Tefsir 497-01

497- Tefsir Ders 497 hayat veren nurun keşif notları

497- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 497

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

(Duhâ Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 11’inci Âyet-i Kerime’ler)

(İnşirâh Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 8’inci Âyet-i Kerime’ler)

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed ve alâ âli ezvâcihî ve eshâbihî ve etbâihî ve ıtratihî ecmain”

 

Estağfirullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer.”

 

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Hayatveren nurun dersleri ölümsüz hayata bizi hazırlayan keşif notları, irşâd notları adlı dersimiz devam etmektedir ki dersimiz Duhâ Sûresi’ne gelmiş bulunmaktadır. Duhâ Sûresi nübüvvetin Mekke-i Mükerreme döneminde inzâl edilen Mekkî sûrelerdendir. Âyet sayısı 11, sıra numarası 93 tür. Kıymetli ve muhterem izleyenler, ebediyyû’l-ebed mutlu hayat İslam’ın Şanlı Kur’an’ın, Muhammedî şeriatla Allah’ın ortaya koyduğu, Yüce değerlerin ortaya koyduğu hayat tarzıdır ki Yüce Allah’ın emirleri ile uyum sağlamaktır. Çünkü bizi yaratan, bize fıtrat, hil’at, tabiat ve bu fıtratın gelişmesi yükselmesi, ölümsüzlüğü bulması için de Yüce İslam ile bu fıtratı kemâl notasına Cenab-ı Hak zirveye çıkması için kuluna teklifte bulunmuştur. İslam’ı kuluna teklif etmiştir. Şanlı Kur’an’ı, Muhammedî şeriatın bütün hükümlerini kullarına teklif etmiştir Cenab-ı Hak. Benim emirlerime uyum sağlar, gereken kulluğunuzu yaparsanız işte size ölümsüz bir hayat. İnsan fânidir, yoktan yaratılmıştır, ölüme mahkûmdur fakat Allah lütfuyla yaşatacağını kendi Vaad-i Subhânisi ile bildirmiştir. Öleyim desende ölemezsin, dirileyim desende dirilemezsin. Öldüren, dirilten yoktan yaratan O. O’na seve seve teslim ol, emirlerine uyum sağla, hayat bu. Herkes kendi kafasına göre bir hayat tarzı seçmiş, yaratana rağmen hayat olmaz. Hayatı O yaratmış sen hangi hayattan bahsediyorsun. Yani sen aslan yaratıldın tilki olmak mı istiyorsun. Tavşan olmak mı istiyorsun. Sen insan yaratıldın, Ahsen-i Takvîm’de, Yaratanın emirlerine uyum sağla. Putlara, uşaklara, küfrün adamına, şirkin adamına, insanlığın kanını emenlere uyum sağlamaya kalkarsan o zaman aslanlığı bırakıp fare olmaya ambarların altını delmeye çalışırsan veyahut da sırtlanlar gibi vahşî davranırsan sen veyahut kerhane, meyhane hayatını seçersen bu senin bileceğin bir iştir. Ama Yüce Allah’ın ortaya koyduğu hayat tarzı İslam’ın ortaya koyduğu hayat tarzıdır.

 

Dakika 5:03

 

Bu da Allah’ın (Celle Celâlüh) emirlerine uyum sağlamakla olur. Çünkü fıtratın gereği de budur. Yaratan sana en güzel şekilde yaratılışının gereği ne yapmış? Yüce İslam’ı sana teklif etmiş. Muhammedî şeriat bunun kânûn ve kurallarıdır, bu ilâhî hayat tarzının ölçüsü, kânûn ve kuralları, Muhammedî şeriattır. Bunu Peygamberimiz uygulamış, Ashâblar, Tâbiîn uygulamış, bu tamamen doğru olarak kıyâmete kadar devam etsin diye de bütün müçtehit âlimler ekolü bu doğruyu gerçeği muhafaza için Ulemâ harekete geçmiştir. İslam’ı en iyi bilen Ulemâ mükemmel ekolden nice âlimler yetişmiş, bu yol korunarak gelmiş. Bu yolun adı Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yoludur. Buradan yeryüzünden Arş-ı Âlâya yükselen 4 tane büyük direkt vardır. İlmin ilim direkleri, bu direklerin işte ortaya çıkması Hanefî ekolü, Mâlikî ekolü, Şâfiî Hanbelî ekolünde ashabın okulunda okuyan Peygamberin ortaya koyduğu, Muhammedî şeriatın okulunu kıyâmete kadar devam ettiren bu ekollerden büyük âlimler yetişerek bize kadar gelmiş, bütün bizlerle berâber kıyâmete kadar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu devam etmektedir. Bunların dördünün Amel’de Mâturîdî ve Eş’arî de itikatta Ehl-i Sünnet olarak kabul edilmiştir. Dünya Müslümanlarının yüzde yüzü bunu kabul etmiş içinde Ehl-i bid’at’a sapanlar, Ehl-i Sünnete karşı cephe alan Ehl-i bid’at olanlar buraya da itiraz etmişlerdir. Ama Ehl-i bid’atın itirâzı geçerli değildir. Onların doğrularını zaten bizimdir. Yanlışlarına gelince yanlışlarını düzeltmek de Ehl-i Sünnet âlimlerine düşer.

 

Şimdi dersimiz Duhâ Sûresi ile devam etmektedir.

 

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالضُّحٰىۙ﴿١﴾ 

وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ ﴿٢﴾

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣﴾

وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ ﴿٤﴾

وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَـرْضٰىۜ﴿٥﴾

اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪ـيـماً فَاٰوٰىۖ﴿٦﴾

وَوَجَدَكَ ضَٓالاًّ فَهَدٰىۖ﴿٧﴾ 

وَوَجَدَكَ عَٓائِلاً فَاَغْنٰىۜ ﴿٨﴾

فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْۜ ﴿٩﴾

وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ ﴿١٠﴾

وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ﴿١١﴾

 

(Allah’u Ekber).

 

Dakika 10:00

 

1 – Andolsun kuşluk vaktine.

2 – Ve sakinleştiği zaman geceye ki,

3 – Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.

Ey şanlı Habîb Ey Muhammed Mustafa (Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)!

 

4 – Âhiret senin için dünyadan iyi olacaktır daha hayırlı.

5 – Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın râzı oldum deyinceye kadar.

6 – O seni yetim bulup da barındırmadı mı?

7 – Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?

8 – Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?

9 – Öyleyse sakın yetimi ezme.

10 – Dilenciyi de azarlama.

11 – Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat da anlat.

Rabbin nimeti en iyi şekilde Kur’an-ı Kerim’i, sünneti şerifi dünyaya en iyi şekilde anlatmakla olur. İşte hayatveren nurun dersleri bunun çabası, gayreti içindedir.

