325- Tefsir Ders 325 hayat veren nurun keşif notları
325- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 325
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Evet, kıymetli izleyenlerimiz!
Cenab-ı Hak bize gerçekleri nurun nuru olarak nur üstüne nur olarak açıklıyor. Biz de bunları hakkıyla anlamaya çalışmamız gerekiyor. Şimdi Cenab-ı Hak kendi emirlerine bizlerin uymasını istiyor kulluğun gereği bu. Biz Allah’ın kullarıyız en Yüce’nin kulu olmak zaten bir kul iken sultan olmak demektir. Bunun için Allah’ın sözleri büyük bir fazilet yüce bir ilâhî emir ve ilâhî buyruk olduğu için kim Allah’ın sözlerini, emirlerini, kânûnlarını yerine getirirse derecesi yükselir. Kula kulluk ise kişiyi mahveder. Allah hakkında çok yanıltıcı olan şeytan diyor sizi yanılgıya düşürmesin.
(وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ) Bu âyet-i kerime Lokman Sûresi’nin 33’üncü âyetidir. Allah hakkında çok yanıltıcı olan şeytan-ı lain sizi yanılgıya düşürmesin çünkü şeytanın bir adı da garûrdur. Kendisi sürekli yanıltır ve sürekli de insanlığı sapıtmaya yanıltmaya çalışır zaten kendisi sapmıştır ve sapkınlığından da geri caymamış sürekli sapıtmaya çalışmaktadır. Birde Allah hakkında sapıtma durumu vardır. Çünkü Allah affeder diye insanları günaha teşvik eder. Allah’ın namaza ihtiyacı mı var der şeytan, sana namazı terk ettirir. Oruca ihtiyacı mı var hayır hasenata Allah’ın ihtiyacı mı var der, saçma sapan sözlerle insanları şeytan sapıtır. Şimdi bu durumlara düşmemek için Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah’ın emirlerini net ve kesin öğrendiğimiz zaman şeytana artık yanılma şansımız olmaz şeytan bizden kaçar. Kaçırmamamız gerekiyor, ümidini kesmemiz gerekiyor, içimize gelen vesveselerin şeytânî olup olmadığını bilmek içinde Kur’an-ı Kerim’i bilmemiz gerekiyor çünkü yanlış bilgiyi doğru bilgiyle ne yaparsın? Ortadan kaldırırsın. İçine doğan vesveseleri de böyle telâfi edersin. Şimdi Müslüman Allah’ın yolunda ki Müslüman cihâd eden mücâhit Müslüman ne diyor? Cihâd meydanında: “Ya zafer, ya şehitlik” diyor. “Ya istiklâl, ya ölüm” ve ruhlarda barış, kalplerde barış, ailede fertte cemiyette ve dünyada barış işte yurtta sulh cihânda sulh de esas anlamıyla İslam dininin kendisi ruhların bayramı dünyanın bütün milletlerin bayramı ve başıdır çünkü hepimiz Allah’ın kullarıyız. Yüce Allah’ın sözlerini yerine getirdiğimiz zaman barış sağlanmıştır. Hepimiz Allah’a saygı gösterip emirlerine bağlı kalınca artık birbirimize incitmeye toz bile kondurmaya vicdanımız müsaade etmez. Neden? Hepimiz Allah’ın kullarıyız Cenab-ı Hak hiçbir kuluna kimsenin kötülük etmesini Allah râzı olmaz Allah râzı olmayınca bizde yapamayız ama ilâhî adâlet uygulanmalıdır.
Dakika 5:05
Yani Allah ne diyorsa bunlar bir, bir yapılmalıdır. Bu sulh ve barış adâlet uygulanınca, geriye sevgi kalır ve mutluluk kalır, kardeşlik kalır, saygı kalır ve mutlu bir işte hayat ve yaşantı ortaya çıkar. Ama Yüce Allah’ı tanımadan herkes kendi görüşünü ilâhlaştırırsa ilâhlar çoğalır Allah bir iken tanrılar çoğalır o zaman çatışmalar da başlar. Nitekim şu andaki dünya böyle gidiyor nefisler feveran ediyor, birçok zâlimler firavunluk yapıyor, insanlığa zulüm edenleri, kan akıtanları, terör estirenleri görüyoruz. Bunlar ferdî hareketler kurumsal hareketler değil sadece, dünyada gerçek barışın sağlanması için gerçek bir gayret hak ve hakîkat yolundan bir hareket lazımdır. Cenab-ı Hak zerre iyilik de zâyî olmaz karşılığı görülür, zerre kötülük de yok olmaz karşılığı görülür diyor. Kim? Allah’u Teâlâ. Yani insanlar daima hayır üretmeli, güzellik üretmeli, sevgi üretmelidir, adâlet üretmeli ve sosyal adâleti yerleştirilmelidir. Şunu unutma!
