455- Tefsir Ders 455 hayat veren nurun keşif notları
455- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 455
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Kâf Sûresi 30’uncu Âyet-i Kerime’den 38’inci Âyet-i Kerime’ler)
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ﴿١٦﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Hayat veren nurun dersleri, keşif notları, irşâd notları isimli dersimiz devam etmektedir. Kaf Sûresi’nin 16 ve 17 âyetlerine geldik ve buradan devam ediyoruz. Nur okyanusu, Kur’an okyanusu, İslam’ın rahmet deryası Hazreti Muhammed âlemlere rahmet Peygamberi, evrensel Allah’ın rahmeti İslam bunun önderi ve bütün âlemleri şereflendiren Hazreti Muhammed’in rahmet Peygamberi olmasıdır. Rahmetten kaçmak ebedî mahrumiyettir, rahmet Peygamberinden kaçmak o rahmetten uzak olmaktır. Onun âlemlere rahmet olarak gönderilmesi Yüce Allah’ın rahmetinin tecellîsidir. İslam’ın bu dünyaya gönderilmesi Allah’ın rahmetinin tecellîsidir. İşte ölümsüz hayatın hayat kaynağını insanoğluna Cenab-ı Hak İslam olarak, Kur’an-ı Kerim olarak ve Hazreti Muhammed olarak takdim etmiştir. Hz. Muhammed bunun canlı bir göstergesi ve bunu uygulayan Allah’u Teâlâ’ya yüzü yerde olan bir kul derecesi ‘’Âlâyı ılliyyin’’ de Makâm-ı Mahmûd da. Ama dünyada yüzü yerde bir kul olarak yaşamış, Yüce Allah’ı iyi tanıyan ona kulluk eden herkes yükselmiştir. Hazreti Muhammed’i yükselten onun kulluğudur Yüce Allah’a. Yüzü yerde bir kul olarak yaşamış toprakla beraber olmuş, toprakla haşır-neşir olmuş, hasırın üzerine yatan hasırın buradaki durumu onun yüzünde nakış olarak çıkar. Ve o Peygamber öyle bir rahmet, öyle bir merhamet Peygamberi ki fukarayla beraber yaşamış ama en yücenin hükmüyle hükmetmiş, en büyük adâleti yerine getirmiş Yüce Allah onunla gökleri yerleri şereflendirmiş. Şereflenmek istiyorsan, şeref kazanmak istiyorsan Kur’an şerefiyle İslam şerefi izzetiyle, Hazreti Muhammed’in şerefiyle, onun şefaati ile şereflen getirdiği Yüce İslam’ın yüce şeriatının yüce hükümlerine sıkı sarıl.
Dakika 5:00
Yüce Allah bu okuduğum âyeti kerimede (مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ) buyuruyor. Bizi bu rahmetten mahrum etmeye çalışanlardan biri nefsimiz, biri de onunla işbirliği yapmaya çalışan iblîs ve iblîsin ordularıdır. Yani şeytan ve şeytanın ordularıdır. Şeytanın orduları insanlardan da ve cinlerden de, hayvanlardan da şeytanın kadrosu orduları bulunmaktadır. Cenab-ı Hak bak bu konuda kullarına ne diyor; (وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ) “Nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biz biliriz” diyor. Allah’ın bilmediği olur mu? Nefsimiz bize ne vesvese veriyorsa Cenab-ı Hak diyor ki: “Nefsinizin size verdiği o vesveseleri biz biliriz” diyor. Allah’ın bilmediği olmaz, çünkü yaratan yarattığını bilmez mi? Bu yüce ifadesi ile en yakından ilim ifade edildikten sonra bir de (وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ) buyuruluyor. “Biz ona biliyorsun biz ona Habli’l- Verid’den daha yakınız” diyor. Yani biz insanoğluna insan nefsine onun şah damarından daha yakınız. Yani biz size sizden yakınız diyor. Çünkü Allah yarattığını kuşatmaz mı? Yarattıkları kuşatması altındadır. Bu ilmiyle kuşatmış, kudretiyle kuşatmış. Bir de tabii ki dikkat etmek lâzım ki azâbıyla, hışmıyla, kahrı gazâbıyla da kuşatmış. “Biz ona Habli’l- Verid’den daha yakınız, biz ona şah damarından daha yakınız”. Şimdi bu yakınlığa şöyle bir bakalım; yalnız ilmi yakınlık değil lütuf ve yardıma şöyle bir bak! Lütuflarıyla Allah kuluna, dilediği kuluna yakındır, yardımlarıyla yakındır. Kahır ve gazâba darbı mesel olabilen bir yakınlık anlıyoruz, yani dilediğini kahretmek içinde kahrıyla da yakın, gazâbıyla da yakın. Şimdi Evliyâlar, Enbiyalar, Resul-i Kiramlar, tüm Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler, Sâlihler bunlar Yüce Allah’ın rahmetine, rızâsına mazhâr olan kulları olduğu için bunlara Yüce Allah her birine lütuflarından çeşitli lütuflarıyla, yardımıyla, rahmetlileri rahmetleriyle uçsuz bucaksız yakın. Ama inkârcılara, müşriklere, münâfıklara, zâlimlere, fâsıklara, fâcirlere Allah ne ile yakın; kahrı gazabı ile onları da kuşatmış kahrıyla gazâbıyla yakın ki yakınlık uzaklık bize göredir. Allah’u Teâlâ içim ezel ve ebet aynıdır O’nun kuşatmadığı yer olmaz fakat kendisi yüce bir varlıktır. O’nun her şeyi kuşatması niceliğinin, kudretinin her şeye kâdir olmasındandır. Aşağı inip yukarı çıkmasından değildir, çünkü aşağı yukarı çıkmak acziyetin alâmetidir bu mahlûk da görülür. Allah’u Teâlâ için ezelî nasıl kuşatmışsa ebedî onun için aynıdır. O, zamandan, mekândan münezzeh yüce bir varlıktır her şey O’nun kuşatması altındadır. O’nun zâtını O bilir. Biz şunu biliyoruz: Yüce sıfatlar O’nun, yüce isimler en güzel isimler O’nun.
Dakika 10:25
Bütün kudret ve kuvvet O’nun biz bunu bütün vardığımızla anladık îmân ettik. Bize bunu lütfeden Allah’a uçsuz bucaksız nâmütenâhi hamdü senâlar olsun O’na ki O bize kendini tanıttı. Tanıtmasaydı hâlimiz ne olurdu şöyle bir düşün!
Kıymetli dostlar,
Aczimizle keşif notlarımızı, irşâd notlarımızı vermeye çalışıyoruz. Burada Cenab-ı Hak bir yakınlıktan bahsediyor ki Cenab-ı Hak her şeye her şeyden münezzeh olarak Subhân olarak yakındır, kuşatması altındadır her şey. Bu O’nun her şeye kâdir olması eşsiz bir yüceliğinden ve her şey O’nun yaratmasıyla, O’nun emri altında olmasından ve her şeyin hükümranlığı O’nun emrine mahkûm olmasındandır. O hâkim mutlak bir hükümdardır her şey O’nun emrine mahkûm, O’na kafa tutacak hiçbir şey olmadı, ebedî olmayacaktır, olamaz. Çünkü eşi, dengi yoktur.