Kıymetli ve muhterem izleyenler,

Yüce Kuran’ı Yüce İslam’ı Muhammedî şeriatı doğru anlamak bütün mesele budur. İnsanları aldatmamak, yağlamak yuvarlamak insanları aldatmaktır. Kur’an-ı Kerim, sünneti şerif, şeriat-ı Muhammediye. Beşîr ve Nezîr olarak ne diyorsa lehine aleyhine Yüce İslam ne diyorsa bunları en iyi şekilde bilmen gerekir. Onun için fıkıh lehinde ve aleyhinde olan ne varsa İslam adına bunları delilleriyle bilmeye çalışmak, tabii ki hepimizin faydasınadır. Ebedî kurtuluş vesilesidir, işte vesile, kurtuluş vesilesi İslam’ın bizzat kendisidir. Ona sarıl ve kurtul.

Leyl Sûresi Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh) hakkında en yüksek takvâ terakkî yükseliş, ilâhî lütuflar, nimetler, İşte Ebû Bekir Sıddık Sıddıklık unvanına yükselmiş ve Duhâ Sûresi de Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) “Sıddık” mertebesinden “Risâlet” mertebesine yükselen ilerlemeyi gösteriyor. Ebû Bekir “Sıddıklık” mertebesine Allah’ın lütfu ile yükseliyor. Hz. Muhammed’in mertebesi ise “Risâlet” mertebesidir. Mertebelerin insanlar arasında en büyüğü Makâm-ı Mahmûd mertebesine, o makama yükseltilmiş tek Peygamberdir. Her peygamberin makâmı yüksektir ama bütün peygamberlerin de makâmından yüksek olanı Makâm-ı Mahmûd’un sahibi Hz. Muhammed’in makâmıdır. İşte burada bir önceki sûre Ebû Bekir gibi Sıddıkların makâmını oraya yükselişi bize anlatırken bu süre-i celîle Risâlet makâmından bahsediyor. Bunu dile getiren bu haberi bize veren Fahrettin Râzî’ dir.

Dakika 15:05

Kıymetli dostlarımız,

Tirmizî de Esved Bin Kays Cündeb Bin Duceli’den Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) ile mağarada idik. Sevgili Peygamberimizin parmağı kanadı. “Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) Sen bir parmaksın ki kanadın, bütün rastladığında Allah yolundadır” buyurdu sevgili Peygamberimiz. Cebrâil (Aleyhisselâm) birkaç gün gecikmişti, vahiy getirmekte gecikmişti. Tabii hikmete istinâden, Ümmü Cemile denilen Ebû Leheb’in karısı tabii Ümmü Cehile’dir bu. Fakat isminin tersini yaşamış, isminin gerçeğini yaşasaydı Müslüman olurdu Ümmü Cemile olurdu. Ne yazık ki Ümmü Cehile olmuş Ebû Cehil safında yer almış ve îmân cephesinde Peygamberin safında yer alamamış. Ümmü Cehile ve Müşrikler “Muhammed Mustafa terk edildi” demişler. Yani Peygamberimize vahiy gecikince Muhammed’i artık terk edildi, o vahiy getirenler gelmiyor demek istemişler. O zaman bu sûre-i celîle yani Duhâ Sûresi inzâl edilmiş. Bu haberi de yine Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd’dan gelen haberdir. Peygamberimiz tabii ki bu sûre gelinceye kadar müşriklerin o sözünden de rahatsız olmuştur. Ümmü Cehile “Şeytanın 2-3 gecedir sana gelmiyor” dedi Peygamberimize. Çünkü Peygamberimizin adım adım takip ediyordu Müşrikler. İşte bu sûre geldi, İbnü Ebî Hatîm ’in rivâyeti. Hakîm Zeyd Bin Erkâm’dan gelen haberde de “Tebbet” gelince Tebbet Sûresi, Ümmü Cehile Ebû Leheb’in karısı Efendimize (Aleyhissalâtu Vesselâm) “Niçin beni hicvettin?” dedi. Efendimiz de ona “Seni Allah hicvetti” dedi. Bu haberi de nakleden Suyûtî ’dir. Tâife gidişte atılan taşlarla Sevgili Peygamberimiz yaralanmış, Cündeb-i Bücerî Hazretleri ile mağaraya girmişlerdi. Kehf Sûresi’nde de geçtiği gibi İnşâ’Allah’ın unutulması yarın haber veririm demişti. Yine Hz. Osman’ın (Radıyallâhu Anh) Efendimize bir salkım üzüm veya hurma ikrâmında bir dilenciye Efendimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm ) “Sen sai misin, tacir misin?” demesi şaka olarak. Dilenci üç defa salkımı almış Peygamberimizden üç defa da satmış idi. Her üçünde de o Hz. Osman o salkımı satın almış Peygamberimize ikrâm etmiş idi. Her istemesinde Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) dilenciye veriyor Hz. Osman tekrar satın alıp Peygamberimize ikrâm ediyor.

Dakika 20:07

 

Dilenci tekrar satıyorum diyordu. Hz. Osman (Radıyallâhu Anh) satın alıyordu, o bir salkımı ki Peygamberimize gayesi ikrâm etmek.

 

Üçüncü bir haber de İbnü Ebî Şeybe Taberânî İbnü Merdiye Havle (Radıyallâhu Anha) hadisi ile bir karyolanın altında vahyin gelmesine engel olan bir maddenin, bir yavru canlının oraya gizli gizli rivâyeti vardır ve orada ölmüş olması rivâyeti vardır ki vahyin gecikme sebeplerinden bunlar sayılmaktadır. Havle ’nin evi süpürmesi o yavruyu evden çıkınca vahyin gelmesi, bu sûre gelmiş oluyor ki Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) sakalı titreyerek vahyi ilâhî kendine geldi ve vahiy geldiğinde sakalı titriyordu diyor. Aslında her vahiy gelmesinde Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) titrerdi, örtündü, yattı. Suyûtî’nin yine nakli böyle. İbnü-i Cüreyc ’ten yine 12, Kelbî’den 15 gibi yani aradan birkaç gün geçti, vahyi ilâhî öyle geldi diyen haberler bulunmaktadır. Sahîh olan bir müddet Müşrikler her hâlini izliyorlardı. Hakîkat güneşi Efendimiz ’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) ufkundan doğup âlemlere Rahmet Peygamber olarak göndermesi ki (رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ) Enbiyâ Sûresi 107 de, “Cihâna ışıkları saçmaya başladığı zaman”. Çünkü Hz. Muhammed âlemlere Rahmet Peygamberidir. Bütün âlemlere cihâna ışıklar saçmaya başladığı zaman, yüzüne ilâhî konuşma. Zamanı ilâhî konuşma zamanı, galibiyet ve tebliğ ve tabii ki cihânı İslam gerçeği saracak, cihân parlayacak. Dünyadaki kâbus buhran kalkacak. Yeryüzüne adâlet, barış, merhamet egemen olacak. Kederin bitmesi marifetin parlaması, her şeye neşeye mutluluğa dönüşmesi, huzur dinlenme birilerinin nurunun sönmesi, vahyin kesilmesi. Tabii ki göğsünde îmân birilerinde parlarken Hakk’a karşı koyanların da bağrı zifiri karanlık ki küfrün karanlığına bürünenler ebediyyû’l-ebed kendi ışığını söndürenler, Hakk’a hakîkate karşı koyan azılı hakikat düşmanları da ortadaydı. Böyle bir durum da Peygamberimize vahyin biraz gecikmesi ile Cenab-ı Hak hemen ne diyor “Rabbin seni bırakmadı”.

