58- Amelde Fıkhı Ekber Ders 58
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 58
Ey kıymetli izleyenler! Yüce İslam’ın bütününe imân edip kalbi tasdik eden, ikrar eden, mümin ve Müslüman olan, Yüce İslam’ın yolunda cihat eden ey mücahit kardeşlerim! Yüce İslam dünyaya hâkim olunca dünyanın tümüne barış, kardeşlik, adalet, merhamet egemen olacaktır. Çünkü Yüce İslam’ı ortaya koyan Allahu Teâlâ’dır. Bu Yüce İslam’ı öğrenmek, öğretmek, Yüce İslam okulunda okumak, okutmak biz kulların görevidir. Biz, Allah’ın kullarıyız. Yüce İslam’ı bize Allah teklif eyledi. İşte, bunun ilimlerinin başında da fıkıh ilmi gelmektedir. Yüksek âlimlerin hepsi fıkıh âlimidir, İslam’ın hukuk âlimleridir. Sevgili Peygamberimiz, Ashab-ı Gûzin, Tâbiîn, müçtehit âlimler, mezhep âlimleri bu fıkıh ilmini, Yüce İslam’ı okuyarak, dünyayı okutarak geldiler. Bizim de şimdi dersimiz, Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notları. Konumuz ise şükür secdesidir. Bunu da yine delillerle anlatarak, mezheplerin durumuna göre derslerimize devam ediyoruz. Her sözü hak ve nur olan, her işi hak ve hakikat olup nur olan kullarından eylesin. Amacımız hakkı, hakikati okumak, okutmak, onu cihana duyurmak, insanlığın tümüne faydalı olmak. Çünkü hepimiz Allah’ın kullarıyız, hepimiz Muhammed’in ümmetiyiz. Hepimize geldi Şanlı Kur’an, Nurlu İslam. Bu güneş hepimize doğuyor. Onun için bütün gündüz insanlığı kaplıyor. Geceler setrediyor, örtüyor. Nimetlerin hepsi Rahmet-i Rahman ile hepimize tecelli etmiştir. Gelin, evrensel olan, ezelî ebedî hakikat olan İslam’ı okuyalım, okutalım. Bütün insanlığı kucaklayan Allah’ın rahmeti, merhameti İslam iledir, Muhammed Mustafa iledir (A.S.V.), Şanlı Kur’an iledir. İslam’ın bütün değerleri ile tecelli edilmiştir. Yüce Allah tecelli etmiş İslam ile. Gelin, iyi okuyalım, iyi okutalım. İkra diye geldi ilk ayetler. Bizde Rabb’imiz “Oku” diyor, okuyalım işte. Fıkıh nedir? Bunu daha baştan tarif ederek geldik, ederek gidiyoruz. İmâm-ı Âzam, fıkhı tarif ederken lehte ve aleyhte ne varsa Allah’ın ortaya koyup bize teklif ettiği İslâmî, Yüce İslam’ı delilleriyle bilmek. Okumalı, okutmalı. Dünyayı okutan kıymetli hocalarımız, âlimlerimiz var. Gelin, beraber okuyalım, okutalım. Şimdi Yüce İslam’ın içerisinde bulunan bir de şükür secdesi var.
