386- Tefsir Ders 386 hayat veren nurun keşif notları
386- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 386
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(İsrâ Sûresi 89’uncu Âyet-i Kerime’den 111’inci Âyet-i Kerime’ler)
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً ﴿٨٩﴾
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْاَرْضِ يَنْبُوعاًۙ﴿٩٠﴾
اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يراًۙ ﴿٩١﴾
Yemin olsun ki biz bu Kur’an-ı Kerim’de insanlar için çeşitli misaller vermişizdir diyor Rabbimiz. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrâr ederler. İnkârcılar şöyle dediler: “Sen bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız” dediler. “Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın” dediler.
اَوْ تُسْقِطَ السَّمَٓاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفاً اَوْ تَأْتِيَ بِاللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَب۪يلاًۙ ﴿٩٢﴾
“Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça veya Allah’ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin” dediler. Bunları inkârcılar diyor belâlarını istiyorlar.
اَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ اَوْ تَرْقٰى فِي السَّمَٓاءِۜ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتّٰى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَقْرَؤُ۬هُۜ قُلْ سُبْحَانَ رَبّ۪ي هَلْ كُنْتُ اِلَّا بَشَراً رَسُولاً۟﴿٩٣﴾
“Yahut altından bir evin olsun ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığında asla inanmayız. Tâ ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin. De ki: “Rabbimi tenzih ederim.” Cenab-ı Hak bunlara şöyle cevap ver diyor, bu inkârcılara. De ki: “Rabbimi tenzih ederim benim Rabbim yüce sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan münezzehtir. Yüceliğin hepsi benim Rabbimdedir. Nihâyet bende Peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim.” Peygamberler yaratıcı değildir. Peygamberler, Allah’ın seçkin kullarıdırlar onlarda mûcizeyi Yüce Allah yaratır hiçbir peygamber mûcizeyi kendi yaratmaz Allah yaratır. Onun peygamberliğini desteklemek için Cenab-ı Hak onlara mûcizeler vermiştir. Fakat inkârcılar bunu peygamberden isterler. Çünkü inkârcılar her birisi bir sapıklığın içindedir buradaki inkârcıların çoğu putperesttir. Ve her birinin ayrı bir küfrü ayrı bir şirki vardır. Dünyada İslam inancının dışındaki bütün inanç sistemleri ilâhî değildir gerçek değildir insanın kendi uydurmasıdır.
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَراً رَسُولاً﴿٩٤﴾
قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً﴿٩٥﴾
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً﴿٩٦﴾
Dakika 5:20
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların îmân etmelerine engel olan sebep sadece: “Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?” demeleridir. Yani peygamberin insandan olmasını istemiyorlar insandan olunca inanmıyorlar peygambere. Bu da gâvur aklıdır akıllının işi değildir. Yani onlar hem puta taparlar hem de peygamberin insan olmasını değil melek olmasını isterler. Melek de olunca bu sefer biz onunla nasıl konuşacağız nasıl anlaşacağız diyecekler. Onun dilini anlamayacaklar, kendine göremeyecekler, teşrii mesai kuramayacaklar bu sefer Cenab-ı Hak o meleği insan sûretine tekrar getirecek. O zaman da yine bu insan melek değil diyecekler. Gâvur itirazı devam eder. Ey Muhammed Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Mekkelilere o müşriklere, putperestlere, o günkülere, bugünkülere kıyâmete kadar bütün müşriklere Kur’an-ı Kerim hitap ediyor. De ki: “Eğer yeryüzünde huzur içinde yürü duran melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek indirirdik.” Yine o meleğe yine bir melek lâzım ki ona vahiy getirsin. Cenab-ı Hak, de ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Ey Habîbim Muhammed! Böyle söyle. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir.”
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً ﴿٩٧﴾
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً ﴿٩٨﴾
Yüce Allah kime hidâyet verirse, o doğru yoldadır. Kimi de hidâyetten uzak tutarsa, artık bunlar için Allah’tan başka hiç bir yardımcı bulamazsın. Ve biz, o inkârcıları kıyâmet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları hâlde, yüzleri üstü sürünerek hasredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir; ateşi dindikçe onun ateşini artırırız. Bu onların cezâsıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: “Sahi bizler, bir yığın kemik ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?” demişlerdir.