Bunun için kıymetli dostlar, nitekim Râgıb müfredatında der ki; “Yakınlık ve uzaklık birbirinin karşıtıdır.” Yakınlık zamanda, mekânda, nispette hazda, kıymet ve şerefte, gözetmede, kudret de kullanılır. Mekânda: (وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ) “Şu ağaca yaklaşmayın.” ‘’Bakara Sûresi 35’’ (لاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ) “Yetim malına yaklaşmayın.” ‘’En’âm Sûresi 152’nci âyet. (لَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى) “Zinâya yaklaşmayın.” ‘’İsrâ 32’’ (فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ) “Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” Bunda da tabii ki müşrikler ‘’Tevbe Sûresi 28’’ gibi, zamanda bakın bir yaklaşma durumu söz konusudur. (اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ) “İnsanlara hesapları yaklaştı.” Bakın şöyle bir şuana kadar okuduğunuz âyetler mekânda bakın bir yaklaşmamayı Allah emrediyor. Mesela mekânda yaklaşmama da şu ağaca yaklaşmayın demişti babamız Âdem annemiz Havva’ya cennette burada mekânda yaklaşmayın diye de diğer âyetlerde öyle ama bak şimdi de zamanda bir yaklaşımdan bahsediliyor. Ne diyor: (اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ) “İnsanlara hesapları yaklaştı.” Bak bu zamanla ilgili ‘’Enbiyâ Sûresi 1’inci Âyet.’’ (وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ) “Uzak mı yoksa yakın mı olduğunu bilmen”. ‘’ Enbiyâ 109’’
Dakika 15:15
Gibi âyetler bakın zamanda bir yaklaşımı. Birde bir nispette bir yaklaşım ki (وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى) “Mîras taksim olurken akrabalar hazır bulunursa”, bak buda nispetli bir yakınlıktan bahsediliyor. Yine (الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ) “Ana-baba ve akrabalar.” (وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ) “İsterse yakınlar olsun.” (وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى) “Yakın komşu (يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ) “Yakınlığı olan bir yetim” gibi şimdi nispetteki bir yaklaşımdan bahsediliyor. Huzve’de yani haz ve şerefte: (وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ) bak burada da yani haz ve şerefte bir yakınlıktan bahsediliyor. “Allah’a yakın melekler” diyor. (وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ) “Yakın olanlardan.” Âli İmrân 45, Nîsa 172’nci âyetlerde. (يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ) “Allah’a yaklaştırılmış olanlar ondan içerler.” Bakın bunlar da şan şeref de hazda yaklaşma (وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ) Vakıa Sûresi 88 ve Araf Sûresi 114. (وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا) “Ve onu sırdaş olarak yaklaştırdık.” ‘’Meryem Sûresi 52’nci âyette’’ olduğu gibi. Ve huzveye yani hazza, yakınlık denilmektedir bunlarda da. (قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ) “Allah katında ki yakınlıklar. ‘’Tövbe 99’’ (أَلَا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْ ۚ سَيُدْخِلُهُمُ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ) “Gerçekten bu onlar için bir yakınlıktır.” “Sizi bize yaklaştırır.” “Gerçekten bu onlar için bir yakınlıktır.” Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimeler de bize yakınlığın çeşitlerini göstermektedir. “Şüphesiz Allah’ın rahmeti yakındır.” Bak (إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ) “Muhsinlere Allah’ın rahmeti yakındır.” Şüphesiz ki şöyle bir bakalım, yakınım gibi kudrette yakınlık (فَإِنِّي قَرِيبٌ) Yüce Allah Bakara 186’da da diyor ki; “Şüphesiz ki ben yakınım” gibi Kudrette yakınlık. (وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ) “Biz ona habli veritten daha yakınız.” Bu da kudretteki yakınlığı göstermektedir ki, kudrette ki yakınlığın kapsamına dikkat edilir dersen her türlü kuşatma vardır. Cenab-ı Hakk’a, rızâsına mazhâr olan vuslata eren kullarından eylesin. Hışmına, gazâbına, şiddetli azâbına çarpılanlardan eylemesin, çünkü O’nun azâbı şiddetlidir.
Dakika 20:00
Rahmetine nihâyet yoktur, merhametine nihâyet yoktur, ama azâbı, gazâbı da çok şiddetlidir.
Yani her insanın söylediğini alıp zapt etmekle görevli iki melek bulunmaktadır. (إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ) Zabıt tutan iki melek tespit ederlerken… Herkes aklını başına alsın! Bir defa hiç kimsenin ağzından çıkan sözlü fiili bütün hareketlerin yazılmak da kaydedilmektedir zapturapt altına alınmaktadır. Sağdan ve soldan oturmuş zabıt tutarlarken öyle ki (مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ) her ne söz atarsan ağzından bir söz çıkar çıkmaz lehte veya aleyhte neyse bunlar yazılmaktadır. Herhâlde yanında bir murakabeci ne yaptığını ne söylediğini gözeten bir murakıp hazır bulunmaktadır. (إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ) Herkes aklını başına alsın, rastgele konuşma bu dünya da hiç mi hiç. Ya hayır söyle, ya hayrı düşün veya sus ki tefekkür hayırlı bir tefekkürde bulun. Kişi ya hayrı konuşacaktır ya susacaktır hayrı düşünecektir. Şerre sakın ola ki tek bir kelimeyle de katılma ve şerri destekleme gönül yoluyla da olsa hiçbir şerri sakın ola ki destekleme, yaptıklarına tövbe istiğfar et de hayra yönel ki Allah’ın rahmeti ile kuşatılmış ol, yoksa Allah’ın gazâbı kahrı ile kuşatılırsın, mahvolursun yazık olur. Herhâlde yanında bir murakabeci ne yaptığını ne söylediğini gözeten bir murakıp hazırdır. Hiçbir dediğini kaçırmadan yazarlar kaydederken Allah olan her yakından daha yakındır. Yüce Allah’ın yakınlığını insanların tarif etme şansı da yoktur. Niye? Yakından yakındır, kuşatma bir şey olmaz ki kudretin kuşatmadığı şimdi Arş’ı Âlâ ’yı nasıl kuşatıyorsa, zerreler bir atom ki görünmez en küçük parçayı öyle kuşatmış, Arş’ı, ezelî-ebedî de öyle kuşatmış. Ona yakın uzak diye ondan kaçacak küçük büyük diye bir olay yok ki her şey kuşatılmış. Allah’u Teâlâ’yı (C.C) iyi tanımak için Allah’a yalvar. Ya Rabbi! Ne olur (arrifni bike vebinefsi) diye yalvar. (Allahümmarrifni bike vebi nefsi vecalni min ağrafi ibadike bike vebi nefsi ) diye yalvar Cenab-ı Hakk’a. Ne alırsan Allah’tan alacaksın neden mahrum kalırsan O’ndan alamadığın için mahrum kalacaksın. O’nun verdiğine engel olacak kuvvet yok, vermediğini verecek kuvvet de yok. Bunu nefsime söylüyorum bil ki biraz serteldiğim zaman bu nefsimedir, yoksa kimseye sertelmem ama serteleceklerimiz hepimizin vardır. Küfre, şirke, zulme, Allah’ın düşmanlarına ki sertelmemiz gerekiyor bunlar sertlikten anlar. Güzellikten, sevgiden, adâletten, merhametten zâlim ne anlar ki, şeddeli kefere ne anlar ki bununda hakkından gelmeyi bileceksin.
