447- Tefsir Ders 447 hayat veren nurun keşif notları
447- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 447
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Duhân Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 59’uncu Âyet-i Kerime’ler)
(Câsiye Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 21’inci Âyet-i Kerime’ler)
حٰمٓۜ ﴿١﴾
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿٢﴾
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ﴿٣﴾
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ﴿٤﴾
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ﴿٥﴾
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ ﴿٦﴾
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ﴿٧﴾
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ﴿٨﴾
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ ﴿٩﴾
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ﴿١٠﴾
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ﴿١١﴾
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ﴿١٢﴾
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ ﴿١٣﴾
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ ﴿١٤﴾
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ ﴿١٥﴾
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ﴿١٦﴾
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ﴿١٧﴾
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٨﴾
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ ﴿١٩﴾
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ ﴿٢٠﴾
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ ﴿٢١﴾
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ﴿٢٢﴾
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ ﴿٢٣﴾
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ﴿٢٤﴾
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ﴿٢٥﴾
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ﴿٢٦﴾
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ﴿٢٧﴾
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ﴿٢٨﴾
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟﴿٢٩﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
(حٰمٓۜ ) Hâ, Mîm.
O apaçık Kitâb’a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.
Nedir o? Şanlı Kur’an. O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, her şeyi işitir ve bilir.
Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi ‘dir.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O, hem yaşatır, hem öldürür O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbi ’dir.
Fakat inkârcılar bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
Ey Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azâbdır.
O gün insanlar: “Ey Rabbimiz! Bizden azâbı kaldır. Artık biz inanıyoruz” derler.
Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan birde peygamber gelmişti.
Sonra onlar, o peygamberlerden yüz çevirdiler ve: “Bu öğretilmiş bir delidir” dediler.
Biz o azâbı sizden birazcık kaldırırız. Ama mutlaka eski hâlinize dönersiniz.
Biz o büyük şiddetli çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.
Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.
O peygamber onlara şöyle demişti: “Esaretiniz altındaki Allah’ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.
Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benimde Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım.
Dakika 5:10
Eğer siz bana îmân etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın.”
Mûsâ Aleyhisselâm: “Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir” diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.
Allah Celle Celâlühü buyurdu ki: “Kullarımı geceleyin yürüt çünkü siz takip edileceksiniz.
Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur.”
Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,
Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!
İşte böylece biz onları başka bir kavme mîras bıraktık.
Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
Mühletleri bitti çünkü başlarına belânın saati geldi belâlarını buldular herkes bulacak. Belâsını isteyen belâsını bulacak, Mevlâ’sının rızâsının cemâlini isteyen de onu bulacaktır. Mevlâ’nın rızâsına, cemâline götüren İslam gerçeğidir, Kur’an-ı Kerim gerçeğidir, Muhammed gerçeğidir Aleyhisselâtu Vesselâm.
(حٰمٓۜ ) Hâ, Mîm Rahmân’ın, Muhammed’in ruhunda tecellî eden ledünnî ilâhî rahmetinin icmâlî bir remzidir. Çünkü âlemlere rahmet Peygamberidir. Beyânı güzel yani bu kitap Kitâb-ı Mübin’indir hem apaçık kitâba andolsun ki yani beyânı güzel, ifadesi parlak apaçık bir kitap ki Kitâb-ı Mübin. Kim? Kur’an-ı Kerim, İkrime ve bazıları Şaban’ın yarısı gecesi demişler buradaki mübarek geceden bahsedilmektedir. (ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ) İkrime ve daha bazıları Şaban’ın yarısı gecesi yani “Berat Gecesi” olduğunu söylemişlerdir. Diğer bazıları da “Kadir Gecesi” olduğunu söylemişlerdir. Yine denildi ki Şaban’ın yarısı gecesidir ki bunun dört adı vardır mübârek gece.
Kıymetli dostlarımız, bunlar Duhân Sûresinin âyetleridir ki dersimiz biliyorsunuz Duhân Sûresi ile devam etmektedir. Duhân Sûresi de Mekki sûrelerden âyet sayısı 59 ve sıra numarası da 44’tür. Yüce nazmını, lafzını ve okuduğun yüce anlamını verdiğin bu âyetlerin de şimdi kısa keşif notlarından bahsediyoruz.
Bu mübârek gece “Berae gecesi”, “Sakk gecesi”, “Rahmet gecesi” ve denildi ki bunlar “Kadir Gecesi” arasında 40 gün vardır denildi. Yüce Allah’u Teâlâ da bu gece mü’min kullarına beraet yazar denildi. Bu haberlerin kaynağında, İkrime olduğu gibi ez-Zemahşeri yine kıymetli müfessirlerimiz vardır. Yine müfessirlerimizden Muhammed Hamdi Yazır’ın da kendi hak dini Kur’an dili adlı eserinde de bunlara böyle değinmiştir.
Dakika 10:10
Dilimizde “Berat Gecesi” diye meşhur olmuştur ki hemen beraatın muhaffedir hem beraatın muhaffedir, hem “Sakk” mânâsına gelmektedir. Müellif Elmalı’da bu görüşü ileri sürmüştür. Bu “Berat” gecesindeki özelliklerden bazılarını şöyle hatırlatalım;
Yüce Rabbimiz (Tefrik-i külli emrin hakîm) her hikmetli işin ayrılması bu gecede ki ibadetin fazileti. Rasûlullah Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyurmuştur ki: „Her kim bu gece yüz rekât namaz kılarsa Yüce Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu ona cennetin müjdeler, otuzu ona cehennem azâbından teminat verir. Otuzu da ondan dünya âfetlerinin def ederler onu da ondan şeytanın tuzaklarını hilelerini def ederler savarlar. Yine bu gece de Berat Gecesinde” rahmet iner.
Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur ki: “Yüce Allah bu gece ümmetine öyle rahmet eder ki Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca.” Bu haberin kaynağında da İbnu Mâce bulunmaktadır. Yine bu gecenin özelliklerinden biri mağfiret meydana gelir. Yüce Allah Sevgili Habîbine gönderdiği Yüce İslam’ın içinde uçsuz bucaksız müjdeler vardır. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed buyurmuştur ki Aleyhisselâtu Vesselâm: Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin yani (çok kin güden), Müslümanlara kin güden veya içkiye düşkün olan yahut ana-babasını inciten veya zinâya ısrarla devam eden müstesnâdır.” Bakın herkese af geliyor bu günahlara ve bunun emsâli olan günahlar af dışında kalıyor. Ancak gerçek bir tövbe istiğfar gerçek bir îmân bu günahlardan kurtulmaya Allah’ın mağfiretine ermeye çalışılmalıdır.
Bu gecede Rasûlullah Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimize şefaatin tamamı verilmiştir. Çünkü Rasûlullah Şaban’ın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti işte 3/1’i verildi. On dördüncü gecesi niyaz etti 3/2’si verildi, on beşinci gecesi niyaz etti hepsi verildi. Ancak Allah’tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka buyruldu. Bu haberin nakliyatını yapanda Âlûsî’dir. Birde bu gece zemzem suyunun açık bir biçimde artması ilâhî âdetlerdendir. Bununla birlikte çoğunluğun görüşü bu mübarek geceden maksadın “Kadir Gecesi” olmasıdır demişlerdir. Çoğunluğun görüşüne “Kadir Gecesi” Ramazan’ı Şerif’tedir. Eğer dersen Kur’an-ı Kerim’in bu gecede indirilmesinin mânâsı nedir? Derim ki şöyle dediler; Yedinci semâdan dünya semâsına bir cümle olarak toptan Levh’te dünya semâsına indirildi.
Dakika 15:05
Ve Cebrâil Aleyhisselâm sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti sonrada Peygambere yirmi üç senede kısım, kısım indiriliyordu. Yani Cebrâil kısım, kısım getiriyordu Kur’an-ı Kerim’i indiriyordu. Kim? Cebrâil (AS.).
Keşşaf’ın Kur’an-ı Kerim’in inişi hakkında bu son beyânı, bu gecenin “Berat gecesi” olduğunu söyleyenlerin görüşüne uygun düşmüş oluyor. Çünkü “Kadir Gecesi’nde” ilk kez Peygambere indirilmeye başlanmıştır. Onun için Kâdî ve Ebû’s-Suud şöyle demişlerdir; “İlk defa o gece indirilmeye başlandı veya o gece cümleten (toptan) Levh’ten dünya semâsına indirildi ve Cebrâil Aleyhisselâm sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti sonrada Peygambere yirmi üç senede kısım, kısım indiriyordu. Bu haberin kaynağında da Ebû’s-Suud, El-Beydâvî bulunmaktadır.
Fahrettin Râzî de şöyle kaydetmiştir rivâyet olunur ki; Atiyye-i Harûrî İbn-i Abbâs hazretlerinden (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) “Gerçekten biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.” “Gerçekten biz onu mübarek gecede indirdik.” Bakın, Kadir Sûresi 1’inci âyet, Duhân Sûresi 3’üncü âyette böyle buyruluyor. Yüce Allah Kur’an-ı ayların hepsinde indirmiş iken bu nasıl sahîh olur? İbn-i Abbâs (R.A) hazretleri de dedi ki: Ey İbn-i Esved! Ben helâk olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamazsan helâk olacaktın. Kur’an-ı Kerim cümleten, (toptan) Levh-i Mahfuz’dan Beyti Ma’mura indi ki o dünya semâsıdır. Sonra onun arkasından olayların çeşitlerine göre durumdan duruma nâzil oldu. İşte Fahrur Râzî, Suyûtî, Kurtubî gibi kıymetli âlimlerimiz böyle durumu naklettiler.
Demek ki, Kur’an-ı Kerim’in bir toptan inişi, birde kısım, kısım inişi vardır. Toptan inmesi bir defada olmuştur buna daha çok “İnzâl” deyimi uygundur kısım, kısım inmesi de Peygambere azar azar yirmi üç senede olmuştur buna da “Tenzil” deyimi uygundur. “Tenzil’in” her necmi (kısım, kısım) inmesi ayrıca düşünüldüğü zaman yine “inzâl” denilmek uygun olacağından birinin bir gecede birinin de diğer gecede olması iki rivâyetin uzlaştırılmasına daha uygun gelecektir. Şu hâlde “mübârek gecenin” “Berat gecesi” olması;
(إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ) “Gerçekten biz onu “Kadir Gecesi” indirdik.” buyrulmasına aykırı olmayacaktır.
Mübâreke, hayrı çok demektir. Niçin gece indirildi diye sorulabilir? İnzârı sıdk ile yapılması için ilk önce onu kendi nefsinde duyması hikmetin gereği idi. Buna da en yaraşan gece olması idi. Gecenin mübarekliğine gelince her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.
Dakika 20:00
Yani tedbir ve dağıtımı yapılır burada bir isti’nafiye (yani bağımsız cümle) veya gece kelimesinin sıfatıdır “mutlak olarak gecede” ikinciye göre de, o gecede” demek olur. Ebû’s-Suud der ki: “Bu vasıf onun “Kadir Gecesi” olduğuna delâlet eder.” (يُفْرَقُ)’nun mânâsı da şu demek olur gerçek gelecek seneye kadar kulların rızıkları, ecelleri ve diğer durumları yazılır, ayrıntılı bir şekilde belirlenir. Birde denilmiştir ki: Bunun Levh-i Mahfuz’dan yazılmasına “Berat gecesi” başlanır “Kadir Gecesi” bitirilir. Rızıklar nüshası Mikâil’e, savaşlar, zelzeleler, yer çökmeleri, yıldırımlar nüshası Cebrâil’e, ameller nüshası dünya semâsının sahibi İsrâfil’e ki büyük bir melektir. Musibetler nüshası da ölüm meleğine Azrâil’e Aleyhimüsselâm bunlara verilir denildi. Ki, yine bu haberin kaynağında da Ebû’s-Suud bulunmaktadır.
