488- Tefsir Ders 488 hayat veren nurun keşif notları
488- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 488
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Naziât Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 46’ncı Âyet-i Kerime’ler)
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî vesellem”
“Estağfirullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer.”
“Subhânallâhil azîm ve bi-hamdihi Elhamdülillah Allah’u Ekber bi-adedi halkıh Lâ ilâhe illallah bi-adedi halkıh ve mile’l mîzan ve müntehel ilm ve mebleğa’r rızâ ve zinetel arş.”
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Nebe Sûresi’nin keşif notlarıyla dersimiz devam etmektedir.
“Nebe” Büyük haber demektir. Nebe Sûresi’nin isminden de anlaşıldığı gibi en büyük haber kesin Peygamberin kesin haber ki Peygamberin Aleyhissalâtu Vesselâm’ın gönderilmesi Kur’an-ı Kerim’in Peygamberin verdiği kıyâmet dirilme haberleri ve diğer bütün haberler kesin gerçek haberlerdir. İslam’da ne haber varsa Hz. Muhammed’e vahyedilen kesin haberlerdir.” Kimi öyle kimi öyle şey mi olur ki acaba!” diyorlardı. Tabii ölünce dirilmeye inanmayan Müslüman olamamış birçok zihniyet vardır ki bunlar tereddüt içinde bakıyorlardı bu kesin haberlere bu gerçeklere. Tabii insanlığın tümünü Kur’an-ı Kerim uyarmaya, irşâd etmeye geldi. Tabii irşâd olmak isteyen herkesi, irşâd olmak istemeyen kendi bilir. Evrende bulunan âyet ve delillerle ispat etmektedir. Evrende bulunan âyet ve delillerle ispat etmektedir. İnsanoğlu kâinata tekvînî âyetlere kitâbî Kur’an-ı Kerim’in âyetlerine iyi baktığın zaman akıl gerçek doyuma ulaşır.
Mihad, döşeli beşik, yatak uzay boşluğunda bulunan kücre-i arz ayağımızın altına bir döşek misâli serilmiş.
Evtad, dağlar kürre-i arzın üzerine çivi misâli çakılmış kazıklar misâli yerleştirilmiş. Cenab-ı Hak bu Sûre-i Celile de bunları bize anlatıyor. Direksiz ev kazıksız direk olmaz ama dikkat edin ki şu kâinatta şu gördüğünüz âlemde uzay boşluğunda bütün o gezegenleri dünyamız dâhil o galaksileri yüce kudret bakın uzay boşluğunda kendi emriyle hareket ettirmektedir.
Enbiyâ Sûresi’nin 31’inci âyetinde: “Sarsmaması için sabit dağlar yarattık.” Çalkan sağlanma insan hayatı bakımından jeolojik coğrafi atmosferik yani boşluk sosyal yerçekimi dâhili küskümleler karanın denizden yüksek oluşu su depoları kaynaklar suyolları rüzgârların bulutların yağmurların hazırlanması daha nice faydalar bulunmaktadır. Fayda üstüne faydaya dayalı bunlar yaratılmış ve kürre-i arzın üzerine dağlar yerleştirilmiş.
Dakika 5:40
Dağlar sürekli çalkantı sallantı olacaktır eğer dağlar yerleştirilmeseydi. Tek bir tane dâhi yani bir hücrecik bile kürre-i arzda tutunamazdı. Çünkü sürekli deprenecekti her gün deprem olacaktı. Cenab-ı Hak kürre-i arzı mükemmel şekilde yaratmıştır, her şeyi mükemmel yaratmış. Yalnız bu mükemmeli anlamak için mükemmel îmân, mükemmel ilim lâzım.
Ezvâc, hayatın çeşitlenmesi karşı çiftlerin varlığı her şeyin çift yaratılması Allah’u Teâlâ’nın kendinin tek olmasıdır.
Birde “Sübât’tan” bahsediyor uykuyu sübat olarak yarattığını söylüyor Rabbimiz. Bu dinlenme, kestirme, ölüm, uyku, hafif uyku, rahat anatomide sağ ve sol atardamar sübat’ı meşhûrdur. Kesmek işi kesip istirahat etmek, tatil yapıp dinlenmek, işi tatil etme günü, sessizlik ve rahat. Ebû Hayyân ve bazı müfessirler sübat kelimesinden bu tür mânâları olduğunu keşfetmişlerdir. Tabii bundan bizim yakînen anladığımız uyku bir dinlenme olarak bize lütfedilmiştir. Yalnız tabii sübat’ın içeriği geniştir mânâsı uykunun da kendisi mükemmel bir Kudret-i Rabbâniyenin belgesidir. Uyku hakkında daha önceki derslerimizde geçti. Uyku; bir ölümün yarısıdır uykudan kalkan hayata yeniden başlamaktadır yeni bir hayat verilmektedir. Yüce kudretin bunlar birer birer belgeleridir.