Dakika 25:10
Yani ölçü burada bizim ölçümüz değil yine Yüce Allah’ın ölçüsüdür O ne derse yerine göre O’nun biz ölçüleri uygulamaya ölçüye kendimiz uymaya gayret edeceğiz. Onun için kıymetli dostlarım, Allah herkese kim olursa olsun ama kudretiyle, ama rahmetiyle, ama ilmiyle, ama kahrı gazâbıyla herkese herkesten daha yakındır. Bunu herkes bilsin, tabii nefsim bilsin herkesten önce. İhtiyaç ihtiyacından değil kulların geleceği için hikmete bağlıdır. Şöyle buraya açalım; Şu hâlde o meleklerin zapt edip kayda geçmesi Yüce Allah’ın ihtiyacından değildir, kulların geleceği için hikmete bağlıdır.
Keşşâf ’da der ki; Hz. Peygamber Aleyhisselâtu Vesselâm’dan şöyle rivâyet edilmiştir; “İki meleğin oturduğu yer, ön dişlerin üzeri, dili onların kalemleri, tükürüğünde mürekkepleri sen ise lüzumsuz şeyler peşinde akıp gidiyorsun, ne Allah’tan utanıyorsun ne de onlardan utanıyorsun.” Ağzım var diye dilim var diye konuşup duruyorsun, günah mı söylüyorsun, sevap mı söylüyorsun, Allah’ı zikir mi yapıyorsun yoksa tam tersini yapıyorsun ki yakıştıramıyorum çünkü. Allah bu dilleri bize yanlışı söylesin, nankörlük etsin, küfretsin şirke düşsün, günah işlesin, kötü söylesin diye vermedi ki. Her hak sahibini eğer sen hakkını vermezsen zulüm etmiş olursun. Dilin hakkı nedir? Hakkı söylemektir. Gözün hakkı, Hakk’a bakmaktır hakîkati görmektir. Kulağın görevi, hakîkati duymaktır. Kalp, Yüce Allah’ın bağlanır bütün varlığıyla O’na îmân edip, bütün varlığıyla Allah’ı sevmek ve Yüce Allah’a bağlanmaktır, başkalarına değil. Bunların başarısı Yüce Allah’u Teâlâ’nın tevfîk-i hidâyetiyledir; çünkü kudret kuvvet O’ndandır, tevfik ve hidâyet O’ndandır. Biz O’na muhtacız ebedî minnettarız bütün başarılarınız O’nun lütfudur, bütün günahlarımız ise bizim cehâletimizden isyânımızdan kaynaklanmaktadır ki, durma istiğfar et, tövbe et günahlarına da gerçekten sevap üreten bir hale gel günah üretmeyi bırak kim olursan ol. Allah’ın kulsun Allah’a hesap vereceksin günah üretme gel sevap üretmeye bak. İslam şeriatına uyarsan sevap üretimi başlar, tersini yaparsan günah üretimi başlar. Çünkü bâtılın hiç mi hiç ebedî değeri yoktur. Hak ebedî ağırdır haktır gerçek hakta hakîkattedir bu hak ise Allah ve O’nun ortaya koyduğu Yüce İslam’ın bizzat kendisidir.
Kıymetli dostlarımız,
“İki meleğin oturduğu yer, ön dişlerin üzeri, dili onların kalemleri, tükürüğünde mürekkepleri, sen ise lüzumsuz şeyler peşinde akıp gidiyorsun, ne Allah’tan utanıyorsun, ne onlardan utanıyorsun.” O melekler sürekli ağzından çıkanları yazıyorlar. Sen hoplayıp, zıplamaya bakıyorsun yaptığın iş sevap mı, günah mı birde ona baksana! Bu haberin kaynağında el-Hindi, Suyûtî, ez-Zemahşeri bulunmaktadır.
Dakika 30:45
Bu âyetin zahirinden anlaşıldığına göre bu melekler, ağızdan çıkan her sözü yazarlar bunun delâletinden, fiilleri de yazdıkları anlaşılıyor. Yani sözü yazmıyorlar sadece yaptığın işleri de yazıyorlar, fiillerini de yazıyorlar. Öncesine göre getirilişinden de nefisteki vesveseler gibi bazı şeylerin Allah’a mâlûm olmasıyla beraber, onlardan gizli kaldığı anlaşılmıştır. Yani bazı şeyleri melekler bilemezler. Bunlar sır içinde gizli sır âlemi ile ilgili ama onları Yüce Allah biliyor. İmâm-ı Mâlik her şey yazılır. Hattâ hastalıkta ki iniltisi bile. Bir hasta inim inim inler o iniltiler bile yazılır demiştir. Kim? İmâm-ı Mâlik, bunun da naklini yapan Âlûsî’dir. Her şey yazılıyor hoplaman, zıplaman yazıldığı gibi feryatlar, iniltiler, elemler, kederler, sancılar ve bunlarda yazılıyor. Lehine ve aleyhine ne varsa yazılıyor gel, aleyhine bir şey yazdırmamaya çalış. Çünkü Allah’ın rahmeti öndedir sevap işle ki sevap üstüne sevap yazılsın, niye günah işliyorsun? Hiç olmazsa büyük günahların tamamından vazgeç günahlardan da küçüklerinden de şüphelilerinden de kendini kurtarma gayreti içinde ol dininin tamamladı öyle öl. Yoksa dinsiz îmânsız geberip gidersen ölürsen yazık olmaz mı kendine? Şöyle bir düşün! Hopladın, zıpladın, bankaları soydun, onun bunun hakkını yedin, içtin kerhane meyhane dolaştın, yığdın paraları, onun bunun hakkını çaldın çırptın yedin ne varsa bu dünya dedin, âhireti de hesaba katmadın, nefsine taptın Allah’ı yaratanı hesaba katmadın… Geberdin Azrâil çöktü gırtlağına ve canını aldılar götürdüler berzahta sual başladı hesap başladı. Rabbin kim; tanımadım. Peygamberin kim; tanımadım. Şimdi birileri diyecek ki ben tanıyorum. Emrini tanımadıktan sonra sen O’nu tanımış mı oluyorsun? Şimdi sana devletin adamı kânûnları çıkartmış koymuş devlet o kânûnları ihlâl ettikçe polis yakandan yapışıyor. Ben vatanperverim diye bağırmanın sana bir faydası olacak mı? Yok, ben milletperverim, vatanperverim ben, vatanseverim ben. Hem böyle diyorsun bir taraftan, öbür taraftan vatanı da satmaya, milletin kanını de emmeye çalışıyorsun. Peki, polis seni alıp da veya bir başka yetkili savcıya savcıdan hâkimin önüne çıkmayacak mısın? Ben Allah’ı tanıyorum demek Allah’ın ortaya koyduğu İslam şeriatına, onun emirlerine bir, bir uymak demektir. Yoksa Azrâil’in orduları seni gidi münâfık hain Allah’ı tanıyorum dedin yüzünden iç dünyada ise Yüce Allah’a ne îmânın, ne saygın var. O’nun emirlerini tanımadın yok saydın demeyecekler mi? Kesin diyecekler.
