AmeldeFıkhı 33-01

33- Amelde Fıkhı Ekber Ders 33

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 33

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler! Fıkıh ekolünde ki derslerimiz devam ediyor, okuyalım okutalım. Dersimiz yine namazla ilgili ve kıymetli âlimlerimizin hem ortaya koydukları delilleri hem de onların görüşlerini anlayarak, anlatarak devam ediyoruz. Şimdi Mâlikîlere göre Hz. Osman’ın Mushaf’ının ölçülerine uyarsa şaz olan kıraatle okumak sahih olur. Fatiha’da da olsa kasıtsız olarak hatalı okumakla kıraat sahih olur demiş, Mâlikîler. Bundan önce size Hanefilerin durumunu anlatmaya çalıştık, bu yüksek âlimlerin (r.a.). Şimdi de Mâlikîlerin durumunu anlatmaya çalışıyoruz, kıymetliler. Evet, çünkü dinimizin her türlü emrini bu fıkıh okulunda yüksek âlimlerimiz iyi okumuşlar iyi okutmuşlar. Biz de mezara kadar okuyacağız, okutacağız. Yine güzel okuyacak başka biri bulunursa imam hatalı okuyuşundan dolayı günahkâr olur dedi, -kim- Mâlikîler. Çünkü imam mutlaka cemaatin içerisinde ilmiyle, ahlâkıyla, okuyuşuyla, onun faziletli davranışlarıyla cemaatinden farklı olmaya gayret etmek zorundadır. (ض)(Dat) ile (ظ ) (zı) arasını ayırt etmeksizin -yani bu iki harfin arasını ayırt etmiyorsa- okumakla kıraat sahih olur demiş, yine Mâlikîler. Yani (ض) (dad) ile (ظ ) ‘zı’ arasına ayırt etmeden okuyorsa bu şekil okumakla da kıraat sahih olur, demişler. Bazı Arap kabileleri (ض) (dat)’ı, (zı)’ya çevirmektedirler. Yani Mâlikîlerin dayandığı noktadan biri bu. (Sad)’ı (zı)’ya çevirirse namaz sahih olmaz, demişlerdir. -bakın- burada hiç rastgele kimseye konuşmamış bu yüksek âlimlerden. Herkes bir delile istirahat ederek hareket etmişler. Yine buyurmuşlar ki, ayetin nazmını, hem de mânâyı değiştirmektedir. Burada bütün âlimleri ortada, ortak noktaları şöyle görülmektedir. Mânâyı bozarsa, Kur’an-ı Kerim’in deki hatalı okuyuşta mânâ bozuluyorsa nazmını bozuyorsa -bakın- işte o zaman bu kıraat sahih olmaz, demişlerdir. ‘’Fatiha’nın ayetlerini peş peşe okumak vaciptir’’. Yine Mâlikîlerden bahsetmeye devam ediyoruz. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): ‘’Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, siz de öyle namazlarınızı öyle kılınız’’, buyurmuşlar. İşte buradan da anlaşıldığı gibi Peygamber Efendimiz’in bütün hayatını, bütün sözlerini, işlerini, takrirlerini; başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere bu yüksek âlimler işte o gerçeklere istinaden bu fıkıh ekolünde, çok güzel bir fıkıh ilmi ortaya koymuşlardır.

 

Dakika 5:30

 

Ve bütün deliller toplanmış ve keşfedilmiştir. Yine Mâlikîler, ‘’Fatiha’nın tamamını bilmiyorsa, -bakın- 7 ayet okumak bunun yerine geçer, demişler. 7 ayet okumak bunun yerine geçer, demişler. Aciz olursa yedi tane zikir (yedi zikir), tesbih ve dua gibi şeyleri okur, demişler. ‘Aciz olursa’, demişler. Görüyorsunuz Yüce İslam’da hiç zorluk diye bir şey yok. Okunan zikir ve duaların harf sayısın, Fatiha’nın harf sayısına denk olması gerekir, demişler yine Mâlikîler. Rivayet edilen yine Sevgili Peygamberimiz’den Hadis-i Şerifte -bakın- şöyle buyurulmaktadır. Bir kimse, Peygamberimiz’e, ‘’Ya Resûlullah! Ben Kur’an-ı Kerim’den bir şey alma gücüne sahip değilim. Bana Kur’an-ı Kerim yerine geçecek bazı şeyler öğret’’ diye istekte bulununca, Şanlı Peygamber(A.S.V.) ve ona