Zemahşerî En’âm Sûresi 60’da: “Gece öldüren, gündüz dirilten ne işlediğinizi bilen O’dur. Dönüşünüz Yüce Allah’adır. Yaptıklarınızı size haber verecektir.”
Taberî; Cumartesi’ye de rahat ve huzur günü “yevmi sebt” denmiştir. “Canlı olduğunuz hâlde ölü gibisiniz.” Taberî bunu söylemiş. Birde nice canlılar vardır insanoğlunun gâfilleri gâfil ve câhilleri bunlar canlı olduğu hâlde ölü gibi yaşarlar şuurlu yaşamazlar gerçekleri araştırmazlar.
Suyûtî; Celaleyn de Celâlettin Mahalli ve Celâlettin Suyûtî bedenlerinize rahat diye subat’ı bu şekil açıklamışlar.
Dakika 10:00
Kadı Beydâvî, burada insanoğlundaki kuvvetlerin dinlenmesi ölümde rahatta mecâzîdir. Yeni bir üfürme ile tekrar dirilme fizyolojisini özetlemişlerdir bunun bizim kâşif âlimlerimiz. Uyku, ölüm ve rahat işte subat’ta bunlar görünüy. “Uyku ölüm ve hayat”. Tabii subat’ın içinde bu hayat ve rahat huzur bunların arasındaki karanlık mahiyetine bir temastır. Nicelerine bunlar lütfu ilâhî olurken niceleri içinde ıstırap olma durumu vardır. Çünkü aynı nimeti iki insan yer birine şifa olurken öbürüne dert olabilir. Bu da insanların kazanımlarının karşılığını Cenab-ı Hak verirken kim ne kazanıyorsa onun karşılığını alır. Kalbin, ruhun, düşüncelerin, niyetlerin sübjektif ve objektif durumlarımızın bir karşı kazanımı vardır. Onun için bu kazanımlar meşrû olmadığı müddetçe bunun karşılığını da ona göre alacaksın. Yani kötülük kazanan iyilik elde edemez, kötülük eken iyilik biçemez. Gecenin libasın nice faydaları vardır karanlıkta gecenin elbisesidir. Dinlenmek için gece en uygun ortam olarak yaratılmış düzen öyle kurulmuştur.
Meaş, iş, geçim hayat, hayat ve geçim için çalışmak vakti. Yani “meaş” da geçim, hayat, hayat ve geçim için çalışma vakti olarak gündüz yaratılmıştır. Seb-i şidat; Yedi sağlam bina, Mülk Sûresinde yedi gök yedi gezegenin hareketleri ve yörüngeleri, yedi sağlam bina gök, yedi sağlam bir bina ki yedi kat gökler. Bunlar bakın “seb-i şidat” olarak bunların yaratıldığını Cenab-ı Hak bize duyurmakta kudretini belgelerini ortaya koymuştur.
Vehhâç; Ateşin parıldaması pek parlak parıl, parıl… İşte şöyle bir bakalım;
Kıymetli dostlarımız,
Yüce Rabbimiz gerçekleri bize bir, bir ortaya koymuş. Ölüm, dirilme ölüm Sûr’u üfürülecek dirilme Sûr’u ki bu da ayağa kalkma mezarlardan ayağa kalkma mahşerde büyük mahkemede mahkeme olma olayıdır. “O gün bütün insanların önderleri ile çağıracağız.” Yani büyük mahkemeye insanlar hangi topluluğun içinde önderi kimse o önderin peşinden gidenler kimlerse onlarla mahşere çağrılmaktadırlar.
Dakika 15:00
Önderine bak, İsrâ Sûresi 21’inci âyetini iyi bak! Herkes önderi ile peşinden gidenleri ile birlikte diyor o gün insanları çağıracağız diyor Cenab-ı Hak hem de bütün insanları hiç tek kişi bırakmaksızın. Her millet önderi ile alay, alay ümmet, ümmet grup, grup mahşere gelirsiniz. Gök yaralar çökmeye yüz tutar bu da kıyâmetin başlangıçlarıdır. Kapı yaralama ve çatlamadan başkadır. Çatlama, yarılma yıkımın başlangıcı yıkım üfürmesi ilk Sûr’a bu âlemin yıkılması için üflenecektir. İsrâfil Aleyhisselâm bununla görevlidir. “Göğü kitap sahifelerini dürer gibi düreceğiz tamamen yok oluşundan sonra yeniden yaratılması âhiret düzenin kurulması ile ruh ve melekler saf, saf kıyama duracaklar.” Âraf Sûresi 40’ıncı âyet-i kerimede: “Onlara göklerin kapıları açılmaz. Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlarla cennete giremezler. İnkârcılar için açılmayıp cennetliklere açılacaktır.” İşte görüyorsunuz daha ölüm olayı olur olmaz durum kendini gösteriyor îmânsız ruhlara gök kapıları açılmıyor onlara tabii siccine doğru aşağı doğru bir gidiş başlıyor. “Yer ve dağlar kaldırıldı ve arkasından da bir defa bir çarpılış çarpıldılar.” Hakka Sûresi, yer dümdüz olur, bu âlem başka âleme çevrilir. İbrâhim Sûresi 48; “O gün yeryüzü başka bir yeryüzüne çevrilir göklerde başkalaşırlar göklerde başka göklerdedir. Dağlar serap gibi hayâle dönmüş yok olmuştur.” Bunlar kıyâmetin birer birer safhalarıdır.
