AmeldeFıkhı 61-01

61- Amelde Fıkhı Ekber Ders 61

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 61 (1. Kısım)

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz, Amelde Fıkh-ı Ekber derslerimiz, buradan keşif notlarıyla dersimiz devam ediyor. Cemaatle namaz konusunda dersimizin konusu; kadınlar camileri gitmeli mi? Gidiyor muydu? Bu konuda, bunlara da bir bakalım. Yüce İslam’ın okulunda bütün dünyayı okutan yüksek âlimler ve okuyan -gerçekleri okuyan- ve dünyayı okutan ekollerimizdeki yüksek âlimlerimizin ve onların ortaya koyduğu delillerle ve onların görüşleri ile dersimiz devam ediyor. Kadınların camilere gitmeleri caizdir. Burada Hanefiler buna şöyle biraz göz atmışlar ki; incelemişler, keşiflerde bulunmuşlar. Eğer ‘fitne, fesat durumu varsa’ diyor Hanefi âlimleri mekruhtur diyor. Burada ortam çok iyi değerlendirilmeli dâimâ güven ortamı fitneden uzak bir ortam olmalıdır. Fitneye alet olacakları zamanlarda mekruhtur, demişler. Ebû Hanife’ye göre yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsı namazları için cemaatle namaza çıkmasında bir sakınca yoktur. Öğle ve ikindide yine fitne durumu yoksa bir sakınca yoktur. Eğer fitne durumu varsa öğle ve ikindide kadınların çıkması, fitneye alet olacaksa, işte o zaman mekruhtur, demişlerdir. Sabah ile yatsı da fâsıklar uyku hâlindedirler. Akşam vaktinde ise yemek içmekle meşguldürler. Yine Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammed, yaşlı kadınların bütün vakitlerde cemaate devam etmelerine, kendilerine ilgi az olacağından fitne bulunmaz diyerek cevaz vermişlerdir. Şimdi buradan anlaşılan şudur; kadın camiden katiyen men edilmez. Ancak camiye bir kadın niçin gider? Bu çok önemli işte. Fitne fesat için, çalım satmak için kırıtmak için gitmez. Fitneye alet olmak için gitmez, gitmemeli. Ancak camide ilmî faaliyetler, miraç, cemaat ve Allah’ın huzurunda gerçek anlamda ihlasla namaza, ibadete, ilmî faaliyetlere katılmaya gider ve gitmelidir. Yüce İslam ve onun şanlı âlimleri bunları güzel keşfetmişler. Şimdi birileri kesip atıyor ‘işte falancalar camiye kadın gitmesin diyor’ diye art niyetle veyahut da cehâletle ifade etmeye kalkıyorlar. Hiç öyle değil. Yüksek âlimler bu işi enine boyuna keşfini yapmışlar. İçinde bulunduğun ortama göre durumu değerlendir. İslam dini bu yüksek âlimler hep faydadan yanadır. Kadın fayda görecek zarar görmeyecekse derhâl gitmelidir o ortama. O ilmî, faydalı, sevap ortamından istifade etmelidir.

 

Dakika 5:20

 

Ama asla fitneye de alet olmamalıdır. Mâlikîlere göre erkeklerin ilgi duymadığı, fitneye sebep olmayan genç kadınların mescide çıkmaları caizdir. Ölçü, fitneye sebep olmaktır. Yani bir kadını camiden kimse men etmez. Yeter ki fitneye alet olmasın. Bakın Mâlikîler de aynı görüşteler. Görüyorsunuz kıymetliler, yine kıymetli âlimlerimizden birçokları bu olayı güzel incelemişler. Güzel ve asaletli genç kadınlar serbesttirler. Bakın, yine Mâlikîler öyle diyor; güzel ve asaletli genç kadınlar bunlar serbesttirler, camiye istedikleri zaman gidebilirler, gitmek istemezlerse gitmeyebilirler. İşte bu daha yüksek âlimlerin neticede ‘güzel ve asaletli genç kadınlar’ diye -dikkat et- ‘asaletli’ diyor. İffeti, namusu, haysiyeti, şerefi yerinde olan kadınlar, camiye gidip gitmemekte serbesttirler. Bu serbestlik -dikkat et- eğer o camide farz olan ilimler öğretiliyorsa; farz olan ilimlere ihtiyaç duyan kadınlar mutlaka gitmelidir ve gerçekleri öğrenmelidir. Şafiî ve Hanbelilere göre fitneye mahal olabilecek kadınlar; bunlarınki mekruhtur, demişler. Zaten hepsinin ortak görüşü bütün âlimlerimizin budur. ‘Kadınları mescitlere gitmekten alıkoymayın’ bu Peygamberimiz’in sözü (A.S.V.). ‘Kadınları mescitlere gitmekten alıkoymayın evleri ise onlar için daha hayırlıdır’. Bakın, eğer fitne varsa; eviniz hayırlıdır diyor Peygamberimiz yoksa kadınları camilerden, mescitlerden men etmeyin buyuruyor. Yine tehlike, fitne burada işaret edilmiştir. Bunlara karşı dikkat edin. ‘’Kadınlarınız gece mescide çıkmak için sizlerden izin istedikleri zaman onlara izin verin’’ Peygamberimiz’in bu, onun sözüdür. Peygamberimiz’den rivayet edilen Hadis-i Şeriftir bu. Kıymetliler, bu Peygamber sözlerinin içi hikmet doludur. Yine herhangi bir fesada sebep olmaktan emin olunursa, kadınlar camilere ilim irfan ortamlarına gitsinler. Peygamber (A.S.V.): ‘Allah’ın kadın kullarını, Allah’ın mescitlerine gitmekten alıkoymayın onlar cemaati koku sürülmemiş olarak çıksınlar’. Yani kadın dışarıya yabancı erkekleri kendine cezp etmek için hiçbir harekette bulunmamalıdır.

