385- Tefsir Ders 385 hayat veren nurun keşif notları
385- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 385
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(İsrâ Sûresi 85’inci Âyet-i Kerime’den 88’inci Âyet-i Kerime’ler)
استعيذ بالله
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٨٥﴾
Ey Muhammed Mustafa (S.A.V)! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً)
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً ﴿٨٦﴾
إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا ﴿٨٧﴾
Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O’nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا ﴿٨٨﴾
Ey Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’an-ı Kerim’in benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.” ‘’Amennâ ve Saddaknâ Amentü ve Saddaktü’’ Allah hep doğru söyledi hep doğru söyler (C.C).
Kıymetli dostlarımız,
Cenabı Hak, bugünkü dersimizde (وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ) buyuruyor. “Sana ruhtan da soruyorlar” sorarlar veya soruyorlar. Şimdi İbn-i Abbas’tan gelen haberde, Kureyş müşrikleri putperestler Nadr Bin Hâris ile Ukbe Bin Ebî Muayt’ı Medine’de ki Yahûdî hahamlarına gönderip: “Muhammed’i sorun bakalım?” demişlerdi. Onlar: “Kitap ehlindendirler sizde bulunmayan bilgiler onlar da bulunur.” Muhammed’i sorun bakalım demişler. Şimdi Yahûdîlerden bilgi alacaklar putperestler Yahûdîler, ona mağara halkından Zülkarneyn’den ve ruhtan sorunuz demişlerdi. Yani Yahûdîler putperestlere dediler ki: Muhammed’e sorun Zülkarneyn’den sorun ve mağara halkından yani Ashâb-ı Kehf’ten sorun birde ruhtan sorun ruh nedir diye. Ve eğer bir kısmına cevap verip bir kısmından susarsa peygamberdir demişler.
Dakika 5:05
Çünkü ruh Tevrât’ta kapalı olarak ifade edilmiş. Onlar gelmişler sormuşlar, Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssaları açıklanıp ruh kapalı bırakılmış olmakla sorduklarına pişman olmuşlar. Çünkü Sevgili Peygamberimiz tam mı tam cevap vermiş gerçeği ortaya koymuş, Hak Peygamber Hakk’ın Peygamberi çünkü. Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssaları için Kehf Sûresi’nde dersimiz gelecektir. İnşâ’Allah 9, 22, 83 ve 101’inci âyetlerinin anlamı da şimdiden haber veririz ki arzu edenler oralara bakarlar. Ahmed, Nesâî Tirmizî Hakîm ve İbn-i Hibbân ve daha bir takım muhaddisin İbn-i Abbâs’tan yaptıkları rivâyette ise: Kureyş Yahûdîlere demişler ki: “Bize bir şey verin şu adama soralım” onlarda: “Ruhtan sorunuz” demişler. Onlar sormuşlar, onun üzerine bu âyet-i kerime Yüce Allah’tan gelmiştir. (وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ) Diyen âyet geliyor. Ruhtan sana ruhtan soruyorlar veya sorarlar Buhârî Şerif’te ve Müslim’de de ve diğer kitaplarda rivâyet edildiğine göre Abdullah Bin Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) demiştir ki: “Ben, Hazreti Peygamber Aleyhisselâtu Vesselâm ile Medine’de bir tarlada yürüyordum ve o bir değneğe dayanıyordu. O sırada bir bölük Yahûdî’ye rastladılar birbirlerine: “Şuna ruhtan sorunuz?” dediler. Yani şuna dedikleri Allah’ın Rasûlü ki âlemlere rahmet Peygamberine şuna diye hitap ediyor. Çünkü Yahûdî aklı bu. Bunlar sorunca Rasûlullah ona karşı bir şey söylemeyip sessizliğe daldı âlemlerin Efendisi Sevgili Peygamberimiz. Ben derhâl bildim ki diyor İbn-i Mes’ûd (R.A) kendisine vahiy geliyordu. Olduğum yerde dikildim vahiy inince buyurdu ki;
استعيذ بالله
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٨٥﴾
Bu âyet-i kerime geldi inzâl edildi. Yüce Rabbimin yüce kelâmında bakın ne diyor: “Sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir, size ilimden sadece az bir şey verilmiştir.” Buna göre ise bu âyet Medine’de inmiştir. İki defa indiğini de söylemişlerdir. Ruh denildiği zaman kendisi ile hareket yapılan şey, yani hareketin başlangıcı kendisi ile hayat olan şey, yani hayatın başlangıcı kendisiyle anlaşılan şey, yani anlayışın başlangıcı.