Dakika 5:09
Hanefi mezhebine göre -bakın ortada Peygamberimiz’den gelen habere dayanarak- Hanefi ekolü bize şunu duyuruyor: Bu Hadis-i Şerif, Ebûbekir (R.A.) Hazretleri yoluyla rivayet edilmiş. “Âlemlere Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) sevindirici bir haber aldığı zaman yahut kendisine bir müjde verildiği vakit secdeye kapanırdı.” İşte şükür secdesi bu Hadis-i Şerife dayanırken hayat nimetlerle dolup taşmaktadır Rabb’imize şükretmeliyiz. Aslında şükür, İslam’ı bilmek ve yaşamakla Allah’a şükür edilmiş olur. Yoksa buradaki şükür, İslam’ın içeriğinde bir cüzdür, İslam deryasının içinde bir damladır. Bu şükrü böyle değil; İslam’ın tümünü bilip yaşamakla, Allah’a gerçek kulluk yapmakla biz şükretmiş oluruz. Bu şükürde zaman zaman bunca uçsuz bucaksız nimetler karşısında secdeye kapanıyoruz. Şükür secdesi müstehaptır -bakın- buradaki şükür secdesi müstehaptır ama İslam’ın kendisi bir defa yaratılışın gayesi İslam olduğu için. Şimdi İslamsız hayat, hayatsız İslam olmadığından dolayı buradaki şükür secdesi özel olarak müstehaptır. Ama İslam’ın kendisi zarûrîdir. Mutlaka insanoğlu Müslüman olmalıdır, imân etmelidir, amel-i sâlih işlemelidir, İslam’ı bilmelidir. Bunun içeriği farzlarla dolup taşmaktadır. Yaratan’ı tanımak farzların en önünde gelmiyor mu? Yaratan’ı tanıyınca ona kulluk gerekmiyor mu? Nasıl kulluk edeceğini de Yüce Allah, bize İslam ile teklif etmiş. Böyle Müslüman olacaksınız, böyle kulluk edeceksiniz. Kulluğun reçetesi de İslam’dır ayrıca. Gelin, okuyalım, okutalım. Şükür secdesinin namazın peşinden yapılması icmâ ile mekruhtur demişlerdir. Mekruh olduğu vakitlerde -bir de mekruh vakitler var- O vakitlerde de secde etmek yine mekruhtur demişlerdir. Mademki müstehap bir amel işleyeceksin, bunu da mekruh vakitlere getirme. Bir de bunları namazların peşinden değil diğer zamanlarda yap. Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetlerinin görüşlerini böyle keşif notu olarak veriyoruz. Mâlikî mezhebinde nimet ortaya çıkınca veyahut sıkıntı giderilince iki rekât nafile namaz kılmak müstehap olur denilmiş.
Dakika 10:02
Yine Mâlikîler de şükür secdesini caiz görmüşlerdir. Yani daha önce geçen, Ebûbekir’e dayanan Hadis-i Şerif ile şükür secdesini Mâlikîler de caiz görmüştür. Şafiî ekolüne bakıyoruz: “Şükür secdesi namazın içinde yapılamaz” demiş Şafiîler ve diğer meşrû ortamda şükür secdesi yapılması sünnettir demiş Şafiîler. Şükür secdesi, tilavet secdesi gibi yapılır demişlerdir. Şafiî ekolünün yüksek şahsiyetleri. Yine Hz. Peygamber (A.S.V.) çıktı ve yüksek binalara doğru yöneldi. İçeri girerek kıbleye döndü ve secdeye kapandı. Secdede uzun süre kaldıktan sonra başını kaldırarak şöyle buyurdu: “Cebrail (A.S) gelerek beni müjdeledi ve dedi: ki Allah (C.C.) sana şöyle buyuruyor; ey Şanlı Peygamber! Her kim sana salavat-ı şerife getirirse ben de ona rahmet ederim buyuruyor Cenab-ı Hakk.” “Her kim sana selam getirirse ben de ona selam ederim. Ben de onun üzerine Allah’a şükür için secde ettim.” buyurdu Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.). Bu Hadis-i Şerifi kıymetli muhaddislerimizden rivayet edenler bulunmaktadır. Bunlardan biri Ahmet bin Hanbel ve diğerleri. Ve Kitabu’z-Zuafa’da zikredildiği de ayrıca söylenmiştir. Yine başka bir haberde Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu. (A.S.V.): ‘’Allahümme salli ve sellim ve barik âlâ Muhammed bi adedi ilmih ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilm ve meblâr-rıdâ ve zinete’l-arş. Sübhanallah ve bi hamdih Allahu Ekber bi adedi halgih ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilm ve meblâr-rıdâ ve zinete’l-arş’’ Kıymetliler; Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdular (A.S.V.): “Rabb’imden istedim, ümmetim hakkında şefaatçi kılındım. Ümmetimin üçte birini bana verdi. Rabb’ime şükretmek için secde ettim, sonra başımı kaldırdım yine Rabb’imden istedim. Bu sefer bana yine ümmetimin üçte birini verdi. Bunun üzerine yine Rabb’ime şükür için secde ettim, sonra başımı kaldırıp yine Rabb’imden istedim. Bu sefer de bana ümmetimin diğer üçte birini verdi. Bundan dolayıdır ki ben Rabb’ime şükür için secde ettim.” buyuruyor. İşte, kıymetliler. Bu da yine Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Bunu da Ebû Davud hasen bir isnat ile rivayet etmiştir.
