Tefsir 441-01

441- Tefsir Ders 441 hayat veren nurun keşif notları

441- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 441

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 ‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî vesellem’’

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Mü’min Sûresi’nin 55 ve 56‘ncı âyetleri ile devam etmektedir. Cenab-ı Hak tabii ki her âyet-i kerimenin içerisinde insanlığı aydınlatan, tehlikelerden kurtaran, mutluluğa ulaştıran, nice nimetlerle dolup taşan adâletleri bulunmaktadır birde geçmişi bize dosdoğru haber veren şanı Kur’an’dır. Bizi istikbâle en güzel hazırlayan da yine şanlı Kur’an’dır, İslam’dır, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed ki âlemlere rahmet Peygamberidir. Cenab-ı Hak burada bakın bize kibir ve gururun insanlığı faşizmin insanlığı ırkçılığın insanlara nasıl perişan ettiğini gerçeği göstermediğini hakîkatin önünde kibrin önünde gururun faşizmin nasıl bir kara bir perde olduğunu bize anlatmaktadır.

 

Müşrikler ve Yahûdîler bakın Hz Muhammed’e şanlı Kuran’a Yüce Allah’a ve Allah’ın yüce nizam ve yüce kânûnlarına bir türlü kabullenemediler. Kim bunlar? Müşrikler, Yahûdîler ve bunların şahsında diğerleri de böyle yaptılar. Tabii hakîkate karşı olan herkes ama Cenab-ı Hak burada bazılarını örnek veriyor ki ötesini siz anlayın diye.

 

Şimdi (هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ) diğer âyet-i kerimede (لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِۜ ) “Şu Kur’an iki memleketin birindeki büyük  bir adama indirilmeli değil miydi?” Bakın, büyüklüğün nerede olduğunu Yüce Allah mı biliyor, putperestler mi biliyor? İşte put kafası böyle bir kafadır. Put kafası dâima büyüklüğü başka yerde, faziletli başka yerde arar Allah’ın gösterdiği yerde aramaz bir türlü kabullenemez Allah’ın gösterdiği gerçeği. “Eğer bir hayır olsaydı bizden önce ona koşmazlardı.” Bakın, fukarayı zayıf tabakayı da hor-hakir görüyor put kafasız böyledir kendini yüksekte görür fakiri-fukarayı, garibanları hep bunları ayağının altında görmeye çalışır. Ki, İslam Yüce İslam bu putları kırdı kırmaya devam edecektir. O garibanlar da senin kadar Allah’ın kuludur ve senden çok değerlidir ey put kafalı herif! Neden? O Allah’ın kullarına tepeden bakmıyor ki onlar.

 

Dakika 5:00

 

Onlar gücü nispetinde ellerinden geleni yapıyorlar. Şimdi put kafası böyle iken bakın bir de Yahûdîler yüce adâletin iniş sebebine sebep olan zihniyetin biri de Yahûdî zihniyetidir ki tabii bunlar Siyon Yahûdîleri, Hristiyan nasıl İncîl’e Hazreti Îsâ’ya, Mûsâ ve Tevrât’a ihânet eden zihniyettir bunlar. Doğru Tevrât okumamış, doğru Mûsâ anlamamış, doğru Îsâ anlamamış, doğru İncîl okumamış zihniyet kendi kitaplarına bile ihânet eden zihniyet bunlar. Bu Müslümanların içinde de olabilir mi? Elbette olabilir. Münâfıklar meselâ İslam’ın içinde Müslüman görünen münâfıklar da bunlardandır, komple bunlardandır. Cenab-ı Hak bakın bu Yahûdîlerin durumunu sünneti şimdi biraz izâh edelim. Bu Siyon zihniyetli Yahûdî Deccal’a saygı gösterdiler. Bunu kim anlatıyor?  Mukâtil. Mukâtil demiştir ki çok kıymetli alşimilerimizden biri haklarında bu adâlet inen Yahûdî’lerdir. Bunlar Deccal’a saygı gösterdiler. Bu âyet-i kerime indi. Ebu’l-Âliye de bu görüşe varmıştır Ebu’l-Âliye de kıymetli âlimlerimizdendir. Âlûsî’nin nakline göre Abd Bin Humeyd ve İbn-i Ebû Hatîm sahîh senet ile ondan şöyle rivâyet etmişlerdir: Yahûdîler, Hz. Peygamber’e geldiler Hazreti Muhammed’e geldiler de “Deccal dediler, âhir zamanda bizden olacak ve işte olacaklar o zaman olacak ve şöyle yapacak böyle yapacak diye büyüttüler de büyüttüler.” Kimi büyüttüler Yahûdîler, Deccal’ı büyüttüler. Dikkat edin hem de bizden olacak dediler Deccal’la övünen bir zihniyet dikkat edin! Peygambere karşı koyan Deccal’la övünen bir zihniyet bugün dünyada çocuk demeden, kadın demeden savunmasız insanları öldüren zihniyet aynı zihniyettir. O günde Hz. Muhammed’i öldürmek isteyenler ve bir gurup bunlar idi, Îsâ’yı çarmıha germek isteyen bunlardı. Yahyâ’yı Zekeriya’yı katleden şehit eden Peygamber kâtili bunlar idi. Gerçek Tevrât okuyana gerçek Mûsâ’yı tanıyana, gerçek Îsâ ile İncîl’i tanıyana, Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’i doğru tanıyanlara hiç bir sözümüz yok. Amma işte Deccal’la övünen bu zihniyet var ya, böyle dediler Peygamberimize geldiler “Deccal’ı büyüttüler de büyüttüler.” Bunun üzerine Allah’u Teâlâ bu sûrenin 56’ncı âyetini gönderdi. Ne dedi âyetinde. (اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ) Onların sinelerinde, gönüllerinde kibirden başka bir şey yoktur. Bu kibir ki küfür içinde şirk nifâkta içinde. (مَّا هُم بِبَالِغِيهِ) “Bir kibir ki onlar, ona yetişecek değillerdir.”

 

Dakika 10:00

 

Yani o kibir onları mahvedecektir ve mahvolarak geldiler, mahvolarak gideceklerdir bunda şek ve şüphe de yoktur. İslam, nurlu İslam bunları da kurtarmaya geldi. İnsanlığın tamamını kardeş yapmaya, sulh ve barışa geldi Yüce İslam, her yanlıştan insanlığı kurtarmaya geldi. Çünkü bütün doğrular İslam’ın bizzat kendisindedir. Cenab-ı Hak (إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ ) “Kendilerine gelmiş bir yetki ve burhan olmadan Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele eden kimseler…” diyen bu âyeti indirdi Cenab-ı Hak. (إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ) dikkat edin! (إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ) Cenab-ı Hak yüce fermanını buyurdu, (مَّا هُم بِبَالِغِيهِ) gerçeklerin cihana duyurdu.