Dakika 35:45
Kur’an-ı Kerim ne diyorsa o denecektir Kur’an-ı Kerim’in her emrinden hesaba çekileceksin gücün nispetinde tamamen. Zaten İslam kişinin gücüne teklif edilmiştir, gücü olmayana değil, insanoğlunun gücüne göre teklifler yapılmış. İslam, İslam gücüne insanın gücüne teklif edilmiştir. Mükellefiyet oradan çıkar yoksa kimsenin yapamayacağı bir şey İslam da teklif edilmemiştir, edilmez. (لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا) Bunun için İslam insan gücünü geliştirir, yükseltir olgunluğun doruğuna çıkartır. İslam fıtratın dinidir, fıtratı geliştirir. İslam’sızlık aşağı götürür, gelişmeyi durdurur, gericilik ve aşağı doğru giriş başlar. İslam fıtratı geliştirir, yükseltir. İslam’ı doğru anlamazsanız o zaman Müslümanlara bakar bir suçlu Müslümanı günah keçisi ilân edersiniz o zavallının şahsında İslam’a vur yansın İslam düşmanlığı yaparsınız bu da gâvurluğun başka cinsidir. O Müslüman İslam’ı bilmiyor yanlış yapıyorsa onu o yanlıştan kurtarmamız gerekmez mi? İslam’ın ne suçu var. Kul günah işlemiş Allah’ın suçu olur mu? “Hâşâ!” Peygamberin suçu olur mu? Sonra suç işleyeninde işlemeyenin ne suçu olur? İşlemeyenin suçu olmaz, suç ispat edilinceye kadar da herkes suçsuzdur İslam da durum budur. Kişinin suçu ispat edilinceye kadar herkes suçsuzdur. Dedikoduyla, iftirayla, yalanla suçlar insanlara isnat edilirse bu da başka bir cinâyet ve kâtilliktir. İnsanların haysiyet ve şerefini öldürmeye çalışıyorsun bu alçaklığın tâ kendisidir, büyük alçaklıktır, bu bunlar fâsıktır bunların şahitliğini dahi İslam reddetmiştir bunları adam hesabına bile almaz. İnsanlığın değerini bil, kendi değerini de bil ki sonra kendi değerini bilmeyen başkasının değerini bilir mi? İslam bütün insanlığa bütün değerleri vermiş ahsen-i takvimle yaratılmış. İnsan birde onu Yüce İslam’ın yüce değerleriyle en yükseğe çıkarmayı hedeflemiş. Kimseye iftira etmeye, yalan dedikodularla karalamaya bunlara kimsenin hakkı yoktur bunlar paçavra insanların yapacağı iştir. Bunun için Müslüman kendi haysiyet ve şerefini koruyan başkalarına da toz kondurmayan insandır. Çünkü ben kendim kadre senin de değerli olduğuna inanıyorum. Ancak hatâlarımız varsa birlikte düzelteceğiz bunları günahlarımız vardır düzeltmemiz gerekir, tövbe etmemiz gerekiyor, vazgeçmemiz gerekiyor. Câhilliğimiz vardır o câhilliği ilim, irfânla gidermemiz gerekiyor. Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık da değildir.
Dakika 40:45
Yani ben tertemizim dünyada diyen adam bu da kafa yapısı yanlıştır. Tertemiz olmaya çalışırız hepiniz ama beşeriz hatâmız olur, eksiklerimiz olur kusurlarımız olur. Yüce Allah’a kulluk yapmak dört dörtlük kulluk yapmak imkân ve ihtimâli yoktur ancak gücümüz nispetinde yaptığımız zaman, Cenab-ı Hak onu kabul ediyor, lütfundan kabul ediyor, merhametinden kabul ediyor. Bizim aczimizi, cehlimizi, gafletimizi biliyor kabul ediyor. Samîmîyetimize bakıyor ihlâsımıza Kur’an-ı Kerime, İslam’a ne kadar bağlı bunları biliyor samîmîyetini biliyor ben samîmîyim demekle de olmuyor. Yüce İslam’ın tamamını kalp tasdikten geçirecek ve dil ikrâr edecek yaşamak içinde uygulamak içinde bütün farzları, vacipleri, sünnetleri yerine getirmeye çalışacaksın ve haram ve günahlardan kaçınacaksın, bu gayret içinde olacaksın. Bu gayret içinde olmayan adam gâfil, câhil ve serseridir. Niye? Tembelin ürettiği mal olmaz ki tembel tembelliği üretir, gâfil gafleti üretir, câhil cehâleti üretir. Ne beklenir bunlardan? İslam’da tembellik yok gaflet ihânettir gaflet yok cehâleti yok etmeye gelmiş, ilim, irfânı egemen kılmaya gelmiş.
Kıymetli dostlarım,
İçinizde öyleleri vardır ki Ârif insanlarsınız biz bir tane söylediğimiz zaman siz beşini çoktan anladınız.
Şimdi dersimiz şöyle devam ediyor; İmâm-ı Mâlik her şeyi yazılır dedikten sonra akait kitaplarından Cevhere ve şerhi Lakkânî’de Alûsî’nin nakline göre şöyle denilmiştir. İtikat etmek vacip olan şeylerden biri de şudur: Allah’u Teâlâ’nın Celle Celâlühü öyle melekleri vardır ki kulların fiillerini gerek hayır gerek şer gerek onların dışında olsun, gerek söz olsun, gerek amel, gerek itikat, gerek niyet olsun, gerek azim, gerek karar verme, hepsini yazarlar. Allah’u Teâlâ onları Celle Celâlühü onun için seçmiştir. Bunlarda özel seçilmiş melekler. Gerek kasten ve bile bile işlesinler gerek dalgınlıkla ve unutarak yapsınlar, gerek sağlıklarında meydana gelsin, gerek hastalıklarında işlerinden hiçbir şeyi ihmâl etmezler yazarlar. Bu haberin naklini yapanda Âlûsî’dir. İşte şöyle bir düşünüldüğü zaman Cenab-ı Hak her şeyi yazdırıyor kendi biliyor yine de bizâtihi yazdırıyor. Ezelde hepsini yazmış birde kul kendi isteğiyle bunları işlediğini kulun kendini de şahit tutarak, melekleri de şahit tutarak kendi her şeyi bildiği hâlde birde kuluna ne diyor; işte sen bunları hep bir, bir işledin diye kul kendi amellerine kendisi de bizâtihi şahit tutuluyor, melekler şahit tutuluyor. Allah’ın ilmi ise zaten ezelî, ebedî kuşatmıştır.