Elçinin elinde alâmet Hz. Muhammed’in Peygamberliği âlemlere rahmettir. Mazlumların, muhtaçların feryatlarını işitir, ihtiyaçlarını bilir. Onun için Yüce Allah Hz. Muhammed’i âlemlere rahmet Peygamberi olarak göndermiştir. Körü körüne eski ataları taklit edeceğiz diye uğraşmamalı, Yüce Allah’ın emrine sıkı bağlanmalıdır, bâtılın tamamını bırakmalıdır. Yine kesin bilgi sahibi olmadıkları hâlde ne yaptılar? Yanlış yola saplandılar, hakîkate karşı koydular. Allah deseler de ciddiyetle ve boyun eğerek değil, şu bildirilen ilâhî işlere, Allah’ın kitap indirdiğine, Peygamber gönderdiğine kesin olarak inanmıyor, eğleniyorlar; Kesin îmân olmadan kişi îmânlı olmaz Müslüman olamaz. Kesin ve kesin şeksiz, şüphesiz bir îmân sahibi olacak o îmânla da Amel-i Sâlih sahibi olmaya çalışacak.
Burada bir Duhân-ı Mübin’den bahsediliyor; Buna şiddetle açlık ve kıtlık seneleri diyenler olmuş, semâ gökyüzü dumanlı görünür şerre de Duhân derler diye tefsirler yapılmıştır. Yine Sevgili Peygamberimiz; (Allahümmeşdud vedateke alâ mudarin vecalhâ aleyhim sinîne kesinî Yusuf ) buyurmuşlar. “Allah’ım! Mudar kabilesine karşı cezânı şiddetlendir ve onlara Yusuf’un seneleri gibi seneler göster” demişti Peygamberimizden bu rivâyet vardır. Bu rivâyetin kaynağında Buhârî, Müslim ve diğer muhaddislerimiz bulunmaktadır. Bunun üzerine onları bir kıtlık yakaladı hattâ cife, kemik, ilhiz yediler. İlhiz nedir? Biliyorsunuz ilhiz ki, kan ve gene devetüyü gibi bunları bir araya getirip yenen bir o zaman ki başlarına bu belâlın gelmesiyle müşrikler bunu yemek zorunda kaldılar. Cife yediler, kemik yediler, ilhiz yediler. Kişi gök ile yer arasını duman görüyordu.
Dakika 25:34
Ebû Süfyân birkaç kişiyle Peygamberimize geldi Aleyhisselâtu Vesselâm. Allah’u Teâlâ’ya ve rahime yani (kan akrabalığına) and verdiler ve îmân edeceklerine de söz verdiler. Yani bizim için dua et ya Muhammed’de bu kıtlık başımızdan kalksın dediler. Cenab-ı Hak bak ne diyor; (رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ) “Ya Rabbi! Bizden azâbı gider, biz mü’miniz bakın dediler. İkinci tefsirde Hazreti Ali’den şöyle nakledilmiştir: Kıyâmetten önce gökten gelecek bir dumandır. Kâfirlerin kulaklarına girecek tâ ki her birinin başı püryan olmuş (sarhoş olmuş) başı dönecek. Mü’mine de ondan zükâm (nezle) gibi bir hâl gelecek ve bütün yeryüzü içinde ocak yakılmış fakat deliği yok bir eve dönecek. Huzeyfe İbnü’l-Yeman’dan (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur ki: “Alâmetlerin ilki Duhân ve Meryem oğlu Îsâ’nın inmesi, Aden’in derinliklerinden çıkacak olan bir ateştir ki insanları mahşere sevk edecektir.” Huzeyfe: “Ya Rasûlallah o Duhân nedir demiş, Rasûlullah (يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُّبِينٍ) (يَغْشَى النَّاسَ) “Semânın açık bir duman ile geleceği gün ki insanları saracaktır.” diye bu âyeti okuyup buyurmuştur ki; Doğu ile batı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece duracak, mü’min zükâm (nezle) gibi olacak, kâfire sarhoş gibi burnundan kulağından girip aşağısından çıkacak.” Sevgili Peygamberimizden bu rivâyetinde yine kaynağında Âlûsî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce, Ahmed Bin Hanbel gibi kıymetli zatlar muhaddisler bulunmaktadır, âlimlerimiz bulunmaktadır.
Fahreddin Râzî İbn-i Abbâs’tan meşhur kavlin bu olduğunu söyler. Bakın Fahrettin Râzî de meşhur kavil budur diyor. Ve haberin kaynağında Fahrettin Râzî de bulunuyor. Cenab-ı Hak dünyadaki insanları zaman zaman pek çok hikmetleriyle uyarmıştır. Nicelerini sıkmış nicelerine sıkarak imtihan etmiş, kimilerine bol vererek imtihan etmiş vermiş her türlü imtihandan geçirmiştir kazanan kurtulmuştur. Firavun hükümetinin en büyük zulüm ve şer hükümeti olması burada duyurulmaktadır. Cenab-ı Hak Firavun’ları da imtihandan geçirmiş îmân etmeyenler helâk olmuşlardır.
Dakika 30:08
Vahidî’nin Basit ’de dediği üzere Enes Bin Mâlik (Radıyallâhu Anh) rivâyet etmiştir ki; Efendimiz Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem buyurmuşlardır ki: “Hiçbir kul yoktur ki gökte ona iki kapı olmasın bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan da ameli girer. O öldüğü zaman onu kaybederler ve ona ağlarlar” böyle buyurup bu âyeti okudu. Hangi âyeti? (فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ) bu âyeti okudu. Yine buyurdu ki: “Çünkü bunlar yeryüzünde sâlih bir amel yapmamışlardı ki yer ağlarsın, göğe de ne sâlih bir amelleri nede hoş bir sözleri çıkmamış ki gök ağlasın. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşü budur.” Bu haberin kaynağından Tirmizî bulunmaktadır ve Vahidî’den de naklen anlatılmıştır.
Gök ehli ve “göktekiler” ve yer ehli “yerdekiler” takdirindedir. Yani ne melekler ağladı, ne mü’minler ağladı yani tam tersine onların ölmesiyle sevindiler. Hani derler ya cihân ağladı falan vefat etti de cihân ağladı yer gök ağladı gibi deyimler vardır. Keşşaf sahibi Hz. Peygamberden nakleder ki şöyle buyurmuştur; “Herhangi bir mü’min ağlayıcıları bulunmayan bir gurbette ölürse herhâlde ona yer ve gök ağlar” demiştir. Bunun da kaynağında Ez-Zemahşeri bulunmaktadır.