 

Çok kıymetli izleyenler,

 

Konuyu iyi anlamakta fayda var. Ebû’s-Suud bunu şöyle nakleder: “Birde denildi ki mücâdele edenler Yahûdî’lerdir. Diyorlardı ki, bizim Tevrât da zikrolunan sahibimiz sen değilsin.” Bakın, Tevrât’ta öz evlatlarını bildikleri gibi Hazreti Muhammed’i tanıdıkları hâlde Tevrât’ı doğru anlamıyorlar, doğru anlatıyorlar. “Bizim Tevrât da zikrolunan sahibimiz sen değilsin” diyorlar. Kime? Hazreti Muhammed’e diyorlar. O Mesih Bin Dâvûd yani Deccal âhir zamanda çıkacak, saltanatı karaya ve denize erecek, ırmaklar beraberinde gidecek, Allah’ın âyetlerinden, (delillerinden) bir âyet olacak, o zaman hükümranlık tekrar bizim elimize geçecek” diyorlar. Ey kıymetli izleyenler, ibret dersi ki burada Deccal’ı bunlar kurtarıcı olarak Peygamberin yerine koyuyorlar bu son Deccal ilâhlık dâvâsında bulunacak bakın Deccal’ı bunlar ilâh olarak da kabul etmeye hazır vaziyetteler. Kim? Yanlış düşünen herkes, doğru düşünenler doğru yapanlar müstesnâ. İşte bu haberi de Ebû’s-Suud kıymetli bir İslam âlimi haber veriyor naklediyor. İşte Yüce Allah, onların bu temennilerine (ideallerine) “kibir” ismini verdi ve kuruntularına eremeyeceklerini ifade buyurdu. Yani bunlar bu muratlarına ebedî eremeyeceklerdir. Yani Yahûdîler İsrâiloğulları’ndan başkasında peygamberlik görmek istemedikleri için gerek Kur’an-ı Kerim’den ve gerek diğer kitaplar da peygamberin peygamberliğine delâlet eden âyetleri sırf kibir ve kıskançlık yüzünden mücadele ederek peygamberlerin en sonuncusunu bırakıp Deccal’a sarılmışlar. Buraya tekrar bakın çizgi atıyorum… Bakın, en son cihân Peygamberi Hazreti Muhammed’i de bırakıp Deccal’a sarılmışlar ve onun zamanında saltanatın kendilerine geçeceğini bir temennî hâlinde ileri sürmüşler ise de de Deccal çıktığı zaman dahi mülk ve saltanat kendilerine geri dönmeyecektir.

 

Dakika 15:00

 

Âlûsî der ki: “Bu mücadelede Yahûdîler iki yönden yalan söylediler.” Âlûsî diyor. “Önce Rasûlullah’a “Sen bizim muteber olan sahibimiz değilsin” sözleriyle yalan söylediler. Çünkü Tevrât da Hazreti Muhammed kendi öz evlatlarından daha iyi tanınıyordu bütün sıfatlarıyla. İkinci olarak da Deccal’ı kastederek o, Mesih Bin Dâvûd’dur diyerek yalan söylediler. Çünkü hangi peygamber gönderildiyse ümmetini mutlaka deccaldan tahsil buyurmuş, Deccal’a karşı ümmetini uyarmıştır bütün peygamberler yani sakındırmıştır. Deccal’ın şerrinden Allah’a sığınmıştır Peygamberimiz de ve önceki peygamberlerde. O, bir “bişaret,” yani müjde değil fitne, fitne ve imtihan aracıdır. Onlar ise onu peygamber yerine tutarak “sahibimiz” demişlerdir ki bunun Allah’ın âyetleriyle bir yetki bir delil olmaksızın mücâdele olduğunda şüphe yoktur. Bakın, Allah ile Allah’ın âyetleriyle Allah’ın en büyük Peygamberi Muhammed ile mücâdele etmektedirler.

 

İşte Âlûsî bu nakliyatı yaptıktan sonra da hadis-i şerifler de ‘’Eşrat-ı Saatten’’ yani kıyâmet alâmetlerinden olmak üzere iki Mesih zikrolunur. Yani iki Mesih’ten bahsedilir. Birisi: Mesih Îsâ’nın yeryüzüne inmesi, birisi de Mesih Deccal’ın ortaya çıkmasıdır. Bu haberin kaynağında da Sahîh-i Müslim ve Sahîh-i Buhârî bulunmaktadır yani güçlü haberler bunlar. Dikkat edelim ki buraya da bakın, iki Mesih’ten bahsediliyor bunlardan birisi: Mesih’i Îsâ’nın yeryüzüne inmesi, birisi de Mesih Deccal’ın ortaya çıkmasıdır. Müseylime gibi Müseylemetül Kezzap gibi yalan yere peygamberlik iddiasıyla çıkacak otuz kadar bir Deccal zikredilmiş. En büyük fitne olan Mesih deccalın ise ilâhlık iddiasıyla ortaya çıkacağı haber verilmiştir. Ancak Mesih Deccal’a Mesih Bin Dâvûd denilmiş olduğunu da bu âyetin tefsirinde işitmiş oluyoruz. Hâlbuki Matta İncîl’inin başında görüldüğüne göre Hristiyanlar bu ismi “Îsâ el-Mesih Bin Dâvûd” diye Hazreti Îsâ’ya vermektedirler. Bakın çelişkiyle dolu bunların içleri Hristiyanlar bu ismi “Îsâ el- Mesih bin Dâvûd” diye Hazreti Îsâ’ya vermektedirler.

 

Buna sebep olarak da Meryem’in nişanlısı dedikleri Yusuf’un Hazreti Dâvûd neslinden olduğunu söylemektedirler. Îsâ’nın doğumu Meryem’le Yusuf’un bir araya gelmelerinden önce Rûhu’l Kudüs’ten oldu diye açıklanmış iken, Yusuf babasıymış gibi onun vasıtasıyla Hazreti Dâvûd ‘a nispet edilmesi bir çelişki teşkil eder. Fakat Matta İncîl’i her nedense bu çelişki ile birlikte Hazreti Îsâ’ya “Mesih Bin Dâvûd” demekte ısrâr etmektedir.