Mirsad; Avcı’nın av gözlediği gibi gözetleme yerine mirsad denmektedir.
Ebû Hayyân; Zebânîler azgınları gözetlerler. Mukâtil; Dostlar geçer gider düşman hapsedilir cehenneme. Dostlar nereye giderler? Cennete. Düşman hapsedilir. Nereye? Cehenneme. Dönüp dolaşıp gidilen gözetleme yeri, herkes hak ettiği yere gönderilir o büyük mahkemenin sonucunda. Hukûk asırlar geçer başka asırlar gelir. Arap dilinde ne sona erer ne biter. Râbi Katâde böyle açıklamışlardır. “Ahkâbe” peş peşe seneler devirler. Seksen küsur yıl her biri 1000 sene demek olan âhiret günleri ile senesi 360 gün olmak üzere 80 yıl diye rivâyet edilmiştir ki 29000 sene kadar bir devir demektir.
Dakika 20:00
Bu da 29000 sene kadar bir devir demektir. 70000 sene diyenler de vardır. “Hukubun” sonu olan bir süreyi ifade etmesi “ahkâbın”da sonlu olması gerekmez. Şimdi “hukubun” sonu olan bir süreyi ifade etmesi “ahkâbın”da sonlu olması gerekmez. Devirlerce sonsuza kadar demek olur çokları “hukubun” bütün zamanlara içine alan “dehir” mânâsındadır demişlerdir sona ermez mefhum-u muhâliftir diğer ebedî kalacaklar diğer âyetler ile çelişemez. Çünkü diğer âyetlerde ebedî kalacaklar cehennemde buyurmaktadır. O âyetlerle bu âyeti çeliştiremezsin. Mü’minlerin âsîleri için olabilir îmânlı âsî Müslümanlar asırlar cehennemde çağlar boyu kaldıktan sonra cehennemdeki bunların yerleri bu âsî mü’minlerin yerleri söndürülür ve cennete gönderilir. Ama eğer buradaki âsîler âsî mü’minler için olduğu zaman âsîleri çağlar boyu asırlar boyu da cehennemde kalacakları anlaşılmaktadır. Takvâ sahipleri karşıtı olarak şimdi âsî mü’min takvânın zıttıdır. Ehl-i Takvâ Rabbisine âsî olmak istemez bile bile haram ve günahlara ısrâr etmez derhâl tövbe eder bir daha yapmaz yapmaya çalışır. Ama âsî mü’minler günaha devam ederler onun içinde cehennemde çağlar boyu kalma tehlikesi vardır. Cehennemin mü’minlerin âsîlerine ait tabakasının çünkü herkese ait cehennemde tabakalar var. Bu cehennemin mü’minlerin âsîlerine ait tabakanın neticede söneceğine dair hadisi şerif rivâyet edilmiştir. Buradan dünyada mahkûm ve esir milletlere de bir işaret vardır. Nedir bu işaret? Dünyada mahkûm ve esir milletler kendi yüce değerlerine sarılırlarsa kurtulurlar. Azâbın sona ermeyeceğine bir nastır. İşte inkârcıların azâbı sona ermeyecektir. 30’uncu âyete baktığımız zaman: “Azâb üstüne azâb artırılmaktadır.” Yapmadıklarını ve yaptıklarını herkes amel defterinden hazır bulmuşlardır. Yapmadıkları nedir? Yapması gereken farzları, vacipleri, sünnetleri bunları yapmadıklarını da hazır bulmuşlardır yaptıklarını hazır buldukları gibi günahtan sevaptan ne yaptılarsa hazır bulmuştur herkes amel defterinde.
Yine Yüce Rabbimiz (Mefâza)dan bahsediyor.” إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا “
Dakika 25:00
“Büyük kurtuluş büyük zafer…” Bakın kim kurtuluyor? Muttakîler. Tenvinli oluşu büyüklüğünü gösterir sonsuz azâbtan kurtuluş; sonsuz nimete, cennete, cemâle kavuşmak.
“Bedel-i iştimâl” veya “Bedeli Baus” yoluyla neşesi açıklanıyor.
Evet, kıymetli dostlarınız,
Hadâyık; Mükemmel göz bebeği cennet bahçeleri, oradaki zevki sefa nimitler dolu olan bostanlar, bağlar, bahçeler.
Kevâkib; Küp şeklinde tomurcuklanmış turunç memeli cennet kızları, taze cennet kızları.