Cenab-ı Hak bunların bu sözlerine karşıda ne diyor;
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً﴿٩٩﴾
قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟﴿١٠٠﴾
Dakika 10:15
Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kâdir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vade takdir etmiştir. Fakat zâlimler, inkârlarında yine de ısrâr ederler. Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız.” Doğrusu insan çok cimridir. (وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟) buyuruyor Cenab-ı Hak.
(ذَلِكَ جَزَآؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا ﴿٩٨﴾)
Bütün gâvurların aldandığı noktalardan biri de, bunca yaratılmışları gördükleri hâlde ölünce dirilmeyi bir türlü kızıl kefere kabul edememiştir.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى تِسْعَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَسْـَٔلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِذْ جَٓاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا مُوسٰى مَسْحُوراً ﴿١٠١﴾
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَٓا اَنْزَلَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ بَصَٓائِرَۚ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُوراً ﴿١٠٢﴾
فَاَرَادَ اَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَم۪يعاًۙ﴿١٠٣﴾
وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ ﴿١٠٤﴾
Andolsun biz Mûsâ’ya Aleyhisselâm apaçık dokuz mûcize verdik. (Ey Peygamber!) İsrâiloğulları’na sor, Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona: “Ey Mûsâ! Ben senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum” demişti. Firavun kafası da kafaları hep böyledir peygamberlere kendi bozuk kafalarıyla bakarlar her çağın Firavunları da böyledir. Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Pekâlâ, bilirsin ki, bu mûcizeleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Bende seni helâk olmuş zannediyorum.” Derken Firavun, Mûsâ’yı ve İsrâiloğulları’nı Mısır’dan sürmek istedi. Bizde onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk. Arkasından İsrâiloğulları’na şöyle dedik: “Firavun’un sizi çıkarmak istediği arazide siz oturun! Sonra âhiret vaadi (kıyâmet) geldiği vakit, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimelerde de o çağın bu çağın Firavunlarına işaret etti ve Hakk’a hakîkate peygamberlerle Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu yüce kânûnlara her çağın Firavunları karşı koymuştur. Dolayısıyla burada da Cenab-ı Hak Mûsâ karşısındaki Firavun’u cihâna örnek vermektedir. Hazreti Muhammed’in karşısında da bir Firavun değil bütün dünya Firavunları vardı fakat hepsi Hakk’a boyun eğdiler boyun eğmek zorunda kaldılar.
Dakika 15:10
Ey Müslümanlar! Hakk’a sarılın tutunun, yeniden insanlık kurtulsun. Firavunlar boyun eğsinler hak hâkim olsun, bütün mazlum milletler kurtulsun barış hâkim olsun dünyaya. Ey Ümmet-i Muhammed Hakk’a sarıl! Kur’an-ı Kerim’e, Hazreti Muhammed’in ortaya koyduğu yüce değerlere sarıl! Senlik benliği bırak, Allah bir ilkeleri ortada. Bu bölünmüşlüğü parçalanmışlığı bırak bir ve bütün ol Allah’ın çağrısına uy. (وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ) Allah’ın sözüne itaat et, kalbini ver ve bağlan, şu bölünmüşlüğü parçalanmışlığı bırak. O rantiyeciler var ya! Ümmeti bölen parçalayanlar, artık bütün Rableri bırak Allah’a dön o zaman birleşirsin. Rab çoğaldı da parçalanma oldu kimse bunun farkında ise artık Hakk’a sarılma zamanı geçmeden iş işten geçmeden Hakk’a sarılıp bir ve bütün olmalıdır.
Cenab-ı Hak burada ne diyor bak;
وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ﴿١٠٥﴾
Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik diyor. O, bütün hakîkatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Diyor onun şahsında bütün insanlığa söylüyor. (وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ) “Biz onu hak ile indirdik o şanlı Kitâb’ı Kur’an’ı” diyor. (وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ) “Tam hak ve hakîkatle de indi” diyor.
(وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ) “Seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik” diyor.
وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً﴿١٠٦﴾
Sana şanlı Kur’an’ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik. Kur’an-ı Kerim’i eşsiz Kur’an’ı güzel okumalı, güzel anlamalı, güzel anlatmalı ebedî mutlu hayatı bulmalıdır. Kur’an-ı Kerim İslam’ın tamamen hepsi nurdur rahmettir. Bizde işte derslerimiz keşif notlarıdır, irşâd notlarıdır tamamen size verdiğimiz Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendisidir nurun bizzat kaynağıdır. Taklîdi narlar değil gerçek nur bu. Niceleri narları nur diye gösteriyorlar şirki nur diye gösterenler var ve yanlışları nur diye gösterenler var, dalâleti adalet diye gösterenler var. Kim onlar? Kur’an’ı konuşturmuyor onlar kendileri konuşuyor Kur’an’ı Kerim’i de kullanıyorlar. Kur’an-ı Kerim’i âyet, âyet kelime, kelime eğer insanlığa takdim ederseniz bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendisini işte o zaman Kur’an’ı Kur’an kendi açıklar, Kur’an’ı peygamberimizin sünneti açıklar. Kur’an-ı Kerim’in kendi kurallarıyla Kur’an’ın kendi konuşmalıdır her çağa Kur’an hitap etmelidir ehil dillerle, ehil gönüllerle.
Dakika 20:00
Kıymetli dostlarımız,
(وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً﴿١٠٦﴾)
“Sana şanlı Kur’an’ı verdik ey Muhammed!” diyor Cenab-ı Hak ve onu insanlara sindire sindire yerli yerince okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik. Kur’an-ı Kerim 23 senede inmiştir hayatın bütün sorularına Kur’an-ı Kerim cevap vererek gelmiş kıyâmete kadar insanlığın problemlerinin tamamını çözmek için ortaya bütün yüce değerleri koymuştur. Her çâre ve değişen bütün çağların her problemine Kur’an-ı Kerim cevap vermiştir vermeye hazırdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim çağların Kitâb’ı ve çağları kuşatmıştır. Bir zaman dilimi için gelmemiş bütün zamanlara bütün milletlere gelmiş tâ kıyâmete kadar.
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ﴿١٠٧﴾
Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede de: Ey Muhammed Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! De ki: İster ona şanlı (Kur’an’a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar. İnanmayınca kendini ebedî mahvedersin inanınca bütün kâr senin olur. Îmânın kârı sana küfrün zararı sana kimseye bir şey yapmazsın ki. İnanmazsan kime ne yaparsın? İnanırsan kendini kurtarırsın başkalarına faydalı olmaya çalışırsın. Îmân ve Amel-i Sâlih sebebiyle Yüce Allah’ın lütuflarına mazhâr olursun. İnkâr edersen Allah’ın adâletine çarpılırsın küfrün cezâsını ebedî çekersin kendin bilirsin.
Cenab-ı Hak burada;
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً﴿١٠٨﴾
Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vadi gerçekleşir. Gerçek ilmi olanlar gerçek îmânı olanlar hep böyledir haddini bilirler, Allah’a secde ederler, boyun eğerler ve Rablerini tenzih ederler. Bak ne diyor; (سُبْحَانَ رَبِّنَٓا) Rabbimizi biz tenzih ederiz O, Subhân’dır (اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً) Rabbimizin vaadi hep yerini bulmuştur gerçekleşmiştir. Şüphesiz Rabbimizin vaadi hep gerçekleşmiş değilse gerçekleşir.
وَيَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَز۪يدُهُمْ خُشُوعاً﴿١٠٩﴾
Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Hem de bu şanlı Kur’an’ı işitmek onların Allah’a teslimiyetlerini daha da artırır. Kur’an okudukça kendine doyulmaz ona âlimler, îmânlılar doymaz doyulmaz, zevkine doyulmaz, güzelliğine doyulmaz. Çünkü Allah kelâmı. Bunun için bu hayat veren nurun dersleri irşâd notlarını, keşif notlarını sakın kaçırmayın! Biz Kur’an-ı Kerim’in size anlaşılacak şekilde özünü vermeye çalışıyoruz bunlar keşif notlarıdır, irşâd notlarıdır. İnşâ’Allah Yüce Allah’ın lütfuyla bunları çeşitli ilim dallarıyla sizlere takdim etmeye devam edeceğiz. Kur’an-ı Kerim’den dallanan öyle güzelim ilim dalları göreceksiniz ve mutluluğuna doyamayacaksınız hem de ebedî.
