392- Tefsir Ders 392 hayat veren nurun keşif notları
392- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 392
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Kehf Sûresi 99’uncu Âyet-i Kerime’den 110’uncu Âyet-i Kerime’ler )
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعاًۙ﴿٩٩﴾
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضاًۙ ﴿١٠٠﴾
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِ كْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟﴿١٠١﴾
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً﴿١٠٢﴾
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالاًۜ﴿١٠٣﴾
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً﴿١٠٤﴾
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً﴿١٠٥﴾
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً﴿١٠٦﴾
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاًۙ ﴿١٠٧﴾
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً ﴿١٠٨﴾
(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)
Kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz,
Dersimiz Kehf Sûresi’ni 99’uncu âyeti ile devam etmektedir. Şanlı Kur’an’ın başından itibaren sırasıyla buraya kadar geldik ve Yüce Rabbimizin lütfuyla, keremiyle, avni muavenetiyle devam etmekteyiz. Rabbimiz bu yüce âyetlerinde bakın bize hangi mesajları veriyor. Kalbimize, ruhumuza, bedenimize, bütün Âzâyı Cevahirlerimize Allah görev veriyor. Bütün varlığımızla Allah’ın emrinde O’nun hizmetinde olmamız gerekiyor bu kulluğun gereğidir. Kuluz, kulluk sultanlıktır en büyük rütbe Allah’a kul olmaktır eşsiz bir kul için derece Allah’a kulluktur. Allah’a kul olmayıp başkalarına kul olanlar aşağıların en aşağısına düşmüş olurlar yazık olur. İnsan ahsen-i takvim üzere yaratıldı en üst biçimde en üst düzeyde yaratıldı insanoğlu. Bu değeri îmânında, İslam’ında, Allah’a kulluğundadır. Bunu unutma! Hangi rütbeyi alırsan al, hangi mevki makamı kazanırsan kazan eğer îmân ve Amel-i Sâlih’in ve Allah’a kulluğun yoksa rütben ne kadar yüksekse şer yolda ki Allah’ı tanımayan o rütben, o mevki makamın, o sermayen servetin o kadar aşağıya indirecekler seni. Niye? Nimeti Allah vermiş sen tersine kullanımmışsın. Her nimet Allah’ındır, Allah’tandır (C.C). Bunu ben nefsime söylerken beraber dinliyoruz. Yüce Rabbimiz bu yüce âyetlerinde bakın o yüce mesajları nedir, kısaca özlü olarak o mesajlara bakkalım.
Biz o gün (kıyâmet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar hâlinde birbirlerine girerler, Sûr’a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır. İşte kıyâmette ki insanların hâlinin biri de bu.
Dakika 5:04
Ve cehennemi o gün inkârcılara öyle bir göstereceğiz ki! Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerinden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı. İşte belanın en büyüğü burada başlıyor. Çünkü Allah’ı hatırlatan Allah’ın âyetlerini görmek istemiyor duymak istemiyor birileri. Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini işitmeye bile tahammül edemeyenler var Allah bunu söylüyor Celle Celâlühü. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı diyor. (لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟) buyuruyor. (وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟) Cenab-ı Hak; O inkârcılar, beni bırakıp da kullarını dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o inkârcılara bir konak olarak hazırladık. De ki: Amelleri en çok boşa gidenlerin size bildirelim mi? Onların dünya hayatında ki çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. Eğer yaptığın iş îmân ve Amel-i Sâlih değilse îmân ile Amel-i Sâlih değilse Allah’ın emirlerini hiçe sayarak yapmışsan hepsi boştadır dünyada kalmıştır. Mezara mahşerde sana faydası yoktur aleyhinedir, kârine değildir, Allah için olmayan işler başına belâdır. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini O’nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyâmet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. Îmânı olmayanın ölçü tutmaya teraziye vurmaya gerek yok. Çünkü Allah için yapmamış inanmamış inanmadığı içinde zaten kendisi kendi iblîsin ve nefsinin gereğini yapmış kendi hevâsına ne uygunsa onu yapmış yüce emirleri tanımamış. İşte böyle, onların cezâları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır. Allah’ın hiçbir emrini hiçbir peygamberini alaya alamazsın. Allah’ın emri yücedir çünkü Allah kendi yücedir. Peygamberleri yüksek şahsiyetlerdir çünkü onları Allah görevlendirmiştir. Îmân edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için ‘’Firdevs Cennetleri’’ konak olmuştur. İçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.
استعيذ بالله
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَاداً لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَداً﴿١٠٩﴾
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً﴿١١٠﴾
De ki: “Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile.”
Dakika 10:13
De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir beşerim.” Kime diyor bu deki’yi? Hazreti Muhammed’in şahsında Kur’an-ı Kerim’i dünyaya anlatın diyor. O gün muhatap Hazreti Muhammed idi. (Aleyhisselatu Vesselâm) Bugün de onun ümmeti bu işi beceren bilen herkes bu Kur’an’ı anlatmalı ve söylemelidir, doğru bilmeli, doğru anlatmalıdır. De ki; yine bak ne diyor bu sefer Hazreti Muhammed’in şahsı ile ilgili ayrıca bir ifade var. “Bende sizin gibi ancak bir beşerim.” Yani Peygamberimiz de bizim gibi bir Allah’ın kulu ama çok şerefli çok üstün derecede insan-ı kâmil peygamberlerin de imamı kendisi. Bütün Peygamberlerin Evliyâların da önderi imamı. “Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor.” Yani Allah’u Teâlâ diyor ki Hazreti Muhammed’e, Habîbim insanlar âlemine söyle Allah birdir benim birliğimi âlemlere cihâna ilân et diyor. Allah iki olmaz, üç olmaz, başka da olmaz Allah birdir O’ndan başka ilâh olmaz bunu cihâna ilân et diyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse ki, herkes Allah’ın huzuruna gelecek mademki gelecek iyi amel işlesin herkes aklını başına alsın! Ve Rabbine yaptığı ibadetler hiç kimseyi ortak etmesin. Yani sadece Allah’a ibadet et sakın Allah’a ortak tanıma. Birazını Allah’a yapayım ibadetin birazını da başkasına yapayım deme. Liderleri, önderleri, şunları veya bunları tanrılıktan çıkart. Allah’tan başka ilâh olmaz. Eğer Allah’ın emirlerinin, kânûnlarının yerine O Şârî Teâlâ’nın ortaya koyduğu şeriatının yerine O Allah’ın yüce varlık ki eşi bulunmayan O’nun yerine başkalarını koymuşsan vay geldi hâline! Kime diyorum bunu? Nefsime diyorum. Beraber dinleyelim ey insanlık âlemi! Vay geldi o zaman hâline! Allah’u Teâlâ’nın zâtında, sıfatlarında, efâlinde, kânûnlarında, nizâmında, dini İslam’ında, kurduğu İslam nizâmında eşi benzeri olmaz. Aklını başına al şirk koşma! Cenab-ı Hak bu âyeti kerimeyle de bakın bize bu mesajları verdi. ‘’Midat’’ kelimesi üzerinde biraz duralım. ‘’Midat’’ aslında bir şeyin uzatılmasına sebep olan şeyin ismidir fakat örfe göre kendisiyle yazı yazılan mürekkebe tahsis edilmiştir. Cenab-ı Hak burada Allah’ın kelimeleri sonsuzdur bunu bildiriyor denizler ise sınırlıdır. Rabbinin kelimeleri için denizler mürekkep olsa bir o kadarı daha da getirilse yine biter tükenir. Niye? Allah’ın kelimeleri sonsuz ezelî ve ebedî, denizler ise sınırlıdır. Sınırı olan bir gün tükenir tükenen şeyi eklemenin toplamı da biter.