 

Dakika 10:08

 

Bu konuda da Peygamberimiz Müslüman kadınları uyarıyor. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde; ‘Kadınların en hayırlısı, mescidi evlerinin içidir’. Güven ortamı dışarıda yoksa fitne ortamı varsa dışarıda o zaman işte evlerinin içi en güvenilir mescitleri evlerinin içidir, buyurdu. Evet, kıymetliler, yine bu konuya değindikten sonra cemaatin sevabı konusunda cemaate yetişmek o sevabı kazanmak konusunda da şöyle bir bakalım. İftitah tekbirine yetişmek başlı başına bir fazilettir. İşte cemaate yetişmenin en faziletli anlarından biri iftitah tekbirine yetişmektir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberlere bir bakalım. ‘’Her kim, 40 gün imamla birlikte namaz kılar da ilk tekbirlerine de yetişirse o kimse için iki türlü beraat yazılır. Biri cehennem ateşinden beri olmak, kurtulmak, diğeri nifaktan uzak olmaktır’’. Nifak nedir? Münafıklık. Bakın, iftitah tekbirine 40 gün bir insan imamla başlıyorsa, eline iki tane berat veriliyor. Bu müjde Şanlı Peygamberimiz’den geliyor. Bir Hadis-i Şerif ile bu rivayet ediliyor. Başka bir -bakın- haberde; Rahmet Peygamberi (A.S.V.) Efendimiz: ‘’İmam kendisine uyulsun diye tayin edilmiştir. İmam rükû ettiği zaman sizler de rükûya gidin. İmam secdeye vardığı zaman sizler de secdeye gidin’’. İşte kıymetliler, bu konuda da durumu bu şekil Peygamberimiz’den gelen haberlerle durumu bildirdikten sonra Şafiîlere göre imam, selam vermedikçe cemaat faziletine ulaşılır, demiştir Şafiîlere göre. Yani imam selam vermeden önce kim cemaate yetişirse sevabı alır, demişler. İmama uyan bir rükne yetişmiştir. Yine burada namazın başına yetişen kişinin kazanacağı faziletten daha aşağı mertebededir. Cuma namazına yetişmek; ancak tam bir rekâtına yetişmek ile gerçekleşir. Bu söylenilen bu notlar Şafiî ekolüne ait notlardır. Hanbeli ve Hanefilere göre de imam birinci selamını vermeden iftitah tekbirinin tekbirini alan kişi, oturmasa bile cemaate yetişmiş olur, dediler Hanefilerle Hanbeliler. Namazının bir parçasına yetişmiştir. Yani imamın namazının bir parçasına yetişmiştir.

 

Dakika 15:08

 