Cenab-ı Hak bak ne diyor;
Dakika 25:50
استعيذ بالله
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً ﴿١١٠﴾
Cenab-ı Hak bu yüce âyetinde de diyor ki: (Sen onlara) de ki, yani bu Kur’an-ı Kerim’le deyin ki onlara: İster “Allah” deyin, ister “Rahmân” deyin nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O’nundur. Yani en güzel isimler Allah’ındır. Yüce Allah’ın yüce isimleriyle çağırdığın zaman Allah’u Teâlâ’ya dua etmiş olursun, yeter ki onun isimleriyle Yüce Allah’a duada bulun yalvarışta bulun. Bunun içinde: İster “Allah” deyin, ister “Rahmân” deyin, nasıl dua ederseniz nasıl çağırırsanız çağırın ki çağırmak duadır en güzel isimler O’nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç. Namazda Kur’an-ı Kerim okurken yalnız başına kılarken kendi duyacağın kadar oku. Gece namazlarında da orta derecede açıktan okuyabilirsin. Cemaatin içinde namaz kılarken de kendi duyacağın kadar oku ve imama iktida zamanda kurallara uy. İmama muhalefet edecek davranışlardan sakın. Cemaatle namaz kılmanın da kurallarına dikkat et. Çünkü cemaat birlikte Allah’ın huzurunda bulunmak, birlikte Mi’râc da bulunmaktır, birlikte Allah’ın emrine “Lebbeyk” demektir. Cemaatin üstüne rahmet iner cemaatten ümmetin cemaatinden ayrılma ümmetin topluluğundan da ayrılma!
Cenab-ı Hak yine İsrâ Sûresi’nin son âyetinde bakın ne diyor;
استعيذ بالله
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً﴿١١١﴾
Ve şöyle de: Hamd o Allaha ki Celle Celâlühü, hiçbir çocuk edinmedi. Allah’u Teâlâ çocuk edinmez. Allah’ın kulları vardır oğlu kızı olmaz, Allah baba olmaz. Onun için Allah Allah’tır her şeyin yaratıcısıdır bütün mahlûkat O’nun yarattıklarıdır. Onun için mahlûku Allah’a oğul istinâd etmek Allah’a iftiradır, şirktir, küfürdür. Yüce Allah çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur. Allah’ın eşi, benzeri, yardımcısı, şeriki yok ki ortağı yok ortakçısı falan yok. Yeri ben yaratayım gökleri yaratırken bana biri yardım etsin diye bir yardımcıya da ihtiyacı yok.
Dakika 30:18
Bütün kemâl sıfatlarla muttasıf bir yüce tek varlık Vacibü’l Vücûd, kudretin, kuvvetin hepsi O’nda. Mülkte ortağı yoktur, âciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek onu noksanlıklardan yücelt de yücelt.
“Allahu Ekber, Allahu Ekber Lâ İlâhe İllallâhu Vallâhu Allahu Ekber Allahu Ekber Velillahil Hamd.” ‘’Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber mimmâ nehâfu vel ahseru’’ ‘’Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber bi-adedi zünübünâ hattâ tuğfer Allahu Ekber hattâ tuğfer’’
Allah en büyüktür O’ndan başka büyük yok. Ey Müslüman! Senin İslam îmânın gerçek îmânındır bunda şüphen olmasın. Yalnız İslam îmânıyla îmân et îmânına sahip ol nefsini övme dinini öv. Dinin hakîkattir haktır, Kitâb’ı Kerim Kur’an-ı Kerim Hak kitaptır. Kitâb’ını öv senin övdüğünden daha yüce övebileceğinden de Yüce Allah’ını övebildiğin kadar öv. Allah, bizim övdüğümüzden daha yüce O, kendi övdüğü gibi bir yüce varlık. Onun için İslam Müslüman olmak İslam nimetine konmak İslam nimetine mazhâr olmak ebediyyû’l-ebed bütün servetlere sahip olmaktır ölümsüz hayata sahip olmaktır Allah’ın lütfuyla.
وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ﴿١٠٥﴾
Onu, Kur’an’ı hak ile indirdik ve o hak ile indi hakkıyla indi nazmı da hak, inişi de hak,
İndiği de haktır Hakk’ın hikmetiyle hakîkaten hak Peygambere inmiştir. Çünkü hak kitap hak Peygambere iner işte indi. Hazreti Muhammed hak Peygamber, Kur’an-ı Kerim hak kitap, İslam Hakk’ın dini, hak dindir bâtıl onun karşısında ne varsa ona karşı muhalif bâtıldır. O’nun haber verdikleri muhakkak olacaktır. Hakk’ın hikmetiyle hakîkaten hak Peygambere inmiştir. O’nun haber verdiklerini muhakkak olacaktır. Kur’an ne dediyse Hazreti Muhammed ne dediyse muhakkak olacaktır. Haktır, gerçektir, tam hakîkattir. (وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ) Ey Şanlı Peygamber ey Muhammed Mustafa Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Ve seni ancak bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik îmân ve itaat edenlere sevabım ve inkârcılara da isyân edenlere azâbın olacağını bildireceksin. Çünkü îmân ve itaatin karşısında sevap var inkârın karşısında isyânın karşısında ise azâb vardır. Peygamberimiz bunları şanlı Kur’an ile kendisine gelen vahyi ilâhî ile bildirilmiştir her şey ortadadır.
Dakika 35:17
Asırlardan ayrıntılara doğru insanların her türlü menfaat ve ihtiyaçlarına ve durumların gereğine uygun olmak üzere yavaş yavaş biz Kur’an-ı Kerim’i indirdik diyor. (فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ) Cenab-ı Hak ağır ağır, zaman zaman insanlara okuman için biz onu ayırt ettik kısım, kısım yaptık. (وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً) ve onu peyderpey indirdik. Neyi? Şanlı Kur’an’ı ki, Kur’an olarak, hem bir Kur’an olarak indirdik. Onun için Kur’an’dan bir hizip yani yüzün dörtte biri veya bir Aşır 10 âyet ve hattâ bazen bir âyet bağımsız bir kitap gibi başlı başına müjdeleme ve uyarmayı kapsayan bir derstir. Kur’an’ın her sözü her âyeti bir derstir. İşte bizim dersimizin adı da keşif notları ve irşâd notları ve hayat veren nurun dersleridir. Ölümsüz hayatın işte onun nurunun dersler, çünkü İslam tamamen nurdur İslam’ın dışı zulümattır. İslam, îmân, amel, ahlâk, hukûk, adâlet, sevgi, Allah’ın rahmeti, merhameti, uçsuz bucaksız tükenmez nimetleri, eksilmez göz aydınlığı ne ararsan güzellikler İslam da. Bunun dışı, küfür, şirk, nifâk bunlar zulüm ve karanlık ve cehennem. İslam cennettir, İslam’ın dışı cehennemdir. Müslümanlar eğer çile çekiyorlarsa İslam dinini yeniden gözden geçirsinler İslam’ı iyi anlasınlar İslam tam taze duruyor. İnsanların kafası bozulmuş ise İslam’ın burada bir zerre kusuru yoktur kusur insanoğlundadır. Müslümanlar İslamiyet’i öncelikle iyi anlasınlar, iyi anlatsınlar, iyi yaşasınlar hayatlarına uygulasınlar. Bilinen ve yaşanan İslam olsun bilinip de yaşanması olmaz hem bilinecek hem yaşanacak. Cennet, cennet demekle cennet olmaz. İslam’ı yaşarsan cennetin içine girmiş olursun. Su, su diye bağırsan susuzluğun gitmez. Müslümanım, Müslümanım desen İslam’ı yaşamazsan sen o cennetin hayatını yaşayamazsın, mutluluğunu bulamazsın. İslam bilinecek tam inanç ve ihlâsla İslam yaşanacak. O zaman bak sen bu hayatın tadına! Cenab-ı Hak, şanlı Kur’an ile bu durumları bildirirken bak ne diyor; bu kitap diyor başlı başına müjdelenen ve uyarmayı kapsayan bir dersin kitabıdır tam bir derstir Allah’ın verdiği ders. Şimdi dünya da birçok üniversiteler var. Kur’an düzeyinde üniversite var mı? Yok. Kur’an düzeyinde ki ders işte Kur’an’ın dersidir, Arş’ı Âlâ Üniversitesinin dersidir bu dersleri ortaya koyan Allah’tır uygulayan Peygamberdir.