 

Dakika 20:30

 

Aynı zamanda Hazreti Îsâ’yı tanımadıkları mâlûm olan Yahûdîler de ahir zamanda çıkacak Deccal’a bu ismi vermişler, bu açıdan aralarında bir kaynaktan çıkmış olması düşünülen garip bir bakış açısı benzerliği meydana gelmiştir. Biz bundan şunu anlamış oluyoruz ki Mesih-i Deccal yalancı Mesih demektir. Buraya dikkat et! Mesih-i Deccal yalancı Mesih demektir. Gelen haberlere göre Deccal, yalancı, insanları aldatmakta hünerli bir sahtekârdır ki, kâfirliği, sahtekârlığı yüzünden belli olduğu hâlde bir takım harikalar göstererek ilâhlık iddia edecek ve en büyük fitne olması da bundan olacaktır. Yani Mesih-i Deccal ilâhlık iddia edecektir. Bilginler demiştir ki: Yüce Allah peygamberlik iddia eden bir yalancıya onu tasdik ihtimâli bulunan bir mûcize vermez, çünkü bu şüpheye düşülme olur. Allah’ın adâletleriyle mücâdeleye yani buna “sultan” ki (delil) denmektedir yani delil verilmiş olur. Kime? Yalancı peygamberlere Cenab-ı Hak delil vermedi yani mûcize vermedi. Fakat ilâhlık iddia eden bir yalancıya imtihan için her türlü harikayı verebilir. Çünkü hadisi şöyle bakalım çünkü Deccal’ın kendisi nedir? Hâdis olan yani sonradan olan yaratığın Allah olmadığına aklî delil dâima var olduğu için onun yalancılığı haddi zâtında apaçık ortadadır. Yani ilâhlık dâvâsında bulunanın yalancılığı, sahtekârlığı apaçık ortadadır. Ondan dolayı Allah’ın adâletleriyle mücadeleye herhangi bir delil verilmiş olmaz. Deccal’ın bu şekilde yalancı bir mesih olması, onun Hristiyanlık taklidi altında ortaya çıkacağını anlatır. Mesih-i Deccal, Hristiyanlığı taklit edeceği anlaşılmaktadır. Gerçek Mesih olan Îsâ’ya Aleyhisselâm ve Peygamberlerin sonuncusuna yani Hazreti Muhammed’e kibir ve kıskançlıkla, inkâra dalarak bütün ümitlerini yalancı Mesih olan deccala bağlamaları ne acayip bir bedbahtlık, ne acı bir mahrumiyettir. Bu son senelerde Yahûdîlere Filistin’de bir hükümet yapıvermek isteyen emperyalistler o zaman bu işin öncülüğünü yapan İngiltere ve bugünkü emperyalistler acaba onlara gözledikleri yalancı mesih rolünü oynayıverecek midirler?

 

Dakika 25:08

 

Bakın şu anda bu oyun oynanmaktadır. Şimdi onları oraya getirip yıllardır kan akıttıran bu emperyalist zihniyete şöyle bir bakın. Şimdi acaba onlara gözledikleri yani Deccal’ı gözlüyor bunlar. Gözledikleri yalancı mesih rolünü oynayıverecek midir bunlar? Fakat dikkat edin ki Yüce Allah ne derse o olacak Allah burada fermanını bildirmiş. Yüce Allah buyuruyor ki:

(مَّا هُم بِبَالِغِيهِ) “Onlar ona yetişecek değillerdir.” Yani hiçbir zaman gurur ve kibirle, Deccal’la bu işi halledeceklerini zannetmesinler. Yine hak ettikleri cezâyı bulacaklardır. Deccal’a sarılan insandan daha sapık daha dalâlet içinde kim olabilir? “Onlar ona yetişecek değillerdir.” Mü’min Sûresi 56 (فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ) “Onun için sen hemen Allah’a sığın.”

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Biz bütün varlığımızla Yüce Allah’a sığınıyoruz ki Cenab-ı Hak sığınan himâyesinde barınan ebedî korunan muzaffer, bahtiyar, mutlu kullarından eylesin. Öyle kibirden ve kibirli kıskançlardan veya Deccal’ın şerrinden Allah’a sığın diyor. (إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ) “Çünkü işitecek O’dur, görecek O’dur, çünkü her şeyi duyan ve gören O’dur. Kıymetli dostlarımız, durum anlaşılmıştır insanların Allah’a ve Allah’ın âyetlerine karşı kibirli olması onun helâk olması demektir. İnsan bir nedir; zerrecik gibidir. Allah’ın şu yarattığı âlem içinde şöyle bir bakın insanoğlunun kendisi bir zerre misâlidir Allah’ın kudretinin karşısında da zerre bile sayılmaz hiçbir şey. Çünkü yaratılanlar yok demektir yoktan yaratılmışlar yok olmaya da herkesin mahkûmdur. Vacip varlık bizâtihi, lizâtihi Vâcibü’l Vücûd olan varlık sadece Allah’u Teâlâ’dır (C.C).

 

Bunun için kıymetli dostlar, bir kalem ucu kadar noktanın içinde bir sürü mikrop yaşadığını canlı yaşadığını düşünürseniz Yüce Allah’ın kudreti karşısında mahlûkatın o Deccal’a sarılanların bilhassa ne durumda olduklarını görürsünüz. Bu büyük bir cehâlettir. Gökleri ve yer küreyi yaratmak, yoktan var etmek insanları tekrar yaratmaktan daha büyük bir iştir. O gökleri ve yeri hiç yok iken yaratan, ölen insanlara tekrar hayat verip de yaratamaz mı? Daha kolay bu, insanların yaptığı şeylerden tabii ki elbette büyüktür insanlara bir şey yapabilme gücünü Yüce Allah vermiştir. Verdiğini alsa insanoğlu yok sayılır hiçbir şey yapamaz. Sanatlarına güvenerek kibirlenenler boşa kibirlenmesinler o sanat becerisini de insana veren insanı vasıta kılanda Yüce Allah’tır.