Bir rekâta yetişmiş gibi olur. Ve cemaat sevabını alır, dedi; kim? Hanefi ve Hanbeli ekolünün o yüksek kâşif âlimleri. Mâlikîlere göre cemaatin fazileti ancak imam ile birlikte tam bir rekâtta yetişen, imam başını kaldırmadan önce ellerini dizleri üzerine koyan. Yahut buna yakın bir harekette bulunan kimseler içindir, demiş Mâlikîler. Bir rekâttan daha az bir kısma yetişen cemaatle namazın fazileti hâsıl olmaz, demiş Mâlikîler. Böyle kişi de ecir alır mı; evet o da ecir sevap alır da, demişlerdir. Bunların hepsi mükemmeldir. Mâlikîlerin sözünde de cemaate teşvik var. Cemaati kaçırmayın diye ayrı bir uyarı da var, hepsinde olduğu gibi. Şimdi, bir de farza, cemaate yetişmek. Yani imamla namaz kılmaya yetişme konusunda; rükûda iken imama yetişen o rekâta yetişmiş sayılacağı konusunda da ittifak etmiştir bütün âlimlerimiz ve bütün hak mezhepler. Kıymetliler, bunlar kıymetli fıkıh ekolünün kaynaklarında bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Merakıl Felah’tır ve diğerlerinde de olduğu gibi. Yine, ‘’Her kim imamla birlikte namazın bir rekâtına yetişirse o rekâta yetişmiş olur’’. Bu da Peygamberimiz’den gelen haberdir. Mâlikîler şöyle, demişlerdir: ‘’İmam rükûdan doğrulmadan önce imama uyan kimse eğilirse o takdirde rekâta yetişmiş olur’’. Yani imam rükûdan doğrulmadan önce imama uyan kimse rükûya eğilirse, diyor, imam rükûdan kalkmadan sen de geldin rükûya ya eğildin; o takdirde rekâta yetişmiş olur. Onu bütün mezhepler söylediler Mâlikîler de bu şekilde ifade eylediler. Hanbelilere göre rükûda iken imama yetişirse iftitah tekbiri onun için rükû tekbiri yerine geçer, demişlerdir. Burada da bir güzel keşif bulunmakta ve iş daha da rahmet deryasına genişlemektedir. Mâlikîlerde olduğu gibi Şafiîler, kıyamın bir kısmına yetişmiş olmak için iftitah tekbiri dışında rükû için ayrıca bir tekbir almayı şart koşmuşlardır. Yani Şafiîler de Mâlikîler gibi davranmaktadır burada. Mâlikîlere göre o rekâtı kaçıracağından korkan kişi, imam başını rükûdan kaldırmadan ona yetişebileceğine kanaat getirirse saf dışında iftitah tekbirini alır.

 

Dakika 20:01

 

Sonra yürümeye devam eder. Nihayet safa katılır, demiş Mâlikîler. Hanbeliler ve diğerlerine göre şöyle bir bakalım. Şanlı Peygamberden gelen bir haberde; ‘’Safın arkasında tek başına namaz kılanın namazı olmaz’’ diye Peygamberimiz’den bir haber bulunmaktadır. Kıymetliler, yine başka bir haberde; Ebûbekir rükû hâlinde olan Hz. Peygamber’in (A.S.V.) yanına kadar vardı fakat kendisi safa ulaşmadan rükû tamamlandı. Bu durum Hz. Peygamber’e söylenince şöyle buyurdu: ‘’Allah senin hırsını arttırsın, bunu bir daha yapma’’ dedi. Bu da Peygamberimiz’den gelen başka bir haberdir. Resûlullah (S.A.V.) rükû hâlindeyken Ebûbekir’e geldi ve saf dışında rükû etti sonra safa doğru yürüdü Hz. Peygamber namazı tamamlayınca şöyle buyurdu: ‘’Hanginiz saf dışında rükû edip safa yürüdü?’’ Ebûbekir de ‘ben’ cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: ‘’Allah hırsını arttırsın bunu bir daha yapma’’ dedi. İşte kıymetliler, bu Hadis-i Şerif’i kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Şimdi şöyle bir bakalım. Cemaat için gayret etmek ve safa katılmak gibi konularda; ‘’Kamet getirildiğini duyduğunuz zaman namaza yürüyün. Yürürken sükûnet ve vakarınızı koruyun, koşmayın namazda yetiştirdiğiniz kadarını kılın kaçırdığınızı da tamamlayınız’’. Bu da Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Bunu da bir cemaat, Peygamberimiz’den rivayet etmişlerdir. Mâlikîler acele etmek caizdir, koşarak cemaate gitmek mekruhtur, demişlerdir. Yine imama uyma konusunda çabuk davranmak meselesi; namaz kılmakta olan kişi imama uymak için acele eder. Bu konuda Mâlikîler şöyle diyorlar: ‘’Kamet getirildikten sonra ister farz ister nafile ister cemaatle ister tek başına olsun. Cemaatten geri kalan kimsenin herhangi bir namaza başlaması haram olur’’ dediler. Yani ‘cemaate uy’ dediler. Namazını keserek imamın kıldığı namaza katılır. Tek başına namaz kılıyorsa cemaate uy, kendi namazını kes dedi Mâlikîler de. Evet, kıymetliler, selam vererek namazını keser. Namazdan çıkmak selam ile olur. Namazını keserek imamın kılmakta olduğu namaza katılır. İşte Mâlikîlerin görüşü böyleyken; Şafiîlerde cemaati kaçırmaktan korkarsa nafilesin keser. Farzinâ başladıktan sonra cemaatle namaz kılmaya başlarsa işte en faziletli olan iş bu namazı kesip cemaate katılmaktır.

