327- Tefsir Ders 327 hayat veren nurun keşif notları
327- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 327
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Tevbe Sûresi 73’üncü Âyet-i Kerime’den 90’ıncı Âyet-i Kerime’ler)
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿٧٣﴾
يَحْلِفُونَ بِاللّهِ مَا قَالُواْ وَلَقَدْ قَالُواْ كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُواْ بَعْدَ إِسْلاَمِهِمْ وَهَمُّواْ بِمَا لَمْ يَنَالُواْ وَمَا نَقَمُواْ إِلاَّ أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ وَإِن يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُمْ فِي الأَرْضِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ ﴿٧٤﴾
Yüce Allah sevgili Habîbi Kibriyâ’sı iki dünya arası Muhammed Mustafa (Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki; Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münâfıklarla cihâd et savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir. Dünyada ne kadar Hakk’ı, hakîkati inkâr eden inkârcılar ve münâfıklar varsa bunlar tabii ki insanlık için en şer yaratıklardır. Bunlar barışın önünde, îmânın önünde, bilimin hak ve adâletin önünde engel olan duranlar bunlardır. İnsanlığa saldıran, Hakk’a hakîkate saldıran bunlardır. Barışın, adâletin yeryüzünde yerleşmesi için îmânın egemen bilimin ve sosyal adâletin egemen olması için onlara karşı diyor cihâd et. Yine onlara karşı katı ol, onların yerleri yurtları cehennemdir orası ne kötü bir yerdir buyuruyor Cenab-ı Hak. Yine buyuruyor ki; Onlar, kötü bir söz şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Çünkü münâfıklar hep bunalınca yalana başvururlar sürekli yalancı sahtekârdırlar. İnkârcılar da söylediler ama münâfıklar daha tehlikelidir. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler diyor Yüce Allah. İslam’a girdikten sonra yine de diyor kâfirlik ettiler. (وَمَا نَقَمُواْ إِلاَّ أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ) Cenab-ı Hak, İslam’a girdikten sonra yine tekrar küfre döndüler dedikten sonra ve o başaramadıkları cinâyeti de tasarladılar diyor. Yani Peygamberimiz Muhammedi öldürmek istiyorlardı. Cenab-ı Hak, bunlara kurtuluş kapısını da gösteriyor. Diyor ki; Bunların diyor intikam almalarının sebebi başka değil diyor. Sırf Yüce Allah’ın kendi fazlından, kereminden ne yaptı? (أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ) diyor. Tabii Rasûlünü ve mü’minleri Allah fazlından zengin kıldı fakirlerdi zengin oldular. Müslümanın zenginliği dünyada merhamet elinin yoksullara ulaşması demektir. İslam’ı bilem gelince çevresinde fakir bırakmaz, yoksul bırakmaz Allah’ın emrini yerine getirir zekâtını verir. Bundan herkesin sevinmesi lâzımken münâfıklar Müslümanların zengin olmasını hiç mi hiç istemiyorlardı onun için de intikam almak istiyorlardı.
Dakika 5:08
(وَمَا نَقَمُواْ إِلاَّ أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ وَإِن يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُمْ فِي الأَرْضِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ)
Cenab-ı Hak diyor ki: Ve o başaramadıkları cinâyeti tasarladılar. Hâlbuki İntikam almaları için Allah’ın, Rasûlü ile onları yani mü’minlerin lütfundan zenginleştirilmiş olmasından başka bir sebep yoktur. Bunun için intikam almak istiyorlardı çekiyorlardı Müslümanların zengin ve güçlü olmalarını. Cenab-ı Hak yine de kapı açıyor bunlar için kurtuluş kapısı diyor ki; Eğer tövbe ederlerse haklarında hayırlı olur diyor. (فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ) buyuruyor. Cenab-ı Hak, zaten bütün insanlığı kurtarmaya geldi. Yok, eder diyor yanaşmazlarsa, tövbe etmezlerse Allah onları dünyada da, âhirette de acıklı bir azâba uğratır diyor. Allah’tan kurtuluş olmaz. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimsede bulunmaz diyor. (وَمَا لَهُمْ فِي الأَرْضِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ) buyuruyor.
وَمِنْهُم مَّنْ عَاهَدَ اللّهَ لَئِنْ آتَانَا مِن فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿٧٥﴾
Yine onlardan kimi de Allah’a şöyle ahdetmişlerdi: “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsân ederse biz de elbette zekâtı veririz diyorlardı (وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ ) diyorlar ve kesinlikle Sâlihler ’den oluruz “ diyorlardı. Hem (لَنَصَّدَّقَنَّ) diyorlar, hem de (وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ) diyorlar. Yani “biz hem kesinlikle zekâtı veririz fakirlerin yoksulların hakkını yemeyiz hem de Sâlihler ‘den oluruz” diyorlardı. Bu şekilde söz verdiler. Kime? Yüce Allah’a söz verdiler Peygamberin huzurunda Allah’a söz verdiler. İnsanoğlu Allah’a verdiği, Peygamberin verdiği sözünden cayarsa önce kendine hainlik etmiş olur ihânet eder önce kendine bundan sonra yüce değerlere ihânet etmiş olur.
