Tefsir 480-01

480- Tefsir Ders 480 hayat veren nurun keşif notları

480- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 480

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Meâric Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 35’inci Âyet-i Kerime’ler)

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmîn”

Nestağfirullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer.”

 

“Allahümme velekel hamdü küllüh ve bi-yedikel hayrı küllüh ve ileyke yürcüû emri küllü halâ niyetihi ve sırrûh fe ehlen ente tuhbete alâ külli şeyin kadîr”

“Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âlî Muhammed bi-adedi ilmih”

“Subhânallâhivel hamdü lillaâhi velâ ilâhe illallâhu ekber velâ havle kuvvete illâ billâhil Aliyyil azim bi-adedi halkıh ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l arş’’

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Kıymetli izleyenler,

Dersimiz Meâric Sûresi’ne gelmiş bu Sûre-i Celile’de Mekke-i Mükerreme döneminde inzâl edilen sûrelerimizdendir. Âyet sayısı kırk dört sıra numarası Kur’an-ı Kerim’de yetmiştir. Şimdi bu şanlı sûrenin de yüce anlamlarına bakarak oradan ruhları, beyinleri, dünyayı-ukbayı aydınlatan nur Nur-u İlâhî olan o nurdan dersimizi almaya aydınlanmaya bakalım. Hayat veren nurun dersleri ölümsüz hayata bizi hazırlayan, Allah’ın lütfuna mazhâr kılan bu keşif notları, irşâd notları isimli dersimiz devam ediyor. Cenab-ı Hak o tükenmez nimetlerine, eksilmez göz aydınlığına cümlemizi mazhâr eylesin.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ﴿١﴾

  لِلْكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِـعٌۙ ﴿٢﴾

مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ ﴿٣﴾

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ﴿٤﴾

  فَاصْبِرْ صَبْراً جَم۪يلاً﴿٥﴾

 اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ﴿٦﴾

 وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ﴿٧﴾

 يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ﴿٨﴾

 وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ﴿٩﴾

 وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ ﴿١٠﴾

يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ ﴿١١﴾

وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ ﴿١٢﴾

وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ﴿١٣﴾

  وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ ﴿١٤﴾

كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ﴿١٥﴾

  نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ﴿١٦﴾

  تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١٧﴾

وَجَمَعَ فَاَوْعٰى﴿١٨﴾

  اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ﴿١٩﴾

  اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ﴿٢٠﴾

  وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ﴿٢١﴾

  اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ﴿٢٢﴾

  اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ ﴿٢٣﴾

وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ﴿٢٤﴾

  لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ ﴿٢٥﴾

وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ﴿٢٦﴾

  وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ﴿٢٧﴾

  اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ﴿٢٨﴾

  وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ﴿٢٩﴾

  اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ ﴿٣٠﴾

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ﴿٣١﴾

  وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ﴿٣٢﴾

  وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ﴿٣٣﴾

  وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ﴿٣٤﴾

 اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ﴿٣٥﴾

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

Dakika 6:15

 

1 – Bir isteyen, olacak azâbı istedi.

2 – Kâfirler için onu geri çevirecek, savacak yok.

3 – O, derece ve makamların sahibi Allah’tandır.

4 – Melekler ve ruh miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

5 – O hâlde güzel bir sabır ile sabret.

6 – Çünkü onlar onu uzak görürler.

7 – Biz ise onu yakın görüyoruz.

8 – O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

9 – Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

10 – Dost dostun hâlini soramaz.

11 – Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azâbından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını vermek ister.

Oğullarımı alında beni kurtarın. Nereden kurtulmak istiyor bu adam? Cehennemden kurtulmak istiyor, oğullarımı alın diyor.

12- Eşini ve kardeşlerini vermek ister. Eşimi ve kardeşlerimi alın der.

13 – Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini alın der vermek ister kendini kurtarmak için.

14 – Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.(Sırf kendini kurtarmak için her şeyini vermek ister).

5 – Hayır, Hayır, o alevlenen bir ateştir.

16 – Derileri kavurur, soyar.

17 – Çağırır, sırtını dönüp gideni, (Ey Kur’an-ı Kerim’e sırtını dönen adam gel!)

18 – Mal toplayıp kasada yığanı,

19 – Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır. (Ey İnsan! Sen mal topladın kasada yığdın) fukaranın hakkını vermedin, yoksulun hakkını vermedin, hakîkate sırtına döndün sen kendini ne zannediyorsun? Bak yakalandın,

19 – Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

20 – Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

21 – Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

22 – Ancak namaz kılanlar, İslam’ı yaşayanlar bunun dışındadır.

23 – Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

Dakika 10:05

24 – Onların mallarında belli bir hak vardır, İsteyen için istemekten utanan yoksul için onun mallarında belli bir hak vardır.

25 – Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

26 – Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Bu yüzden fukaranın hakkını zekâtlarını fitrelerini, hayır hasenatlarını tam yaparlar. Onlar ki cezâ gününü tasdik ederler. Büyük bir mahkeme var o mahkemede hâkimlerin hâkimi Allah’u Teâlâ‘dır herkesi hesaba çekecek. Bütün hükümdarları, hâkimleri, savcıları ve bütün dünyada ne kadar insan ve cin varsa hepsini hesaba çekilecek.

İşte kıymetli dostlar,

27 – Rablerinin azâbından bu Müslüman kişiler korkarlar. Onlar cezâ gününü tasdik ederler.

28 – Çünkü Allah’ın rahmeti boldur ama azâbı da şiddetlidir.

 

29 – Onlar ki ırzlarını korurlar. Müslümanlar çok namusludurlar. (Namuslu olan herkes bu konunun içimdedir).

30 – Ancak zevcelerine ve câriyelerine karşı tabii ki hâriç. Çünkü zevceleri ellerinin altında ki zevceler onların nikâhlısı, helâlidir bunlar hâriç. Çünkü onlar ırzlarını, namuslarını korurlar. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.

Çünkü nikâhlısı elinin altındaki Yüce Rabbin Yüce İslam’da şunlar helâldir nikâhın altında elinin altında bulundurdukların dedikleri bunlar helâlidir. Helâlinin dışına çıkmaz zinâ etmezler kimsenin namusuna da kötü gözle bakmazlar. Bütün annelere kendi annesi gibi, bütün bacıları kendi bacısı gibi ve bütün yengeleri kendi yengesi gibi, kardeşleri bütün kardeşleri gibi, büyükleri kendi büyükleri gibi, küçükleri kendi küçükleri gibi tanıyan insanlar Müslümandır.

İşte kıymetli dostlarımız,

31 – Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

Kim bunlar? Zinâ edenler, nikâhsız yaşayanlar, Muhammedî şeriat ve ölçüye uymayanlar

32 – Onlar emânetlerini ve ahitlerini gözetirler.

Müslüman emânet ne varsa üzerinde Allah’ın teklifleri, Allah hakları, kul hakları, Allah’ın bize verdiği görevler, teklif ettiği farzla, vacipler, sünnetler, müstehaplar nedir bunlar; Bir, bir emânettir, şer-i şerifin her teklif ettiği emânettir. Ve verdikleri sözlerinden caymazlar, emânetleri korurlar, görevlerini tam yaparlar. Her görev hayırlı her vazife emânettir. Haramlardan uzaklaşmak günahlardan uzaklaşmak tabii ki emâneti korumak için şarttır.