Dakika 15:00
Bir o kadar ekleseniz yine biter çünkü tükenmek onun yapısında var yine de tükenir. Amma Allah’ın kelimeleri nihâyetsizdir, sınırsızdır. Rabbini iyi tanı. De ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım.” Peygamberler insandır ama Allah’ın elçileridir onları Allah görevlendirir. (اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ ) “Hepinizin ilâhı ancak bir ilâhtır ki o da Allah’tır.” (فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪) “Bundan dolayı her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa Allah’ın huzuruna mutlaka gelecek.” Öyleyse O’nun cemâlini arzuluyorsan O’nun eşsiz güzelliğini görmek arzu ediyorsan azâbından, hışmından, gazâbından kurtulmak istiyorsan gel (فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً) sâlih amel işle sırf amelini Allah için yap kulluğunu, ibadetini sırf Allah’a yap. (وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً) “Ve Rabbine yaptığı ibadete hiçbir kimseyi ortak koşma.” Sakın ola ki Rabbine işte sâlih amel işle ama bu sâlih amelini işlerken de Rabbine yaptığı ibadet ve hiçbir kimseyi ortak koşma! Bunu kendine söyle başkalarına da söyle. Kimse Allah’a ortak koşmasın Allah’ın ortağı olmaz şeriki, veziri, yardımcısı da olmaz hiç yaratıcının böyle bir şeye ihtiyacı olmaz.
Kıymetli dostlar,
Şimdi ‘’Kehf Sûresi’ni bitirmiş Meryem Sûresine gelmiş durumdayız’’. Biliyorsunuz Meryem Annemizi biliyorsunuz Îsâ Aleyhisselâmın annesidir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah Meryem diye bir sûre koymuştur Meryem Annemiz ne Hristiyanların dediği gibidir ne Yahûdîlerin iftira ettikleri gibidir. Kur’an-ı Kerim’in dediği gibi Meryem’i tanıyacaksın Îsâ’yı da Hristiyanların dediği gibi değil, Yahûdîlerin iftirası gibi de değil yine Kuran- Kerim’in dediği gibi Meryem Annemizi ve Îsâ Aleyhisselâm’ı tanıyacağız. Hristiyanlar Îsâ’yı Îsâ’lıktan çıkarmış başka bir Îsâ uydurmuşlar, Yahûdîler Îsâ (AS.) iftira etmişler Meryem Annemize iftira etmişler. Kur’an-ı Kerim ise bu yanlışların hepsini ortadan kaldırıp doğruyu ortaya koyuyor. Kur’an-ı Kerim bütün dünya da tüm milletlerin arayıp doğruyu bulacağı tek kaynaktır ve Hazreti Muhammed’dir ve İslam İslam’ın aslî delilleri ve doğruların adresidir. Biz Îsâ’ya da Meryem Annemize de toz konduramayız kondurmayız. Amma yanlış tanıyanlara da doğruları söylememiz boynumuzun borcudur. Şimdi Kur’an-ı Kerim’den Meryem Annemiz hakkında ve ‘’Meryem Sûresi’nde’’ Cenab-ı Hak neleri duyuyor Hristiyan âlemine, Yahûdî âlemine, İslam âlemine ve dünyada bütün insanlık âlemine hangi mesajlar veriliyor.
Bu ‘’Meryem Sûresi’’ Mekke döneminde inen sûrelerdendir Mekki bir sûredir aynı zamanda 98 âyet-i kerime barındırmaktadır bünyesinde.
Dakika 20:00
Kendisi Kur’an-ı Kerimde 19’uncu sırada yer almıştır. Yani baştan 19’uncu Sûre-i Celile’dir. Mukâtil ’den gelen bir rivâyete göre secde âyeti daha sonra Medine’de nâzil olmuştur. İtkanda da 71’inci âyetinin de böyle bir istisnâsı nakledilmiştir. Yani o da Medine’de nâzil olduğu söylenmiştir bu haberlerin kaynağında da Âlûsî bulunmaktadır.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
(Meryem Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 98’inci Âyet-i Kerime’ler)
كٓهٰيٰعٓصٓ﴿١﴾
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ﴿٢﴾
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ﴿٣﴾
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ﴿٤﴾
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ﴿٥﴾
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ﴿٦﴾
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ﴿٧﴾
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ﴿٨﴾
(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)
Şimdi bu yüce âyetlerin yüce anlamına bir bakalım;
Cenab-ı Hak (كٓهٰيٰعٓصٓ﴿١﴾) “ Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd” diye başladı bu Sûre-i Celile.
Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyyâ’ya olan rahmetimi anmadır. Biliyorsunuz Zekeriyyâ (AS.) Yahyâ Aleyhisselâmın babasıdır o da bir peygamberdir.
Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.
Şöyle demişti: Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim senin zayıflayıp gevşedi ve başımın saçı bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.”
“Gerçekten ben, yerime geçecek vârislerden endişedeyim. Hanımım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsân et.”
“Ki bana da mîrasçı olsun, Yâkup ailesine de mîrasçı olsun. Rabbim, onu sen rızâna kavuştur.”
(Yüce Allah şöyle buyurdu) bu yalvarışa Zekeriyyâ’nın Aleyhisselâm bu yalvarışına Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana Yahyâ isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık.