Yine şair şöyle diyor;
“Güneş doğmaktadır tutulmuş değil,
Sana gecenin yıldızlar ile ay ağlıyor.”
(Eşşemsü taliatün Leyse bi kâsifetin, tepki Aleyke nücûmul leyli vel kâmer) diyordu şairde.
استعيذ بالله
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ ﴿٣٠﴾
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ ﴿٣١﴾
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ ﴿٣٢﴾
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ ﴿٣٣﴾
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ﴿٣٤﴾
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ ﴿٣٥﴾
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ﴿٣٦﴾
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ ﴿٣٧﴾
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ ﴿٣٨﴾
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ﴿٣٩﴾
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ﴿٤٠﴾
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ﴿٤١﴾
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟﴿٤٢﴾
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ ﴿٤٣﴾
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚ﴿٤٤﴾
كَالْمُهْلِۚ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ﴿٤٥﴾
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ ﴿٤٦﴾
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ ﴿٤٧﴾
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ﴿٤٨﴾
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ﴿٤٩﴾
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ﴿٥٠﴾
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ ﴿٥١﴾
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿٥٢﴾
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ ﴿٥٣﴾
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ﴿٥٤﴾
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ﴿٥٥﴾
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ﴿٥٦﴾
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿٥٧﴾
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ﴿٥٨﴾
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ ﴿٥٩﴾
Dakika 35:38
Andolsun ki biz İsrail oğullarını o aşağılayıcı azâbtan kurtardık.
Firavun’dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki âlemlere üstün kılmıştık, ne yazık ki kıymetini bilmediler.
Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.
Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
“Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
Eğer siz doğru söyleyen kimseler senin babalarımızı bize getirin.”
Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa “Tükba Kavmi” ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helâk ettik. Çünkü onlar suçluydular.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırt etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz, onlara yardım da edilmez.
Ancak Allah’ın merhameti merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
Gerçekten zakkum ağacı,
Günahkârların yemeğidir.
O pota gibi karınlarda kaynar.
O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
Allah meleklere şöyle emreder; “Şunu tutunda cehennemin ortasına sürükleyin.”
“Sonra onun kaşının üstüne kaynar su azâbından dökün başından aşağı.”
Ona şöyle denir! “Tat bakalım azâbı! Hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün ya, kibirliydin ya, gururluydun hak hakikat tanımazdın haydi, haydi şimdi kendini kurtar.
İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.” Siz bu gerçeği inkâr ediyorsunuz ama ebedî belânızı buldunuz bulacaksınız.
Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Cennet köşklerinde, saraylarında cennet bahçelerinde…
Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar. Zevk üstüne zevk…
İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz, güzel mi güzeldirler.
Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah Celle Celâlühü onları cehennem azâbından korumuştur.
(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.
Biz şanlı Kur’an’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
Dakika 40:08
Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.
Kıymetli dostlarımız,
Hayat tamamen imtihandır bu imtihanı kazanmaya çalışalım Allah’ın lütfu, keremi, tevfîk-i hidâyetiyle. (لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا) O hanginizin daha güzel amel edeceğini imtihan etmek için hayatı, ölümü yarattı Cenab-ı Hak ve insanları dünyaya imtihan için koydu imtihanı kazanan cennete kaybeden cehenneme gidecektir. (إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى) “İlk ölümümüzden ilerisi yok” demelerine cevaptır ki ikincisi de hak ve adâlet için cezânın gerekliliğine binaen dirilmenin gerçekliğini ispat ile burada tehdit vardır inanmayanlara. “Biz yeniden dirilecek değiliz” demişti îmânsızlar yaratıldığını göre göre bakın gerçeği inkâr ediyorlar.
Ebî Ubeyde demiş ki; Yemen krallarının her birine “Tübba” denilirdi. Arap hükümdarlarının en büyükleri Tübba’lar idi.
“Hazreti Âişe Radıyallahu Anha “Tübba” sâlih bir adam idi” demiştir. Kâ’b da: “Yüce Allah onun kavmini kınadı kendisini kınamadı” demiştir. Kelbi o Ebû Kerb Es ’addır demiştir. Sevgili Peygamberimizden Aleyhisselâtu Vesselâm’dan şu nakletmiştir: “Tübba’ya kötü söylemeyin çünkü o Müslüman olmuştur” buyurdu. Bu haberin kaynağından Ahmed Bin Hanbel bulunmaktadır ‘’Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn.’’ bütün âlimlerimize Allah bol bol rahmet eylesin.
“Ey Rabbimiz bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin diyor” inanmayanlar. Fakat mü’minler için dikkat edin; “Orada ilk ölümden başka ölüm takmazlar” diyor. Mü’min Sûresi’nde bakın kâfirlerin durumu öyle anlatılırken mü’minler için bu âyeti kerimede ne diyor; “Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar” diyor. Demek ki muttakiler için birinci ölünmen sonra berzah ölümü de yoktur.
“Biz Kur’an-ı Kerim’i senin dilinle indirip kolaylaştırdık, gerek ki anlasınlar bundan dolayı gözle çünkü onlar gözetiyorlar.”
Kıymetli dostlarım,
Gözleyenler iki türlüdür biri Allah’ın rahmeti, birisi Allah’tan gelecek belâsını beklemektedir. Îmânsızın hayatı Allah’tan bir an önce belâsını ister farkında değildir. Mü’min de sürekli Allah’a kulluk ve itaatiyle Allah’ın rahmetine boynunu eğmiş kalbini dilenci kabı gibi uzatmıştır. Rabbisinin merhametini, rahmetini O’nun uçsuz, bucaksız lütuflarını bekler. O’na ebedî minnettardır, O’na muhtaç olduğunu, O’nun kulu olduğunu bilir ve ebedî minnettardır. İşte bu îmân kulluk sultanlıktır.