Dakika 15:07
“Cihan Peygamberi (A.S.V.) Hz. Muhammed, beladan koruduğu için Allah’a şükretti.” Bu da başka bir rivayette böyle buyruldu. Allah’ım (C.C.), bize dinimizde musibet verme. Kâfir olan kimseyi görünce şükür secdesi yapmak daha kuvvetli bir şekilde caiz ve sünnettir. Şimdi imânsız insanları görünce şükür secdesi yapmanın hem caiz hem sünnet olduğunu söylemiş Şafiî ekolünün kıymetli âlimleri. Niçin? Allah; imânı, İslam’ı bize lütfedip nasip eylediği için gece gündüz alnımızı secdeden kaldırmasak bile şükrünü eda edemeyiz. Dünyada bunca küfür kol gezerken küfrün sahipleri, zulmün sahipleri dünyada pek çok imânsızların haddi hesabının olmadığını, bunların daha çok olduğunu, imânlıların az olduğunu Şanlı Kur’an-ı Kerim bize haber vermektedir. Onun için çok şükretmeliyiz çok hamd etmeliyiz, İslam okulunda çok okumalıyız. Şükrün en büyüklerinden biri İslam’ı okumak-okutmak ve ilmi ile amel etmektir. İmân etmeyen kişi hiç kimseye şükretmiş olmaz. En nankörü imânsızlardır. İnanıp amel etmeyen insanlar da şükretmiş olmazlar. Çünkü Allahu Teâlâ’ya şükretmek için hem imân hem ilim hem amel-i sâlih; bunlar hemen, öncelikle olmalıdır. Şimdi de Hanbeli mezhebi şükür secdesi hakkında; nimetler, belalar karşılığında şükür secdesi müstehaptır demişlerdir. Çünkü nimet üstüne nimet veriliyor, şükretmeli. Nice belalardan kurtarıyor Cenab-ı Hakk bizleri, herkesi. Hak ettiği belaların hepsini vermiyor, uyarı için zaman zaman veriyor ama pek çok belalardan kurtarıyor. Onun için şükür secdesi yapmalı. Hanbeli ekolünde de şükür secdesi müstehaptır. Yine Ebûbekir Sıddık (R.A.), Yemâme fethedildiği zaman secdeye kapandı deniliyor. Evet, kıymetliler. Tilavet secdesi için ileri sürülen şartlar şükür secdesi için de ileri sürülür buyurulmuştur. “Namaz kılarken şükür secdesi yapacak olursan namazı bâtıl olur.” demiştir Hanbeliler. Yani namazın içine bu da ilave edilmez, önceki Hanefilerin ekolünde de anlatıldığı gibi. Namazın sonunda da bu yapılmaz. Ancak nimetler karşısında her ortamda meşru, müsait ortamlarda yapılır.
Dakika 20:00
Ancak unutarak yahut bilmeyerek yaparsa namazı bozulmaz da demişlerdir. Yani Yüce İslam; insanoğlunu kurtarmak, korumak için her kolaylığı ortaya koymuş, ruhsatlarla, faziletler ile donatılmıştır. Zarûret ortamlarında ruhsatlar vardır, kolaylıklar dinidir ama müsait ortamlarda fazilet yarışında olmalıdır. Müsait ortamlarda da ruhsatlara yapışan insanların gafil, cahil, tembellik sıfatına bürünme tehlikesi vardır. O tehlikelerden de korunmalıyız. Kıymetliler, şimdi dersimiz kaza. Şöyle bir bakalım vaktinde eda edilmeyen namazlar, kazaya kalmış namazlar konusunda. Bunların hükmü nedir, şöyle bir bakalım: Biliyorsunuz, eda; vacibi vaktinde yerine getirmeye denir. Bir ibadet, vaktinde yapılıyorsa bu edadır. Hanefi ve Hanbelilere göre iftitah tekbirine yetişmekle o namaz eda olunur. Şafiî ve Mâlikîlere göre ancak namazdan birinci rekâta yetişmek ile o namaz eda olabilir buyurmuşlardır. Şimdi bir de iade, vacip vacip gibi bir işi öncelikle yerine getirmektir. Bu da iade; Hanefilere göre tahrimen mekruh, yeniden kılınması vaciptir. Vakit çıktıktan sonra kılınması ise menduptur. Kıymetliler, şimdi vacip gibi