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ ﴿٧﴾
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨﴾
Zerre miskali iyi amellerin hiç biri kaybolmuyor. Bunlar Allah’u Teâlâ’nın görevli melekleri tarafından yazılıyor. Bütün zerre sevaplar yazılıyor, zerre günahlarda yazılıyor hepsinin karşılığı verilecek büyük mahkemeye gelecek bunlar. Namaz boşuna külfet değildir, namaz miraçtır, Yüce Allah’a kulluktur, Allah’a kulluk tam bir sultanlıktır bunu unutma! Allah’a kulluk kadar kişiyi yükselten yüksek mevkilere ulaştıran hiç bir davranış yoktur. Allah’a kulluk kişiyi yükseltir ve cennete yükseltir. Allah’ın cemâline, rızâsına, vuslata yükseltir. Bunun için namaz miraçtır. Miraç Allah’ın rızâsına yükselmenin adıdır. Namaz kişiyi Yüce Allah’ın katında yüksek derecelere yükseltir çünkü namaz Allah’a tam bir saygının saygı göstergesinin adıdır hem de Allah’ın kesin emridir ve bizden istemektedir. Biz O’nun kuluyuz seve seve Allah’ın huzuruna gelip O’na el bağlamamız gerekiyor O ne dediyse O’nun dediği gibi O’na kulluk etmemiz gerekiyor. Namaz boşuna külfet değildir infâkta cereme değildir Allah yolunda harcamak fazilettir. Allah kullarına kimisini ne yapmıştır? Zengin kılmış ki, zenginin eliyle yoksullara Cenab-ı Hak ne yapıyor? Zenginin eliyle vermek istiyor imtihanın biri de bu. Zengin nimetin Allah’tan olduğunu yoksulların onun malında, cebinde hakkının olduğunu unutmayacaktır. Herkes kendi konumuyla imtihandan geçer. Herkes imtihanı kazanmalıdır.
Dakika 10:00
Zengin malını Allah yolunda harcamadıkça imtihanı kazanamaz o mal ateş olur. Fakirde çalışacak, çırpınacak ve ilâhî adâlete râzı olacak ve o da sermayenin kıymetini bilecek. Zengin de emeğin kıymetini bilecek emek ve sermaye ikisi de İslam dininde dengelemiştir orada bir adâlet terazisi konmuştur. Bunun için illaki Allah ne dediyse zekâtını ver diyor zengine. Yoksulun senin cebinde hakkı var diyor bunu Allah diyor vermek zorundasın hem de seve seve. Fakirde tabiki yoksul da o hakkını almakta o da haklıdır çünkü o hakkı ona Allah vermiştir. Çalmak, çırpmak kökünden yasaktır. Alın teriyle olacak, adâlet uygulanacak ve tasadduklar yerli yerince ne yapacaktır? Gelir ve gider dengesi sağlanacaktır. Zenginle fakir arasındaki dengeleri Cenab-ı Hak ne yapmıştır? Çok güzel dengelemiştir. Kabule engel olan nedir? Küfürdür. Cenab-ı Hak birçok insanların hiçbir amelini kabul etmiyor. Etmediğinin sebebi, küfür varsa etmiyor. İman olacak amellerin kabulünde şart olan îmândır gerçek İslam îmânı ki, yeryüzü, insanlık yaratılalı îmân İslam îmânıdır. Bütün peygamberlerin îmânı hepsi İslam îmânıdır. Hepsi Müslümandır bütün peygamberlerin çünkü bir olan Allah göndermiş îmân ilkeleri değişmez. Sadece çağın şartları değişince kuralların bazıları değişir ama îmân ilkeleri ezelî, ebedî değişmez. Allah ezelde de birdir ebette de birdir. Onun için îmânın ilkelerinden biri, Allah’ı iyi tanımak Allahu Teâlâ kendi sıfatlarıyla tanımaktır. Yüce sıfatlarla muttasıf olduğunu bilmek, noksanlıklardan münezzeh olduğunu bilmek, şerikinin, nazirinin, denginin olmadığını olmayacağını bilmek Akaitte ezelî ebedî değişmeyen îmân esaslarının başında bu gelmektedir. Onun için değişenleri de, daha önce dediğimiz gibi Cenab-ı Hak kendi yeniler kendi değiştirir kimse din ortaya koyamaz onun için hak din İslam’dır. İnsanların uydurduğu hiç bir din, din değildir, onlar beşerîdir. Demek ki, insanların amellerine makbûl olmayan amellerinin sebebi küfür vardır, fısk vardır mutlak fısk ve günah değildir. Münâfığın aldatması, infâkı, yardım etmesi ise ibadet değil isyândır. Münâfığın amellerinin kabul edilmesi için bir defa münâfıklıktan vazgeçmesi gerekiyor. Kabule engel olan küfürdür mutfak fısk günah değildir. Yani insanda günah olabilir ama küfür, inkâr olmayacak günahsız insanda düşünülmez de, sonra fısk’ında îmândan çıkan kısmı değil de yine günahkâr olan kısmı yine amellere engel olmaz sevaplar kabul olur. Ama kâfirin hiçbir ameli kabul olmaz, münâfığın müşrikin hiçbir ameli kabul değildir. Çünkü küfrün olduğu yerde, nifâkın, şirkin olduğu yerde îmân olmuyor.
