495- Tefsir Ders 495 hayat veren nurun keşif notları
495- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 495
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
(Beled Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 25’inci Âyet-i Kerime’ler)
Bunlar iyi incelenmeli üzerinde düşünülmelidir. Değişken kalpler vardır, şöyle bir bak. Mücahitten “el-Vitr’u” Allah’ı anlamak, O’nun birliğini tekliğini anlamak diyor Mücahitten gelen haber de, takrîrî olarak. Fecrin Rabbine yemin olsun demek olur. Bu da inkârî ve takrîrî olarak. Fahreddin er-Râzî bunda yemin var mıdır diye soruldu da o da sorudur, Allah’ın birliğini Rablığını gösteren deliller vardır dedi. Kâdî Ebubekir Bâkıllânî veya Abdül Cebbâr yemin bu işlerin Rabbine yapılıyor, mübalağalı yemin var. O da ancak Allah’a yemin iledir.
Hıcr; Akıl demektir ki yani “nuha” “zi-hıcr”, akıl sahibi, kalp ile görmek yani ilimdir. Âd, Semûd, Cedis eski Araplardan Arab-ı baîde ki bunlar helâk olmuşlardır. Tevâtür görmüş gibidir, yani ilmel yakîn bir kesinlik ifade eder. Arab-ı, aribe saf Araplar, Kahtanîler gibi. Arab-ı müsta’ribe, Araplaşmış Araplar, İsmâil Aleyhisselâm’ın soyu ki Efendimizin mezhebi Adnaniler bunlardandır. Arap dilini bunlar yükseltmiştir, daha iyi geliştirmişlerdir.
Arab-ı müsta’cime, acemleşmiş Araplar, çeşitli milletlere karışmış Araplar İslam’ın fetihleri ile yayılmışlar, dünyaya yayılmışlardır. Sam Nuh’un oğlu, Sam’ın oğlu İrem, İrem’in oğlu Avs, Avs’ın oğlu da Âd’dır. İşte Âd kavminin kısa bir silsile anlatım tarzıdır. Necm Sûresi’nin 50’nci âyetinde “O önceki Âd kavmini yok etti” diyor. Şimdi bir önceki Âd kavmi var bir de sonraki. Bu sûre-i celile ile ilgili olan Âd kavmi de Âd’ı İrem, Âd’ı İrem’in Âd-ı Û’la (ilk Âd) olduğu görüşü ağırlıktadır. Mücahit, Katâde böyle demişlerdir. İrem eski demek, Mücahit kabile ismine İrem denmektedir. Âd’ın hepsinin atasıdır İrem. Bunu da İbnü İshâk bu haberi nakletmiştir.
İmad, tabii ki direk ve sütun, boyları uzunluğundan dolayı bu isim verilmiştir. Âd Kavmi uzun, iri cüsseli, direk gibi bir kavim idi. Bu haber de İbn-i Abbâs’tan gelmektedir. Çadır halkı, Yemen’de denize doğru Ahkâf da idiler. Bu haberi de veren İkrime ve Mukâtil ’dir. Ahkâf Sûresi 21’inci âyette “Hûd onları uyarmıştı. Uyanmadılar, helâk oldular”.
Dakika 5:03
İbnü Zeyd ’den gelen haber de “Direkler siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir misiniz?” Şuarâ Sûresi 128. Bir millet oyuna, eğlenceye, zevke sefaya dalar, hakka hakîkate karşı gelirse o millet batacak demektir.
Ebî Rukayş “Ürüm, Âd’ın kabirleridir” diyor, Râzî anlatıyor bunu da. Mesâfe gösteren işaretler “İrem” tekil “Aram” çoğuldur. Ebû Hayyân, İrem büyük şehir ismidir. Zatu’l-İmad Şeddad Bin Âd cennete eş bir şehir kurup kendi de halkı da içine girmeden yok edilmişlerdir. İrem cenneti denmektedir buna. Bu haberi de Ebû Hayyân vermektedir. Şeddad yani cenneti dünya da kuracağına karar vermiş kendi kafasına göre ve cennete eş bir şehir kurup kendi de halkı da içine girmeden yok edilmişlerdir. Şeddad’ın kurduğu şehre İrem cenneti denmekteydi. Abdullah Bin Kılâbe’nin devesini ararken ona girdiği rivâyeti sahîh değildir diyor Hafız İbnü Hacer. Hayal ürünüdür, bir efsanedir diyor. Muhammed Bin Kâ’b bu iskenderiyyedir demiş. İbnü Müseyyeb ve Makbüri “Dimeşk” demişler. Zemahşerî; ilk Âd kavmi Hûd Aleyhisselâm’ın kavmidir, sonraki Âd Kavmi ise İrem’dir demiştir. Bunu da Zemahşerî nakletmiştir. “Gökten gelen şiddetli bir sesle yok oldular”. Bak sonra ki Âd yani İrem’de helâk oldular. Kuvvet ve boyda o zamana kadar böylesi yaratılmamıştı.