Dakika 10:06
Buraya dikkat et! Ruh deyince ne anlıyorsun? Ruh deyince, bir hareket bir hayat bir anlayış ve bunların başlangıcı, herkesin hareketin başlangıç noktası olması düşüncesiyle ruh maddenin tam karşılığı olarak kuvvet demek olur. Madde veya kuvveti madde veya ruh denildiği zaman bu düşünce kastedilir bu mânâ ruhun en genel mânâsıdır. Meselâ elektrik bu mânâya göre bir ruh ve her hareket edici güç bir ruh demektir. Hayatın başlangıcı düşüncesi ile ruh ise bundan daha özel bir şeydir. Fakat bunda da iki ayrı düşünce vardır. Birisi genel mânâsı ile hayattır ki, bitkilerin hayatını da kapsar bu mânâya göredir ki genel olarak bitkilere bile ruh canlı denildiği olmuştur. Birisi de meşhur mânâsı ile hayat, yani yaşayanlara ait bir hayattır ki, insana ait hayat ile son bulur. Bu mânâya göre ruh bitkilere ait ruhtan daha özel olup onu da kapsamaktadır. Sonra idrâk anlayışın başlangıcı yani duyumla beraber olan sadece vicdandan bilgi, anlama, ilim, irâde, konuşma ve diğer şeyler gibi en yüksek derecelere kadar şuurla ilgili bütün olayların ve dolayısıyla bir manevî hayatın vasıtası olması itibâriyle ruh gelir ki… Ruhun en seçkin özelliğini ifade eden bu mânânın en açık görüntüsü insanın nefsinde tecellî ettiğinden buna insan ruhu denilmiştir. İnsanın nefsini hayvânî ruhtan ayıran ve insana ait bilgiyi Hakk’a ulaştırarak kendini ve başkalarını bildiren bu ruh hakkındadır ki, (وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي ) “ruhumdan ona üflediğim zaman” diyor Cenabı Hak, Hicr Sûresi 29’uncu âyette buyrulmuştur. Biz bunu ruhu kendisi ile duyar vicdan, irâde, akıl erdirme, içten konuşma gibi etkileri ile tanırız. Her insanda bu ruhun bir parıltısı bulunduğunda şüphe yoksa da insan nefsinin bu ruhun aynı olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. İnsan nefsinin bu ruhun aynı olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. Fakat ruh gerçeği insan gerçeğinin ötesinde olmasaydı, insan eşyanın bizzat kendisinden hiç bir gerçeği anlayamaz veya bütün gerçeğin insandan meydana gelmiş olması gerekirdi. Hâlbuki insanın bilmediği pek çok şey vardır.
Dakika 15:20
Ne kadar az olursa olsun bildiği de yok değildir bilgisi de vardır. Ama bilmediği pek çok şeyde vardır. Bundan dolayı idrâkin başlangıcı olan ruh insanın fiziki hayatında vücuduna üfürülen hava, ışık, sıcaklık gibi manevi hayatında nefsine üfürülen bir başlangıcıdır ki… Buraya dikkat et! Manevî hayatında nefsine üfürülen bir başlangıçtır ki, insan nefsinin yaratılışı hidâyet ve doğru yolu kaybetmemede ki payı olan üfürme derecesi ile uyumludur. (قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ) De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Burada emir ümurun müfredi tekili olup yani iş yahut evamilin tekili yani kumanda mânâsına gelir. Tefsircilerin birçoğu Min’in Beyâniyye veya bazısı bir kısmı mânâsına tebîziye emrin, işin yani Rabbe izafetinin Rab ile tamlama hâlinde bulunması. Ruh ancak Rabbinin bileceği iştendir. Ruhun hakîkati öyle şeylerden değil ki onunla ilgili bilgiyi Allah’u Teâlâ kendine tahsis etmiştir Cenabı Hak, ilim ancak Allah katındadır. İnsanlara insanların payına kadar her insana payı ne kadarsa neye müstahaksa herkes hikmetine istinâden Cenabı Hak, insanlara ilimden az da olsa vermiştir. Ama gerçek ilmin tamamen ilmi küllî her şeyi kuşatan ilim Allah’ın ilmidir. Şimdi kesip atan bir tanımlama verilmiştir ki şöyle; (إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٨٢﴾) ‘(Yasin Sûresi 82’nci âyet-i kerime) “Bir şeyin olmasını dilediği zaman O’nun emri sadece ol demektir o da hemen oluverir.” Yasin’i Şerif 82’nci âyet-i kerimesinde Rabbimizin yüce bu kelâmından bunu anlıyoruz. Allah’ın işi ol demekle bir şeyi irâde edince Allah’ın işi başka hiçbir şart ve sebebe muhtaç olmaksızın yalnız ol demekle hemen oluvermekten ibâret bir emirdir. Bunun için de (وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ ﴿٥٠﴾) “Bizim emrimiz bir defadır ve göz kırpması gibidir ‘’Kamer Sûresi 50’nci âyet-i kerimede’’ de, Yüce Rabbimizin bu yüce sözünden bunu anlıyoruz.