Dakika 45:00
Nitekim şöyle bir düşünelim nakil ve rivâyet âlimleri böyle rivâyet etmişlerdir. Demek ki niyet, azim karar mertebelerine gelmeyen vesveseler yazılmaz. Bak demek ki niyet, azim karar mertebelerine gelmeyen vesveseler yazılmaz. Bu bakımdan (مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ) “Nefsinin ona verdiği vesveseler” niyet ve kast mertebesine içten konuşmalar, kararı olmayan soyut hatıralar olmuş olur. İçten kendi kendine konuşmanın hiç yazılmadığını bildiren eserlerde vardır. Nitekim Beyhâkî Şuab’da Huzeyfe Bin Yeman (Radıyallâhu Anh)’da şöyle rivâyet etmiştir; Sözün yedi kilidi vardır onlardan çıktığı zaman yazılır, çıkmazsa yazılmaz. Bu kilitlerden birisi kalp, bir kalp onaylayacak. Küçük dil, oradan da çıkmış olacak. Yine normal dil o da bunu söylemiş olacak. İki çene, iki dudak bunlar o söz esnasında bunların yedi tanesi de açılmış olacak. Sözün yedi kilidi vardır konuyu unutmayalım. Kim söylüyor bunu? Sevgili Peygamberimizden Huzeyfe Bin Yeman’dan rivâyet ediliyor. Beyhâkî bunu Şuab’da naklediyor. Sözün yedi kilidi vardır onlardan çıktığı zaman yazılır, çıkmazsa yazılmaz. Çünkü karar mertebesine gelmemiş Bunlardan biri kalp, küçük dil, diğer normal dil, iki çene, iki dudak. (مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ) “Her ne söylerse” ifadesinin zâhirine de bu uygundur. Beyhâkî Şuabü’l Îmân’da bu haberi nakletmişlerdir. İmâm-ı Mâlik’in sözü de bunu andırır. Bazıları mübahların yazılmadığını, ancak sevap veya azâbı bulunanların yani sorumluluğu olanların yazıldığını söylemişlerdir her şeyi yazılıyor. Yalnız işte burada da izâhı yapılıyor her şey yazılıyor ama izâhı da yapılıyor. Nelerin lehine, nelerin aleyhlerine olacakları da bildiriliyor. Biz ortaya çıkan her fiil ve sözün yazıldığı, gizli kalanlardan yazılmayanlar bulunduğu, bununla birlikte hafızaya geçenlerin yazılmış demek olduğu görüşündeyiz. Dikkat et buraya! Her sözün yazıldığı, gizli kalanlardan yazılmayanlar bulunduğu ki, sırlar içinde sırlar var bunu Allah’u Teâlâ biliyor meleklerin dahi bilemedikleri var. Bununla birlikte hafızaya geçenleri yazılmış demek olduğu görüşündeyiz, çünkü hafızaya geçti mi o yazılmış demektir. Sonra burada âyetin ifade üslubuna dikkat edilirse bu tespit ve kontrol altında insan gıyabında biyografisi yazılan bir şahıs durumunda değil, ya sorgulayan birinin huzurunda ifadesi kaydedilen ve gönlünden heyecanlar ve vesveseler geçen bir suçlu… Yahut ölmek üzere bulunup başı beklenen bir hasta gibi tasvir edilmiş ve öyle bir anda gerek korku ve gerek ümit açısından Allah’u Teâlâ’nın ilmi ve yakınlığı anlatılmıştır. Ve ölüm sarhoşluğu hak ile geldiğimde de Allah habli veritten daha yakındır.
Dakika 50:38
Şimdi ölüyorsun cana vuruldun, sana kim yakın? Çağır bakalım generalleri, orduları, hâkimleri, savcıları, devlet adamlarını, doktorlarını, doktorları çağır. Cana kuruldun gidiyorsun kim yakın sana? İşte o zamanda sana senden de yakın olan Yüce Allah’tır. Akılını başına al! (وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنكُمْ وَلَكِن لَّا تُبْصِرُونَ) “Biz ona sizden daha yakınız. Fakat siz görmezsiniz.” Vâkıa Sûresi 85’inci âyet-i kerimede ölüm sarhoşluğu, sarhoşlukları, aklı gideren şiddetidir. Ölümün hak ile gelmesi Allah’ın emriyle (كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ) “Her nefis ölümü tadacaktır.” Öleceksin arkadaş ey nefsim öleceksin ve berzahta mezara gireceksin, berzahta hesap vereceksin, mezarından fırlayıp mahşere geleceksin. Allah’a büyük mahkemede şanlı Kur’an’ın İslam’ın bütün şeriatının emir ve kurallarından hesaba çekileceksin. Doğu-batı kânûnlarına göre hesaba çekilmeyeceksin. Kur’an-ı Kerim’in kânûnlarına göre Allah’u Teâlâ büyük mahkemede o hâkimleri, o savcıları, o devlet adamlarını, o generalleri, o çobanları, o patronları, işçileri, işverenleri, kim olursan ol o ilahiyatçıları, sahte ilahiyatçıları, gerçek ilahiyatçıları, eşkıyaları evliyâları herkesi Allah hesaba çekecektir. İstisnasız o mahkemeye gelmeyen olmaz o büyük mahkemeye… Yüce Allah’ın kânûnlarını sen tanımadın, Kur’an-ı Kerim’i İslam’ın şeriatını onun hüküm ve kânûnlarını tanımadın yok saydın. Peki, mahşerde hangi seni hâkim kurtaracak? Hâkimlerin hâkimi Allah değil mi? Bütün hâkimleri, bütün yargıçları orada yargılayacak Allah’u Teâlâ değil mi? O’nun kânûnları da İslam’ın İslam şartının kânûnları değil mi? Kim kimi yargılayacak? Bir şeye yok dedin sen, yok inanmadın çağdışı dedin gözünü yumdun güneş dünyayı kuşatmış sen yok dedin. Senin gözünü yummanla güneş yok mu oldu? Sen âhiret yok dedin, sen kendini mahvettin âhiret dünyadan daha gerçek olarak var. Ölünce dirilme yok dedin ölünce dirilme bu hayatın şu anda yaşadığın hayat onun açık belgesi, dirilme bu hayattan önce de var çünkü yoktan yaratıldın sen. Niye aklını kullanmıyorsun kullanamazsın, kim kullanamaz? Küfür kalbine perde olarak mühür olarak basılanlar var ya kalbi mühürlüler, bunların kulağını da dürtseniz, gözüne de dürtseniz gerçekleri bunlar ne görür, ne duyar, ne de inanır. Bunlar hoplama, zıplamadan başka, banka soymaktan başka, onun-bunun hakkını sömürmekten başka, ağzıyla altından başka bir şey düşünmezler, ya nefsine tapar bunlar, ya birini ilâhlaştırmışlar ona uşaklık yaparlar.