Cevb, kesip biçme, mesafe almak anlamındadır. “Dağlar da evler yontuyorsunuz.” Şuarâ Sûresi 149. Cenab-ı Hakk’ın verdiği kudret ve kuvveti işte isyan da kullanınca helâk oldular. Vadi’l- kura, taştan 1700 kadar şehir yapmışlardı. Ne oldu bunlar? Sağlam binalar 1700 kadar şehir nereye gitti? Bunlar yok edildiler. Ne yaparsan yap Allah’a karşı koyarsan yok olursun. İnkârcılar mala göre değer verirler, üstünlüğü malda zenginlikte görürler. Mü’min ise değer nerededir? Mü’mine göre değer Allah’a itaat, tevfik-i hidâyet, nasîb olmasıdır, işte değer buradadır. Allah’ın hidâyetindedir. Dünyaya kazık kakmaktan, askerlerin, işkencelerin, çadır kazığının çokluğundan kinâye, kuvvetli mülk ve adamların varlığından kinâyedir ki derler ya “Dünyaya kazık mı kakacaksın?” Kazıklar sahibi firavun ve onun emsalleri ne oldu? Helâk olup gittiler.
Dakika 10:10
Onların kuvveti örümcek ağından fazla bir şey değildi, zâlim bu gerçeği görmedi görmez. İnkârcılar bu gerçekleri görmedi görmezler. Zulüm, isrâf, zevk ve eğlenceye dalmışlardır. Zulmediyorlar, haddi aşıyorlardı. Fesâd çıkarmışlardı, düzen bozulmuş, ahlâk ve fikirler bozulmuştu. Azâb kamçısı yağmaya başlamış ve azâb kamçısı yağmıştı. Azâb darbeleri tepelerine indi.
Mirsad, Yüce Allah onları gözetliyordu, bugün de gözetliyor ezelî ebedî Allah gözetlemektedir. Hiç kimsenin yaptığını yanına bırakmaz. Gözetleme yeri, “Mirsad” hepsine bakar kimseyi kaçırmaz hepsini gözetir. Şimdi gâfil, düşünemez. Allah’ın sürekli göz ettiğini gâfil insanlar düşünemez. Zevk, eğlence, taşkınlık, nankörlükle fesâda dalar, hüsrana uğrarlar. İşte âhiretteki ecir gerek ikrâm ve korumadır. “Rızkın darlığı da bolluğu da imtihandır”. Sevapça, amelce daha hayırlı olana bak, o da Amel-i Sâlih’tir. Kehf Sûresi 46’ncı âyette de bu açıklanır. Vazifeni yapmadan ikrâm beklenir mi? (Velâ tehaddune), bunun aslı (Vela tetehaddune)’dir.
Kıymetli dostlarımız,
Câhiliye devrinde çocuk, kadın, yetim mîrasta pay alamıyorlardı. Yüce İslam ise her hak sahibine hakkını verdi, evrensel yüce adâlet İslam ile dünyaya tecellî etti. Bu adâleti sen uygulamıyorsan, suç senindir. İslam adâletinin 14 asır örnekleri dünyadadır, sevgili Peygamberimizin Ashâbların, 4 halîfenin ve Hz. Ömer’in adâletinin dünyada dillere destan olduğunu herhalde herkes bilir. “Alnı terlemeden mala konmak ve isrâf etmek, geriye ne kalır?” Günahı, vebali kalır. Âhireti gözet hayırda yarış. Hakkâ Sûresi 14’üncü âyeti kerime de “Yer ve dağlar kaldırılır, çarpılır parçalanır”. Bugün gelecek başına kıyâmet kopacak, bundan önce sana ölüm gelecek ve bir asrın insanı mezara inecek. Bakın bir insanın ömrü ile ilgili şahsi kıyâmeti vardır, asırlık kıyâmetler vardır, bir de mevt-i külli, bütün âlemlerin yıkılıp yeniden yaratılması vardır ki işte büyük kıyâmettir. İbn-i Cüzey küçüklere, kızlara, kadınlara mîras vermiyorlardı. Mîrastaki haksızlık diğer kul hakları gibi dünyayı zulüm kasıp kavuruyordu. Yüce İslam dünyaya adâleti, merhameti, evrensel şefkati, evrensel bağışı getirdi. Sen İslam’ın önünde engelleri kaldırmıyorsan o suç senindir.
Dakika 15:00
Bakın bir de دَكًّا دَكًّا Dekk’ten bahsediyor, dek peş peşe çarpmalar. Çarpıp hurda, kırıntı hâline getirmek, düzlemek, toz duman hâline çevirmek, bu da kıyâmette bunlar olacaktır.
Münzîr Bin Saîd Allah’ın görünmesidir. Tabii Allah’ın görünmesi hükmü emir ve kânûnları, otoritesi, kudret ve saltanatın görülmesidir. Tefsircilerimizin keşfi beyânı böyledir. “Tamme” (büyük baskın), “sahha” (kulakları sağır eden gürültü) gürültü, delillerin ortaya çıkışı, saltanatının tam otoritesinin muktedir hükümdarın, saltanatının ortaya çıkması ki bunlar büyük kıyâmette kendini gösterecek. Bugün anlamayanlar o gün ebedîyyû’l-ebed feryâd ve pişman olarak her şeyi anlamış olacaklar. “Cehennem getirilmiştir, gözlerinin önüne konmuştur azgınlar için”.