Dakika 20:15
Ânî bir irâde ve his işi gibi bir defadır şu hâlde ruhun Allah’ın emrinden olması Yüce Allah’ın yalnız (كن) ol emrinden yaratılan ve başka bir unsur ve çıkış yeri bulunmayan ilâhî bir harîka olması demek olur. Burayı bir daha söyleyelim ki hafızalarda İnşâ’Allah yer eder. Cenabı Hak; Ânî bir irâde bir defa ne diyor; Ruhun Allah’ın emrinden olması Yüce Allah’ın yalnız (كن) ol emrinden yaratılan ve başka bir unsur ve çıkış yeri bulunmayan ilâhî bir harîka olması demek olur.
İşte aziz dostlar kıymetli izleyenler; Emri Rabbâni’ dir Cenabı Hak, ‘’Mim’’ başlangıç mânâsına olduğu takdirde ruh emrin eseri olan basit ve yaratılmış özel bir cevher olarak düşünülebilir. ‘’Mim’’ maddeyi açıklama mânâsında Beyâniyye olduğun zaman böyle geldiği takdir de ise ruh Rabbim emri cinsinden yalnız bir iş özel bir etki demek olur. Ruh eşyadan bir şey veya işlerden bir iştir demeye eşit olmaz. (لاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ) Buraya dikkat et! “İyi biliniz ki yaratmak ve emretmek O’na mahsustur” ki işte O da Allah’tır (C.C) ‘’Araf Sûresi 54.’üncü âyet-i Kerime’’ Şimdi bunun üzerinde bazı keşif notları vermeye devam edelim. Yaratma takdir yani miktar ve nicelik vermek mânâsı itibâriyle madde ve cisimleri yaratma ve icâd etmektir. Emir maddeye karşılık ve hacimsiz olarak düşünülen genel kuvvetler gibi soyut olan işleri gerektiren fiil ve etkidir. Nitekim Âdem hakkında (خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ) “Allah Âdem’i topraktan yarattı sonra ona ol dedi ve o da oluverdi.” İmrân Sûresi 59’uncu âyet-i kerimesinden de bu yüce anlamı anlıyoruz. Yine emirde kumanda mânâsına esas olmasıdır. Bu yönüyle emir yaratılan bütün yaratıklar üzerinde yapılan ve yapılacak olan tasarruf ve egemenlik işleriyle Rab olma sıfatının tecellîsi bununladır Yunus Sûresi 3’üncü âyette Rabbimiz bak ne buyuruyor;
Dakika 25:03
(ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ ) “Daha sonra kudretiyle Arş’ı kuşatan Allah’tır. Bütün işleri nizâma koyan O’dur.” Şu hâlde yaratma emrin tatbiklerini meydana getiren iş emir ve mahlûkatın zorlama veya irâdeye bağlı terbiye işlerini ifade eden fiildir. Burayı da tekrar ediyorum; Yaratma emrin tatbik yerini meydana getiren iş emirde mahlûkatın zorlama veya irâdeye bağlı terbiye işlerini ifade eden fiildir. Emir Rab ismine muzaf kılınmıştır
(أَمْرِ رَبِّي) derken Rab ismine muzaf yani tamlanan kılınmıştır. Ruhun bütün kuvvetleri kapsayan genel mânâsını ortaya koyarsa da özel mânâsı ile ruhun ancak cinsini bildirir. Burada (رَبِّي) diyor bak âyet-i kerimede benim Rabbim diyor burada, benim Rabbim izafetidir. Şu hâlde (أَمْرِ رَبِّي) ruhun cinsi Rabbin kendisine özel olarak izâfeti de bir bölümü hükmünde olarak ruhun bir gerçeği ile ilgili olarak bir sınırını ifade eden tanımlamasını vermiş olmaktadır. Mânâsı şu olur; Ruh benim mâlikim olup beni terbiye eden Rabbimin bütün mahlûkatı üzerindeki ilâhlık emrinden bir emirdir ki, bana kendimi ve Rabbimi tanıtır. Demek ki, bir ruh tasarlanmasında asıl olan