bir işi, namazı bozacak bir iş dışında bir engel ile birlikte yerine getirmektir. Bu, Hanefilere göre tahrimen mekruhtur. Bir şekilde eda edilen her namazın vakit içinde yeniden kılınması vaciptir -vakit içinde diyor-. Vakit çıktıktan sonra kılınması ise menduptur demişler. Şimdi, kaza vakti çıktıktan sonra yapılan işlere kaza denir. Mesela vakit çıkınca, vakit dışında kılınan kaza namazları gibi. Vakitten sonraya bırakılırsa kişi günahkâr olur, asi olur. Çünkü Yüce Rabb ne buyuruyor: “Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın, çünkü namaz müminlere vakitlerle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” Cenab-ı Hakk, Nisâ Suresi’nin 103. ayetinde -daha önceki derslerimizde bunlara değindiğimiz gibi burada da hatırlatma ve ayetin nerede olduğunu gösteriyoruz ayrıca-
Dakika 25:04
Cenab-ı Hakk kesin ne diyor? “Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz, müminlere vakitler ile belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” Yüce Rabb’imiz buyuruyor (ayet-i kerime: Nisa Suresi, 103). Büyük bir günahtır özürsüz namaz, kat’iyen. Kazaya bırakılan az büyük bir günahtır. Yine kaza etmekle de şimdi bu yetmez. Kazanı yapacaksın ama tövbe edeceksin. Çünkü büyük günah işledin, hem de büyük bir günah işledin. Şimdi kazalar bittikten sonra da yine kişi hem tövbe etmeli hem de bir de haccetmelidir diye de kayda almışlardır. Bütün kaza namazlarını bitirince hem tövbene devam et hem de haccet demişlerdir. Bu da hem şükür kaza namazlarını kıldığın için hem de tövbe haccı günahların affına, tövbenin kabulüne vesile olması için hac da tavsiye edilmiştir. Şanlı Peygamber (A.S.V.) Hendek Savaşı’nda savaş dolayısıyla dört vakit namaz gecikti. Çünkü düşman Medine’yi kuşatmıştı, savaş vardı. Orada namazlar gecikmişti. Peygamberimiz -bakın- ne buyurdular; bunu da İbn-i Mesut Hazretleri anlatıyor: “Müşrikler Hz. Peygamber’i (A.S.V.) Hendek Savaşı’nda dört vakit namaz kılmaktan meşgul ettiler. Nihayet gecenin Allah’ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilal’e ezan okumasını emretti. Bilal ezan okudu ve kamet getirdi, o Şanlı Peygamber (A.S.V.) öğle namazını kıldırdı. Sonra Bilal kamet getirdi, Sevgili Peygamberimiz ikindiyi kıldırdı. Sonra kamet getirdi, o Şanlı Peygamber akşam namazını kıldırdı (A.S.V.). Sonra da Bilal kamet getirdi, o Rahmet Peygamberi (A.S.V.) yatsı namazını kıldırdı.” İbn-i Mesut’tan gelen, bu haberdir. İşte, kaza namazlarının hükümleri hakkındda hem bu Hadis-i Şerif var hem de âmir hüküm var Kur’an-ı Kerim’de. Bir şeyin edası farzsa kazası da farzdır. Borcunu ödeyerek kulluğunu yapmak zorundadır. Herkes eda veya kaza olarak yerine getirmedikçe o ilâhî tenkitten kimse kurtulamaz. O bir ilâhî emirdir bu ilâhî bir tekliftir eda veya kazak olarak yerine getirmedikçe o teklif-i ilâhîden kimse paçasını kurtaramaz. Namazı kaza etmesi, kişinin üzerinde kesin farzdır. Vacip diye kelimeler geçer, bunlar farz anlamındadır. Çünkü Hanefilerin dışındaki mezheplerde vacip yoktur. Onlar vacip deyince farzı kastederler. Bunu zaman zaman hatırlatıyoruz, yine hatırlatalım. Bile bile kılmadığından dolayı günahkârdır. Namazı kazaya bırakan kişinin kaza etmesi derhal vaciptir.