Şuarâ Sûresi 9’uncu âyeti kerime de, hakîkati o gün anlar, amma iş işten geçmiştir. Allah’ın görünmesi benzetme yapmadan zamandan mekândan münezzeh olarak görünür. Aklın gücü buna yetmez, akıl onu bilir. Vakit iyi ameller yapsaydım, bak sebep takdim etseydim âhirete iyi ameller gönderseydim, vakit ise iyi ameller yapsaydım dünya da iken diyecek. İş işten geçtikten sonra de dök. İbn-i Kesir, mahlûkat Hz. Muhammed’den şefaat diler, melekler saf tutar, Mevlâ hükmünü verir. (وَثَاقَهُٓ) (عَذَابَهُٓ), 2 vecih ile bu izah edilmiştir. Zamir hakka râcî olunca Allah’ın yaptığı azâbı kimse yapamaz. Allah’ın azâb ettiği gibi kimse azâb edemez, vurduğu bağı kimse vuramaz. Zamir insana râcî olunca insanın kendine ettiği azâbı kimse edemez. Kendine vurduğu bağı kimse vuramaz. Bunun da sebebi insanın inkârı, kötü amelleridir. Her fenalık da insanın kendindendir. Nisâ Sûresi 79’da “Sana gelen her fenalık kendi nefsindendir” buyrulur. Müslim o gün cehennem getirilir, 70.000 dizgini vardır. Her dizginde onu çeken 70.000 melek vardır. Bu zebânilerin, zebânî meleklerin yüzüne de insanların aklı ermeyecek kadar güçlü zebânî olduklarıdır, Cehennemle ilgili görev başında olan melekler. Kisâî Yâkub kıraatinde “fetha” ve meçhul okunur. (“Lâ yu’segu” “Lâ yuazzebû”) “O’nun azâbı gibi kimse azâb görmez, O’nun bağlaması gibi kimse bağlanmaz”. Dünyaya gönül bağlayanlar, huzuru dünya lezzetlerinde arayanlar, âhireti dirilmeyi mahşerdeki büyük hesabı yok sayanların vay hâline!
Dakika 20:00
Allah’a gönül bağlayan, zikir itaat ile Rızâ-ı İlâhî’ye eren, nefsi mutmainne ki iyilikle kötülüğü ayırt eden, temizlenerek kişiyi Allah’a yaklaştıran nefse nefsi mutmainne denir ki-huzura ermiş nefis. (اِرْجِع۪ٓي) Şanlı Kuran’ın icazına bak. (اِرْجِع۪ٓي) Hakk’ı önce anlamış, îmân etmiş, ihlâs ile amel de huzur bulmuş. Yüce Rab (اِرْجِع۪ٓي) diyor, ne diyor? “Dön bana” diyor. (Radıyallâhu Anhüm) Allah onlardan râzı olarak (Veradu Anhü) “Onlar da Yüce Allah’tan râzılar”.
Kıymetli dostlar
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاًۜ﴿٦٩﴾
Nisâ Sûresi 69’da “Peygamberlerle, Sıddıklarla, Şehitlerle, Sâlihlerle” berâber olanlar var. İşte bunlar (Münamün-Aleyhim) bunlara Allah’u Teâlâ’nın inam ve ihsân ettiği kullar, bunlar üzerine İn’âm, ihsân olunmuş bunlar nimet verilenler. İn’âm, ihsân olunanlar, Yüce Allah’a yakın kullar. Sırasına bakın Allah’a yakın kullar sırasına, dizil onların nuru ile parla. Nüfusu Zekiyeler karşı karşıya konmuş aynalar gibi birbirine yansıdıkça nurlar artar. Ruhun bedenlere girmesi ile onlarla sevap yurduna gir, onlarla berâber gir cennetime diyor Cenabı Hak. Nefis bir şeyin kendisi, zat ve hakîkatidir. Yani ben dediği zaman o kişinin kendisidir. O bi-nefsihi kâim bizâtihi kendi kendine duruyor. İşte vücûdu bârî tevhîd-i ilâhî, O bir olan Allah nefsi ile kaimdir (ve bizâtihi) kendi kendine duruyor. Kimseye hiçbir ihtiyacı yok, bütün âlemler O’na muhtaçtır. Kıymetli dostlar, “şair” duyan, hisseden “meşûr” duyulan hissedilen iki özellik hakîkati bir olma ve uyuşmasıdır, uyuşma noktası. Uyku, gaflet, baygınlık, ölüm hâlinde birbirinden ayrılır. Hissetme, ayırma gücü, idrâk irâde ile kendisi ile başkasını hissederek ayırt eden veya birleştiren ruha da nefis denir. Hisseden şehvânî özelliği olan, idrâk eden, düşünen, söyleyen nefis gibi ki buna can tâbir edilir. Duygusu ile duymuş olduğu şey arasına perde girip uyuşmadığı olur, ayrıldığı görülür. Nefsi ile uyum sağlaması bir olma ciheti kendisinde değil, kendisinin üstünde bir hakîkattedir. İşte o her şeyin ve insanın Yüce Rabbi olan Allah’tır.