Cenab-ı Hak ne buyuruyor ki bunlara;
فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٧٦﴾
Ne zaman ki, Allah lütuf edip onlara ihsan da bulundu, onlardan cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı diyor. Allah’a verdikleri sözden caydılar. Allah zengin yaptı onları yoksulların hakkını yediler. Şimdi şu dünyadaki zenginler malı yığıp dolduranlar eğer dünyada âdil bir dağılım olsaydı dünyada fakir kalmazdı. Zekâtını vermeyen ne kadar dünyada zengin varsa çevresinde de fakir varsa bunların hakkını bunlar yiyorlar ve sömürüyorlar. Bunun hesabını mahşerde Rûz-i Cezâ da ağır şekilde verecekler.
Dakika 10:11
O mal ve servet helâl olmayan yoksulun hakkını vermeyen ne kadar servet sahipleri varsa zenginler Allah’a hesap verecekler. Malları ateş olacak ve alınları yanı başları ve sırtları dağlanmaya cehennem ateşinde kızdırılır üzerlerine bastırılmaya başlanacak. Kendi mallarının dünyada zevkini sürüyoruz zannettikleri o malın bir de acılı bir azâbını çekeceklerdir. Fukarânın hakkı yenmez, yoksulun hakkı yenmez, kimsenin hakkı da yenmez, yetimin, yoksulun hakkı da hiç mi hiç yenmez. Hiç hak yenmez. Eğer vücudunda dert olmasın dersen helâl ye, şifa olsun dersen helâl ye, dert belâ olmasın dersen helâl ye, acı soğan ile kuru ekmek ye helâl ye. Sakın ola ki haram yeme, kul hakkı yeme. Duyduk duymadık demeyin! Sakın ola ki kimsenin hakkını yemeyin! Kul haklarına af yoktur. Yarın Rûz-i Cezâ da, mahşer âleminde her hak sahibi hakkını alacaktır ve yakandan tutulacaktır. Allah’ın orduları adâlet mahkemesinde Rûz-i Cezâ de, Mahkeme-i Kübrâ’da bütün Allah’ın orduları hak yiyenlerin zaten tutulmuş haydi bunların hakkını ver denecektir veremeyenlerin boynuna o alacaklı olanların günahları boynuna yüklenecektir. Namazlar, oruçlar, haclar, zekâtlar, hayır hasenatlar boşa gider hak sahiplerine gider. Ey namazlılar, ey zekâtlılar, ey abdestliler, ey hacılar sakın kimsenin hakkını yemeyin! Bu namazlar hepsi elinizden oruçlar gider, haclar gider, hayır hasenatlar gider borç ödenmez mahşerde iflâs ederseniz. Müflis budur dedi Hazreti Muhammed iflâs eden budur dedi. Sakın ola ki iflâs etmesin kimse! Hayat bulalım biz mutlu olalım kurtuluş varken niye cehennemi boylayalım ki? Cennet varken Allah’ın tükenmez rahmeti varken neden biz acaba onun, bunun hakkını yiyelim? Nimeti mi yok Allah’ın? Yer, gök nimet dolu adam ol adam. Îmânlı, Müslüman, ahlâkı güzel, doğru çalışan adam ol. O zaman senin taksimin de senin kısmetinde ne taksim edilmişse takdir edilmişse mutlaka onu bulursun. Helâlinden çalış ve insanlığa insanlığı öğret insan ol, mü’min ol, Müslüman ol insanlığa insanlığı öğret. Çalmayı, çırpmayı, hak yemeyi, haydutluğu darbeleri öğretme. Ya? Devirdiğin zaman küfrü devir îmânı hâkim kıl. Şirki devir insanlığa faydalı ol, insanlığın kârine çalış. Benim olsun da başkalarının olmasın diyenler nedir bunlar? Vampirlerden daha beterdir. Cenab-ı Hak nur saçan âyetleriyle hakîkati bize gün ışığından daha parlak olarak göstermektedir.
Cenab-ı Mevlâ diyor ki;
فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٧٦﴾
Ne zaman ki, Allah lütfedip onlara ihsan da bulundu onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı diyor. Sözünde durmayanlar bunlar.
فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُواْ اللّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُواْ يَكْذِبُونَ ﴿٧٧﴾
Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, o da bu yaptıklarının sonucunu kıyâmet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münâfıklığa çevirdi diyor. Bunlar münâfıklığı kazandılar istediler onun içinde Cenab-ı Hak kazançlarını olduğu gibi verdi. Neyi verdi? Münâfıklığı istediler münâfıklığa kalpleri nifâk kalplerine bastırıldı ve diyor münâfıklığa çevirdi istediler onu ektiler onu biçtiler.
Yüce Rabbimiz;
أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللّهَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ ﴿٧٨﴾
Allah’ın onların sırlarını yani gizlediklerini de fısıltılarını da, bilip durduğunu ve Allah’ın bütün bilinmeyenleri bildiğinin hâlâ öğrenemediler mi? Diyor. Allah her şeyin bütün gizlilikleri bilir fısıltıları bildiği gibi bütün gizlilikleri de bilir. Bütün bilinmeyenleri bilir çünkü her şeyi bilir. Allah’tan bir şey kaçıramazsın, bir şey gizleyemezsin. İnsanoğlu şuanda Yüce Allah bize bizden hepimize yakın. Küfür edenler Allah’ın huzurunda Allah’a küfür ediyorlar, şirk koşanlar Allah’ın huzurunda Allah’a şirk koşuyorlar, zulmedenler Allah’ın huzurunda Allah’a zulüm ediyorlar kendilerine ve başkalarına zulüm ediyorlar. Âsîler Allah’ın huzurunda Allah bize bizden yakın Allah göre göre fâsıklık yapıyorlar, isyân ediyorlar. Bunların inkârın alâmeti, gafletin, cehâletin, küfrün, şirkin alâmetidir. Kalın perde var gözlerinde, kulaklarında, ruhlarında pis perdeler örtülmüş. Günahlar, şirkler, haramlar birer katranlı perde olmuş gerçeği görmüyor Allah’ın bize bizden yakın olduğunu bir türlü kavramıyor. Niye? Îmân yok, Allah’a saygı yok. Allah’ı yakînen tanısa Allahu Teâlâ’ya itaat eder, Allah’ın yarattığı mahlûkata da adâlet eder ve Allah’ın emrine göre hareket eder. Cenab-ı Hak sevilecekleri sevmenizi, yereceklerimizi yermemizi emrediyor. Sevgi deryasıyla âlemi kuşatmış, rahmetiyle kuşatmış, adâletiyle lütfu ihsânıyla kuşatmış. Niye azâbına gidiyorsun ki rahmeti varken?
Cenab-ı Hak;
Dakika 19:40
الَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ إِلاَّ جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ سَخِرَ اللّهُ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٧٩﴾
Mü’minlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleri ile bağışla bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azâb vardır.
Sevgili dostlarımız,
Münâfık hayır işlersen de hiç onu hayrı işlediğini kabul etmez az verenin gücünün yetip yetmediğine de bakmaz. Çok verene de ne yapar? Ona bir kendi kafasına göre işte bu şunun için yaptı, bunun için yaptı der münâfık hep böyle düşünür. Mü’min ise, Allah için verir verdiklerini gücü yettiğini yapar. Zekâtını verip fazla hayır işleyenleri münâfıklar çekemezler. Kendileri de Müslüman görünmek için zoraki cereme gibi kabul ederler verdikleri zekâtları yani cereme kabul ederler. Zora ki verirler İstemeye, istemeye hayır işliyormuş gibi görünürler. İstemeye, İstemeye de namaza kalkarlar namaz kılıyor görünürler. Mü’minler ise Allah’ın huzuruna seve, seve tam bir derin saygı ile miraca çıktıkları bilirler mü’minler ve o kadar mutludurlar ki, onun için Peygamberimiz namaz gözümün nuru gönlümün süruru buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hak bu gerçeği bu âyetlerde durduktan sonra Tevbe Sûresi’nin 80’inci âyeti ile dersiniz devam ediyor. Bak orada da buyuruyor ki;
اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لاَ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِن تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَن يَغْفِرَ اللّهُ لَهُمْ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ ﴿٨٠﴾
Onlar için Allah’tan ister mağfiret dile, ister dileme. Ey Peygamber Muhammed Mustafa (S.A.V)! Sen onlar için diyor o münâfıklar için ister istiğfar et ister etme. Onlar için yetmiş kere kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Yani ben onlara affetmem diyor Cenab-ı Hak affetmeyeceğim diyor münâfıklara Peygamber istiğfâr etse bile. Îmânsıza şefaat yok Peygamber duası dahi yok. Münâfığa, müşrike, inkârcıya hiçbir dua kabul edilmiyor. Peygamber istiğfârı bile olsa. Bakın ne diyor Cenab-ı Hak; Yetmiş kere bunlar için istiğfâr etsen kabul etmem diyor. Allah’ım bu durumlara düşenlerden eylemesin. Yüce Mevlâ doğruları söylüyor Allah doğruyu söylemekten çekinmez. Çünkü Allah Allah’tır her sözü doğrudur her yaptığı yücedir kendisi eşsiz yüce tek varlıktır. Onun için; (ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ) Cenab-ı Hak diyor ki; Bu onların Allah’ı ve Rasûlünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Onun için affetmiyorum diyor îmân yok bunlarda. Allah’a îmân etmiyor, Peygamberin Peygamberliğini kabul etmiyor, Peygambere indirilen Allah’ın indirdiği İslam şeriatını ilâhî evimize kanunları kabul etmiyor. Allah’ta onları affetmeyeceğim diyor yetmiş kere istiğfâr etsen bile diyor. Peygamber tövbe etse bunlar için dua etse yine kabul etmem diyor Peygamberimize diyor bunu açıkça. Allah, böylesine baştan çıkmış, yoldan çıkmış fâsıklar güruhuna hidâyet etmez diyor. Çünkü Allah’ın yolundan sapmış bunlar, bunlara Allah hidâyet etmez diyor.