Dakika 30:10
Şanlı Peygamber (A.S.V.) Efendimiz: “Sizden biri uyku sebebiyle yahut gafletle bir vakit namazı kılmazsa hatırladığı zaman onun hemen kılsın. Çünkü Allahu Teâlâ’nın (C.C.) beni zikretmek için namaz kıl diye kesin emri var.” Evet, kıymetliler. Yine, “Her kim bir namazı unutursa hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Namazın bundan başka kefareti yoktur.” buyurdular. Yani onu kaza edeceksin, derhal. “Her kim namazı uyku sebebiyle kılamaz yahut unutur da kılamazsa hatırladığı zaman derhal kılsın.” diye Şanlı Peygamber’den bize gelen sıkı sıkı haberler var. Yine Peygamber-i Zîşân Efendimiz (A.S.V.) uyku sebebiyle namazı kılmadıklarında şikâyet edenlere şöyle buyurdu: “Uyku ihmal sebebi değildir, ihmal ancak uyanıklık hâlinde olandır. Sizden biri namazını unutur yahut uyku sebebiyle kılamazsa hatırladığı zaman onu derhal kılsın.” diye haber var Hz. Muhammed’den (A.S.V.). Ey Ümmet-i Muhammed! Namazınızı yerli yerince kılınız. Sakın tembellik, gaflet etmeyiniz. Çünkü en büyük günahlardan birisi farzları terk etmektir. En güçlü farzların başında gelenlerden biri beş vakit namazdır. Hiçbir türlü namaz terk edilmez. Cihat Peygamberi bâtılı dünyada deviren, hakkı hâkim kılan Şanlı Peygamber’in, ömründe o kadar cihat eden o Şanlı Peygamber’in; dört vakit namazın dışında kazaya kalan, geciken bir namaz rivayeti yoktur. Bütün cephelerde de namazlar kılınmıştır. Şimdi, namaz borcunun düştüğü özürlülere şöyle bir bakalım: Hayız ve nifas hâllerinde kadınlardan namaz borcunun düştüğü konusunda ittifak etmişlerdir. Bir kadın hayız görüyorsa o kadından hayız günlerindeki namaz affedilmiştir, yani zimmetinden düşer, borç onun üzerinden düşer. Hayızlı günlerinde o kadın borçlu değildir. Nifaslı günlerinde de böyledir. Evet, fakat orucu kaza eder, namazı kaza etmez. Mesela bir kadın hayız ve nifas günlerinde kılamadığı namazları kaza etmez, çünkü borç ondan düşer. Bu özür sebebiyle Cenab-ı Hakk, kadınlardan namaz borcunu düşürmüştür.
Dakika 35:06
Ama oruç borcu düşmez, orucu sonraki hayızdan kurtulunca kaza eder. Bu konuda Hanefi ekolüne şöyle bir bakalım: Mesela hastalığı devam eden delilik ve bayılma durumunda namaz borcu düşer demiş Hanefiler. Deliden, bayılandan namaz borcu düşer demişler. Beş vakit namaz ve daha az bir zaman devam ederse bakılır. Yani beş vakit veya daha az bir zaman devam ederse bakılır, neye? Bayılma durumu. İftitah tekbiri sığacak kadar zaman kalmazsa o vaktin namazı vacip olmaz demişlerdir. Şer’i emirlerde de bir iş ile sorumlu bulunduğunu bilmek şarttır. Şer’i emirlerde bir iş ile sorumlu bulunduğunu bilmek de şarttır. Yani kişi Yüce İslam’ı bilmeli, nerede ne yapacağını bilmeli, görevlerini bilmelidir. Mâlikîlere göre delilik, bayılma, yine mürtet olma hâli, hayız ve nifas hâllerinde ve su ve toprak gibi iki temizleyici unsuru bulunmayan, bunları bulamayan kimselere kılamadıkları namazların kazası vacip değildir demiş Mâlikîler. Bakın, unutmayalım: Delilik, bayılma, mürtet olma, hayız ve nifas gibi durumlarda bir de su bulamadığı gibi teyemmüm için toprak da bulamadığı zaman, temizleyici unsur bulunmadığı zaman bu durumda olan insanlara namazın kazası vacip değildir demişlerdir. Kim? Mâlikîler. Şimdi Şafiîlere bakıyoruz: Bunlar da kaza etmek farz olur demişler. Hatta mürtet dahi namazını kaza eder, kaza etmesi farzdır demiş Şafiîler. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde şöyle zikredilmektedir: “Kalem üç kişiden kaldırılmıştır, bunlardan biri de deli olan kimsedir.” Evet, kıymetliler. Çünkü aklı olmayana teklif-i ilâhî yoktur. “İçki içerek, gereksiz yere ilaç alarak aklı kaybolan insanların kaza etmesi gerekir.” dedi Şafiîler. Hanbelilere göre; yine -ve bütün mezheplere göre- namazları kaza etmek gerekir. Ama bazı özürler vardır ki delilik gibi, hayız, nifas gibi; bunlar kişinin zimmetinden namaz borcunu düşürür. Mürtet konusunda da Hanbelilerin görüşü, Hanefilerin görüşü gibidir: Gayrimüslimlere kazası lazım gelmez. Eğer Allah’a eş koşarsan elbette bütün amelin yok olur. İşte bu mürtetler hakkında da bu ayet-i kerimeyi delil olarak ortaya koymuştur kıymetli âlimlerimiz.