Dakika 25:03
O’nun emirleri ile uyum sağlayabilirsen işte mutluluk buradadır. Mutmain nefsin mutlu olması da buradadır. Enfâl Sûresi 24’te (وَاعْلَمُٓوا) “Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer, O’nun huzurunda toplanacaksınız”. Kalpleri senin kazanımlarına göre Cenab-ı Hak kullanır. Eğer sen yanlış eker yanlış biçersen, kalbinde olumsuzluklar, sıkıntılar, stresler, patlarcasına bir rahatsızlık söz konusudur, kalp ve ruh âleminde. Allah’ın emirleri ile uyum sağlayarak yaşarsan kalbinde huzur meydana gelir. Ruhun mutlu olur, Ruh nedir dersen “De ki ruh Rabbimin emirlerinden bir emirdir”. Zümer Sûresi 42’nci âyette “Allah o canlıları öldükleri sırada ölmeyenleri de uykularında alır. İnsanın ruhu, şuuru kendinden ayrıldığı ölüm ve uyku sırasında nefisleri alan Allah’tır. İnsan kendini kendinde değil ancak Rabbin huzurunda kendini bütün hakîkatleri ile duyar, Allah’a (C.C) dönmüştür”. Hisseden, hissedilen yani ben denilen nefis buna ruh denir zat denir, can denir. İşte zat hakîkatidir, nefsi mutaminne zat, ruh, can, huzura ermesi. Allah’u Teâlâ’nın emirleri ile uyum sağlamış, Allah’ın emirlerine bağlanmış nefsi mutmainne. Buradaki zat nefis Allah’ın emrine teslim olmuş, ruh ve can işte Allah’u Teâlâ’nın emrine teslim olup ilâhî emirlerle uyum sağladığı için ölümsüz en mutlu hayatı Cenab-ı Hak ona lütfetmiştir. Huzura da ermiştir, mutluluğa ermiştir. Fahrur Râzî itminan, yerleşip sabitleşme, kuşkusuz yakinen bir îmânla yerleşir, sabitleşir. (وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ). “Fakat kalbinin iyice yatışması için”, bu îmânın terfiyeleridir, yükselişidir. İbrâhim Aleyhisselâm’ın “Ölüyü nasıl diriltirsin ya Rabbi” demesi, İbrâhim’in yükseliş terfiyesidir. Îmânında bir şüphesinden dolayı değildir. “Bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olmazlar.” Bakara Sûresi 112’nci âyet. Güven elde etmekle ölüm, dirilme, cennete girerken bunlar tamamen güven ortamındadırlar, Fussilet Sûresi 30’uncu âyette “Korkmayın, mahzun da olmayın. Vaad olunduğunuz cennetle sevinin, işte bu işitilir”. Her zor anında sana bu müjde gelir, yeter ki sen Rabbinin emirleri ile uyum içinde yaşa, nefsi mutmainneye ulaş asgaride. Ra’d Sûresi 28’de “Bilin ki kalpler ancak Allah’ı zikirle huzur bulur, mutmain olur”. Akıl, sebep ve neticeler silsilesinde ilerler.
Dakika 30:04
En üstün olanı arar, vacip varlığa ulaşıncaya kadar gider. O’nun huzurunda ihtiyaç durur, akılda durur, kalp yatışır, huzura erer. Vuslat işte budur, akıl fâniye takılıp kalmaz, bâkiyi bulur. Kulun ihtiyaçları sonsuzdur, Allah’tan başkası sonludur. İhtiyaç sonlu ile giderilmez. İçi huzur bulamaz, bu nefsi mutmainne değildir. Nefsi mutmainne Allah’ın huzuruna işte kalbin mutmain olmasına bağlıdır. Bu da fâniler ile olacak iş değil, bâkiye bağlanmakla olur. Yalnız Allah’ı seçerse o nefsi mutmainnedir. Şevk ve arzusu Allah’a bekâ ve devâmı Allah’ta, konuşması Allah iledir. Sırf O’na yönelme, O’nun ile meşgul olma, O’nun dışındakilere ihtiyaç hissetmeyen, tevhîd, ihlâsla itaat edip boyun eğen nefistir nefsi mutmainne. O’nu tanımada, karar kılandır. Allah’u Teâlâ’yı (C.C) tanımıştır. (Allâhümme rifnî bike ve bi-nefsî vecalnî min eğrâfi ibâdike bike ve bi-nefsî). Bu duayı da sık okumalıdır. “Allah’ım! Seni tanımak istiyorum, kendini bana tanıt, nefsimi bana tanıt. Beni, seni en iyi tanıyanlardan bir kul eyle ve nefsimi de en iyi tanıyanlardan eyle”. Ben seni en iyi tanıyanlardan bir kulun olmak istiyorum diye bir yalvarıştır. Bakara Sûresi 112’de “O’nu görürcesine teslim olup ibadet eden, mükâfat O’nun katında korku yok, mahzun da olmazlar”. Bakara Sûresi 207’de “Rızâsını elde etmek için canını bile verenler”, yaratanı ihtiyaçlarını gideren, yani Rabbini bulan nefis, yaratanın rızâsına ulaşıncaya kadar huzura yerleşinceye kadar çalışıp çabalaman gerekir. Gerçek hürriyet nedir dersen O’na teslimiyetle olur. Kim Allah’a teslim olmuşsa gerçek hürriyetini kazanmıştır Allah’ın lütfuyla. Beled Sûresi 13’de “O bir köleyi âzâd etmektir. (فَكُّ رَقَبَةٍۙ) Önce kendini kurtar kölelikten, esâretten, zilletten, bunun yolu Allah’a teslim olmaktır. Kesin inanç, sarsılmaz güven için işte nefsi mutmainne nedir? Kesin inançtır, sarsılmaz güven içinde olmaktır nefsi mutmainne. İbnü Cerîr, İbnü Abbâs’tan tasdik edici nefis Katâde Vaadi İlâhî ile gönlü huzurlu sözünü tasdik edicidir. Bunların hepsi doğru. Mücahitten gelen haber de iyice inanmış, emrine teslim olmuş, boyun eğmiş, Rabbini tasdik etmiş nefis nefsi mutmainnedir.