Dakika 15:15
Îmân olmayınca bütün güzelim amellerde kabul olmuyor. Bunun için bu dersler, çok önemli hayat veren nurun dersleridir gerçek derslerdir tam bir hakîkatin ifadesidir. Şimdi küfür, nifâk, şirk olduğu müddetçe bu nedenlerle dertlere, belâlara giriftar olurlar. Cenab-ı Hak dertler belâlar verir çünkü her suçun karşısında bir adâlet gereklidir her suçun karşısında da ona denk bir cezâ vardır. Bunun için münâfıkların işi hepsinden daha kötüsüdür. Her kötülük kötüdür ama münâfıklığın ki daha kötüdür. Münâfığın aldatması, onun ben hayır işliyorum demesi, yardım ediyorum demesi ise diyor ibadet falan değildir bunlar isyândır. Bu nedenle dertlere belâlara bunlar sürekli giriftar olurlar Allah bunlara cezâlarını verir diyor. Münâfıklıktan vazgeçmedikçe başları dünyada da, mezarda da, mahşerde de belâdadır. Îmânlı insanlar eğer dünyada üzüntü çeker, çile, üzüntü içinde kalırlarsa onların günahları dökülür. Mağfiret vardır, rahmet vardır, dereceleri yükseltilir bir kısmı imtihandır bir kısmı da derecelerin yükseltmesine vesile olur. Îmânlının kaybedecek bir şeyi yoktur îmânlı hep kazanır.
56’ncı âyetten itibaren Tevbe Sûresi keşif notlarımız devam ediyor. Îmâlı, gizli söz atar, ayıplar, gıybet eder bunlar münâfıklar da daha çok bulunur. Îmâlı, yani işaretle gizli göz oynatarak kaş göz hareketleriyle birbirlerini ayıplamaya çalışırlar gıybet ederler. Bunlar kötü ahlâkın dışındaki alâmetleridir kötü sıfatlardır. Huneyn ganimetlerinin taksiminde bakın örnekler var. Huneyn Zaferinden sonra Huneyn’deki ganimetlerin taksiminde İbni Zül’I-Huveysıra adı verilen Hurküs Bin Züheyr’i Temîmi diye bir adam geldi Peygamberimize bak ne dedi; ‘ığdil’ ya Rasûlallah diyor. Allah’a Allah’ı öğretmeye, peygambere peygamberlik öğretmeye kalkan kalkışan bunlar ne yaptığını bilmeyen münâfıklardır tehlikeli insanlardır bozuk ruhlu insanlardır. Hikmete, gerçeğe adâletin ne olduğuna adâletin sahasına merkezine akılları ermez. Adâletli ol diyor. Peygamberimize diyor ki; ‘’ ığdil’ ya Rasûlallah’’ yani adâletli davran ya Rasûlallah! Efendimiz (A.S.V) dedi ki o adama; Yazıklar olsun sana, ben adâletli olmazsam kim adâletli olur? Dedi. Peygamberimiz o gün yeni Müslümanlara çok veriyordu. Niçin? İslam’a ısındırmak içindi.