Dakika 40:07
Bunu ortaya koyanlardan bir ekol de Hanbelilerdir. Cenab-ı Hakk, Zümer Suresi 67’de: “Eğer Allah’a eş koşarsan elbette bütün amelin yok olur.” Yine Hanbelilere göre; mürtet olan insanların haccını da yenilemesi gerekiyor denilmiştir. İkinci bir durum da Hanbeli ekolünün üçüncü görüşüne göre, Şafiîlerin görüşü gibidir. Mürtedin de kaza etmesi gerekir demişlerdir. Yine gelen haberde ve Şanlı Kur’an’da Bakara Suresi 217’de: “Sizden her kim dininden dönerse ve kâfir olarak ölürse, onların dünyada da âhirette de amelleri yok olmuştur.” buyrulmaktadır bu ayet-i kerimede. Yine Sevgili Peygamberimiz; “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, baliğ oluncaya kadar çocuktan, iyileşinceye kadar bunaklık geçiren kişiden.” demiştir. Deliden ibadetler affedilmiştir, çünkü delide akıl olmadığı için. Baygın durumda olanlar için ise baygınlar ayıldıkları zaman kaza ederler. Burada da yine Hanbelilerde olduğu gibi bütün mezheplerin durumuna iyi baktığımız zaman baygınlığın durumu incelenmiştir. Baygın kişiden kaza namazı borcu düşmez demişlerdir Hanbeliler. Uyuyanın hükmü gibidir de demişlerdir. Burada delilleri; Ammar üç gün bayılmış, sonradan üzerine borç olan ibadetleri kaza etmişti. Semüre bin Cündeb de baygın kişinin namazından sorulunca; “Hepsini birden kılsın, yani kaza etsin.” demişlerdir. Hanbelilerin durumu böyle; fakat Hanefi, Şafiî ve Mâlikîler bu görüşe muhaliftirler. Şimdi bir insan ilaç içse aklı da kaybolsa bakılır; çok devam etmezse bu aynen bayılmak gibidir. Eğer uzarsa o takdirde delilik gibidir demişlerdir. Hanbeliler. Haram olan bir şey içerek aklını kaybeden kişinin ibadetlerini kaza etmesi gerekir demişlerdir. Evet, bunlar güzel keşiflerdir, güzel tespitlerdir. Allah bütün İslam âlimlerine çok mu çok rahmet eylesin, hepsine. Yine ıskat-ı salât konusunda, yine ıskat-ı savm konusunda Hanefilerin görüşünden bazı keşif notları verelim:
45:07
Hasta ölmüş ve başı ile de olsa ima ederek namaz kılamamışsa vasiyette bulunmak gerekmez. Bakın: Hasta ölmüş ve başı ile de olsa ima ederek namaz kılamamışsa -bak kılamamışsa, kılmamışsa demiyor; kılamamışsa- vasiyette bulunmak gerekmez. Yolcu ile hasta kişinin, bunların oruçlu iken iftar etmesi durumu da böyledir. Fakat namaz, oruç ve benzeri ibadetler için fidye verilmesi için vasiyette bulunmak müstehaptır, demişlerdir. Namaz oruç ve benzeri ibadetler için fidye verilmesi için vasiyette bulunmak müstehaptır demişlerdir. İşaret ile de olsa eğer o ibadeti yapmaya gücü yettiği hâlde özürsüz olarak birçok namaz borcu ile ölen kimsenin, bu namazların günahına kefaret vermek için ölmeden önce vasiyette bulunması gerekir de demişler Hanefiler. Eğer bu ibadetleri işaretle bile olsa yerine getiremeyecek durumda idi ise vasiyette bulunması gerekmez de demişler. Yine Sevgili Peygamberimiz’den şöyle bir haber vardır: “Eğer kişinin gücü yetmezse Allah onun özrünü kabule daha lâyıktır.” buyurmuşlardır; gücü yetmezse diyor Şanlı Peygamber, dikkat et. Ramazan-ı Şerif’te özürsüz de olsa iftar eden kimseye fidye verilmesinin vasiyet edilmesi gerekir. Malının üçte birinden çıkarıp verir. Kim? Velisi. Eğer kişi vasiyette bulunmamışsa, mal bırakmamışsa teberru’ olarak fidyeyi velisi verebilir -diyor bak-; teberru’ olarak diyor. Evet, kıymetliler. Şimdi dersimiz yine Hanefi ekolü ile devam ediyor. Hanefilere göre vitir de dahil namaz ve oruç kefaretinin miktarı; her namazın ve her günün orucu için yarımsa; buğday vermektir. Yani namaz ve oruç için ayrı ayrı olarak Ramazan-ı Şerif’te verilen fitre kadar fidye vermek gerekir buyurmuşlardır; ki zaten bu fitrelerin hangi maddelerden verildiği önceki derslerimizde geçtiği gibi yeri geldikçe açıklıyoruz. Bunların ya aslı ya bedeli verilir. Namaz kefareti ile oruç fidyesi, ölen kişinin malının üçte birinden alınır.