Zekeriyyâ Aleyhisselâm: “Rabbim! Benim hanımın kısır, ben de son derece ihtiyarlamışken nasıl oğlum olabilir?” dedi Zekeriyyâ (AS.). Şimdi bakın;
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ﴿٨﴾
Zekeriyyâ (AS.) böyle söyledi. (قَالَ كَذٰلِكَۚ) Cenab-ı Hak şimdi ona diyor ki;
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً﴿٩﴾
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ﴿١٠﴾
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ﴿١١﴾
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ﴿١٢﴾
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ﴿١٣﴾
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ﴿١٤﴾
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟﴿١٥﴾
Dakika 25:55
Yüce Rab’dan gelen mesaj şöyle; (Yüce Allah yahut Cebrâil ona şöyle) dedi: “Dediğin gibidir, ey Zekeriyyâ, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Âdem’i, Havvâ’yı yoktan yarattı sen ihtiyar olmakla hanımım kısır olmakla senden çocuk yaratmak Allah için zor bir şey mi? Bütün âlemleri yoktan yarattı Yüce Rabbimiz. Nitekim bundan önce seni yarattım. Hâlbuki sen hiçbir şey değildin. Ey Zekeriyyâ (AS.), diyor Cenab-ı Hak, seni bir damla sudan yaratmadım mı? Sen hiçbir şey değildin o zaman bir damla suyu o damla suyu da yoktan yaratan onun maddesini de yaratan, seni yaratan sen ihtiyarladın hanımın kısır diye senden yaratamaz mı?
Zekeriyyâ şöyle dedi: “Rabbim! Bana alâmet ver.” Yani hanımının çocuğa hamile kaldığını bileyim. Yüce Allah: “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaz hâle gelmendir” buyurdu. Bunda da ayrı bir alâmet hikmet var.
Nihâyet (bir gün konuşmayınca) mihraptan kavmine karşı çıktı da onlara: “Sabah akşam (Rabbinizi) tesbih edin” diye işaret etti.
“Ey Yahya! Kitâba kuvvetle sarıl” (dedik) Yahyâ ‘ya Allah verdi. Yahyâ büyüdü bak Yahyâ’ya Cenab-ı Hak emir veriyor. Ne diyor; “Ey Yahyâ! Kitaba kuvvetle sarıl” dedik ve daha çocukken ona hikmet verdik. Yahyâ da oldu büyüdü hikmet verildi, peygamberlik verildi baba peygamber oğlu da peygamber Yahyâ ve Zekeriyyâ, Zekeriyyâ ve Yahyâ.
Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takvâ sahibi idi. Yahya (AS.) her peygamber de olduğu gibi çok takvâ idi.
Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi Yahyâ. Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selâm olsun. Bakın Cenab-ı Hak Yahyâ’yı böyle selâmlıyor bu selâmı bir daha okuyalım.
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟﴿١٥﴾ “Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selâm olsun.”
Dakika 30:00
Onun için kıymetli efendiler; كٓهٰيٰعٓصٓ﴿١﴾ ‘’ “Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd” ile başlayan bu sûrede bu harflerin tabii gerçek mânâsını Yüce Rabbimiz biliyor.
İbn-i Mürdeveyh’in tahricine göre Ümmü Hânî Hazreti Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir; Yüce Allah’a hitaben: ‘’Kâfi Hâdisin ya Âlimi Sâdık’’ Süyûtî Ed-Dürrü’l Mensûr da böyle kaydetmiştir.
كٓهٰيٰعٓصٓ﴿١﴾ ‘’ “Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd” ‘’Kâfi hâdisin ya Âlimi Sâdık’’ Hz. Ali’nin de (كٓهٰيٰعٓصٓ) ((اِغْفِرْلِى)) ‘’Ya Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd Iğfirli’’ dediği rivâyet olunmuştur Hz. Ali’den de. Ey (كٓهٰيٰعٓصٓ) ((اِغْفِرْلِى)) beni bağışla diyor. Kime? Allah’u Teâlâ’ya (اِغْفِرْلِى) beni bağışla diyor. (كٓهٰيٰعٓصٓ) ((اِغْفِرْلِى)) Allah’ın bir ismidir.
İbn-i Abbâs’tan da her harfin kebir, kerim gibi Allah’ın isimlerinden birini gösteren bir işaret olduğuna dâir birkaç mânâ rivâyet edilmiştir. ‘’Kâf’’ Zekeriyyâ’ya, ‘’Hâ’’ Hanımına, ‘’Yâ’’ Yahyâ’ya, ‘’Ayn’’ Îsâ’ya, ‘’Sâd’’ Muhammed Mustafa’ya remiz bir işaret olarak sûrenin içeriğinin bir özeti olma ihtimâli bulunduğu gibi ‘’Kâf’’ kelimelere, ‘’Hâ’’ Lahuta, ‘’Yâ’’ yakîne ‘’Ayn’’ ilme, ‘’Sâd’’ Sıdka bir işaret olmak üzere sayısız ihtimâller yönleri içinde bunlar müteşâbihtir. Kendi kendine bırakılacak olan aklın ihtimâller içinde nasıl çırpındığını göstererek yüce gayeleri idrâk etmekte âcizlik ve şaşkınlığının derecesini göstermektedir buna ibtilâ-i râsihin ilimde derinleşenlerin imtihanıdır denmiştir. İlimde derinleşenlerin de derin imtihanları bulunmaktadır.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ﴿١٦﴾
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ﴿١٧﴾
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ﴿١٨﴾
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ﴿١٩﴾
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ﴿٢٠﴾
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ﴿٢١﴾
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ﴿٢٢﴾
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ﴿٢٣﴾
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ﴿٢٤﴾
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ﴿٢٥﴾
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ﴿٢٦﴾
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ﴿٢٧﴾
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ﴿٢٨﴾
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ﴿٢٩﴾
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ﴿٣٠﴾
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ﴿٣١﴾
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ﴿٣٢﴾
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ﴿٣٣﴾
Dakika 37:35
Bakın bu da Îsâ (AS.) için (وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ)
Yüce Rab ne diyor bak burada da; Ey Muhammed Mustafa (Sallallâhu Teâlâ Aleyhi Vesellem)! Şanlı Kur’an da ki Meryem kıssasını da an. Yani Meryem konusunda da dünyaya Kur’an’da ki yüce doğruları açıkla insanlara anlat. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ailesiyle kendisi arsına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz Cebrâil’i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
Meryem: “Ben senden Rahmân (olan Allah’a) sığınırım eğer Allah’tan korkuyorsan (dokunmabana)” dedi. Onu insan zannetti Cebrâil Aleyhisselâm idi.
Melek ona dedi ki: “Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbimin gönderdiği bir elçiyim dedi.
Meryem dedi ki: “Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim dedi.