Dakika 35:03
Taberî de bunu nakletmiş, gönlünü O’na vermiş, O’na yönelmiş, kalbi hep O’nunla, O’na kavuşacağına kesin inanmış bir nefistir nefsi mutmainne. Enfâl Sûresi 2’nci âyette “Gerçek Mümin Allah anılınca yürekleri ürperir” Allah. “Âyetler îmânlarını güçlendirir, yalnız Rabbe tevekkül ederler”. Hac Sûresi’nin 2’nci âyetinde “Tevhit, teslimiyet, itaat, tevazu Allah anılınca kalpleri titrer”, Allah (C.C). Sabır, namaz, zekât, cömertlik, bunlar nefsi mutmainneyi taşıyan Müslüman’da yerli yerince vardır. “Tövbe ile Rabbinize dönün”. (وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ) Zümer Sûresi 54. Tüm tasavvufta Keşfü’l-Hafa (Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû)-“Kim nefsini tanıdı, Rabbisini tanıdı”. Buradan hareket eder bütün tasavvufta hareket buradan başlar.
Nefsin mertebeleri;
Nefs-i Emmâre: İnsanı kötülüğe sürükleyen nefsin adı Nefs-i emmâredir.
İkincisi Nefs-i Levvâme: Kötülükten sonra iç huzursuzluk, rahatsızlık veren nefis.
Üçüncüsü Nefs-i Mutmainne: İyilikle kötülüğü ayırt eden, temizlenerek kişiyi Allah’a yaklaştıran nefis.
Dördüncüsü Nefs-i Radiye: Râzı olmuş nefis.
Beşincisi Nefs-i Mardiye: Kendinden râzı olunmuş nefis.
Altıncısı Nefs-i Mülhime: İlhâm olunmuş nefis.
Yedincisi Nefs-i Zekiyye: Temizlenmiş nefis.
Rabbi onu imtihan edince câhilliği, zâlimliği, dünya sevgisi, zulüm, kibir, eğlence, mal makam hırsı, bunlara meyli ile şehvânî, cismânî tabiatını “Nefs-i Emmâre” açıklar, açığa vurur. Her nefis imtihanla kendi tabiatını açıklar, açığa vurur. İnsan o gün öğüt almaya çalışır, eyvah der, kendini kınar, bu geç kalmış bir eyvahtır. İş işten geçmiştir, hemen şimdi tövbe-i istiğfâr et hemen Müslüman ol. Nefsini İslam’ın terbiyesi altına al. Kendini kınayan nefis ki “Nefs-i Levvâme” kınama zamanı geçmiş, bunların “Emmâre” ve “Levvâme’nin” hükmü ebedî azâbda zincirde kalmaktır. Eğer bu nefisler îmânsız olarak ölmüş, ölürken de artık gözünden perdeler kalkmış, pişman olmuş kendini kınıyor. Ölürken veya öldükten sonra, bunlar ebedîyyû’l-ebed azâbda kalırlar. Bu pişmanlık fayda vermez, yükselen nefsin hükmü Nefs-i mutmainne ölüm, dirilme, hesap tamamlanınca hesap görülen yerden Allah’ın yardımı ikrâmı ile dön demesi gerek hesapsız sualsiz, gerek kolay bir hesapla Rabbine dön denmesi, İyi kullarla cennete girmesidir.
Dakika 40:10
Görüyorsunuz Nefs-i mutmainne cennete gir, hitabıyla muhataptır. Radiye “nefis seni bu ebedî nimete erdiren Rabbinden râzı ve hoşnut olarak”, Radiye de ulaşan nefis Rabbinin her emrinden râzıdır ve memnundur. Merdiye ise “Rabbin katında kabul ve rızâ görmüş”, Rabbisi de ondan râzı. Yani temiz kalbin güzel çalışma ve gayretin nedeni ile Rabbin ’de senden râzı olarak rızâ ve hoşnutluğuna dön ki işte mutluluğun bütün ebedî mutluluğun hepsi burada. Rabbin senden râzı olmasıdır, İkrime, Dahhâk, dirilme anında (اِرْجِع۪ٓي) bakın; Ey ölüm ile sükûna ermiş olan nefsi mutmainne! Yüce Allah’ın huzuruna râzı olmuş, râzı olunmuş olarak dön de sonsuz mutlu hayata er (اِرْجِع۪ٓي). “Ruhların bedenlere girmesi anında” diyor. Bunu da İbn-i Abbâs İbnü Cübeyr ’den gelen haber de. İbnü Zeyd ve çokları ölüm anında diyor. Abid bin Humeyd İbnü Cerir İbnü Ebî Hatîm, İbn-i Merdiyye ve Hilye’de de Ebû Nuaym İbnü Cübeyr ‘den Efendimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) huzurunda (يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ) âyeti okunmuştur. Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhü ve Erdahüm Ecmaîn) güzel dedi, Efendimizde (Aleyhissalâtu Vesselâm) (Emâ innel meleke seyegulu leke indel mevtî)-“Haberin olsun ki ey Ebû Bekir melek sana onu ölümün sırasında söyleyecektir”. Hadisi Tirmizî Nevadiru’l-Usul’de Sâbit Bin Aclan yoluyla Selim Bin Âmir’den Hz. Ebû Bekir es-Sıddık’tan rivâyet etmiştir. Buna göre nefis ruh mânâsına olup ruhun bedenden ayrılarak Rabbine gitmesidir. “Radiye Merdiyye” olarak, ne demek “Radiye Merdiye?” Bilenler biliyor da bilmek isteyenlere açıklayalım. Radiye: “Allah’ın bütün emirlerinden râzı olan nefis.” Merdiyye ’de: “Allah da ondan râzı”. Ruhlar âleminde Allah’a yakın ruhlar zincirine katılmak veya yeniden dirilmek ile Sâlihler zümresine girmekle, gir cennetime (وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي). İbnü Cerîr, İbnü Münzîr, İbnü Ebî Hatîm Ebû Sâlih’ten ölüm anındadır diyor bunlar da. Rabbine dönmesi, dünyadan çıkmasıdır diyor. Bu da Taberî ‘nin naklettiği haber. O gün insan öğüt alır, âyeti hitabında bakın o güne ait olmasıdır, hesabın bitiminde olması açıktır. Keşfü’l-Hafa Ebû Nuaym, Hilyetü’l Evliyâ ’da (Men mâte fegad gamet gıyâmetühü). “Kim ölmüşse kıyâmeti kopmuştur”.