Dakika 50:03
Hanefilere göre; yine ölünün üzerindeki oruç ve namaz borçları kadar devir yapılarak borçları da düşülür. Bu da Hanefilerdedir yine. Kıymetliler, bu, artık ölen insana yapılabilecek yardımların her türlüsünü -mümkün ise- yapabilme gayretidir. Hanefiler, ölünün hakkında, bir de fukaraya uzanacak eller hakkında, bir de vesileler ölüyü kurtaracak Allah’ın affına, merhametine vesile olacak bütün çareleri de ortaya koymaya çalışmışlardır. Tabii her ekolün güzel keşifleri vardır. Cenab-ı Hakk hepsine, bütün âlimlerimize pek çok rahmet eylesin. Yine namazları vaktinden sonraya bırakabilme özürleri: Bunlar; uyku unutma ve gaflet, bunlarla. Mesela eğer namaz sonraya kalmışsa hemen kaza edilmesi gerekir. Yine bir Hadis-i Şerifte: “Uyku hâlinde ihmalkârlık yoktur, ihmalkârlık ancak uyanıklık hâlindedir.” buyurmuştur Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.). Bir de kaza nasıl yapılır, buna bir bakalım şöyle: Yine Hanefilere göre namazlar, vasfına göre kaza edilir. Seferde kaçırılan, iki rekât olarak kaza edilir. İkamet hâlinde yani seferde olmayan kişinin namazları ise; kazaya bırakan kimse seferde de kılsa onları dört rekât olarak kaza edecektir. Mukim iken namazları kazaya kalmış, bunu kaza edeceksin, ister seferde ister pazarda. Yani mukim olarak kaza ederken. Çünkü onlar dört rekât olarak kazaya kalmış, dört rekât olarak da onların kazasını kılacaksın. Seferde iki rekât kılınan namazlar kazaya kaldıysa onları da iki rekât olarak kaza edeceksin. Bu, Hanefi ekolüne göre. Gizli okunacak namazlarda ise kıraat gizli yapılır. Açıktan okunacak namazlarda ise kıraat açıktan yapılır. Tek başına bu namazları kaza ediyorsa o zaman serbesttir. İster açıktan okur ister gizli okur; tek başına. Kazanın acele olarak yapılması da vaciptir. Yani fırsat buldukça acele et, kazaları bitirmeye çalış. Çoluk çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak gibi özürler sebebiyle tehir edilmesi caiz olur. Yoksa keyfî olarak namazları kaza etmeyen insanlar, suçuna suç katarlar. Ortada bir özür yoksa, bir sebep yoksa derhal, hemen kaza edilmelidir.