33 – Şahitliklerinde dürüsttürler.

Şahitlik etmek gerekirse Müslüman doğru şahitlik yapar yanlış katiyyen yalan katmaz. Onun için Müslümanın içi-dışı doğrudur.

34 – Namazlarına devam ederler. (Müslüman ara-sıra namaz kılan adam değildir. Müslüman, namazına devam eden kişidir)

35 – İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

Dakika 15:35

Meâric Sûresi’nin 1’inci âyetinden 35’inci âyetine kadar sizlere bu yüce âyetlerin kısa öz anlamlarını verdik. Şimdi de bunlar konusunda bazı keşif notları olarak size bilgi vermeye çalışalım kıymetli dostlarımız. Bu Meâric Sûresi konusunda bakın ne gibi ortada ibretli sahneler bulunmaktadır;

Nadr b. Hâris İslam’a karşı olan tâğutî kadronun adamlarından Ebû Cehil’in adamlarından ki Hz. Muhammed’e şiddetle düşman bir putperest kişi “Kitap doğru ise Allah’ım taş yağdır” diyordu. Bu kadar gâvurluk olur da bu kadar serseri gâvurluk olmaz. Bu kitap doğru kesin o zaman kendine ne yapıyor; Tepesine taş yağmasını istiyor. Yüce Allah öyle bir yüce ki eşsiz yüce vakti saati gelmeyince bu serseri gâvurları bile vakti saati gelmeyince helâk etmiyor. Niye? Onlara da zaman mühlet tanıyor ki bunlar akıllarını başlarına alsınlar da Müslüman olsunlar diye.

Kıymetli dostlarımız,

Enfal Sûresi’nin 32’nci âyetinde de bu durum anlatılırken yine Ebû Cehil Şuara Sûresi’nin 187’nci âyetinin de bakın ne diyor; (فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاء) „Haydi üzerimize gökten bir parça düşürüver.“ Diyor. Şimdi bu da en kötü Firavunlardan birisi de Ebû Cehil ’dir en kötü Firavundur bilebildiğimiz Firavunların en kötülerindendir. Bu da böyle diyordu kıymetli dostlarım, Peki ne oldu; Bunlar pek acele belâlarını istediler. Yüce Allah ise onları Bedir gününe kadar onlara mühlet verdi Bedir Savaşı’nda kötü bir şekilde bunların hepsi geberdiler. Bunlar ileri gelen küfrün başını çeken kodaman kâfirlerdi o cağın çağdaş kâfiriydi bunlar en kodaman putperest azılı kâfirler ki azılı hak-hakîkat, Allah, Peygamber, Kur’an, İslam düşmanıydı bunlar. Bedir Savaşında bunların güçlü ordusu da vardı Müslümanların o gün çok azınlıkta kılıçları, silahlarını bile yoktu. Buna rağmen bunların güçlü orduları Allah’ın ordusu karşısındaki mü’minler Allah’ın ordusudur, melekler Allah’ın ordusudur. Yerde, gökte kimsenin bilemeyeceği Allah’u Teâlâ’nın sayısız orduları vardır. Nitekim Bedir de Hazreti Muhammed’in önderliğinde Allah’ın ordusunun başkomutanı Hz. Muhammed’di Aleyhisselâtu Vesselâm. Görünürde bir avuç Müslüman vardı ki bunların 305 kişi falan olduğu söyleniyor ki bunların çoğunun pek çoğunun kılıcı falanda yoktu birbirlerinden işte beş altı kılıçla birbirlerinden faydalanıyorlardı.

Dakika 20:30

Fakat görünmeyen Allah’ın orduları oradaydı. Melek orduları, Cebrâil’in orduları Aleyhisselâm oradaydı. Ve İblîste Ebû Cehil’e iblîs şeytan orduları ile geldi Ebû Cehil’e yardım edeceğini söyledi ve ordusu ile geldi. İki ordu savaş başlayıp karşılaşınca iblîs kaçtı. Nasıl kaçtı? Cebrâil’i Aleyhisselâm ve Cebrâil’in ordusunu gördü kaçtı. Şeytanlar hep öyledir tutuşturur kaçar. İnsan şeytanları da öyledir, cinni şeytanlar öyledir bunların reisi iblîs bunlara böyle ders vermiştir. Kıymetli dostlarımız, bu ibretli sahneden kısa bir keşif notu verdikten sonra Cenab-ı Hak burada  „Zi’l-meâric“ yücelik ve ululuğun sahibi „Mirâclar sahibi olan Allah (C.C)“. İşte Sûrenin adı da buradan geliyor “Meâric Sûresi”. Yücelik ve ululuğun sahibi Mirâclar sahibi Allah, Allah’ın sıfatıdır Zi’l-Meâric. „Uruc“ ve „Suud“, yani aşağıdan yukarıya çıkma aletleri…

İbnü Abbâs’tan rivâyet edildiği üzere „gökler, yüksek dereceler“ İşte o gökler Yüce Allah’u Teâlâ’nın kudret elinin içindedir seni isterse bütün göklerin üzerine çıkarır, yükseltir yüksek dereceler verir. Hz. Muhammed’in yedi kat gökleri bir gecede az biranda dolaşması yedi kat göklerin üzerine çıkıp Kabe Kavseyn’e ulaşması ve Cebrâil’in gidemediği yakınlık makamlarına ulaşması Makâm-ı Mahmûd’un sahibi Hz. Muhammed’e bu yüksek dereceleri veren “Zi’l- Meâric” olan Yüce Allah’tır. İslam hep yükseliştir, Hz. Muhammed bunun örneği ve önderidir. Ey insanlık âlemi! Yüce İslam tüm insanlığı yükseltmeye geldi. Şu kısır çekişmeler artık dursun ilimde iyilikte yarış olsun, sevgide yarış olsun, adâlette güzellikte yarış olsun ve barışta yarış olsun kötülükler kaybolsun İslam bunun için geldi.

Katâde’den de şöyle bir nakliyat var ki: Yüksek lütuflar bakın Katâde “Zi’l-Meâric’in o da keşfini şöyle yapıyor o kıymetli âlim ki, Allah bütün âlimlerimizden râzı olsun rahmet, mağfiret, nur üstüne nur onların olsun.  Çünkü bunlar insanlığa ışık tuttular ve bu ışık parlayarak devam ediyor. Katâde der ki: “Yüksek lütuflar…” kim verir yüksek lütufları; Yüce Allah. Yüksek lütuflar, dereceler, cennetteki o yüksek dereceler, manevî rûhî mertebeler işte bunlar „Zi’l-Meâric“ olan Allah’ın lütuflarıdır.

Dakika 25:15

Yüksek dereceler Yüce Allah’tandır „Zi’l-Meâric“ olan Allah’tan yüksek lütuflar manevî ve rûhî mertebeler verilmektedir. Kazanalım, çalışalım yatarak olur mu bu? Olmaz çalışalım. Hakk’ı öğrenelim, hakîkati öğrenelim. Hak uğrunda yapılan her şeyin değeri çok büyük bâtılın hiç değeri yok başına belâ. Yüce Allah’ın hak dediği her şey haktır ebedî yüksek dereceler işte ona verilir. Bâtıl ile uğraşan adamın ebedî hüsranı vardır bâtılın hiç mi hiç değeri yoktur.