 

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣﴾

 

“Ve sana darılmadı Habibim.” Rabbin seni terk etmedi bırakmadı ve sana darılmadı diyen âyetler geldi.

 

Dakika 25:12

 

Bir insan mutlak mânâ da başıboş değildir. Rahmet veya gazâb eserinin hükmü altındadır. Her insan böyledir, ya Allah’ın rahmetinin kapsamı altındadır veya gazâbının hışmının, belâsının kapsamı altındadır. Herkes neyi hak ettiyse onun altında mahkûmdur. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) ebedî yükseliş hâlindedir. Maide Sûresi 3’üncü âyette: “Bu Yüce dininiz olan İslam dinini kemâle erdirdim” diyor Cenab-ı Hak. Allah’ın yardımı gelince İslam’ın üstünlüğü tecellî etmiş, Efendimiz ‘in (Aleyhissalâtu Vesselâm) hayatında kuvvetin artacak rütben yükselip gidecek, Yani Hz. Muhammed ile onun yolundakiler ebedi yükseliş hâlindedirler. Taberânî, Beyhakî İbnü-i Abbâs’tan gelen haber de Sevgili Peygamberimiz, “Benden sonra ümmetime açılacak olan şeyler bana arz edildi de bu beni sevindirdi. Bunun hemen ardından da Yüce Allah (Celle Celâlüh) son senin için ilkten daha hayırlıdır”. Yani dünyan hayırlıdır ama “Ey sevgili Habîb âhiret daha da hayırlıdır” diyor Cenab-ı Hak âyetini bu âyeti indirdi. Kisrâ’nın, Kayser’in, İstanbul’un fethi haberleri gibi sevindirici haberler verdi Peygamberimiz.  Kisrâ dediğiniz, Kayser dediğiniz o günkü dünyanın süper devletleri idi. İstanbul’un fethi hayâl bile edilmezdi ama Cenab-ı Hak Ümmet-i Muhammed’e bu müjdeleri veriyordu ve bir, bir gerçekleşti bunlar. “Gündüzler geceler hayırlıdır”. (Leke) Bak ne diyor “Senin için Habîbim gündüzler geceler hayırlıdır”. (Le) Burada tahsis için. İbrâhim Sûresi 36’da: “Bana tâbî olan bendendir”. İbrâhim Aleyhisselâm söylüyor, tüm ümmeti içinde Hz. Muhammed âlemlere Rahmet olduğu gibi tüm ümmeti içinde hayırlıdır. Onun dünyadaki hayrından gayrimüslimler de istifâde ederler ve etmektedirler. Âhirette ise yalnız mü’minler faydalanır, fayda rahmet tamamen âhirette mü’minlerindir gayrimüslimler dünyada faydalanırlar Hz. Muhammed’in rahmetinden, ama âhirette nasipleri yoktur çünkü îmân etmediler. Rab’lık tecellîlerinin gelmesiyle lütuf üzerine lütuftur. Tüm dileklerin gerçekleşecektir, Ey Muhammed! Tüm dileklerin gerçekleşecektir. Sonsuzluk âleminde hoşnut olacaksın, (Merdiyeten-Radiyeten).

 

Dakika 30:00

 

Radiye-Merdiye makamına Makâm-ı Mahmûd’a ki hak katında râzı olunan, bir kul olduğunu kendini gerçek bir şekilde gösterip tanıtan, cemâl tecellîsinde nefsin tüm meyillerinin dahi lehinde olarak, gelişerek arzu ettiği gayeye eren hoşnutluk makâmı. Makâm-ı Mahmûd makâmların en yükseğidir ki Cenab-ı Hak o makamı Hz. Muhammed’e tahsis etmiştir. İsrâ Sûresi 79’da “Seni Makâm-ı Mahmûd’a göndermesi yakındır”. Lütuf ve ihsân, nefsi feyizler, öncekilerin, sonrakilerin ilimlerini bilmesi, emrin zuhuru, fetihler, yükseliş, İslam’ın cihâna yayılması, (Radiyeten-Mardiyye) makâmı, Radiye-Merdiye makâmı nefsin arzularından soyutlanarak mutlak şekilde Hakk’ın leh ve aleyhteki kaza ve kaderi… Cemâl ve azâmeti, hükümlerine râzı olup her işinde kendinin değil yalnız hakkın rızâsını arayıp Yüce Allah’ın (Celle Celâlüh) katında râzı olunan bir kul olmaya çalışma makamıdır. Çünkü Yüce Allah’ın uçsuz bucaksız lütuflarına mazhâr olmak için sana verilen maddî ve manevî gücü harekete geçireceksin Allah yolunda. İşte o zaman lütuflar devam ediyor.

 

A’râf Sûresi 169’da: “Allah’tan korkanlar için âhiret hayatı pek hayırlıdır”.

 

İbnü Ebî Hatîm Hasen ’in (Hiyeş-şefâatü) İbnü Mardiye Ebû Nuaym Had Bin Şureyh’den Ebû Câfer Muhammed Bin Ali Hüseyin Hazretlerine “Evet şefaattir” dedi. Burada bu yüksek makâm Hz. Muhammed’e veriliyor. Bu makâm aynı zamanda şefaat makâmıdır, en büyük şefaat-ı uzmadır ve Muhammed Bin Hanefîyye’nin Hz. Ali’den O da Sevgili Peygamberimizden “Rabbim bana râzı oldun mu ey Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Deyinceye kadar ümmetime şefaat edeceğim ve evet Rabbim râzı oldum diyeceğim ki-Zümer Sûresi’nin 53’üncü âyetinde “Ey günah işlemekte haddi aşarak nefislerine karşı cinâyet işlemiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, kuşkusuz Allah bütün günahları bağışlayıcıdır”. Ümit verici âyet, en ümit verici âyet ise (وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى) âyetidir. Ehl-i Beyt’in görüşü Eb3u Nuaym ’ın görüşü ve Suyûtî. İbnü-i Cerîr Hz. Abbâs’tan ehlibeytin ateşe girmemesi, Efendimiz ‘in (Aleyhissalâtu Vesselâm) rızâsından birisi.