“Etrâb” “hep bir yaşta” bulunan cennet kızları bazı tefsirlerde cennet kızları hep 16 yaşında erkekleri 33 yaşında diye rivâyet vardır. Evet, bazı tefsirlerde cennet kızları 16 yaşında erkekleri 33 yaşında diye rivâyetler vardır. Vâkıa ve İnsan Sûresi’nde bunlar geçti. Bir de “hisâba” diyor Rabbimiz; “Tam mükâfat “yeter mi yeter deyinceye kadar yeterli ve bol diye tefsir edilmiştir. Hasbunallâhu da olduğu gibi. (Rabbis-semavâti) bu (Rabbike)den bedendir (Er-Rahmani) de atf-ı beyândır.
De ki: “Ruh Rabbinin emrinden bir emirdir.”
Âlûsî şöyle naklediyor: “Ruh Allah’ın ordularından bir ordudur, meleklerden başka bir ordudur.” Hadis-i şerif Ruhul Meâni de böyle nakletmiş Âlûsî. Bazıları Hafaza Melekleri ruhlar üzerine vekil kılınan melektir demişlerdir.
Gazâlî İhyâ’da: “Ruh denilen melek ruhları bedenlere yerleştiren melektir diyor. Bunların hepsi doğrudur çünkü çeşitli görevli melekler bulunmaktadır. O nefes alır aldığı nefeslerden o ruh isminde bir melek var diyor apayrı o nefes alır aldığı nefeslerden her biri bir bedende bir ruh olur. “Mevlâ her şeye kâdir.” Bu bir gerçektir kalp ehli kişiler bunu basîretleri ile görürler.
İbn-i Abbâs’tan (Radıyallâhu anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) gelen haberde: Ruh, Cebrâil Aleyhisselâm‘dır bu da doğru. Çünkü Cebrâil Aleyhisselâm da birçok melek olgularının başkomutanıdır. Cebrâil Aleyhisselâm, kıyâmette korku ile titreyerek kıyama huzura duracaktır. Yani Allah’ın huzuruna hem de korkak, titreyerek.
“Allah’ım! Noksan sıfatlardan uzaksın, ya Rabbi senden başka ilâh yok biz sana hakkıyla ibadet edemedik” diyecektir Cebrâil Aleyhisselâm. Suyûtî, Ed-Dürrü’l Mensur da nakledilmiş bu haberde.
Kıymetli dostlarım, Yüce Allah’ın büyüklüğü karşısında herkes bakın Cebrâil Aleyhisselâm da dâhil herkes aczini itiraf ediyor.
Dakika 30:30
Çünkü O Yüce’ye kimse hakkıyla kulluk edemez. Çünkü herkes âciz, âcizin yaptığı her şey kendi iktidarını aczine göre olur. Onun için değerli kullar bu aczini Yüce Allah’a itiraf etmişlerdir. Cahiller, inkârcılar, Firavunlar Allah’a kafa tutarlar o kafalarda hep kırılmıştır kırılacak cehenneme atılacaktır. Rasûlallah tarafından bilinen ruh demek şimdi muhatap Efendimiz’dir burada. Rasûlullah tarafından bilinen ruh demek çünkü buradaki muhatap Sevgili Peygamberimizdir.
Beydâvî; Ruhlar üzerine vekil kalınmış bir melek veya ruh cinsi veya Cibril-i emin veya büyük bir yaratıktır demiş Beydâvî ki bunların aslında hepsidir. Meâric ’in başına, İsrâ’nın da 85’inci âyetinde bunların izâhı yapılmıştır. (وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّاۚ) “Melekler saf, saf olduğunda…”
Kıymetli dostlarımız,
İzim ile şefaat kapısının açılışı Allah izim etmedikçe kimsenin şefaat etme şansı da yok. Melek orduları da kat kat daireler şeklinde kuşatmışlardır. Makâm-ı Mahmûd’a göndermesi yakındır. Bu âyet ve şefaat hadis-i şerif genel şefaate izinli olan Hz Muhammed’in makâmı, Makâm-ı Mahmûd ’dur. Özel şefaatler bundan sonra başlar genel şefaate Cenab-ı Hak Hazreti Muhammed’i yetkilendirmiştir onu yetkili kılmıştır. “Onlar Allah’ın râzı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.” Dikkat et! Enbiyâ Sûresi 28 “Onlar Allah’ın râzı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.” Allah Celle Celâlühü bakın, râzı olduğunu bilmek şefaat edecek zât-ı muhterem olan kimselerin Allah’ın râzı olduğu kimseyi bilmek. Yoksa Allah’ın râzı olmadığı kimselere şefaat edemiyorlar. “Onlar Allah’ın dilediği kadarından başka onun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Korka korka şefaat edecekler isâbet edeninki kabul olacaktır.” Yani her şefaat kabul değil, isâbet edenlerin şefaati kabul edilecek ki bu da Sevgili Peygamberimiz başta olmak üzere. “Şefaatim ümmetimin büyük günahları içindir.”