şu üç duygudur: “Ene, emir, Rab.” Ne diyor; Ene; ben, emir ve Rab. Şimdi şöyle bir düşün! Ruh işte ene yani eneye Rabbin özel bir etkisiyle tamlamasını ifade eden emirdir. Kendini duymayanda ruh olmaz bu özel tamlama bu emir olmayınca kimse kendini duymaz herkes bu tamlama nispetinin özelliğine göre kendisini duyar. Kendini duymayan da ruh olmaz kendini tanımayan o izâfet nispetinden hissesine göre ruhu duyar. Ruhu duyan Rabbini duyar bundan dolayıdır ki, ruhu Rab zannedenler Rab’ba ruh diyenler üçlü ilâh inancına sapanlar olmuştur. Onun için (مِنْ أَمْرِ رَبِّي) cevabında bu yanlışlarda düzeltilerek anlatılmıştır ki, ne “Ene” yani ben ne de ruh Rab değildir. Ruh “Ene’nin” Rabbinin emrindendir. Bundan dolayı Yüce Allah’ın sözünde zikredilen ‘’Rûhinâ, Rûhî, Emri” tamlaması gibi bunlarda işte bu anlamdadırlar.
Dakika 30:10
Yani Rabbinin emrindendir bunların hiçbiri Rab değildir ancak Rabbinin emrindendir.
(قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي) hitabında bakın Rabbin “Muzafın İleyhi” tamlayanı olan birinci şahıs zamiri ‘’Ya’’ her şeyden önce Rasûlullah’ın Hz. Muhammed’in ‘’Ene’sidir’’ burada. Bak diyor ki; Benim Rabbim diyor ona olan izafeti Rabbaniyye ‘’Rab’’ kelimesinin tamlaması Muhammed realitesinde meydana çıkan tecellîler ise (إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا) “Gerçekten Rabbinin sana lütfu çok büyüktür” diyor bu âyet-i kerimede. Demek ki, orada benim Rabbimin derken Hazreti Muhammed’in bakın orada onun ruhu burada ne yapıyor; Rabbisinden lütuf alıyor ve almış. “Gerçekten Rabbinin sana lütfu çok büyüktür.” (إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا). Burada Hazreti Muhammed’in bakın ona yapılan lütuflarda Rûhu’l Kudüs ve Rûhu’l Emin denilen Cebrâil’i bile kapsamına alan yüksek bir topluluğu içine alır. Mânâ şu olur neticede: Ruh beni terbiye eden bu cümleden bana vahiy ve Peygamberlik veren Beni İsrâ ile Mi’râc’a yükselten beni bir şefaat makamına gönderen ve bana Kur’an-ı Kerim’i indirmekte bulunan Rabbimin emrinden bir emirdir ki, ben kendimi ve Rabbim olan Yüce Allah’ı onunla bilirim.
Kıymetli dostum,
Ruhun sonuçta ki anlamı kendini ve Rabbini bilmendir sana ruh bunun için verilmiştir. Kendini kul olarak Rabbini de Rab olarak bileceksin ruhun özelliği işte burada. Ruh Rabbinden nice lütuflar feyizler alır. Rabbin ‘den lütuflar almak istiyorsan Kur’an-ı Kerim’in deryâsından içmeye, yemeye devam et kulağımdan kalbine Kur’an’ın mânâsını şırıl, şırıl akıt. Bu izâhlar teferruatla ilgilidir asil mânâya gel kulluğuna dön Rabbine kul ol Rabbini tanı. Kitâb’ı Kur’an ile tanı, onun ortaya koyduğu Yüce İslam’la tanı, Hz. Muhammed’le tanı. Yanlış yerlerde Rabbini tanımaya gitme yanlışın içinde doğru bulunmaz. Aldanma! Bütün doğru ve hakîkatin bizzat kaynağı kendisi, yüce Kur’an-ı Kerim’dir Allah’ın kelâmı ve Yüce İslam’dır ve Hz. Muhammed’dir âlemlere rahmet Peygamberi. Hiç aldanma! Bu izahların sonuna iyi bak, özüne iyi bak özünü iyi anla. Ruh niye verildi? Kendini ve Rabbini tanıman için verildi.