 

Dakika 35:00

 

Âlûsî de Müslim, İbnü Ömer’den nakledilen haber de Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) İbrâhim Aleyhisselâm’ın İbrâhim Sûresi’nde 36’ncı âyette (مَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ) “Peşimden gelen bendendir” diyor. Îsâ Aleyhisselâm da bakın hakkında Mâide Sûresi 118’de (اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ) “Onlara azâb edersen kuşku yok ki onlar senin kullarındır” âyetini okudu. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed bu âyetleri okudu, iki elini kaldırdı, Allah’ım Ümmetim, ümmetim, (Allâhümme ümmeti, Allâhümme ümmeti, Allâhümme ümmeti) dedi ağladı. Yüce Allah (Celle Celâlüh) Cebrâil’i gönderdi, “Biz seni ümmetin hakkında râzı edeceğiz ve seni utandırmayacağız” diyen haberi de Müslim-i Şerif rivâyet etmekte, Âlûsî de bunu nakletmektedir yine. “Peygamberin rızâsı Allah’ın rızâsındadır”. Bakara Sûresi 255; “Şefaat Allah’ın izniyledir”. Şefaat yetkisini Cenab-ı Hak kendi izniyle Hz. Muhammed’e verecektir, vermiştir. Zümer Sûresi 7’nci âyette “Küfre râzı Allah katiyen râzı olmaz”. Ehl-i küfre şefaat de yoktur. Onun için yani konuları doğru anlamaya çalışmak lâzım. Îmânı Cenab-ı Hak sevdirdi, süsledi, küfrü, fâsıklığı kötü gösterdi. Nefret ettirdi, bunlar hak yoldalar, îmân ve peşinde, îmân ve îmân peşinde gitmekle şefaat olur. Îmânın olacak Peygamberin izinde gideceksin, Muhammedî şeriata tâbî olacaksın. Hz. Muhammed’e tâbî olmadan Allah’ın sevgisine kimse ulaşamaz. Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbnü Mâce, Ahmed Bin Hanbel gibi kıymetli muhaddislerimizden gelen haber de “Şefaatim diyor ümmetimden büyük günah işleyenleredir”. (Şefaati li ehlil kebâiri min ümmeti) buyurmaktadır. Günaha teşvik için değil bu, îmân ve Hz. Muhammed’in peşinden gidenlerin kıymetini tespit içindir. Büyük günahlara tabii ki Allah’ı inkâr dâhil değil. İman yoksa fayda dünya da kalır. Âhirette korkunç azâbdır, hüsrândır, şirke af yoktur. Bu Yüce Kur’an’ın beyânıdır. Küffar rahmet Peygamberinden dünya da kesin istifâde eder ve etmekteler. Fakat âhirette küfürleri, şirkleri sebebiyle âhirette onlara nasîb yoktur. Küfrü, zulmü, şirki, kötülükleri, fâsıklık ve isyânı desteklemek. İlâhî adâlete engel olmak.

 

Dakika 40:02

 

Hürriyeti, merhameti, şefkati kötüye kullanmak. Bunlardan ne Allah ne Peygamber ne kullar râzıdır. Bunlara Peygamber şefaat edecek sanmak, büyük bir aldanıştır ve Peygamber’i rızâ makâmından düşürmeye kalkışmaktır. Buna da dikkat edilmelidir şefaat var ama kimlere? Söyleyen O’nun izniyle söyler yani şefaat Allah’ın tamamen iznine bağlıdır ve söyleyen şefaat eden de doğruyu söyler, buna dikkat edilmesi lâzım. Şefaat eden doğru şefaat etmek zorundadır. Rastgele şefaat yok. Onun için kimin nasıl şefaat edeceğini, şefaat edecek zât-ı muhteremin nasıl şefaat edeceğini onlara öğretilmiş bunlar Allah’ın izniyle emrine bağlanmıştır. “De ki ey günah işleyerek, haddi aşarak nefislerine karşı suç işlemiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Kuşkusuz Allah bütün günahları bağışlayandır. O çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.” Tüm günahlar küfrü şirki içine alır, gafil olma, genel af ne için, Zümer 54 de bak bu âyetin hemen peşine. “Rabbinizin merhametine sığının ve O’na teslim olun.” Îmâna teslime boyun eğmeye çağırıyor, yani buradaki çağrı Allah îmâna çağırıyor. Teslime çağırıyor, boyun eğmeye çağırıyor, yani İslam’a dâvet ediyor. Müslüman olun ki merhametime mazhâr olun diyor. İşte o zaman (El İslâmu yecibbü ma kablehü). “İslam daha önce olanları keser atar”. Müslüman oldun mu iyiden iyiye önceki günahların affa uğrar. Îmâna İslam’a tövbeye teşvik vardır, küfür de ısrâr edenlerin genel aftan hisseleri yoktur. Yine İbrâhim Sûresi 36’da beyân olunduğu gibi “Bana tâbî olan bendendir” diyor İbrâhim Aleyhisselâm (فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ) Ebû Hayyân dünyevî, uhrevî tüm lütufları içine alır, şefaatte içindedir. Âhiretin ki daha büyük olmakla genel lütuflar Ebû Hayyân’ ın buradaki keşfidir bu. “Vâcid biliyorsunuz kudret sahibi failidir. Vâcid ve Hak ismi vardır. Yüce Allah’ın isimleri içinde Vâcid ismi hak ismi vardır ama mevcut demek, mevcut ismi vermek ise mevcut sonradan yaratılanlara denir. Onun için Cenab-ı Hakka Vâcid denir ama El-Hak denir, ama mevcut kelimesi isimlerinin içinde görmüyoruz. Bunun için Yüce Allah’ın şânına yakışan isimlerle Yüce Allah anılmalıdır, çünkü en güzel en yüce isimler hep onundur. Seçip alma, dürr-i yetim eşsiz inci, ana karnında 6 aylık iken sevgili Peygamberimiz babadan yetim kaldı. Altı yaşında iken anneden yetim kaldı, sekiz yaşında iken de dededen yetimdir. Çocukluğunda da olağanüstü hâller görülmüştür. Ebû Tâlib soyunurken yatağına yatarken o çocukken amca yüzünü çevir de soyunayım diyor.