Dakika 40:00
Ve bunun yolunu kıyâmete kadar devam ettiren de İslam âlimleridir gerçek âlimlerdir. Bunun için kitâbî âyetlerin kevnî âyetlerin keşfi üzerinde duran âlimlerimiz kıyâmete kadar tabii ki bulunacaktır vardır devam etmektedir. Yalnız kulaklar tıkanmamalı gözler yumulmamalı ve ilimle âlimle hareket etmeli. İlimsiz sarıklara ilimsiz câhil kara cübbelere dikkat etmeli. Sahte kravatlara, sahte rütbelere, sahte mevki makamlara dikkat etmeli. İlim, ilim, ilim bununla beraber olmalı. Cehâletin yeryüzünden İslam dini uzaklaştırıp ilmi irfânı dünyaya hâkim kılmaya gelmiştir. İlim ne kravattadır, ne ak cübbededir, ne kara cübbededir. İlim, inanların ruhunda, kafasında, yaşantısında ve insanlığa verilen hayırlı hizmetlerle kendini gösterir ve göstermelidir. Âlûsî Tefsirinde der ki: Beyhâkî Şuabında, Hazreti Ömer Radıyallâhu Anh Efendimizden şöyle dediğini rivâyet etmiştir; “Kur’an-ı Kerim’i 5’er âyet, 5’er âyet öğreniniz” yani Kur’an-ı Kerim’i 5’er âyet, 5’er âyet öğreniniz. Çünkü Cebrâil Aleyhisselâm onu 5’er, 5’er indirdi diye Alûsî’nin bu konuda kaleme aldığı Beyhâkî ’den bir rivâyet bulunmaktadır. Beyhâkî de Şuabında bunu Hz. Ömer’den rivâyet etmektedir İbn-i Asâkir de Ebû Nadr’e kanalıyla rivâyet etmiştir ki, Ebû Saîd el-Hudrî: “Biz Kur’an’ı sabah 5 ve akşam 5 âyet öğretir ve Cebrâil (AS.) 5’er âyet, 5’er âyet indirdi” diye haber verirdi. Bu da yine Ebû Saîd el- Hudrî’den gelen rivâyettir ki, bunu da Âlûsî kayda almıştır. Bununla birlikte beşten daha fazla veya daha az olarak inmesinin de gerçekleştiği sahîh rivâyetlerle sabit bulunduğundan maksat çoğu demektir. Bunun içinde insanlar gücü nispetinde Kur’an-ı Kerim’e gönlünü vermeli hafızasını vermeli bütün varlığıyla Kuran’a sarılmalıdır İslam’a sarılmalıdır Hazreti Muhammed’e tâbî olmalıdır. Yani önceki kitaplarda vadettiği o Peygamber geldi. Cenab-ı Hak ne diyor; İncîl’de Muhammed’e haber verdi Tevrât’ta haber verdi Zebur’da haber verdi bütün önceki kitaplarda suhuflarda bütün peygamberler Hazreti Muhammed’i haber verdi. Îsâ Aleyhisselâm özellikle müjdelemeye geldi Muhammed gelecek müjdesini verdi Îsâ Aleyhisselâm. Bütün dünya inkâr etse de hakîkat bu gerçek bu. İnkârla güneşin ışığının önüne geçemezsiniz. “Güneş balçıkla sıvanmaz.” Yalanlar, câhiller, inkârcılar birer balçıktan ibârettir güneş parlamaya devam edecektir.
Dakika 45:00
Kıyâmette herkes payını alacaktır. Bunun için gerçekleri saptırmamak dosdoğru ortaya koymak lâzım. Cenab-ı Hak Mâide Sûresi 83’te daha öncede geçtiği gibi: “Peygambere indirileni işittikleri zaman onun hak olduğunu öğrendikten dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün onlar: “Ey Rabbimiz! Îmân ettik derlerdi.”