Dakika 20:05
İslam’a ısındırmanın nice nice görünmeyen faziletleri faydaları vardı. O an için öyleydi ama İslam güçlenince hayırlar, zekâtlar, vergiler güçlenecek artacak fukaraya daha çok nimetler verilmiş olacaktı ve fitne fesat ortadan kalkacaktı. Kansız, kavgasız dünyaya sulh barış gelecekti. Peygamberimizin tabii bildiği hikmetleri onların kimsenin bilme şansı yok ama îmânlı insan Peygamberi bir hikmet üzere yerli yerince yaptığını Allah’tan aldığı emir üzere yaptığını îmânlı insan bilir ve inanır ki Peygamber doğru yapar. Ama münâfıklar böyle davranmazlar. Onlar sadece gördüklerine bakarlar işlerine gelmedi mi Allah’a din öğretmeye kalkarlar. Hâşâ! Peygambere Peygamberlik öğretmeye kalkarlar bu gâvur aklıdır, münâfık, müşrik aklıdır. Şimdi bu adam da işte bu Hurküs denilen adam Peygamberimize böyle dedi. Yazıklar olsun dedi Efendimiz de ona ve bu haberin kaynağında Buhârî Şerif, Müslim-i Şerif, Ahmed Bin Hanbel gibi güzelim güvenilir kaynaklar bulunmaktadır bu rivâyetin kaynağında bunlar vardır. Bu Hurküs denilen daha sonra hâricî denen çetenin reisi olmuştur. İşte Allah’a itiraz etmek, peygambere itiraz etmek kişinin ruhu dengesi bozulur. Allah’a itiraz ettin mi orada îmân yok olur oraya şirk, küfür, nifâk, fitne, fesat yerleşir. Adam ne yaptı bu Hurküs? Daha sonra hâricî gelen çetenin reisi olmuştur çete reisi oldu. Küfürde ilerledi, nifâkta ilerledi, çetelerin başına geçti, tehlikeli bir çete başına geçti ki bunlar teröristti. İşte o zamanın teröristleri bunlardır. Hâricîler bugün Sıffin Savaşı’nda da, Cemel Vakasında da gizli rol oynayan bunlardır, fitne fesat saçan bunlardır, Müslümanları birbirine tutuşturmak isteyen bunlardır, kan döken katiller yine bunlardır. Nehrevan da Hz. Ali’nin bunları kılıçtan geçirmek mecburiyetinde bırakmışlardır. Hz. Ali bunları Nehrevan da kılıçtan geçirmiştir. İşte kıymetliler Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamalı itiraz, Allah’a itiraz edersen kendin mahvolursun. Peygambere itiraz olmaz, Allah’a itiraz olmaz, Kur’an-ı Kerim’e itiraz olmaz ama doğru anlamak için çalışacağız hep beraber. Doğru, anlayacağız, doğru anlatacağız. Hayat veren nurun dersleri bunlar ki, bunlar Kur’an-ı Kerim kayıtsız şartsız kişiyi ölümsüz hayata, mutlu hayata hazırlar. Bunun dersini kadın, erkek, genç, yaşlı dünyada herkes bu tedrisatta bulunmalıdır.
Yine Ebû’l Cüvaz isimli bir münâfık Peygamberimize şöyle diyordu; Koyun çobanlarına paylaştırıyor adamınız adâlet ettiğini sanıyor diye Peygamberimize dil uzatıyordu.
Dakika 25:00
Bunların bir kısmı tövbe istiğfara geldiler kimisi de Allah’ın belâsını buldular helâk olup gittiler. Şimdi bir de sadaka konusunda, hayır hasenat konusunda İslam dini Allah’ın rahmetinin, merhametinin adâletinin de tecellîsi olduğu için burada İslam’da hayır hasenat cömert olmak esastır bunların başını zekât vermek çeker. Sadaka ismi hepsine şâmildir sırf Allah’ın hakkı olarak sadakalar verilir yani zekâtlar verilir. Sırf Allah’ın hakkı olarak ayırdığı vergidir çünkü mal mülk Allah’ındır kula onu veren Allah’tır ve sadakalar, zekâtlar sırf Allah’ın hakkı olarak ayırdığı vergidir. Allah’a sadâkatle bağlanmak anlamı da vardır burada. Tabii ki sadaka kime verilir? Zekâtlar kime verilir? Kesinlikle fakirlere, muhtaçlara verilir. Zekâtı varlıklı olan insanlar verir, almaz, alamaz. Bir de yakın akraba alamaz. Yakın akrabaya zekât, fitre dışında teberrüklerde bulunursun, hibelerde bulunursun, ikrâmlar da bulunursun ama yakın akrabana sana vâris olanlara da zekât veremezsin. Zekât sadaka alabilmek için fakirlik, muhtaçlık gereklidir ve burada temlik esastır. Nedir temlik? Fakirin eline zekât geçmiş ona sahip olmuş olması lâzımdır. Fakirin eline zekât geçecek ona fakir sahip olacak o zaman zekât sahîh olur. Bir de sırf mı sırf Allah için verilecek çünkü malın tamamı bütün nimetlerin tamamı Allah’ındır. Verirken de bunu sırf Allah’ın hakkı olarak ayırdığı vergi olduğunu bileceksin Allah’ın hakkıdır. İslam dininin tamamı Allah’ın hukûkudur ve Allah’ın hukûkunu yerine bir, bir getirdiğin zaman Allah’ın hakkını vermiş olursun. Zekâtı vermeyen burada kul hakkı yer ama Allah’ın hukûkunu da ihlâl etmiş olur çünkü emir hukûk tamamen Allah’ındır. Yine zekât, öşür, sevaim yani hayvanlardan verilen zekâtlar, ağnam yine koyunlardan verilenler, ticaret mallarından verilen zekâtlar, nukut yani paralardan verilen zekâtlar, rikaz yani definelerden verilen zekâtlar, meadim madenlerden verilen zekâtlar ve diğerleri. Bunların tamamını zekâtlar, sadakalar komple kimin hakkıdır? Fakirin, yoksulun hakkıdır. İslam dini tam bir sosyal devlettir ilâhî adâlet ilkelerine göre kurulmuş bir ilâhî niz3amdır. Bunun için sadaka, fıtır, sadakayı fıtır buda nefsin zekâtıdır. Kişi kendi nefsinin zekâtını vermiş olur sadakayı fıtırla.