 

 

‘’Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illâllahu vallahu ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim’’, de; yani bunu oku diye, buyurdu. Bu Kur’an-ı Kerim bilmeyen okuyamayan Kur’an-ı Kerim öğreninceye kadar, -bakın- bazı, Peygamberimiz’den bu tavsiyede yapıldığı rivayet olunmaktadır. ‘’Eğer böyle bir kişi ne Kur’an-ı Kerim ne de zikir bilemiyorsa Fatiha’yı okuyacak kadar zaman bekler ve namazını öyle kılar’’. -bakın- Burada da derin bir tefekkür, saygı duruşuyla Allah’a namaz kılıyor. Yine Mâlikîlerden bunu görüyoruz. Fatiha’nın peşinden -şöyle bir bak- ‘Âmin’ demek diğerlerinde olduğu gibi sünnettir. Fakat namazda söylenmesi daha kuvvetli bir sünnettir, dediler. -kimler- Yine Mâlikîler. Sevgili Peygamberimiz’den yine bir haberde (A.S.V.); ‘’Onun, Şanlı Peygamber’in arkasında namaz kıldım’’, diyor zat-ı muhteremin birisi ki, bunun Vahi Bin Hucur olduğu da rivayet edilmiştir. ‘’(Veleddallin) deyince ‘âmin’ dedi. Bunu derken de sesini uzattı’’. Yine başka bir haberde kıymetli muhaddislerimizin rivayetinde, imam (Veladdallin) dediği zaman sizler Âmin deyin. Çünkü her kimin ‘Âmin’ demesi, meleklerin ‘Âmin’ demesine denk gelirse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır diye Peygamberimiz’den haber var.

 

Dakika 10:20

 

Çok kıymetli efendiler. İşte yüksek âlimlerimiz İslam’ın ilimleriyle -ne yapmışlar-, ömürlerini bu yola harcamışlar. Göz nuru dökmüşler, şehitler kanlarını akıtmış, canlarını vermiş, âlimler ömürlerini, göz nurlarını bu yola harcamışlar. Onun için ilmin değeri çok yüksektir. Bu fıkıh ekolünde bütün dünyanın, kız, oğlan, kadın, erkek okuması gerekir. Biz keşif notları veriyoruz. Dünyayı on dört asırdan beri okutarak gelen dünyanın en üstün ekolündeki, sizlere derslerin keşif notlarını vermeye çalışıyoruz. Okumak okutmak, gayemiz bu. Hocalık taslamak, âlimlik taslamak. Bu aklımızın köşesinden geçmemeli, hayallerimizde bile olmamalı. Allah’a kulluk, Allah için hizmet, insanlara faydalı olmak, cehalet ile savaşmak, Yüce İslam’ı iyi bilmek. Bir defa bu 4 ekol dünyayı okutarak öne çıkarak gelmişler. Biz de bu okullarda okuyalım, okutalım. Yine Mâlikîler diyorlar ki, açıktan okunan namazlarda cemaat sure okumaz, Mâlikîler -bakın- böyle diyorlar. Yani cemaat imamın arkasında -ne yapar- dinlerler. İmamın sesini duyamayacak derecede uzakta olursa yahut sağır olursa sesi anlamıyorsa, -yani işittiği sesi anlayamıyorsa- bu takdirde okur demiş Mâlikîler, ama Hanefiler öyle demediler. Cemaat gizli okunan namazlarda sure okur, diyor yine Mâlikîler. Hanefiler bunu da tahrimen mekruh görmüşlerdir. Mâlikîlerde Hanbelilere,-bir de Hanbelilerde- bu iki kıymetli âlimlerin ekolünün görüşüne göre her rekâtta imam yahut da yalnız başına namaz kılan kim olursa olsun Fatiha’yı okuması vaciptir. Açıktan okunan namazlarda ise cemaat Fatiha’yı okumaz. ‘’Cemaatin Fatiha’yı sadece gizli okunan namazlarda okuması müstehaptır’’, dediler. Kıymetliler, Hanefiler bunları böyle değil başka türlü delillerle onlar açıkladılar konuları. Şimdi de Mâlikîlerin görüşlerini ve delillerini sizlere açıklayarak, dersimiz devam ediyor. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde açıktan kıraat de bulunduğu bir namazda, namazdan diyor ayrıldı ve şöyle dedi -kim Sevgili Peygamberimiz-. ‘’Az önce sizden biri namazda kıraatte bulundu mu?’’ Bir kimse: ‘’Evet ya Resûlullah!’’ cevabını verince, Hz. Peygamber (A.S.M.) ona şöyle buyurdu:

 

Dakika 15:11

 

‘’Ben de diyorum ki, bana ne oluyor da Kur’an-ı Kerim’i okurken şaşırıyorum’’. Bundan sonra cemaat açıktan okunan namazlarda Hz. Peygamber (A.S.V.) ile beraber kıraatte bulunmaya son vermiştir. -bakın- Peygamber’in burada üstü kapalı o okuyan kişiyi uyardı, ‘sen beni yanıltıyorsun’ demek istedi. Açıktan okunan namazlarda cemaatin Kur’an okumasının mekruh olduğu hususunda açık bir durum olduğu da söylediler. Yine Peygamberimiz’den, ‘’ben gizli kıraatte bulunduğum zaman sizler okuyun’’ şeklinde bir haber de gelmiştir. Bu da Tirmizi rivayet ettiği kayıtlarda mevcuttur. Mâlikîlere göre besmele, Fatiha’dan bir ayet değildir. Bu da Hanefilerin görüşü de böyleydi bu konuda. Mâlikîlere göre Fatiha’yı öğrenmek vaciptir. Yani burada Hanefilerden başkalarında vacipler, farz anlamındadır. Hanefilerde farzlar ayrı vacipler ayrı sünnetler ayrıdır. Mâlikîlere göre ‘Âmin’ sözünü Hanefilerde olduğu gibi, her namaz kılan kişinin gizli olarak söylemesi menduptur. Bu Hanefilerde de böyleydi Mâlikîlerde de böyle. Hanbelilere göre besmele, Fatiha’dan bir ayet olup namazda okunması vaciptir. Mâlikîler Hanefiler gibi besmelenin gizli okunması gerektiğini söylemişlerdir. Evet, kıymetliler, genelde Mâlikîler, Hanefilere birçok konularda çok yakındırlar, diğerleri de böyle. Hanbelilere göre Fatiha’yı tertipli olarak şeddeli, hata yapmadan okuması lâzım gelir. Yine mânâyı bozacak şekilde okursa, mesela (iyyake)‘nin (kef)’ini esre okursa yahut (enamte)’nin (te)’sini ötre, okursa yahut (ihtina)’daki vasıl (elif)’ini (fetha) ile okursa kıraatı sahih olmaz. Bunu da Hanbeliler de böyle diyor, Şafiîlerde böyle diyorlardı ve ileride bunlara da ayrıca değineceğiz. İşte kıymetliler, burada Mâlikîlerde mutemet olan içtihatlarına göre, ‘’Mânâyı bozsa da hatalı okuyuş namazı bozmaz’’, demiş Mâlikîler. Bu kıraat konusunda en toleranslı mezhebin, Mâlikîler olduğunu görmekteyiz. ‘’Müstehap olan her ayette durarak, tertip üzere rahat bir şekilde yapılmasıdır’’.

 

Dakika 20:00

 