(وَاِذَا سَمِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰٓى اَعْيُنَهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّۚ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ﴿٨٣﴾ )
İşte Cenab-ı Hak böyle buyurmaktadır. Yine (وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ) “hem namazda sesini fazla yükseltme” namazda okurken veya dua ederken bağırma gösteriş ve saygısızlık yapma yanlış dualarda da bulunma. Allah’tan başkasından korkuyormuş gibi de olmasın sırf sevgin ve korkun Allah’a olsun. Allah için sev sevdiklerini sevilecekleri Allah’ın sev dediklerini, Allah’ın sevmediklerini de tanı öğren. Tabii ki İslam bu konu da ölçüdür. Onun için,
(وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ) “mülkte O’nun ortağı yok.” Yüce Allah’ın ortağı olmaz bütün âlemler O’nun mülküdür her şey. O’nun âcizlikten dolayı bir dosta da ihtiyacı falan yoktur herkes O’na muhtaçtır. Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı dost edindiği hiçbir veli de yoktur. Peygamberler, Evliyâlar O’nun dostudur. Peygamberler Rasûlü Nebî’sidir. Ama Peygamberlere, Evliyâlara falan muhtaç değildir kimseye herkese Allah’a muhtaçtır. Onun için Allah’ı iyi tanımalı (C.C)
(فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا) “İzzetin tamamı Allah’ındır, kuvvet ve kudret tamamıyla Allah’ındır.” Fatır Sûresi 10’uncu âyet. (وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا) “Ve onu tekbir ile yücelt de yücelt.” Tekbir al Allahu Ekber, Allahu Ekber devam et dilinden gönlünden bırakma! Namazını dosdoğru kıl esas tekbirler namazın içindedir. Namazın dışında da Allah’ı zikret ama farzları, vacipleri, sünnetleri yerine getir, müstehapları da yerine getirmeye çalış. Fazilet üzere yarış fazilet yarışı nurun içinde yaşamaktır. Rivâyet ediliyor ki, Abdülmuttalib çocuklarından konuşmaya başlayan her oğlan çocuğa Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) (وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ) yani İsrâ Sûresi’nin son âyetini hepsini öğretirdi diyor. Dikkat edin! Bu âyetin öğretilmesinde ayrı bir hikmet bulunuyor her âyet hikmet doludur. Ama bu âyetin hikmetini şöyle bir gözden geçir anlamını verdik bu âyetin. Şimdi bakın eğer tekrar istiyorsanız bir daha hatırlatayım. (قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ) dedikten sonra Cenab-ı Hak ne dedi: (Ve gulil hamdü lillâhi Rabbil-âlemin) yüce Rabbimiz bu âyeti kerimede:
Dakika 50:25
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا ﴿١١١﴾
Şimdi bu âyet-i kerimenin anlamını bir daha vereyim de Peygamberimiz her doğan bir Abdülmuttalib soyundan gelen bir çocuğa hemen bu âyeti kerimeyi ezberletiyor ümmetine de tavsiye ediyor. Onun öğretmesi ne demek bize sünnet oluyor. Hemen bizde o âyetin içeriğine bakmamız lâzım öncelikle Kur’an- Kerim’in her âyetine bakamız gerek buna da bakmamız gerek. Nedir? Ve şöyle de: Hamd Allah’a ki hiçbir çocuk edinmedi. Bakın, mülkte ortağı yoktur. Şimdi Hristiyan âlemi, Yahûdî âlemi, putperest âlemi, müşrikler, Arap müşrikleri: Melekler Allah’ın kızları diyorlardı. Yahûdîler, Üzeyir Allah’ın oğlu diyordu. Hristiyanlar hâlâ Îsâ hakkında ne diyorlar; Allah’ın oğlu diyorlar veya Îsâ ilâh “Jesus” ilâh diyorlar hâşâ! Tabii demeyenler konumuzun dışında, diyenler için bak bu âyet-i kerime şirkin her türlüsüne ne yapıyor; tamamen karşı çıkıp tevhîd îmânını cihân ilân ediyor. Ve şöyle de: Hamd Allah’a ki hiçbir çocuk edinmedi. Mülkte ortağı yoktur âciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek Onu noksanlıklardan yücelt de yücelt. Yani tekbir üstüne tekbir oku diyor. Şimdi,
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ ﴿٤﴾
Bu sûreyi, İhlâs Sûresi’nin de içeriğine dikkat et! Bunu da öncelikle öğret öğren ve öğret içeriğini. Bu ezbere belki herkes biliyor ama içeriğini iyi öğren.
