344- Tefsir Ders 344 hayat veren nurun keşif notları
344- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 344
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Yunus Sûresi 37’nci Âyet-i Kerime’den 53’üncü Âyet-i Kerime’ler )
وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٧﴾
Bu Kur’an-ı Kerim, Şanlı Kur’an Allah tarafındandır. Kesin Allah’tan gelen ezelî, ebedî hakîkatleri muhtevi bir Allah kitâbıdır. Başkası tarafından uydurulamaz, ancak o önündekini doğrulayan ve o kitâbı açıklayıcı olarak âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir bunda hiç şüphe yoktur. (أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ) “yoksa onu uydurdu” mu? Diyorlar. (قُلْ فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ) De ki: “Öyle ise haydi, onun gibi bir sûre getirin ve Allah’tan başka, kime gücünüz yeterse çağırın. Eğer sözünüzde sâdık iseniz bunu yapın.
بَلْ كَذَّبُواْ بِمَا لَمْ يُحِيطُواْ بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ ﴿٣٩﴾
Hayır, onlar anlamını kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeye yalan dediler. Bunlardan önce gelip geçenlerde böyle yalanlamışlardı. Ama bak zâlimlerin sonu nasıl oldu?
وَمِنهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لاَّ يُؤْمِنُ بِهِ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ ﴿٤٠﴾
İçlerinden buna inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Rabbin o fesâd çıkaranları en iyi bilendir.
وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٤١﴾
Eğer sen yalan söylüyorlar diye ısrar ederlerse, senin Peygamberliğini inkâr ederlerse, ey Şanlı Peygamber! ‘’Hz. Muhammed’e diyor Cenabı Hak’’ “Benim işlediğim bana sizin işlediğinizde size, siz benim işlediğimden uzaksınız, bende sizin işlediğinizden uzağım” diye onlara böyle cevap ver diyor Cenab-ı Hak.
Cenab-ı Mevlâ;
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿٤٢﴾
İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var ama akılları da yokken sağırlara sen mi duyuracaksın?
Dakika 5:00
Dinlemeye geliyor ama bir türlü hakîkati anlamıyor akılsız davranıyor. Niye? Hakk’a karşı çıktığından, Allah bu gerçeği anlama kabiliyetini kendinden yok eden insanlardan eylemesin. Öyle insanlar vardır ki, kendini küfre kitlemiş gerçeği anlamak istemez aklını tamamen yanlışa kullanır, hak yolda aklını asla kullanmaz. Allah onlardan eylemesin.
وَمِنهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يُبْصِرُونَ ﴿٤٣﴾
İçlerinden sana bakanlar da var. Ama basiretleri de yokken sen mi hidâyet edeceksin? Bakın bir kısmı da basiretlerini kaydediyor. O zaman hidâyet yollarını kendisi için kendi kapatıyor. Allah’tan başka kimse hidâyet edemiyor Allah da kime hidâyet edeceğini biliyor. İnkâr da ısrar edenler cehennemi dolduruyor.
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٤٤﴾
Muhakkak Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmediyorlar. İnsanın kendine zulmü nedir? Küfrü, şirki, nifâkıdır Allah’ın verdiği kuvvetleri, irâdeyi, aklı kötüye kullanmaktır.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُواْ إِلاَّ سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ ﴿٤٥﴾
Sanki gündüzün bir saatinden fazla kalmamışlar gibi hepsini mahşere sevk edeceği gün aralarında tanışacaklar. Burada sanki dünyada bir gündüz kalmışlar da kendileriyle bir tanışacak kadar bir zaman kalmışlar dünya da öyle sanırlar. Allah’ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayıp da doğru yolu tutmamış olanlar şüphesiz zarara uğramış olacaklar. Bunlar komple hüsrandadırlar.
وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ ﴿٤٦﴾
Onlara vaat ettiğimizin bir kısmını sana hemen göstersek de, ey Şanlı Habîbim Muhammed! Yahut senin ruhunu alsak da onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların ne yapacaklarına da şahittir.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ فَإِذَا جَاء رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ ﴿٤٧﴾
Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adâletle hüküm verilir hiçbirine zulüm edilmez. Her peygamber elinde Allah’ın kitâbıyla Allah’ın ortaya koyduğu şeriatıyla gelir. Peş peşe peygamberler gelir bir önceki peygamberin şeriatını bir sonraki peygamber yeniler. Ulü’l-Azm Peygamberleri yeni şeriatlarla gelmişlerdir. En sonda Hz. Muhammed geçmişin tamamını yenilemiştir Şanlı Kur’an ile İslam şeriatıyla.
Cenab-ı Hak burada bu gerçekleri duyururken diyor ki;
Dakika 10:20
قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٤٩﴾
Ne zamandır bu vaat edilen azâb eğer doğru söylüyorsanız diyorlar. De ki: “Ben, Allah’ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir fayda nede bir zarara mâlikim böyle bir şeye mâlik değilim.” Her ümmetin bir eceli vardır. Ey kıymetli dostlarım! İşte Cenab-ı Hak her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık biran geride kalamazlar, ileride giremezler.
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٠﴾
De ki: “Ne dersiniz şayet O’nun azâbı size yatarken veya güpegündüz gündüzün gelecek olsa suçlular bunlardan hangisinin hemen gelmesini isterler.”
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُم بِهِ آلآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿٥١﴾
Bu azâb meydana geldikten sonra mı ona îmân edeceksiniz? Yoksa şimdi mi? Hâlbuki siz onun acele gelmesini istiyordunuz. Cenab-ı Mevlâ burada da insanların tümünü uyarıyor. Başınıza belâ gelmeden, Azrâil canınızı almadan Azrâil’in hangi saatte gelecek belli değil. Her nefesini îmân ve Allah’a itaat yolunda gerçek Müslüman ol ve Müslümanlığını yaşa! Azrâil senin yanlış yolda canını almasın îmânsız gitme bu dünyadan derhâl Müslüman ol.
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٥٢﴾
وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا أَنتُمْ بِمُعْجِزِينَ ﴿٥٣﴾
Bu azâb meydana geldikten sonra mı ona iman edeceksiniz, yoksa şimdi mi? Hâlbuki siz onun acele gelmesini istiyordunuz. Merak etmeyin herkesin ensesinde Azrâil Aleyhisselâmın ölüm orduları bekliyor. Vakti saati gelenin canını alıp gönderiyor berzaha, mezara oradan da mahşere. Sonra o zulüm edilenlere denilecek ki: “Tadın bakalım o sonsuz azâbı!” Vaktiyle kazandığınızın dışında bir sebeple cezalandıracak da değilsiniz. Sahi doğru mu bu diye senden soruyorlar? De ki: “Evet. Rabbime yemin ederim ki o dosdoğru ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız.” (وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ) (قُلْ) De ki: (إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ) Evet diyor bak! De ki: “Evet Rabbime yemin ederim ki (قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ) o dosdoğru ve siz var ya siz (وَمَا أَنتُمْ بِمُعْجِزِينَ) bundan yakayı kurtaramazsınız.” Çünkü karşınız da âciz bırakacağınız birisi yok ki. Allah her şeye kâdir olan, âcizlikten münezzeh olan, azâmet ve kudretin sahibi Yüce Allah var. O’nun ordularından, O’nun hışmından, O’nun azâbından îmânsızların bir tanesi zerresi kurtulma şansları yok. Ancak kurtuluş vesilesi Allah’ın lütfuna mazhar olma vesilesi îmân ve Amel-i Sâlih’tir. Bu da gerçek Müslüman olmaya bağlıdır.
Dakika 16:44