Dakika 35:00
Feyiz alacaksın Kur’an’dan Rabbinden feyiz alacaksın lütuflara mazhâr olacaksın. Bak Cenab-ı Hak ne diyor Habîbine; (قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي) De ki: “Ruh Rabbimin emrinden bir emirdir de.” Bak Rabbimin diyor orada ki (رَبِّي ) deki ‘’ye’’ Hazreti Muhammed’in ruhuyla ilgili işte onun varlığıyla onun “Ene’si” ile ilgili benim Rabbim diyor. Dikkat et! Benim Rabbimin emrimden bir emirdir de. Ruh diyor benim Rabbimin emrinden bir emirdir. O zaman ben kendimi ve Rabbim olan Yüce Allah’ı onunla bilirim. İşte ruh da bilgi kaynağı ruh hareket kaynağı, hayat kaynağı, o ruh gıdasını Kur’an’dan Allah’tan alıyor. Kur’an-ı Kerim’den alıyor feyizlerini. Ruhu besleyecek dünyada hiçbir gıda bulamazsın. Ruhu Kur’an-ı Kerim besler. Etini, kemiğini, kanını, hücrelerini, dokularını, organ ve sistemlerini düzenli şekilde yaratmış mideye inecek nimetleri ayırmış. Ama kalbe ruha gidecek nimetleri gıdayı ne yapmış; Ruh manevî olduğu için manevî gıdası da Kur’an-ı Kerim’e bağlanmıştır, Îmâna İslam’a bağlanmıştır îmân, İslam da seni Allah’a bağlar. O’nun rızâsına emrine bağlar. Yoksa birilerinin iddia ettiği gibi hulûl diye bir şey yok bunlar saçma ve şirktir, tenâsüh bunlar saçma şirktir uydurukça gerçekle alâkası yok putperestliğin başka türlüsüdür. Onun için tenâsühe, hulûle, ittihat, intizaç gibi bu saçmalardan kalacaksınız îmânınızı tevhîd îmânınızı korumaya çalışacaksınız Allah’ın hidâyeti lütfuyla. (وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً ) “Ve size ilimden ancak biraz az verildi” diyor. Yani biraz verildi size ilimden ancak biraz verildi. Yani verildi ama az verildi. Sofestailer ’in dediği gibi hiçbir şey bilmez değilsin. Sofestailer bu konuda da sapıtmışlar iyice. Bütün gerçekleri bilir de değilsin. Bir başka sapık felsefede de, insanoğlunu her şeyi bilir diyenler var hiçbir şey bilmez diyenler var. Bunların her ikisi de yanlış herkesin kazanımına göre Cenab-ı Hak ne yapmıştır; az da olsa vermiştir. Çünkü vermediği fıtratına koymadığı kimse yok. Hele de o fıtratı Kur’an, İslam’la geliştirmek zirveye çıkarıp insanı, İnsan-ı Kâmil yapmak için “Terakkat, Terakkîyat” kapılarını hep açmıştır. Yükseliş gelişim kapıları açıktır sonuna kadar. Ama en büyük kul ve en büyük Peygamber Hazreti Muhammed’dir o da kuldur ve Peygamberdir. Kul ne kadar yükselirse yükselsin Allah’ın kuludur. Peygamberse Peygamberidir, Veliyse Velisidir, Avamsa Avamıdır, Havassa Havas’tır yani kul kuldur. Allah’tan başka ilâh yoktur olmaz.