Dakika 30:00
Meâric Sûresi’nin 25’inci âyetinde: “Yoksullara ait belli bir hak vardır” Kim diyor bunu? Cenab-ı Hak diyor Allah’u Teâlâ. “Yoksullara ait belli bir hak vardır.” Nedir o belli? İşte kimisine 40’ta 1, kimisine 10’da 1, kimisine 20’de 1 ne yapıyorsun? Her malın kendi cinsine göre zekâtları, miktarları verilmek zorundadır Allah’ın kesin emridir ve yoksullara ait belli bir hak vardır zenginin cebinde zenginin malında yoksulun hakkı kesin kez vardır. Bu Yüce Allah’ın kendi kânûnudur, yaratanın kânûnudur yaratanı tanıyorsan emirler ve kânûnlarını tanıyorsan gereğini yerine getirmemiz gerekiyor. Yine Kurtubî gibi büyük allâme olan zât-ı muhteremler de Sevgili Peygamberimiz (A.S.V) Efendimizden ben sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize vermekle emrolundum diyor. Kim? Hz. Muhammed diyor. Zenginlerden alıp fakirlerimize vermekle emir olundum diyor. Bu haber kaynağında da yine Kurtubî gibi zât-ı muhteremler bulunmaktadır. Bu zenginin lütfu değildir. Buraya da dikkat et! Bu zenginin lütfu değildir, fakirin kesin hakkıdır. Fakirlerin genel haklarıdır çünkü malı nimeti mülkün sahibi Allah’tır. Zengine o malı veren Allah fakire de ne diyor? Zenginin eli ile verilecektir diyor. Bunun için burada bu verilen zekâtlar ve sadakalar zenginin lütfu değil bunlardan fazla hayır işlerse işte o zaman durum farklı olur zengin o zaman fazladan hayır işlemiş olur. Yoksa bu zekâtlar bu fıtralar sadakalar fakirin hakkıdır zenginin lütfu değildir fakirlerin genel haklarıdır. Allah’ın emriyle sabit olan Allah hakkıdır çünkü bir şeyi Allah’ın emriyle sabitse o Allah hakkıdır. Allah’ın emri yerine gelmeden Allah hakkı yerine gelmez. Allah’ın emrini yerine getir ki, hak yerini bulsun, itaat olsun, isyân olmasın. Gerçek varlık Allah’u Teâlâ hepimizin Rabbisi ve sahibi onun için Allah’u Teâlâ ya bütün varlığımızla itaat edeceğiz, isyân etmeyeceğiz. Ancak Allah için sıdk ile verilir hayır hasenatlar böyle işlenir. Şehitler mesela zekât alamaz tatavvu olanı yani hediye alabilirler. Vâris olanlarına yani zekât verilmez yakın akraba senin malını varis olanın olabilecek yakınlıktakiler oğlun, kızın, torunun işte bunlar annen, baban en yakınların vâris olanlar bunlar zekât, fıtra alamazlar. Bunlar zengin ise fukaraya verirler zenginler de zaten alamazlar bir de yakın akrabalar alamaz birde seyitler ve zekât verilmez, alamazlar. Seyitler kim? Hz. Muhammed’in soyundan olduğu kesin belli olanlar kesin seyitlere de fitre, zekât verilmez, onlara hediyeler verilir.
Dakika 35:11
Yalnız eğer onlar yoksulluk içinde başka da imkân yoksa sadece zekâttan başka bir çâre kalmamışsa o zaman zarûreten zekâtlar o zaman verilir. Zaten içtihâtlar da zamanın şartları değişince müçtehitlerimiz ona göre içtihâd geliştirirler. Bilinen hak gerçekten bilinmeyeni ne yaparlar? Keşfederler, içtihâd ederler, yani bilinenden bilinmeyene terakkî ederler. Bunlar müçtehitler zamanın şeriatına göre içtihâd geliştirirler. İçtihâdın kaynağı Kur’an-ı Kerim’den sünnetten bilinenden bilinmeyene terakkî etmektir. Yani Kur’an’dan hareket ederek, sünnetten hareket ederek, icmâ’dan hareket ederek kıyasa geçilir içtihâd edilir, kıyas yapılır. Bunlar sıradan insanların yapacağı şeyler değildir. Müçtehitlerin bunlar görevidirler onlar içtihâd geliştirirler. İslam dini cihanşümul bütün çağların dini olduğu için içtihâd geliştirme müçtehitler içinde kolaydır zor değildir, ilmi ehliyeti lâzımdır. Çünkü İslam da her şeyin kökü aslı vardır o aslı bilen bir müçtehit asıldan fer’e hareket eder. Bunun için Bakara Sûresi’nin 273’üncü âyet-i kerimesinde de: :Onların zengin sanırlar hâlbuki onlar çok haysiyetli ve şerefli kimselerdir fakir oldukları kimseye söylemezler aslında muhtaçtırlar işte bu gibi insanları da bulun bunlara zekât verin. Onurlu insanlar bunlar haysiyetli ve şerefli insanlar, siz onları zengin sanırsın ama muhtaçtırlar diyor Cenab-ı Hak bunları bulun bunlara da verin. Miskin, düşkün olan