Dakika 35:10
Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce, Ahmed bin Hanbel rivâyet etmişlerdir. Haber verilen kalkma ve hüküm günü bu da buradaki büyük haberden maksat mezardan kalkış hareketleridir, hüküm günü yani büyük mahkemeye gelme günü. İşte en çok haber verilen büyük haberlerden biri budur.
“Fa-i fasîha” İş irâdenize, dilemenize, çalışıp kazanmanıza bağlıdır. Îmân, itaat, takvâ ile olur irâde ile yükümlü olmayıp dirilmeseydim der. Dikkat et! İş irâdenize, dilemenize, çalışıp kazanmanıza bağlıdır. Îmân, itaat, takvâ ile olur. Mutlaka cennette girmek istiyorsan Yüce İslam’ın tümüne tam îmân edeceksin gereğini yapıp Allah’a itaat edeceksin ve takvâ ehli olacaksın. İrâde ile yükümlü olmayıp dirilmeseydim diyen duruma düşmeyeceksin.
İbn-i Ömer, Ebû Hureyre ( Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn).Mücahit’ten şöyle rivâyet ederler;
“Yüce Allah hayvanları da huzura getirir mahşer günü birbirinden haklarını alır boynuzsuz boynuzludan hakkını alır.” Adâlet tecellî eder sonra onlara “toprak olun” diye Yüce Allah buyuracak onlar toprak olacak. Kâfirler de toprak olmayı isteyecekler ama insanın hiçbirine yok olmak toprak olmak yok, ölüm yok artık. Kâfirler bunu sezdiler toprak olmak, yok olmak istiyorlar hayvanlar gibi, bunun içinde Cenab-ı Hak cehenneme atılan ne kadar îmânsızlar, âsîler varsa ölümü orada da ortadan kaldırıyor cennette de zaten ölüm yok, ebedî ölümsüz mutlu bir hayat var. Keşke îmân itaat etseydim diyeceklerdi hepsi bütün âsîler, bütün kâfirler. “Keşke îmân etseydin, keşke itaat etseydim, keşke iyi bir Müslüman olsaydım” diyecekler ama iş işten geçmiştir. Fırsat şimdi eldeki fırsattır herkes aklını başına almalıdır.
Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz, şimdi de Naziât Sûresini gelmiş bulunmaktayız.
Bismillâhirrahmânirrâhîm
Naziât Sûresi Mekke i Mükerreme döneminde inzâl edilen sûrelerdendir. Âyet sayısı kırk altı, sıra numarası yetmiş dokuzdur.
Dakika 39:35
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ ﴿١﴾
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ ﴿٢﴾
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ ﴿٣﴾
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ ﴿٤﴾
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ ﴿٥﴾
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ ﴿٦﴾
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ ﴿٧﴾
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ ﴿٨﴾
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ ﴿٩﴾
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ ﴿١٠﴾
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ ﴿١١﴾
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ ﴿١٢﴾
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ ﴿١٣﴾
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ ﴿١٤﴾
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ ﴿١٥﴾
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ﴿١٦﴾
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ ﴿١٧﴾
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ ﴿١٨﴾
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ ﴿١٩﴾
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۘ ﴿٢٠﴾
فَكَذَّبَ وَعَصٰىۘ ﴿٢١﴾
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ ﴿٢٢﴾
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ ﴿٢٣﴾
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ ﴿٢٤﴾
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ ﴿٢٥﴾
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ﴿٢٦﴾
(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)
1 – Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,
2 – Usulcacık çekenlere,
3 – Yüzüp, yüzüp gidenlere,
4 – Yarışıp geçenlere,
5 – Derken bir iş çevirenlere kasem olsun (ki kıyâmet var).
6 – O gün deprem sarsar,
7 – Onu ikinci bir sarsıntı izler.
8 – Yürekler vardır, o gün kaygıdan hoplar.
9 – Gözler kalkmaz saygıdan.
10 – Diyorlar ki: „Biz tekrar eski hâlimize mi döndürülecekmişiz?
11 – „Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha?“
12 – „Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür.“ dediler.
13 – Fakat o bir tek haykırıştır.
14 – Bir de bakarsın hepsi meydandadır.
15 – Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?
16 – Hani Rabbi ona kutsal vaadi Tuva’da seslenmişti:
17 – „Haydi, demişti, git Firavun’a, çünkü o çok azdı.“
18 – De ki: İster misin arınasın? Şirkten, küfürden kurtulasın?
19 – Seni Rabbinin yoluna ileteyim de ondan korkasın.
20 – Mûsâ Firavun’a o büyük mûcizeyi gösterdi.
21 – Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.
22 – Sonra koşarak dönüp gitti.
23 – Derken adamlarını topladı da bağırdı:
24 – „Ben sizin en yüce Rabbinizim“ dedi. Hâşâ! İşte Firavun aklı…
25 – Allah da onu tuttu, dünya ve âhiret azâbıyla yakalayıverdi.
26 – Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.