Dakika 45:00
Yüce’nin kulu olmak yücenin uçsuz, bucaksız nimetlerine mazhâr olmaktır yeter ki O, senden râzıyım ey kulum desin. Bunu demesi için biz O’nun lütfuyla, O’nun hidâyetiyle tevfîki ile çalışacağız çalışalım O’nun lütfuna mazhâr olan kullarından kılması için yalvaralım. Ya Rabbi! Lütfuna, keremine, merhametine, mağfiretine mazhâr eyle; tükenmez nimetler, eksilmez göz aydınlığı nasîb eyle.
‘’Âmin, Âmin Velhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Râsulina Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ecmaîn’’.
بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Kıymetli dostlarımız,
Dersimiz Câsiye Sûresi’nin gelmiştir Câsiye Sûresi de Mekkî Sûrelerden âyet sayısı 37, sıra numarası 45 dir.
بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
حٰمٓۜ ﴿١﴾
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ ﴿٢﴾
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ﴿٣﴾
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ﴿٤﴾
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ﴿٥﴾
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ ﴿٧﴾
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٨﴾
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ﴿٩﴾
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ ﴿١٠﴾
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ﴿١١﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
(حٰمٓۜ ) Hâ, Mîm.
Bu kitap Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir bu şanlı Kur’an.
Şüphesiz göklerde ve yerde mü’minler için birçok âyetler vardır.
Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıların yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.
Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah’ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirilmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.
İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Sana onları hakkıyla okuyoruz. Artık Allah’ın âyetlerine inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?
Her günahkâr kişinin vay hâline!
O kimse Allah’ın kendisine okunan âyetlerin işitir de, sonra sanki kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte sen onu can yakıcı bir azâbla müjdele!
Âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azâb vardır.
Ötelerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler ne de Allah’tan başka edindikleri dostlar, kendilerinden hiçbir şeyi (hiçbir azâbı) kaldıramaz. Onlar için büyük bir azâb vardır.
Dakika 50:50
Bu şanlı Kur’an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azâb vardır.
Kıymetli dostlar,
İşte Hâ, Mîm sesleri Allah’tan kitap indirme indirilmedir. Yüce Allah Azîz’dir emrinde gâlip ve tedbirinde hüküm ve hikmet sahibidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’i (مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ) O, Azîz, Hakîm Allah’tandır. Kur’an Azîz, Hakîm Allah’tan indirilmiştir.
Delil ve bir bürhana inanmak için çok deliller, hüccetler alâmetler vardı ki Allah’u Teâlâ’nın varlığına izzet ve kudretine, hikmetine delâlet ederler. Îmânı olanların gökleri ve yeryüzünü gözetleme ve inceleme ile onlardaki âyetleri yavaş yavaş keşfederek delâlet ettikleri ilâhî hikmetleri anlayıp meydana çıkararak ona göre güzel güzel hikmetli ameller yapmaya çalışmaları gerekir. Bu ilimlerden gâfil kalmaları mahvolmalarına sebep olmuş ve fenlerin tabiatçılar elinde îmânsızlığa sapmasına meydan vermiştir. İşte ne yapıp yatmalı fenler teknik teknoloji de dünya da îmânlı ehliyetli insanların elinde olmalıdır.
Organların oluşmasında, gelişmesinde, üremesinde bir hücreden başlayıp olgunlaşıp, hayat hadiseleri kudret ve hikmetine şöyle bir iç ve dış dünyayı iyi anlamalı bunlar kesin bilgi âyetleri olarak gösterilmiştir. Demek ki canlıların güzel bir sınıflandırılması ve insan yaratılışının incelenmesi ile kapsadıkları âyetleri, hikmetleri ortaya çıkarmaya çalışmak da inandırmak isteyenlerin vazifelerindendir.
Hem kudret ve hem rahmet yönünden âyetler yani deliller olan yağmurlar ve karlar da nedir – (فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ) indirip de onunla yeryüzüne hayat verilmesinde de, alınacak nice dersler vardır yüce kudretin belgeleri vardır. Doğruya tasarruflarını gösteren bu değişimdir yani doğrudan doğruya Yüce Allah tasarruflarını gösteren bu değişimlerdir ki Yüce Allah kudretini her türlü insanlara göstermektedir. Bu âyetler de bilhassa aklın aklı güzel kullanmanın önemi açıkça ifade edilmiştir.
Dakika 55:30
Dehri’lerin olayları tabiata isnat eden îmânsızlar tabiatı ilâhlaştıran tabiatçılar akıllarında ki noksanlığa da bir işaret vardır. Bunların aklı noksandır tabiatı ilâhlaştırmışlardır, tabiatı yaratan yüce kudreti görmemişlerdir. Allah’ın kudret ve irâdesini hikmet ve hükümlerini anlatmak için ortaya koyduğu ve indirdiği delillerdir. Yerde gökte ne varsa hepsi (آيَاتُ اللّهِ) bunlar Allah’ın âyetleridir. (تِلْكَ) İşte bunlar (آيَاتُ اللّهِ) Allah’ın âyetleridir.
Büyüklük taslayarak kötülükte ısrâr edenler ısrârın aslı eşeğin kulaklarını dikip kıçın, kıçın dayatmasıdır. Gerçeğe insanlar sırt dönerse bâtılı gerçeğin yerine koyarsa işte bu duruma düşerler kötülükte, gururda, kibirde ısrâr ederler.
بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ﴿١٢﴾
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٣﴾
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ﴿١٤﴾
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ﴿١٥﴾
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ﴿١٦﴾
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ﴿١٧﴾
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ﴿١٨﴾
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿١٩﴾
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٢٠﴾
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟﴿٢١﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Yüce Allah Celle Celâlühü O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de onun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir.
Dikkat et, O, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.
Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Îmân edenlere söyle: Allah’ın cezâlandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıkları ile cezâlandıracaktır.
Dakika 1:00:15
Her kim iyi bir iş yaparsa onun faydası kendisinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra hep Rabbinize döndürüleceksiniz.
Andolsun ki biz vaktiyle İsrâiloğulları’na kitap hüküm ve peygamberlik vermiştik. Onları temiz rızıkla rızıklandırmıştık ve onları âlemlerden o an için o günkü duruma göre üstün kılmıştık.
Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Kim bu? İsrâiloğulları. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.
Sonra (Ey Muhammed Mustafa Aleyhisselâtu Vesselâm) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen o şeriata ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma.
Çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zâlimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise muttakilerin dostudur.
Bu (şanlı Kur’an) insanların kalp gözünü açan bir nurdur. Dikkat et! İşte kalbinin açılmasını istiyor musun? Bak Kur’an kalpleri açan nurdur bu. İşte bu dersler hayat veren nurun dersleridir. Hayat veren nurun dersleri kalp gözünü açar firâset nurları ortaya çıkar, Allah’ın nuruyla bakmaya başlarsın. Kur’an-ı Kerim’i lafzıyla, mânâsı ile kalbine, ruhuna yerleştir. Kur’an-ı Kerim kalpleri açan kalp gözünü açan bir nurdur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum içinde hidâyet ve rahmettir.
Yoksa kötülük işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini, îmân edip iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!
Onların dediği gibi değil. Azâmet ve kemâl sahibi Yüce Allah ne yaptı; Size veya sizin için denizi emrinize amade kılmıştır. Teshir: İtaat ettirmek… Dikkat et! Emrinize verdi bakın sizin için emriyle sizin hizmetinize vermiştir. O’nun emriyle hareket etmesi için emrinize verdi. Geminin hacmi ile aynı hacimdeki su arasındaki hafiflik ve ağırlık oranı ve hem onunla harekete getiren arasındaki şiddet ve karşı koyma oranını hem de çevredeki durum ve şartların onlarla uygun bir şekilde sevk ve idâre etmesi hükümlerini kapsar. Allah’ın emriyle gemi yürüsün. Ticaret, dalgıçlık, avcılık ve diğer araştırma kazanma şekilleri ile kara ve deniz de havada tasarruf edip kazanasınız. Şükür nimeti vereni tanımak onu yüceltmektir. Yücelik yüceliğini dilinde gönlünde onu tesbih, tezkir, tahmit, tekbir de bulunmak. Bu da Yüce Allah’ın, Yüce İslam ile bize teklif ettiği emirleri biz bir yerine getirmek farzlar, vacipler, sünnet, müstehaplar olarak, haram ve günahlardan sakınarak… Yaratma ve itaat ettirmesiyle hepsini sizin menfaatlerinize ne yaptı Cenabı Hak; size sizin hizmetinize vermiştir.
Dakika 1:05:59
Neyi? Gökleri, yerleri, içimdekileri toptan insanın hizmetine vermiştir, hem de itaat ettirerek. (جَمِيعًا مِّنْهُ) “Hepsini kendinden”. O bütün bu eşyaları kendinden olarak kendi katından meydana gelmiş olarak size boyun eğdirdi. Çünkü hepsini O yarattı ve halkın hizmetine verendir. Suyûtî, Taberî, ez-Zemahşeri bu haberleri naklederler.
Taberî, İbn-i Abbâs’tan “yani her şey Allah’u Teâlâ’dandır” diye nakleder. Yaratılmış ve yoktan var edilmiş diye anlarlar. Rivâyet edilir ki; Hârun-i Reşid’in huzurunda Hristiyan rahiplerinden birisi Hz. Îsâ hakkında inancına Kur’an’dan (وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ) “Meryem’e ulaştığı gün” ulaştırdığı yani (كُنْ) “kün: ol” kelimesinin eseridir. Ondan bir ruhtur” sözü ile delil getirmek istemiş. Kim? O Hristiyan rahip. (مِّنْ) “bir kısmı” mânâsını ifade eder demişti. Bu Rahibin yanlış anlayışına bakın nasıl cevap doğru cevap veriliyor orada bir İslam âlimi, İslam âlimi ki bu ona karşı Hüseyin Bin Ali Bin da Vâkıd bu âyeti okumuş. Ne diyor bu âyette: (جَمِيعًا مِّنْهُ) diyor burada da. Şimdi burada ki (جَمِيعًا مِّنْهُ) ne ise (رُوحٌ مِّنْهُ) de odur. Her şey Allah’ın bir parçası demek olmayın Allah tarafından yaratılmış demek olduğu gibi iyi Îsâ da Allah tarafından yaratılmış bir ruh demek olduğunu anlatmıştır. Çünkü ruh da Allah’ın emrindendir yarattığı mahlûktur. Bütün ruhlar böyledir. O zaman Hristiyan rahip ne yaptı; yanlışını orada gördü ve doğruyu doğru ona gösterildi. Dünya da gerçekleri işte doğru anlamayanlar yanlışı desteklemek için gerekçe ararlar yanlışı da yanlışla desteklerler farkında değillerdir.
Vahdet-i vücutçular vardır bunlara da dikkat edilmelidir. İnsanın iki yönü vardır fiziki yönü bir de rûhî yönü vardır. Ne yönü olursa olsun insan bir mahlûk Allah’ın kuludur. Peygamber olsa da aynıdır, melek olsa da aynıdır, evliyâ olsa da aynıdır, eşkıya olsa da aynıdır kim olursa olsun insan kıymetli bir varlıktır ama Allah’ın kuludur. Vahdet-i vücutçular da birçok yorumlar getirmişlerdir ama fakat Kur’an’a, sünnete, icmaya, kıyasa Ehl-i Sünnetin anlayışına uymayan Vahdet-i Vücut anlayışından da uzak kalmak gereklidir.
Dakika 1:10:45
Kıymetli dostlarımız,
İtaat ettirme de bu yönüyledir itaat ettirmenin bir anı düşün şöyle yerde, gökte her şey insana itaat ettirilmektedir. Bu âyetin bilhassa tefekkür âyeti olmak üzere seçilmiş olması da gösterir ki buradaki genel itaat ettirmeden maksat rûhî yönden itaat ettirmedir. Tefekkürlerle ilerlemeye elverişli ise de bu kadarını işaret etmek yeter. Tefekkürün ilk neticesi insana bu teshiri (itaat ettirmeyi) lütuf buyurmuş olan en üstün ve en “Yüce Zâtın” birliğini bilerek nimetlerine şükretmek önermesi olacağını unutmayalım.