Dakika 40:26
Bunun için ruhumuzun mertebesine göre Rabbinizi tanıyacak vazifelerinizi anlayacak kadar orantılı bir şekilde bilirsiniz. Demek ki, herkese ruhumuzun mertebesine göre ruhun içinde çalışıyorsun kazan ruhun kazanımlarını, mertebelerini artır. Bak, Kur’an-ı Kerim her âyetten bir kazanım var, her kelimeden bir kazanım var, İslam’ın her emrinden bir kazanım var. Terk edersen kaybediyorsun. Ruhunu karartan sensin geliştirmek içinde gayret sarf etmek de senin benim görevimiz. Bunun karşılığı lütufları veriyor Cenab-ı Hak vermek istiyor kullarım kazansın diyor. Rahmeti sınırsız, lütufları sınırsız ama kul kulluk yapmalı. Ruhumuzun mertebesine göre Rabbinizi tanıyacak vazifelerinizi anlayacak kadar orantılı bir şekilde bilirsiniz. Yani bu şekil herkese bir bilgi azda olsa verilmiştir ve geliştirme yolları da gösterilmiştir. “Kime hikmet verilirse ona çok hayır verilmiş olur.” İşte (وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ) ‘’Bakara Sûresi 269’uncu âyet-i kerime’’ de buyurulmaktadır. Yine Cenab-ı Hak: “Yeryüzündeki ağaçlar kalem deniz de mürekkep olsa ve yedi denizde katılsa da yazılsa Allah’ın kelimeleri bitmezdi diyor.” ‘’İlâ Âhir’’ (وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٢٧﴾) ‘’Lokman Sûresi 27’nci âyet-i kerime’’ de Rabbimiz ne diyor: “Yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa denizlerde mürekkep olsa ve yedi denizde katılsa da yazılsa Allah’ın kelimeleri bitmezdi” diyor. Kalemler biter, okyanuslar biter, denizler biter Allah’ın kelimeleri bitmez Allah’ın ilmi nihâyetsizdir her şeyi kuşatmıştır. Cenab-ı Hak, insanlara genel bir hitap demektir ki bütün insanlık ilmi Allah’ın ilmine göre azdır. Allah’ın yeni ise, zâtına ait olup her şeyi kuşatmış ve bilgileri sonsuzdur. İlimin tamam mı Yüce Allah’ın zâtî hakîkatini bilmeye bağlıdır ki onu ancak kendi bilir (وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ) Yüce Allah Celle Celalühü Âdem’e bütün isimleri öğretti. ‘’Bakara Sûresi 31’inci âyet’’ İsimleri öğretmek Allah’ın ilmine göre az bir ilimdir. Bu nokta felsefe de ‘’İsmiyye Ekolü’’ne bir temel olabilir.
Dakika 45:05
(تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ) her şeyi açıklamak için bakın şanlı Kur’an açıklıyor. (وَتَفْصِيلاً لِّكُلِّ شَيْءٍ) “Her şeyi etraflıca beyan etmek için” bütün eşyanın hakîkati mânâsına olmayıp insanların din ve ahkâm şer’i hükümler açısından muhtaç oldukları her şey mânâsına yani izâfî göreli bir kapsama sahip demektir. Bilgilerimizin dayanağı ruh olduğundan onlarla ilgili bilgimiz ruhumuza ait olandan çok değildir. („Mâ arafnâke hakka marifetike’’) “Biz senin sana lâyık olan bir şekilde tanıyamadık” itirafı ile tabi tevâzu içinde bizi aynı zamanda bir uyarı ile de uyarılmış ve burada bir ayrıca uyarının varlığı da gösterilmiştir. İlim de ilerleme sevgi ve inanç ile Allah için ilme çalışması Allah’ın ilmine göre denizlere oranla bir damladan bile az olduğunu bilerek hiçbir zaman gururlanmamalı kibirlenmemelidir. Çünkü ilmide veren Yüce Allah’tır bize düşen tam bir sevgi muhabbet ve inançla Allah için ilme çalışmalıyız. Fakat ilimde hangi ilerleme mertebesine ulaşırsa ulaşsın insan ilminin az yine az… Allah’ın ilmine göre denizlere oranla bir damladan bile az olduğunu bilerek hiçbir zaman kibirlenme gururlanma. Duyduk duymadık da deme! Belamlaşma, tâğutlara yağ yakma, tâğutların emrine girme, Hakk’ın emrinde ol. İlminle amel et ve ilim îmâna Allah’a itaate götürmüyorsa o ilim, ilim değildir. İnsanlığın hayrına olan bilim bilimdir, ilim ilimdir. İnsanlığın tepesinde bomba patlatmak, tabiatı ekosistemi bozmak, insanlığa zarar vermek bunlar nedir? Bunlar bu yanlışlar iblîste de var bu beceriler iblîste de var istidrâç olarak. Îmânın İslam’ın ilmi insanlığın hayrınadır. Dünyada da, mezarda da, mahşerde de insanlığın hayrınadır ebedî insanlığın hayrınadır İslam ebedî hayırdır ebedî rahmettir. Ebediyyû’l-ebed lütuf ve keremdir, saadet ve huzurdur. Salâh, felâh, necâhtır. Onun için birileri bir şeyler bilebilir ama o bildiğiyle hangi ameli yaptığına bir bak! Ne yapıyor? O bilgisiyle maddelerin kimyasını bozuyorsa, insanlara zarar veriyorsa bu şeytanı bile sollamış zararlı muzır cinsindendir bunlar.