Dakika 25:56
Sevgili dostlarımız, bunların çâresi nedir kurtuluş çaresi? Gerçek bir İslam îmânı ile îmân etmektir bu îmânla beraber tövbe-i istiğfâr da bulunmaktadır. Tövbe-i istiğfar da bulunup artık Allah’a itaat etmeli isyân etmemelidir. Çıkar yol bu kimde küfür, inkâr varsa hemen îmâna gelmeli küfürden vazgeçmelidir. Müşrikler şirkinden vazgeçmeli, tevhîd îmânı Allah’ın birliğini hemen kabul etmelidir ve Müslüman olmalıdır. Bütün münâfıklar nifâktan vazgeçmeli gerçek Müslüman olmalı iç dünyalarını düzeltmelidir. Kalplerini, ruhlarını, ahlâklarını, bir temizlemeden geçirmeli arındırılmalıdır. Tevhîd îmânına ve doğruluğa ve dürüstlüğe gelmelidir. Münâfıklar yılandan eğridir ve nefis kuyularından da daha pistirler.
Cenab-ı Hak ve diğer âyet-i kerimelerde;
فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلاَفَ رَسُولِ اللّهِ وَكَرِهُواْ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَقَالُواْ لاَ تَنفِرُواْ فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ ﴿٨١﴾
Yüce Rabbimiz ne diyor bura da, şimdi Yüce Rabbimizin yüce âyetlerini anlamaya çalışalım. Savaştan geri kalan, cihâddan geri kalan münâfıklar, Peygamberler cihâda gitmediler. Rasûlullah’ın hilâfına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmaları ile ferahladılar. Ne iyi ki dediler Peygamber gitti şu sıcakta savaşa biz burada gel keyfim gel dediler. Ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihâd etmekten hiç hoşlanmadılar, üstelik “Bu sıcakta savaşa gitmeyin” dediler. Gideceklere de engel olmak istediler. Ve dediler ki: “Şu sıcakta savaşa mı gidilir?” Çünkü münâfık bunlar ne Allah’ı dinliyor, ne Peygamber’i. Bunlara Cenab-ı Hak ne diyor bak Yüce Allah de ki: “Cehennem ateşi daha şiddetlidir, daha sıcaktır” keşke anlayabilselerdi. Sıcak diye Allah’ın emrini terk eden, cihâda gitmeyenler yarın cehennem ateşi karşısında ne yapacaklardır? Cehennem ateşi daha şiddetli. Cenab-ı Hak ne diyor; keşke anlayabilselerdi, cehennemi boylamasalardı. (لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ) diyor Yüce Rabbimiz.
Dakika 30:05
Yani herkesin kurtulmasını istiyor. Fakat Allah’ı dinlemeyen Peygamberi, Kur’an-ı Kerim’i dinlemeyen zihniyetin artık kalp kulakları sağırlaşmıştır Hakk’ı duymaz. Kalbi mühürlenmiştir hele mühür basıldıysa iş işten geçmiştir, mühür basılmadıysa belki bir gün hidâyet ulaşır.