İşte kıymetli dostlarımız, Firavun aklını görüyorsunuz kendini Rab yerine koyarlar. O çağınkilerde öyledir, bu çağınkilerde öyledir, her çağda Firavunlar böyledir sonuçta belleri bıkınları kırılıp cehenneme atılmışlar atılacaklardır.
Dakika 44:26
استعيذ بالله
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠﴿٢٧﴾
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ ﴿٢٨﴾
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ ﴿٢٩﴾
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ ﴿٣٠﴾
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ ﴿٣١﴾
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ ﴿٣٢﴾
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٣﴾
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ﴿٣٤﴾
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ ﴿٣٥﴾
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى﴿٣٦﴾
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ ﴿٣٧﴾
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ﴿٣٨﴾
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ﴿٣٩﴾
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ﴿٤٠﴾
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ ﴿٤١﴾
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ ﴿٤٢﴾
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِ كْرٰيهَاۜ ﴿٤٣﴾
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ ﴿٤٤﴾
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ ﴿٤٥﴾
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا ﴿٤٦﴾
27 – Yaradılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.
28 – Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.
29 – Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.
30 – Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
31 – Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
32 – Dağlarını oturttu.
33 – Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.
34 – Fakat o her şeyi bastıran büyük felâket geldiği vakit,
35 – O, insanın neyin peşinde koştuğunu anladığı gün,
36 – Gören kimseler için cehennem hortlatıldığı vakit,
37 – Artık her kim azgınlık etmiş,
38 – Ve dünya hayatını tercih etmişse,
39 – Kuşkusuz onun varacağı yer cehennemdir.
40 – Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise,
41 – Kuşkusuz onun varacağı yer cennettir.
42 – Sana o kıyâmeti soruyorlar, ne zaman kopacak diye.
43 – Sen nerde, onu anlatmak nerde?
44 – Onun son ilmi Rabbine aittir.
45 – Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın.
46 – Onlar o kıyâmeti görecekleri gün sanki dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.
İşte insanoğlunun dünyada ki durumu son âyette belirlendiği gibi kıyâmetin durumu da bu şekilde ortaya konmuş gerçekler anlatılmış, Firavunların durumu da bakın ibret olarak ortaya konmuştur.
Şimdi bu âyetlerin bir de keşif notlarına bakalım;
Kâfirin ruhu suda boğulan kimse gibi böyle zoraki çıkarılır böyle çeke çeke çıkarılır. (وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ﴿١﴾) mü’minin ruhunu, devenin ilmiğinin çözülmesi gibi alır. Bu da, (وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ ﴿٢﴾) birçok budağı vardır birçok budağı olan demir şişin yaş yünden çıkarıldığı gibi ölüm meleği ve yanındaki yardımcıları kâfirlerin ruhlarını böyle çeke çeke, söke söke çıkarırlar canını. İşte ğark (وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ﴿١﴾) daldırıp boğmak uzağa gitmek… Yani söke söke, çeke çeke kâfirin canını alıyorlar.
NÂZİÂT, biliyorsunuz söküp çıkarmak, şiddetle söküp almak, soymak nezi’ kökünden.
Dakika 50:05
Can çekişme hâli hayatı yanları çekip alan kuvvetler çeke çeke, daldırarak, boğarak, dipten tırnağa canları çeke çeke alan azâb melekleri kâfir ruhların çıkarılması, cihâd eden kuvvetler, atış yapan gâzîler ve bu gâzîlerden meydana gelen kuvvetler, gürültü ile koşanlara gasem… Cenab-ı Hak bu kuvvetlere yemin ediyor. Firavun’un belini kırmış Kıbtî Kavmi boğarak helâk etmiştir. Nüzü’ kökünden vatana hasret gurbetçiye tam bir hasret anlamındadır “Nüzü, nâzi”.
Şimdi Firavunun devleti vardı kendine has Kıptî’lerden milleti vardı. Büyük servetleri, hanlar, hamamlar, kervansarayları vardı. Ne oldu? Hepsinden koparıldı, beli bıkkını kırılarak cehenneme gönderildi. Allah’ım mülkünde Allah’a karşı konulmaz bu mülk Allah’ındır, Firavunların değil. Allah insanlara mal-mülk verince servet, devlet verince bakın dünya benimdir diyor, Rabbini yaratanı artık tanımaz oluyor Firavunlaşıyor nefisler feverân ediyor.
“Naşitât’a gelince bakın, tereyağından kıl çekmek gibi çekmek mü’minlerin ruhlarını nâzik yumuşak çeken rahmet melekleridir. Mü’minlerin de can verirken yağ içinden kıl çeker gibi incitmeden mü’minlerin canları alınır.
Kurtûbî, bazı sevdiği kişiyi kör ve sağır yapar, buğuz da daha büyük bir musibettir demişlerdir. Gönülleri kendine çeken ruhlar, nefisler onun için burçtan burca giden gezegenler. “Neşât” gönül hoşluğu ile çıkan mü’min ruhları. İşte kıymetli dostlarımız, Kur’an-ı Kerim’in de kısaca keşif notlarını vermekteyiz. Hepsi melekler rahmet ve azâb melekleri.