Âlûsî de şöyle diyor manevî makamlar yani Cenab-ı Hak dilediği kullarına yüksek manevî makamlar veriyor. Bütün yücelik kendisinde bütün yüceliklerin sahibi,  tüm Miraçların sahibi Allah’u Teâlâ’dır. Dilediği kullarını da yükseltiyor manevî yüksek makamlar veriyor yine bütün yükselişin en zirvedeki örnek ve önderi Hazreti Muhammed’dir Aleyhissalâtu Vesselâm. Ondan sonra diğer peygamberler gelir, ondan sonra İbrâhim Aleyhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâm gibi peygamberler geliyor hepsi derece, derece. Bunlar hepsi yüksek şahsiyetler herkesin derecesi var. Bunların önderi Sultan-ül Enbiyâ, Sertâc-ül Evliyâ vel- Etkıyâ, vel-Esfiyâ eftalut Tahâyâ Habîbi Kibriyâ Şefi-u Ruzi Cezâ Muhammed Mustafa’dır Aleyhissalâtu Vesselâm.

Kıymetli dostlarım,

Nebe Sûresi’nin 38’inci âyetinde de: “ruh ve melekler saf, saf durduğu gün” işte o günkü Cenab-ı Hak mahşeri melek ordularıyla daireler içinde kuşatılmaktadır. (وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ) Bakara 245’de de: “O’na döndürüleceksiniz.” Yani nereye gidersen git Allah’ın huzuruna seni döndürecekler getirecekler, getirileceksin, döndürüleceksin Allah’a hesap vereceksin. Her nefesinde bunu düşün, her adımında bunu düşün ona göre ayağını denk al aklını kullan! Ağayım ben paşayım ben Allah, Peygamber dinlemem dersen yarın Azrâil’e öyle bir feryâd içinde can verirsin ki ister inan ister inanma öyle can verirsin ki (وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ) “söke söke o canın alınacak” söke söke söke, çeke çeke o canın çıkarılacak. Ama inanırsan gerçek mü’min gerçek mü’min olursan (وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ)  hiç yağdan kıl çekmiş gibi seni incitmeden ruhun alınır. Melekler gelir korkma, üzülme diye sana hem müjde verirler hem yardımcı olurlar. Bunlar Allah’ın birer birer lütuflarıdır. Allah’a kafa tutma! Ey hâkim bey, ey savcı efendi, ey General, ey hükümdar, ey kodaman zengin, ey işçi köylü, ey memur, ey çoban, ey ilâhîyatçı, ey âlimler, ey câhiller, ey proflar, ey filoflar, ey sıradan tahsili olmayan garibanlar! Kim olursan ol bunları nefsime söylüyorum Allah’a kul ol kul îmân ve Amel-i Sâlih’in olmazsa bunların hiçbiri seni kurtaramaz hiçbirisi.

Dakika 30:40

Dedi-demedi duydum-duymadım deme! Allah kulundan şanlı Kuran’a kendi kânûnlarına, kendi yüce varlığına, yüce sıfatlarına, ortaya koyduğu kânûnlarına ki Muhammedî şeriatın içindeki hükümlerdir. Bunlara îmân istiyor Amel-i Sâlih istiyor, gerçek ahlâk istiyor. Evrensel barış, merhamet, kardeşlik, adâlet istiyor. İslam bütün güzelliklerin kendisi benim tarif ettiğimden çok çok yüce ve güzel. İnsanlardaki çirkinliğe bakıp da aldanma Müslüman ol güzelleş güzel ol. Dışın ne olursa olsun içinde îmân parlasan, beynindeki îmân nuru parlasın kalbin ruhun parlasın. Dışın belki yaşlanır havadan-sudan şuradan-buradan etkilenebilir fiziki yapın belki şöyle veya böyle olur içinde İslam parlasın. Ama o parlaklık dışına da vurur. Bir daha silinmeyen güzellikler seni bulur, ebedî güzel olursun ebedî genç olursun İslam seni buna hazırlıyor. Ebedî güzellik sana vermek istiyor Ebediyyû’l-ebed genç bırakmak istiyor. Hiç ebedî hasta olma fakir olma diyor. Ebedî zevki sefa içinde ol ama Rabbin yaratanın emrinde ol gerçek Müslüman ol diyor. Bizden söylemesi tabii bunları ben kendi nefsime söylüyorum. Ama sen de ben de Allah’ın kullarıyız birbirimize duyurmayalım mı bu gerçekleri? Yüce Allah Kitâb’ını göndermiş insanlar birbirine yardımcı olacak. “İnsanların en hayırlısı birbirine faydalı olandır, insanlığa hayırlı hizmetlerde bulunandır.” bunu Hz Muhammed söylüyor Aleyhissalâtu Vesselâm. Tabii ki Kur’an-ı Kerim’in evrensel beynelmilel bir yüceliği var yüce mânâsı var ki o mânâ deryâsının içinden bir damlayı aldığın zaman o bir damla cihânı aydınlatacak bir nûrânî ışıktır, nurdur. Onun için İslam deryâsında bir damla ol ki ebedî nurun içinde ebedî aydın kalasın, hiç karanlığın olmasın ebedî mutlu olasın. Rahmeti-Rahmânın içinde bulunasın, Yüce Allah’ın merhameti ile kuşatılmış olasın mağfireti ile merhametiyle kuşatılmış selâmeti ile kuşatılmış olasın. Ruhlarda mutluluk kalplerde, dışta ve içte enfüsî ve âfâkî âlemde bir mutluluk ki mutlu kişi karşıyı mutlu etmeye çalışır. Mutsuz kişi karşıya da mutsuzluğu yansır. Karşı da mutsuzsa iki mutsuz bir arada ne yapacak? Çaresizler ikisi de mutsuz çare İslam’dır. Hakîkî Müslümanlar bütün dünyaya yardım eden mutluluk saçan insan demektir her Müslüman mutlu kişidir.

Dakika 35:10

Allah’tan bütün varlığıyla korkar bütün varlığıyla Allah’ı sever iki kanatla Allah’a gider uçar sevgi ve korku. Bu korku kanadı nedir? Sevilmemekten korkmak, azâbına çarpılmak korkusudur. Rabbimin sevgisini kazanayım diye çırpınır o sevgiyi kaybetme me korkusu olmalıdır. Çünkü sen sevdiğin bir insana herhalde hiçbir konuda ona istemediğini yapmak istemezsin her istediğini yapmak istersin meşrû olduğu müddetçe. Ama ölçün yoksa her onu yanlışını bile yaparsın sevdiğim için. Gerçi yanlışını yaptığın zaman ona iyilik etmiş olmazsın ama öyle sevgi vardır ki gerçekçi olmayan hak sevgi olmayan sevgiler vardır hak olmayan maddî sevgiler vardır şehvete dayalı. Bunlar gözü kör eder kalbide perdeler gerçeği göstermez. Hak sevgisi ise Allah sevgisi kalbi parlatır, hep Hakkı gösterir, Hakk’a doğru uçar, Hakk’a doğru gidersin. Yalnız unutma Allah sevgisi ve Allah korkusu kanatlarıyla uçarak git Rabbine sakın bu kanadın biri eksik olmasın.