Dakika 45:12
İbnü Münzîr, İbnü Ebî Hatîm Zeyd Bin Eslem’in ölüm sırasında dirilirken toplanma günü cennetle müjdelenmiştir, Nefs-i mutmainneye bu üç yerde hitap gelir demiştir. İşte bu da keşif notlarının hepsini içine almaktadır. İzahların hepsine uygundur. Tefsirciler dünyada da her zaman Nefs-i mutmainneye hitap vardır demişlerdir, bu daha faydalı görülmektedir. Demek ki Nefs-i mutmainneye her an hitap geliyor. “Her işte Yüce Allah’a (C.C) ve O’nun emir ve takdirine dönmeyi emirdir”. Buraya dikkat et! “Her işte Yüce Allah’a ve O’nun emir ve takdirine dönmeyi emirdir”. Şeytanın otoritesi olmadan dikkat et, saf, ihlâslı kullar arasına girmek ile olur. Dünya da bu iyi insanların arasına gir, ilimle, âlimle bu Sâlihlerle berâber ol. Şeytanın otoritesi olmadan, saf ihlâslı kullar arasına girmek ile olur. Dünyayı Nefs-i mutmainne ile geçirmek ve 10 gece dikkat et dünya bir 10 gece gibidir. Sâlihlerle cennete girme anı, mutluluk bayramının gerçek fecridir. Ey Rabbim Allah’ım (C.C)! Bu satırları âcizlik ve kusur içinde Yarabbi acizlik ve kusur içinde ömür sayfasına yazmaya çalışan bu zavallı kulunu ve bunları güzel bir bakışla okuyup O’nun hayrını isteyenleri öyle bir Nefs-i mutmainne ile râzı olan ve râzı olunan kullar olarak sana dönüp cennetinle cemâline eren samîmî kulların zümresine kat Yarabbi.
(Allahümme innî es’elüke nefsen mutmainneten tü’minu biligâike ve terdâ bigadâike vetegneu biadâike).
Allah’ım (C.C)! Salli ve Sellim ve Bârik Alâ Muhammed, senden sana kavuşacağına inanan, senin kazana râzı olan ve senin lütfettiğine kanaat eden bir nefsi mutmainne istiyorum kabul eyle Yarabbi.
“Es-elüke galben selimâ velisânen sadigâ ve amelen sâliha ve hulgen hasenâ ve eselüke min hayrı mâ ta’lem ve eûzubike min şerri mâ ta’lem ve estağfiruke mimmâ ta’lem ve ente allâmül ğuyub velhamdüleke ya Rabbel-âlemin Salli ve Sellim ve Bârik Alâ Muhammed”.
Dakika 49:45
بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Kıymetli izleyenler,
Hayat veren Nur’un dersleri keşif notları, irşâd notları adlı dersimiz Beled Sûresi’ne gelmiştir. Beled Sûresi de nübüvvetin Mekke-i Mükerreme döneminde inzâl edilen sûrelerdendir. Âyet sırası 20, sıra numarası 90’dır. Bu yüce sûrenin öz anlamını verdikten sonra keşif notları üzerinde de bazı notlar vermeye çalışalım.
استعيذ بالله
لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ﴿١﴾
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ﴿٢﴾
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ ﴿٣﴾
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ ﴿٤﴾
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ ﴿٥﴾
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالاً لُبَداًۜ﴿٦﴾
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ ﴿٧﴾
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ ﴿٨﴾
وَلِسَاناً وَشَفَتَيْنِۙ ﴿٩﴾
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ ﴿١٠﴾
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ ﴿١١﴾
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ ﴿١٢﴾
فَكُّ رَقَبَةٍۙ ﴿١٣﴾
اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ ﴿١٤﴾
يَت۪يماً ذَا مَقْرَبَةٍۙ﴿١٥﴾
اَوْ مِسْك۪يناً ذَا مَتْرَبَةٍۜ ﴿١٦﴾
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ﴿١٧﴾
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ ﴿١٨﴾
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ ﴿١٩﴾
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ ﴿٢٠﴾
1 – Andolsun bu beldeye
2 – Ki sen bu beldede oturmaktasın.