Allah’ın mü’minlere yardımı sevap ve mükâfatı ve vaadi; haktır kâfirlere kahır ve azâbı ve tehdidi de haktır. Birisi Hazreti Ömer’e sövmüş, ‘’Muhafazan Allah’’ o da onu yakalamak istemiş, affetmesi için bu âyet inmiştir deniliyor. Çünkü kaçmış o söven kişi kaçmış. İslam dini biliyorsunuz ki gâvuru gâvurluktan kurtarmak, zâlimi zulmünden vazgeçirmek zâlimlikten kurtarmak, münâfığı, müşriki şirkinden, nifâkından kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaya gelmiştir. İslam A’dan Z’ye sosyal barış ve adâlet, hukûkun üstünlüğüdür Allah’ın kurduğu düzendir. Hüküm ve hükümet Peygamberlik bunlara dikkat et! (وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ) Bakın Cenab-ı Hak; Hüküm ve hükümet ve peygamberlik ve Peygambere indirilen İslam ve onun şeriatı ve onun kânûnları.
Buna dikkat et! İbn-i Abbas Hazretleri demiştir ki; Bu emirden maksat Peygamber ile ilgili hususlardır. Yani Peygamberlerin en sonuncusunu geleceğini ve Tihâme’den Medine’ye hicret ettiğini açıklamıştı. Bahir de derki; Arapça da şeriat insanların su almaya vardıkları yerdir Allah’ın emirlerine ve rahmetine ve yakınına ererler. Râğıb da demiştir ki: Şer’i aslında mastardır. Sonra açık ve geniş yola isim yapılmış şer’i şir’a ve şeriat denilmiştir. Bu da dinde Allah’ın yolu anlamına istiare yoluyla kullanılmıştır. Hakîkat ve doğruluk üzere ondan yürüyen hem kanar, hem temizlenir.
Dakika 1:15:15
Kanmaktan maksat bazı bilginlerin dediği şu sözdür: “İçerdim kanmazdım, Allah’ı tanıdığımda içmeden kandım.” Temizlenmekten maksat da: “Ehl-i Beyt! Allah ancak sizden şan ve şerefi kirletebilecek günahları uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Şeriat işte insanları temizler Allah’ın yoluna hazırlar ve oradan da cennete hazırlar. (شَرِيعَةٍ) deki tekvin yüceltme içindir, emir din işi veya Allah’ın emri demektir. Şeriat dediği zaman Allah’ın emri din işi kesin Allah’ın emridir. İşte İslam’ın özelliği Allah’ın ortaya koyduğu kendi emir ve kânûnlar olmasıdır İslam dışındaki insanların dayattıkları ise beşerîdir. Onları dayatıyorlar Allah’u Teâlâ’nın emrini kabul etmeyip onu yok etmek istiyorlar. Bakın, kul kendi şeriatını dayatıyor, Allah’ınkini kabul etmiyor. Burada ne var ortada? İşte tam zulüm var. Şimdi kendisini burada Allah’ın yerine koymaya çalışıyor “Hâşâ!” kendi uydurduklarını beşerî olanı ilâhî olanın yerine koymaya çalışıyor. Bunun hesabını vereceksiniz bizde vereceğiz, sizde vereceksiniz. Kime? Allah’a, benim kula verecek hesabım yok, Allah’a hesap vermeye bütün varlığımla mecburum O’nun kuluyum çünkü O ne derse o olacaktır bunda şüphe yok.
Yani şeriat Kur’an’da açıklandığı üzere: “Allah’ın sana vahiy ettiği emir ve yasaktan bir büyük ve geniş yol koskoca bir şeriat üzere seni görevlendirdik” diyor Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimede. Kim görevlendirmiş şeriatla Hazreti Muhammedi? Allah’u Teâlâ. Muhammed kendiliğinden bir şey yapma şansı var mı? Yok. Şimdi Matta İncîl’inin Eş’iyâ Peygambere dayanarak naklettiği sözü tamamlanması vardır. “İşte seçtiğim Mustafa kulum” diyor. Dikkat et! Matta İncîl’inde Eş’iyâ Peygambere dayanarak naklettiği şu sözün tamamlanmasına bir bak. “İşte seçtiğim Mustafa kulum diyor râzı olduğum sevgili dostum” diyor. Allah Muhammed’den râzı olduğunu “sevgili dostum” diye onu İncîl’de anıyor. Ruhumu onun üzerine koyacağım o gruplara şeriat ilân edilecektir diyor. Kavga etmeyecek, bağırmayacak onun sesini kimse meydanlar da işitmeyecektir. Şeriatı Muzaffer edinceye kadar ezilmiş kamışı kırmayacak ve tüter fitili söndürmeyecektir. Gruplarda onun ismine ümit edeceklerdir. Yani çirkin söz söylemez sokaklarda da bağırmaz. Şimdi vasfı Tevrât da Peygamberlerin en sonuncusunun vasıflarındandır (leyse bi fahişin velâ sahâbin bil esvâkı) İncîl’de, Matta İncîl’inde böyle anlatılırken Tevrât’ta anlatılmıştır. Hz. Muhammed önceki bütün peygamberler ve önceki kitaplar da Hazreti Muhammed hatırlatılmış, müjdelenmiş, onun geleceği haberi verilmiştir. İster kabul etsinler, ister etmesinler bu bir gerçektir yarın herkesin karşısına bu gerçek çıkacaktır inananında inanmayanında…
Dakika 1:20:45
Allah’ın hükümlerine bak ne diyor (فَاتَّبِعْهَا) Yüce Allah ne diyor; Onun için o şeriata uy kendini ona uydur da, (وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ) bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma. Allah’ın hükümlerine ilmi olmayan veya ilmin gereğine uymayan kimseler, yalnız kendi zevk ve heveslerinin arkasında koşarlar. Hevâ ve hevesler ise kişiye göre değişir ihtilâfa düşürür, Allah’ın gazâbına götürür. Şeriat ise toplar tevhîd inancı (Allah’ın birliğine inanmakla) rızâsına götürür. Şeriata uy da câhillerin nefsani arzularına uyma. Çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. (إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا ) buyrulmaktadır. Azâb ve cezâdan seni hiçbir şekilde kurtaramazlar şeriata uymazsan vay geldi hâline! O bilgisizlere, zâlimlere uyma da, takvâya (Allah’tan korkmaya) devam et korun koruyucu şeriattır Allah’ın koruması da şeriattır. İslam’ın kendisi şeriattır şeriat İslam, İslam şeriattır. Bunun dışındaki dünyadaki ne varsa insanoğlunun kendi dayatmasıdır.