 

Dakika 45:56

 

Yatarken aramız da örtü olurdu, Sonra o örtü kaybolurdu ve Peygamberimiz en güzel miskten daha güzel kokardı, kokuluydu. Yemekte “Bismillah” “Elhamdülillah” derdi çocukken. Daha o zaman dünya da İslam diye bir şey yok. Yaş küçük kendisi küçük yaşta oyun oynamıyor. Hiç hayatta yalan söylediği hiç görülmemiş, gülmüyor. Bak yalan yok, gülmesi de yok. Çocuk yaşta câhillik yok, olgun insandan daha olgun. Büyük feyiz alâmetleri çocukluğunda görülüyordu, Cenab-ı Hak barındırmak, kalbini kendine çevirmek gibi ona nice lütuflar da bulundu. O bir Mustafa’dır yani seçilmiş bir Peygamberdir, dürr-ü yetimdir. Dünyayı sarmış olan bunalımdan nasıl çıkılıp da Hakk’a erileceğini belirlemede Peygamberimiz Peygamberlik gelmeden önce de dalgınlık içinde düşünüyordu. Bu dünya bu kadar bu putperestliğin, zulmün içine girmiş cehâlet her tarafı kuşatmış, zulüm kuşatmış, bu dünya bu hâlinden nasıl kurtulacak diye düşünüyordu. Dalgınlık içindeydi, işte kendisine Peygamberlik geldi. Peygamber olmadan önce böyle derin hak düşünceler içinde dalgın idi. Yoksul Peygamberimiz bir zenginlik ortamında değildi. Yoksulluk ortamındaydı, babadan bir tek dişi deve bir câriye kalmıştı. Şam ticareti Hz. Hatice ile evlenmesi, Hz. Ebû Bekir malının hepsini Allah ve Rasûlüne getirmiş, geriye ne bıraktın deyince “Allah ve Rasûlünü” demiştir. Fetihler, ganimetler Allah’ın ihsânı, seninle cihânı zengin etti. İlim, irfân, irşâd, feyiz bekleniyordu. Zengin etti, hidâyete erdirdiği, öyle zengin etti ki, ona “Risâlet” verdi, Makâm-ı Mahmûd verdi, Hayri Kesir’ler verdi, bütün âlemlere onu Rahmet Peygamberi eyledi. (“Levlake levlake lemâ halaktü’l-eflâk”) “Sen olmasaydın felekleri, âlemleri yaratmazdım” dediği Peygamber Hz. Muhammed’dir (Aleyhissalâtu Vesselâm).

 

Dakika 50:00

 

Keşfü’l-Hafâ da bu rivâyet vardır. “Yetime hor bakma”. Râzî de Hz. Hatice’nin çocuğuna diyor bir gün bağırdı. Yetimin malını yiyenlerin hâlini düşün! Yetime bağırmak bile bakın Yüce Allah’ın merhametine uygun değildir. Yetimin malını yiyenlerin hâlini bir düşün! İbnü Mes’ûd Efendimiz ’den (Aleyhissalâtu Vesselâm) “Kim yetimin başını okşar silerse elinin değdiği kıllar ona nur olur. Kıyâmette nur olur” buyurmuşlardır. Hz. Ömer’de “Efendimizden yetim ağlarsa Rahmân’ın Arş’ı titrer, Allah meleklere yetimi ağlatan kimdir? Melekler “Ey Rabbimiz sen en iyi bilensin derler”. Her şeyi bilen Allah bütün âlemlere bildirmek için soruyor. Cenab-ı Hak “Şahit olun kim yetimi susturur, hoşnut ederse ben de onu kıyâmette hoşnut etmeye garanti veriyorum.” Hz. Ömer yetimlerle ilgilenirdi. Allah’tan korkup yetime kefil olanla şu iki parmak gibiyiz şehadet ve orta parmağını göstermiştir Peygamberimiz, cennete böyle gireriz demiştir. Buyurmuştur sevgili Peygamberimiz. Bu haberinde kaynağında Buhârî Şerif, Müslim ve diğerleri bulunmaktadır.

 

“Sail’in ihtiyacını gider ve yumuşak davran” (وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُوم) Zâriyât Sûresi 19’uncu âyette bakın “Zenginin mallarında dilenci ve mahrum için bir hak vardır”.

 

Şimdi at üstünde gelse hak vardır hadisinin aslı yoktur demiştir Ahmed Bin Hanbel. Ebû Dâvûd ise bunu Hz. Hüseyin Bin Ali’den mevkuf olarak rivâyet etmiş ve susmuştur, Irâkî ise senedi sağlamdır demiştir. Bakın birine bir Hadis-i Şerif’in senedi zayıf yoldan gelirken birine sağlam yoldan gelebiliyor. İbn-i Ebu’l-Ber sağlam değil demiştir. Bak o da Ahmed Bin Hanbel safında (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn).

Hz. Âişe’den “Dilenci doğru söylemiş olsa onu reddeden felâh bulunmazdı” diyen bu habere de İbnü Medînî bunun da aslı yok demiş. Suyûtî, Sahâvî Keşfü’l-Hafâ da böyle demişlerdir. Taberânî Ebû Umâme’den eğer düşkün ve yoksullar yalan söylemeselerdi, onları reddeden felâh bulmazdı. Bu da Keşfü’l Hafâ da fakat buna itiraz eden olmamış. Görüyorsunuz ki mânâlar birbirine yakın, birine bu sağlam yoldan gelirken haber, öbürüne zayıf senetle gelmiş olabiliyor. Isrâr neden laf anlamayan azarlanır.

 

Dakika 55:01

 

Yoksa keyfi olarak kimse azarlanmaz. Ebu’d-Derdâ, Hasan, Hasen, Süfyân ve diğerleri, Sail yani isteyen soran, yalvararak istemek, Sadece mal istemek değil, ilimle dinle ilgili soru sorandır demişlerdir. “Kendine bir ilim sorulup da onu gizleyen kimse ateşten bir gem ile gemlenir. Ağzına ateşten gem vurulur”. Bu haber Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbnü Mâce, Ahmed Bin Hanbel tarîki ile gelmiş ve Suyûtî de bunu ayrıca nakletmiştir.

 

وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ  Nisâ Sûresi 32’de “Allah’ın lütuf ve ihsânını isteyin.”

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Kötü sualin nehyi gerekir, azarlanır. Mü’mine eziyet de haramdır, gücü yetenin uygun cevabı vacip veya mendup olur. Maldan mal, ilimden ilim ve Rabbinin büyüklüğünü herkese anlat. Tekbir sünnettir Ve’d-Duhâ Sûresi’nden itibâren Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar bu sûreler okundukça tekbir almak sünnettir. Bunu bu haberi veren İbn-i Kesîr, yedi kıraat imamından biridir İbn-i Kesîr. Ebû’l Hasan, Bezzî, Übey Bin Kâ’b yoluyla gelmiş haber. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) “Duhâ’dan itibaren Kur’an-ı Kerim’in sonuna kadar tekbir alınmış” bu haberi de Hakîm, Kurtubî nakletmiş, İmâm-ı Şâfiî de aynı görüştedir. Sebebi Vahyin biraz gecikmesidir ve böyle denmiştir.