Yani acele edilmemeli Kur’an-ı Kerim okurken -diyor- diğerlerinde olduğu gibi Mâlikîler de. ‘’Her ayette durarak, tertip üzere rahat bir şekilde okunmalıdır. Bu bekleyişin çok uzun olmaması da gerekir’’. Normal nefes almalı ve devam etmelidir. Çünkü Allah Teâlâ (C.C): ‘’Kur’an-ı Kerim’i ağır ağır oku’’ (وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا). Ve yine, başka ayet-i kerimede de Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’in yerli yerince okunmasını istiyor. -ne diyor- ‘’Kur’an-ı Kerim’i ağır ağır oku’’ Muzzemmil Suresi’nin 4. ayetinde de olduğu gibi. Yine Mâlikîlere göre kişi okuduğunu kendisi duyması da yahut kendisi duyacak kadar olmasa da kıraat yeterlidir. Yine Mâlikîler böyle dediler. Fakihler Arapça dışında bir dil ile Kur’an-ı Kerim’i okumanın namaz için yeterli olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir. Yani Kur’an-ı Kerim Arapçanın dışında okunamaz. Başka bir dil ile diye bütün âlimler ittifak etmişlerdir. Yani Türkçe, İngilizce ve başka dilde namaz kılınamaz. Kur’an-ı Kerim’in kendisi Arapçadır. Ancak geldiği orijinal şekliyle Kur’an-ı Kerim okuyarak namaz kılınır. Başka bir dile çevirerek, namazda okumak da caiz değildir. İşte -bakın- başka bir dile çevirerek de namazda okumak da caiz değildir. Mehmet Akif’in tefsirini yakma sebeplerinden -işte- birinin bu olduğu söylenmektedir. Yine Yusuf Suresi’nin ikinci ayet-i kerimesinde ve emsâli ayetlerde, Cenab-ı Hakk: ‘’Biz böylece şanlı kitabı, (yani Kur’an-ı Kerim’i), Arapça bir Kur’an-ı Kerim olarak indirdik’’ diyor. Yani Yüce Allah buyuruyor ki, ‘’Biz Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak indirdik’’ diyor. Şimdi sen Allah’ın kitabını bozmak, -mesel imkânı var mıdır? Çünkü Kur’an-ı Kerim Arapça gelmiştir. Mânâsını, tefsirlerini her dilde yapabilirsin. Ama aslî, orijinalini ancak namazda aslını Arapça olarak okuyabilirsin. Başka türlü olmaz, bütün âlimlerimiz bu görüşü ortaya koymuşlar ve ittifak hâlindedirler. ‘’Cebrail Aleyhisselâm bu Şanlı Kur’an’ı senin kalbine uyarıcılardan olman için, açık bir Arap dili edebiyatı ile indirdi’’ ki, bu da -bakın- Kur’an-ı Kerim’de Şuara Suresi’nin 195. ayet-i kerimesinde, Cenab-ı Hakk bu ayette öyle buyuruyor. Cebrail Aleyhisselâm, Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’in tam kalbine -beşir ve nezir Peygamberi olduğu için, o nezir Peygamberi insanları uyarması için- açık bir Arap dili ile Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’in kalbine indirildi.

 

Dakika 25:17

 