Dakika 50:00
Cenab-ı Hak; İnsanın ilmi yok olabilir de bir insana en büyük ruhun en yüksek ilmi mertebenin verildiği de farz edilse onu emriyle dilerse bir anda alıverir yok eder. Onun için Allah’ın râzı olacağı gerçek ilim ve hak ilimle menfaatli faydalı ilim ile uğraşmak gerekir ve ilimleri kötüye kullanmamak ve iyiye kullanmak gerekir. İlmin ortaya koyduğu teknik ve teknolojik aletleri de iyiye, kötüye kullanacak yine insanoğlunun karakteridir. İnsanoğluna hak ilimler doğru karakter güzel ahlâk ortaya çıkınca ki bu İslam’dır bütün âletler doğruya kullanılır. Ama insanlığın karakterini ahlâkını tahrip edersen o zaman her insanın başına bir polis dikemeyeceğine göre, polisin başına bir polis dikemeyeceğine göre o zaman insanlığı çığırından çıkarmış olursun. İnsanoğlunun ruh dengelerini en mükemmel şekilde en güzel ahlâkı ve huzuru verecek şanlı Kur’an, nurlu İslam, Hazreti Muhammed ve bu yüce değerlerle Yüce Allah’ın İslam ile rahmet tecellîsidir. Bu değerlerle insanlar gerçek insan olma hüviyetine kavuşmuştur. Nereye gitse adâleti, sulhu, barışı ve kardeşliği, merhameti ve sevgiyi götürürler. Bu yüce değerlerin kaynağı olan Kur’an’ı, îmânı, İslam’ı bunun önderi Hazreti Muhammed’i ortadan kaldırmak için yok etmek için çalıştığın zaman ne yapıyorsun biliyor musun? Kendi evinin içinde kendini yakıyorsun evinle beraber. Ne yaptığının farkında mısın? Aklını başına al!
Cenabı Hak;
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً ﴿٨٦﴾
“Andolsun ki, dilersek o sana vahiy ettiğimizi elbette ortadan kaldırırız. O yüce Kur’an’ı bile hafızalarınızdan siler alıveririz.” (ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً ) “Sondaki kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazsın.” (إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ ) “Ancak Rabbinden bir rahmet olursa o başka” (إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا) “Gerçekten Rabbinin sana olan fazileti, ihsânı ve lütfu çok büyüktür.” Ey Şanlı Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm! Diğerlerine benzetme kabul etmeyecek derecede Hazreti Muhammed’e büyük dereceler, üstünlükler, mertebeler verilmiştir.
(لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ ) “Yemin olsun ki bütün insanlar ve cinler bu Kur’an’ın benzerini getirmek için bir araya gelseler (لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ) hiçbir zaman onun benzerini getiremezler.” İnsanlar ayrı cinler ayrı uğraşsalar getiremezler. (وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا ) “Hattâ birbirlerine yardımcı olsalar bile benzerini getiremezler” getiremediler getiremeyecekler. Kuran-ı Kerim böyle büyük bir mûcizedir Allah kelamı eşsiz mûcizedir ezelî, ebedî değerleri içinde toplamaktadır. Şimdi yalnız bu âyetin ne kadar kapsamlı ne kadar kuvvetli bütün insanlar ve cinler ile gelecek üzerinde böyle en yüksek bir yakîn kesinlikle hüküm vermenin ne büyük bir gayb ilmini kapsadığını ve kalıcı bir mûcize meydana getirdiğini insâf ile etraflıca düşünmeli.