Bilim ise insanlığın ortak malıdır İslam şeriatı; evrensel adâlet, evrensel barıştır. Bunu topluma asma, kesme işte şunun hakkını gasp etme, bunun adını karanlığa sevk etme çağ dışı gibi görüşlerle Allah’a iftira ediliyor, Kur’an’a iftira ediliyor, Muhammed’e iftira ediliyor. Allah’ın emirlerinde O’nun şeriatında bütün çağları ve âlemleri kucaklayan evrensel engin bir rahmet var, adâlet var, merhamet var, rahmettim tecellîsi var, hukûkun üstünlüğü evrensel barış var. İnsanlara akı kara gösterirseniz, bâtılı hak gösterirseniz insanlar kendi dostuna düşman olur, düşmanının kucağına oturur. Düşmanının kucağına oturunca da oturduğu ev ile beraber kendini yakar deliden daha da delidir. Bugün Allah’ın emir ve kânûnlarına, İslam’ın şeriatına karşı koymanın deliden daha büyük delilik en büyük çağdışı ve yobazlık ve zulüm olduğunu unutma! Buna rağmen İslam şeriatı bütün zâlimleri de kurtarmaya geldi. Onları da kurtarıp cennete hazırlamaya geldi. Ölümsüz hayata hayat veren nurun derslerine ve irşâd notlarına, keşif notlarına onları da dâvet ediyor. Çünkü zorlama yok celp yok özgür hür irâde var İslam şeriatında. Allaha giden hürriyet yolu, Allahtan gelen özgürlük, hürriyet yolu İslam nizâmı, İslam şeriatıdır.
Dakika 1:25:10
Bunu başka türlü niye tanıtıyorsunuz? Bilmeyenler belki eksik tanıtabilirler ama neden öğrenmiyorsunuz? Neden dünyanın en büyük üniversitelerinde Arş’ı Âlâ’dan gelen, Levh-i Mahfuz’dan gelen Allah Kitâb’ını niye doğru okutmuyorsunuz millete? Doğru bilgi verseniz, insanları yanlıştan kurtarsanız, evrensel barışı gerçekleştirirsiniz olmaz mı? Allah hepimizin Allah’ı, Muhammed hepimizin Peygamberi, Kur’an-ı Kerim hepimizin Kitâb’ı. Bu yerler, gökler Allah’ın mülkü hepimize nimet olarak sunulmuş bunların sahibi Allah’u Teâlâ biz de onun kullarıyız. Niye bölümü parçalanıyoruz? Sen-ben dövüşlü kavgasından kurtulamıyoruz? İşte içimizden birimiz gerçeği kabul etmiyor, doğruyu ters gösteriyor, yanlış gidiyor ötekileştiriyor, sensin diyor. İslam ise, Rahmetiyle kucaklar inanan inanır, inanmayan inanmaz. Ama bu bir gerçektir. Şimdi güneşin kaldıralım yerine güneş koyabilir misin? Koyamazsın. İslam’ı kaldırınca yerine ne koyacaksın? Yok ki, Allah’u Teâlâ’nın emrini kaldırınca yerine hangi ilâhın kânûnlarını koyacaksın? Yok ki, başka ilâh yok. İşte bir yanılgı var bu yanılgıdan kurtulmamız gerekiyor.
Sevgili dostlarım,
‘’Bismillâhirrahmânirrâhîm’’ bilgisizlere zâlimlere uyma uymada takvâya Allah’tan korkmaya devam et korun. Arzulara şehvetleri uyma, insanların kalplerini körelttiği hakkı anlamalarına engel olduğu gibi Allah’ın sözünü ve emirlerini tutarak şeriatına uymakta insanların Hakk’a doğru kalp gözlerini açan basîret nurlarıdır, öngörü nurlarıdır. Şeriat kalpleri parlatır ve gözleri, gönülleri açan nurlarda şeriat nurdur. Ama senin tanıdığın şeriatlar varsa İslam dışında onlar karanlıktır, zulümdür. Ama Yüce Allah’ın ortaya koyduğu İslam şeriatı kalpleri parlatan nurdur şek yok şüphe yoktur. İster inan ister inanma! Ben seni bütün insanlığı sevmeseydim ben bu dersin talibi olmazdım. Dersi nefsime okuyorum seni de sevdiğim için beraber dinleyelim hayat veren nurun derslerini beraber okuyalım, beraber keşif notlarını, irşâd notlarını, bunun derslerini, bunun rüştünü, mutluluğunu beraber tadalım mutlu olalım gâyemiz bu hep beraber. Ha, sen şimdi önyargıyla aman şeriat, şeriatı ters gösterdiler ya, gösteriyorlar ya onların sözüne kapılırsan ebedî karanlıkta kalırsın, ebedî ağlarsın, ebedî feryat edersin. Aklını başına al! Kur’an-ı Kerim’i, İslam’ı, Muhammed ve İslam gerçeğini kaynağından öğren gel câhilliği bırak. İslam’ı bilmeyen, Allah’ı bilmeyen Allah’ın yüce isimleriyle, yüce sıfatlarıyla, yüce Kitâb’ıyla tanımayan Muhammed’e anlatılan İslam’ı Muhammed’den ve onun yolundaki müçtehit Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat âlimlerinden öğrenmeyen insan nereden öğrenecek ki. Şeytanların okulundan ve inkârcıların okulundan öğrenecek değil. Gerçek bilimin gerçek ilim ve irfânın, gerçek îmânın, gerçek adâletin olduğu yerden öğreneceksin bunu kaynağı adresi……
Dakika 1:30:49