 

Dakika 25:18

 

Şafiî’nin yeni görüşüne göre; ‘’Namazını kesmeksizin, cemaate katılmaya niyet eder’’ de, demiştir Şafiî Hazretleri. ‘’Farz namaza durulduğu zaman ondan başka namaz kılınmaz’’. İşte bu da Peygamberimiz’den gelen haberdir. Hanbelilere göre kamete başlandığı zaman farz namazdan başka bir namaz kılınamaz. ‘’Müezzin kamete başlayınca farzdan başka bir namaz kılınmaz’’. Bunu Peygamberimiz söylüyor. İşte buradaki bu mezheplerin dayandığı delillerden biri bu Hadis-i Şeriftir. ‘’Namaz için kamet getirildiği zaman farzdan başka namaz yoktur’’, bu da Hadis-i Şerif. Hz. Ömer, kametten sonra kılınmaya başlanan namazlardan dolayı cemaatin bazılarını döverdi, sopalardı. Kametten sonra kılınmaya başlanan namazlardan dolayı bu tür cemaatleri sopalardı, döverdi diyor. Çünkü cemaate uymuyor, kendi başına namaz kılıyor. Bunlar sopalık adamlar. Ki tabii buradaki ‘döverdi, sopalardı’ kelimesi; onları uyarırdı, yanlıştan onları doğruya çevirdi. Yaptıkları işin doğru olmadığını onlara gösterirdi. Evet, büyükler nasıl davranacağını bilirler. Hanefilere göre Mâlikî ve Şafiîlerin düşüncelerine benzeyen özel açıklamaları vardır Hanefilerin de. ‘’Bir şeyin çoğu, bütünü hükmündedir, cemaate katılır’’. Evet, kıymetliler, bir şeyin çoğu bütünü hükmündedir. Cemaate katılınmalıdır. Hz. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz ‘in haccında bulundum. Mescid-i Hayf da onunla beraber sabah namazını kıldım, diyor. Sahabenin birisi anlatıyor bunu. Namazını bitirince geriye döndü ve cemaatin gerisinde iki kişinin namaz kılmadan beklediklerini gördü ve ‘O iki kimseyi bana getirin’ buyurdu. Omuzları titrediği hâlde adamları onun yanına götürdüler. Kendilerine ‘bizimle birlikte namaz kılmanızı engelleyen şey nedir?’ diye sordu. Şöyle cevap verdiler: ‘’Ya ResûlAllah! Bizler çadırımızda namazlarımızı kılmıştık’. Hz. Peygamber de onlara: ‘’Böyle yapmayın evinizde kılıp da mescide geldiğiniz zaman mescitteki cemaate katılın. Cemaatle namazınızı tekrar kılın. Çünkü bu namaz sizin için nafile olur’’ buyurdular. Yani durum müsait olduğu müddetçe cemaate katıl, hiçbir cemaati kaçırma. Farzı kalmışsan ikinci kıldığın namaz da nafile olur. Cemaatle namaza katılır, sünneti arkasından da kılabilir.

 

Dakika 30:01

 

Sabah namazının sünneti bundan hariçtir. Hanefilerin ekolünden bahsediyoruz. Çünkü sabahın sünneti farzından sonra kılınmaz. Eğer cemaati kaçırma korkusu yoksa sabah namazının sünnetini kılıp ondan sonra cemaate katılır. Cemaatin sevabı daha büyüktür. En güçlü sünnet sabahın sünnetidir. Sabahın sünnetinden de cemaatin sevabı daha güçlüdür. Sabahın farzından sonra kılınması mekruhtur. Yani sabah namazının sünneti, farzından sonra kılınması mekruhtur. Ebû Hanife İmâm-ı Âzam ve İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre güneşin yükselmesinden sonra dahi böyledir. Farz kılındıktan sonra artık sünnet kılınmaz -sabah namazı için-. İmâm-ı Âzam ve İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre durum böyle. Kaza vaciplere mahsustur. Yani bir namaz ya farz olmalı ya vacip olmalıdır, kaza etmek için. Hanefi ekolünden bahsediyoruz. Farzı ile birlikte kazaya kalma dışında, sabah namazının iki rekât sünneti kaza edilmez. Ancak farzı ile beraber kılınıyorsa kuşluk vakti gibi; o zaman önce yine sünneti kılınır, peşinden farzı kılınır. İmâm-ı Muhammed’e göre sabah namazının iki rekât sünnetinin zevâl vaktine kadar kaza edilmesi müstehaptır. Bu da İmâm-ı Muhammed’e göredir. Öğle namazının ilk sünnetine başladıktan sonra cemaatle namaz kılınmaya başlansa yahut cuma namazının ilk sünnetine başlamışken hatip hutbeye çıksa, iki rekâtta selam verir. Farzı ve cumanın son sünnetini kıldıktan sonra da bu sünneti 4 rekât olarak kaza eder. Hutbeyi dinleme ve namazı eda etme, farzı kâmil bir surette yerine getirilmiş, kaçırılmamış olur. Hutbeyi dinleyeceksin. Hutbeyi dinlemen üzerine vaciptir. Kıldığın sünnetle, vacibi terk edemezsin. Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri bunları izah ederken; Ebû Hanife İmâm-ı Âzam ile İmâm-ı Ebû Yusuf’un görüşüdür. İmâm-ı Muhammed’e göre kaçırılmış bulunan Cuma namazının ilk sünneti farzından sonra ki sünnetten önce kaza edilir. Yine şöyle buyrulmuştur: ‘’En iyisi, öğle namazının son iki rekâtını önce kılmaktır, ondan sonra önce kılamadığı farzından önceki sünnetini ondan sonra kılmaktır’’, demiştir. Kıymetli fıkıh eserlerimizde bunlar görülmektedir. Cemaat, tekrarlanma konusuna da şöyle bir bakalım. Hanefilere göre mahallenin mescidinde, ezan ve kametle birlikte cemaatin tekrarlanması mekruhtur.