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٨٢﴾
Cenab-ı Hak diyor ki; Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar. Dünya da gülüp oynayanlar var ya ebedî ağlayacaklar. Hangi gülüm oynayanlar bunlar? Allah’ın tanımayan kitap, Kur’an, Peygamber tanımayan, Hak hukûk tanımayan, hukûkun üstünlüğünü tanımayan zihniyet dünyada hoplar, zıplar, oynar, vur patlasın çal oynasın der güler, hoplar, şaklar ama Cenab-ı Hak bunlar ebedî ağlayacaklar diyor. Îmâna gelin îmâna, îmâna gelin Müslüman olun ebedî ağlamayın ve îmânın mutlu hayatını yaşayın. Esas gerçek îmân kalbe girince kalpler bayram eder, ruhlar bayram eder. Gerçek mutluluk zevki sefa îmânın ve İslam’ın ölümsüz gördüğü hayattadır mutluluk. Cenab-ı Hak önceden kullarını uyarıyor. Uyanmak şiarından olanlar uyanır uyanmak şiarını yitirmişler ise kendileri bilir.
فَإِن رَّجَعَكَ اللّهُ إِلَى طَآئِفَةٍ مِّنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُل لَّن تَخْرُجُواْ مَعِيَ أَبَدًا وَلَن تُقَاتِلُواْ مَعِيَ عَدُوًّا إِنَّكُمْ رَضِيتُم بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُواْ مَعَ الْخَالِفِينَ ﴿٨٣﴾
Cenab-ı Hak; Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz hiç bir zaman benimde çıkamayacaksınız.” Münâfıklıkları belli olanların tamamına artık Peygamberimiz ordusuna da almadı yanına almadı. İdârenin bir zaman ölçüsü vardır. “Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyorsunuz dedi bundan böyle artık geride kalanlar ile beraber oturup kalın” dedi. Yani bunlara münâfıklığın insan vazgeçmedikçe artık mü’minlerin arasında sizin işiniz yok dedi. Çünkü fitne fesat için çalışıyorlar sürekli. Bakın düşünmelerine, îmân etmelerine, eğitim ve öğretimlerine yine mühlet veriyor. Hemen cezâlandırılmıyor bakın şu toleransa bakın hâlâ eğitim, öğrenim, irşâd için mehil, müddet veriyor. Yoksa bu münâfıkların hepsi biliniyor. Hepsi kılıçtan geçebilirdi bunların kırdığı yumurta kırkı geçmişti Peygambere suikastlar düzenliyorlardı öldürmek istiyorlardı. Ama neticede Allah tehir eder ama terk etmez. Mühlet verdi sonunda Müslüman olmayanları insanlara sürekli kuyu kazan, fitne fesat peşinde, bozgunculuk yapanların hepsi belâsını buldu gitti cehennemi boyladılar.
Cenab-ı Hak diyor ki;
Dakika 35:10
وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا وَلاَ تَقُمْ عَلَىَ قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ ﴿٨٤﴾
Yüce Rabbimiz ve onlardan biri ölürse münâfıklardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrin başına da gidip durma duada etme münâfıkların ölüsüne de dirisine de. Burada ölülerinden bahsediyor. Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar ve fâsık olarak can verdiler. Yani îmânla ölmediler, fâsık öldüler. Çünkü kâfirin, müşrikin, münâfığın cenazesi kılınmaz. İslam da emir budur işte âyet-i kerime (وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا) diyor. Ve onlardan biri ölürse aslâ namazını kılma ve kabirlerinin başına gitme ve kabirlerinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah’ın ve Rasûlünü tanımadılar ve fâsık olarak can verdiler. Fâsık iki kısımdır îmândan çıkan îmânsızlara da fâsık denir bir de îmânı olduğu hâlde günah işleyenlerin de bir kısmı fâsıktır. Buradaki fâsık itikâdî fâsıktır. Amelî fâsıklar günahkârdırlar, kâfir değildirler. Günahı olan ne kadar günahı olursa olsun bir insanın cenazesi kılınır. Ama kâfirlerin ve Hakk’a hakîkate karşı gelenlerin, hukûka karşı gelenlerin cânîlerin, tabii ki küfrü sabit olanların ve Hakk’a saldırması sabit olanların cenazeleri kılınmaz, dua da edilmez, namazları da cenaze namazları da kılınmaz. Onun için fâsıklar iki kısımdır itikâdî fâsık, amelî fâsık amelî fâsıklar günahkâr sınıfındadırlar kâfir sınıfında değillerdir. Kâfir sınıfında olanlar Allah’ı da, Allah’ın emirlerini de, Kitâb’ı Kur’an’ı da, âyetlerini de, Peygamberini de kabul etmeyenler bunlar küfre açık olanlardır. Bir de îmân etmiş görünüyor fakat îmânsızlar ile birlikte hareket edenlerdir. Bunlar da münâfıktırlar. Alâmetleri eğer Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu sünnetin, ortaya koyduğu, icmâ’nın ve gerçek Ulemânın ortaya koyduğu gerçek din anlayışıyla delillere dayanarak eğer bir kişinin münâfık olduğu kesin belli olursa iş de onun da cenazesi kılınmaz. Fakat herkesin cenazesi kılınıyor şimdi. Neden? Adam Allah’a inandım diyorsa ve îmân alâmetlerinden biriside görünüyorsa öte tarafını biz Allah’a bırakıyoruz. Allah ile kendi arasına Allah’a îmân alâmeti hiç yoksa o zaman zaten kılınmaz. îmân alâmeti olduğu müddetçe herkesin cenazesi de kılınır. Burada îmân alâmeti olmayıp tamamen küfür içinde, nifâk içinde olanlara Cenab-ı Hak ne dedi? Bunların namazını kılma, mezarları başında da durma dedi.