“Sâbikât”, ruhları cennete, cehenneme yarış hâlinde taşıyan melekler. Kimisi siccine doğru gidiyor, kimisi A’lâ ’yı ılliyyine doğru melekler ruhları götürüyorlar. Takdir mutlaktır mutlak diriltileceksiniz. Yani dirilmeyecek kimse olmaz hepiniz sorguya çekileceksiniz, istisnâsız herkes hesap verecek. İşi yönetip idâre eden melek orduları bunlar görevlilerdir, Allah’ın bunlarda ordularıdır. Erdemli nefisler melekler ve ruhlar âlemine arzu ve neşe ile çıkarlar. Yüzerler, mukaddes bölgeye giderler melekler sırasına ve daha ileri geçerler ölümden sonra ruhların bu âlemden nice eser ve hâlleri görülür. Onların manevî ve rûhî özelliklerinden istifâde edilir.
Dakika 55.20
Ölümden önce bir terbiye okuluna, tasavvuf okuluna katılıp o ekolde nefsi terbiyeden geçirmek ibadet, nefis mücadelesi vererek içini-dışını temizlemek ve ilâhî bilgilerde yükselen erdemli nefisler denilmiş Şehevî arzulardan sıyrılır mukaddes âlemin hasretini çeker, yükselme mertebelerinde yüzerler sonra bunlar terbiyeci olurlar. Kendileri terbiyeden geçmiş terbiye okulundan ki bunlar tasavvuf okulu Evliyâların okuludur. Bunlar önce kendi nefisleri terbiyeden geçer sonra bunlar da terbiyeci olmaya başlarlar. Düşmanla savaşıp yarışan ileri geçen gâzîler savaşı da yönetenler tüm kuvvetler üzerinde Cenab-ı hak burada yemin etmiştir.
Recf, Sarsmak, sarsılmak müteaddi (geçişli) ve lâzım (geçişsiz) anlamı vardır. Dünyayı yerinden oynatan olay âlemi seferber yapar. Mobilizasyon, mobilizasyon… İbn-i Abbâs birinci, ikinci üfürme “radife” olaylar birbirini izler yani ikinci üfürme. Ölüm, yıkım sûr’undan dirilmeye kadar olan vakitlerdir diyor İbn-i Abbâs’tan gelen haber de.
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
İşte gerçekleri göz önüne seren Yüce Kur’an, Yüce İslam bize gerçekleri bir, bir anlatmaktadır. Herkes iyi düşünmeli, Kur’an-ı Kerim’e bütün varlığıyla sarılmalıdır yoksa yazık olur. Çünkü yaşayan herkes ölür. Öleceğine göre ölüme hazırlık yap bu “fâni” hayatın bir de “bâkî” hayatı var buna hazırlığını yap aldanma! Kıymetli dostlarımız, gerçek hayatı yok sayan fânî hayata aldanan işte aldanmışlardır. Bu aldananlardan olmamalı. Kendini üstün tuttu; Kim? Firavun. Allah da onu yakaladı. Gören işiten ibret alacak şekilde azâb ve cezâya Cenab-ı Hak ne yaptı? Çarptı, Firavun Allah’ın gazâbın çarpıldı. Her Firavun çarpıldı, her Firavun çarpılacaktır. Muhammedî nizâma, ilâhî kuruma İslam’ın bütün evâmili küllisine sıkı bağlan paçanı kurtar. İbret alınacak ders var kâinatın sırlarını bilmek ilâhî bir lütuftur. Korkan saygı duyanlara, Allah’tan korkan Allah’a karşı saygı duyanlara Mûsâ Aleyhisselâm gelmiş Firavun batmış ne olmuş diyenler işte biz onlara hitap etmiyoruz. Bunlar ibret dersi alamazlar Firavun gelmiş de ne olmuş ders almak istemiyor Kur’an-ı Kerim’den gelmiş de ne olmuş diyenler var.
Dakika 1:00:30
Kıymetliler!
“Göğü taç giydirilmiş gibi yıldızlarla Cenab-ı Hak süsledi”. Fahrettin Râzî; “Yeryüzü önce küreç gibiydi yaydı yaşanır hâle getirdi.” Tefsiri Kebîr’de böyledir. Tuza ateşe kadar faydalı her şeye işaret edildi bu âyetler insana kendini tanıtıyor. Âsî mi muttakî mi işte terâzi kendini tart diyor. Ölmeden önce hemen şimdi kendini tart âsîlerden misin, yoksa muttakîlerden misin? İslam şeriatının terazisine, ölçüsüne göre kendini tart yanlış terazide tartılma onlar doğru tartmıyorlar. Muhammedî şeriatın terazisinde tartıl Kur’an-ı Kerim’in terazisinde tartıl yoksa aldanırsın başka teraziler doğru tartmıyor. Kıyâmetin zamanı kayıp haberlerindendir ilmi Rabbe aittir.