 

Dakika 35:00

 

Ezanla kamet ile birlikte tekrarlanıyorsa, bu mekruhtur dediler. Kim bunu diyenler? Hanefi âlimleri. Ezan ve kametsiz tekrarlanırsa yahut bu imam ve müezzini bulunmayan bir camii ise o zaman kerahet yoktur, demişlerdir. Evet, kıymetliler, yine Hanefilerin istinat ettikleri delillerden; ‘’Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.), bir topluluğu sulh etmek için çıkmıştı. Daha sonra mescide döndüğünde, mescit halkı cemaatle namaz kılmıştı. Bunun üzerine evine döndü ve ailesini toplayarak namaz kıldırdı’’. ‘’Eğer bir mescitte cemaatin tekrarlanması caiz olacak olsaydı evinde namaz kılmayı tercih etmezdi’’ dedi Hanefiler, bu Hadis-i Şerife dayanarak. Cemaatler dağılır. Eğer bir camide birkaç defa cemaat olması istenirse cemaatler dağılır. Cemaat, ilk cemaattir. Sonrakiler ancak bir nedenle yetişemedikleri zaman olabilir. Yoksa keyfi, bir camide birkaç tane cemaat olmaz. Hanefiler bu konuda ne dediler; cemaatler dağılır. Yine gevşek davranışlar ortaya çıkar, demişlerdir. Mâlikîlere göre tekrarlanması yine mekruhtur dediler. Camilerde keyfi (olarak) cemaatler tekrarlanmaz mekruhtur, dediler. Aslî imamdan önce cemaatle namaz kılınması da mekruhtur, dediler. Caminin aslî bir imamı var ondan önce kendi başına hareket edilirse, bunlar mekruhtur dediler. Yine dâimi imamın cemaati namaz kılarken, aynı mescitte başka bir cemaat kulmak; bu da haramdır dediler. Yani sen imamı dışlayarak, kendi başına cemaat oluyorsan; bu haramdır dediler. Dâimi imamla birlikte cemaatle namaza durulduğunda başka bir namaza durulması caiz değildir, dediler. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa’dır. Bu üç mescide girenler, namazlarını yalnız başına da kılarlar. Bu mescitlerin içinde tek başına namaz kılmak, dışarıda cemaatle namaz kılmaktan daha faziletlidir de dediler. Kim? Mâlikîler. Bir vakit içinde birkaç cemaat yapmak da mekruhtur, dediler. Yine Şafiîlere göre de dâimi imamın izni olmaksızın, bir mescitte cemaatle namaz kılmak mutlak olarak mekruhtur, dediler. Görüyorsunuz ki burada, cemaat birlik içindir. Ayrı ayrı cemaatler bu birliği bozacağından dolayı, burada da dört mezhebin dördü de müsaade etmemiştir. Şimdi Hanbelilere göre bir bakalım. Dâimi imamın izni olmaksızın, imamdan önce herhangi bir şekilde cemaatle namaz kılmak haramdır, dediler. Kim? Hanbeliler de böyle söylediler.