Kıymetli dostlarımız,

Bu gerçekleri doyurduktan sonra, herkes Allah’ın huzuruna döndürülecek işler de O’na döndürülür. Bütün işlerin sonucunda hükmü kararı O verir. İnsanlar O’na döner, cinler O’na döner ama işler de ona döndürülmüştür. Herkes ameliyle gelmiştir günah ve sevabı ile gelmiştir. Îmânı olan îmânıyla, küflü olan küfrü ile gelmiştir. Yani işler O’na döndürülmüştür artık hükmü Yüce Allah kendi verecek Hâkimler Hâkimi O’dur adâleti şaşmaz hiçbir kuluna zulmetmez zulümden münezzehtir. Ama îmân ile küfre de aynı hükmü vermez. Küfrün karşılığı kesin cehennemdir, îmânın Amel-i Sâlih’in karşılığı cennettir. Herkes cennet ameli etmeli ve karşılığını biçmeli. Cehennem işleyip de sen cenneti biçemezsin katiyyen. Küfür eken, günah eken, haram eken onu kazanan cehennemi boylamıştır. Çünkü oraya onu ekmiştir onu biçecektir.

Rahmân Sûresi 26’ncı âyet-i kerimede de: “Yeryüzündekiler fânidir, Allah bâkidir” Bâkiye sarıl fâniyi de Allah için Allah yolunda kullan o seni kullanmasın. Meşrû ölçülere uyarak fâni olanları Allah yolunda kullan ki ve bâki bâkiye sarılınca bâki olan O yüce varlık seni devamlı yaşatacaktır. Sen fânisin ama bâkinin emrinde bâki seni devamlı lütfu ile yaşatacaktır. Çünkü hayatı yaratan da O, ölümü yaratan da O.  Hayat istiyorsan Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu gerçek hayatı yaşa. Allah’u Teâlâ’nın emrini tanımayıp da ben hayatımı yaşayacağım demek hangi hayattan bahsediyorsun? Tilki’nin hayatından mı, kurdunkinden mi? Meyhane, kerhanedekinden mi, yoksa Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu gerçek hak olan ölümsüzlüğe seni hazırlayan İslam hayatından mı bahsediyorsun hangi hayat bu? Hayatımı değil Allah’u Teâlâ’nın bize önerdiği hayatı ki bu Yüce Allah’ın hayatı yaratıp İslam ile de bu hayatı ne yapmış; Ölümsüzlüğe hazırladığını lütfu ile bildirmiş.

Dakika 40:35

Gayrimeşrû hayat yaşarsan, ilâhî ölçülere uyumazsan hangi hayatı yaşıyorsun? Allah’a isyân edilerek hayat olur mu? Hayatım sahibine sen yaratana isyân ediyorsun o hayat, hayat olur mu? Bu kadar da câhillik, bu kadar gaflet hiç olur mu? Hayatı yaratana isyân ederek ben hayatımı yaşayacağım diyorsun.  Kızımız böyle diyor, oğlumuz böyle diyor bazen tabii her oğlumuz, her kızımız değil bazıları böyle diyor yanlış bunlar. Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu hayat nizâmını yaşayacaksın. O hayat nizâmı Muhammedî şeriat tek kelimeyle Yüce İslam’dır.

Kasas Sûresi’nin 88’inci âyetinde: “O’nun zâtından başkası her şey yok olur.” (كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜلْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ) Bakın biz fâniyiz ama bizi ne yapıyor; Öldürmeden cennette ebedî yaşatıyor, öbürünü de öldürmeden cehennemde azâb çektiriyor suçundan dolayı.

Cenab-ı Hak Mü’min Sûresi’nin 16’ncı âyetinde: (لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ ) kıymetli dostlarımız, mahşer günü soruyor “bugün mülk kimindir” diyor. Cevap: (لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ) “Vâhid-i Kahhâr olan Allah’ındır” diyor mülk ve saltanat bugün de O’nun o gün de O’nun. Bugün bu dünya mülkü benim zanneden Allah’a karşı koyan feverân eden Firavunlar bugün böyle zannetmişler feverân etmişler, Firavunlaşmışlar. Mülkün sahibini inkâr etmiş, emir ve kânûnlarını inkâr etmişler. Yarın ise yakalanıp oraya getirilmişler o gün de soruluyor bunlara “dünyada ben size bir özgürlük vermiştim ama siz kötüye kullandınız, bir ana sermaye vermiştim Rahmeti-Rahmân kötüye kullandınız. Şimdi ise hepiniz geldiniz getirildiniz bugün mülk kimin diye bütün Firavunlara da ins ve cinnin tamamına da soruluyor. Mülk (لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ) Vâhidi Kahhâr olan Allah’ındır. Bugün bunu iyi tanı ki bugün bunu iyi tanırsan yarına iyi hazırlanır pişman olmazsın. Kıymetli dostlarımız, insanoğluna Cenab-ı Hak vermiştir ruh Rabbinin emrindendir. İnsanların bakın bir rûhî varlığı var bir de o ruhun üzerine giydirilen bir elbise beden var. Beden yapısı ile maddî rûhî yapısıyla manevî değerleri insan kendinde toplamıştır. Maddî ve manevî değerler insanda vardır ruh da Allah’ın emrinden bir emirdir ruhun mâhiyetini Allah’tan başka bilen yoktur.

Dakika 45:00

Onun için mahlûktur yani ruhu ilahlaştıranlar burada da sapmışlar, aldanmışlar ve küfre girmişlerdir ruh da mahlûktur emri Rabbanî’dir. Bunun için hani animistler, natüristler bunlar hep yanılmışlardır doğrunun adresi hak doğruların tamamı Kur’an-ı Kerim’de, Yüce İslam’dadır, Muhammedî şeriattadır. Hz. Muhammed’i, Kur’an’ı, sünneti, icma, kıyası, müçtehit âlimlerimizi, fâkihlerimizi, müfessirlerimizi, muhaddislerimizi şöyle bakalım Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat ekolünden gelen bu muhterem veya bahtiyar insanların onların ilmiyle berâber ilmi metotlarla Kur’an-ı Kerim’e, sünnete bakalım şöyle. Yüce İslam’ın eşsiz yüce bir din olduğunu görürsünüz bütün insanlığı kucakladığını, bütün insanlığı kurtarmaya geldiğini görürsünüz. Göremiyorsan kalbinde perde varsa gözlerin perdeli kalpler de mühür varsa artık bizim oralara gücümüz yetmez. Allah’ın hidâyeti gelmeden kimse Müslüman da olamaz. Hidâyet’in gelmesi için Yüce Allah’ın bize verdiği aklı irâdeyi bize verilen maddî manevî verilen kuvvetleri Allah yolunda kullanmamız gerekiyor. Hidâyet ön şartı bunlar, verilen sana kuvvetleri, özgürlüğü küfür de kullanıp îmânda kullanmazsan kendi hidâyetinin önünü kendin kesmiş olursun Allah’u Teâlâ Celle Celâlühü hidâyet isteyene hidâyet vermem demez. Çünkü onun rahmeti merhameti öndedir hattâ bütün kullara için cennette yer hazırlamış ama insanoğlu cenneti bırakmış cehennem ameli işliyor. Niye? Özgürlüğünü kötüye kullanıyor îmâna, hidâyet yoluna kullanmıyor. Onun için Allah kime hidâyet edeceğini kime etmeyeceğini biliyor. Her şeyi iyi bilen bilmez mi? “Ruh sâlih insan şeklinde ulu bir melek.” Ebû Hayyân yine ruh Cibrîl Aleyhisselâm’dır. Burada biliyorsunuz bir ruhtan bahsedildi bu ruhtan ruh isminde melekler var bir de Cebrâil Aleyhisselâm Ruhu’l Kudüs’tür aynı zamanda kutsal ruhtur ve Cibrîl Aleyhisselâm adı da ruhtur. Çoğunlukta Cebrâil Aleyhisselâm’dır demişlerdir.