 

Dakika 30:15

 

Keşifler, sanatlar, iddialarınca icatlar, bunların hiçbirisi Allah’ın yaratışına benzemez benzeyemez. Neden? İnsanoğlunun keşifleri var olan üzerindedir yoktan bir şey insanoğlu ortaya koymuş değil. Sanatlar da böyledir var olanlar üzerinde bir beceridir, yoksa yoktan bir şey yaratarak kimsenin bir şey yapma şansı yoktur. Çünkü yaratıcı sadece Allah’u Teâlâ’dır. Deccalların gösterecekleri harikalar insanları aldatmamalıdır. Deccallarda istidraçlar, harikalar görünür. Ama Deccal’ın istidraç şeytanın iblîsin de çok becerileri vardır ama bunlar onun ebediyyû’l-ebed helâk sebebidir. İstidraçlar helâk sebebidir bir insan istidraç yoluyla yükseliyorsa bu çok aşağılara düşecek parçalanacak demektir. Niye? İstidraç da Allah’u Teâlâ’ya isyân yoluyla ilerleme vardır küfrün becerisi demektir, şirkin, zulmün becerisi demektir istidraçlar. Ama kerâmet mûcize öyle değil, Yüce Allah’ın lütfunu, keremini desteğini alarak sevgisini, rızâsını kazanarak yükselmektir. Burada mûcize peygamberlere mahsustur, kerâmette Allah’u Teâlâ dilediği Velî kullarına lütfu keremidir. Onun için Deccal’ın becerileri, harikaları kimseyi aldatmasın. Deccal da becerileri olacak, harikalar olacak ama bunlar hep istidraçtır onu ve ona inananların tümünün helâk olmasına sebep olacak o beceriler. Bir insan bir yukarı kaldırdı yukarıdan da kaldırdı aşağı attı, işte bu yukarı kaldırışın aşağı atılması için kaldırmadır istidraçlar böyledir. Deccal’a verilen bütün becerilerde yukarı kaldırıştır ama aşağı atmak için. Çünkü Allah şirki, küfrü, nifâkı, zulmü bir defa mahvetmiştir, mahvedecektir. Yükselen îmândır, ahlâktır, adâlettir, sevgidir ve sosyal barıştır insanların hayrına çalışmak sosyal adâleti uygulamaktır. İslam dini evrensel barıştır ve Allah’u Teâlâ’nın hak nizâmıdır gerçek barıştır. Uydurma, sahtekâr sahte geçersiz ahke barışlarından değil, sahte adâlette değil gerçek adâlet. Ruhlara, kalplere, beyinlere hâkim olan sevginin, sosyal barışın, kardeşin, kardeşliğin, merhametin barışıdır ki sosyal barış evrensel barıştır. Onun için İslam dini bütün yanlış yollar da kim varsa onları da kurtarmaya geldi. Kurtulmak istiyorsa, istemiyorsa herkes kendi bilir. Çünkü İslam Allah’a giden hürriyet yoludur Allah’tan gelen hürriyet yoludur, Allah’a giden hürriyet yoludur bu hürriyetin kefili sadece Allah’u Teâlâ’dır. Esir olan diğer bir esire, hürriyetine kefil olabilir mi? Allah’u Teâlâ ezelî, ebedî hür olan tek varlıktır işte hürriyetin kefili O’dur, hürriyeti yaratan O’dur, hür düzeni kuran O’dur.

 

Dakika 35:10

 

Adam çıkmış hürriyetten bahsediyor, sen hür müsün bir defa? Nefsine kul olmuşsunuz hürriyetten bahsediyorsun, malına köle olmuşsun hürriyetten bahsediyorsun, Firavun’lara kul olmuşsun tâğûtlara  hürriyetten bahsediyorsun. Ne hürriyeti? Meyhaneye gidip kadeh tokuşturmak hürriyet mi? Birisine gidip tabanca sıkıp öldürmek hürriyet mi, meyhane kerhane açmak hürriyet mi? Hürriyet, îmânların istiklâlidir ahlâkın, adâletin istiklâli ve istikbâlidir. Kötülüğü sonuna kadar işlemeyi serbest bırakmışsın hem de baba zoruyla dayatma ile ama îmân ve hak ve adâlet ilkelerine gelince işine gelmeyeni orada dayatmış, hürriyetin önünü kesmişsin. Burada Allah ile savaştığının farkında mısın? Allah’la savaşıyorsun, Allah’a savaş ilân etmişsin bunun farkında mısın? Sahte adâleti almış, gerçek adâletin, gerçek barışın önünü kesmişsin haberin var mı budan? Haberin yoksa Azrâil Aleyhisselâm seni Kur’an ile uyanmayanları, peygamberle uyanmayanları, ilim-irfân ve bilimle uyanmayanları, hukûkun üstünlüğüne inanmayanları Azrâil ensesine basıp alıp götürecek o zaman uyanacak. Ama ebediyyû’l-ebed faydası olmayan bir uyanma bu. İş işten geçmiş bu işi buraya kadar bırakma uyan Müslüman ol Kur’an-ı Kerim’i keşfet, Kur’an-ı, İslam’ı İslam’ın  kendi kaynağından öğren. Birilerinden öğrendiğin doğru da olur, yanlış da olur ama İslam’ın kendinden öğrenirsen İslam’ı Kur’an’ı Kur’an’ın kendinden öğrenirsen ilim yoluyla ilmin ilkeleriyle ilmin metot ve sitemiyle… Eğer Kur’an’ı Kur’an’da İslam’ı İslam’dan ilmi metotlarla öğrenebilirsen bütün dünyanın burada kârı var, bütün milletlerin bütün canlı cansız her şeyin ekosistemin de. Çünkü İslam Allah’ın kurduğu düzen ve bu düzenin korunmasıdır. Allah kendi sistemini sana bozdurmaz. Seni sen yaratmadın, kafanı buraya sen koymadın buraya bu gözleri buraya sen koymadın. Yaratan diyor ki: Ben seni yarattım beni tanı ve yarattıklarımı koru, mutlu ol diyor ekosistemi de, hiçbir canlı cansızı da keyfi olarak bozma. Hele insan için yarattım bütün âlemi diyor. İnsanı da niçin yarattı? Allah’ı inkâr etsin diye mi? O’nun Peygamberlerini ortaya koyduğu kânûn kânûni  ilâhî kitaplarını inkâr etsin yok saysın diye mi yarattı seni Cenab-ı Hak? Bununda hesabını sende vereceksin bende vereceğim hepiniz, hepimiz istisnâsız bunun da hesabını vereceğiz. İslam dediğin zaman, camiye mahkûm edip milleti yatırıp kaldıran sportif birkaç ilâhîden ibaret bir ibadet şekli zannediyorsan işte o zaman İslam’a en büyük kötülüğü yapıyorsun. Her cami Arş’ı Âlâ Üniversitesi olmalıdır ve öyledir. Neden? Kur’an-ı Kerim Allah’tan geldi. Kur’an-ı Kerim bütün camilerde içi dışıyla en ehliyetli şahsiyetler tarafından Kur’an-ı Kerimin, sünnetin, icmâ ve kıyasın ilim metodu olarak ilmi metotlar üzerinde bu insanlığa öğretilmelidir.