Dakika 55:05
Özür sebebiyle namazların kazasının tehir edilmesi de caizdir demiştir Hanefiler. Ama dikkat et: Özür, gerçek özür olacak. Mesela çalışmadığın gün çocukların aç kalacak durumda ise işte o zaman bu özür olur; özürlerden birisi. Tabii yoksa hâlin vaktin yerinde, çalışıp geliyorsun zamanın da var. Kaza etmen gerekir, orada özür yok ki. Özür olmadan kişi kendini özürlü kabul ederse bu da ayrı bir özürlülüktür. Geri zekâlılığı kimse kabul etmez ama insanlar kendini bazen geri zekâlı bir ortama itmek isterler, bu duruma da düşmemelidir. Mâlikîlere göre Hanefilerde olduğu gibidir. Kaza namazlarının tehiri -zarûrî hâller müstesna- haramdır. Yani kaza namazını zaman var kılmıyorsun, geciktiriyorsun; haram işliyorsun diyor Mâlikîler ve bütün mezheplerin burada ortak görüşleri; acele fırsat bulunca namazını kaza et diyorlar. Etmiyorsan; işte burada haram işliyorsun, haberin olsun. Gece namazları gündüz vakitlerinde kaza edilseler de açıktan okunarak kaza edilmelidir diyor Mâlikîler. Kaza, edanın aynen tekrarıdır da diyorlar. Kıymetliler, Şafiî ve Hanbelilere göre seferî olan kimse dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kaza eder. Seferde kazaya bırakılan namazlar ikamet hâlinde kaza edildiği zaman dört rekât olarak kılınmalıdır derler. Kim? Şafiî ve Hanbeliler. Pazar hâlinde kılınınca bu asla dönülür derler. Şafiîler de en güçlü olan görüşe göre sadece seferde kazaya bırakılan namazlar, yine seferde kaza edilirken iki rekât olarak kılınır demişlerdir. Güneşin doğmasından batmasına kadar kıraati gizli yapar, yani gündüz namazlarında. Gece vakti kaza ederse kıraati açıktan yapar demişlerdir; hem Şafiîler hem Hanbeliler. Yine İmâm-ı Ahmet’e göre (Ahmet bin Hanbel Hazretleri’ne göre): “Sadece cemaatle kaza edilme durumunda kıraat açıktan yapılır.” Ahmet bin Hanbel’in kendi beyânıdır. Kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir mi ve sünnetler kaza edilir mi konusuna da şöyle bir bakalım: Hanbeliler, cemaatle kazası müstehaptır demişler. Çünkü Hendek Savaşı’nda geciken namazları Şanlı Peygamberimiz’in dört vakit namazı cemaatle kıldığı buyrulmaktadır. Farzlardan önce kılınan sünnetleri kaza etmek mekruh değildir demişlerdir Hanbeliler.
Dakika 1:00:08
Yine sabah namazının iki rekât sünnetinin sabahın farzından önce kazası müstehaptır da demişlerdir. Bu konularda diğer kıymetli mezheplerin görüşlerini başta Hanefiler olmak üzere daha önceki derslerimizde geçti, yeri geldikçe de konuyla ilgili hatırlatmalarda bulunuyoruz. Cihan Peygamberi (A.S.V.) ile beraber bir gece konakladık ve sabahleyin uyanamadık. Nihayet güneş doğdu, o Şanlı Peygamber şöyle buyurdu (A.S.V.): “Sizden her biri devesinin başına geçsin, çünkü burası şeytanın bulunduğu bir yerdir.” Ebû Hureyre devamında dedi ki: “Bizler de onun dediğini yaptık.” Sonra su istedi ve abdest alıp iki rekât sünneti kıldı; sabahın sünnetini sonra. Kamet getirildi ve sabah namazını cemaatle kıldırdı. Kıymetliler, bu da sabahleyin güneşin doğarken kerahat vakti çıkınca Peygamberimiz, sabahın sünneti ile beraber ashaplarına kıldırmış. Bu konuda asker, sahabi çok yorgun bir ortamda bulunmuşlar günün birinde ki zaten çok yorgunlardı. Ama Allah’ın lütfu ile çok güçlü idiler. Cenab-ı Hakk, onları bir sabah, lütfu ile uyutmuştu. Peygamberimiz de üzülerek kalkmış ve sünneti ile beraber kerahat vakti çıkınca sabah namazını cemaati ile ashaplarına kıldırmıştır. Şimdi bu da sabah namazının sünneti, farzından önce geciktiği zamanda kılınıyor (üzerinden öğle vakti geçmezse). Bu, Hanefilere göre. Öbürlerinin değişik görüşlerini yeri geldikçe anlatmaya devam ediyoruz, edeceğiz İnşâAllah. Yine namazın hemen kaza edilmesi vaciptir. Özür ister olsun ister olmasın, hüküm değişmez: Namazlar kaza edilmelidir. Uyku ve unutmada hemen kaza etmesi menduptur. Özürsüz kazaya bırakılmışsa hemen kaza edilmesi vaciptir. Zimmetini ödemekte acele etmektir. “Beni anmak için namaz kıl.” mealindeki ayet-i kerime. Şimdi sonraya bırakmak, Allah’a isyandır, mâsiyettir. Bu mâsiyetten süratle kurtulmak vaciptir. Bu da derhal namazı kaza etmekle olur; kaza etmeli ve tövbe etmelidir. Şimdi yine namazların tertip konusuna da şöyle bir bakalım: Cumhura göre tertibe riâyet etmek vaciptir. Şafiîlere göre tertibe riâyet etmek sünnettir. Şimdi de İnşâAllah dersimiz Hanefi ekolünün bu konuda bize verecekleri yüksek ilimlerle devam edecektir.
Dakika 1:05:02