 

Zübdetül İrfân kıraat ile ilgili bu kitapta zikredilmektedir. Bunda da tekbirin sünnet olduğu Efendimizin fiili ile sabittir denmiştir. Nas Sûresi’nden sonra da tekbir alın, Fâtihâ’yı Bakara Sûresi’nin başını (Müflihun’a) kadar okuyun. Hatim duası yapınız, buna “Halli Mürtehil” denir. Bunları duyuran hadis-i şerifler meşhurdur, yapmayana da vebal yoktur. Tekbir, Allah’u Ekber diyerek veya tahmid ve tevhîd ile berâber olur. Yani (Allah’u Ekber Allah’u Ekber Lâ ilâhe İllallahu Vallâhu Ekber Allah’u Ekber Velillâhi’l-Hamd). Ya bu şekilde tekbir alınır veya sadece Allah’u Ekber der. Tabii tekbir, tehlil, tahmid ile berâber yapılanlar daha faziletlidir. Sâbûnî ’den de gelen bir habere göre büyük şefaat her Peygamberin kabul edilmiş bir duası vardır.

 

Dakika 1:00:00

 

Hepsi duasını hemen yapmıştır. Sevgili Peygamberimiz buyurur ki “Ben duamı kıyâmet günü ümmetime şefaat için sakladım” diye bu haberi de Buhârî, Müslim rivâyet etmişlerdir. Bahir çocukken Mekke Vâdisi’nde bir de Şam’a giderken iki defa Peygamberimizin yanındakiler açısından kaybolmuş gibi bir durum arz edilmiş fakat Peygamberimizin her hâli Allah’ın koruması altında olduğu için hikmete dayalıdır.

 

Şimdi de İnşirah sûresine gelmiş bulunmaktayız kıymetli izleyenler. İnşirâh Sûresi ile dersimiz devam ediyor. Cenabı Hak kalbi nur ile genişleyen, îmânı kemâle eren kullarından eylesin. İnşirâh Sûresi de Mekkî sûrelerdendir, âyet sayısı 8, sıra numarası da 94’dür.

(أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ﴿١﴾

وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ ﴿٢﴾

اَلَّـذ۪ٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ﴿٣﴾ 

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ ﴿٤﴾

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ ﴿٥﴾

اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۜ﴿٦﴾ 

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿٧﴾

وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ﴿٨﴾

1 – Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?

2 – Senden yükünü indirmedik mi?

3 – O senin sırtını ezen yükü.

4 – Senin şanını yüceltmedik mi?

5 – Demek ki, zorlukla berâber bir kolaylık vardır.

6 – Evet, zorlukla berâber bir kolaylık vardır.

7 – O hâlde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.

8 – Ancak Rabbine yönel.

İşte kıymetli dostlarımız, şimdi de İnşirâh Sûresi’nin keşif notlarına şöyle bir bakalım;

Duhâ’nın devamı diyenler vardır. Bu sûreye ki Tâvûs Ömer Bin Abdülaziz bunlardandır. Aşere kıraatlerinde ise iki ayrı sûredir, bu sûrede ayrı bir sûredir ve “Duhâ” ile “İnşirâh” ayrı ayrı sûrelerdir, aşere kıraatlerinde, gönül rahatlığı anında inmiş bir sûredir. Nimeti verene teşviktir. Bigâi Medine’de demiştir. İbnü Mardiye, Câbir Bin Abdillah’dan 4 veya 5’inci âyetleri Medenî demişlerdir. Büyük bir ruh ilâhî bir nur, gönül rahatlığı, sevinç ve neşe ile kalbin mahallî göğüs açılıyor. Ragıp el-İsfahânî, Şihâbuddîn el-Hafâcî, sadr, sine, göğüs, bağır, sırta da zahır deniyor. (dıykı sadr) Göğüs darlığı, kalp sıkıntısına denmektedir. (Vüs’at-ı sadr) Göğüs genişliği, Âlûsî nefsin ferahlığı kutsal güçler. İlâhî nurlardır ve ilâhî nurlarla desteklenmesi, işte bunlar inşirâhtır ve “vu’sat-ı sadr”, göğüs genişliği kalp genişliği ve kalbin huzuru. Tecellî türlerinin arşı bilginin yaygısı olur.

 

Dakika 1:05:18

 

Nefis bilgi olaylarının meydanı, Meleke yıldızlarının gökyüzü, tecellî türlerinin arşı bilginin yaygısı olur. Rasûlüne nimetlerini sayma makâmı. Çocukken Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) İsrâ gecesinde yine cismânî ameliyat yapılmıştır. Peygamberimize melekler tarafından bazı ameliyatlar yapılmış. Çocukken yapılmış, Peygamber olunca yapılmış. İsrâ gecesinde cismânî ameliyat yapılmış. Kalbine îmân, hikmet doldurulmuştur. İsrâ gecesi Buhârî Şerif, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Katâde’nin Enes Bin Mâlik anlatıyor; Ona da Mâlik Bin Sa’saa anlatmış. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) Beyt’in yanında diyor, uyur uyanık hâlde iken içi “Zemzem” dolu altın tasla gelindi. Kalbim çıkarıldı yıkandı, îmân hikmetle dolduruldu. Sonra “Burak” getirildi, onun üzerinde Cibril ile gittim, dünya semâsına vardım. Bu haberi Kütüb-i Sitte naklediyor. Duhâ’daki gece İsrâ gecesi, mârifet, itaat, şerh-i sadr, göğsün açılması içerisine hikmet doldurulması. İnsanlara, cinlere, Peygamber türlü meşakkat, tüm zorluklar gözünde sinekten küçük olmuşlar. Bütün dünyadaki zahmetler artık içinde her şey küçülmüş, hak dâvâ büyümüş. Korku mal mevki temâyülü iç dünyasında kalmamıştır. Bütün varlığı ile Hakk’a yönelmiştir. “Göğsün İslam’a açılması, Sapıkların kalbinin sıkılıp daralması”. En’âm Sûresi 125. Buhârî İbnü Abbâs’tan gelen haber de göğsünü İslam’a açtı. Bunun alâmeti ise aldanma yurdundan uzaklaşmak, ebediyyât yurduna yönelmek, gelmeden ölüm için hazırlanmak. Eğer sende de bu özellikler varsa İşte senin de göğsün İslam’a açılmıştır. Bu özellikler yoksa daha göğsün kapalıdır, sıkıntıdadır, En’âm Sûresi vaad ve tehdidine tam îmân, telaş, sıkıntı, ıstırap kalkmış görevini huzur içinde îfa ediyor. Her ortam da gönül rahat, mü’minlere kanadını indir Hicr Sûresi 82. Zâriyât 56, (اِلَّا لِيَعْبُدُونِ) “Ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي) “Zikrim için namaz kıl, tüm itaat O’nadır, yüce Allah’adır”. Elçiliğin faydaları ise Şanlı Peygambere ve bütün insanlık âlemine bütün âlemleredir.