 

Dakika 40:00

 

Camiler bunun için camidir ilimde toplar, îmânda toplar, tevhîdde toplanır ve Allah’ın huzurunda lebbeyk için toplanır ve Yüce Allah’ın huzurunda herkes el bağlar ve bir olan Allah’a kulluğunu herkes ilân eder, ilim irfânla da herkes hareket eder. İslam dini ilim irfân dinidir, bilim dindir, kitâbî âyetlerin keşfi, kevnî âyetlerin keşfiyle devam eder. İslam dini dünyaya doğduktan sonra ilimler bu kadar ile ilerlemiştir. İslam’ın önüne eğer set çekmeseydiler, dünya daha nice nice başarılara imza atacaktı, nice keşifler kerâmetler ortaya çıkacaktı. Ne yazık ki Yüce İslam’ın güneşin üzerine doğan güneşini söndüreceğini zannedenler hem kendilerine, hem insanlığa yazık ettiler. İnsanlığın geri kalmasının sebebi kevnî âyetlerin, kitâbî âyetlerin önünde ki kara yobaz engellerdir, dayatmacı zorbacılardır. Yoksa İslam dini A’dan Z’ye ilim irfân dinidir. Keşiften keşife, terakkiden terakkiye, icattan icada, gelişimden gelişime, yükselişten yükselişe seni Arş’a çıkaracak Âlâ ’yı Illiy’yine çıkaracak yegâne din İslam’dır. Sen bunu millete öcü aydınlığı karanlık olarak gösterdin millete. Bu kara yobazların elinden dünyayı ve insanlığı kurtarmak gerek. Kara yobazlar; Allah’ı tanımayan, hukûkun üstünlüğünü tanımayan kardeşliği, merhameti, sevgiyi tanımayan benim olsun başkasının olmasın diyen insanlığın kanını emen vampirlerden daha tehlikelidir bunlar. Buna rağmen İslam bunları da kurtarmaya geldi. İslam dini Yüce İslam, A’dan Z’ye kurtarıcı. Adam öldürmeye kan akıtmaya gelmedi ki, insanlığı kurtarmaya geldi. Dünyasını da dünyaya göre cennet yapmaya, berzahını berzaha göre cennet yapmaya, mahşerini öbür âlemini de komple ebedî cennet yapmaya geldi. İnsanlığı cennete hazırlayan Allah’ın eğitim merkezidir İslam, Allah’u Teâlâ eğitir İslam da insanları. Çünkü emir O’nun, kelâm O’nun ve O’nun önderi rehberi Hazreti Muhammed’dir. Mûcizeleri ile donatılmış, Mi’râc’a çıkarılmış, yedi kat gökleri gezmiş bir gecede bir anda Kabe Kavseyn’e ulaşmış bir Peygamber. Bu dünyada ki bütün milletler bu Peygamberin ümmetidir. İnsanlığa kötülük ediyorsunuz, insanlığa yazık ediyorsunuz, evrensel merhametin önünü kesiyorsunuz, evrensel adâletin evrensel barışın önünü kesiyorsun. İslam’dan ne kötülük gördün? Müslümanları yanılttıysanız Müslüman bir insandır yanıltılabilir ama İslam kusursuzdur, eksiği olmaz İslam’ın. Çünkü Allah’ın kurduğu düzen, bir de geçmişi yenilemiş yepyeni olan. Gelin kıymetli izleyenler, dünya barışı dediğiniz zaman, gerçek sevgi merhamet adâlet dediğiniz zaman işte bunun evrensel ebedî gerçek İslam, şanlı Kur’an ve Hz. Muhammed gerçeğini anlamak gerekiyor. Bu gerçeğin içinde bütün peygamberler var, bütün geçmişin geleceğin değerleri de var. İslam dini hiçbir gerçeği dışlamaz bütün peygamberler İslam gerçeğinin içinde.

 

Dakika 45:00

 

İslam’ı inkâr ederek yok sayarak içinden cımbızla Allah’ın peygamberlerinin içinden birini alıp onu da yanlış tanıyarak bu Müslümanlık da değildir, dindarlık da değildir. Öbür peygamberleri ne yapacaksın; yok sayıyorsun. Öbür değerleri ne yapıyorsun; yok sayıyorsun. Kur’an-ı Kerim bütün değerlere sahip çıkmıştır. Kur’an’ın tasdikinden geçen her değer, değerdir. Hz. Muhammed’in tasdikinden geçen her değer, değerdir çünkü bunlar Allah’ın tasdikinden geçenlerdir. Allah’u Teâlâ hak ve hakîkati vahiy yoluyla vahyi ilâhî Hz. Muhammed’e gelmiştir. Kur’an-ı Kerim A’dan Z’ye tamamen vahyi ilâhîdir, Allah’ın kelâmıdır. Onun için Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem o rahmet Peygamberi bütün âlemlere, bütün milletlere bu rahmet Peygamberi olan zât-ı muhterem salat-selâm ona olsun, şefaati bizlere olsun ona tâbî olmak da hepimize nasîb olsun. Böyle bir Peygamberin insanlara açıkladığı değerler Allah’ın ona vahiy ettiği değerlerdir.

 