Dakika 55:50
Bu sözün Allah’ın ilminden bir ilim getirmiş olduğuna nasıl şüphe edilebilir? Şüphesiz kesin kez Allah’ın Kitâb’ı yüce bir mûcize Kur’an-ı Kerim. Bu âyetin iniş sebebinde rivâyet ediliyor ki önceki Yahûdîlerden bir grup: “Ey Muhammed!” demişler (Aleyhisselâtu Vesselâm) “Hakk’ı açıkla” diyorlar. Peygamberimiz de diyor ki, Sevgili efendimiz; “Vallâhi siz bunun Allah katından gelen bir hak olduğunu çok iyi biliyorsunuz bu Kur’an hak bir kitap ben bir hak Peygamberim bunu çok iyi biliyorsunuz.” Yemin ederim ki dedi Tevrât’ta yazıyordu Muhammed’in kaşı gözüne varıncaya kadar. Mûsâ’ya haber vermişti, Îsâ müjdelemişti, İncîl haber vermişti siz bunları kesin kez dedi Peygamberiz, “Vallâhi bunun hak Allah katından gelen bir hak olduğunu çok iyi biliyorsunuz.” Bunun üzerine onular Yahûdîler: “Ama bu senin getirdiğin gibisinin biz de saha getiririz” demişlerdi putperestlerle böyle söylemişlerdi. Bize bu Kur’an’dan başka olağanüstü bir âyet getir benzerini biz de yapabiliriz demişlerdi. Cenab-ı Hak ne dedi onlara bu âyeti: “İnsan ve cinler bir araya gelseler birbirlerine yardım etseler bu Kur’an’ın mislini değil tek bir sûresini taklit bir uydurma bir süre dahi getiremezsiniz” dedi. (وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا ﴿٩٠﴾) Kâfirler şöyle dediler; “Bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak çıkarmadıkça sana îmân etmeyeceğiz” dediler. ‘’İsrâ Sûresi 90’ıncı âyette.’’ Bunlara karşı da kesin cevap verilmiş tecrübe ve teşebbüslerin karşısında bu cevap tam bir doğrulukla gerçekleşecek heybet ve ululuğunu artırmış durmuştur. Asırlardır dünyaya Kur’an meydan okuyor. Ne diyor? (فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ) diyor. Onun benzeri bir sûre meydana getirin diye Kur’an meydan okuyor cihâna ( فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ ) De ki: “Sizde Kur’an’ın benzeri 10 uydurma sûre meydana getirin bakalım eğer iddianız da doğruysanız.” Allah’tan başka yardımını isteyebileceklerinizi de çağırın. Yapamadınız ebedî yapamayacaksınız. Bak Cenabı Hak ne diyor; (وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ) Allah Kur’an’ı, İslam’ı korumasına almış kendi koruyor. Ne diyor Cenab-ı Hak: “Onun şanlı Kur’an’ın koruyucusu da şüphesiz ki biziz biz” diyor Cenab-ı Hak. Yani ben koruyorum ben diyor Cenab-ı hak.
Dakika 1:00:05
Ve ebedî korumayı Kur’an’ı, İslam’ı korumayı Allah kendine almış. ‘’Bu Hicr Sûresi’nin 9’uncu âyet-i kerimesinde.’’ Kur’an-ı Kerimi böyle ilim böyle şüphesizdir kesin kez Allah’ın kelâmıdır. İşte
(آمَنْتُ بِاللهِ وَ مَلَئِكَتِهٍ وَ كُتُبِهِ وَ رُسُلِهِ وَ اْليَوْمِ اْلآخِرِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللهِ
تَعَالَى وَ اْلبَعْثُ بَعْدَ اْلمَوْتِ حَقٌّ * اَشْهَدُاَنْ لآ اِلَهَ اِلاَّ اَللهُ * وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وُ رَسُولُهُ)
Aziz izleyenlerimiz, Allah’ın rahmeti, mağfireti, saadeti ve selâmeti tüm inananların üzerine olsun inanmayanlara da Allah hidâyet eylesin. İnanmayanlar da düşünsünler hidâyetten kaçmasınlar. Dersimiz İnşâ’Allah İsrâ Sûresi’nin 89’uncu âyeti ile devam edecektir. Allah’ın lütfu keremi, ‘’Lâ havle velâ kuvvete illâ billah vemâ tevfiki illâ billâh’’
Dakika 1:01:53