutma! Kur’an-ı Kerimi dünyaya anlatmak cihâd-ı kebirdir büyük cihâddır. Kalpleri, nefisleri kuşatmak ve îmânın, ilmin, irfânın nuruyla nefisleri kuşatmak irşâd etmek en büyük cihâddır. Hattâ nefsi adam etmek en büyük cihâddır. Kendi nefsini adam edemeyen başkalarına zaten faydalı olamaz. Nefsin tam bir tezkiyesi ve terbiyesi gerekmektedir. Bunun için Cenab-ı Hak böyle buyurdular. Cenab-ı Hak; (وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ) buyurdu. “Allah zâlimler topluluğuna hidâyet etmez” diyor. Allah’ın hidâyetine, ihsânına mazhâr olmak istiyorsan zulmü bırak âdil ol, zâlim olma. Allah’ın adâleti ile âdil olmaya adâletin yeryüzüne yerleşmesi için çalış. Önce kendine bir defa adâleti uygula evine, çağına çoluğuna ve Ehl-i Beytine, evinde kimler varsa ehlin iyâlin olarak ailenin tüm bireylerine adâleti, sevgiyi bir defa İslam’ın yüce hükümlerini uygula evin bir defa bir İslam cennetine dönüşsün. İslam’ın nuruyla, İslam’ın sevgisiyle evin dolsun ve taşsın. Kendinde bu tamamen bulunsun karşıya yansısın.
الَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِندَ اللّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ ﴿٢٠﴾
Burada da Cenab-ı Hak mü’min kişiyi tarif etti. Mü’min dediğimiz zaman Müslüman kişi Mücâhit Müslüman kimdir? Diye sorulunca bu âyete dikkat et! Kısa öz vasıflarını özelliklerini açıkladı Cenab-ı Hak. Diyor ki; Îmân edip de hicret edip, îmân olacak hicret olacak mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler, cihâdın nelerle yapıldığını da bak burada açıklıyor Cenab-ı Hak.
Dakika 20:00
Bir defa îmân ve hicretin yanında mallarıyla, canlarıyla cihâd edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. Yani Mücâhidin hicret eden Muhâcirin ve Mücâhidin ulaştığı zirveye kimsenin ulaşamadığı en yüksek zirveye bunların ulaştığını görüyoruz. İşte bunlar murâda ermiş olan mutlu kullardır diyor. Cenab-ı Hak (وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ ) buyuruyor. Murâdına ermek istiyor musun? Hani dünyada herkes bir hayat tarzından bir murâddan bahsediyor. İşte murâd bu murâddır. Ebedî ölümsüz hayata tükenmez nimetlere ve hastalığı olmayan ebedî seni genç bırakan hiç yaşlandırmayan, yaşadıkça gençleşen, yaşadıkça sıhhat bulan ebedî mutluluğu sana sunan işte İslam’ın senden istediği bu özelliklerdir ve İslam insana bunu öğretiyor. Mutlu hayat tarzının murâdına nasıl ereceğini öğretiyor. Başkalarında bu yok ki. Dünyanın bütün üniversitelerini bitirsen Allah’ın verdiği dersi sana kimse verebilir mi? Kimse Kur’an ortaya koyabilir mi? Kimse bir gök yaratabilir mi? Kimse bu dünyanın yerine ya ben bu dünyayı beğenmiyorum başka dünya yaratacağım, olabilir mi? Dünyayı bozuyorlar ifsat ediyorlar. Denizler kirleniyor, hava kirleniyor. Yediğin içtiğin sebze ve meyvede, ette, tüketimde insan elinin değdiği ne varsa bozulmaya gidiyor. Bilim faydalıdır fayda bilimin arkasına sığınıp falcılık yapanlar bu dünya ya iyilik edenler değil. Bilim, insanlığın faydasına çalışılan, faydayı ortaya koyandır bilim. İşte Kur’an-ı Kerim bilimler üstü bilim, tabiatüstü ilim ve Allah’ın hüküm ve kânûnlarıdır. İslam’ın, Kur’an-ı Kerim’in, hukûkun üstünlüğünün anlayışı hak olmasındandır. Allah hak varlıktır O’nun emirleri hukûktur, hukûkun üstünlüğü de buradadır. Yarattıklarının tamamının bir hakkı hukûku var. Her hak sahibine hakkını vermediğin müddetçe adâlet etmiş olmazsın.
يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُم بِرَحْمَةٍ مِّنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَّهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُّقِيمٌ ﴿٢١﴾
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede de: Rableri diyor, onları kedi katından bir rahmet, bir rızâ ve bir cennetle müjdeler. İşte bu muradına eren kullara Allah müjdeliyor. Ne diyor? Kendi katından rahmetle müjdeliyor. Bu müjdeyi Allah veriyor. Birinin müjdesi değil ki, bir yerde aldığın ödül değil ki, birinin sana yaptığı bağışladığı maaş değil. Bu Allah’ın rahmeti bir de diyor bak; Bir rızâ ve bir cennetle müjdeler diyor. Rızâ nedir? Artık sana ebedî azâb etmeyeceğim diyor. Hiç kızmayacağım sana diyor ve ebediyyû’l-ebed bu cennette mutlu yaşayacaksın diyor. Ve rızâsını da sana müjdeliyor ve cennetini de müjdeliyor. Cennette ölüm var mı? Yok. Hastalık var mı? Yok. İhtiyarlık var mı? Yok. Peki, yakıcı sıcak veya soğuk var mı? Yok. Ya nur üstüne nur, mutluluk üstüne mutluluk bütün hayalleri, akılları, dilleri bir araya getirseniz cenneti tarif edemez. Bütün güzellikleri olduğu yer seni oraya hazırlayan İslam dini, Kur’an-ı Kerim’dir. Bunun önderi Üsve-i Hasene ’si Hazreti Muhammed’dir bunun canlısı, elindeki rehber ve deliller ise tamamen nedir? Kur’an-ı Kerim’dir, Peygamberimizin sünnetidir, icmâyı ümmetidir, kıyası fukahâsıdır ki, bunların tümü Kur’an’a dayalıdır. Kur’an-ı Kerim’e, şanlı Kur’an’a.
Dakika 25:50
Onun için Hz. Muhammed’in bir burhan olduğunu, Kur’an-ı Kerim’in de hak bir ilim ve ilmi bir delil olduğumu kesin bir ilim ve ilmi delil olduğunu unutma! Cenab-ı Hak ki o diyor o cennette onlar için ne vardır? Bitmez, tükenmez nimetler vardır diyor. (ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ) ne demek? Bitmez, tükenmez nimetler var. Nerede? Cennette. Dünyayı dünya ya göre yaratmış Cenab-ı Hak. Berzahı, mezar hayatını berzah âlemini oraya göre yaratmış, cehennemi ona göre yaratmış, cennetini de ona göre yaratmıştır. Onun için cennet zevki-sefa ebedî nimetlerin bitmez, tükenmez nimetlerin bulunduğu yer ve zevki âlem yeri ama gerçek zevk dünyada ki gibi sahte bir zevk değil. Dünyada ki gerçek zevk İslam’ı yaşamaktadır. Gerçek hayat İslâmî hayattır, gerçek hayat tarzı İslam’ın hayat tarzıdır. O bir defa İslam’ın îmânıyla kalbin aydınlanacak, beynin ruhun aydınlanacak, Kur’an’ın ilmiyle bir defa irfân iç dünyana bir irfân nuru doğacak feyizler yağacak. Çünkü ilâhî olduğu için Kur’an-ı Kerim sürekli kalbine Kur’an’dan feyizler gelir. Kur’an-ı Kerim’in nuruyla nurlanırsın, aydınlanırsın artık irfân nurları seni kaplar. İlâhî sevgi Allah sevgisiyle dolar taşarsın. Ama Kur’an’ın ilmiyle donanman lâzım, Kur’an çeşmesinden doya doya içmem lâzım. Evliyâlar buna ne diyorlar? Diyorlar ki, zevk diyorlar, rey diyorlar, şirk diyorlar. Kişi Kur’an’ın mânâsını nefsine ulaştırınca ortaya bir zevk çıkar. Kalp o manadan mutlu olunca ona bir şirk ortaya yani artık oradan içmeye başlar ve ondan sonra da mutluluk başlar ki buna da rey deniyor. Yükseliş ve aydınlanma devam eder ve yükselişle devam eder. Kur’an-ı Kerim seni Arş’a çıkarır, cennetle Allah’ın cemâlini o vuslata ulaştırır. Yalnız Kur’an-ı Kerim’in Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolunda doğru bilmen, doğru anlaman gerekiyor Bunu çok iyi bilen ekolden bu ilmi tedris etmen gerekiyor ve gerçek bilenlerle hareket etmen gerekiyor. Yoksa önüne gelen rastgele ehl-i bid’at ve dalâlet yoluyla ortaya konulan din anlayışı ve İslam’a karşı güçlerin ortaya koyduğu yazdıkları kitaplarla din anlayışı seni doğruya götürmez, saptırır, yazık olur. Sakın ola ki aldanma! Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat ekolünün çeşmesinden, ilim çeşmesinden doya doya içmeye bak. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat bahçesinin bahçıvanlarına gel.