 

Mücahit; Amelleri yazan hafazanın hafazası olan melek „er-Ruh” ismindeki melektir demiş Mücahit. Kabisa b. Züeyb, “ölünün ruhu mü’min olan ruhlar” demiştir. Yine (A’raf Sûresi 40’ıncı âyet-i kerime) de: „Âyetlerimizi yalanlayanlara kibirlilere gök kapıları açılmaz” diyor. Bunların gideceği yer yukarı değil. Ya? Dereke aşağı gideceklerdir cehenneme. Kim bunlar? Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar, kibirliler işte bunlara gök kapıları açılmıyor.

 

Dakika 50:00

 

Keşif ehli de şöyle diyor: Ruh, büyük bir nurdur. Allah’ın azâmetine en yakın olanıdır. Elli toplama yerinde biner sene kalanlar vardır. Bakın, elli toplama yerinde mahşerde biner sene kalanlar vardır ki tefsircilerin çoğu böyle haber vermişlerdir. Sâbûnî de bunu yine haberi aktaranlardandır.

 

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anh) kıyâmet günü kâfirlere böyle yani elli toplama yerinde kâfirler biner sene kalırlar diye İbn-i Abbâs’tan da bir rivâyet vardır. Çünkü mü’minler gerçek mü’minler mahşerde sıkıntı çekmezler. Ama görüyorsunuz ki mahşerin öyle bir günü var ki elli bin sene, o da oranın senesi ile buranın senelere gibi değil. Yine Kelamcılarımız; Ruhtan maksat Cibrîl Aleyhisselâm’dır demişler Fahrur Râzî de bunu nakledenlerdendir.

 

Secde Âyeti 5’inci âyette Secde Sûresi 5’inci âyette: “Gökten yere kadar tüm işleri o tedvir eder sonra iş bin yıl miktarında olan bir gün de ona yükselir.” Bakın mahşerde bir gün de var ki bin sene, yine bir gün var ki mahşerde elli bin sene mahşerin günleri farklı. O günün dehşetinden bunlar kinâye demişlerdir.  Böyle diyenler olmuştur çünkü mahşer günü âsîler için dehşetli bir gündür tariflere sığmaz.

 

Ebû Saîd el-Hudrî’den gelen haberde de: „O gün mü’minlere hafifletilir.” Mü’min mahşerde ne kadar sıkıntı çeker ve ne kadar kalır derseniz: Bir farz namazdan daha hafif olur mü’minler için, hakîkî mü’minler için. Bakın, öbürlerine elli bin yıl olan bir mahşer günü var Müslüman için, mü’min için ise bir farz namazı edâ etmekten daha hafiftir diyor. Ebû Saîd el-Hudrî den gelen haberde bu haberi nakleden de Ahmet Bin Hanbel (Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn). İşte âhiret günleri hakkında bize böyle haberler verilmiş nakledilmiştir. Kâfirler hesapları bitinceye kadar elli bin senelik duraklarda 50’şer bin sene kalırlar diyen haberde var. Bunlar sıkıntılar içinde mahşerin azâb ve dehşeti içindedirler. Mahşer zifiri karanlıktır, oranın aydınlığı îmân ve Amel-i Sâlih’tir, hayırlar hasenatlardır. Mü’minin nuru önünde ve sağında parlar. Münâfıklar, kâfirler, müşrikler ise zifiri karanlık dehşetli bir sıkıntı azâb ortamındadırlar. Her konuda bir sıkıntı mahşerde bunları sarmıştır. Fâtır Sûresi 27’de: “Dağlarda beyazlı kırmızılı kapkara çeşitli renkte tabakalar vardır” diyor.

 

Dakika 55:05

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Yüce Allah dünyayı da, berzah âlemini de, ukba âlemini de yüce kudretinin açıkça bilinmesi ve Vâcibü’l Vücûd tanınması için Cenab-ı Hak kudretinin delillerini, yüce eserlerini ortaya koymuştur. İyi bakan, iyi görenlerden eylesin Cenabı Hak bakıp da göremeyenlerden eylemesin. Muttakiler Allah’ı ve emirlerini unutmazlar. Çünkü unutulmayacak bir emir varsa o da Allah’ın emirleridir Yüce İslam’dır, şanlı Kuran’dır, Muhammedî şeriattır. Bunu öğren sakın unutma! Öğrenmek vazifen, unutmamak vazifen, yaşamak vazifendir. Öğrenmezsen, yaşamazsan, unutursan o zaman azâbın içinde sende unutulursun cehennemin içine atılırsın ebedî feryâd edersin unutulmuş gibi olursun. Ki kendi başına bu derdi açma İslam’ı, Yüce İslam’ı iyice anla, bu hayat veren nurun derslerine katıl ebedî bu okuldan ayrılma bu okul nerede varsa ona kayıt ol. Kur’an’ı, sünneti, icmayı, kıyası, Yüce İslam’ı Ehl-i Sünnet ekolü içinde kim bunları doğru anlatıyorsa orada o okula kayıt ol. Biz sadece bunun tercümanlığını tebliğini yapmaya çalışıyoruz bunu güzel yapan herkes takdire şayandır. Biz kendine çağıranlardan değiliz ki, biz Kuran’ı Kerim’i, İslam’ı bir bildiğimiz kadarıyla tebliğ edip herkesi Allah’a, Peygambere, Muhammedî şeriata çağırıyoruz. Kendine çağıranlardan değiliz, kendine çağıranlar puttan bahsediyorlar kendilerini put yerine koyuyorlar haberleri yok. Kendilerini putlaştırıyorlar, şirkten kaçıyorlar kendilerini putlaştırılıyorlar. Birilerini Rab olarak ortaya koyuyorlar veya kendilerini ortaya koyuyorlar bu din anlatımı değildir. Din anlatımı: Kur’an-ı Kerim’in kendisi, sünnet, icma, kıyas, müçtehidin ortaya koyduğu sağlam ilim din anlatımı budur. Bakıyorsunuz ortada Kur’an yok Kur’an’ı kullanıyor, ortada sünnet yok sünneti kullanıyor, ortada ilim yok birilerini kullanıyor. İlmi ortaya koysana, Kur’an-ı Kerim’i ortaya koysana! Kur’an-ı Kerim’in başı belli, sonu belli baştan sona bu yüce Kur’an’ı anlatsana, sünneti anlatsana, icmayı kıyası anlatsana, müçtehitlerimizin ortaya koyduğu o rahmet dolu ihtilâflarını içtihatlarını anlatsana, bilinenden bilinmeyene terakkî etsene! Bakın, bunları ortaya koymadan birileri bir şeyden bahsediyor ne yapıyor; Kur’an’ı kullanıyor anlatmıyor, sünneti kullanıyor anlatmıyor. Müçtehitleri dahi ortadan kaldırmış birini onların yerine koymuş müçtehit olmayanları onun yerine koymuş, ilmi olmayanı ilmi olanın yerine koymuş, kendi zihnindeki safsatayı Kur’an’ın yerine koymuş. Kur’an yok piyasada Kur’an’ı kullanıyor var diyor Kur’an’dan bahsediyor ama anlattığı Kur’an değil, anlattığı sünnet değil ve kendi müçtehit değil, ortaya koyduğu müçtehidin ilmi de değil. Bunun neresi din anlatımı? Birileri kendine çağırıyor ve kendini putlaştırılıyor haberi yok.