 

Dakika 1:10:05

 

Nice sevinçlerin sonu felakettir. Bu gafiller için böyledir. Gâfiller seviniyorsa bilin ki sonu felakettir. Sevinme Yüce Allah’ın rahmetine korkma, üzülme Allah’ın kahrına gazâbına ve kendi günahlarına bakarak. Bunlar da korku ve ümit içinde olmalıdır ölçülü bir şekilde. “Ferah içindeyken ansızın yakaladık, tüm ümitlerden mahrum düştüler”. Niceleri hoplarken oynarken, gerçekleri yok sayarken yakalandılar Azrâil Aleyhisselâm onları aldı götürdü. Hak ettikleri yere. A’râf Sûresi 182’nci âyette (سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۚ) “Bilmeceleri yönlerden onlar derece, derece düşüşe yuvarlayacağız”. (اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ) “Nun” tazim ululuk içindir. Nimeti verenin büyüklüğü nimetin büyüklüğünü gösterir. Ameliyatta Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) Melekleri görebiliyordu görüyordu. Cin Sûresi 26 28’de “Gayb’ını ancak elçisine açar, önünden peşinden gözetleyiciler sağlar. Elçilik görevini hakkıyla yapmışlardır, Allah (Celle Celâlüh) Onların yanındakileri kuşatmıştır, her şeyi kuşattığı gibi”.

 

Sevgili Peygamberimizin sırtından Cenab-ı Hak ağır yükü aldığını söylüyor. Tabii ki kemikleri çatırdatan bir ağır yük, beyin kütlemesini yapacak ağır bir yük, o ağır yükü senden indirdi diyor. Yüce Allah artık Habîbinin dünya da işlerin en zor işler olduğu için ona lütufta bulundu, ağır yükleri ondan aldı ve işini kolaylaştırdı, en zor işler artık ona kolay geliyordu. Emeksiz, hizmetsiz nimet yiyenler ve yiyip duranlar, hem utanmazlar hem şımarırlar. İnkârcılar şöyle bir bakın, Allah’ın mülkünde barınıyor Allah’ın nimetini yiyorlar, Allah’ın verdiği bu ruh ve canla yaşıyorlar, yine de Allah’u Teâlâ’yı ve emirlerini inkâr ediyorlar. Bu ne demektir? Tam utanmazlık burada İşte, bunlar azmış ve şımarmış. Bunların hep belâlarını buldular ve bulacaklar, tövbe edip îmâna gelenler kurtuldular. Değerli kimseler ise lütuflar karşısında sıkılır, minnettarlık duyarlar. Yüce Allah’a (Celle Celâlüh) ebedî minnettar olduklarını hiç unutmazlar. Cihâd, Sevgili Peygamberimizin hayatı cihâd ile geçmiş. O bir şanlı cihâd Peygamberi, hayatı hep başarıdır ve kendisi daima mâsum olduğu için kusurlardan uzaktır. Hakk’a, halka mahcup olmamak için elinden gelen görevini yapıyor, Allah’ın lütfuna mazhâr oluyordu. A’bâ-i-Risâlet, risâletin ağır yükleri, dünyadaki bütün Peygamberlerin yüklerinin tamamından Hz. Muhammed’in yükü daha da ağırdır. Çünkü o bütün milletlere bütün çağlara, Peygamber gönderilmiştir.

 

Dakika 1:15:30

 

Bütün âlemlere ins’e ve cin ’ne, karşısında Hz. Muhammed’in bir devlet bir millet değil, bütün milletler ve çağlar, onun karşısındaydı. Onun için bütün dünyaya karşı yıldırım hızıyla o Şanlı Peygamber Allah’ın yaktığı nur parlamaya, yayılmaya, barış dünyaya adâlet ve hukûkun üstünlüğü dünyaya yayılmaya devam ediyordu.

 

(اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ا). Fâtır Sûresi 28’de “Âlimler hakkıyla Allah’tan korkarlar”. İlmin gereği Allah’a derin saygıdır. Bütün varlığınla sevmek ve O’ndan korkmaktır azâbı var. Rahmeti var, azâbı var, sen bu ikisinin ortasında korku ile ümit arasında yaşayacaksın, bu iki kanatla uçacaksın Rabbine doğru. Yine (وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ). Yüce Allah Mâide Sûresi 67’de “Allah seni (Celle Celâlüh) insanlardan koruyacaktır”. Cenab-ı Hak Habîbini korudu, destekledi, yardım etti. Yüce İslam 14 asırdan beri ne yaptı? 14 asır dünyaya hâkim oldu. Üç kıtaya sancaklarını çekti. Bugün Müslümanlar eğer bir zillet içinde yaşıyorlarsa Müslümanlar Yüce değerlerine hemen sarılsınlar, bir ve berâber olsunlar. Yeniden dünyaya barış gelir, adâlet gelir. Yeniden Yüce İslam dünyaya hâkim olur, Çünkü Yüce İslam Allah’ın adâletinin tecellîsidir. Tirmizî, İbnü Mâce dünyanın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değeri yoktur diyor Tirmizî’nin İbnü Mâce’de gelen haber de. (Ed-Dünya lâ ya’dilü indellâhi cenâha beûzatin). Şimdi Dünya fani olduğu için buradan şunu anlayacağız? Dünya da Müslüman iyi çalışmalı, âhirete iyi yatırım yapmalı. Çünkü dünya çalışma imtihan yeri kalıcı yer değil, kalma yeri değil. Bu fertler için bir asırlık insan için düşünürseniz bir ferdin ömrüne bakın. Bir asırda ki insanların tümünün mezara inmesine bakın, bir de neticede yerlerin göklerin tamamen ortadan kaldırılıp âhirete dönüşeceği büyük kıyâmete bakın. Enbiyâ Sûresi 10’uncu âyetinde (لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَاباً ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ) “Andolsun size bir kitap indirdik ki onda sizin şerefiniz vardır.” İşte zikir şan ve şereftir, insanoğlu çok şanlı ve şerefli bir güzelim İslam fıtratı ile Ahsen-i Takvîm de yaratılmıştır.

 

Dakika 1:20:00

 

Ve bunu İslam ile de kemale erdirmeli, yükseltilmelidir. Bakara Sûresi 253’de “Kimini de birçok derecelerle daha yükseklere çıkartmıştır”. (وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ). Allah (Celle Celâlüh) Anıldıkça Hz. Muhammed’in de anılması Hz. Muhammed’in şanın nasıl yükseltildiğine bir bak. (Lâ ilâhe illallah Muhammedür-Rasûlullah).