Kıymetli dostlarım,
Cenab-ı Hak, tesbih ve İsrâ ile başlayan bu sûrenin âyet-ül ızzi de hamd ve tekbir emirleriyle bitmesi ne kadar güzeldir ne kadar belidir. (اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَب۪يرًا) gerçekten Rabbinin sana lütfu çok geniştir. Kime diyor? Hz. Muhammed’ diyor. Muhammed ile âlemlere rahmet kime tecellî etti? Müslümanlara tüm insanlığa, ama insanlardan Müslüman olmayan varsa suç kendilerinin bu rahmet bütün âlemlere rahmet. Ahmed Bin Hanbel, Tirmizî, Nesâî ve diğerleri Âişe Annemizden (Radıyallâhu Anha ve Anhünne ve Erdahüm Ecmaîn) rivâyet etmişlerdir ki, Rasûl-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bu sûre ile Zümer Sûresi’ni her gece okurdu. Bu sûre hangi sûre idi? İşte şuanda bitirdiğimiz sûre İsrâ Sûresi. İnşâ’Allah Kehf Sûresi ile derslerimiz devam edecek. Demek ki İsrâ Sûresi ile Zümer Sûresi’ni her gece okurdu diyor. ‘’Âişe Annemizden gelen rivâyet’’
Dakika 55:00
Tabii bu muhaddisleri de sizlere ve hadis kitaplarını da size bildirdim aczimle beraber. Sahîh-i Buhârî de İbn-i Mes’ûd’dan rivâyet olunduğu üzere Sevgili Peygamberimiz Aleyhisselâtu Vesselâm bu sûre ile bundan sonra gelen Kehf Sûresi, Meryem Sûresi, Tâhâ, Enbiyâ Sûreleri hakkında da buyurmuştur ki: (hünne minel itâgıl evveli ve hünne minettelâgı) Bunlar ilk değerli sûrelerdendir. Yani Mekke’de inen sûrelerdendir ve bunlar benim eski servetimdendir buyurmuşlardır. Yani ne diyor; Hazreti Muhammed’e ait şan ve makâma özel ilişkileri olan eskiden beri ezberlediğim sûrelerden bana ait veritlerindendir. İşte (عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً ) “Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd’a ulaştıracaktır.” İşte Makâm-ı Mahmûd cennetin en üst makâmı Hazreti Muhammed’e Yüce Allah bakın burada bu Vaadi Subhânisi var şefaat makamı ve derecelerin en üstünü hiçbir Peygamber olarak ulaşamadı. Yine İsrâ Sûresinden (وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ ) Bu da Enbiyâ Sûresi’nden 107’nci âyet-i kerime, ne diyor; “Ey iyi Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” buyuruyor daha neler, neler. Hazreti Muhammed’in yüksek dereceleri saymakla bitmez Allah ona vermiş de vermiş. Neler vermiş, neler vermiş. Ona “Hayrı Kesir” verdi, “Nübüvvet” verdi, “Risâlet” verdi “Havzı Kevser’i” verdi, “Makâm-ı Mahmûd’u” verdi âlemlere bütün milletlere çağlara rahmet olarak gönderdi. O Murâd bir Peygamber onu Cenab-ı Hak özel seçti. Istıfa Mustafa işte Mustafa ıstıfadan geliyor seçilmiş bir Peygamber. Her peygamber seçilmiştir ama bu da onların içinden ayrı seçilmiştir. Cenab-ı Hak, O’na tâbî olmayı onun getirdiği yüce değerleri bir, bir yaşamayı O’nun Lİva-ül Hamd Sancağı altında olmayı, şefaatine nâil olmayı Yüce Allah’ın cemâline o lütfa o vuslata ermeyi bütün mü’min inanış kardeşlerimize onlarla beraber Allah hepimize nasîb eylesin. Ne kadar Muhammed ümmeti inanmayanlar varsa onlara da hidâyet dileriz. Çünkü İslam hepsini kurtarmaya geldi. Cenab-ı Hak ebedî kurtuluşa eren tükenmez nimetlere eksilmez göz aydınlığına mazhâr olan bir kul olmayı nasîb eylesin.
Dakika 59:08