Dakika 30:30
Bunlar ilim bahçesinin meşhûr bahçıvanları var ve bu dünyanın büyük filozofları var. İlim saraylarında o ekollerde kendini, ömrünü, ruhunu, her şeyini bu ile vakfetmiş kendini bu Allah’ın dinine adamış ilim büyüklerimiz var, ilim adamlarımız var. Başta Hz. Muhammed, Ashâbları, Tâbiîn, Tebei Tâbiîn ve o yoldan gelen İslam âlimleri, müçtehitlerimiz bunların başında işte İmâm-ı Âzâm’ın ekolü, Mâlikî ekolü, Şafiî Hanbelî ekolünü hiç kaçırma bu ekolden ve o çeşmeden o ilim çeşmesinden doya, doya içmiş ilim kahramanlarımız var. Müçtehitlerimiz o gün de var, bugün de var kaynaklarını sağlam yalnız sağlam kaynaklarımıza gel. İlimsiz ne şeriat olur, ne tarikat olur, ne mârifet olur, ne tasavvuf olur. Şeriatın katmanlarıdır hepsi, ne ararsan şeriatın içinde Kur’an-ı Kerim’in ilminde, irfânın da onun içinde arayacaksın. Eğer tarikatı Kur’an’ın dışında, mârifeti tasavvufu Kur’an-ı Kerim’in şeriatın dışında ararsan çoktan sapmışsındır. Dalâlete yuvarlandın gittin aklını başına al! Çünkü Kur’an’ın, sünnetin, icmânın, kıyasın, şeriatın dışında ne bulursan bul Bâyezid-i Bistâmî ‘ye bak, el-Kuşeyrî ’ye bak, Abdul Kerim Kuşeyrî ‘ye bak ve diğer bütün Evliyâlara Dâvûdî Tâî’lere şöyle bir bak! Şâh-ı Nakşibendilere bir bak şöyle! Bunlar şeriat çeşmesinde onun okulunda yetişmişlerdir. Şeriat okulunda bulmuşlardır tasavvufu, mârifeti, hakîkatin hepsini şeriatın içinde bulmuşlardır. Şeriatın dışında hiçbir şey olmaz. Çünkü şeriat dediğin zaman nedir? Bunun bir tarifini yap bakıyım nedir şeriat? Şârî Teâlâ’nın ortaya koyduğu kânûnların tümüne şeriat denir. Bunun da kaynağı nedir? Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, ümmettir ve kıyas-ı fukahâdır. Tefsir Ulemâ’sını, Kelâm Ulemâ’sını, Akaid Ulemâ’sını, fıkıh Ulemâ’sını ve bunların içerisinde işte tasavvufu bunların içinde arayacaksın, dışında değil. Mârifeti, hakîkati burada arayacaksın. Her hakîkat şeriattır, her şeriat hakîkattir, her mârifet şeriattır, hem şeriat mârifettir. Bunu bütün Evliyâlarımız bunu böyle söylerler. Git bütün tasavvuf okuluna bak, şeriatsız şeytanın vesveselerini kerâmet zannetme, istidraçlar kerâmet zannetme, duyduk duymadık da deme! Doğru oturalım, doğru konuşalım, birbirimize doğrular söyleyelim. İlimsiz, irfânsız ne şeriat olur, ne hakîkat olur, ne mârifet olur, ilimsiz hiçbir şey olmaz. Hazreti Muhammed ümmiydi ama Allah okuttu onu, kalbine Kuran’ı Allah yerleştirdi. Kur’an’ı ona Allah tefsir etti. Cebrâil aracılık yaptı. Onun mürşidi kâmili Hazreti Muhammed’in direk Allah idi (Celle Celalühü). Muhammed de Sahâbînin mürşidi, âlemin mürşidi ve rahmet Peygamberi bütün âlemlerin, bütün milletlerin Sahâbî Muhammed güneşinin etrafında gökyüzünde yıldızlar gibi aydınlandı. Sahâbî Tâbiîne bu aydınlanmayı gerçek İslam’ın ilimlerini devir eyledi. Tâbiînden de bize nakil yoluyla, tevâtür yoluyla gelmektedir.