Dakika 40:00
وَلاَ تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَأَوْلاَدُهُمْ إِنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُعَذِّبَهُم بِهَا فِي الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿٨٥﴾
Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin diyor. Ey Müslümanlar! Münâfığın zenginliğine aldanma imrenme, inkârcıların zenginliklerine imrenme aldanma! Zâlimlerin, fâsık ve fâcirlerin, insanların kanını emenlerin zenginliğine malına evladına sakın imrenme! Allah sana sıkı tembih ediyor. Bunlara imrenme diyor Habîbinin şahsında. Bunlar diyor sizi imrendirmesin sakın! Allah, onları dünyada bunlarla cezâlandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murâd ediyor, başka değil. Şimdi dikkat et! Cenab-ı Hak niye böyle yapıyor? Bunlar malına güvendiler malını parayı tanrılaştırdılar, evlatlarını kendi kuvvetlerini tanrı yerine putlaştırdılar. Allah da o taptıklarıyla, mallarıyla, evlatlarıyla, küfürleriyle, şirkleriyle, zulümleriyle ne yaptı onları? Ettiklerinin karşılığında neyi biçecekler? Ektiklerini biçecekler. Hak ettiği belâları verdi diyor ve verecektir diyor. Onun için Allah onları dünya da bunlarla cezâlandırmayı bunların dünyada da büyük belâları vardır başlarına ve canlarının da kâfir olarak çıkmasını Cenab-ı Hak murâd ediyor, başka değil. Niçin Allah murâd ediyor? Onlar öyle istediler Allah zor kullanmıyor. Herkes özgür bıraktığı için irâdesinden kim ne isterse onun karşılığını veriyor uygun bir cezâ adâleti ilâhî bu. Kul öyle istiyor öyle ekiyor öyle biçiyor. Allah’ta hak ettiğini karşılığını veriyor.
وَإِذَآ أُنزِلَتْ سُورَةٌ أَنْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَجَاهِدُواْ مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ أُوْلُواْ الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُواْ ذَرْنَا نَكُن مَّعَ الْقَاعِدِينَ ﴿٨٦﴾
Cenab-ı Hak; “Allah’a îmân edip ve Rasûlü ile birlikte cihâda gidin” diye bir süre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar izin istediler ve: “Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım” dediler. Yani cihâda gitmek istemediler.
Yüce Allah Bak bunları haber veriyor;
رَضُواْ بِأَن يَكُونُواْ مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَفْقَهُونَ ﴿٨٧﴾
Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalplerine mühür vuruldu. Cihâdın âyetleri var Allah yolunda cihâd edin diyor bunu kabul etmedi mi inkâr ettiği an zaten küfür kalbe girdi. Üstelik yalan söyledikleri için ve cihâdı da terk ettikleri için, Peygambere karşı çıktıkları için, Allah’ın emirlerini yapmak istemedikleri için, gizlice bunlara inanmayıp inkâr ettikleri için ne oldu? Kalplerine mühür vuruldu diyor. Cihâdı terk etmenin bakın büyük bir belâsı var. Cihâdı terk ettin mi dünya da zâlimler dünyayı ele geçirir barış olmaz dünya da. İslam barış dinidir barış için, dünya da barışı sağlamak için zorbaların elinden dünyayı kurtar ki, insanlık kurtulsun. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar. Yani cihâdı terk edenler gerçeği bilmezler bunlar anlayışsız kimselerdir diyor Cenab-ı Hak (فَهُمْ لاَ يَفْقَهُونَ)
Dakika 45:30
لَكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ جَاهَدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٨٨﴾
Fakat Peygamber ve diyor onunla beraber olan müminler, kahramanlar var ya diyor Cenab-ı Hak o mücâhitler mücâhideler var ya mallarıyla, canlarıyla cihâd ettiler. Yani ya şehitlik ya gâzîlik, ya istiklâl ya ölüm dediler. Niceleri şehitlik şerbetini içti niceleri gazi kahraman olarak kahramanlıkları gazilikleri ortaya çıktı. Cenab-ı Hak; (وَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ) Murâda erenler de işte bunlardır, işte bütün hayırlar onlarındır. Gördün mü mücâhitlerin bütün hayırlar mücâhitlerin murâda erenler de işte onlardır. Ebediyyû’l-ebed murâdına erende mücâhitlerdir. Niçin? Cihâd olmazsa dünyada huzur olmaz, barış yerleşmez, barış korunmaz. Barışı yerleştirip birde barışı koruyacaksın hak ve adâlet ilkeleriyle. Dünyada hiçbir mahlûkatın hiçbirinin hakkını yemeyeceksin, sömürmeyeceksin, adâleti uygulayacaksın. Cihâd bunun içindir Hakk’ı hâkim kılmak, hukûkun üstünlüğünü egemen kılmaktır içindir. Allah’u Teâlâ hak varlıktır kanunları O’nun hukûktur onun için en yüce hukûk ve hukûkun üstünlüğü Allah’ın hukûkudur.