Dakika 55:15
İnanmayana bizim inandırma şansımız yok ki o Allah’ın hidâyetine kalmış bir şey. Biz burada acı-tatlı konuşuyoruz, gerçekleri konuşmaya çalışıyoruz ki Kur’an tam gerçek hakîkatin kendisi. Eğer Kur’an-ı Kerim’in dışına, sünnetin dışına, icmâ’nın dışına, gerçek müçtehidin isabetli içtihatlarının fâkihlerinin gerçek fıkıhlarının dışına çıkıldığı zaman, o kulun kendi hatâsıdır, yanlışlarıdır. Ama İslam bir gerçektir bir hakîkattir. İslam’ın dışına çıkanlar suç işlerler İslam’ın sahası ise ezelî ebedî hakikatlerin bizzat kendisidir. Tabiatüstü gerçekler İslam’dadır Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini iyi keşfedelim, kâinatı da keşfedelim bu da kevnî âyetlerini keşfi, tabii ki kitâbî âyetlerin keşfiyle beraber yürütülmelidir. Dünyanın çok eksik ve kusuru var dünyadaki okulların çok eksiği var, profların çok eksikleri var, filozofların da çok eksikleri var. Neden? Kendi bildiğini sadece yeterli saymak, aklın hududunun dışında vahyin hududunu onun sahasını görmemek ve kul kudretini gücünü Allah’tan aldığını görmemek, kulun kendisinin ilâhlaştırması, âfâkî enfüste toplamaya çalışması, enfüs’e âfâka götürüp natürist bir tabiatı ilâhlaştırması veyahut nefisleri ilâhlaştırması insanlığa yapılan en büyük kötülüktür. Bizim proflarımızdan, filoflarımızdan dikkat edecekleri konulardan biri bu. Ama kıymetli proflarımız, kıymetli filoflarımız yok mu? Elbette dâima kıymetliler olmasa bu dünyanın çivisi daha da çok çıkar. İnşâ’Allah Allah’ın lütfu keremiyle insanlık gerçeklere dönerler evrensel merhamet ve adâleti, barışı dünya da uygularlar da herkes rahat eder.
Kıymetli dostlarımız,
Sizlere bu gerçekleri duyurduktan sonra; Gönlünden heyecanlar ve vesveseler geçen bir suçlu yahut ölmek üzere bulunup başı beklenen bir hasta gibi tasvir edilmiş ve öyle bir anda gerek korku ve gerek ümit açısından Allah’u Teâlâ’nın ilmi ve yakınlığı anlatılmıştır. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın kuşatmadığı hiçbir şey olmaz her şeyi kuşatması altındadır. Can verirken sana ne baban yakındır, ne anan yakındır, ne doktor yakındır, ne hoca yakındır, ne hacı yakındır. Allah yakındır. Kuşatması altındasın ya sana merhamet edecektir veyahut da hak ettiğin adâleti, cezânı çekeceksin adâlete râzı olacaksın. Çünkü Allah zulmetmez adâletini uygular lütfunda, kereminde bulunur. Îmânsıza lütuf değil adâlet vardır, İslamsıza lütuf değil adâlet vardır.
Dakika 1:00:00
Adâlet de, küfür ekipte tabii îmân biçecek değilsin günah eken sevap biçemez, sevap ekende günah biçmez. Küfür ve haramlar cehennemi kazanımdır bu adâlet gereği Allah’ın adâleti öyle diyor O ne derse doğru olan o. Allah hatâ eder mi? Etmez. Allah hatâdan münezzeh, kusurdan münezzeh bütün yücelikler O’nda. Îmânla Amel-i Sâlih sevap ek ki cenneti Allah’ın cemâlini, lütuflarını kazanasın, bu O’nun lütfu bunlarda vesilesi îmân ve Amel-i Sâlih’in vesiledir. İşte vesile İslam’ın şeriatının bizzat kendisidir, Allah’ın lütfu buradadır merhameti, rahmeti, cenneti, cemâli buradadır. Yoksa sen küfür ekeceksin haram ekeceksin cennet biçeceksin öyle mi? Yok babayiğit sakın aldanma! Allah kulundan îmân istiyor İslam îmânını bâtıl inançları değil, sapık inançları değil ve bid’atları da her yönüyle hak ve gerçek olan İslam îmânını istiyor. Yüce Allah’ın birliğine O’nun yüce sıfatları yüce esmâsıyla Allah’ı tanı Allah’ın ortaya koyduğu şeriatını Allah Şâri, şeriat kânûnları Allah’ın kendi kânûnlarıdır ki bu İslam’ın bizzat kendi kuralları bunun adı İslam. “Allah katında din İslam’dır.” (إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ) Bunun kânûn ve kurallarını Yüce Allah ortaya koymuş. Ben Allah’ı tanıyorum ama kânûnlarını tanımıyorum diyebilir miyiz? Hayır. Bir devleti, bir sistemi kabul eden o sistemin kânûnlarını da çoktan kabul etmiştir. Etmiyorsa zaten o devletin güvenlik güçleri ensesindedir. Allah’ında orduları var Allah’ın kânûnlarını, hükümlerini kabul etmiyorsan Azrâil Aleyhisselâmın orduları var bir de Allah’tan dünyada gelecek belâlar var, mezarda gelecek belâlar var, birde mahşerde var. Yani sen kabul etmiyorum demekle kurtuldun mu? Yani güney kutbundan kuzey kutbuna kaçınca kurtuldun mu sen? Hadi aya çıktığını kabul et ayda Allah’ın orduları yok mu? Hangi gezegene gidersen git yerin dibine geçsen de Allah’ın orduları kudreti orada her taraf kuşatma altında. Aklını başına al!