Onun için  İslam hukûkçuları İslam müçtehitleri üstün bir mevki de bunların değeri vardır. Bunları yok saymak ayrı bir cehâlettir, ayrı bir kara yobazlıktır bunlar yok sayamazsın. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolundaki müçtehitlerimiz çok değerlidir bunlara yakın olanlar vardır ehl-i bid’at olanlar vardır Ehl-i bid’atın da doğru olan yanlışları vardır, doğruları vardır, her doğru bizimdir. Nerede olursa olsun her yanlış da onu düzeltmek görevi de hepimizindir yine her yanlışı da düzeltmeye çalışırız. Çünkü İslam’ın art niyeti yoktur, İslam merhamet ve adâlettir. Yalnız o adâleti doğru anlamayanlar, kendi zulmünü adâlet sananlar, kendi küfrünü îmân zannedenler, kendi şirkini tevhîd zannedenler, kendi alçaklığını sadâkat zannedenler yanılmışlardır. Yanılmaktadırlar, sapmışlardır, saptırmaktadırlar. İslam bunları da kurtarmaya, düzeltmeye geldi art niyet yok ki İslam da. İrtica senin beyninde, çağdışılık da senin beyninde, yobazlık, bağnazlık senin beyninde. İslam da bir hakîkat gerçek vardır A’dan Z’ye İslam bir haktır hakîkattir bir gerçeğin tâ kendisidir. Bir kaç tane İslam’ı eksik bilen veya bilmeyen kişileri gösterip de aha işte İslam diye onları göstermeye çalışırsan, bu senin kara yobazlığından gelen kaynaklanıyor onları câhil bırakan da sensin. Onları ilmin irfânın bağlarından mahrum edip de aha işte sizin Müslümanların insan dediğiniz insanlar diye onları o hâlde gösteren yine senin art niyetin ve cehâletin ve ihânetindendir. Dünyadaki adâleti, kurulan sistemleri, ferdî, içtimâî ve devlet olarak görevini doğru yap millete doğru bilgi ver. Doğru ilim okut millete, gerçek ahlâkı aşıla millete. Dini kendine düşman ve afyon olarak seçmişsin dini ilimlerden milleti koparmaya çalışıyorsun, bilmediği zaman bilmedi diye suçluyorsun, bildiği zaman başka türlü suçluyorsun. Bu milletin başının belâsı sensin. Ama Allah’u Teâlâ her belâ isteyenin belâsını vakti saati gelince vermiştir verecektir. Gel sana da ben söylüyorum başına bu belâ gelmeden Müslüman ol, tövbe et bak seni de uyarıyorum.

 

Dakika 50:15

 

Başına bu belâ gelmeden tövbe et Müslüman ol. Çünkü Allah’a gücün yetmez İslam Allah’ın ortaya koyduğu değerlerdir ilâhî kânûnlardır. Allah’a gücün yetmez, Firavun’lar denedi ne oldu? Şeddat’lar denedi, Nemrutlar denedi ne oldu?  Bütün tâğûtlar denedi ne oldu? Peygamberlere karşı koyan milletler, kavimler denedi ne oldu? Ne olup olmadığını bilmiyorsan gel Kur’an-ı Kerim’in hayat veren nurun derslerini bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendinden dinle.

 

Kıymetli dostlarım,

 

Cenab-ı Hak bizlere ne kadar güzel gerçekleri duyuruyor. Biz âciz insanlara ne kadar merhamet ediyor, ne büyük lütuflar da bulunmuş, bulunuyor ve nice tükenmez rahmetler hazırlamış, hazırlıyor insanlar tersine gidiyor. Gelin beraber doğru gitmeye çalışalım Allah’tan hidâyet isteyelim Avni muamelet, Tevfik-i Hidâyet isteyelim ki onun yardımı onun Tevfik-i Hidâyeti ile başarıya ulaşırız, çünkü o çok merhametli. Yalnız  Allah’la iddiaya kalkmayalım. Allah’a karşı kibir, gururla hareket etmeyelim. Allah’a kulluğumuzu, teslimiyetimizi, tevekkülümüzü gerçek hak îmânla ve itaatle Amel-i Sâlih ile ilân edelim O’na teslim olalım. Bunun için sakın bir sanatım var diye sanatına güvenerek kibirlenme. Keşiflerin olabilir benim su keşiflerim var, sanatlarım var şimdi icatlarım var diye kibirlenme, bu becerileri verenin Allah olduğunu unutma! Allah’ın yaratışına bunların hiçbirinin benzemeyeceğini unutma! Allah bir kulak yaratmıştır. Şimdi şöyle düşün, bütün dünya bir araya gelse sana bir kulak yaratabilir mi? Bir göz koyabilir mi oraya? Bir tek canlı hücre yaratabilir mi? Şöyle bir düşün hücrelerini, dokularını, organ ve sistemlerini, ruh yapını ruhun muhteviyatına bak. Bak konuşuyoruz dinliyoruz şu bize verilenlere bak, bakın şu verilene bakın. Şu enfüsî âleme bir âfâkî âleme bak. Enfüsî ve âfâkî âlemle bakın kurulan irtibata bak, kurulan dengelere bak. Biraz bize verilen aklı çalıştıralım Kur’an-ı Kerim’le birleştirelim aklımızı o zaman bakın neler oluyor. Tabii Allah’ın lütfuyla.

 

Şöyle düşünelim bir şimdi bir kulak düşünün, birde radyo keşfedilmiş radyoyu düşünün, bilgisayarı düşünün, diğer keşfedilen teknik teknolojik keşiflerle edilenleri bir düşünün. Şimdi ilmi olmayan insanların birçoğu radyoyu insanın yaratması ve kulaktan daha önemli bir sanat zanneder. Hiç böyle midir? Hayır, düşünmez ki kulak olmayınca radyo ne işe yarar, bilgisayar ne işe yarar. Göz olmazsa, kulak olmazsa, aklın olmazsa bunlar ne işe yarar? Peki, sana ilk yaratılan akıl, kalem ve Nuru Muhammedî yani Cevheri Nuri Muhammedî’nin Cevheri. Şimdi bunlar yaratılıyor ve sana akıl veriliyor kulak ruhunla ilgili bedeninle ilgili bir cihaz yaratılıp sana takılıyor. Şimdi şöyle bir bak, senin yaptıkların ve sana verilen becerilerle Allah’ın yarattıklarına şöyle bir bak hiç kıyas kabul eder mi? Etmez, bu câhillikten vazgeç.

 

Dakika 55:30

 

Bunun için kıymetli efendiler, Muhyiddin Arabî “Fütuhat-ı Mekkî’sinde” Der ki: “Elbette göklerin ve yeryüzünün yaratılması o insanların yaratılmasından daha büyüktür.” Âyet-i kerimesini ele alarak o büyüklük Yüce Allah’ın onlarda icra ile değil bir mânâdan dolayıdır. Şöyle düşün (إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا ﴿٧٢﴾) “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ve teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler.” Ahzâb Sûresi 72’nci âyeti işte bundandır. Emâneti üslenmek câhilliktendir  (ظَلُومًا جَهُولًا ) “Çünkü o çok zulümkâr ve çok câhildir.” Demek ki gökler, yerküre ve dağlar emânetin değerini ne yapmışlar; Bunlar emânetin değerini yeryüzünün dağların gökyüzünün aklı insanın aklından çok idi. Onlar kendilerini Allah’tan, Allah’ın üzerlerine vacip kılmadığı bir şeye sokmadılar. Çünkü o bir teklif idi bir emir değildi ki, Allah’ın emrine tazim saygı gereğine göre ister istemez uyumak gerektir. (اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا) “İkiniz de ister istemez gelin.” Burada ki emirdir teklif değildir. Emir derhâl yerine getirilir. ( أَتَيْنَا طَائِعِينَ ) İşte “isteyerek geldik ve itaat ettik.”