Dakika 40:05
Melek ona dedi ki Cebrâil Aleyhisselâm: “Bu, dediğin gibidir sen tertemiz bir kadınsın daha bakiresin. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek) bana pek kolaydır.” Hani Âdem’in babası annesi var mı? Âdem’i annesiz babasız yarattık. Îsâ’yı da babasız yaratırız daha kolay Allah için zor yok zaten. “Bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mûcize ve rahmet kılacağız. Hem bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir” dedi. Cebrâil (AS.) durumu haber verdi Meryem’e böylece.
Nihâyet (Allah’ın emri gerçekleşti) Meryem Îsâ’ya hamile kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim” dedi. Çünkü insanlar iftira etmeye hazır. Benî İsrâil o zaman o Siyon İsrâil’i ne yaptılar; Meryem’e iftira ettiler.
Melek, Meryem’e, aşağı tarafından şöyle seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı.”
“Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.”
Cebrâil ona böyle hitap ediyordu. “Ye, iç gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân olan Allah’a bir oruç adadım yani susmak adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım” de. Çünkü herkes bir şey söyleyecek sen bu çocuğu nereden aldın diyecekler.
Sonra Meryem onu (Îsâ’yı) onu yüklenerek kavmine getirdi. Kavminin de artık yanına geldi Îsâ’yı kucağına aldı. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın.”
“Ey Hârun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annem de iffetsiz bir kadın değildi.”
Bunun üzerine Meryem yeni doğan Îsâ’yı çocuğu gösterdi. Dedi ki; Aha bu doğan çocuğa sorun dedi. Onlar; “Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?” dediler. Allah konuşturur babası yaratınca çocuğu niye konuşturmasın? Her şeyi yaratan Allah çocuğu da konuşturur.
(Allah’ın bir mûcizesi olarak Îsâ şöyle) dedi; Daha beşikte konuşanlardan bir Îsâ’dır başka konuşanlar da var beşikte sadece Îsâ değil. Şüphesiz dedi bak Îsâ ne diyor yeni doğmuş çocuk; “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum” diyor bakın ben Allah’ın oğluyum demiyor. Dikkat edin! Ben Allah’ın kuluyum diyor. O bana kitap verdi ileride Peygamber olacağını dahi söylüyor. Ve beni Peygamber yaptı. Bakın doğan çocuk ileride ki Peygamberliğini bile açıkladı.
“Beni nerede olursam olayım mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi Allah bana emretti” dedi Îsâ beşikte böyle konuştu.
“Beni anneme hürmetkâr kıldı. Beni zorba ve isyankâr yapmadı.” Hz. Yahyâ’nın dediklerini söyledi burada.
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selâm ve emniyet benim üzerimedir” dedi Îsâ (AS.) çocukken bunları söyledi Allah onu konuşturdu.
Dakika 45:26
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ﴿٣٤﴾
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ﴿٣٥﴾
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ﴿٣٦﴾
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ﴿٣٧﴾
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ﴿٣٨﴾
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ﴿٣٩﴾
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟﴿٤٠﴾
Yüce Rabbimiz bu âyet-i kerimelerde de bakın neler buyuruyor: İşte hakkında (Yahûdîlerle Hristiyanların) ihtilâf edip durdukları Meryemoğlu Îsâ’ya dâir Allah’ın sözü budur. Bakın, Yahûdîleri bir türlü Hristiyanlar bir türlü bir Îsâ algılamaları var. Doğrusu Kur’an-ı Kerim’deki bu beyanlardır.
Çocuk edinmek aslâ Allah’ın şanına yakışmaz. Hristiyanlar Îsâ’ya Allah’ın oğlu dediler Allah’a iftira ettiler, Îsâ’ya iftira ettiler, Meryem’e iftira ettiler kendileri küfre girdiler şirke girdiler. Kendilerini de başkalarını da aldatabildikleri herkesi mahvettiler. Yüce Allah ne diyor o bundan münezzehtir Allah çocuk edinmez. (لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ) (وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ ) O, her şeyinde birdir, O yaratandır. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece “ol” der, o da oluverir. İşte Cenab-ı Hak Îsâ’nın yaratılmasına da (كُنْ) dedi (فَيَكُونُ) o da oldu yaratıldı. Îsâ Meryem’in oğlu Allah’ın kuludur her kul gibi o da bir kuldur. Ama peygamberdir değerli bir şahsiyettir her peygamber çok değerdir. İşte Yüce Allah’ın doğru olarak gösterdiği bu yoldur ne var ki fırkalar Yahûdî ve Hristiyanlar kendi aralarında ihtilâfa düştüler. “O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay hâline!” diyor Cenab-ı Hak. Ne diyor; Onların vay hâline! (مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ) buyuruyor. Bize gelecekler gün, Allah’ın huzuruna herkes gelecek bu şirkle gelme, Allah’ın huzuruna küfürle gelme, Îsâ tanrıdır diye gelme, Allah’ın huzuruna Allah’ın oğlu diye gelme Îsâ’yı Kur’an-ı Kerim’den doğru tanıyarak gel. Bize gelecekleri gün, diyor neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zâlimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. (Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyâmet) günü ile onları uyar. Bu Kur’an-ı Kerim kıyâmete kadar insanları uyarıyor. Hazreti Muhammed uyardı görevini yaptı gitti. Şimdi Kur’an ve İslam kıyâmete kadar devam ediyor.
Dakika 50:10
Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar îmân etmezler. Bir tarafta var ki bir grup îmân etmezler siz uyarın îmân etmezlerse yarın o inkârlarının cezâsını çekerler.
Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere vâris olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir. Herkes Allah’ın huzuruna dönecek hesap verecek. Ne yazık ki Hristiyanlar Allah’ın oğlu dediler Îsâ’ya bir kısmı da yine Hristiyanların Allah’ın kendisidir Îsâ Allah’tır dediler. ‘’Hâşâ, Sümme Hâşâ!’’ Yere indi sonra göğe çıktı dediler yine diğer bir kısmı da üçün biri dediler ‘Sâlisü-Selese’’ bunların tamamı yanlış ve şirktir sağlam bir grupta Allah’ın kulu ve Peygamberi olduğunu tasdik ettiler işte bunlar doğru söylediler. Bunlarda Hristiyanların bir grubu işte ehli kitap bunlar. Sağlam bir grup da Allah’ın kulu ve Peygamberi olduğunu tasdik ettiler. Bizde bak Kur’an-ı Kerim ne diyorsa biz ona inanıyoruz. Kur’an-ı Kerim diyor ki; Îsâ Allah’ın kulu kıymetli bir peygamberidir Meryem’in oğludur Allah’ın kuludur ve peygamberidir. O da Âdem anasız babasız yaratıldı Îsâ da sadece babasız yaratıldı annesi var. Allah (كُنْ) emriyle yarattı (كُنْ) “ol” dedi. Bütün âlemler neyle yaratıldı? Yoktan (كُنْ) emriyle yaratıldı. Allah’ın kullarını ilâhlaştırmak Allah’a en büyük iftiradır, şirktir, küfürdür. Kur’an-ı Kerim’in insanları uyarıyor yanlıştan vazgeçin Allah’ın birliğine gelin. Allah bir eşi benzeri yok Allah’ın çok peygamberi var çok kıymetli kulları var. Ama îmânsızlar da var, müşrikler de var, münâfıklar var, âsîler bâğîler var, tâğîler var, haddi aşanlar var uyarıyor fâsıklar, fâcirler var Kur’an-ı Kerim uyarıyor. Kimse zarar görmesin diye Kur’an-ı Kerim doğruları ortaya koymuş. (وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ ) Cenab-ı Hak bütün peygamberleri dosdoğru anlatır Kur’an-ı Kerim de dosdoğru. İbrâhim’i anlatıyor şimdi bak bu zamana kadar diğer derslerimizde de değindik burada da değiniyor. Bak ne diyor; Her konunun içinde güzel bir vasıflar işlenir.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ﴿٤١﴾
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً﴿٤٢﴾
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ﴿٤٣﴾
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ﴿٤٤﴾
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ﴿٤٥﴾
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ﴿٤٦﴾
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ﴿٤٧﴾
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ﴿٤٨﴾
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ﴿٤٩﴾
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟﴿٥٠﴾
Dakika 55:35
Yüce Rabbim bu âyet-i kerimelerde de bakın ne buyuruyor; Kur’an-ı Kerim’de şanlı Kur’an’da İbrâhim’in kıssasını da an. Şüphesiz ki o, Sıddık (özü sözü doğru) bir peygamberdi. Bakın Zekeriyyâ’yı, Yahyâ’yı, Îsâ’yı ve İbrâhim’i burada anıyor Cenab-ı Hak anlatıyor. O, bir zaman babasına şöyle demişti: Kim? İbrâhim Aleyhisselâm babasına ne dedi: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?” dedi. Babası Nemrut’un adamıydı.
“Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O hâlde bana uy da, seni doğru yola eriştireyim” dedi babasına İbrâhim Aleyhisselâm. Çevrenizde yanlış yolda kimseler varsa işe kendinizden ve oradan başlayın.
“Babacığım! Şeytana tapma dedi İbrâhim Aleyhisselâm babasına, çünkü şeytan Rahmân olan Allah’a âsî oldu.”
“Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân’dan bir azâb dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun şeytanla beraber kalırsın cehennemde” dedi.
Babası: “Ey İbrâhim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun?” dedi. Babası putperest. Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçekten veya söz ile-sana taş atarım). Haydi, uzun bir müddet benden uzak ol” dedi. Görüyorsunuz şirkle îmân karşı karşıya baba oğul, oğul peygamber İbrâhim gibi bir peygamber Aleyhisselâm baba putperest.
İbrâhim şöyle dedi: Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o bana çok lütufkârdır.
“Ben, sizden de Allah’tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışım da mahrum kalmayacağımı umarım.”
İbrâhim (AS.) kavminden ve onların Allah’tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshâk’ı ve (İshâk’ın oğlu) Yâkub’u ihsân ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık. Biz onlara rahmetimizden lütuflar da bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.
(وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ) bak Cenab-ı Hak burada da Mûsâ Aleyhisselâm’ı anıyor ve diyor; Habîbim Muhammed Mûsâ’yı da anlat an diyor. Dünyaya Kur’an her şeyin doğrusunu anlatır Kur’an-ı Kerim Azîmüşşân olan Kur’an.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ﴿٥١﴾
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ﴿٥٢﴾
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ﴿٥٣﴾
Dakika 1:00:00
Kur’an-ı Kerim’den Mûsâ’yı da an; Şüphesiz ki o, ihlâslı bir kuldur, Mûsâ Aleyhisselâm ihlâslı bir kuldu. Bakın, her peygamberi övüyor Cenab-ı Hak. Kitap verilen bir peygamberdi Mûsâ da. Biz ona ‘’Tur Dağının’’ sağ yanından seslendik ve onu husûsî bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık. Yüce Allah zamandan, mekândan münezzehtir dilediği gibi kendi vahyini ulaştırır. Rahmetimizden de ona kardeşi Hârun’u bir peygamber olarak ihsân eyledik. (وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ ) İsmâil’i de an anlat dünyaya İsmâil Aleyhisselâm için;
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ﴿٥٤﴾
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ﴿٥٥﴾
Şanlı Kur’an da İsmâil Aleyhisselâm’ı da an, onu da anlat; çünkü o, vaadine sâdık bir kuldu ve kitap verilen bir peygamberdi İsmâil Aleyhisselâm. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbimin katında hoşnutluğa ermişti. Yani Rabbisi ondan râzı o da Rabbisinden râzı bir Peygamber. (وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ) İdrîs (AS.) da an diyor bak Cenab-ı Hak.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ﴿٥٦﴾
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ﴿٥٧﴾
Şanlı Kur’an’da İdrîs’i de an; çünkü o, çok sâdık özü sözü pek doğru bir peygamberdi diyor. Kim? İdrîs Aleyhisselâm. Biz onu yüce bir yere yükselttik diyor. İşte Sevgili Peygamberimiz peygamberleri Mi’râc da her birisini bir semâda orada görüştüler her peygamber Hz. Muhammed ile şereflendi.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ﴿٥٨﴾
İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden, Âdem’in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhim Aleyhisselâm ve İsrâil’in soyundan hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân, Rahmân olan Allah’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Bizde bu secde âyetidir biz de kapanıyoruz.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ﴿٥٩﴾
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ﴿٦٠﴾
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ﴿٦١﴾
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ﴿٦٢﴾
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ﴿٦٣﴾
Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki diyor Cenab-ı Hak namazı terk ettiler. Bakın peygamberleri Cenab-ı Hak dünyaya duyurdu ve böyle bakın seçkin üstün şahsiyetlerin peşinden öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler diyor. (اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ) ‘’İlâ Âhir.’’ Hevâ ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Görüyorsunuz namazı terk etmenin burada Allah’u Teâlâ tarafından nasıl bir tehdit var cehennemdeki ‘’Gayya Vadisini’’ boyalayacaklardır. Gayya ’yı biliyor musunuz? Gayya ’ya Cehennem bile dayanamıyor. Namazı terk edip şehvetine tâbî olanlar Gayya ‘ya doğru cehennemin “Gayya Deresine” buraya cehennemin bile dayanamadığı rivâyetleri var. Fakat tövbe edip îmân edip ve sâlih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar Gayya’dan kurtulurlar, derhâl tövbe et namazına başla ve kendi nefsinin hevâsına uyma helâle dön haramları bırak şehvetine tapma. Helâller dolu, haramlar pisliktir necistir haramlar nefret edilir harama nefret etmeyen îmân, îmân olmaz. Bunu da kendine söyle. Fakat tövbe edip îmân eden ve sâlih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa da uğratılmayacaklardır. O cennet Rahmân olan Allah’ın kullarına görmedikleri hâlde vadettiği “Adn” cennetleridir. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır. Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm” işitirler. Selâm üstüne selâm mutluluk üstüne mutluluk. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır işte kullarımızdan takvâ sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur.