Yani Cebrail Aleyhisselâm getirdi. Bu ayet-i kerimede Kur’an-ı Kerim’in Arapça olarak Hz. Muhammed’in kalbine indirildiği açıkça bildiriliyor. ‘Hem de insanları uyarması için’, diyor. Kur’an-ı Kerim hem sözleri hem de mânâsı ile eşi bulunmayan ezelî, ebedî bir mucizedir. Eşi bulunmayan bir mucizedir ve (bir)çok mucizeler gelip geçicidir ama Kur’an-ı Kerim ebedîdir. Değiştirilen söz, sözler -mesela eğer bir şey- değiştirilirse; Kur’an-ı Kerim’den bir kelimeyi bir kişi değiştirirse, o (kitap) Kur’an değildir. Sadece Kur’an gibi gösterilmek isteyenler olabilir. O Kur’an da değildir, Kur’an-ı Kerim’e benzemez de. Çünkü Kur’an-ı Kerim eşi bulunmayan azaltılmaz, çoğaltılmaz; (Kur’an’dan) bir harf alınmaz, eklenmez. Yüce Allah’tan geldiği gibi ebedî devam eder. Bozulma şansı yok! Ancak insanlar Kur’an-ı Kerim’in mânâsı üzerinden düşünürler. Bunlar ancak tefsir olur tevil olur keşif olur yorumlar olur. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in aslına kimse dokunamaz, dokunamadılar, dokunamayacaklar; bozulmadı ebedî bozulmayacaktır. Eğer Kur’an-ı Kerim’e birisi, ‘bozuldu diyorsa’, o adamın kafası çoktan bozulmuştur ve zındıktır. Kur’an-ı Kerim bozulmadı, bozulmayacaktır. Allah’ın koruması altındadır. Açıkça ayet-i kerime bunu bildiriyor. Kur’an-ı Kerim’i bilmeyen zındıkların sözüne kapılan, aldanan kendi kafalarını bozuyorlar, yazık ediyorlar. Onların kafasını Kur’an-ı Kerim tamir eder, düzeltir. Yeter ki Kur’an-ı Kerim’e imân etsinler. Onun okulunda da biraz okusunlar. Falan şöyle demiş, falan böyle demiş ile ilim olmaz. Kur’an-ı Kerim’i tek tek, kelime, kelime, cümle, cümle, mânâsını ya bileceksin ya âlimle beraber olacaksın. İlim irfan ortamında olacaksın. Adam besmelenin anlamını bilmiyor. Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor. Ağzından günah akıyor. Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor. Bunlar kendini batırmış insanlar; başkasına da bir şey bulaştırmaya çalışıyorlar (kendi mikroplarını başkalarına bulaştırmak istiyorlar). Güneş hiçbir zaman balçıkla sıvanmaz. Yüce Kur’an-ı Kerim’e kimsenin şöyle bir ‘gölge’ kondurması mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim’in üzerine gölge düşmez. Ebediyyû’l ebed parlayan ilahi nur, ilahi kelâmdır. Ey Müslüman! Önce bunu sen bil, sonra da bilmeyenlere öğret! Ağzından haram akanlar, mikrop saçanlar bu işten anlamaz. Çok kıymetli ve muhterem efendiler. İşte, biz de bu konuda (görüyoruz ki); ‘’Bazı Hanefiler Arapça okumaktan aciz olanların Fatiha’yı başka bir dil ile okumalarını caiz görmüşlerdir’’

 

Dakika 30:10

 

şeklindeki bu haberin kesin kaynaklarda; İmâm-ı Âzam’ın bu görüşünden döndüğü söylenmiştir. Bu da tabii aciz, özürlü olanlar içindir. Yine de bu görüşünde Ebu Hanife’nin caydığı söylenmiştir. Hem de güvenilir kaynaklarla, bize gelen haberde. Fakat şunu da söyleyelim ki aciz olanların -diyor,-yani normal bir insanın Fatiha’yı başka bir dil ile okuması da düşünülemez, bu namaz içinde. Ama çeşitli tefsirler yazılıyor o ayrı. Tefsirler, Kur’an diye namazda okunmaz ki hiçbir tefsir. Kur’an’ın aslı, orijinali Allah’tan gelen cümleler, ayetler, sureler okunur. Yoksa ayet, sure olmayan, o yorumlar, tefsirler, yazılmış çizilmişler; bunlar sadece Kur’an-ı Kerim’i anlamaya yarayan şeylerdir. Yoksa onlar Kur’an değil ki. Kur’an’ı anlamak için yazılan tefsirler, izahlar, yorumlardır onlar. Yine Hanbeliler ile diğerlerine göre Fatiha’dan sonra âmin demek hem imam için hem de cemaat için sünnettir. Şafiîlerde olduğu gibi Hanbelilere göre kıraatın açıktan yapıldığı zamanlarda imam ve cemaatin, ‘’Âmin’’ sözünü açıktan söylemeleri sünnettir. -bakın- bu Şafiîlere göre ve Hanbelilere göre. Yoksa Haniflerle Mâlikîler bunun gizli söylenmesini istemişlerdir. Bu konudaki görüşlerini ortaya koymuşlardır. Yine rükûda kişi, baldırlarını ve uyluklarını dik tutar. Bu da rükû hakkında güvenilir muhaddislerimizin rivayetinde; rükûda elleriyle dizlerini tutması ve kıble yönünde ellerinin parmaklarını açık tutması yeterlidir. Erkekler dirseklerini böğürlerinden ayırır kadınlar ise uzuvlarını birbirine bitiştirirler rükû ederken. ‘’Ey imân edenler!’’ -Yüce Rabb’imiz ne diyor- ‘’rükû edin!’’- nerede- Hac Suresi yetmiş yedinci ayet-i kerimede. Kıymetliler, önceki derslerimizde Kur’an-ı Kerim’in tüm ayetlerinin izahına anlaşılır şekilde özlü ve keşif notları olarak sizlere sunduk. Kur’an-ı Kerim’in tümünün. Onun aslıyla, Arapçasıyla, orijinal ayetlerle tefsirini keşif notlarını sunduk. Şimdi de fıkıh ekolünde okumak okutmak; dersimiz böyle devam etmektedir. Evet kıymetliler, bir daha hatırlatayım. Ebu Hanife İmâm-ı Âzam ki cihan âlimi, Arapça dışında, namazda Kur’an-ı Kerim okumanın caiz olduğu ile ilgili görüşünden döndüğü kesin sabit olmuştur. Kayıtlarda bu var bir daha hatırlattım bunu.