“Sizi mi yaratmak daha zor yoksa semâyı yedi kat gökleri yaratmak mı daha zor?” Cenab-ı Hak burada da insanlara sesleniyor. Semâ, yüksek ve direksiz “Siz semânın içinde bir zerresiniz.” Bina, dağınık parçalardan bütün meydana getirmektir. Bunca âlemi yaratan sizi mezardan kaldırmaz mı, diriltmez mi? Zor olanların hepsi yapılmış senin mezardan kalkman daha kolay. Onun için Allah için zorluk diye bir şey yok O, bir şeyin olması için sadece “Kün” der “Feyekün” oluverir.
Bir de “Semk’ten” bahsediyor; Aşağıdan yukarı yükseklik. O yukarıdan aşağı enine-boyuna kalınlık. Rahmân Sûresi 7’nci âyetinde denge kânûnu koydu diyor Cenabı Hak. Bundan göğün tam küre olduğunu söyleyenler olmuşlardır yani bu âyet-i kerimeden. Bunların tamamını tam bilen Yüce Allah’tır. Onun için kıymetli efendiler, güneş ve diğer aydınlatıcı cisimler yaratılmadan önce gök elbette karanlık gece hâlinde demekti. Yerkürenin kabuğu bunlardan sonra yaratıp üzerine döşek hâlinde döşendi.
“Deha”; yaymak “bast” sermek döşemektir.
“Cenabı Hak tabii ki sonra irâdesini göklere yöneltti de onları yedi kat gök hâlinde nizâma koydu.” Bu Bakara Sûresi 29’da ve Fussilet Sûresi 11’inci âyetinde de “sümme” kelimesi zamanda sonralığı değil, sözde sonralığı ifade eder. “Gece alâmetini giderdik” İbn-i Abbâs’tan gelen haber de: “Ay söndürmeden evvel güneş gibi parlak olduğu ve o zaman onun gece âyeti olmadığı beyân olunmuştur. “Yerkürenin ilk yaratılışında ve ay sönmeden önce yeryüzünde gece karanlığı yoktu demek olur.
Dakika 1:05:30
Ayın ilk yaratılışı yerkürenin yaratılışından sonra olmak itibari ile yerkürenin yaratılışından sonra gökte düzenleme yapılmış olduğu düşünülür.
Tâ ’ammeyi Kübrâ; Güç yetmez bela, en büyük belâ. İşte Tâ ’ammeyi Kübrâ bir gün bu kâinatı kaplayacak suçlular suçunun karşılığında büyük mahkemede adâlete çarpılacaklardır. Cennete cehenneme sevkiyat ânı zamanı cehennem hortlayacak açılacak alevler saçarak fırlayacak her gözü olan onu o cehennemi görecek. İbn-i Abbâs’tan gelen haber de: “Korkunç her şeyi kapsar”. Ne? Tâ ’ammeyi Kübrâ.
Meryem Sûresi’nin 71’inci âyetin de: “Herkes oraya varacak bu kesin hükümdür cennete giden de sırattan geçecek geçmek zorunda onun üzerinden geçmek zorunda olduğu için daha çok inkârcılar ve azgınları da kapsar ki hiçbir îmânsız “sırattan” geçemez cehenneme tepetakla sapır sapır dökülürler zebânîler tarafından cehenneme atılırlar. Hem de zincire vurularak belleri bıkınları kırılarak. Kulun ilâhî huzurda duruşu ve duracağı makâmıdır. Herkesin bir makâmı var kendi durumuna göre kazanımlarına göre bir sabıkalı orada huzurda duracaksın suçlunun, ağır suçluların mahkemedeki durumu ile diğerleri farklıdır.
Mürsâ; Durdurulmak geminin son durağa gibi. Buhârî Şerif böyle haber vermiş. Onu anlatmak senin görevin değil, sen son Peygamber oluşun onun alâmetlerindendir. Kıyâmetin en büyük alâmeti, Hz. Muhammed’in âlemlere Peygamber olarak gönderilmesidir. İşte ilerisine kimse karışmasın kıyâmetin ilmi ne zaman kopacağı Allah’ın ilmindedir. Dünya ömrü çabuk geçer keyiflerine bakanlar sonsuz belâya düşerler ne zaman deyip alaylı şekilde acele etmesinler. Acele ettikleri belâ başlarına gelecek vakti saati var hiç acele etmesinler, belâyı hak edenlerin başına kesin belâları gelecek.
Kıymetli dostlarımız, “Abese Sûresine” gelmiş bulunmaktayız.
Cenab-ı Mevlâ her sûrede dersini tam almayı Cenab-ı Mevlâ nasîb eylesin. Her sûreden, her âyetten, her kelimeden kalp, akıl, ruh dersini gıdasını almalıdır.
Dakika 1:10:03