 

Dakika 1:00:10

 

Şimdi Türkiye’de ve dünyanın bazı yerlerinde Müslümanlara atıp üfüren ilâhîyatçıları görüyoruz. Kendilerinin yaptıklarına bakıyoruz kendileri daha beterini yapıyorlar istisnâlar hâriç. İyi çalışan, doğruyu ortaya koyan Kur’an-ı Kerim’i Kur’an-ı Kerim olarak onu katmadan, eksiltmeden Kuran’ı Kur’an olarak ortaya koyan onu Ehl-i sünnet yolunda doğru anlamış olan bilim adamlarımıza bir sözümüz yok. Allah onların sayısını arttırsın diyoruz hizmetlerinde büyük başarılar versin diyoruz. Ama Müslümanları karalayan, müçtehitleri yok sayan onların yerine kendini koymaya çalışan ruhbanlara, papazlara, rahiplere dikkat edin! Bunlar İslam’ın içine girmiş Müslüman ilahiyatçı zannediyorsunuz papaz gibi, ruhban gibi konuşuyor. Sen papaz papazlığını yapıyor, ruhban ruhbanlığını yapıyor sen ne yapıyorsun ey Müslüman görünen ilahiyatçı? Aklını başına al! Sen İmâm-ı Âzâm olamazsın, Mâlik olamazsın, Şâfiî, Hanbelî olamazsın. Bunları olamadığı gibi diğer müçtehitlerimiz gibi de olamazsın. Çağımızın içinde de kıymetli müçtehitlerimiz var sen onlar gibi de olamazsın. Ama sen eline almışsın bir paçavra sağına-soluna çalıyorsun anlattığın da Kur’an-ı Kerim değil. Kur’an Müslümanlığından bahsediyorsun fakat senin kendin düzelmemişsin ki milleti nasıl düzelteceksin. Benim sana uyarım var, Kur’an-ı Kerim’i iyice anla kendini düzelt. Sünneti yok sayma sen kendin yok olursun, icmayı kayası yok sayma kendini mahvedersin sana bak öğüt veriyorum. Çünkü bizim merhamet anlayışımız kimsenin yok olmasını değil, herkesi kazanmak herkese faydalı olmak. Senin yanlışların var diye seni hemen yok etmek bizim prensiplerimiz de yok senin doğruların da var ama yanlışlarında var. Şimdi bu yanlış herkes de olabilir ama bu yanlıştan kurtulmanın da yolunu sana öğreteyim; Kur’an’ı Kur’an olarak anla dışına çıkma, onu azaltma-eksiltme, ilâve etme. Kur’an-ı Kerim’i Kur’an olarak şümûlünün dışına çıkma, sünnetin dışına çıkma, sahîh sünneti yok sayma o zaman doğru yolda hareket edersin. Rivâyetini sağlam tutarsan dirâyete geçersin o zaman bir âyetini kullanırsınız. Sen hevâna göre, nefsine göre konuşuyorsun ilmi değil senin konuştukların havâî atıp üfürüyorsun. Yok, efendi sen o kadar yanlış cepheye vuruyorsun ki hep attığın ne varsa geri tepiyor seni vuruyor. Müslümanları vuruyor fayda yerine zarar getiriyor bu şekilde de ilahiyatçılık olmaz. Bir taraftan doğuya-batıya atıp üfürüyorsun bakıyorum ki sen kimin uşaklığını yaptığının farkında değilsin. Bunlardan da vazgeçelim doğruyu hep beraber bulalım birbirimize faydalı olalım mesele bu. Müslüman Allah’ın emirlerini unutmaz. Cenab-ı Hak ne diyor Zâriyât Sûresi 19’da: (وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ) “onların mallarında yoksullar için mahrumlar için hak vardır.”

 

Dakika 1:05:10

 

Yani fakirin, zenginin cebinde hakkı vardır. Kırk milyarın varsa bir milyarı muhtaçlarındır. Yani bunu Yüce Allah’u Teâlâ Celle Celâlühü zenginle fakir arasındaki bütün dengeleri kurmuştur. İşçi ile işveren arasında, emek ile sermaye arasındaki dengeler kurulmuştur İslam’da. Sermayede kıymetlidir, emekte kıymetlidir. Şimdi emeği sermayeye düşman etmeye çalışan zihniyet var sermayeyi kullanıp emeği sömüren sömürtmek isteyen zihniyet var. Bunun ikisi de zulümdür, bunların ikisi de terördür, kargaşadır, Anarşi-monarşidir bunlar. Niye dengeleri adâleti kurmuyorsun da birbirine kışkırtıyorsun? “İşçinin alnının teri kurumadan hakkını ver ücretini ver” diyen senin Peygamberin Hz. Muhammed değil mi Aleyhissalâtu Vesselâm? Onun için emek kıymetlidir ama sermaye de kıymetlidir ikisinin de dengeleri kurulmalıdır. Emeğe kıymeti verdik tamam kıymetli sermayeyi yok ettik işte ne oldu; Leninin yaptığı gibi yaptın o zaman ne oldu? Mülkiyeti aldın, hürriyeti aldın sermayeyi yok ettin emek ne yapacak? Emek karşılığını hiç alamaz hâle getirdin felç ettin memleketi felç. Beriki ne yaptı? Şimdi milletin kanını emiyor. Şimdi kapitalist zenginin fukarayı sömürdüğü yerde ne vardır? Her gün kriz vardır dünyanın krizi buradan gelmektedir krizin sebebi budur. Zengin emeği sömüremez, emekçi de sermayeyi yok edemez. Yok edersen emeğin karşılığını nereden alacaksın? Burada dengeleri İslam kurmuştur, ikisine de adâlet ölçülerini koymuştur. İşçi işçiliğini, emektar emektarlığını bilecek, işveren de emeğin kıymetini bilecek iki taraf birbirinin hakkına tecavüz etmeyecek. Herkes hakkını alacak ve hakkına râzı olacak. Ölçüsüz hareketler benim olsun başkasının olmasın. Başkalarını sömüren ve hortumlayanlar bunlar vampir bunlar canavardır bunlardan toplumu kurtarmak gerek. Buna seyirci kalan adâlet, adâlet midir? Suç ortağıdır yetkisini varken kullanamayan suç ortağıdır. Gözünün önünde hortumlanıyor sen ses çıkarıyorsun, bir gariban simit çalıyor yakalayıp götürüyorsun belki de karnı aç onun.  Hakkını vermedin onun için simit çalmaya onu mecbur ettin, ahlâkını öğretmedin, hakkına vermedin, adâlet ortamını, sosyal düzeni kurmadın, sömürdün de sömürdün milletin bir tarafını istemeyerek o yollara teşvik ettin. İnancını elinden aldın, saygısını elinden aldın, merhametini elinden aldın, saldın sokağa iş hakkını vermedin. O memlekette ne olur; Kargaşa olur, anarşi olur, terör olur sebebi sensin. O adâleti o sosyal ortamı, merhamet ortamını, sosyal adâlet ortamını kurmadan barışı te’min edebilir misin? Barışın altyapısı vardır.