 

Dakika 35:01

 

Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdular: ‘’Sonra mutmain olacak şekilde rükûya gidin, rükû yapın, mutmain olun’’. Farz olduğu hususunda âlimlerin icmâ etmiş olmasıdır. Yani rükû kesin kes farzdır. Kıymetli izleyenler. Yine, ‘’Sevgili Peygamberimiz’in rükû yaparken ellerini dizleri üzerine yerleştirdiğini gördüm. Sonra sırtını düzgün yapardı’’. Bu haber de Sevgili Peygamberimiz’den geliyor. Ebu Hubeyd bunu söylüyor, ‘Peygamberimiz’i böyle rükû yaparken gördüm’, diyor. (Radıyallahu anhüm ve erdahüm ecmain) Ashab-ı Gûzin’in tamamından, Yüce Allah razı olsun. Yine, ‘’Sevgili Peygamberimiz’in (S.A.V) rükûya vardı, iki elini birbirinden uzaklaştırdı ve ellerini dizleri üzerine koyup parmaklarının arasını ayırdı. Ve Hz. Peygamber’in (A.S.V) bu şekilde namaz kıldığını gördüm’’, dedi. İşte bu da Ebu Mesut bin Ukbe Bin Amir’in rivayet ettiği bir Hadis-i Şeriftir. Bu haber de ondan gelmektedir. Yine Ayşe-i Sıddıka Validemiz -cihanın en allâme kadını, Annemiz Ayşe bakın- ne diyor (R.A)-: ‘’Şanlı Peygamber (A.S.M.) rükûya gittiği zaman başını yukarıya doğru kaldırmaz, aşağı doğru da eğmezdi. İkisi arasında bir vasiyette tutardı. Hz. Peygamber (A.S.V) rükûya gelince sırtı üzerinde bir bardak su bulunacak olsa hareket etmezdi. Sırtını düz bir vaziyette tutardı’’, diyor. Yani böyle tuttuğu anlatılmak isteniyor. Bunun için kıymetli dostlarımız, rükûda tamamen yerli yerince rükû yapmak en az sınırı tespihler miktarınca istikrar bulmaktır. Yani 3 defa ‘’Sübhane rabbiyel azim’’ demek ve bunu diyecek kadar burada bir mutmain durumunda istikrar bulmaktır. Hanefilere göre bu vaciptir. Cumhura göre rükûda mutmain olmak farzdır. Görüyorsunuz tadil-i erkâna, Cumhur farz diyor, Hanefiler vacip diyor. Yani yerli yerince namaz kılmalıdır. Tadil-i erkânı terk ederek kılınan namazların gerçek namaz olmadığı ortadadır. ‘’Sonra mutmain oluncaya kadar rükûya varınız, rükû ediniz’’. Yani mutmain olmak demek vücuda yerli yerince rükû etmek, vücudun sükûna gelmesi. ‘’Hırsızların en kötüsü namazından çalandır’’. Kim diyor bunu, Sevgili Peygamberimiz. ‘’Hırsızların en kötüsü namazından çalandır’’. Namaz hırsızları, kendisine, ‘kişi namazından nasıl çalar Ya Resûlullah!’’ diye sorunca O şanlı Peygamber şöyle buyurdu:

 

Dakika 40:11

 