أَعَدَّ اللّهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٨٩﴾
Allah onlara, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. Mücâhitlere cennetler hazırlandı hazır ol vaziyette duruyor şu anda içlerinde ebedî kalacaklar. O cennette cennetlikler, mücâhitler ebedî kalacaklar işte o büyük kurtuluş budur diyor Cenab-ı Hak. (ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ) buyuruyor. Ey kıymetli dinleyenler! Cenab-ı Hak bu kurtuluşa eren kullarından eylesin. İşte hayat veren nurun dersleri şanlı Kur’an nur saçıyor. Nar değil nur saçıyor nur. Kur’an nurunun dışındaki şirkin eğer bir ışığı varsa o nur değil nardır ateştir o, küfrünki de nardır, ateştir nur değildir. Nur Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu Allah’ın yaktığı ışığın adı İslam’ın kendisi nurdur, kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir ve bağrında bu ışığın ilk parladığı zât-ı muhterem Hz. Muhammed’dir (A.S.V). Onun için Hz. Muhammed âlemleri aydınlatan güneş gibidir. İnananlar onun etrafında ki yıldızlar gibidir Kur’an’dan nasîbini kim çok alırsa çok parlar. Kim Kur’an-ı Kerim’den nasîb almazsa söner gider karanlıkların zifiri cehennem zindanlarına doğru çeker gider yazık olur.
Dakika 50:00
Allah hepimizin Rabbisidir. Kur’an-ı Kerim hepimize gelen Allah’ın Kitâbı’dır İslam hepimiz için parlayan nur-i ilâhîdir bunu parlatan ve nurunu tamamlayan Allah’u Teâlâ’dır. Din olarak İslam’ı seçen Allah’u Teâlâ’dır. Ne diyor? (وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا) “Sizin için İslam’ı seçtim diyor, ondan razıyım” diyor. (أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ) “Dininizi İslam’a kemale erdirdim” diyor. (وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي ) “Nimetimi üzerinize tamamladım” diyor. En büyük nimet İslam, îmân nimetidir. Bundan mahrum olan her nimetten mahrum olmuştur. Dünya senin ömrüm ne kadar senin dünyan o kadar. Ondan ötesini ne olacak? Ebedî hayat başlayacak. Bu cehennemde mi olsun bu hayat cennette mi olsun bu hayat? İslam’ı seni cennete ölümsüz hayata hazırlıyor bunun için bu dünyaya geldi. Cenab-ı Hak İslam’ı inzâl eyledi. Hz Muhammed’i cihâna görevlendirdi rahmet Peygamberi kıldı bütün âlemlere evrensel Peygamber. Biz yana yakıla anlatalım duyduk duymadık demeyin! Sizi eğer gerçek anlamda sevmeseydim ben bu dersleri yapmaz kendi keyfine bakardım. Ama ben Allah’ın kuluyum sizde aynı Allah’ın kullarısınız hepimiz biz biziz, birbirimiz de birbirimizdeniz, Allah’ın kullarıyız, Öyle işte birbirinize doğruları söyleyelim Allah böyle emrediyor tebliğ edin diyor. Kur’an-ı Kerim’i dünyaya anlatın diyor bütün insanlığa. Dünyaya Kur’an-ı Kerim’i anlatmak demek bütün insanlığın ebedî kurtuluşu için çalışmak en büyük hayrına çalışmak demektir. Cenab-ı Hak birbirinin hayrına çalışan, katiyyen birbirine zarar vermeyen birbirini engin mi, engin hak sevgi ile îmân, İslam sevgisi ki, Yüce Allah’u Teâlâ’yı sevmek O’nun sevdiklerini de sevmek için birbirimize ne yapacağız? Görevimizi yapacağız. Birbirinizin hayrına, iyiliğine çalışacağız. Bütün varlığımızla biz Allah’ı sevelim ki Allah da bizi sevsin. Âlemleri sevgiyle dolup taşmaktadır. Çünkü Allah rahmetiyle yarattı âlemleri rahmetin kaynağı sevgidir. Sevgi Allah sevgisi hayatın özü kalbin gözüdür unutma! Sevgi hayatın özü kalbin gözüdür. Ama hangi sevgi? Allah sevgisi. Allah nasıl sevilir? Allah’ın emirlerini seve seve kalbin tasdik eder, Allah’ı yüce sıfatlarıyla tanırsın, emirlerini kabul edersin tasdik edersin, dilinle ikrâr edersin ve bütün gücünle Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışır itaat edersin isyân etmezsin. Bu sevginin açık şeklidir. Allah’a isyân ederek Allah seviyorum denmez. Allah’ın lâneti boynuna iner sevgi zannettiğin şeyin lânet olduğunu görürsün. Şehvet sevgisi, mal sevgisi, mülk sevgisi, şu sevgi, bu sevgi bunlar çölde ki serap gibidir bir an için öyle görünür ama yok olur gider. Ebedî var olan sevgi Allah sevgisidir (C.C) Allah derken bütün varlığınla Allah de çünkü varlığımızın hepsi Allah’a ait.