 

Şimdi burada şeyh Muhyiddini Arabî’nin bu sözünü bu sözü insanı büyük bir nüsha ve toplayıcı bir nüsha sayan sözlerine aykırı görünür. Yani Muhyiddini Arabî (Kuddise Sırruh)  bu sözleriyle kendisi çelişmiştir. Çünkü diğer bir sözünde de ne diyordu; İnsanı büyük bir nüsha ve toplayıcı bir nüsha sayan sözlerine aykırıdır. Dikkat edilirse insanoğlu en değerli eşrefi mahlûkattır. Eğer bu değeri birisi yok ediyorsa insanın kendisidir, yükseliyorsa bu da insanoğlunun Allah’a itaatidir. “O, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini kendi yanından sizin hizmetinize verdi.” Bak dikkat et! Câsiye Sûresi 13’üncü âyet (وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ) “O, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini kendi yanından sizin hizmetinize verdi.” Allah insana gökleri, yeri insanın hizmetine vermiş. Bu göklerin yerin yaratılması ayrı mesele maddî yapısıyla yoktan yaratılmasıyla, insanın maddî, manevî değeri ayrı meseledir. İşte Muhyiddini Arabî’nin (Kuddise Sırruh) çeliştiği yerlerden birisi burasıdır.

 

Dakika 1:00:05

 

Şimdi şeyhin bu ifadesi bize fizyolojik açıdan bir karşılaştırma hatırlatmaktadır garîzî yani fizyoloji açısından bakıldığı zaman gökler ve yerküre, Hakk’ın emrine aykırı hiçbir şey yapmaz ve yapamaz. Dikkat et buraya! Gökler ve yerküre, Hakk’ın emrine aykırı hiçbir şey yapmaz, yapamaz. Teklif ile seçmeli emânet görevini kabul etmemiş, yani çünkü özgür ve hür bırakılmamıştır Allah’ın emrine sıkıcı onlar verilen emre bağlı kalmışlardır. Yani irâde verilmemiştir bunlara seçmeli bir emânet görevini zaten kabul etmemişler. Teklif da emânet onlara teklif edilmiş fakat kaçınmışlar. Bu bir teklif idi kesin bir emir değildi emir olsaydı yapmak zorundaydılar. Fakat emir ile verilen emâneti hakkıyla saklar. Yani emirle verileni yer gök tamamen kabul etmiş ve o emire göre hareket etmektedir. Buraları iyi dinlemek iyi anlamak gerekir. Hâlbuki insan hem hatâ eder hem isyân eder, emânetlerine ihânet eder, zulüm de eder, yanılır da insanda bunlar var. Bunun için gökler ve yerküre Hakk’ın emrine itaat açısından insandan büyüktür. Demek ki kibirlenenler, câhilliklerinden kibirlenirler. Dikkat et buraya! Kibirlenenler, câhilliklerinden kibirlenirler.

 

(وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ) “Kör de gören ile bir olmaz.” Şimdi itaat etmeyenler var kulluk etmeyen var onlara göre yer gök çok değerli onlar itaat ediyor gökler ve yer. Ama birde başka türlüsüne bakacağız. Şimdi şöyle bir düşünelim; ilim olup da gereği ile amel etmeyenler, görüp de görmezlikten gelenler de görmez hükmündedirler. Buraları iyice anlayalım! Şimdi ilmi olup da gereği ile amel etmeyenler, görüp de görmezlikten gelenler de nedir; görmez hükmündedirler. ( وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ ) “Îmân edip sâlih ameller işleyenlerle de kötülük yapan, kötülük yapan bunlarda eşit olmaz.” Şimdi itaat edenle etmeyen eşit olur mu? O hâlde insan, “ahsen-i takvim” (en güzel yaratılışla) yaratılmış değil midir? İnsan en güzel “ahsen-i takvim ’dedir” en mükemmel yaratılışla insan yaratılmıştır. Vücut açısından küçüklüğe karşılık, (وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ ) “O, gökler de ne var, yerde ne varsa hepsini kendi yanından size ram etti, yani emrinize verdi.” Bütün âlemler insanın emrine verilmiş, insan çok değerli varlık. Burada Rabbisini tanıyıp şükredeceği yerde, birileri tutmuş Firavunlaşıyor, Firavunlaşmış; bu bir aptallıktan başka, serserilikten başka, işte çağdışılık da deseniz Esfele Sâfilin’ in adamı da deseniz hepsi buna yakışır.

 

Dakika 1:05:05

 

Çünkü Allah’a isyân edilmez beşer olarak hatan olur günahların olur tövbe istiğfar eder, boynunu eğer af dilersin Firavunlaşmazsın. Nefsin feveran ettiği zaman iyi o zaman azdın kudurdun kuduz köpekten senin ne farkın var o zaman. “O göklerde ne var yerde ne varsa hepsini kendi yanından size ram etti, emrinize verdi.” (قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ)  Bakın burada siz diyor pek az şükrediyorsunuz bugün insana Allah özel bir değer verdi ama siz az şükrediyorsunuz. Herhâlde o saat muhakkak gelecek, onda hiç şüphe de yok (لَّا رَيْبَ فِيهَا) onda hiç şüphe yok. Hem dua hem ibadet zikredilmiş olduğu için şöyle bir dikkat edelim. Kur’an-ı Kerim’in birçok yerlerinde olduğu üzere dua, ibadet mânâsına olarak: “Bana ibadet ve kulluk edin ki size sevap ve mükâfat vereyim demek olur.” İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhü) Dahhâk ve Mücâhitten rivâyet edilen bu tefsire göre “istemek” dil ile değil, bunun yanında “fiilen talep” şart edilmiş demektir. Yani aslında isteme fiili bir ibadet ve kullukla olmalıdır. (إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي) Çünkü ibadet etmekten yüz çevirenler, muhakkak yarın hor ve hakîr olarak cehenneme gireceklerdir. (سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ ) buyurulmaktadır. (ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ) “Yalvarın bana ki size karşılık vereyim.” Bakın bu da Süddî’den rivâyet olunan bu haber de ibadetin dua ile tefsir edilmesi gerekir. Yani fiili ibadetler asîl dualardır. Meselâ namaz tam fiili bir duadır. Meselâ oruç, zekât, hac fiili bir duadır, cihâd tam bir fiili bir duadır. İlim irfânla meşgul olmak  cihâd-ı kebir ki ilmi dünyaya Kuran-ı yaymak bunlar fiili dualardır. İşte bizden istenen gırtlaktan yukarıda papağanlar misâli papil-pipul bir şeyler söylemek değil fiilen Allah’a kulluk etmektir. Fiilen kulluk ederken de dil kalbin tercümanlığını yapar o da ayrı. İbadetin duayı duanın da ibadeti gerektirdiğini ifade içindir. Bir taraftan dua, ibadetin iliği mesabesinde olduğu gibi ibadet ve duanın kabulünü şartlarındandır. Cüz-i irâdesinin bir ifadesi ile cebrin reddi vardır. Dikkat edin! Cüz-i irâdesinin bir ifadesi ile cebrin reddi vardır. İbadet mânâsına olsun gerek sadece dua, ikisinde de istemek emredilmiş ve Allah’ın karşılık vermesi için kulun istemesi şart kılınmıştır. İsteyeceksin, fiili amellerine amellerinle kavlî amellerinle isteyeceksin. Ama bu işin temeli aslı fiili amellerdir Amel-i Sâlihlerdir.