Dakika 36:00
Onun için ilimsiz olmaz, sadece îmânla işe başlanır orada kalmak diye bir şey yok iki günün birbirine eşit olmayacak. İki günün birbirine eşitse sen şeriatçı da değilsin, mârifetçi de değilsin. İki günü birbirine eşit olmayacak ya bugün kazanmışsın yarın mutlaka “101” olmalı asgari. Adam elli senedir daha aynı kepir de bitmiş, sararmış, solmuş dibine o otun dibine ne yağmur yağmış, ne de bir gıda onu yeşertecek gıda vermiş. Müslümanın kalbi Kur’an bahçesinden yer içer, sürekli Kur’an çeşmesinden içer, Kur’an bahçesinden yer, Kur’an okulunda okur yükselmeye devam eder. Sen ne yapıyorsun? Yaptığını göster. Hani Müslümansın, hani Kitâb’ın Kur’an-ı Kerim idi, hani senin Peygamberin Muhammed idi? Hani Rabbim Allah diyordun? Sana Cenab-ı Hak kefir de bitmiş ot gibi orada yeşermeden kal mı dedi sana? Birisi gelip oradan koparım alıp gidecek, kimin yiyeceği de belli değil. Hangi rüzgâr esince de toprağa da alıp götüreceği de belli değil. Gel Kur’an kalesine oraya gir oranın okulunda oku orada eğitim gör yeryüzünde İslam’ın barışını ilmi irfânını adâletinin yerleştirecek bir kahraman olarak İslam’ın okulundan mezun ol. Eğitimini gör kahraman eğitimini Hazreti Ali’nin önünde küfür ve şirk orduları duramadı. Nerede eğitildi o? Kur’an okulunda, Muhammed’in okulunda eğitildi. Hz. Ömer cihanı adâletiyle titretti. Ne ile yaptı bunu? Muhammed’in irşâdından dersini aldı, Kur’an’dan aldı. Ebû Bekir, Sıddık oldu. Ne ile oldu? Yatarak olmadı hiç biri, Kur’an bahçesinde, Kur’an okulun da bunlar Muhammed’in irşâdıyla o Sahâbînin her biri gökte parlayan yıldızlar gibiydi. Muhammed güneşinin etrafında o Sahâbî Her biri bir yıldız olarak parlıyordu. Yıldızlar birbirinden parlaktır ama hepsi parlaktır. İşte daha çok parlak olanlar Muhammed’in işte okulunda iyi okuyanlardır (Aleyhisselâtu Vesselâm). Öbürleri de parlamışlar o kadar parlamışlardır derece derecedir. Onun için parlamayan işe yaramaz parlamalı îmân nuru göğüslerde parlamalı.
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا إِنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿٢٢﴾
(خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا) cennette diyor ebedî kalırlar. 500 sene, 1000 sene değil. Dünya da kaç sene kalacaksın? Şöyle bir hesap edelim diyelim ki; 100 sene yaşadın çocukluğuna, ihtiyarlığına şöyle bir bak bunun bir kısmını gece uykusuna çık geriye ne kalıyor şöyle bir bak, birde elemine kederine bak şu dünyanın birde o tarafına bak. Geriye ne kalıyor? Geriye kalsa, kalsa bugün 20, 30 sene kalmaz.