Şimdi “Gayya” kelimesi üzerinde biraz duralım;
Azgınlığın cezâsı olarak bir kötülüğe çatacaklar. Bakın, azgınlığın cezâsız gayyadır. Gayya cehennemde öyle bir vadidir ki cehennemin diğer bütün vâdileri ondan Allah’a sığınırlar. ‘’Gayya Kuyusu’’ dilimizde de meşhurdur. Bunun için Allah’tan korkan bütün korkulardan kurtulur, bütün tehlikelerden kurtulur, bütün korkular silinir tek Allah sevgisi ve Allah korkusu kalır. Bu da iki kanattır Rabbine doğru uçarsın, O’nun rızâsına yükselirsin vuslata erersin o eşsiz güzel cemâli görürsün, gel aldanma!
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ﴿٦٤﴾
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟﴿٦٥﴾
Cenab-ı Hak bu âyeti kerimelerde de; Ey Muhammed diyor (A.S.V)! “Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzde ki ve ardımızda ki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasında ki şeyler hep O’nundur.”
Dakika 1:10:00
Cebrâil Aleyhisselâm söylüyor bunu Hazreti Muhammed’e. Peygamberimiz diyor ki: Ya Cibrîl! Niye seninle sık görüşmüyoruz deyince, Cebrâil Aleyhisselâm böyle dedi Allah böyle Cebrâil’e demesini emretti.” Rabbim de (seni) unutmuş değildir?” Allah unutmaktan da münezzehtir. O, göklerin ve yerin aralarındakilerin Rabbi ’dir. O hâlde O’na ibadet et ve O’na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah’ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?
İşte kıymetli dostlarım, Allah’ın ismini taşıyan nitekim İmâm-ı Ahmed, Buhârî, Tirmizî, Nesâî ve daha bir cemaat rivâyet etmişlerdir ki, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed: “Ey Cebrâil! Senin bizi şimdi ki mutat ziyaretinden daha çok ziyaret etmeye engel nedir” demişti de (وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا) bu âyet nâzil oldu. Onun içinde Allah’ın emriyle melekler Peygamberlere vahiy getirirler Cebrâil Aleyhisselâm öyle dedi: “Biz Rabbimizin emriyle ineriz ya Muhammed (A.S.V)!” dedi.
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ﴿٦٦﴾
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً﴿٦٧﴾
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ﴿٦٨﴾
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ﴿٦٩﴾
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ﴿٧٠﴾
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ﴿٧١﴾
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ﴿٧٢﴾
Hâlbuki insan şöyle der: “Ben öldüğüm zaman, ileri de gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak mıyım?” der. “O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı?” diyor Cenab-ı Hak. Ey insan! Yaratılışına bir bak seni önceden yaratan ölünce mezardan kaldırmaz mı, bir düşünsene? Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden inkârcıları kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak onları cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler). Dirilme neymiş görsünler, inkâr neymiş görsünler. Bunca yaratılanı görüp de sen ölünce adam dirilir mi demek tam küfürdür, tam küfürdür. Derhâl îmâna gel küfürden vazgeç îmâna gel tövbe et.
(Allahümme inni eûzubike minel küfrü vel fakr ve-min azâbil kabli vemin fitnetitdeccâl ve cünûdih Lâ ilâhe illâ ent Allah’u alâ külli şeyin kadir.)
(أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ) Unutma bunları!
Dakika 1:15:00
Sonra düzenlenen Rahmân’a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız. Sonra o cehenneme atılmaya lâyık olanların kimler bulunduğunu elbette biz daha iyi biliriz. İçinizden hiçbiri istisnâ edilmemek üzere mutlaka cehenneme varacaktır. Sırattan herkes ya geçecek ya cehenneme sapır, sapır dökülecektir. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra Allah’tan korkup sakınanları müttekileri, ehli takvâyı, îmânlı ve Amel-i Sâlih sahiplerini kurtaracağız. Ve zâlimleri de toptan cehennemde bırakacağız. Ve zâlimleri de toptan cehennemde bırakacağız. Kim diyor? Yüce Rabbimiz diyor. Ne diyor; (وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ) Rabbimiz söylüyor, şanlı Kur’an-ı Azîmüşşân söylüyor. Şanlı Kur’an söylüyor, kerim olan Kur’an söylüyor, Azîmüşşân olan Kur’an-ı Kerim söylüyor. Yani Allah söylüyor. Kur’an Allah’ın kelâmı Kelâmullah değil mi?
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ﴿٧٣﴾
Ne diyor Cenab-ı Hak şöyle bir düşün!
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً﴿٧٤﴾
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً﴿٧٥﴾
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداّ﴿٧٦﴾
Âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman o inkâr edenler, îmân edenlere dediler ki: “Bu iki zümreden (mü’min ve inkârcılardan) hangisi mevki makam makamından daha iyi, meclis ve topluluk itibarıyla daha güzeldir?” dediler. Hâlbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gösterişçe daha güzel nice asırlar halkını helak etmişizdir. Malda, servette, mevkide, makam da kimseyi kurtarmadı. Hattâ mevki-makamına aldanıp da küfür edenler cehennemin en dibine gittiler. Firavunlar hep helâk olmadı mı?
Onlara de ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahmân olan mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihâyet kendilerine vaat edilen azâbı gördükleri vakit, ya dünyada Müslümanlar tarafından öldürülmeyi yahut kıyâmet günü cehennemi artık bilecekler ki kimin mevki daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış. Allah, hidâyeti kabul edenlere, daha çok hidâyet verir. Bâkî kalacak olan sâlih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlıdır.