 

Dakika 40:01

 

Çünkü o imam ev sahibi yerindedir dediler. Sevgili Peygamberimiz’den şöyle bir habere de istinat eylediler. ‘’Bir kimse bir kimsenin evindeyken izni olmaksızın ona imamlık yapmasın’’. Kim diyor bunu; Peygamberimiz söylüyor. Bir imam varken camide, o imamın izni olmadan hiç kimse öne geçip namaz kıldıramaz; kıldırırsa haramdır, dediler. İmam namaz kıldırırken başka bir cemaat kurmak da haramdır, dediler. Ve o namaz sahih değildir, dediler. Dâimi imamın izniyle bir mescitte cemaatle namaz kılmak haram ve mekruh değildir, dediler. Ama imamın izniyle. Mekke ve Medine mescitleri bundan hariçtir, dediler. Bu iki mescitte cemaatin tekrarlanması mekruhtur. Cemaate katılmama durumu ancak uyku ve benzeri özürlere bağlıdır. Yoksa cemaate katılması gerekir. Bir imamın, bir namazı iki kere tekrar etmesi mekruhtur. Bütün müçtehitler böyle yapmanın bid’at ve mekruh olduğu hususunda da ittifak etmişlerdir, dediler. ‘’Şanlı Peygamber (A.S.V.) ikindi namazını kıldırdıktan sonra bir adam mescide gelmişti. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) ve kendisi ile beraber namaz kılmak suretiyle ‘bu adama kim sadaka verecek?’ diye sordu. Cemaatten biri onunla birlikte namaza durdu’’. Evet, bu haberlerin kaynağında da kıymetli fıkıh eserlerimiz bulunmaktadır. Hanefilere göre yalnız başına namazını kılmış bulunan kişinin, bu namazı bir cemaatin imamı ile birlikte tekrarlaması caizdir. İkinci namaz kendisi için nafile hükmüne geçer. Daha önce de açıklandığı gibi. Evinizde namazınızı kılıp, ondan sonra cemaatle namaz kılınan mescide geldiğiniz zaman onlarla beraber yine namaz kılın. Yani cemaate uyun. ‘’Çünkü bu namaz sizin için nafiledir’’ diyen Peygamberimiz’in Hadis-i Şerifini yine hatırlatmış olmaktayız. Eğer imam, nafile değil de farz namaz kılıyorsa; cemaatin ona nafile olarak uymaları da caizdir, mekruh değildir. Mâlikîlere göre bir namazı cemaatle kılmışsa -herhangi bir namazı- tekrar etmez Mâlikîlere göre. Tekrar edilmesi menduptur, demişlerdir. ‘’Bir mescidin dâimi imamı ise yine tekrarlaması caizdir. Çünkü dâimi bir imam cemaat gibidir’’, demiştir Mâlikîler. Farz namazını kılmış olan kişi bir imama uymak suretiyle bu namazı tekrar edebilir. Bu da 2. namazının nafile olacağı daha önce söylenmiştir. Şafiîlere göre de cemaatle namaza katılmak sünnettir, dediler.

 

Dakika 45:07

 

Bir kimse namazını kılıp sonra onu cemaatle tekrar ederse; Şafiî Hazretlerinin yeni görüşüne göre birinci namazın esası farzdır. İkinci namazının nafile olması vacip olmuştur, buyurdular. Zaten bu konuda hepsinin görüşü birbirinin aynısı denecek şekildedir. Hanbelilere göre farz namazı tek başına yahut cemaatle kılan kimse için; cemaatle namaza durulduğu takdirde tekrar etmek müstehap olur, dediler. Bunlar da daha önceki kıymetli âlimlerin görüşünü yansıtmış oldular. Hanefilere göre cemaatle namaza kalkacak olan kişi, müezzin ‘’hayye alel-felâh’’ dedikten ve imam da ayağa kalktıktan sonra kalkar dediler. Şafiîler kameti bitirdikten sonra kalkar dediler. Yine Hanbelilere göre ‘’Gadgametis-salah’’ dediği zaman ayağa kalkar dediler. Mâlikîlere göre cemaatin gücüne bağlıdır, dediler. ‘’Cemaatle namaz için kamet getirildiği zaman beni görmedikçe kalkmayın’’. Peygamberimiz’den gelen haber. Yine kıymetli âlimlerimizden birisi: ‘’Bununla amel etmek vacip olur, ne zaman kalkarsa makbuldür’’. Yani imama dikkat eden cemaat. İmam ayağa kalkmışsa artık cemaat oturmaz hemen kalkar safta yerini alır. Şimdi kıymetliler, Cenab-ı Hakk bütün ibadetlerini ihlas ile yapan bütün amelleri makbul olan imânı kâmil ve dâim olan, her sözü, her işi nur ve hak olan kullar zümresine hepimizi ilhak eylesin. Ey Ümmet-i Muhammed (A.S.V.)! Üzerinizden Allah’ın rahmeti eksik olmasın.