 

Dakika 1:10:00

 

Buna dikkat etmemiz gerekiyor, şartın yokluğundan da… Bakın dikkat et! Şartın yokluğundan şarta bağlanan şeyin yokluğu gerekeceğinden terkine bakın terkine ne oluyor – (سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ) “cehenneme girecekler.” Niye? Sen şartı yok ettin şartın yokluğundan şarta bağlanan şeyinde yokluğu gerekeceğinden dolayı ortaya bir terk isyân çıktı ortaya. O zaman Allah’a kulluğu, fiili kulluğu terkinden dolayı ((سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ)) “cehenneme girecekler” diye tehdit getirilmiştir. Şu hâlde emir vücub içindir ki hem duanın kabul edilip edilmemesi konusuna gelince, “Hayır, ancak O’nu çağırırsınız, O da kendisine çağırdığınız herhangi bir şeyi dilerse açar.” ‘’En’âm Sûresi 41 de’’ dileme ile burada kayıtlıdır. Dikkat et! Dileme ile kayıtlıdır yani buradan anlaşılan Kazıyye-i Şartıyye (şart önermesi) Yani Kaziyye-i Şartıyye külliye değil mühmeledir mühmele.

 

“Güzel kelimeler ancak O’na yükselir…” Burayı iyi anla şimdi bu âyet-i kerime ile, “Güzel kelimeler ancak O’na yükselir, onu da iyi amel yükseltir.” (إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ) ‘’Fâtır Sûresi 10’uncu âyet-i kerime.’’ Buraya dikkat et ve diğerleri unutma! “Güzel kelimeler ancak O’na yükselir, onu da iyi amel yükseltir.” Onun için namazın sonundaki dualar, çok kıymetlidir çünkü duanın temelinde ne var; İbadet var, Amel-i sâlih, Amel-i Sâlih’in içeriğinde güzel kelimeler var, duada güzel kelimelerle yapılmalıdır. Sözlü duada, fiili dualarda yani Kur’an-ı Kerim’i, Kur’an dualarını ve sünneti saniyeyi ve sünnet dualarını öne almak ile yapılmalıdır. Artık aslın dışında kalanlar kişinin aczine, mazeretine, cehâletine göre tabii orada durum ortaya çıkar. Kişi bilmez bildiği kadar yapar, ama öğrenmeye çalışır mazereti varsa, özürlü ise o mâzurdur zaten. Ama sapasağlam olan insanlar ise görevlerini doğru yapmalıdırlar. Burada ibadet ile birlikte zikredilmiştir. Bakın, âyetin mânâsınca bazı kabul şartları ile de şartlıdır. Onun için burada ibadet ile zikredilmiştir. Keşşafta Kâ’b’dan şöyle nakledilir; “Yüce Allah bu ümmete bakın nice güzellikler vermiştir ki, onları geçmişte kendi katından göndermiş olduğu peygamberlerden başkasına vermemiştir. Her peygambere “Sen benim halk üzerine şahidimsin” demiştir. Dikkat et buraya! Ümmet-i Muhammed öyle üstünlükler vermiş ki, “Sen benim halk üzerinde şahidimsin” demiştir. Kime? Peygamberlere.

 

Dakika 1:15:10

 

Bu ümmete dene diyor Muhammed Ümmetine: “İnsanlara karşı şahitler olasınız” diyor. Bakın peygambere verdiği özelliği, ümmetine de vermiş bazı özellikleri, bazı üstünlükleri. Yine buyurdu ki: Peygamberin üstüne Allah’ın farz ettiği herhangi bir şeyde hiçbir vebâl yoktur.” Ahzâb Sûresi 38 âyetinin mânâsınca “Sana meşakkat yok” demişti. Bu ümmete de diyor bakın ne diyor; “Allah sizin üzerinize bir güçlük yapmayı dilemez.” (mâ yuridullahe liyecale aleyküm min haraç)  bakın aynı kolaylığı ümmetine de vermiş. Muhammed ümmetine çok şey verilmiştir. Bakın yine buyurdu ki (ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ) “Bana dua et sana karşılık vereyim” demişti peygambere. Bakın, ümmetine de ne diyor; (ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ) “Bana yalvarın ki size karşılık vereyim” diyor. Görüyorsunuz ya bu üç özelliği kesin kez ümmetine de vermiş. Burada (لَكُمْ) diyor bakın, (ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ) öbüründe ne diyordu ((ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ)) diyordu. Cenab-ı Hak Ümmet-i Muhammed’e neler vermiş neler, neler uçsuz-bucaksız lütuflar var yalnız rahmete koşmalı, Allah’ın gazâbına çarpılmamalıdır. “Bana yalvarın size karşılık vereyim” Benden beni talep edin, size icâbet ederim beni bulursunuz, beni bulanda her şeyi bulmuş olur. “Onun emri bir şeyi dilediği zaman ona ancak “ol” demesinden ibârettir o da oluverir.” Yasin’i Şerif 82’nci âyet-i kerimede. (إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ) buyrulmuştur. Bazı haberlerde (Men talebeni vecedeni) “Beni talep eden, tanıyan beni bulur” diye vârid olmuştur.

 

Bütün varlığıyla tüm kalbiyle Allah’a yönelen Allah’ın rahmetine ve fazlına mazhâr kullar zümresine ilhâk eylesin.

 

Dakika 1:18:44

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 89 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}