Dakika 40:40
Bunu herkes en üst yaşından 100 yaşına kadar hesap etsek zaten bunun kimisi insanına göre değişiyor, kimisi 80’inden sonra düşkün yaşlı yaşıyor. Kimisi altmışından sonra, kimi yetmişinden sonra, kimi 80’inden sonra düşkün hâle geliyor. Şöyle bir çocukluk devrini, yaşlılık devrini, bir de uykuda geçen zamanı bir de kime kul köle oldun bir de onları ömür israfını nerede yaptın? Bir de onlara bak şöyle geriye ne kalıyor? Diyelim ki kalsın 20, 30 sene kalsın kalmıyor o kadar da 20, 30 seneyi Allah’a isyân ederek, Kur’an’ı inkâr ederek, Muhammed’in getirdiği değerleri yüce değerleri inkâr ederek diyelim ki 30 sene, 50 sene, 100 sene yaşadın. Küfürle öldün, zulümle öldün gittin. Azrâil Aleyhisselâm seni Allah’ın orduları mahşere küfürle getirdiler, zulümle getirdiler, nifâkla getirdiler ne yapacaksın? Cehennem ebedî, cennet de ebedî ne yapacaksın? Müşriki koymuyorlar cennete münkiri de koymuyorlar, münâfığı, zâlimi de koymuyorlar. Peki, cehennemdesin ne yapacaksın? Doğulu şöyle demiş, batılı böyle demiş seni ne doğulu yarattı, ne batılı Allah yarattı Allah’ın sözüne bak, Allah’ı dinle (Celle Celâlühü). Ben bunları bu nefsime söylüyorum. Nefsime söylerken nefsime çok kızdığım için hiddete geldim ve senide çok sevdiğim için ey insanoğlu, hepimiz Allah’ın kullarıyız. Birbirimize dostça hem de tam dostça doğruları iletmeliyiz. (إِنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ ) “En büyük mükâfat Allah katındadır” diyor. En büyük mükâfat Allah katındadır. Yani bütün değerler, bütün mükâfatlar, lütuflar, ihsânlar Allah katında. Kişiye ne verirse Allah verir. Lütfederse lütfundan ebedî nimetleri O verir. Hak ettiğin azâbı da sadece O verir. Hiç kimsenin cehennemi yok, O’ndan başka O’ndan başka hâkimler hâkimi de yok, O’ndan başka hükümdarlar hükümdarı da yok. Bütün hâkimleri O, hesaba çekecek, bütün hükümdarları O, hesaba çekecek, bütün hâkimleri ve bütün generalleri, mareşalleri, hükümdarları, zenginlerini, fakirlerini O, hesaba çekecek. O’nu başkası hesaba çekemeyecek. O hesap soracak. Ama O’na kimse hesap soramayacak. Çünkü O, âlemlerin O Rabbisi. Allah’a hesap vermeye hazırlan. Ey dünyada doğru, adâletli hüküm vermeyen, adâletle hükmetmeyen ne kadar hâkimler varsa Allah’ın huzuruna çıkıp sizi Allah hesaba çekecek. Ey dünyada milletin idâresini elinde tutanlar, idâreciler, hükümdarlar, hükümet edenler, Devlet edenler, devlet idâre edenler milletin hakkını yemeyin, insanlığı sömürmeyin, adâlet edin, barışı yerleştirin adâleti dünyaya. Allah böyle emrediyor. Ben Allah’ın kuluyum sende Allah’ın kulusun ey hükümdar! Ben Allah’ın kuluyum sende Allah’ın kulusun ey hâkim! Ben Allah’ın kuluyum sende Allah’ın kulusun ey mareşal! Ey general sende Allah’ın kulusun. Hepimiz Allah’ın emrinde olmak zorundayız.