 

Dakika 1:10:00

 

Bunlar nedir? Merhamet, adâlet, sosyal hakça hakların dağıtımıdır. Bunu yapmadan sen neyin üzerine hangi binayı kurmak istiyorsan? Uçurum kenarına sen bina yapıyorsun altı tamamen uçurum üstüne beton atmışsın bir şeyler yapmışsın ama altı uçurum içindekilerle berâber uçarsın cehennemin dibine. Yapma bunu, memlekete millete bütün insanlık âlemine Yüce İslam merhamet kucağını açmış dünyaya merhameti, adâleti ve sosyal evrensel barışı getirmiş sen buna engel olmaya çalışıyorsun. Azrâil Aleyhisselâm da ensende durduğunu bilmiyorsun çünkü kör ve sağırsın. Dış gözü de değil dış gözü senden kör olanlar çok sağlam kalbin körelmiş kalp kulağın sağırlaşmış gerçekleri görmez hâle gelmişsin duymuyorsun duymak bile istemiyorsun. Ezan okunurken rahatsız oluyorsun, Kur’an-ı Kerim okunurken de rahatsız oluyorsun ve Kur’an okuyanlara tefsir okuyanları, hadis okuyanları işte falanca kadroya mı getireceğiz diye haykırıyorsun? Hadis sana ne yaptı? Hadis, Peygamberin sözleri Kur’an’da Allah’ın sözü. Peki, sen bu milleti Allahsız, Peygamber’siz olmasını mı istiyorsun? Bu milletin Allah’ı var Peygamberi var sen bu milletle savaşıyorsun bu savaşı kazanacağını zannetme. Belki sen bir müddet Firavunluğunda kendini başarılı görmüş olabilirsin ama sonucu bekle. Her Firavun yok edildiği gibi sende yok olup gideceksin. Yalnız şu kötülüğü bırakacaksın ki seni örnek alanları dinsiz îmânsız bırakacaksın ve o yazık edeceksin. Çünkü o seni örnek aldıysa yazık ettin onlara saptın ve sapıttın. Arkadaş İslam kimseye bir şey dayatmaz sende dayatma. Ben Kur’an okuyanı, hadis okuyanı, tefsir okuyanı falanca kadroya mı getireceğim? Bu millet Müslüman %99’u böyle istiyor. Senin zorbalığın sana onun için bu dayatmadan vazgeç bu dayatmalar en vahşi çağdışı beyinlerin kalıntılarıdır bunlar. Özgür hür olarak adâleti, sosyal adâleti uygula ve her hak sahibine hakkını ver. Senin istediğin gibi inanmaya kimse mecbur değil ama Allah’ın isteklerine her kul uymaya mecbur. Sen kimsin? Yarın geberip leş olup ortada kokacaksın kokmamak için alıp atacaklar seni mezara sen kokacak birisisin. Yani millete dayatma hakkını sana kim verdi? Silahın mı var iyi öteki de eline silah alır o zaman savaşalım mı? Bak, burada kargaşayı çıkaran sensin bak barışı savaşı çevirende sensin ve terör estiren de sensin. Demek silahım var diye dayatacaksın öyle mi? Benim ilkelerim şudur tamam, ötekinin de başka ilkeleri var. Bende Allah’ın ilkelerinin yanayım, Peygamberin ilkellerinden ve bilimden yanayım, çağdaşlıktan yanayım senden yana değilim. Ama sen de senin gibi olmaya senin de hakkın var ona benim bir dayatmam yok, ama senin var sen de yatıyorsun.

 

Dakika 1:15:04

 

Bu dayatma demek barışı savaşa çevirmek terör estirmektir. Terörist sensin ve millete zulmeden zâlim de sensin, hürriyeti özgürlükleri yok eden de sensin, inanan bir milletin tepesinde balyoz yutanda sensin, kendi işine gelene cezâ veren, işine geleni berat ettiren sensin, adâletin tarafsızlığını gölge düşürüp yok etmeye çalışan da sensin, adâlete saldırtan da sensin. Adâleti hukûkun üstünlüğünü üstün tut ki bu herkese lâzım. Bir milletin güvenliği gerçek hak ve adâletten geçer. Adâlet ideolojilere bağlı değildir, adâlet hakka adâlete bağlıdır. Yalnız burada adâletin ne olduğunu bilmeyen zihniyetin eline, zâlimin eline adâleti verirseniz o zaman o zâlim adâletin yetkisini keyfine göre zulmüne göre kullanır. Bugün olanların bir kısmı böyle… Yüce İslam ise tam adâleti getirmiştir bütün âlemleri kucaklamış tam bir sosyal adâlet ve barışla gelmiştir sen buna engel oluyorsun. Engel olabildiğin kadar ol Azrâil Aleyhisselâm ensende duruyor canını alacak vakti saati var senin gibi acele etmez O. Allah aceleden münezzehtir. Çünkü Yüce Allah’ın kudreti tamdır, kudreti tam olanın aceleye ihtiyacı yoktur her şeyi yerli yerince yapar. Acele bu aczin alâmetidir, cehlin alâmetidir. Pratiklik ayrı şeydir, acele ayrı şeydir acele şeytandandır tedbirde ayrı şeydir tedbirle bunları da karıştırma. Çünkü sen azıcık bir yerde gedik arıyorsun ki kusur arıyorsun şurada şu kusuru bulamaz mıyım acaba? İslam’da kusur yok, insanoğlunda kusur çok o başka. Cenab-ı Hak Mü’minûn Sûresi 60’ıncı âyet-i kerimede, bak ne diyor: “Kalpleri çarparak zekât verirler” (وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ). Yani bunlar en güzel şekilde mallarından en iyisini Allah için fukaraya zekâtlarını verirler ki yarın mahşerde o mal ateş olmasın ve Allah’ın verdiği nimetleri Allah yolunda hakkı ile kullanalım diye kalpleri bakın çarpa çarpa ne yaparlar; zekât verirler. Yani yerli yerince zekât verememişsen hâlim ne olur korkusuyla yerli yerince zekât vermeye çalışırlar hakkın hakîkatin adamları böyledir Allah’tan korkarlar. Bütün hayat boyu da Allah’ı da severler, âsî olmaktan korkarlar, azâbına çarpılmaktan korkarlar, bütün varlıkları ile O’nu severler ki sevilecek tek varlıktır ve yaratan bütün varlığınla sevilmez mi? Her şey O’na ait kalbini O vermiş, ruhunu bedenini O vermiş. Gözünü, kulağını, dilini, lisanını O vermiş her şeyi O vermiş. Yediğin içtiğin nimetler hep O’nun altına Kürre-i Arz’ı hazırlamış, üstüne gökyüzünü semalârı bak ne güzel dizayn etmiş. Böyle bir varlık sevilmez mi? O’nun Kitâb’ı Kur’an okunmaz mı, O’nun Peygamberinin geçirdiği şeriata Muhammedî şeriatın kurallarına uyulmaz mı? Bunlar hayat veren nurun dersleri seni ölümsüzlüğe hazırlıyor. Lütfü İlâhî’nin tecellîsi, ezelî ebedî rahmet tecellîsi. Sen nasıl olur da seni yaratana düşman kesiliyorsun O’nun emir ve kânûnlarını tanımıyorsun? Kimisi ateist, kimi deist, kimisi de teist…