 

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 61 (2. Kısım)

 

 

Kıymetli izleyenler. Şimdi özürlülerden bahsedelim ki; cemaati terk eden kişilerin hangi özürleri özürdür? Yoksa cemaati terk etmenin suçunu işlemiş olup-olmadıklarına şöyle bir bakalım. Yağmurun verdiği güç -yani yağmur öyle bir yağmur yağıyor ki senin camiye gitmeni engelliyor-, hastalık -sağlığın yok gidemiyorsun-; bunlar özürdür. Hastanın bakıcılığını yapmak, bu da özürdür. Hastaya bakıyorsun, hasta bakıcısın. Tabii bu da hastanın durumuna göre. Yüce Allah’ın (C.C.): ‘’Sizin için dinde güçlük yapmadı’’; Hac Suresi’nde buyurduğu gibi. Yine, Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.) hastalanınca mescitten geri kaldı ve şöyle buyurdu: ‘’Ebûbekir’e söyleyin (R.A.) insanlara namaz kıldırsın’’. Peygamberimiz (A.S.V.) rahatsızdı, hasta idi.

 

Dakika 50:01

 

Özrü, korku ve hastalık ile açıkladı. Bakın, Şanlı Peygamberimiz, bir gün ‘’Özür nedir? denilince; korku ve hastalık ile açıkladı. Hasta, yatalak, zafiyet sahibi, eli ve ayağı kesik, yine ayağının birisi kesik, felçli, çok yaşlı, âciz, âmâ, kimseler için cemaate katılmak vacip değildir. Bunlar birer birer özürdür. Hanefilere göre âmâ kişi, kendisini cemaate götürecek kişiyi bulsa da kendisine cemaat vacip değildir. Ama götüreni varsa gider, o fazileti alır. O başka. Hanbeli, Şafiî ve Mâlikîlere göre Cuma namazını terk etmek konusunda, âmâlar mazur kabul edilmez, dediler. Cemaatle namaza devam etmek meselesinde mazur kabul edilir dediler. Cuma için özür kabul edilmiyor âmâ için, durum böyle. Ama diğer namazlar için özür kabul edilir. Âmâlık da özürdür, dediler. Kıymetliler, ‘zarar gelmesinden korkmak’. Bu da Sevgili Peygamberimiz’in şu hadisine bir bakalım. O Şanlı Peygamber şöyle buyurdular (A.S.V.): ‘’Her kim ezanı işitir de özürsüz olarak icabet etmezse, cemaate gitmezse, namazı makbul değildir’’. Sahabe: ‘’Ya Resûlallah! özür nedir?’’ diye sorunca, o Şanlı Peygamber (A.S.V.): ‘’Korku yahut hastalıktır’’ buyurdu. Mesela korku, herhangi bir tehlike, can tehlikesi gibi sağlık tehlikesi gibi tehlikeler veyahut mal tehlikesi gibi tehlikeler veyahut hastalık; ‘Bunlar özürdür’ buyurdu Sevgili Peygamberimiz. Zulmünden -mesela bir zalimin zulmünden-, mesela fakir bir kimsenin hapsedilme korkusu; yine fakir birisinin yakalanma korkusu gibi, çıplaklık, yine cezadan korkmak gibi, iftira cezası ve kısasın uygulanması gibi, hastalığın artmasından korkulması gibi (durumlarda) Cuma ve cemaatle namaza katılmak vacip olmaz, demişler. ‘Bu tehlikeler varsa -diyor- bu özürler varsa’. Hastayı yüklenirse, yahut âmâya yol gösterirse; Hanbeli, Mâlikî ve Şafiî mezheplerine göre Cuma’ya gitmesi gerekir, demişler. İşte görüyorsunuz, fakat ‘’Cemaate gitmesi gerekmez. Cuma’ya gitmesi gerekir’’, demişler. Hanefilerin dışındakiler böyle diyor. Malın yerini bulma, fırsatını kaçırma gibi korkular varsa, Cuma ve cemaate gitmek vacip değildir, demişler. Bunlar özürleri biraz detaylarıdır. Yani özrü olmayan kişi cemaati terk edemez. Yağmur, çamur, şiddetli soğuk, şiddetli sıcak, gece şiddetli rüzgâr, şiddetli karanlık; bunlar gibi durumlar Cuma ve cemaate gitmemeye mazeretlerdir, dediler.

 

Dakika 55:24

 