Dakika 45:40
Adâlet etmek zorundayız. Yüce Allah’ın Hazreti Muhammed’e (S.A.V) ne inzâl ettiyse O’nun kânûn ve hukûkunu, O’nun yüce hukûkunun üstünlüğünü tanımak zorundayız. Bütün çağların önünde çağdaşlık Allah’tadır, Muhammed’dedir, Kur’an-ı Kerim’dedir, Allah’ın hükümlerindedir, çağdaşlık işte oradadır. Çağdışılık ise Allah’ı tanımamak, O’nun hukûkun üstünlüğünü tanımamak, hak ve adâlet tanımamak işte çağdışılık, gericilik, yobazlık zulüm işte oradadır. Cehâlet oradadır. İlim etiketlerin içinde değil ilim îmânın, adâletin, barışın ve dünyada bütün insanlığa faydalı olmanın içindedir. Faydanın içindedir. Kendine faydalı mısın değil misin? Bir defa şu kendine bir sor, kendine faydalı mısın? Kimin içinde gerçek îmân parlıyorsa aklı iyi çalışır. Îmânı, irfânı olmayanın aklı da doğru çalışmaz. Çünkü aklını da esir etmiştir. Allah insana ilk önce aklı vermiş, aklı yaratmış, nuru yaratmış, kalemi yaratmış, Nur-i Muhammedîyi yaratmıştır. İlk yarattıkları kalem ve akıl ve Nur-i Muhammedî’dir. Niçin böyle olduğuna bir bak şöyle! Cenab-ı Mevlâ aklını başına alan kendi mutlu olan insanlığın da mutluluğu için çalışan bir kul olmaya gayret edeceğiz. Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah en doğruları söylüyor. Allah doğruyu söylemekten çekinmez. Kur’an-ı Kerim’i doğru anlayıp doğru söylemek gerekiyor. Kur’an-ı Kerim Allah’ın Kitâbı’dır. Her doğru Kur’an’da, İslam’dadır. Çünkü Yüce Allah ilmi tecellîsini Kur’an’la, rahmet tecellîsini İslam’la bu cihana Hazreti Muhammed ile âlemlere tecellî etmiştir. Ebedî rahmet ve lütuflar tecellîsidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ آبَاءكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاء إَنِ اسْتَحَبُّواْ الْكُفْرَ عَلَى الإِيمَانِ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٣﴾
Cenab-ı Hak bakın burada ne diyor; Ey îmân edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz îmâna karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, îmândan hoşlanmıyor küfürden hoşlanıyorsa, küfrü îmâna tercih ediyorsa, küfürlü îmândan üstün tutuyorsa onları dost edinmeyiniz. Küfürden, ehli küfürden sana dost olmanın imkânı yoktur. Çünkü îmâna zıttır Allah’u Teâlâ onu diyor zaten bak, îmâna karşılık küfürden hoşlanıyorsa diyor. Küfrü îmândan üstün tutuyor, onda o küfür oldukça sende de îmân oldukça bir defa sana dost olmayacağı aşikârdır. Onları dost edinmeyiniz burada dost edinmeyiniz’e dikkat et, onların dost olmadığındandır. Îmân herkesin dostudur, herkesin iyiliğine hayrına çalışır. Hakk’a çağırır, Hakk’ı yaşar ve Hakk’a çağırır. Yine sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zâlimlerin tâ kendileridir diyor. ‘’Cenab-ı Hak’’ Baban ve kardeşin bile olsa küfrü îmândan üstün tutuyorsa, haramı helâlden üstün tutuyorsa, zulmü adâletten üstün tutuyorsa ki, bunlar îmânın içeriği, bunları diyor babanı da dost edinme kardeşini de diyor. Niye? Bunlar kendinin bir defa düşmanı sana dost olur mu? Ehli küfür kendinin düşmanıdır. Küfür de dostluk olur mu? Zulüm de dostluk olur mu? Bunun için (وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ) “Onları sizden kim dost edinirse işte onlarda zâlimdirler.”
Dakika 51:32
Küfre rızâ küfürdür, dikkat et paçanı kurtar. Eğer küfrü senin kalbinde hoşlanır hâle geldi mi orada îmân kalmaz. Zulmü hoşlanır hâlen geldiğin an, harama helâl diyecek duruma geldiği zaman harama helâl demek îmân gider yok olur. Çünkü zulüm haramdır. Adâlet esastır. Zulmün olduğu yerde adâlet olmaz. Onun için Cenab-ı Hak: “Her kâfir zâlimdir” demiştir. Çünkü küfrün yanında zaten zulüm vardır. Küfür en büyük zulümdür, şirk en büyük zulümdür, Allah’a en büyük iftirâdır.
قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ ﴿٢٤﴾
Onlara de ki; Eğer babalarınız… Dikkat edin! Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaretleriniz ticaretiniz, hoşlandığınız evler ve meskenler, binalar, şunlar, bunlar size Allah ve Rasûl’ünden ve Allah yolunda cihâddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin diyor. Allah’tan, Peygamber’den ve cihâddan bunlar size sevimli ise diyor bu sayılanlar Allah’tan geleceği bekleyin diyor. Allah’ın emri gelecek. Nedir? Helâk olma, belânın gelmesi bunu bekleyin diyor. Allah böylesine fâsıklar topluluğuna hidâyet nasîb etmez. Niye? Kalbinde Allah yerine başkası var. Allah sevgisi yerine îmân yerine başkası var. Peygamber’in getirdiği gerçeklere tâbî olma yerine başka şeye tâbîsin. Allah’a îmân ya orada cılız, zayıf veya tehlikede ve başkasının emrinde, Allah’ın emrinde değil. Bu sayılanlardan birisi kalbine girmiş daha sevimli hâle gelmiş Allah’tan daha sevimli, Peygamber’den daha sevimli hâle gelmiş, cihâddan daha sevimli hale gelmiş ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin diyor. O da nedir? İşte her belânın da bir eceli vardır, vakti saati vardır, bekleyin diyor. Ve fâsıklar topluluğuna Allah hidâyet nasîb etmez diyor. Burada Allah sevgisinin yerine başka bir sevgi, Peygamber sevgisinin cihâd sevgisinin yerine başkaları girdiyse bakın burada korkunç bir fısk var, fâsıklık var. İşte o zaman fasıklar topluluğuna Allah hidâyet etmez. (وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ) diyor.
Dakika 56:22
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ فِي مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍ وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنكُمْ شَيْئًا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ ﴿٢٥﴾
İnkâr kabul etmez bir durumdur ki, diyor Cenab-ı Hak, Allah size birçok yerde yardım etti. Bütün yardım her an her yerde Allah’tandır. Özellikle Huneyn Günü ki, diyor tarihte bir Huneyn Savaşı vardır. Şimdi onu İnşâ’Allah kısa ve öz önümüzdeki saatlerde derslerde anlatırız. Özellikle Huneyn Günü ki, diyor o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de o gün size onun bir faydası olmamıştı. İnsanlar bütün tedbirlerini alsınlar, kuvvetlerini toplansınlar tabi güçlü ordular kursunlar ama şunu da iyi bilin ki, zaferin Allah’tan olduğunu da bir an bile unutmasınlar. Cenab-ı Hak onu diyor çokluğunuz size güven vermişti de o gün size onun bir faydası olmamıştı. O güne kadar İslam ordusu öyle bir kuvvete ulaşmamıştır, çokluğa da ulaşmamıştır. En güçlü zamanında bakın bir faydası olmadı o gücün kuvvetin diyor. ‘’Cenab-ı Hak’’ Niye? Çokluğuna güvendiler de onun için. Kim? Güvenenler tabii hepsi değil. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen başınıza diyor dar gelmişti diyor. Huneyn de sanki dünyada yer kalmamış bir kaçış panik başlamıştı. Dünya diyor genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti diyor. Kim? Yüce Allah diyor. Burada nice dersler veriyor Yüce Allah biz konularının özüne değiniyoruz. Teferruatına değinmiş olsak bu dersler yıllar bitmez özünü veriyoruz. Sonra da bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp kaçmaya başlamıştınız diyor. ‘’Cenab-ı Hak’’ (ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ ) buyuruyor. Demek ki kalpler, ruhlar, şecaat, kahramanlık ve elinde ki kuvvetleri kullanacak sende güç, îmân, onun şecaati, sekinetin olacak. Allah’a güvendiğin zaman olur bunlar. Hangi kuvveti elinde bulundurursan bulundur o kuvvetleri yerinde kullandıracak sana yine îmân o yine kalp, o bilek, o îmân dolu vücuda bağlı o bilek, o akıl, o firaset ne yapacak? Kalbinde ki îmân şecaat nuruyla aydınlanacak, kuvvet bulacak. İnanan gerçek îmânlı ordular bir avuç da olsa tarih boyunca nice dev gibi orduları yendiğini biliyorsunuz. Niçin Hakk’ı savunan, Hakk’ın emrinde olan, elindeki imkânları hak yolda değerlendirenin başarısı çok farklıdır. Bu tedbiri tam almakla beraber ve içinde bulunduğun şartları iyi değerlendirmekle beraber bunların tamamı firâset nuruna bağlıdır. Firâset nuru da kalpte doğru bir hak îmâna bağlıdır.