Bu gerçekleri de aczimizle duyurduktan sonra Cenab-ı Hak ne diyor; “Biz o cana kurulmuş insana da biz sizden ona daha yakınız” diyor Yüce Allah. “Her nefis ölümü de tadacaktır” diyor ölmeyen insan olmaz herkes ölecek. Ruh bu cesette bulunduğu müddetçe Cenab-ı Hak hayat yaratıyor. Ruhu bir gün cesetten alıyor o ruhu cesetten alıyor o ruh kendi berzah âleminde Yüce Allah’u Teâlâ onu hak ettiği bir yere gönderiyor. Kimisi Refik-i Âlâya giderken kimisi Çin’e doğru gidiyor, kimisi zindanlara doğru gidiyor, kimisi Refik-i Âlâya yükselişe doğru gidiyor. Ruhların gittikleri yerler aynı değil.
Dakika 1:05:00
Kimisi cehennem zindanlarına giderken kimseyi cennet tabakalarına gidiyor. Bunun için Müslüman Yüce Allah’ı, O’nun kudretine her şeye kâdir olduğuna O’nun kânûn ve kurallarına inanmalı, gücünün yettiğini yapmalıdır. Senin kendisinden kaçtığını şeydir (ذَلِكَ) o işte (مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ) “insanoğlu neden kaçıp duruyor böyle” (ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ) “İşte bu cezânın verileceği gündür.” Sen bu günü hiç hesaba katmadın önünden kaçtın kurtulamadım mahşere gelmek istemedin getirildin mecburen getirileceksin. (وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ) “Ve her bir nefis beraberinde bir sevk edici bir de şahit ile gelmiştir.” Mahşere mezarından kalkan iki kişinin iki zabıtanın ortasında getirilir bir önünde, biri arkasındadır o ortada mahşere getirilir. Dikkat et ne diyor Cenab-ı Hak; Her nefis diyor her insan ne yapar (مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ) Ve her bir nefis beraberinde bir sevk edici, bir zabıta, bir şahit ile gelmiştir. Dikkat et! İki çeşit melek burada bakın iki tane görevli var kişi mezarından kalkar kalkmaz hemen iki kişi iki melek onu yaka paça tutuyorlar aralarına alıyorlar mahşere götürüyorlar. Birisi o nefsi mahşere sevk etmekle görevli, birisi de ameline şahit olarak görevli. Herkesin ameline göre şahitlik ve şevkin şekli farklı olmakla beraber hepsi böyle iki görevli ile beraber sevk edilir. Şahidin kontrol eden Hafaza meleklerinden olması da akla gelir. Bazıları günahlar günahları yazan sevk edici, iyilikleri yazan şahit demişlerdir. Daha başka da söylenmiştir, burada ne söylenirse söylensin Kur’an-ı Kerim’in söylediği yeterli. Çünkü bunların ayrıntılarını ancak Yüce Allah bilir. (لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin.” Kime diyor? İnsanoğluna, gaflette olanlara… “Haber görmek gibi değildir.” Yani (leysel haberu kel ıyani) haber görmek gibi değildir. Şimdi ama Kur’an-ı Kerim vahyi ilâhî olduğu için bu kesin haberdir. (هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ) Bu benim yanımda ki hazır, cehennem zebanilerinden ikisine yahut tekit şeklinde emir sûretiyle birine şöyle hitap buyuruluyor; (أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ) “Atın cehenneme her inkârcıyı ve inatçıyı” diyor. Görüyorsun inkârcılar, inatçılar İslam’a karşı inat ediyor adam İslam’ın emirlerine karşı.
Dakika 1:10:05
Hangi gerekçeyle olursa olsun İslam’ın emirlerine karşı Allah’ın emridir ki inkârcı ve inatçılar atın bunları cehenneme diyor Cenab-ı Hak. Kime? Zebanilere. “Ey Rabbimiz onu ben azdırmadım.” Bakın azdıranların bazıları da böyle diyor. Şimdi demek oluyor ki: Ya Rab! Beni bu azıttı diye azdırdı aldattı saptırdı diye özür beyân edip şikâyet etmek istemiş, o da bu yolda cevap vermiştir. (وَلَكِن كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ) “Fakat kendisi uzak bir sapıklık içinde idi.” Bakın birazdan başkasını kolayına sapıtmaz. Şimdi sen sapıklığı kendin istemişindir şeytan da sapıklığı sana gelip vesvese ile körüklenmiştir, sende hemen kabul etmişsindir. Çünkü senin sapıklığı kabul eden bir mayan var. Böyle bir şey olmasa şeytan sana veriyor, melekler ilhâm veriyor, Kur’an-ı Kerim seni uyarıyor Peygamber gelmiş ortaya gerçeği koymuş, Ulemâ ise bunları söylüyor. Sen bunları yok sayıyorsun şeytanın vesvesesini veya bir sapık bir insan geliyor yanına onu telkinlerini hemen kabul ediyorsun. Niye? Sende sapıklık var sende, onun için sapık sapığı buluyor. Azdıran kişiler azdıracağını da kimi azdıracağını buluyor. Onun için bakın âyet-i kerimede ne diyor: “Fakat kendisi uzak bir sapıklık içinde idi.” Şöyle bir bakalım; “Benim size karşı bir hâkimiyetim yoktu.” “Ancak sizi dâvet etmiştim.” Şeytan dahi böyle diyor. Ne diyor: Benim size diyor karşı bir hâkimiyetim yoktu vesvese veriyordum aldatmak istiyordum bak kafanıza baston vurmuyordum sizi zorla da bir şey yaptırmıyordum sadece ben yalanı, yanlışı, bâtılı süslüyorumdur vesvese veriyordum sizde kabul ediyordunuz. Kim diyor bunu? Şeytan diyor. Tepene şeytan gelip de vurmuyor vurarak yaptırmıyor sana süslüyor sende kabul ediyorsun. Yüce Allah’u Teâlâ buyurur ki; Benim huzurumda çekişmeyin. Vaktiyle ben size tehdit göndermiş iken… Yani ben size her şeyin Kur’an ile sünnetle Peygamberim ve İslam âlimleri ile Yüce İslam’ın gerçekleri ortaya koydum ve önceden sizi uyardım diyor Cenab-ı Hak. Hiç boşa tartışmayın, huzurumda da çekişmeyin diyor. Şimdi tembihler, tehditler yapmış. Kur’an-ı Kerim’in her âyeti Yüce Allah’ın uyarısıdır. “Benim huzurunda söz değiştirilmez” diyor Cenab-ı Hak (مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ) Vaad değiştirilmediği gibi tehdit de değiştirilmez, af delilerinin tatbikidir. Şöyle bir bak bazı günahkârları af meselesi ise değiştirme değil tehditleri tahsis eden af delillerinin tatbikidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak bu konuda da kimi affedildiğini kendi biliyor, sonra Gaffar ve Gafur kendisi Tevvâb El-Afüvvü Raûf, Rahmân- Rahîm, Hannan-ı Mennan (C.C).
Dakika 1:15:04
Yüce isimler en güzel isimler hep O’nun, yüce sıfatlar hep O’nun. “Ben kullarıma zulmedici değilim, ancak adâletimi uygular kime lütfedeceğimi de bilirim” diyor.