insana denir miskin düşkünlüktür, yani fakirden biraz daha fakirdir. Beled Sûresi’nde de yersiz yurtsuz olanlar vardır işte düşkünler onlardır fukara ve mesâkin içindir sadakalar fukaralar için yani mesâkin içindir. Mesâkin fakirden daha fakir olana denmektedir. Şimdi tahsildarlar, kâtipler, koruyucular, zekât çobanları bu işlerde çalışanlara bu zekâtlardan ücretleri ödenir. Sadaka değil ücretleridir fakirlerin menfaatine aittir bu hizmetler bu 8 sınıfa verilir ve bütün amaç İslam’da fakir bırakmamaktır. İslam dininin hedefinden biri de, yeryüzünde fakir bırakmamaktır. Herkesin mutlu bir maddi varlığa sahip olması için de dengeleri kurmuştur. İmâm-ı Serahsî Mevsuf ’unda şöyle der; Efendimiz (Aleyhisselâtu Vesselâm) Âmiller tâyin buyurdu, görünen görünmeyen zekâtların tahsili için Âmiller yani tahsildarlara görev verdi diyor. Tahsildar tâyin edildi, bunlar görünmeyen ve görünen zekâtların tahsili için… Bir görünen açıkta ki mallar vardır birde görünmeyen mallar vardır bunların diyor her ikisinin de tahsili için tahsildarlar tâyin etti Peygamber Efendimiz diyor.
Dakika 40:50
Kim diyor? İmâm-ı Serahsî mevsuf da söylüyor. Hz. Osman zamanı görünmeyen malların zekâtını zenginlerin kendi vicdanına bıraktı. Hz. Osman zamanında oldu bu üçüncü halîfe Hazreti Osman’dır onun hilâfeti zamanında yani mükellefe bıraktı. Gidiyor mükellefe zengin olanlara, mesela görünmeyen altın, gümüş, nakit paralar gibi ne gibi gizli servetleri varsa bunları onların kendi vicdanlarına bıraktı. Dedi onlara, yoksulların hakkını verin zekâtınızı verin dedi. İslam ruhlara, gönüllere yerleşince zaten sen verme desen de her Müslüman seve seve zekâtını verir, sadakasını verir, hayrını işler. Ama İslam gönüllere, ruhlara yerleşmemişse bir de onların keyfine bırakmışsan fukaranın hakkı verilmiyorsa o devlet mesuldür devletin adamları. Sosyal devlet kurmaya mecburdurlar, fakirin hakkını vermeye mecburdurlar ve burada ki hakkıyla vergileri tahsil etmeye mecburdurlar devletin görevlileri yetkililer. Sosyal devlet İslam da esastır, boyunlara borçtur, herkes görevini doğru yapacaktır. Müellefe-i Kulûb şimdi bu 8 sınıftan biride zekât verilenlerden biri de Müellefe-i Kulûb’dür. Şimdi Müellefe-i Kulûb’ün hedefinde tabii birçok maslahatlar bulunur. Azılılar şereflerini def etme, şerlerini def etme… Şimdi azılı insanlar vardır İslam’a yeni girmişlerdir daha îmân gönüllerine yerleşmemiştir tereddütlüdürler bunları o azılı insanları İslam’a ısındırmak için verilenler, İslam tarafını tutmaları için verilenler. Amaç nedir? Hakk’ın, hakîkatin yerleşmesi İslam’ın hâkim olmasıdır. İslam’ın hâkimiyeti demek Allah’ın hükümranlığı ve adâletin, barışın yerleşmesi demek. Kabile reisleri ileri gelenler bunları İslam’a ısındırırsanız bunlar da peşinden birçok insanların İslam’a girmelerini sağlarlar. İslam amaçlar, maslahatlar İslam’a yeni girmiş zayıf karakterliler kalpleri İslam’a ısınsın diye bunlara da Peygamberimiz vaktiyle daha İslam dünyaya yayılmadığı bir dönemde Peygamberimiz bunlara da zekâttan, ganimetlerden vermiştir. Uyeyne Bin Hısn, Akrab Bin Hâris, Abbâs Bin Virdas işte bunlardandır bunlara verilmiş ganimetlerden verildi diyor. Enfâl Sûresi 41’inci âyet-i kerimede: “Beşte biri (5’te 1’i) Allah’a ve Rasûl’e aittir ganimetlerin.” Efendimiz (Aleyhisselâtu Vesselâm) kendi hissesinden verirdi bunlara. Dikkat edin! Burada ganimetlerin 5’te 1’i Allah’a ve Rasûlüne aittir. Bu 5’te 1’i Peygamber Efendimiz Allah’a ve Rasûlüne ait olan bu hükmü bak kendine ait olandan Müellefe-i Kulûb’a verirdi. Bu da onun öz malıydı zaten. İmâm-ı Şâfiî Müellefe-i Kulûb Müslümanlara ait bir vasıftır demiştir. Şimdi bu 5’te 1’i Peygamberimiz yoksullara, yetimlere, gariplere, fakirlere veriyordu 5’te 1’ini kendine ayırdığını komple fukaraya İslami maslahatlara veriyordu. 5’te 4’ünü de de gâzilere, şehit ailelerine veriyordu şehit aileleri maaşlara bağlanıyordu ve gazilere dağıtılıyordu o gördüğünüz 5’te 1 ganimetlerin.