Dakika 1:20:00
Îmâna, İslam’a, Allah’a saldırırsan belânı bulursun. Gel tövbe et îmâna gel Müslüman ol. Kendin bilirsin ama bakın, biz hepimiz Allah’ın kullarıyız Peygamberin ümmetiyiz. Gel birbirimize doğruları söyleyelim yardımcı olalım küfürden kurtulmamıza biz vesile olalım hidâyete ermemize vesile olalım. Kur’an hak bir Allah’ın Kitâb’ı bunu anlayalım bunu dinleyelim. Birisinin ağası konuşsa öbürünün ağası onun alternatifidir. Birisinin paşası vardır öbürünün de paşası vardır. Ama Kur’an-ı Kerim’in dengi yok alternatif yok Allah’ın eşi dengi yok. Birinin mevkisi olsa makam öbürünün de vardır bunlar birbirinin alternatifidir biri birinin şerikidir dengidir. Allah’ın dengi yok, Kur’an-ı Kerim’in dengi yok, İslam’ın dengi yok, şeriki yok çünkü ilâhî nizâm.
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ﴿٧٧﴾
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ﴿٧٨﴾
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ﴿٧٩﴾
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً﴿٨٠﴾
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ﴿٨١﴾
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟﴿٨٢﴾
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ﴿٨٣﴾
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ﴿٨٤﴾
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ﴿٨٥﴾
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ﴿٨٦﴾
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ﴿٨٧﴾
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ﴿٨٨﴾
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ﴿٨٩﴾
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ﴿٩٠﴾
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ﴿٩١﴾
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ﴿٩٢﴾
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ﴿٩٣﴾
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ﴿٩٤﴾
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً﴿٩٥﴾
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ﴿٩٦﴾
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ﴿٩٧﴾
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً﴿٩٨﴾
Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve: “Elbette bana mal ve evlat verilecektir.” diyen adamı gördün mü? O inkârcı gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân olan Allah katından bir söz mü aldı? Hem inanmıyor hem de mahşeri cenneti kimseye vermiyor böyleleri de var. Hayır, asla öyle değil; biz onun söylediklerini yazacağız ve azâbını çoğalttıkça çoğaltacağız. Hem inkâr ediyor hem de alay ediyor. O söylediği (mal ve evlat) gibi şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir. Hem de yüzüstü sürüne, sürüne gelecektir.
Dakika 1:25:00
Kör, sağır, dilsiz olarak sürüne, sürüne gelecektir Allah’ı huzuruna. Hem inkâr ediyor hem de İslam’la alay ediyor. Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah’tan başka ilâh edindiler nicelerini ilâh edindiler, Rab edindiler. Kimisi ağasını, kimisi paşasını, bilmem kimisi ruhbanını kimisi keşişleri, kimisi işte bilmem şu mürşidi o mürşidi Allah yolunda hakkı söylemeyen herkes yarın onlarla beraber cehennemi boylarlar. Hakkı söyleyenler Allah’a davet ederler birine davet etmezler. Hak Kur’an-ı Kerim’dir Hazreti Muhammed’in ortaya koyduğu Yüce İslam’ın aslî delilleridir. Birisinin keyfine göre ortaya koyup uydurdukları hakla ve hakîkat ile İslam’la, hakla, hakkın diniyle ne alâkası var? Onun için Allah’ın Kitâb’ı dururken Sevgili Peygamberin ortaya koyduğu hak delilleri aslî ve ferî bunlar dururken birilerin sözlerini din diye ortaya atmak insanları yanıltmak aldatmaktır. Ve kendini de aldatmıştır başkalarını da aldatır. İşte bunların bir kısmı (غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ ) nedir; Allah’ın gazâbına çarpanların yolundan ya Rabbi bizi muhafaza eyle. Dalâlete düşenlerin de sapıtanlar ve sapanların yolundan da bizi muhafazayı eyle diye gece gündüz dua et. Hakk’ı bilmeliyiz hakîkati topluma tebliğ etmeliyiz. Hak Kur’an-ı Kerim’dir hak kitaptır İslam hak dindir. Onun için birilerinin sözlerine dikkat et hakka uyuyor mu uymuyor mu? Hakka uyuyorsa hak ise hakîkat hepimizindir. Amma hakka uymayanlar insanların başının belâsıdır, aldanmadır, aldatmadır, sapmadır, sapılmadır, Allah’ın hışmına çarpılmadır, Allah’ın gazâbına çarpılmadır. Dikkat et!
Cenab-ı Hak ne diyor; O söylediği (mal ve evlat) gibi şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir. Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah’tan başka ilâh edindiler başkalarını Rab edindiler. Allah ne derse yapmıyor; Ya? Birisi ne derse hemen tık yapıyor onu. Hani Rabbin Allah’tı senin? Allah ne derse yapmıyorsun dimi? Ama birileri bir şey derse hemen yapıyorsun. Tanrın hani Rabbin kim senin? Allah’ınkini öne al başaklarınki de hakka uyuyorsa yapa hakka uymuyorsa sakın yapma Allah’a isyân edilen yerde mahlûka itaat olmaz. Bu kim olursa olsun fark etmez. Eğer Allah’a isyân varsa, insanlığa zarar varsa haktan uzaksa, dalâletse, zulümse, hakkın hukûkun üstünlüğüne aykırıysa, adâlete aykırıysa bunlar yapılmaz. Yapma bunu itaat etme Allah’a itaat et. Hakkın hukûkun üstünlüğüne dikkat et! Sulh ve barış için İslam bütün değerleri ortaya koymuş İslam tam bir barış, tam bir sulh ilim irfân ebedî mutluluğun saadet ve selâmetin tâ kendisi.
Dakika 1:30:10
Onun için; Hayır, (zannettiklerin gibi değil) diyor Cenab-ı Hak. Tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp düşman olacaklardır. Îsâ Aleyhisselâm bana tapının demedi, ben Allah’ın oğluyum demedi, ben ilâhım demedi. Hiçbir put başka putlar gelinde bana tapın dedi mi? Bir sürü heykeller dikilmiş o heykeller sana dedi mi ki gel de bana tap diye? Beni tanrı edin dedi mi? Demedi. Diyenler varsa müstesnâ onlar, diyende demeyende sen Rabbine kulluk edeceksin. Diyende diyebilir Firavunlar da vardı bunlar diyebilir. Ama demeyen demediği hâlde diyende kul olduğu hâlde Allah’ı bırakıp başkalarına tapamazsın. Taparsan yazık edersin kendine.
Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler üzerine musallat ettik. Neden musallat etti Cenab-ı Hak? Küfür ettin de inkâr ettin de onun için. Şeytanı celp ettin kendine dost edindin Allah’ı bıraktın Allah’ın emirlerini bıraktın da ondan. Allah da sana şeytanları musallat etti. Allah’ı ve Allah’ın kânûnlarını emirlerini inkâr ettin. Her inkârın yanında bir şeytan seninle beraber olmaya hazırdır. Çünkü şeytanlar onu bekliyor şu bir inkâr etsin de diyor şu benim dostum olsun şunu ordumun içine asker olarak alıyım diyor şeytan seni kullanıyor. Nefsin kullanıyor dünya kullanıyoruz seni. Hâlbuki dünya senin için yaratıldı dünyayı Allah yolunda senin kullanman gerekiyordu. Dünyalar, şeytanlar seni kullanmaması gerekiyordu. Yazık ettin kendine tövbe et iş işten geçmeden tövbe istiğfar et, îmâna gel Müslüman ol. Çâre yok değil İslam bütün çâre kapılarını açmıştır Allah’ın rahmetine çağırıyor, mağfiretine çağırıyor. İslam bütün kapıları açmış İslam Allah’ın rahmeti tam kurtuluş. Hem de cennete götüren yerde uçan gökte de uçan bütün vasıtaları sana İslam hazırlamıştır bu Allah’ın rahmetidir O’nun lütfu onun rızâsıdır. Allah râzı olduğu zaman cennete nasıl uçacağını sen bilemezsin seni yaratan biliyor her şeye gücü yetiyor lütuflarına sınır yok. Öyleyse onların hemen azâba uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz. Ey şımarmış hoplayan insanlar zıplayanlar çalıp oynayanlar inkâr ederek hak hukûk tanımayarak. Cenab-ı Hak ne diyor; Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz nefesin şimdi sayılı her soludukça nefesin tükeniyor ecel saatin yaklaşıyor ölüm saatin. Azrâil Aleyhisselâm nefeslerini sayıyor son nefesinde ömrüm bitiyor canın alınacak ve götürecekler seni hak ettiğin yere. Takvâ sahiplerini, heyet olarak Rahmân’ın huzuruna toplayacağımız gün diyor. Takvâ sahipleri kim? Allah’u Teâlâ’ya itaat edenler emrini yerine getirenler Allah’tan korkan mahlûkata kulluk yapmayanlar başkalarından değil sadece Allah’ı sevip Allah’tan korkanlar. Şeriatın İslam şeriatının emir ve hükümlerinin dairesi içinde hudutları içinde kalanlar Allah’ın emrinin dışına çıkmayanlar Allah ne emrettiyse onu yerine getirmeye çalışanlar.
Dakika 1:35:10
Suçları da susuz olarak cehenneme süreceğiz. Suçlular susuz olarak cehenneme sürülecekler. (O gün) Rahmân olan Allah’ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır. Şefaati Allah’ın izin verdiği başta Hazreti Muhammed bu umum şefaati; “Şefâat-i Uzmâ’nın” sahibidir ondan sonra Allah’ın diğer izin verdiği kulları şefaat ederler, Allah’ın izni olmadan kimse şefaat edemez. (Yahûdîlerle Hristiyanlar) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. Dikkat et! Yahûdîler Üzeyir Aleyhisselâm için tabii diyenler Üzeyir Allah’ın oğlu dediler Hristiyanlarda Îsâ Allah’ın oğlu dediler. Bakın, bunun için Cenab-ı Hak ne diyor; “Rahmân, çocuk edindi” dediler. Arap müşrikleri de Melekler Allah’ın kızları dediler. Yemin olsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz. Kim diyor bunu? Bunu Allah’u Teâlâ diyor. Hem de Allah yemin ediyor; Yemin olsun ki diyor; “Ey Allah çocuk edindi diyenler! Siz çok çirkin bir şey söylediniz diyor Cenab-ı Hak. Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanacak dağılacaktı, diyor Cenab-ı Hak. Allah gazâba geliyor. Ey Hristiyanlar, ey Yahûdîler, ey müşrikler! Allah çocuk edindi demekten vazgeçip tövbe edip istiğfar edin derhâl tevhîd îmânına gelin Müslüman olun. Bütün peygamberler Müslüman. Îsâ, Mûsâ, Muhammed, İbrâhim, Nuhlar, Yâkub’lar, Yusuf’lar, Şuâyb’lar bunların hepsi Dâvûd’lar, Süleyman’lar bunlar Müslüman. Allah bir Allah’ın yolu iki değil ki. Ne diyor Cenab-ı Hak; Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yerler yarılacak ve dağlar parçalanacak. Allah çocuk edinir mi? Allah Subhân ‘’Subhânallâh, Subhânallâh Subhânehü ve Teâlâ’’ Allah kemâl sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh. Allah’ın şeriki, naziri yok olmadı olmayacak Allah bir. Cenab-ı Hak burada bugün böyle diyenlere karşı nasıl hışma gazâba geliyor o Rahmâna çocuk isnat ettiler diye… Hâlbuki Rahmân’a çocuk edinmek yaraşmaz O Subhân’dır. Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki, (kıyâmet günü) Rahmân’ın huzuruna kul olarak çıkmasın. Herkes kul olarak Allah’ın huzuruna gelecek. Îsâ da, Muhammed de, Mûsâ da, İbrâhim de, Nuh da, Âdem de, Şit de, İdrîs de, Hûd da, Sâlih de, Şuâyb da, Dâvûd, Süleymân da, Yâkup, Yusuf da bunlar İsmâil, İshâk da bunlar Allah’ın kulları olarak gelecekler. Bunlar Allah’ın kulları hem de şerefli kulları Aleyhimüsselâm.
Dakika 1:40:00
Onun için Cenab-ı Hak bu gerçekleri duyuruyor. Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyâmet günü) Rahmân’ın huzuruna kul olarak çıkmasın. Herkes kul olarak gelecek. Andolsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendileri ve yaptıklarını bir, bir saymıştır. Kıyâmet günü onların her biri Allah’ın huzuruna tek başına çıkacaktır. Îmân edip, sâlih amel işleyenler var ya, Rahmân Celle Celâlühü olan Allah Celle Celâlühü onları gönüllere sevdirecektir. Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi Ve Sellem! Biz Kur’an-ı Kerim’i senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah’tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın uyarasın. Hem onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun yahut onların hafif bir sesini işitiyor musun? Giden gitti ameliyle baş başa îmânla Amel-i Sâlihle gidelim ki Allah’ın sınırsız tükenmez rahmetine, merhametine sığınalım mazhâr olalım.
Cenab-ı Hak Hakk’ı hakîkati bilen ve O’na tâbî olan bâtılı bilip ona karşı duran ve ictinâb eden Hakk’ın emrinde ebedî mutlu bir kul olmayı Cenab-ı Hak nasîb eylesin. Hayat veren nurun keşif notları, irşâd notları ile ilgili dersimiz ‘’Tâhâ Sûresine’’ gelmiş bulunmaktadır İnşâ’Allah bundan sonra ki dersimizde ‘’Tâhâ Sûresi’’ ile devam edecektir.
Dakika 1:42:31