 

Dakika 1:20:25

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Vücûdu Bâri Tevhîd-i İlâhî olan Allah’ı iyi tanı, mir ve kânûnlarını tanı. Allah’ın emirlerini sakın unutma! Duyduk duymadık deme!

 

Kaderin sırrına gelince kaderin sırrı meçhuldür yalnız kadere inanmak kulluğun görevidir Allah’ın hakkıdır. Niye? Allah her şeyi biliyor yazdı, ilmi ile ezelî ebedî kuşatan biliyor yazdı her şeyi biliyor. O’nun ilmine sen inanmıyor musun? Kaderine inan ama sakın zannetme ki öyle yazıldığı için mecburen sen böylesin. Öyle değil, irâdene göre yazıldı O bildiği için yazıldı ilim ve mâlûm… Dikkat et! Akıl makul, ilim mâlûm. Şimdi sen bir sene önce ayın tutulacağını hesap ettin, sen bildiğin için mi Ay tutuldu? Yok, tutulacağını önceden hesap edebildiğin için Ay’ın tutulacağını anlamış oldun. Yüce Allah da kullarının önceden ne yapacağını biliyor özgürlüğünü kısmadı ki O, ona göre yazdı. Muallik kader var, mübrem kader var. Kendi irâdene göre yaptığın her şeyden sorumlusun kaderin de ona göre yazıldı.

 

Kıymetli dostlarım,

 

“Nikâhla ırzlarını, namuslarını korurlar.” Bakın, burada geçen âyetlerden biri de budur; Müslüman nikâhla ırzlarını, namuslarını korurlar Müslümanlar zinâ etmez kimsenin karısına kızına kötü gözle bakmaz. Kadınlara da erkeklere de gözünüzü aşağı indirin kötü gözle bakmayın diyen şanlı Kur’an’da kesin Yüce Allah’ın emri var. Nikâhlan helâlinden nasîbini al harama sakın gitme, kötü gözle kimseye bakma, sakın haram yeme zinâ etme, zinâ yollarına da gitme, hattâ zinâya götürecek yollara da tebessüm etme. “Zinâya yaklaşmayın” diye de kesin emir var. (وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى) yaklaşmayın yapmadan önce zinâya götüren yolları da yasaklamış zinâ yollarını kapatmış. Bunun tedbirini almış ama bugünkü Allah’ın âyetlerini tanımayanlar bugün bu âyetlerle savaşanlar var.  Namuslu olmak için Allah her emri ortaya koymuş, namussuz olmak içinde birileri savaşıyor. Namuslularla savaşıyor, Allah’la savaşıyor, Allah’ın emri ile savaşıyor. Zinâyı ve zinâya giden bütün yolları kapatmıştır bunu çâresini almıştır. Nikâh düşen bir kadınla nikâh düşen bir erkeğin iki kişi tek başına bir arada kalmalarına Yüce İslam müsaade etmemiştir. Kadınlar kendi müessesesinde, erkekler kendi müessesesinde özgür hürce, serbestçe kadın kadınca,  erkek erkekçe görevini yapar. Kurtların içine kuzuları salarsanız, kurtların içine koyunları salarsanız, akşamleyin koyun yaralı gelip gelmediğine bakmazsanız o zaman şöyle bir bakın, sen kimsin nesin kendine bir bak!

 

Dakika 1:25:05

 

Sen kendin gibi olmasını istiyorsun milletin. Millet, senin istediğin gibi değil Allah’ın istediği gibi olmaya mecburdur. Senin istediğin gibi kimse olmaya mecbur değildir, benim istediğim gibi de kimse olmasın. Ama Allah’ın, Peygamberin istediği gibi olmaya mecburuz. Ben Allah’u Teâlâ’nın kuluyum onun için mecburum. Sen Allah’ı tanımıyorsan bu senin bileceğin iş, O tanımadığın Allah yarın seni huzuruna çekecek hesabını vereceksin. Sen ateistmişsin ben mü’min Müslümanım. Sen deistmişsin ben mü’min Müslümanım. Senin gibi olmaya mecbur değilim. Sen %99’u Müslüman olan bir millete Ateizmi,  deizmi, materyalizmi dayatmaya ne hakkın var? Dayatamazsın. Sen zerre kadar özgürlüklerden yana isen o zaman milletin irâdesine başvurursun, millet nasıl istiyorsa öyle mi istiyorsun; tamam, sen öyle olabilirsin. O zaman da sen demokrasiyi bile katleden kâtillerdensin özgürlük sahasını da yok etmeye çalışıyorsun. Demokrasiye kendi keyfine göre silahların önüne katıp güttüğün demokrasi, demokrasi midir? Güdümlü, nerede özgürlük? Birilerine var, öbürlerine yok. Onun hesabını vereceksin bana değil Allah’a vereceksin. Ben kimseden hesap istemiyorum benim kimseyle problemim yok. Benim problemim, bu dayatmacalar îmânının karşısında küfrün savunuculuğunu yapan adâletin karşısında zulmeden zâlimler var ya, bizim hedefimizde insanlığın düşmanı bizim düşmanımızdır. Allah’ım düşmanları bizim düşmanlarımızdır, hakkın hakîkatin düşmanı bizim düşmanımızdır. Ne yaparız biz düşmanımıza? Barışı teklif ederiz, adâleti teklif ederiz onu kurtarmaya çalışırız. Biz de zulüm yok biz Müslümanız. Sen İslam’ı yanlış tanımışsın yanlış da tanıtıyorsun millete zaten. Bakıyorum, İslam çağdışı diyorsun çağdaşı olan sensin beynin zifiri karanlık küfrün karanlığının içine düşmüşsün, şirkin karanlığı içinde yaşıyorsun çağ dışı olan sensin. Haa bir Müslüman yanlış yapıyor o Müslüman…

 

Dakika 1:28:16

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 58 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}