Dakika 46:48
Mezitli Uyeyne ile Ekra Hazreti Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) gelerek kıraç bir arazi istemişler Ebû Bekir’in (Radıyallâhu Anhüm) hilâfeti zamanında. İkta buna bağışlama deniyor. Bunlar Ebû Bekir’den onu istediler o kıraç araziyi istediler ve bağışlama belgesini de imzalatmak için Hazreti Ömer’e götürdüler yani şahitlik açısından. Hz. Ömer’e gelince, Hz. Ömer belgeyi yırtmış atmış. Ve dedi ki Hz. Ömer diyor ki bunlara: “O gün sizi İslam’a ısındırıyorduk şimdi artık Müslümanlar çoğaldı gidin çalışın ki sizi Allah göz etsin” dedi.
Geldiler Ebû Bekir’e bu kişiler: “Sen misin hâlife, Ömer mi? Yoksa” dediler.
Bakın Ebû Bekir çok mükemmel bir söz söyledi. Dedi ki; İsterse odur dedi istemese benim isterse odur dedi.
Ashâb da karşı çıkmadı. Yani İslam dini yeryüzüne yayıldıktan sonra Müellefe-i Kulûb hakkında Hazreti Ömer olaya karşı çıktı Ömer’in reyini de herkes kabul etti, etmeyende kalmadı Ebû Bekir de dâhil (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn).
Şimdi Selefîler, Hanefîler, Mâlikîler icmâ ile ortadan kalktığını söylüyorlar yani artık Müellefe-i Kulûb icmâ ile ortadan kalktı diyorlar. Müslümanlar artık güçlüdür dediler muhtaç olurlarsa cihâdı terk edince o zaman muhtaç olurlar denildi. Hanefî fıkıhçıları da aynen bu görüştedirler. Yani muhtaçlık ortaya çıkmadıkça bir Müellefe-i Kulûb artık ortadan kalktı dediler. Ama muhtaçlık varsa fakirlik tabii bu hüküm ortadan kalkmaz. Bu artık ebediyyâta kadar devam eder mühtedilere fakir ise verilir.
Dakika 50:10
Bu da o kuralın içindedir mühtediler yeni dine girmişler Müslüman olmuşlar. Fakir ise de bunlara verilir ganimet mallarından, zekâttan. Fakir değilse câiz olmaz, Ebû Hayyân Mâlikî’lerden o da bu görüşünü beyan etmiştir. Kadı Abdulvehhâb, ihtiyaç olursa sadakattan verilir demiştir o da. Birçok bilgin de Müellefe-i Kulûb kıyâmete dek mevcuttur demişlerdir. İbn-i Atiye ihtilâflıdır demiştir o da bu konu ihtilâflıdır demiştir Yunus, Zührî ’ye sordum diyor. Bunlar zât-ı muhteremler İslam’ın büyük zatları. Zührî ’ye sordum, nesih bilmiyorum dedi. Ebû Câfer’i Nuhas hüküm sabittir. Muhtaç olur endişe edilirse Müslüman olmaları umulursa yine Müellefe-i Kulûb’a zekât veya ganimetten verilir dediler. Kadı Ebû Bekir İbn-ül Arâbî İslam kuvvetli olursa zâil olurlar ihtiyaç duyulursa payları verilir demiştir zaten konu anlaşılmıştır. İmâm-ı Şâfiî (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn) Allah bütün İslam âlimlerinin hepsine Allah rahmet eylesin kandım deyinceye kadar. Kitâb-ı Tahrir’de der ki İmâm-ı Şâfiî: Âmil ve Müellefetü’l Kulûb bu asırda ortadan kalkmıştır demiştir. Bu 8 sınıftan altısı kalmıştır en faziletlisi bu altısına sarf edilendir diyor. Bu haberin kaynağında Ebû Hayyân da var. Yeniden ortaya çıkarsa her sınıfın hissesi yine geçerlidir demişlerdir tabii dosdoğrudur. Aslında bütün görüşler doğrudur hepsi aynı şeyi söylüyorlar. Şartlar avdet ederse tabii ki hükümler avdet eder. İmâm-ı Şâfiî de birçokları 8 sınıfın hepsinde İslam şartı istenen şarttır demişlerdir. Gayrimüslimlere zekât değil tatavvu sadakası verilebilir zekâtlar verilmez demişlerdir. Allah yoluna kendini adayanlara verin demişlerdir ki, bu da tercih edileceklerden biridir. 8 sınıfın içinde tabii ki birbirine tercih gerekirse en çok yoksullar ve Allah yoluna kendine adayanlar tercih edilir. En başta da mücâhitler gelir.