Dakika 1:01:10
ثُمَّ أَنَزلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَنزَلَ جُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا وَعذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ ﴿٢٦﴾
Bak Cenab-ı Hakk’ın yardımı ulaştı. O güçlü ordu gücünü kullanamadı. O sayısal çoklukta işe yaramadı. Allah yardımını gönderdi.
Sonra Allah Rasûlünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini indirdi. Sekinet kalplere tam bir sükûnet, şecaat, cesaret gelmesidir ki Cenab-ı Hak diyor bunun sekinetini indirdi. Gözle görmediğiniz ordular indirdi de, bir de göremediğiniz Allah’ın orduları var yerde gökte. Bütün ordular yerde, gökte Allah’ındır. Hele görünmeyen uçsuz, bucaksız orduları var. Kendisini tanımayan kâfirleri azâba uğrattı. Kimi tanımayan? Allah tanımayan kâfir demek Allah’ı, emirlerini tanımayan demektir. Hükümlerini Allah hak bir varlıktır. Allah’ı Allah olarak, emirlerini de emir olarak O’nun hak olan kânûnlarını hukûk olarak ve işte hukûkun üstünlüğünü de en yüce hukûk olduğu için onların tümünü tanıyarak içinden bir tanesini dahi sakın ola ki şüphe bile etmeden, inkâr etmeden tasdik ederek ve gereğini de yerine getirerek inanmak îmândır. Bunun tersi küfürdür. Onun için Allah’ı tanımayan kâfirleri azâba uğrattı. İslam ordusu yeniden cesaretle, şecaatle donatıldı Allah’ın yardımıyla ve o kâfirlerin cezâsı işte budur diyor. (وَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ ) buyuruyor.
ثُمَّ يَتُوبُ اللّهُ مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَلَى مَن يَشَاء وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٧﴾
Sonra bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah Celle Celâlühü, dilediğine tövbe nasîb eder. Allah gafurdur, rahimdir. Niceleri îmâna geldi Huneyn Savaşından sonra zaten Arap Yarımadası’nda putlar kırıldı, putlar yıkıldı. Şirk sönüyor, îmân parlıyordu ve artık dünyanın en süper güçlerine de Cenab-ı Hak ne yaptı? İslam’ın gücünü gösterdi. Îmânın parlaması artık bütün dünya da aydınlık parlama ortaya çıktı. Hızla îmânın, İslam’ın hak ve hakîkatin nuru dünyayı aydınlatmaya başladı ki, artık o zaman Bizans vardı ki dünyanın süper bir gücü Hazreti Muhammed’le karşılaşmaktan Bizans ordusu korktu kaçtı. Dünyanın en süper orduları artık kaçmaya başladı. İslam’ın sulh ve barış adâlet aslanları Mecûsi devleti Kisrâ ’ya dayandı ve Bizans’a dayandı. İlim, irfân artık dünyaya yayılmaya başladı. Çünkü İslam ilimdir, irfândır, rahmettir, merhamettir, sulhtur, barıştır tam bir adâlettir. Allah’ın sevgisinin cihânı kuşatmasıdır. Onun için Hazreti Muhammed’e âlemlere seni rahmet olarak gönderdim diyen Yüce Allah’ın kendisi Hz. Muhammed rahmet Peygamber’idir. Ne demektir? Muhammed’le, Kur’an ve İslam’la Allah bu âlemlere rahmetiyle tecellî etmiştir. Bundan kimse gocunmasın bu rahmet sofrasına oturmaya baksın, yani Müslüman olmaya baksın bütün dünya. Müslüman olmak demek Allah’ı tanımak, hakkı hukûku tanımak, gerçeği bulmak, hak ve hakîkati bulmak ebediyyû’l-ebed mutlu olmanın adıdır.
Dakika 1:07:03