‘’Rükû ve secdesini ve huşû’nu tam yapmaz’’. İşte yerli yerince rükûunu tam yapmazsan, tam doğrulmazsan, diğer erkâna da dikkat etmezsen, bunlar namaz hırsızlığıdır. ‘’Hem de hırsızların en kötüsü namazından çalandır’’’, buyurdu Şanlı Peygamberimiz. ‘’Rükûda, secdesinde belini doğrultmayan kimsenin namazı yeterli değildir’’. Bu da Buhari Şerif’in rivayet ettiği bir Hadis-i Şeriftir. İmâm-ı Ebu Hanife ile İmâm-ı Muhammed şöyle, demişlerdir: ‘’Bu Hadis-i Şerifler ahat haberler olup Kur’an-ı Kerim’in nasları üzerine bunlarla bir farz ilave edilemez. Bu nas da ‘Rükû, secde edin!’ ayetidir. İlave edilirse mütevatırın, ahad bir haber ile nesih edilmesi lâzım gelir’’. Nas üzerine ilavede bulunmak onlara göre nesihtir. Ebu Yusuf’a göre ise rükûde mutmain olmak farzdır. Yani tadil-i erkân Ebu Yusuf’a göre farzdır. ‘’Rükûden tam doğrulmak’’. Şimdi bazıları da rükûdan doğru dürüst doğrulmadan secdeye gidiyor. -bakın- bu konuda da o, cihan âlimi Ebu Hanife ile onun dünyada en meşhur âlimlerinden ve talebelerinden İmâm-ı Muhammed’e göre ‘’İki secde arasında oturmak gibi vacip olup, rükûn değildir’’ derler. Yani rükûdan doğrulmak tam doğrulmak -bu da- vaciptir diyor. Hem İmâm-ı Âzam hem İmâm-ı Muhammed diyor bunu. ‘’Rükûn değildir ve vaciptir’’, dediler. Şimdi Kıymetliler, doğrulma amelini devamlı yapmıştır Şanlı Peygamber. Onun için de Hanefiler ona, vacip dediler. ‘’Terk ederse sehiv secdesi yapması gerekir. Eğer bilerek terk ederse nafile namazı tahrimen mekruh olur’’ -Hanefilere göre-. ‘’Yeniden kılması da gerekir, kılmazsa namaz tahrimen mekruh olur’’. Hanbeli mezhebinde tadil-i erkânın sünnet olduğudur. Delillere uygun olan da esas vacip olduğudur. Yani Hanefilerin delilleri daha güçlüdür. Hanefi fakihlerinin görüşü de zaten vacip olmasıdır. Ebu Yusuf ile diğer şanlı fakihlere âlimlere göre, rükûn farzdır. Rükûdan kalkıp doğrulmak namazda rükûndur ve yahut da farzdır, demişler -kimler- Ebu Yusuf ve diğer fakihler. Zaten İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Âzam’ın görüşünü açıkladık. Bu da İmâm-ı Ebu Yusuf’un ve diğer fakihlerin görüşü. ‘’Secde eder de doğrulmazsa namaz sahih olmayıp bâtıl olur’’. Yani secde etti ama doğrulmadı. Namaz sahih olmaz -dediler- bâtıl olur, dediler.

 

Dakika 45:04

 

Rükünlerinden birini terk etmiştir. Yine bu -görüyorsunuz- İmâm-ı Ebu Yusuf ve diğer fakihlere göre. ‘’Sonra kalk ayağa doğrul’’ ayet-i kerimesinde Cenab-ı Hakk (buyudu). Bunu Sevgili Peygamberimiz yapmaya devam etmiştir ve şöyle buyurmuştur: ‘’Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız sizler de öyle namaz kılınız’’, buyurdular. İşte kıymetliler, fıkıh ekolünde Fıkh-ı Ekber ki amelde, bu okulda iyi okumalı, bu ilim rahmet sofrasında yiyip içip hayat bulmalıdır. İlim, ölümsüz hayata (İslam’ın ilimleri) seni hazırlar, ‘ölümsüz hayata’. En mutlu hayat tarzı sadece, Allah’ın İslam ile ortaya koyduğu hayat tarzıdır. Bunu unutma!

 

Dakika 46:30

 

 

 

(Visited 181 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}