Tehdit de vaadi tamamlamak için bakın buyuruluyor ki;
استعيذ بالله
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ﴿٣٠﴾
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ﴿٣١﴾
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ ﴿٣٢﴾
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ﴿٣٣﴾
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ﴿٣٤﴾
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ ﴿٣٥﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Biz o gün cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz. Cenab-ı Hak cehenneme soruyor bunu insanlar duysun diye yapıyor kendi biliyor. Diyor ki cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz diyor. O da: “Daha fazla var mı?” diyecektir diyor. Cehennem daha istiyor kendine,
Cennette kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.
Onlara denir ki: “İşte size vaad edilen bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riâyet eden, görmediği hâlde Rahmân olan Allah’tan korkmuş olanlara mahsustur bu cennet. İşte şu anda Allah’ı görür olarak görür gibi O’na kulluk et O senin görüyor çünkü. Korkacağın tek varlık Allah bütün varlığınla O’nu sev, O’nun için sev başka sevilecekleri de.
“Şimdi selâm ve selâmetle oraya girin, cennete girin.” Kim diyor bunları? Yüce Allah söylüyor. “İşte hoşnutsuzluk günü budur.”
Kimler için? Cehenneme girenler için ama cennete girenler için sonsuzluk günü budur sonsuz ebedî mutluluk başlıyor. İslam hazırlıyor hayat veren nurun dersleri, Kur’an bu dersler seni cennete hazırlıyor Kur’an-ı Kerim konuştuğu müddetçe gerçek budur. Kur’an’ın yerine birileri konuşuyorsa orada doğrunun yanında yanlışlara hazır ol yanlışlar var. Çünkü Kur’an-ı Kerim’i bırakıp da birilerini konuşturmanın anlamı ne biliyor musun sen. Bunlara dikkat et Kur’an-ı Kerimi konuştur ve Ulemâ konuşsun, bilim konuşsun bilim, ilim-irfân konuşsun ki bunlar Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendin de kendinden kaynaklanan değerlendir.
Kıymetli dostlarımız,
Cenab-ı Hak her doğruyu kullarına söylemiş. “Cehennem daima içine atılır durur ve atıldıkça daha fazla yok mu der Cehennem fazlasını ister. Tâ Azîz olan Rabbi ona ne yapar; O kendine mahsus kendinin bilebileceği durumda Rabbi ona ayağını koyuncaya kadar o zaman bazısı bazısına büzülür de yetişir, yetişir İzzet’in ve Kerem’in hakkı için derler. Cennette de dâima bir fazlalık bulunur. Yüce Allah Celle Celâlühü onun için bir halk meydana getirip de onları cennetin fazlalıklarında yerleştirinceye kadar cennette de böyle bir fazlalık bulunur.”
Dakika 1:20:20
Bu haberi veren kaynak Buhârî Şerif, Tirmizî, Müslim, Ahmed bin Hanbel gibi kıymetli muhaddislerimiz bulunmaktadır bu haberin kaynağında. Yine başka bir hadis-i şerifte yine mealen veriyorum: “Yani cennet ve ateş münakaşa ettiler. Ateş ben büyüklük taslayanlar ve zorbalarla tercih edildim” dedi. Cennette: “Niye bana insanların ancak zayıfları ve sakatları giriyor?” dedi. Bu haberin kaynağını da yine Buhârî Şerif, Müslüm, Tirmizî, Ahmet Bin Hanbel bulunmaktadır. Yüce Allah Celle Celâlühü cennete şöyle buyurdu; “Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğine rahmet ederim. Ateşe de şöyle buyurdu; Sen sırf benim azâbımsın ben seninle kullarımdan dilediğime azâb ederim. Her birinize de dolusu var dedi.” Yani cennette dolacak cehennemde dolacaktır. “Ama ateş dolmaz tâ o ayağını koyuncaya kadar ki o vakit yetişir, yetişir der o vakit dolar bazısı bazısına büzülür ve Allah yarattıklarına hiç zulmetmez. Cennete gelince onun içinde Yüce Allah Celle Celâlühü Allah’u Teâlâ yeni bir halk meydana getirir ayak cehenneme en son atılacak kullar yahut ayağını koymak çiğnemek gibi gazâb eseri olan bir sıkıştırma ile şiddetini kırmaktan kinayedir.” Yoksa Allah’u Teâlâ’nın mahlûkata benzeyen eli ayağı olmaz. Ama O’nun elinden maksat ayaktan maksat neyi kastettiğini O kendi iyi bilir, bu konularda “Allah’u Âlem” demek en güzeldir. Burada da ne diyor ayağını koymak çiğnemek gibi gazâb eseri olan bir sıkıştırma ile şiddetini kırmaktan bir kinayedir. Yani insanlara olayı Cenab-ı Hak anlayacağı şekle getiriyor. Yoksa Yüce Allah yüce sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzehtir. Bu gerçekleri de bize Cenab-ı Hak böyle duyurduktan sonra bakın أَوَّابٌ Evvâb’dan bahsediliyor ki Sâd Sûresi’nde geçtiği üzere Allah’a dönüşü çok olan ve çok tövbekâr olan mânâlarına gelir. Vazifesine (حَفِيظٍ) “Vazifesine riâyet eden” (وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ) “Allah’ın sınırlarını korumuş” “Görmediği hâlde Rahmân olan Allah’tan korkmuş.” Henüz huzuruna gelmeden âhiret olmadan perdeler açılmadan Rahman’a îmân edip rahmetinin zevki azâbının dehşetiyle saygısını duymuş. Allah’a yönelip bir kalp ile Allah’a yönelmiş bir kalp ile huzuruna gelmiş her şeyden geçmiş Rabbi’sine bağlanmış bulunan kimseler (ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ) “Haydin selâm ve selâmet ile girin ona o Cennet-i Âlâ’ya” diyor.
Dakika 1:25:45
İşte (ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ) “ebedîlik günüdür.” (خَالِدِينَ فِيهَا) “Orada ebedî olarak kalacaklar” onlara orada ne dilerlerse vardır nezdimizde fazlası da vardır. Onların hatırlarına gelmeyen dilekleri içine girmeyen öyle şeyler ki ne özler görmüştür, ne kulaklar işitmiştir, ne de beni bir insanın gönlüne doğmuştur, akıl ve hayallere gelmeyen nimetler hazırlanmıştır. Yüce Allah’ın cennetliklere istediklerinden fazla hatırlarına gelmez nimetler verecek henüz yaratılmamış şeylerde yaratacak demektir.
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ﴿٣٦﴾
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ ﴿٣٧﴾
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ﴿٣٨﴾
Ey Muhammed diyor Cenab-ı Hak Aleyhisselâtu Vesselâm Efendimize ki, Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helâk ettik. Hiç kurtuluş var mı? Diyor. Hiçbir zâlim kurtulamadı kimse kurtulamayacak, hiçbir kâfir kurtulamadı hiçbiri kurtulamayacak.
Dakika 1:28:18