 

Ebû Ya’lâ, İbnü Cerîr, İbnü Münzîr ve diğerleri Sevgili Peygamberimiz, Cebrâil (AS.) dedi, Rabbimiz buyurdu; (İzâ zükirtü zükirte maiye). “Ben anıldıkça sen de benimle anılacaksın.” Bu nam şânın en yüksek mertebesidir. Ezan okunurken Yüce Allah’ın şânı âlemlere haykırılırken Hz. Muhammed’in risâletin onun kâmil mânâ da en yüksek mevkide bir Allah kulu, en büyük Peygamberi olarak Yüce Allah’ın şânının yanında o da âlemlere haykırılmaktadır. Nisâ Sûresi 59 ve 80’inci. âyetinde (اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ). “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin.” Bakın Allah hemen yanına Habîbini almış. (مَنْ يُطِـعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ). “Kim Peygambere itaat etmişse kesin Allah’a itaat etmiş olur”. Çünkü Peygamber Allah’ın ortaya koyduğu kânûnlarını uygulayan, herkesi Allah’a çağıran, Allah’ın emirlerine çağıran bir şanlı hak önderidir. Onun için Peygambere itaat Allah’a itaat olarak Cenab-ı Hak kendi bu gerçeği duyulmuştur.

“Şahit olarak Allah yeter, Muhammed Allah’ın Rasûlüdür.” Fetih Sûresi 28-29 da. 5 vakitte müezzin ( أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّهِ) diye göklere haykırmaktadır, Allah’ın isminin yanında. Ahzâb Sûresi 56’da Allah (Celle Celâlüh) ve melekler Peygamber Muhammed’e salat okurlar, siz de salat-ü selâm okuyun. Bu da Allah’ın kullarına emridir. Kıymetli dostlar, Talak Sûresi 7’de “Güçlülüğün ardından kolaylık kılar”. Güçlülüğün yani zorluğun ardından Allah kolaylık kılar. Leyl Sûresi 5 ve 7’nci âyetlerinde olduğu gibi. “Zorluktan yılma.” Cennet vardır ama kesin olarak var, ne yazık ki ona inanmayanlar cenneti kaybettiler, cehennemi kazandılar. İslam dünyanın da berzahın da mahşerinde cennetidir, seni cennete hazırlar Yüce İslam.

 

İmâm-ı Malik, Zeyd Bin Eslem’den Ebû Ubeyde Hz. Ömer’e Rumların çokluğundan yazmış, endişesini bildirmiş, Hz. Ömer ona “Mü’min kalbe sıkıntı inerse Allah (Celle Celâlüh) ona bir rahatlık verir, bir zorluk iki kolaylığı yenemez”.

 

Dakika 1:25:03

 

Diye yazmıştır. Îmân huzur ve sabır. Dikkat et! İman huzur ve sabır bunlara işaret vardır. Muvaffakiyet tamamen yüce Allah’tandır. İbadetin biri bitince diğeri için kalk yorul, çalış şükre devam etti. Allah için çalışan, Allah’a onun rızâsına erer, vuslata vâsıl olur. “Nusuk” yorgunluk, hep O’ndan um hep O’na yönel, O’na yürü, lütuf nimet O’nundur, hep O’nun için çalış. İşte hep O, hep O yüce Allah onun emrinde ol, kaidelerden biri de (İzâ zâgel emru ittesea). “İş sıkışınca genişler.” “Nimet külfete göredir. Külfet nimete uygundur.” (İnnemel a’malu binniyyât). “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göre verilir”. Yani bütün ameller niyetlere göredir.

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Enes Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) diyor ki Sevgili Peygamberimizin göğsünde dikiş izini gördüm diyor. İşte Peygamberimizin göğsü birkaç defa ameliyattan geçmiş, melekler ameliyat etmiş, hikmet doldurmuşlar Yüce Allah’ın emri ile. Efendimiz ‘in (Aleyhissalâtu Vesselâm) içtihatlarından münâfıklara cihâddan geri kalma izni verilmesi. Bedir esirlerinden fidye alınması, Ümmü Mektûm’a yüzünü ekşitmesi. Mü’mim günahı üzerine düşen dağ gibi görür. Yani mü’min günahı nasıl görüyormuş? Günahı öyle büyük görüyor ki mü’min, üzerine düşen dağ gibi görüyor. Peki, münâfık günahı nasıl görüyor? Münâfık ise burnuna konan sinek gibi görür. İşte dikkat et bunlara, kendini yokla, Kimsin sen? Sen de mü’minliğin şiarı alâmetleri mi var? Yoksa münâfıklığın alâmetleri falan var mı? Dikkat et! Kendini Kur’an-ı Kerim’e getir, kendini bu hayat veren nurun derslerinde kendini bir kontrolden geçiyor. Ebû Hayyân kelime-i Şehâdet de, ezanda, kamette, teşehhüd de, hutbeler de, Kur’an-ı Kerim’de kendi adıyla Yüce Allah Habîb-i Muhammed’i zikretti. Tüm Peygamberler ve ümmetlerinden ona îmân etmelerini de emretti, böyle istedi. Hz. Muhammed’e bütün peygamberlerin îmân etmesi istendi ve hepsi Hz. Muhammed’i önceden tanıdılar duydular ve îmân ettiler onun Peygamberliğini tasdik ettiler. Îsâ Aleyhisselâm da özel müjdelemeye geldi. Kimi? Hz. Muhammed’i. Bahir de bunlar zikredildi, Teshil’de bunlar nakledilen haberlerdir. Arş’ın sahibi Makâm-ı Mahmûd’un sahibi. İşte o Muhammed’dir, Yüce Allah onu o mevki makâmlara ulaştırmıştır. Bu haberi de nakleden İbn-i Kesîr ’dir. Hakîm, Beyhakî “Bir güçlük iki kolaylığa aslâ gâlip gelemez”. Bu da Hakîm ve Beyhakî’nin haberidir ve Sâbûnî de bunu yine eserine almıştır.

 

Kıymetli dostlarımız, Tin sûresine gelmiş bulunmaktayız. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in her kelimesinden, her âyetinden, her sûresinden, Kur’an’ın nuru ile dolup taşan nurlanan, ebediyyû’l-ebed îmân nuru, Kur’an nuru, Muhammedî nur içinde Şeriat-ı Muhammediyenin bütün kurallarına riâyet ederek Nur’un Alâ Nur, Nur üstüne nur içinde yaşayan kullarından eylesin. İşte hayatveren nurun dersleri devam etmektedir.

 

Dakika 1:31:33

 

(Visited 63 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}