3 – Ve andolsun baba ve çocuğuna.
4 – Biz insanı gerçekten bir sıkıntı içinde yarattık.
5 – İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor?
6 – Ben, yığın, yığın mal yok ettim diyor.
7 – Kendisini bir gören olmadı mı sanıyor?
8 – Biz ona iki göz vermedik mi?
9 – Bir dil ve iki dudak?
10 – Ona iki yolu gösterdik.
11 – Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi.
12 – Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?
13 – Köle âzâd etmek,
Dünyadan köleliği kaldırmak için çalışmak, tam hürriyet ki bu İslam’ın kendisidir.
14 – Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir ki dünya da yoksul bırakmamak, fakir bırakmamak, bu İslam’dır işte.
15 – Yakınlığı olan bir yetime,
16 – Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17 – Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.
18 – İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.
19 – Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler.
20 – Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.
İşte Şanlı Kur’an’ın bu sûre-i celîlesinin bize verdiği yüce mesajlar.
Kıymetli dostlarımız,
Bir defa Kur’an-ı Kerim’den mesaj almak, Allah’ın okulunda okumak Allah’tan ders almaktır. Şimdi bu hayat veren nurun dersleri budur, dersimizi hep berâber Allah’ın okulundaki İslam’ın kendisidir. Allah’tan ders almak ki bu da Kur’an-ı Kerim’in kendisidir. Birileri hep başkalarından ders alıyor, Rebabisinden, Peygamberden, Allah’tan Peygamberden ders almaya yaklaşmıyor. İşte bu bir cinnettir, deliliktir bu. Delilikten öte bir deliliktir çünkü sen yaratandan dersini alsana.
Dakika 55:00
İşte Yaratandan ders almak, Kur’an-ı Kerim’i A’dan Z’ye Yüce Rabbin Kitâb’ını iyice anlamaktır. Rabbin Kitâb’ını anlamayan kişi Allah’ı dinlemeyen kişidir. Allah’ı dinlemeyenler Allah’a nasıl hesap vereceklerine hazırlansınlar. Şimdi bu anlamını verdiğimiz bu sûrenin Beled Sûresi’nin âyetler üzerinde şöyle genel bir keşif notlarına bakalım. Önceki sûre zamanın en şerefli saatlerine yemin ile başladı. Bolluk da darlıkta imtihan edilmesi, insan tamamen bu dünya da imtihan meydanındadır. Nefs-i mutmainnenin en büyük bayramı bildirilmişti. Bunda da mekânın en mübârek beldesine yemin ve fethine işaret edilmiş. Tam hürriyet önerilmiştir, (فَكُّ رَقَبَةٍۙ). Beledi Haram Mekke i Mükerreme ’dir. “Beled”, belde şehir sınırları belli yerleşim yeri, iki kaş arasına, devenin göğsüne, döşüne istihâre ile insanın göğsüne de belde denmiştir. Fakat buradaki kutsal belde Mekke-i Mükerreme, Beytullah, Kâbe-i Şerif, Harem-i Şerif. Buraya saygı vacip ve saygı vacip ev ve şehir, av hayvanlarına dokunulmaz. Ota, yaprağa bile dokunamazsınız. Öyleyken Hz. Muhammed’i burada öldürmeye kalkan, her zulmü reva gören zihniyeti Yüce Allah telîn ediyor. İşte kıymetliler, İbnü Hatal’ın Peygamber’i öldürmek için ne kadar çaba sarf edenlerden birisi İbnü Hatal’dır. Mekke’nin Fetih günü belâsını bulmuştur. Âleme rahmet güneşi doğmuş, Arap Yarımadası putlardan temizlenmiştir. O Kâbe-i Şerif ağacı budanmaz, otu biçilmez, yolunmaz, avı ürkütülmez, bulduklarınız araştırıp soruşturmadıkça o kimseye helâl olmaz. İbnü Abbâs’ın sorusu ile ıshırdan başkası demiş. Ishır boya otudur, işte kutsal beldeden bahsediyor. Kıymetli dostlarımız, işte ortada Cenabı Hak zamanın kıymetini kıymetli zamanları, kıymetli mekânları, ömrün ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Eni göğsün iç zarı, Gışâ-i Masli’de Muhammed Bin Ahmed Keşfü’l Esrâr fizyolojik olarak bizlere bu konuda da bilgi vermektedir. Dünyevî ve uhrevî zorluklardan bahsedilmektedir. Bunları aşmalı, acıkanın yiyince açlığının eleminden giyinen sıcak veya soğuk, soğuktan ve onun eleminden kurtulduğu gibi. İnsanlar imtihanla bütün tehlikelerden imtihanı kazanırsa Allah’ın emirleri ile uyum sağlarsa ebedî mutlu olacaktır.