Kıymetliler, bu konuda Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde; Seferde, Hazreti Peygamber ile (A.S.V.) beraber bulunduğumuz zaman ve gece karanlık yahut çamurlu olunca; münadisi ‘Namazı bineklerinizin yanında kılın’ diye ilan ederdi. Kar ve dolu da yağmur gibi özür sayılır. Tabii öyle yağmur olur kigidemeyecek durumda olursun cemaate. Kar da böyledir. Tehlikeli bir ortam olabilir. Bunlar özürdür. Özür olmadıkça cemaat terk edilmez. Küçük ve büyük abdest bozma ihtiyacı sıkışmış, şiddetli açlık-susuzluk da Cuma ve cemaate devam etmeme özürlerindendir, dediler. Yine kıymetli muhaddislerimizin haberinde ‘’Yemeği tamamlanıncaya kadar acele etme’’ diye de Peygamberimiz’den bir haber bulunmaktadır. ‘Sefere çıkmaya niyetlenmek’. Bir adam Muaz Bin Cebel ile beraber namaz kılmaya başladı. Fakat Muaz’ın namazı uzatması üzerine cemaatten ayrılıp tek başına kılmaya başladı. Adam, bu durumu Hz. Peygamber’e haber verince, (o) buna karşı çıkmamıştır. Hanefiler fıkıh ilmi ile meşgul olmak da mazerettir dediler. Fıkıh ilminin dışındaki hiçbir ilim mazeret sayılmaz. Fıkıh ilmi ile meşgul olan kişi mazeretli sayılır. Çünkü fıkıh ilmi en önemli ilimlerin başında gelir. Bu Hanefilere göre. Yine kokusu olan bir madde yemek. Mesela, soğan-sarımsak ve benzeri çiğ maddeleri yiyen kimse; bundan hem melekler hem de cemaat bu kokudan rahatsız olurlar. Sevgili Peygamberimiz ‘’Her kim soğan yahut sarımsak yerse bizden ayrı dursun mescidimizden de ayrı dursun evinde otursun’’ diye Peygamberimiz’den haber bulunmaktadır. Evet, kıymetli muhaddislerin rivayetidir bu Hadis-i Şerif. ‘’Bu kötü ağaçtan her kim yerse bizim mescidimize yaklaşmasın’’ diye de bir haber daha bulunmaktadır Sevgili Peygamberimiz’den. Çirkin kokular yayılan kişinin durumu da böyledir. Mesela kişiden kötü kokular yayılıyor etrafına. Bunlar cemaate zarar verir. Eza veren cüzzam -eza veren-; mesela insanlara eza veriyor. Cüzzam ve alaca hastalıklarına yakalanan kimselerin durumu da böyledir. ‘’Bu gibi hastaların cemaate yaklaşmaması gerekir’’ buyurdular.

 

Dakika 1:00:06

 

Hapsedilmiş olmak; burada malum özürdür. Delil; ‘’Allah (C.C.) hiç kimseye gücünün yetmediğini teklif etmez’’ (Bakara Suresi 256). Yine, (لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا) ‘’Lâ yükellifullahü nefsen illâ vüs’aha’’ diyen ayet-i kerimede de olduğu gibi. Şafiîler, mesela: Deprem, sıcak, samyeli, kaybolan bir malı araştırmak, aşırı şişmanlık, ölünün hazırlanması ile meşgul olmak, zifafa girmek; bunlar da özürdür, dediler. Namazı uzatması, çok hızlı okuması, fitnenin vakî olmasından korkulması, gibi durumlara da dikkat edilmesi lâzım. Evet, kıymetliler, bu mazeretler özür derecesine, mazeret derecesine ulaşınca, kişi ancak cemaate katılmadığı zaman özürlü sayılır. Yoksa kalbine dön, danış! Özür olmayan, mazeret olmayan şeyleri özür gibi göstermeye de kalkma! Kalbine, vicdanına danış! Mâlikîlere göre gerdek sebebiyle 6 gün müddetle Cuma ve cemaate devam mecburiyeti düşer, demiş Mâlikîler -yeni evli için-. Had cezalarında af, söz konusu değildir. Kısas cezalarında af, söz konusudur. Had cezalarında af, söz konusu değildir. Kısas cezalarında af, söz konusudur. Yine Hanefilere göre yağmur, soğuk, korku, karanlık, hapis cezası, körlük, felçli olmak, çaprazlama el ve ayağı kesilmiş olmak, hastalık, kötürüm, yatalak olmak, çamur, zafiyet, yaşlılık ve fıkıh ilmi okumak, canının çektiği bir yemek hazır bulunmak -aç olduğu bir ortamda-, sefere çıkmak üzere olmak, hastaya bakmak, şiddetli rüzgâr esmesi -gündüzün esen şiddetli rüzgâr ise mazeret değildir, gece esen mazerettir- gibi; mazeret sebebiyle cemaate gidemezse, (kişi) cemaat sevabını yine de alır. İşte bu gibi mazeretler var da; cemaate gidememişse, (kişi) o sevabı yine alır dediler. Kim? Hanefiler. Yoksa, bu mazeretler yoksa; birisi camiyi, cemaati terk ediyorsa, işte o zaman bu faziletlerin tamamını kaybedersin. Aklını başına al! Evet, kıymetliler, Yüce Allah, tevfik ve hidayeti ile başarılar nasibi müyesser eylesin.

 

Dakika 1:04:31

 

 

 

 

(Visited 81 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}