Dakika 55:00
Bütün varlığını Allah de Allah’ı bütün varlığınla sev kalbinin kenarıyla, köşesiyle değil bütün varlığınla sev. Ve bu sevgiyi dilen O’nun rahmet kapısına gel, O’nun dergâhı izzetine gel Yüce Allah’ın dilen kalbini uzat. Allah’ım! Beni sevginle doldur ve taşır. Putlara eğilenlerden, kula kulluk edenlerden eyleme beni diye yalvar yakar iste Allah’tan. O zaman Allah için seversin sevilecekleri hanımını o zaman doğru sevmiş olursun memnun edersin çocuklarını doğru sevmiş olursun mutlu edersin. Çünkü kaynağı sağlam bir sevgi, kalıcı ebedî bir sevgi bu sevdiklerini doğru seversin ve sevgi gösterirsin ama gerçek sevgiyi karşıdan gerçek sevgi de sana yansır. Onun için hayatın özü hak sevgisidir kalbin gözü gerçek anlamda Allah sevgisidir öbür sevgiler sevgi değildir. Başının belâsıdır put ve şirk yerine geçer. Allah için sevmediğin hiçbir sevgi, sevgi değildir. Çünkü Allah gibi sevilmez kimse ama Allah için sevilir. Niçin? Allah’u Teâlâ’yı eşsiz, şeriksiz tanıdığın zaman emirlerini yerine getirirsin. O’nun emirleri yücedir ve kendisi yüce olduğu gibi. Ne diyor peygamberimiz? “Mü’min olmadıkça cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe kâmil mü’min olamazsınız” diyor. Bak birbirimizi hangi sevgi ile seveceğimizi bir defa öğreneceğiz. Kur’an’da ki sevgiyi öğreneceğiz, İslam’da ki sevgiyi öğreneceğiz gerçek îmânla başlar sevgi îmânım olmadığı yerde hak sevgisi olmaz ilâhî sevgi olmaz o zaman şehvet olur başka put sevgisi olur. Gerçek sevgi olmaz gerçek îmânın olmadığı yerde Allah’a itaat ve teatin olmadığı yerde gerçek sevgi olmaz. Çünkü sevmek ve sevilmek Yüce Allah’ı sevip ve Allah’ı sevmek işte gayemiz budur. „ilahî ente maksûdî ve rızâke matlûbî“ işte aradığımız maksadımız bu, matlubumuz bu ‘’ente maksûdî’’ bütün Evliyalâr bunu dillerinden bırakmazlar. Ne derler? ‘’Ente maksûdi’’ Allah’ım! Maksudum sensin ve ‘’rızâke matlûbi’’ talebim, arzum, isteğim senin rızândır diyor. Rabbini sev ve Rabbinin sevgisini kazanmaya çalış. Kurtuluruz burada gerçek îmânda ve gerçek Müslümanlık da o da Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurun derslerini 7’den 70’ine bütün dünyanın bu derslerden doyasıya nasîb almalıdır ve dünyanın her tarafında doyasıya Kur’an ile irşâd olmalıdır ve Kur’an bahçesinden kalbin yiyip, içmelidir ruhun Kur’an çeşmesinden şırıl, şırıl içmelidir. Kur’an’ın nuruyla kalbini, ruhunu, kafanı, içini, dışını nurlandır nur orada. Cenab-ı Hak ebedî mutlu olan kullarından eylesin.
Dakika 59:49