Dakika 1:00:10
Kelbî’den gelen haber de “Hak yolda mal sarf etmeyen, yalan söyleyen, yalanı ile övünen, inkârcı nefislerin durumu ve amellerin boşa gitmesinden bahsediyor”. İnsanoğlu şöyle bir düşünsün, doğar doğmaz çocuğun emmeyi bilmesi ilâhî bir rahmettir. Cenab-ı Hak ne diyor; “Yolu gösterdik”. Şükreden veya nankör birisi olur, ya şükreden bir kul olur veya bir nankör olur. İnsan Sûresi 3’üncü âyette. Hayır, şer, İbnü Mes’ûd, hidâyet ve sapıklık ortaya konmuş. Hayır nedir? Yüce İslam ortaya koymuş, şer nedir? Onu da anlatmış, hakkı bâtıldan ayırmış, hidâyet ve sapıklık birbirinden İslam ile ayrılmıştır. İyi Müslüman ol, hidâyet üzere ol. Sevgili Peygamberimiz hayır yolu şer yolu ikisi de ortaya konmuş, şer yolu hayırdan daha sevgili değildir ve kolay da değildir, şer insanda aslide değildir. Onu insanlar şerri sonradan kendileri uydurmuşlardır. Mademki bu durum böyledir hayır üzere olmaya gayret et. Nefs-i Emmâre ‘nin cahillik, kötü terbiye, kötü alışkanlık, fıtrattan sapmanın neticesidir. Nefs-i Emmâre nedir? Bu Nefs-i Emmâre ‘nin kötülüğü emretmesinin sebebi nedir? Câhillik, kötü terbiye, kötü alışkanlık, fıtrattan sapmanın neticesidir. İşte o zaman bu nefis çok zâlim çok câhildir. Çok zâlim olan nefis bu nefistir, çok câhil olan nefis de bu nefistir. İşte çok zâlim ve çok câhil oluşu da böyledir. Ahlâk güzelleşebilir, bozulabilir. Aldığı terbiyeye iyilik ve kötülük ve iyilik ve kötülüğüne aldığı terbiyeye bağlıdır. İnsan hayra da şerre de istidatlı olarak sonradan olan sebep ve illetle yürür. Hangisini hedef edinirse ona gider. Nefisler Nefs-i Emmâre de olur, Nefs-i mutmainne de olur, senin onu nasıl terbiye edeceğine bağlı. Şer fiiller de hayır yapmak kadar zor ve daha da zordur. Yani evliyâ olmak mı kolaydır eşkıya olmak mı derseniz; Evliyâ olmak daha kolaydır, eşkıya olmak daha zordur. Bakın dünya da bu zorluk mezarda daha büyük zorluğa dönüyor, cehennemde de ebedî zorluğa çevriliyor. Yani eşkıyalık dünya da kâfirlik dünya da, zâlimlik dünya da zordur ve evliyâlıktan daha zordur. Bunun için yani insanlar kötü yolu seçerken kolaylığından seçiyor zannetmesinler. Nefis ve iblîsin işine geliyor. Evliyâlık da kalbin ruhun Yüce değerlerle donanmış nefsin işine geliyor. Birisi evliyâ yolunu seçerken biri eşkıya yolunu seçebiliyor. Firavun olmak, Firavunla uğraşmaktan kolay değildir. Hayır ve şer yapmak, tembelin karşısında iki tepe gibidir. Tembel ne hayırdan anlar ne şerden. Karnı çok acıkırsa ancak kalkıp bir şey yemek ister. İşte yani burada hayrı yaparken de şerri yaparken de yiğitlik lâzımdır.
Dakika 1:05:17
Ama şerri yapan yiğitliğini şerde kullanan ebedîyyû’l-ebed pişman ve feryâd içindedir, pişmanlık içindedir. Hangisi gelirse insanın akıbeti odur. Yani hangisi gelişirse birinde eşkıyalık gelişmiş, birinde evliyâlık. İnsan hayatı boyunca hayır ve şer lezzet ve elem ile kuşatılmıştır. İnsan büyür, hayır şer yapacak duruma gelir, ilahi rahmete borçludur bunların hepsi. Şükrünü îfa gerekir, hayır bu tepeden yükselmek için bir hayır yoksa şer varsa düşmek ve felaket kaçınılmaz olur. Yani şer yolda giden tepetakla gider. Hayır da giden yükselir, Emr-i bi’l mâruf hayrı emirdir. Nehy-i Anil-Münker şerden nehiydir. Şunu yap şunu yapma demiştir, emir Allah’tandır. İşte iki yol.
“Akabe” sarp yokuş, “iktiham” atılmak, hücum zoru göğüslemek, yiğitlik göstermek. Bu yiğitliğini hayır yolda göster, Allah’ın emirlerine uyum sağlayarak göster. “Rakabe” hürriyete kavuşturmaktır. “Her kim bir köleyi âzâd ederse Yüce Allah onun her uzvuna karşılık âzâd edenin bir uzvunu cehennem ateşinden âzâd eder”. (Hattel ferci bir ferci), “Hattâ üreme organına karşılık üreme organını ateşten âzâd eder” demiştir sevgili Peygamberimiz. İşte bu âyetlerin keşfini yapan Peygamberimizdir, Cebrâil ’dir (Aleyhisselâm) Ashâb-ı Güzin’dir, biz de rivâyet yoluyla bize gelen bu sağlam keşif notlarını sizlere vermeye çalışıyoruz. Bir bedevî cennete koyan amel öğret demiş. Bir bedevî Peygamberimize gelerek diyor ki bana beni cennete götürecek bir amel öğret Ya Rasûlullah. Peygamberimiz demiş ki “neşeme” can kurtar veya köle salıver.
Dakika 1:08:24