Yine Bakara Sûresi’nin 273’üncü âyetinde bu gerçekleri görüyoruz. Yolcular, borçlular ğarimin yani rekâp, köleler ve (فى سبيل اﷲ) Allah yolundakiler, evvela cihâd, hac, ilim tahsili için yolculuk cihâda ait bir kavram olmuştur. İlim yolundaki çalışmalarda en faziletli cihâttandır. Çünkü cephedeki mücâhitle ilimle uğraşanların ticaret etme şansları da yoktur. Onun içinde bunlar ilmi dünyaya irfânı yaymaya çalışanlar kendileri muhtaç durumda iseler bunlar tercih edilir. (فى سبيل اﷲ) Allah’ın yolunda kendini adayanlar öncelikle tercih edilir ve cephedeki mücâhitler öncelikle tercih edilir. Şimdi (فى سبيل اﷲ) kelimesi en çok cihâda ait bir kavram olmuştur şeriat geleneğinde (فى سبيل اﷲ) dediğimiz zaman ilk akla gelen cephedeki mücâhit gelir. Müfessirlerimiz fıkıh bilginleri bu konuda müttefiktirler. Her ibadet (فى سبيل اﷲ) ‘tır onun rızâsı içindir. Özel harcamalar İ’lâ ’yı Kelimetullah yani Allah’ın kelimesini yükseltmek için mücâhitlere verilendir en başta da bu gelir. Dikkat et! İ’lâ ‘yı Kelimetullah Allah’ın kelimesinin yükseltmek için mücâhitlere verilendir burada da görüş birliği vardır. İbn-i Ömer’den gelen haber de, hac da böyledir diyor. Ebû Dâvûd var bununda kaynağında Fahrur Râzî’den gelen bir haberde de, kaza edenlerdir yani cephede ki mücâhitlerdir dedi Fahrur Râzî. Yine Keffâl de rastladığımız haberde fâkihler şöyle dediler;
Dakika 57:00
Ölülerin kefenlenmesi, kaleler, kışlalar, camiler yapılması hayır çeşitlerine sadakaların harcanmasına cevâz verenler olmuştur. Fakat tabii zekât bunlara fakirin hakkı olduğu için, yoksulun muhtacım hakkı olduğu için bunların hepsine zekâtlar harcanamaz, ancak zarûret olduğu zaman olabilir. Kâdî Beydâvî, köprü fabrika dedi bu görüş zayıf bir ifade ile kaydetti bu görüş zayıf bir görüştür. Zengine helâl olmaz yani zekâtlar, sadakalar zenginlere helâl olmaz. Bu haberin kökeninde de Tirmizî, İbn-i Mâce, Muvattâ, Ahmed Bin Hanbel bulunmaktadır. Ancak zekâtlar, sadakalar fakirlere verilebilir fakir olmayana verilmez. Bu hadis-i şerif genel değildir zekâtla cami, misafirhane yapılmaz. Buraya dikkat et! Zekâtla cami misafirhane yapılmaz. Çünkü zekât doğrudan fakirin hakkıdır, yoksulun hakkıdır. Camiyi, misafirhaneyi zekâtın dışında ki sermayeden yapılır, Teberrülerle yapılır. Kuvvet hazırlayın Cenab-ı Hak bize bütün dünya Müslümanlarına barışın dünyada sağlanması için adâletin yerleşmesi için kuvvet hazırlayın diyor. Cihâd ve mücâhidin her ihtiyacı için olandır. Yani bu kuvvet hazırlığının içinde cihâda ne lâzımsa, mücâhide ne lâzımsa bunların her türlü ihtiyacı için olanlar nedir? Bu kuvvet hazırlığının içine dâhildir. Bu haberin kaynağında da âyet olduğu gibi Buhârî, Müslim olduğu gibi Kütübü Sitte gibi kaynaklarda bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz fakirlik sebebiyle diyor ancak sadaka alınabilir yoksa alamazsın. Kimse eğer zengin zekât alır sadaka alırsa fakirin hakkını yemiş olur kendine de helâl olmaz. Kendine helâl olmaz bu nedenle zengine zekât fitre zaten verilmediğini biliyoruz zengin verecek yoksul alacaktır bu kesin Allah’ın emridir Celle Celâlühü ve Celle Şânuhü.
Dakika 1:01:03